42. Bölüm
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 41 : Kıskançlık Krizi ❤️‍🔥

Bölüm 41 : Kıskançlık Krizi ❤️‍🔥

Bozkurt Pençesi
bozkurt.pencesi

Emir Kaan’dan...

Sabah onu okuluna bıraktıktan sonra önce hastaneye, ardından da karakola geçtim. İklim’in sınavı vardı; yol boyunca çok konuşmadı ama ellerini sık sık ovuşturduğunu fark ettim. Okulun kapısında vedalaşırken çantasını düzelttim.

 

“Sen sınavı düşünme, sakin kal yeter. Zekân yeter, kalbin zaten fazlası.” dedim.

“İyi ki varsın...” diye fısıldadı dudaklarını ısırarak. Ardından koşar adım içeri gitti.

 

Ardından rutinime döndüm. Önce hastaneye geçip tahlil sonuçlarını aldım, doktorla kısa bir görüşme… Ardından karakol. Masamda biriken dosyalar çoktan karşıma yığılmıştı. Kafamı toparlamam gerekmeden vücut refleksiyle çalışmaya başlamıştım bile.

 

"Emir Kaan, çocuklara en son sen devriyeye çıktın değil mi?" dedi İsmail Ağabey, çayından bir yudum alırken.

"Evet ağabey, ben çıktım. Aşağı köyde arazi davası vardı. Ona bakıp geldik."

"Tutanak tuttunuz mu?"

"Tuttuk ağabey. Ben sana getiririm onları." dedim, masamın sağındaki dosyalara yönelerek.

 

Dosyayı alıp masaya döndüm. Üstünü hızlıca silip İsmail Ağabey’e uzattım.

 

“Emir Kaan, şu ihtiyarın oğluyla konuşmuş muydunuz?”

“Evet ağabey. Tutanakta var, ifadesini de yazdım. Hatta biraz çıkıştı ama sonra sakinleşti.”

“İyi, düzgün dille yazdıysan sıkıntı olmaz.” deyip dosyayı kapattı.

 

“Ercan, dolabın üst rafına mı koydun?”

“Evet Komutanım.” deyince oraya yöneldim. Dosyayı alıp tekrar masama koydum.“Bakayım Emir. Şu ihtiyar adamın ifadesi net mi yazıldı? Savcılık da isteyecekmiş kopyasını.”

 

Sayfayı çevirip uzattım.

 

“İfadeyi ben aldım ağabey. Yazarken de birebir kendi kelimeleriyle geçirdim. Gerekirse ses kaydını da dinletebilirim.”

 

Başını sallayıp dosyaya eğildi. O incelerken ben bir an için saate baktım. İklim’in sınavı başlamıştır şimdi.

İsmail ağabey dosyayı kapatırken, “Senin elinden iş çıkıyor Emir. Net, temiz. Devam et böyle.” dedi.

 

“Eyvallah ağabey. Sağ ol.” dedim, tebessümle.

Ardından Azra’nın isminin telefonumun ekranında yanıp sönmesi ilişti gözüme...

 

Gülümsedim. O sırada İsmail ağabey tekrar seslendi:

 

“Bak Emir, öğleden sonra kaymakamlık toplantısı var. Senin aldığın ifadeyi de konuşacaklar. O yüzden şu dosyayı kopyala, birini bize bırak, diğerini de resmi evraka ver.”

 

“Emredersin ağabey.” dedim, bilgisayar başına geçerken. Yazıcıyı çalıştırdım, kopyaları hazırlarken kulağımda sadece kağıtların sesi vardı.

 

Tam o sırada telefonum titredi. Ekrana baktım:

 

Azra'm ;

“Ağabey, diplomam 3.9 oldu!”

 

Yanaklarımda istemsiz bir tebessümle hemen yazdım:

“Aferin benim güzelime… Gurur duyuyorum seninle.”

Ardından bir tane de sesli yolladım:

“Durmak yok yola devam tamam mı? Öpüyorum seni cimcimem. Ağabeyinin birtanesi.”

 

Birkaç saniye sonra mesaj geldi:

“Seni çok seviyorum ağabey. Siz de kendinize dikkat edin. Yengeme onu da sevdiğimi ve özlediğimi ilet.”

 

Başımı kaldırıp uzaklara baktım. Şu an için her şey yerli yerindeydi. Görev, kardeş, sorumluluklar... hayat bütün ağırlığına rağmen güzeldi.

Ardından Baran girdi içeri.

 

“Emir’im, devriye yazmışlar. İşin var mı?”

