

İklim’den...
Mezuniyet balosuna gidip gitmemek konusunda hâlâ kararsızdım. Çok fazla dostum yoktu, çevrem de sınırlıydı. Oysa içimde, aldığım güzel haberleri Emir Kaan’la paylaşmanın tatlı heyecanı vardı. Yine de mezuniyete gitsem benimle gelir mi, yoksa sıkılır mı diye düşünmeden edemiyordum.
Okul merdivenlerinden inerken Seray yanıma yaklaştı. Gözleri parlıyordu, belli ki balo heyecanı onu çoktan sarmıştı.
"İklim geliyor musun?" diye sordu. Dudak büzüp omuz silktim.
"Kararsızım, bilemiyorum."
"Eşinle gelsene, farklılık olur ikiniz için de. Bir kez mezun olacaksın, bence eşin de kabul eder."
"Sorun eşimde değil ki... O, bir dediğimi iki etmiyor sağ olsun ama çevrem yok hani, tanıdığım çok az insan var."
"Kimin ne diyeceğine bakma. Gel bence... Hem benim de sevgilim gelecek. Tanışır eşinle. Biz kız kıza takılırız, onlar erkek erkeğe."
"Bilemedim..."dedim, dudak büzerek.
"Hadi İklim ya, zaten bölümün en iyilerindensin. Sen kimseyi tanımasan da herkes başarınla tanıyor, hatta kıskanıyor seni."demesi ile derin bir nefes aldım. Pes etmeyecek gibi duruyordu ik a etmeden. Bu yüzden tek yol kalıyordu. Kocam...
"Emir Kaan ile konuşayım o zaman... Yarın haberleşiriz, olur mu?"
"Tamam canım, zaten seninki gelmiş bekliyor yine."
Başımı kaldırdığımda Seray’ın baktığı yöne çevirdim gözlerimi. Okul kapısının önünde, duvara yaslanmış, telefonu kulağında ciddiyetle konuşuyordu Emir Kaan. Üzerindeki askerî duruş, omuzlarının sert çizgileri, bakışlarındaki derinlik… Yüzümde istemsiz bir gülümseme oluştu. Seray hafifçe omzuma dokundu.
"Hadi, bekletme. Yarın görüşürüz."
"Görüşürüz" diyerek ona doğru yürümeye başladım.
Adımlarım yavaş ama kararlıydı. Her adımda ona biraz daha yaklaşırken, tam o sırada, ince uzun boylu bir kız yanına sokuldu. İçimde belli belirsiz bir kıskançlık kıpırdandı. Adımlarımın hızı düştü.
“Derin nefes al… Sakin ol… Bir şey yok.” diye fısıldadım kendi kendime.
Ama sonra Emir Kaan’ın tavrı, içimdeki o sıkışmayı anında çözdü. Elindeki alyansı hafifçe kaldırıp, ciddi bir tonda birkaç kelime söyledi. Kızın yüzü asılırken o, tek bir bakış bile daha atmadan sırtını dönüp telefon konuşmasına devam etti.
"Emir" diye seslendim, adımlarım farkında olmadan hızlandı. Sesimi duyar duymaz başını kaldırdı, gözleri bana kilitlendi. Telefonu kısa bir hareketle kapatıp cebine koydu, yüzünde yumuşayan bir ifade belirdi. O sert asker duruşunun yerini, yalnızca bana sakladığı o sıcak gülümseme aldı. Kollarını açtığında içimdeki tüm tereddütler dağıldı, sanki gün boyu biriktirdiğim özlem beni ona doğru itti. Koşarak sarıldım, kokusunu içime çektim.
"Güzelim." Sesi derinden, sakin ama sahipleniciydi.
"Kimle konuşuyordun?" dedim, merakım sesime hafifçe yansıdı.
"Bir iki önemli iş vardı güzelim, onun hakkında aramışlardı." Konuşurken bakışları hâlâ üzerimdeydi, sanki cevabı değil beni izliyordu.
