54. Bölüm
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 52 : Yıkımlar başlıyor...

Bölüm 52 : Yıkımlar başlıyor...

Bozkurt Pençesi
bozkurt.pencesi

Cüneyt Duman'dan...

"Kardeşim, Yaman Pars seni sorup duruyor. Hadi kalk artık…"

 

Emir’in sesiyle doğruldum. Yorgun bedenim sanki toprakla bütünleşmiş gibiydi, kalkmak zor geliyordu. O an omzuma konan eli, dünyadan bana uzanan tek sağlam bağ gibi hissettirdi.

 

“Kalk hadi kardeşim. Baran oyalarken seni böyle görmesin o…” dedi kısık bir sesle.

 

Başımı yalnızca sallayabildim. Dilimden tek kelime dökülmedi ama içimde kopan fırtınalar, boğazıma düğümlenen hıçkırıklarla varlığını belli ediyordu. Son bir kez elimle Leyla’mın toprağını okşadım, parmak uçlarımda hissettiğim o serinliği zihnime kazıyıp zorla kopardım kendimi karımın yanından.

 

“Gel, sarılalım…” dedi Emir, gözlerindeki şefkatle. Daha ben kımıldamadan kollarını açtı ve gövdesini bana yasladı.

 

O an sanki yılların yükü çözüldü sırtımdan. Başımı onun omzuna bıraktım. Sesim boğuk, neredeyse duyulmaz bir tınıyla titredi:

 

“Oğlum olmasa bu kadar dahi dayanmazdım, Emir…”

 

Emir’in kolları sıkıca sardı beni. “Bari sen güçlü dur kardeşim ya… Yaman Pars için… Sen düşersen, o kime yaslanacak?” dedi.

 

Kalbim bir anlığına paramparça oldu. Çocuğumun gözlerindeki umut, tek nefeslik can suyumdu.

 

"Canım kardeşim benim... hadi gidelim... sil gözlerini. Zor ama dayanman lazım... Yeğenim için..." dedi Emir, sesi titrek ama kararlıydı.

 

Başımı ağır ağır salladım. Onun kollarından yavaşça geri çekildim, avuç içimle gözlerimi sildim. Parmaklarımda hâlâ toprağın nemi vardı; Leyla’mın kokusu gibi sinmişti üzerime. Kendimi toparlamaya çalışırken son kez döndüm, mezar taşına baktım.

 

Bembeyaz mermerin üzerinde rüzgârla savrulan çiçekler hüzünlü bir vedayı andırıyordu. Boğazımdan zorla döküldü kelimeler:

“Cennetteki meleklere emanetsin güzelim... mutlu ol olduğun yerde...”

 

Adımlarım ağırdı. Sanki her geri adımımda kalbim orada, o toprağın içinde kalıyordu. Ayaklarım yürüyordu ama ruhum hâlâ mezar taşına sarılmış haldeydi.

 

Emir yanımda sessizce yürüyordu, bir şey söylemedi. Sadece omzumun yanına yaslanan eli, “yalnız değilsin” diye fısıldıyordu.

 

 

Oğlumun gözleri pırıl pırıldı. Beni fark eder etmez, Baran’ın kucağından hızla atlayıp bana doğru koştu.

“Baba bak, biz ne aldık!” diye sevinçle pamuk şekerini salladı.

 

Emir’le göz göze geldik, o an istemsizce gülümsedik.

“Babam…”

“Pamuk şeker aldık biz!”

“Afiyet olsun babama…” dedim, saçlarını okşarken.

 

Onu kucaklayıp araca yöneldim. Çocuk koltuğuna oturturken Baran’ın sesi geriden yükseldi:

“Emir… Emir?!”

 

O an sesindeki panik, içimi buz kesti. Başımı çevirince gördüm—Emir’in yüzü bembeyaz olmuş, burnundan ince bir kan süzülüyordu. Ellerinin titremesi, durumu gizleyemeyecek kadar belirgindi.

 

Yaman Pars görmesin diye hızla kemerini bağladım. Eğilip, fısıldadım:

“Oğlum, sen şekerini ye. Ben birazdan geleceğim. Araçtan inmek yok.”

 

Gözleri kocaman açıldı. “Emir ağabey nerde?” diye sordu.

“Gelecek… Sen bekle burada.”

“Tamam baba.”

 

Kapıyı kapatıp bir çırpıda Baran’ın yanına koştum. Emir, arabanın kaportasına yaslanmış, nefesi düzensizleşmişti.

“İyiyim… Baran… telaş yapma…” dedi zorla, sesi güçsüzdü.

 

Baran ellerini kaldırıp çaresizce etrafına baktı. “İlacın felan nerde?! Emir, söyle!”