“Şu çıktıları alayım, çıkalım.” dedim.

“Tamamdır.” diyerek masanın kenarına yaslandı.

 

Yazıcının başına geçip çıktıları alırken hâlâ cebimdeki İklim’in notunu düşünüyordum. Dosyaları düzenleyip ayağa kalktım; üst rafa koymam gerekiyordu. Fakat o anda bir anda her şey bulanıklaştı. Gözüm karardı, dizlerimden güç gitti. Dosya elimden kayıp yere düştü.

 

Tam sendelemiştim ki Ercan koluma girdi anında.

 

“Komutanım! Komutanım iyi misiniz?!”

“İyiyim... iyiyim, gözüm karardı sadece bir an.” dedim ama sesim bile emin çıkmıyordu. Koltuğa oturttu beni dikkatle.

 

O esnada burnumun ucunda bir sızı hissettim. Elimi götürdüm... Parmağımda kan vardı. Sıcak, yavaşça akan.

 

“Komutanım ben size hemen su getireyim—”

“Dur.” dedim hızlıca. “Bir şey deme kimseye. Kalsın aramızda.”

Gözlerim hâlâ Baran'la karşılaşmaktan çekiniyordu. Onun bakışı her şeyi delip geçerdi.

 

“Komutanım, olmuyor böyle ama... Görüyorsunuz işte. Devriyeye çıkacak hâliniz yok.”

“Geçer, tampon yaparım.” diye mırıldandım. Cebimden buruşturulmuş bir peçete çıkarıp burnuma bastırdım.

“Zaten alerjidir. Yorgunluk da var. Kafanıza takmayın.”

 

Ama ne Baran sustu, ne Ercan ikna oldu. Ercan, hâlâ diz çökmüş hâlde kolumu bırakmıyordu. Baran ise gözlerini üzerimden ayırmadan, göz kapaklarının ardından sıkışmış bir öfkeyi bastırıyordu.

 

“Emir, bak…” dedi Baran, sesi bu sefer yavaş ama netti. “Bu devriye falan bekler. Önce şu hâlini ciddiye alalım. İnat etme.”

 

“Baran, devriye işi önemli. Bak, bu mevzuyu büyütmeye gerek yok. Biraz başım döndü, geçti gitti.”

“Baş dönmesiyle burun kanaması bir araya gelmiş, sen hâlâ 'önemli değil' diyorsun. Biz gerizekâlı mıyız Emir?!”

 

Ses yükselmişti ama ben hâlâ aynı pozisyonda, burnuma tampon yaparak oturuyordum. Yorgundum, evet. Ama anlatılmaz bir şeydi bu. İçimde, sanki bedenimle ruhum birbirinden farklı dillerde konuşuyordu.

 

“Bak… bu iş böyle gitmez. Ya sen doktora gidersin, ya da ben senin yerine komutana çıkarım. Seç.” dedi Baran, kararlı.

 

Bir an sessizlik oldu.

 

Ben burnumdaki kanı bastırmaya devam ederken, başımı hafifçe salladım.

 

“Tamam... Devriyeyi sen al. Ben biraz kendime gelince çıkarım.”

Baran gözlerini kısmıştı ama uzatmadı. Ercan ayağa kalktı.

 

“Komutanım, suyu getirdim. Şekersiz de bir çay koyayım mı?”

“Koy. İyi olur. Sağ ol.”

 

Kâğıt havludan bir parça daha alıp burnuma bastırırken içimden sadece bir şey geçiyordu:

İyi ki İklim görmedi...

 

Baran kapıdan dönmeden tekrar seslendi:

"Sen çıkma bugün devriyeye Emir’im. Git biraz dinlen."

 

Başımı sadece usulca salladım. Sesim çıkmadı. O da anlamış olacak ki üstüme gelmedi.

 

Arkamdan yaklaşmadı bile. Aramızdaki mesafeyi koruyarak, ama sesindeki ciddiyetle konuştu:

"Sonra da konuşacağız seninle Emir Kaan."

 

Bu cümlede ne tehdit vardı ne de sorgu. Sadece bir hak ediş... belki de bir endişenin cümlesiydi.

 

Ercan hâlâ gözümün içine bakıyordu.

"Komutanım, daha iyi misiniz şimdi?"

 

Gözlerimi kısa bir süre kapattım, başımı geriye yaslayarak iç çektim.

"İyiyim koçum. Dün yorgunluğun üstüne… Yengenin sınavı vardı ya, sabaha kadar çalıştı. Yanında durayım dedim. Uykusuzluk çöktü biraz."