"Beni bırakıp geri mi gideceksin karakola?" diye sordum, yarı şaka yarı endişe ile.
Cıık sesiyle başını iki yana salladı. "Azra ile konuştum bugün. Mezuniyetin için alışveriş yapalım."
Şaşkınlıkla geriye çekilip yüzüne baktım. "Ciddi misin?"
"Hıhım... ama darıldım, yalan yok. Azra’ya söyleyip bana dememişsin balo olduğunu." Kaşlarının hafif çatılı hali, kırgınlığını belli ediyordu ama gözlerindeki pırıltı hemen ihanet etmeye hazırdı.
"Ben de onu konuşacaktım seninle akşama..."
"İnanayım mı?" dedi, kaşlarını kaldırarak yüzüme bakarken.
"Valla."dedim, tüm masumiyetim ile...
Kısa bir sessizlik oldu, sonra gülümsedi.
“Tamam hadi, inandım. Gidelim.”
“Çok çabuk ikna oldun.” dedim, kaşlarımı hafifçe kaldırarak. O ise hiç bozuntuya vermeden yüzüme doğru eğildi, burnuma hafifçe dokundu.
“Karımın gözlerinden anlıyorum artık.”
Sözleriyle birlikte içimde bir sıcaklık yayıldı. Kalabalık okul bahçesinin gürültüsü, az önce hissettiğim huzursuzluk, hepsi buhar olup uçmuştu. Geriye sadece onun kokusu, sesi ve kollarının güveni kalmıştı.
“Yanına gelen kıza yine aynı cevabı verdin sanırım?” dedim, kaşlarımı hafifçe kaldırarak.
Muzip bir gülümseme dudaklarına yayıldı, gamzesi saklanmaya çalışsa da belirginleşti.
“Arkadaş olmak istedi. Eşim karşı cinsle konuşmama kızıyor dedim.”
“Cidden öyle mi dedin?” dedim, kaşlarımı hafifçe kaldırarak.
“Karım görürse atomlarınıza da böler, dedim.” Gözlerinde muzip bir parıltı vardı.
“Emir?!”dedim, gözlerimi büyüterek. Ama o hiç bozuntuya vermeden yandan bir bakış attı.
“Ayrıca karım seri katil de, dedim.”
“Ne dedin?!” dedim, gözlerim daha da büyüterek.
“Yedi tane leşi var, sekizincisi sen olursun da dedim.”
“Emir!”
Omuz silkip ciddiymiş gibi başını salladı.
“Doğruları söyledim…”
“Kariyerim bitti, sağ ol ya. Kaçıncı sıradayım arananlar listesinde?”
“Türkiye’de bir numarasın, gönlümde bir numara olduğun gibi. Ama dünyaya daha baktırmadım. Amerika'yı sollamazsın inşallah?”
“Ya Emir?!” Dudaklarımı büzüp hafifçe ittim onu. Kıkırdayarak başını geriye attı.
“Şaka yaptım, şaka… gül diye.” Gülümsemesi gamzesine kadar yayıldı.
“Off, Emir…”diyerek, göz devirip ondan uzaklaşınca elimi yakalayıp tuttu hemen.
“Göz devirip durma, gözlerin öyle kalacak diye korkuyorum.”
“Emir Kaan, bak tek giderim!”
“Başladık yine uzatmalara…” dedi, bu defa gözlerini kendisi devirerek.
“Daha da uzatmamı istemiyorsun değil mi?”
Omuz silkerek “Bilmem, karıma bağlı.” demesi ile derin bir nefes verdim sakinleşmek adına.
“Sinir bozucusun, Emir Kaan Yılmaz.”
“Ama bir karıma öyleyim…” Ses tonu bir anda yumuşadı, bakışlarıysa derinleşip içine çekmeye başladı.
“Aksi olmasın zaten.” dedim, ondan bakışlarımı kaçırırken.