Ben de yanına çöktüm. “Emir, ilacın nerede?”

 

Gözlerini kısarak bana baktı. Dudakları zorla kıpırdadı:

“Cüneyt… sende mi biliyorsun…”

 

Aramızda bir sessizlik çöktü. Baran’ın nefesi kesilmiş gibiydi. Emir, son bir nefesle fısıldadı:

“İklim…”

 

Ve o kelimeyle birlikte dizleri boşaldı, sırtı arabanın kaportasından kaydı. Gözlerimin önünde yere yığıldı. O an yüreğim göğsümde durdu sanki.

 

Emir’in göz bebekleri bulanıklaşmış, nefesi boğazına düğümlenmişti. Bir anlığına sanki dünya yavaşladı. Dizlerinin bağı çözülünce sırtı arabanın kaportasından kayarak yere yığıldı.

 

“Emir!” diye haykırdım, ellerimle kollarını kavradım.

 

Baran’ın sesi acı dolu yankılandı gecenin içinde:

“Yapma! Yapma… söz vermiştin bize, bırakmayacaksın!”

 

Ben panikle onun üstünü, cebini yoklamaya başladım.

“İlacın… Baran, ilacı ara! Pantolonunun cebine bak, ceketin cebine bak, her yere bak!”

 

Baran’ın parmakları telaşla Emir’in üzerinden geçerken sesi titriyordu:

“Yok… yok Cüneyt! Burada değil… Allah kahretsin yok!”

 

“Baran! Aklını topla! Daha dikkatli bak!” diye bağırdım boğazım yırtılırken.

 

Sonunda Baran’ın sesi umut kırıntısı gibi çınladı:

“Buldum! Cüneyt, buldum!”

 

Küçük şişeyi çıkardığında elleri o kadar titriyordu ki neredeyse düşürüyordu. Ben hızla kaptım, kapağını açmaya çalışırken dişlerimle bile zorladım.

 

“Su! Çabuk su getir, araçtan su!”

 

“Ta… tamam!” dedi Baran, koşarak araca yöneldi.

 

Emir’in başını dizlerimin üstüne aldım. Dudakları morarmaya başlamıştı.

“Dayan kardeşim… Ne olur bırakma kendini… oğlum gibi sevdim seni, bırakma beni…”

 

Baran nefes nefese döndü, elinde yarısı boş bir şişe. Şişeyi açarken su üstüne döküldü, elleri titriyordu.

“Hadi Emir… yapma bize bunu, ne olur, kardeşim…” dedim, şişedeki suyla birlikte ilacı ağzına damlatırken.

 

 

Baran suyu getirir getirmez şişeyi kapıp ilacı damlattım. Ellerim titriyordu ama vakit kaybetmeden ağzına dökmeye çalıştım. Baran da onun çenesini tutup hafifçe kaldırıyordu.

 

“Hadi Emir… hadi yut bunu kardeşim, bırakma bizi!”

 

Boğazına masaj yaparken boğuk bir hırıltı çıktı. Ardından titrek bir yutkunma sesi… Ve birkaç saniye sonra göğsü ağır ağır inip kalkmaya başladı.

 

O an Baran’ın yüzünden akan yaşlar toprağa düştü. Ben de başımı eğip gözlerimi kapadım, boğazım düğümlenmişti.

 

Nihayet, ince ve kısık bir sesle dudaklarından tek kelime döküldü:

“Baran… İklim…”

 

Baran hemen eğildi, gözyaşlarını silmeye bile fırsat bulamadan kardeşinin elini tuttu.

“Buradayım! Burdayım Emir… sözümdeyim kardeşim, bırakmayacağım seni…” dedi sesi titreyerek.

 

Ben de onun diğer elini kavradım, sımsıkı tuttum.

“Yanındayız Emir… yalnız değilsin. Ne olursa olsun bırakmayacağız seni…”

 

Emir gözkapaklarını araladı, bakışları bulanıktı ama yine de ikimizin yüzünü seçmeye çalışıyordu. Dudakları kımıldadı, sanki büyük bir sır boğazına düğümlenmiş gibi:

“Pars...görmesin…”

 

 

Baran’la gözyaşları içinde kolundan tutup ayağa kaldırmamızla Emir’in nefesi boğazında düğümlendi. Birkaç adım zorla attı, sonra dizlerinin bağı çözüldü.

 

“Kardeşim… iyi misin?!” diye sordum panikle.

 

Emir, yüzünü buruşturarak inledi:

“Baran… dizim…”

 

Baran hemen eğildi, elleri titreyerek yokladı. O an Emir’in bacağı titredi, bedeni yeniden gevşeyince ona sarıldım. Tüm ağırlığı üzerime yıkıldı, sırtını arabaya dayarken göğsümde acıyla hırıltıları yankılandı.