 

Ercan başını hafifçe eğdi ama gözlerinde hâlâ kararsız bir tereddüt vardı.

"Revire gidelim isterseniz Komutanım?"

 

"Ercan... gerek yok. Ben biraz başımı koyayım. Sen hallet gerisini."

 

"Komutanım..."

Sesi yumuşaktı ama ısrarı gizleyemiyordu.

 

"Koçum iyiyim... korkma."

 

"Direk seslenince… Komutanım, bir şey olursa—"

 

"Tamam kardeşim," dedim sessizce.

Sözüm bittiği yerde içim başlamıştı sızlamaya.

___

 

Azra'dan...

Yiğit Alper’in yıllık izne ayrıldığını öğrenmemle birlikte, hukuk fakültesinin taş merdivenlerine yayılmış Alaz’a çevirdim bakışlarımı. Ağustos güneşi kampüsün sararmış çimenlerine ağır ağır düşüyor, uzaklardaki ağaçların yaprakları ağır esen rüzgârla kıpırdıyor, öğrencilerin sesi arka fonda dalga gibi inip çıkıyordu.

 

“Alaz… Benim yüzümden olmuş gibi hissediyorum ya!” dedim, önümdeki çimleri koparıp parmaklarım arasında ezerek.

 

“Hislerin olmayan bir adamı red ettin diye mi Azra?” dedi, bir yandan telefonuyla oynarken bir yandan da göz ucuyla bana bakarak.

“Yengemle de konuşamadım daha bu konuyu...” diye iç geçirdim, omzumu silkeleyerek.

 

“Emir duyarsa, arkadaşlıkları sallantıya girer ama,” dedi Alaz, sesi bu sefer daha temkinliydi. Sonra gülümsedi. “Emir Kaan fark ettirmese de beni dahi alttan alta uyarıyor yani.”

 

“Senin o gözle bakmayacağını da biliyor ama,” dedim omzuna nazikçe vurup. Cebimden çıkardığım sakız paketini uzattım, oysa kabul etmeden devam etti konuşmaya.

 

“Zor olmuyor mu üstten ders almak?”

 

“Oluyor… Ama ağabeyime yetişmem lazım. Çok yoruluyor Alaz. Üstündeki yükü hafifletirim diye uğraşıyorum. Biraz erken mezun olursam…”

 

“Sizin ağabeyiniz en azından geleceğine uğraşıyor. Benim hayatımın içine etti,” dedi gülerek. Sırtını banka yaslayıp gökyüzüne baktı. “Uslu dursaymış o da.”

 

“Barış ağabeyim hep istediğini alan biriydi. Ama Emir Kaan hayatının en güzel dersini verdi ona,” dedi, derin bir iç çekerek.

 

“Ağabeyim aşk adamı ya... Böyle kimseyi incitmeye kıyamaz. Ama sevdiklerinin tek gözyaşına dünyayı cayır cayır yakar...” dedim gökyüzüne hayran hayran bakarken.

 

“Sana bir şey diyeyim mi?” dedi aniden Alaz, dizlerini karnına çekerek bana döndü.

“Hı?”

“Ağabeyine âşık bir kızsın. Bu yüzden evde kalman muhtemel.”

Gülmemek için dudağımı ısırdım.

 

“Kesinlikle öyle… Ondan dünyada bir tane daha yok. Bu yüzden onun yeri apayrı olacak. Hayatıma kim girerse girsin…”

 

“Emir Kaan hayatımda tanıdığım en delikanlı insanlardan,” dedi Alaz, bakışlarını kampüs yolunda yürüyen öğrencilere kaydırarak.

 

“En en delikanlısı,” dedim gülerek, sesimde tarifsiz bir gurur ve şefkatle.

 

 

"Benimki de en rezili işte," dedi Alaz aniden, sonra kahkaha attı. Onun gülüşü hep bulaşıcıydı.

Parmak uçlarımı kitap kapağında gezdirdim, dudaklarımı araladım.

 

"Yiğit Alper aklıma çok takılıyor bu aralar…" dedim.

 

O anda içimde bir şey titredi. İsmini anmak bile garipti. Sanki biri içimi okuyor gibi, sakladığım karışık duygulara dokunuyordu.

 

Alaz, başını çevirip bana baktı. "Bir şans verseydin, nasıl olurdu sence?" diye sordu.

 

Derin bir nefes alıp güldüm. Ama o gülüşte acı da vardı, ironi de.