Gözleri hafifçe parladı. Elimi sımsıkı kavrayıp dudaklarına götürdü, ardından kolunun altına daha da çekerek göğsüne bastırdı beni.
“Olmaz zaten…” dedi, sesi fısıltıya yakın ama yüreğime çarpan bir ağırlıkla. Onun yanında her şey olabilmek işte bu yüzden çok güzeldi...Ve neden imkanım var iken ona çocuk olmayayım ki!
Gözlerimi yola çevirip ardından düşüncelerimi kenara itip ona döndüm.
“Emir… eve kadar yarışalım mı?” dedim, çocuk gibi bir heyecanla ona dönerken.
Gözlerini kısıp önce yola, sonra tekrar bana baktı. Dudaklarının kenarında hafif bir gülümseme belirdi.
“Olabilir… az kaldı zaten eve.”
“Evet diyorsun o zaman?” diye üsteledim.
“Sonda kalanı kurt kapsın diyorum.” dedi, gözleri hafifçe parlayarak.
“Sobe o zaman!” deyip bir anda fırladım. Dar sokakta adımlarım kaldırıma ritim tutarken, peşimden gelen kahkahası gece sessizliğini yırttı.
“Yakalarsam bulaşırım ama!” diye seslendi.
“Yakalayamazsın!” dedim, başımı geriye çevirip gülerek. Onun ayak sesleri hızlanmıştı; aramızdaki mesafe kapanıyordu.
Bir an omzumun hemen yanından geçen nefesini hissettim, kalbim tatlı bir telaşla çarptı. “Geliyorum, güzelim!” dediğinde gülmemi tutamadım. Dar bir köşe döndüğümüzde, ayak sesleriyle birlikte içimdeki çocukça heyecan daha da büyümüştü.
“Emir, hızlı koşma ya,” dedim nefes nefese.
“Yakalarsam bulaşırım demiştim.” Adımlarını bilerek hızlandırıyor, yüzünde zafer kazanmış bir gülümseme vardı.
“Eve geldik ama…”
“Rahat bir şeyler giy diye geldik. Hem üniformamı ben de çıkarayım artık. Herkes sağdan soldan selam veriyor, papağana döndüm.”
“Asker sevgimiz sorgulanmasın,” dedim hafif alayla.
“Öyle mi, İklim Hanım?” diye kaşlarını kaldırdı, gözlerindeki ışıltıyla üzerime doğru eğildi.
“Yani genel anlamda…”
“Nasıl bir genelleme bu?”dedi, gözlerini kısarak beni duvarla arasına daha da haps ederken.
“Genelleme işte.”dedim, gözlerimi kaçırıp.
“Numaramı isteyen kıza yarın numaramı vereyim o zaman.”
“Ondan bunu mu çıkardın, Emir Kaan?!” Sesim bir anda sertleşti ama o gülmekten kendini alamadı.
“Bayılıyorum seni sinir etmeye.”
Dudaklarının kenarındaki gamze belirginleşirken, bana bakışlarında hem oyunbaz hem de sevgi dolu bir ifade vardı.
“Az ileride bayıl o zaman.” Dudaklarımda hafif bir sırıtma ile, onu iterken...
“Niye?” diye sordu kaşlarını hafif çatıp, merakla bana bakarak.
“Ben gökyüzüne yakın değilim ya senin kadar… oksijen gelmiyor buraya.” Burnumu kırıştırarak söyledim, hafif bir kahkaha kaçırdım.
“Yardımcı olayım.” Ses tonundaki muziplik, gözlerindeki ışıltıyla birleşmişti.
“Nasıl olacakmış o?” dedim, kaşlarımı hafif kaldırıp meydan okur gibi bakarken.
Bir anda aramızdaki mesafeyi iki saniyede kapattı. Ne olduğunu anlamama fırsat kalmadan eli hafifçe belime değdi, beni kendine çekti.