 

“Baran?! Ne oldu dizine?!”

 

Baran’ın elleri yoklamayı bırakıp bir an boşluğa baktı. Sonra hırsla küfretti:

“Siktir!”

 

Hızla bagajdaki ilk yardım çantasına koştu. Kalbim göğsümden çıkacak gibiydi, çaresizlik ellerimi buz gibi yapmıştı. Emir başını omzuma yasladı, her nefeste bedeni kasılıyor, çenesinden soğuk terler süzülüyordu.

 

Baran geri geldi, diz çökerken elleri aceleyle çantayı açtı. Makası kavradığında bileği titriyordu. Pantolonun diz kısmını hızla kesti. Kumaşın yırtılma sesi kulaklarımda çınladı.

 

Gördüğümde nefesim kesildi… Şişmiş, damarları dışarı taşmış gibi kabarmıştı dizinin etrafı. Morluklar, ince damar çatlamaları görünüyordu.

 

“Oturmamız lazım, Cüneyt! Ayaklarını diklememiz lazım yoksa felç riski var!” diye haykırdı Baran.

 

Hiç düşünmedim.

“Ben kucağıma alırım Emir’i!”

 

Baran gözlerime baktı, sanki benim irademden güç aldı.

“Kaldırabilir misin?”

 

“Emir, kendini bana bırak…” dedim dişlerimi sıkarak.

 

Onu kollarıma aldığımda içimden bir şeyler koptu. Bedeni ağır değildi, ama acısı sanki kemiklerime saplanıyordu. Baran hızla arka kapıyı açtı, ben de kardeşimi arabanın arka koltuğuna yatırdım.

 

Baran dizlerini kavrayıp yukarı kaldırırken fısıldadı:

“Kramptan fazlası var burada… dayan biraz kardeşim…”

 

Emir’in dudakları mor, gözleri bulanık ama hâlâ inatla bizi bırakmıyordu.

___

 

"'_Saatler Sonra_"'

 

Emir Kaan Yılmaz’dan...

 

“Uyanıyor Baran!”

 

O ses, sanki çok uzaklardan kulağıma çarptı. Göz kapaklarım ağır bir taş gibi, ama nihayet hafifçe aralandığında beyaz bir hastane tavanı gözlerime doldu. Soğuk, keskin ilaç kokusu genzimi yaktı.

 

Başımı zorla sağa çevirdiğimde bulanık siluetler netleşmeye başladı: Emel, Baran ve Cüneyt… Hepsi başucumda, gözlerindeki kaygı her şeyden daha ağırdı.

 

Boğazım kurumuştu, elim istemsizce gırtlağıma gitti. Sanki dikenler dolmuştu oraya.

 

“Emel, koş su getir… susamıştır.” dedi Baran telaşla.

 

“Tamam canım…” diye fısıldayarak odadan çıktı Emel.

 

Baran, ellerimden birini avuçlarının arasına aldı. Sıcacık elleri, üşümüş bedenime umut gibi dokundu. Gözleri doluydu, bana eğildi:

“Emir’im… iyi misin kardeşim?”

 

“Ne oldu bana?” dedim zor çıkan, kısık bir sesle.

 

Baran’ın çenesi titredi, gözleri kaçamakla Cüneyt’e kaydı. Sonra bana döndü:

“Kriz geçirdin yine… doktorun dediği müdahaleyi yapınca bayıldın birden.”

 

Yutkundum, dudaklarım kupkuruydu. Tek bir kelime boğazıma düğümlendi:

“İklim… İklim’in haberi var mı?”

 

Cüneyt öne atıldı, sesi kararlı ama gözleri yorgundu:

“Yok kardeşim… onu okuldan aldım ben, korkma. Yaman Pars da yanında. Seni göreve gitti biliyorlar.”

 

Gözlerimi kapadım, içimde bir nebze rahatlama oldu ama o huzur anlık bir serap gibiydi. Yeniden sordum, kısık bir sesle:

“Ne zaman geldik buraya?”

 

Baran derin bir nefes aldı. Sesinde kırgın bir sitem, gözlerinde çaresizlik vardı:

“İğneni geç hatırladım… yapınca kendini bana teslim ettin işte. Doktorunu aradım, ‘hastaneye geçin, muayene etmeden rahat etmem’ dedi. Buraya getirdim seni. Kanını aldılar… sonuçlar çıkınca öğreneceğiz.”