 

"İki ölü bir yaralı olurdu," dedim. Gerçekten de öyle. Ben, ağabeyim, Yiğit Alper… Bu denklemde kimin ne kadar yara alacağı belli olmazdı ama ben en başta kendime güvenemezdim. Ağabeyimi hayal kırıklığına uğratamazdım.

 

Alaz omzunu silkti. "Emir Kaan kızar ama… senin kararlarına da son derece saygı duyan biri en azından."

 

Haklıydı. Emir ağabeyim hiçbir zaman üzerime gelmezdi.

"Senin bakış açın ne Yiğit Alper'e ?"

 

“Yiğit Alper ağabey yakışıklı, iyi biri… kötü niyetini de hiç görmedim. Eğlenceli biri de… Ama ağabey olarak…”

 

“‘Ağabey’ deme… lazım olur,” dedi Alaz alaycı bir sesle.

"Saçmalama Alaz!" dedim kaşlarımı çatıp. Sesim istemsizce yükselmişti. İçimde birikmiş o kararsızlık, kelimelerime diken gibi batıyordu.

 

Alaz yan dönüp bana baktı, gözlerini kısıp sinsi bir gülümsemeyle:

"Ama sana söyleyeyim, çok kıskanç birine benziyor."

 

Elimdeki kalemi çevirip yere bıraktım, gözlerimi devirdim.

"Sen kıskançlık görmemişsin ki," dedim, dudaklarımda alaycı bir tebessümle. "Baran ağabey ile Emel yengemin ilişkisi… kıskançlığın kimlik almış hali. Resmen vücut bulmuş hâli."

 

"Ahh, o da adam gibi adam ama…" dedi Alaz, sesi yavaşladı bir anda. Tonundaki değişikliği hemen fark ettim.

 

"Niye öyle iç çektin şimdi?"

 

Omuzlarını silkti. "Bilmem… çekesim geldi."

 

Tam o sırada telefonum titredi. Ekrana bakınca içimde tuhaf bir sıkışma oldu.

"Alaz… Alper mesaj atmış," dedim, sesi biraz kısıp. Bir yanım görmezden gelmek isterken diğer yanım merakla bastırıyordu.

 

"Ne demiş?" dedi Alaz hemen, gözlerini koca koca açarak bana döndü.

 

"Özür dilemiş. ‘Rahatsız etmek istemedim’ falan yazmış…" dedim, mesajı baştan sona bir daha okuyup.

 

Alaz başını salladı. "İnce düşünceli bir odun en azından."

 

"Alaz ya…" dedim gülümseyerek, ama içim karışıktı. Parmaklarımı mesajda gezdirirken dudaklarımı büzdüm.

 

"Başka ne diyor?"

 

"‘Rahatsız olduysan bir daha karşına çıkmam’ diyor," dedim, sesim giderek kısıldı. Bu kadar mesafeli bir cümle, düşündüğümden fazla koymuştu.

 

"Buyur buradan yak," dedi kahkahasını tutamayarak Alaz. "Adam onurluymuş, üstüne bastıkça çekiliyor."

 

Telefonu kucağıma bıraktım, ellerimle saçımı geriye attım.

"Napacağım ben Alaz?" dedim fısıltıyla.

 

Alaz omzunu bana dayayıp yumuşakça konuştu:

"Yüreğini dinle derim."

 

"Arkadaş olarak kalmayı istediğimi yazdım…" dedim başımı eğerek. Söylerken bile bir tereddüt vardı içimde. Gerçekten öyle mi istiyordum, yoksa bu sadece kendimi koruma şeklim miydi?

 

Alaz başını salladı. "İyi bakalım…"

 

Yüzüne bakarak kaşlarımı çattım. "Hiç yardımcı olmuyorsun Alaz ya!"

 

Gülerek eğildi. "Napabilirim ki? 'Alper, Alper seni Emir’e söylerim!' mi diyeyim?"

"Çok kötüsün Alaz."

Kıkırdadı.

"Hades’im ben, kötülük benim doğam."

 

"Selana da Yiğit Alper mi oluyor?"

 

"Seni bitireceğim Selena demek yerine, seni bitireceğim Yigido Alpero Tinero diyeceğim," dedi Alaz kahkahasını tutamayarak.

 

“Yigido Alpero Tinero ne Alaz ya?” dedim gülerek.

 

“Yiğit Alper Tuna fazla havalı geliyor. Onu biraz Kürt aksanıyla söylemek lazımdı,” dedi gözlerini devirerek.

“İzmirli ondandır.”