Ve dudakları aniden dudaklarıma kapandı.
Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü, nefesim kesildi. O an, etraftaki tüm sesler sustu; ne sokaktan geçen arabaların gürültüsü, ne rüzgârın uğultusu… Sadece onun sıcak nefesi, dudaklarının baskısı ve göğsümdeki o deli gibi atan kalbim vardı.
Geri çekildiğinde gülümsemişti. “Oksijen takviyesi yaptım. Tüm gökyüzü artık iki dudağının arasında öğretmen hanım...”
“Sen…” dedim hâlâ toparlanamadan, ama cümlemin devamı dudaklarımın arasına sıkışıp kaldı.
O ise omuz silkerek yürümeye devam etti.
“İyi geldiğine eminim.”
Yüzüm dahil alevler içinde yanmaya başlarken, onun apartmana girişi ile çantama sarıldım.
Derin bir iç çekip kendi kendime; "Kalpten gideceğim erken yaşta Allah'ım...Sen dayanma gücü ver..." diyerek utanç içinde dolan gözlerimle arkasından gitmeye başladım.
___
Emir Kaan’dan...
“İyi geldiğine eminim.” dedim hafif bir gülümsemeyle ve apartmanın merdivenlerine yöneldim. Normalde olsa, böyle bir anda utancımdan yerin dibine girerdim ama doktorun söylediklerinden sonra ona her saniye daha da cesur davranmak istiyordum. En azından, ona doymak… o an tek isteğim buydu.
Gözlerimden düşen o küçük damlayı fark ettirmeden sildim. Kapıyı açtığımda içimdeki o tuhaf karışım; hem huzur hem de derin bir özlem… iyice yoğunlaştı.
Arkamı dönüp baktığımda, o ise merdivenleri çıkıyordu. Yüzü kıpkırmızıydı, gözlerini kaçırıyordu ama adımlarındaki hafif telaş, dudaklarının kenarında saklanmaya çalışan gülümsemeyi gizleyemiyordu.
Odaya geçtiğimizde üzerimdeki üniformayı çıkarıp bir tişört giydim. Kumaşın tenime değmesiyle birlikte hafif bir rahatlama hissettim ama içimdeki ağırlık yerinden kıpırdamadı. Yatağın kenarına oturdum, avuçlarımı dizlerimin üzerine koyup derin bir nefes aldım.
O anda, Adar’ın ölmeden önce söylediği o uğursuz sözler yeniden zihnime saplandı:
“Şimdiden ölmeye başlamışsın… ama onun ellerinde öleceksin. En çok da bu, benim için bir zafer olacak…”
Sözler, beynimin içinde yankılandıkça boğazım düğümlendi. Gözlerim doldu, ama tek damlanın bile akmasına izin vermemek için başımı tavana kaldırdım.
"Biraz daha zamanım olsun Allah’ım…Ben daha güzel gözlüme doyamadım...lütfen…" dedim içimden, dudaklarım kıpırdamadan, sadece kalbimle fısıldayarak.
"Emiiir!" diye seslenişiyle, zihnimde yankılanan o ağır sözleri bir kenara ittim. Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Yüzüme, her şey yolundaymış gibi bir maske taktım. Kapı aralandığında, o her zamanki dingin ama içten bakışıyla karşımdaydı.
"Ben hazırım," dedi, dudaklarının kenarında hafif bir gülümsemeyle.
Gözlerim farkında olmadan hemen saçlarına takıldı.
“Saçlarını niye topladın?”
Kaşlarını hafifçe kaldırdı.
“Niye sordun ki?”
“Açık bırakırsın genellikle,” dedim farkında olmadan, gözlerimi ondan alamadan.
Endişeyle ellerini saçına götürdü. “Olmamış mı ki? Çirkin mi durmuş? Saçlarım uzunken güzel duruyordu ama şimdi kısa iken kötü mü olmuş? Çok mu kötü , idare eder mi, iyi mi?! Hangi anlamda dedin ki, yapamamış mıyım?”