“Tamam, şimdi anladım niye havalı havalı takıldığını… Turizmci velet,” dedi Alaz alayla burnunu kıvırarak.

 

“Öyle deme, ben de Manisalıyım,” dedim omuz silkerek.

 

“Senin doğu damarın var ama… Adana’nın kekosu mu desem, Urfa’nın belalısı mı, Erzurum mafyası mı bilemedim,” dedi gülerek.

 

“Emir Kaan ağabeyim sağ olsun,” dedim saçlarımı geriye atıp hafifçe sırıtıp.

 

Alaz gözlerini kısmış, sanki beni başka biri gibi inceliyordu.

 

“Azra Yılmaz’dan, Azra Tuna’ya geçiş yaptığını düşünsek… Harbi’den Barbie’ye geçiş gibi bir şey,” dedi gözlerini devire devire.

 

“Alaz!”

 

Cevap vermedi, kol saatine bakarken bir anda yerinden doğruldu.

 

“Saat uçmuş. Yürü, derse beş dakika kalmış.”

 

Ben hâlâ taş bankın soğuk yüzeyinde keyifle yayılmışken, omuzlarımı silktim. Güneş ağaçların arasından kırpık kırpık vuruyor, sonbahar serinliğiyle birleşince üzerimdeki hırkaya daha bir sıkı sarılıyordum.

 

“Ben o dersten muafım. Çalış köle!” dedim göz kırparak, geriye yaslanıp kahvemi bir yudumladım.

 

Alaz hafifçe eğildi, çantasını alırken başını bana doğru çevirip:

 

“İlk sana dava açacağım Azra. Avukat ayağı yapıyorsun ama suçlusun!” dedi.

 

“Avukat lazım olursa tanıdıklarım çok,” dedim kaşlarımı kaldırarak.

 

“Gerek yok. Direkt Yiğit Alper ağabeyine söylerim. İki gün yatarsın nezarathanede,” diye karşılık verdi sırıtarak.

 

“Çok kötüsün.”

 

Arkasını dönüp yürümeye başlamıştı ki, aniden geri dönüp meydan okurcasına bağırdı:

 

“Alpero Yigidooo!”

 

“Alaz!” dedim bastıra bastıra, ama kendimi tutamayıp sonunda ben de gülmeye başladım.

___

Emir Kaan’dan

 

İklim’i almak için edebiyat fakültesinin önüne geldiğimde, kampüs sakin bir telaş içindeydi. Geniş çimenlik alanlarda, ellerinde kitap taşıyan öğrenciler oturmuş şiirler okuyor, bazılarıysa kahkahalar eşliğinde çaylarını yudumluyordu. Hafif esen rüzgâr, ağaçların arasından geçerken yere dökülen yaprakları savuruyordu. Gözlerimi ovuşturup saate baktım, sonra ensemi ovup iç geçirdim:

 

“Her yerim ağrıyor…” dedim kendi kendime söylenerek. Dün gece pek uyuyamamıştım.

 

Tam o sırada, fakülte binasından çıkan kalabalık arasından birini fark ettim. Kendi halinde yürüyenleri izlerken, tanıdık bir ses, tanıdık bir gülümseme çarptı gözüme.

 

İklim.

 

Omzunda rengi solmuş bez çantası, elinde bir kitap… Arkadaşlarına bir şeyler söyleyip başıyla selam verdikten sonra gözleri beni buldu. Gülümsemesiyle birlikte adımlarını hızlandırdı. Sonra çantasını sıkıca kavrayıp bana doğru koştu.

 

“Emir?!” dedi heyecanla.

 

Kollarını açtı, ben de ona karşılık verdim. İnce gövdesi bir anda kollarımın arasına doldu. Çiçeksi kokusu burnuma dolduğunda ister istemez gülümsedim.

 

“Tam puan almışım ödevlerimden!” dedi geri çekilip heyecanla. Yanakları kızarmış, gözleri ışıl ışıldı.

Sonra yine sarıldı. Bu sefer daha sıkı.

“Çok teşekkür ederim!”

Kıkırdayarak başını omzuma koydu.

“Gurur duyuyorum seninle...” dedim hafifçe gülerek.

Geri çekilmedi. Sadece başını hafifçe kaldırdı ve ciddi bir ifadeyle,

 

“Sen gerçekten insan olamazsın… doğaüstü bir şeysin sen.” dedi. Gülümseyerek yanağını hafifçe okşayıp alnından öptüm.

“Peki sınavın nasıldı?” dedim, saçlarını kulağının arkasına itip gözlerine bakarak.

 

“O da mükemmeldi!” dedi gözleri parlayarak. “Şiiri de verdim. Hoca tebrik etti, biliyor musun?!”

Gülümseyip başımı salladım. Gururla baktım ona.

 

“Eder tabii...” dedim. “Güçlü duruşun yeter senin.”

 

Bir an durdu, sonra ellerini ellerime aldı. Parmaklarını usulca kenetledi.

 

“Emir... çok teşekkür ederim!” dedi içtenlikle.

 

Yüzündeki samimiyet öyle netti ki… Bir an için o kalabalığın sesi sustu. Rüzgâr bile hafifledi sanki. O an sadece onun sesi, onun sıcaklığı vardı.

 

“Eve gidelim.” dedim, gözlerine hafifçe eğilerek. “Benim de sana bir sürprizim var.”

 

İklim kaşlarını kaldırıp başını iki yana salladı.

 

“Ne sürprizi Emir? Yeterince sürpriz oldu yaptıkların zaten.”

 

“Ama zaten... sürpriz dediğimiz şey merak uyandırsın diye böyle adlandırılır, değil mi?” dedim hafif alayla.

 

“Off Emir…” diye göz devirdi.

 

“Off Emir ki ne off…” dedim kıkırdayarak, kolumun altına çektim onu. Saçlarına küçük bir öpücük kondurdum.

 

O da gülerek baktı bana, sonra koluma girerken sesi yumuşadı:

“Sana çok borçlanıyorum böyle ama…”

“Borcunu gülerek ödersin.” dedim, göz ucuyla ona bakarak.

“Kredi mi olsun, nakit mi?”

“Müebbet hacizli.” dedim, sırıtışımı gizlemeden.

“Bu arada üniformanın hakkını veriyorsun,” dedi İklim, baştan ayağa süzerek.

“Öyle mi dersin?” dedim göz kırparak.

Az sonra sesi değişti, merakla ama kendince ilgisiz bir havayla sordu:

“Sabahki kızla ne konuştunuz bu arada?”

Kaşlarımı kaldırıp başımı ona çevirdim. Hafif alaycı bir gülümsemeyle:

 

“Hmm... Sorguya çekiliyorum sanırım, öğretmen hanım?”

 

“Yok canım, öylesine sordum.”

 

“Hmm... O da öylesine numaramı istedi işte. Lazım olursa diye.” dedim, umursamaz bir edayla.

 

İklim’in kaşları çatıldı. “Jale mi?”

 

“Jale dediğin esmer olan mı, kumral olan mı?” dedim sırıtışla, onu hafifçe sinirlendirmek isteyerek.

 

Bir adım geriledi. “Başkası da mı istedi yani?”

 

“Hıhım.” dedim keyifle.

 

Gözleri büyüdü. “Sen... verdin mi?”

 

“Verdim...” dedim sakince.

 

Bir anda kolumdan çıktı. “İyi.” dedi kısık sesle, suratını başka yöne çevirerek.

 

Gülmekten kendimi alamadım. “Neyi verdiğimi sormayacak mısın peki?”

 

“Telefon numaranı verdin işte, başka ne vereceksin?” dedi burnunu havaya dikerek.

 

“Ben telefon numaramı vermedim ki. 'Verdim' dedim.” dedim gizemli bir sesle.

 

Kafasını çevirip bana baktı. “Ne verdin Emir?”

 

“Cevap verdim.”

 

“Ne cevabı verdin?” dedi, ilgisiz gibi görünse de gözlerinde o tanıdık merak kıvılcımı yanıyordu.

 

Alyans taktığım elimi havaya kaldırıp diğer elimle işaret ettim.

 

“Bu cevabı verdim. Onlar da geri çekildi.”

 

Yüzünde bastırmaya çalıştığı ama kaçamayan bir gülümseme belirdi. Gözlerini kaçırarak başını iki yana salladı.

 

“Off Emir...”

 

“Ama bu cevabı beğenmediysen, bir dahakine bizim karakolun numarasını veririm. '155' derde deva diye.”

 

“Off Emir Kaan ya...” dedi gülerek, koluma tekrar girerken yanağını hafifçe koluma yasladı.

 

“Yarına sivil geleyim mi, rahatsız oluyorsan?” dedim gözlerimi kısarak, yüzünde bir tepki aradım. Onu sinir etmek hoşuma gidiyordu. Dudaklarımda hafif bir sırıtış vardı ama içim yorgundu, belli etmemeye çalıştım.