"İklim, güzelim… sakin," dedim usulca. Ama beni duymuyor gibiydi. Adımları aynaya yöneldi, elleri saçına gitti.
" Arkadaşlarım yakışıyor derdi ama çok mu kötü, bir yerden saçım mı çıkmış? Emir Kaan bir şey söyle?! Çok mu kötü?!"
Tam aynanın karşısına geçtiğinde belinden tuttum. Sırtı göğsüme yaslanınca bir anlığına nefesi kesildi, omuzları bana teslim olur gibi gevşedi.
"Şey… çok mu kötü durmuş? Neresi kötü?" diye fısıldadı. Sesinde hem merak hem de küçücük bir çekingenlik vardı.
Elim yavaşça saçındaki tokaya uzandı. İncecik toka kilidi açar gibi, elimde çözülürken saçları parmaklarımın arasından kaydı. Omuzlarına dökülen bukleleri parmak uçlarım okşadı. Kokusu, bana en çok huzuru hatırlatan şeydi; derin bir nefes aldım.
"Her haliyle güzeller… tıpkı senin gibi," dedim, sesim alçalıp ağırlaştı. Başımı, saçlarının arasına eğip usulca konuştum. "Ama rüzgâra meydan okumaları… işte o, en sevdiğim."
O an göz göze geldiğimizde, bakışlarında şaşkınlığın, hafif utancın ve farkında olmadan sakladığı mutluluğun izleri vardı. İçimde, ona her bakışımda biraz daha yaklaştığımı hissettim; sanki geri dönülmez bir noktaya doğru.
“Ö-öyle mi?” dedi, sesi neredeyse fısıltıya dönüşmüştü.
“Öyle…” diye karşılık verdim, kelime dudaklarımdan ağır ağır döküldü. Ellerim hâlâ belindeydi, saçlarının sıcaklığı parmak uçlarımda hissediliyordu.
O an, aynadaki yansımasında gözlerinin bana bakışını gördüm; hem inanmak isteyen bir kızın kırılganlığı hem de güvenmenin verdiği huzur vardı içinde.
"Yakışıyor muyuz, bak bakalım..." dedim, sesimde hem oyunbaz bir ton hem de cevabını merak eden bir sabırsızlık vardı.
Titrek bir nefes alıp vererek yavaşça bana döndü. Gözleri, sanki söyleyeceği kelimeler boğazında düğümlenmiş gibi tereddütle aradı benimkileri.
"S-sence..." dedi, dudakları hafifçe titreyerek.
"İlk ben sordum..." dedim, bakışlarımı onunkilerden ayırmadan.
Bir an sustu, yutkundu. Ardından kelimeyi fısıltıya yakın bir tonda bıraktı dudaklarından.
"Çok..."
"Anlamadım… Ne çok?" dedim, bakışlarımı hafifçe kısarak.
"Emir…" diye fısıldadı, sanki kelimenin devamını getirecek gücü bulamıyormuş gibi.
"Hıh?"
"Çok işte…" dedi, gözlerini kaçırarak.
"Ama ne çok?" diye üsteledim, dudak kenarımda belli belirsiz bir gülümseme ile.
"Bence de…"
Gözleri bir anlığına kaçtı, dudaklarını ısırdı. "G-gidelim mi artık…"
"Biraz daha böyle kalsak…" dedim ve yüzümü saçlarının arasına gömdüm. Nefesim boynuna değdiğinde, kalbinin hızlandığını hissettim.
Tenine sinmiş o tanıdık koku ciğerlerimi doldurdu, kalp atışlarını yanaklarımda hissettim.
"E-emir…"dedi, gözlerini kapatarak.