“Niye rahatsız olayım?” dedi omuz silker gibi ama ses tonu hâlâ yumuşaktı.

 

“Bilmem…” dedim, başımı biraz yana eğerek. “Jaleli haleli durumlar yaşanmasın.”

 

Bakışları bir an için üzerimde asılı kaldı. Kaşlarından biri kalktı, yüzünde küçük bir alay gülümsemesi belirdi.

“Alay etmeye bayılıyorsun, değil mi?”

 

“Alay etmiyorum.”dedim , gülümsememi bastırmaya çalışarak.

 

“Ama sinir ediyorsun.”

 

“Olabilir,” dedim gülerek. Sesimde dalga geçen bir sıcaklık vardı ama gözlerimin ardındaki yorgunluk artık kendini gizleyemez hâle gelmişti.

 

“Emir… yine mi yoğun geçti günün?”

 

“Yani… niye sordun?” dedim boğuk bir sesle.

 

“Gözlerin kızarmış biraz,” dedi ve hafifçe eğilerek gözlerime baktı. Parmakları, elimin üstüne uzandı. Teması o kadar nazikti ki bir an için içimdeki yorgunluk da usulca durdu. “Bir iki gün izin mi alsan?”

 

Başımı iki yana salladım, burnumdan yavaşça bir nefes verdim.

“Bugün izinliyim zaten. Senden sonra da devriye vardı. İptal ettik.”

 

“Bir şey mi oldu?”

 

Sorusuyla birlikte bir sessizlik çöküverdi aramıza. Sanki içimde tuttuğum bütün kelimeler boğazımda kilitlenmişti.

 

“Yok, güzelim,” dedim kısa ve yorgun bir sesle. “Baran çıktı yerime. O yüzden…”

 

İklim’in bakışları bir an bile dağılmadı. Derin bir şeyleri fark etmiş gibiydi. Elini elimden çekmedi, tam tersine parmaklarını biraz daha sıktı.

Bana o an hiçbir şey sormasa da, “Ben farkındayım, sen anlatmasan da olur,” der gibiydi.

☆☆☆☆

Elimde hazir bölüm var iken atayim dedim. Bol oy ve yorum atin canlarımmm❤️

Yazar insta : bozkurtpencesi_kitappad

Oylama 25 in altına düşmesin

 

Buraya da biraz daha askerleriyle samimiyet kurarsa Emir Kaan in son hali olacak fotoyu bırakıyorum:

Bölüm : 02.08.2025 14:54 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 41 : Kıskançlık Krizi ❤️‍🔥
Bozkurt Pençesi
Yarım Kalan Sigara