"İklim’im… güzeller güzelim…" dedim, başımı saçlarının arasından kaldırmadan. Gözlerim istemsizce dolmuştu yine. İsmini ilk defa bu kadar sahiplenerek söylerken, yüreğimde hançer gibi saplanan o acı gerçeği ona söyleyememenin ağırlığıyla boğuluyordum; artık ölüme her geçen gün biraz daha yaklaştığımı içinde taşıyordum.
"N-ne dedin…" diye fısıldadı, sesi titrek, gözleri şaşkın ve biraz da korku doluydu.
"İklim’im," dedim yeniden, sesim neredeyse bir dua kadar nazik. "Sadece dünyasında bana dört mevsimi ilk bahar kılan İklim’im…"
O an, zaman durmuş gibiydi; aramızda kelimelerin ötesinde bir bağ kurulmuştu. Sessizlik, en derin hislerimizi taşıyan tek dil olmuştu.
Derin nefesler aldı, yüreğindeki fırtına gözlerinden okunuyordu.
“Rüya da mı’yım...” dedi, sesi biraz ürkek ama umut dolu.
“Rüya mı olmasını dilerdin,” fısıldadım, saçlarının arasından süzülen nefesimi teninde hissettirerek.
“Hayır...” dedi, kalbinin derinliklerinden kopan bir sesle.
“Seni çok seviyorum.”
“Kalbim... yerinden çıkacak gibi...” dedi, nefesini tutar gibi, gözleri parıldıyordu.
“Duyuyorum... benimki de farksız değil...”
“Emir...”
“Emir kurban olsun yoluna...”
“Bir... bir şey mi oldu? Niye böyle? Hani... her anımı yakalamak ister gibi bakıyorsun... durmadan böyle... ne yapıyorsun? Güzel konuşuyorsun, ediyorsun hani... Bir sır mı oldu? Sen... utangaçtın hani, o yüzden...”
Yüzünde hafif bir tebessüm belirirken, gözleri hala bana kilitlenmişti.
“Her haline doymak istiyorum... ama yine de hasret kalıp doyamayıp, her saniye daha da özlemek istiyorum... Çünkü artık... Ben sana karşı... daha açık sözlü olmak istiyorum. Canımın cananı ol, tut ama asla bırakma istiyorum. Kimsenin görmediği Emir’i de sen gör, büyüt istiyorum. Çocukluğumu senle buldum, senle yaşatmak istiyorum, güzelim... Çok mu şey istiyorum...”
Sesim titrese de gözlerimdeki kararlılık ona olan sevgimi ve geleceğe dair umutlarımı anlatıyordu.
Başını iki yana salladı, dudaklarında ince ama derin anlam taşıyan bir gülümseme belirdi. Sonra boynuma sarıldı… İnce beline dolanan kollarının sıcaklığı, yorgun ruhumun içine işleyen bir güç gibi yayıldı. O an, dünya bütün gürültüsüyle uzaklaştı; sadece onun teninin sıcaklığı, kalbinin ritmi ve kokusunun beni sarışı vardı.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım; ciğerlerime çektiğim o tanıdık koku, kalbimi sanki göğüs kafesimden fırlatacak gibi hızlandırıyordu.
“Ben de seni seviyorum, Emir… hem de çok.” dedi, sesi hafif titrek ama bir o kadar da samimi.
“Emir’in kurban olsun yoluna…” diye fısıldadım, dudaklarımda yarım kalan bir tebessümle.
☆☆☆☆
Oylama 25 in altına düşmesin, yoksa kitabı durdurmak zorunda kalırım. Yorum çok az yorum atın yaa 
Bölüm içime sinmedi. Biraz fazla mi çocukluk dozlarını kaçırdım bilemedim. Yorum yapinnnnn bu yuzdeeen 😔
Düzenledim;)
Emir Kaan: Yorum atın öldürecek yoksa bu yazar beni (yardım çağrısı ( yankılı))

| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 57.91k Okunma |
6.71k Oy |
0 Takip |
112 Bölümlü Kitap |