57.91k Okunma

6.71k Oy

0 Takip
112
Bölümlü Kitap
Bölüm 1 : Atalay Timi 🦂🇹🇷Bölüm 2 : İlk Karşılaşma ❤️‍🔥Bölüm 3 : Görünmeyen YaralarBölüm 4 : Yeni başlangıçlarBölüm 5 : Tamamlanmayı Bekleyen HayatlarBölüm 6 : Timin başı DertteBölüm 7 : Küçük Umut Yaman ParsBölüm 8 : Aşiret ve Töre Kurbanları 🔥Bölüm 9 : İki Sevdanın arafında...Bölüm 10: Başımız Belada ❤️‍🔥Bölüm 11 : Zoraki Evliliğe İlk AdımBölüm 12 : Sözde KarımBölüm 13 : Dik Durmaya ÇalışmakBölüm 14 : Senin Sayende ❤️‍🔥Bölüm 15 : Aşka Adım Adım ❤️‍🔥Bölüm 16 : İstenmeyen GelinBölüm 17 : Namus Davası ve ÇarşafBölüm 18 : Hayatta Kalma SavaşıBölüm 19 : Zor GünlerBölüm 20 : İlk TavizlerBölüm 21 : Aşiret ile karşı karşıya 🔥Bölüm 22 : Kıvılcımlar ArasındaBölüm 23 : Sevgi Tohumları ❤️‍🔥Bölüm 24 : İlk BuseBölüm 25 : Yağmurun altında bir günBölüm 26 : Yasak Sevdalı 💔Bölüm 27 : Acılar 💔Bölüm 28 : Kapanmaz Yaralar ❤️‍🔥Bölüm 29 : Beklenmeyen HaberBölüm 30 : Gönül YarasıBölüm 31 : Cam kırıkları 💔Bölüm 32 : Yağmur Seninle GüzelBölüm 33 : Aşk YağmuruBölüm 34 : Şükür SebebiBölüm 35 : Gökyüzü güzelliğini kıskanırBölüm 36 : Aşk ve Adalet ❤️‍🔥Bölüm 37 : Merhamet Kokulum ❤️‍🔥Bölüm 38 : Aşkı Şerbetli ❤️Bölüm 39 : Yürek Yarası ❤️‍🔥Bölüm 40 : İlk İtiraf ❤️‍🔥Bölüm 41 : Kıskançlık Krizi ❤️‍🔥Bölüm 42 : Korku olmazsa aşk olmaz ❤️‍🔥Bölüm 43 : Beklenmeyen Buse 🥲Bölüm 44 : Yaşam SavaşıBölüm 45 : Ölüm ile Yaşam...Bölüm 46 : İyi ki Sen ❤️‍🔥Bölüm 47 : Canımdan can gidiyorBölüm 48 : Özlemek istiyorumBölüm 49 : Mest Olunur GüzellikBölüm 50: Sevdiğiyle Çocuk Olurmuş İnsan ❤️‍🔥Bölüm 51 : Aşk Ve savaşBölüm 52 : Yıkımlar başlıyor...Bölüm 53 : Mor orkide 🇹🇷Bölüm 53 : Aşk Sakinleştiricisi 🔥Bölüm 54 : Gurur ve Sevda🔥Bölüm 55 : Şımarmak istiyorumBölüm 57 : Masum Aşıklar 🫠Bölüm 58 : Yaşayan Fosilsin SenBölüm 59 : Can kırıklarıBölüm 60 : Bir Gönül Davası 🔥Bölüm 61 : İki Cihan CennetimBölüm 62 : Yak yanıyorsak söndürmeBölüm 63 : Hüzün MaltemiBölüm 64 : Alevler ve küllerBölüm 65 : Bir Yürek Yangını ❤️‍🔥Bölüm 66 : Emir HayranlıklarıBölüm 67 : YıkılışlarBölüm 68 : Gamzenin Çukurunda kaybolmak istiyorumBölüm 69 : Gururum ❤️‍🔥Bölüm 70 : Anlat Onlara...Bölüm 71 : Hasret kavuşmasıOkurlarimmBölüm 72 : Saklanılan AcıBölüm 73 : Küçük Emir’in Acıları❤️‍🔥Bölüm 74 : Acı ve GururBölüm 75 : Hisler Uyanıyor...Bölüm 76 : Yüreğimin Vatanı ❤️‍🔥Bölüm 77 : Yıldızların Altında 🫠❤️‍🔥Bölüm 78 : Son hatırlarBölüm 79 : Başka bir EmirBölüm 80 : Canımı Yakıyorlar ❤️‍🔥😔Bölüm 81 : Hisler Yalan söylemezSoru-Cevap yapıyoruzBölüm 82 : Mazi ve aşkBölüm 83 : Sırılsıklam aşkBölüm 84 : Kokunda Dinlenmek İstiyorum😔❤️‍🔥Bölüm 85 : Kanlı Nefesler 🥀❤️‍🔥Bölüm 86 : Acılar ve Gerçekler 🥀❤️‍🔥Bölüm 87 : Diriliş mi Bitiş mi ?Bölüm 88 : Uyanış ❤️‍🔥Bölüm 89 : Küçük Yılmaz ❤️‍🔥Bölüm 90 : Bir İç savaş Meselesi❤️‍🔥Bölüm 91 : Pembe bisiklet 🫠Bölüm 92 : Efelerin EfesiBölüm 93 : Nemrut’un Kızı ❤️‍🔥Bölüm 94 : Aşk ve SavaşBölüm 95 : Ahım ölüme kadar 🥀🔥Bölüm 96 : Tatlı Aşermeler 🫠❤️Bölüm 97 : Canımın Canını AldılarBölüm 98 : Sensiz Nasıl Yaşarım Ben...Bölüm 99 : Canımı YaktınızBölüm 100 : TükenişlerBölüm 101 : Kanlı GömlekBölüm 102 : Son Yüzleşme ❤️‍🔥Özel Bölüm : Leyla'nın GerçekleriBölüm 103 : Kanlı Son Direnişler...Bölüm 104 : Ahirim SensinBölüm 105 : Kana Karışan NefeslerBölüm 106 : Zamana TutsakBölüm 107 : Aşabildin mi ?Spoi107.bolume oy ve yorum gelmediği sürece bölümü atasım yok bilginize
Hikayeyi Paylaş
Loading...