 

Kaşlarımı çattım, zihnimde boşluklar vardı. “Hatırlamıyorum hiçbir şey… en son burnumun kanadığı aklımda…”

 

Sözlerim bitince Baran gözlerime baktı, ellerimi daha sıkı kavradı. Dudaklarını elime bastırıp öptü, sonra saçlarıma uzandı. Parmaklarının titremesi yüreğime işledi.

 

“Bizi bırakmadın ya… o yeter kardeşim…” dedi.

 

Ama gözlerinden süzülen yaşlar, bana her şeyin sözlerden daha ağır bir gerçeğini anlatıyordu:

O korkmuştu. Hem de çok.

 

Başımı geriye yasladım. Tavandaki floresan ışığı gözlerimi kamaştırırken, yanaklarımdan süzülen yaşlar yastığa doğru kaçıştı. İçimden kopan feryat dudaklarıma ulaşmadı, sadece sessizlikte boğuldu.

 

“Kardeşim… ağrın mı var?” dedi Cüneyt, telaşla diğer yanıma gelerek. Yüzünde kaygı çizgileri belirginleşmişti.

 

Başımı yavaşça iki yana salladım. Sesim çatallaştı:

“Ne oldu kardeşim… niye üzüyorsun kendini…”

 

Yutkundum, gözlerimi kaçırmadan ona doğru çevirdim. Sesim titriyordu, boğazımdaki düğüm kelimelerime engel oluyordu:

“Ya Pars görseydi Cüneyt…”

 

O an dudaklarım kurudu, nefesim kesildi sanki.

 

Cüneyt bana eğildi, gözlerimin içine baktı. Sesinde hem kardeşlik hem babalık vardı:

“Görmedi kardeşim… rahat ol… üzme kendini.”

 

O an kapı açıldı, Emel telaşla içeri girip şişeyi Baran’a uzattı.

"Baran, hayatım, Emir’e biraz su içir..."

 

"Sağ ol gülüm..."diyerek elinden aldı Baran şişeyi. Parmakları titriyordu hala, gözlerindeki endişe saklanamıyordu.

 

Ardından başımı destekleyerek dudaklarıma dayadı. Suyun serinliği boğazımdan inerken, kurumuş içim bir nebze ferahladı.

 

“Daha iyi misin Emir’im…” dedi Baran, sesi kısık ama yumuşaktı.

 

Ben yalnızca başımı ağır ağır sallayabildim. Ardından gözlerim, odada nefesini tutmuş gibi sessizce duran Emel’e kaydı.

 

“Emir… iyi misin yengem?” dedi bana bakarak, sesi titrek, gözlerinde ise hâlâ korkunun gölgesi vardı.

 

“İyiyim yenge, teşekkür ederim…” dedim kısık bir sesle. Dudaklarımdan çıkan bu zayıf kelimeler onu biraz olsun rahatlattı. Yine de yüzüne yerleşen buruk gülümseme, içindeki endişeyi gizleyemedi. Başını yavaşça salladı, gözlerini benden Baran’a çevirdi.

 

“Baran, beni acilden çağırdılar... Ben ineyim. Bir şey olursa ara beni, canım.” dedi yutkunarak.

 

Baran onun elini tutup hafifçe sıktı, gözleriyle güven verdi.

“Tamam yavrum, merak etme. Ben buradayım.”

 

Emel derin bir nefes aldı, göz ucuyla bana son kez baktı. İçinde sanki söylemek istediği çok şey vardı ama hiçbirini dile getirmedi. Sessizce kapıya yöneldiğinde, ayak sesleri bile kalbimin üstünde yankılandı.

 

Kapı kapandığında odada ağır bir sessizlik kaldı.

___

 

Baran Boran’dan...

 

Doktor, sessizce odaya girip Emir’in serumunu kontrol etti. Göz ucuyla bana ve Cüneyt’e baktı, sonra alçak bir sesle, “Onu uyandırmayalım, dışarıda konuşalım,” dedi. Derin bir nefes alarak odadan çıktık.

 

Koridorun soğuk havasında doktorun yüzündeki ciddiyet içimi daha da daralttı.

 

“Baran bey,” dedi, gözlerime bakarak, “Emir Kaan bugün ya da son günlerde yoğun bir stres yaşadı mı?”

 

Yutkunup başımı eğdim.

“Bu sabah… bir tartışmamız oldu. İstemeden gelişti…”

 

Başını salladı doktor, sanki daha önce defalarca uyarmış gibi:

“Ben kendisini stresten, üzüntüden ve sinirden uzak durması konusunda size tembihlemiştim. Onun için bu tür duygular ölümcül olabilir.”

 

Sözleri hançer gibi saplandı içime.

“Kasıtlı değildi, anlık bir öfke… bilerek yapmadım hocam,” diyebildim sadece.

 

Doktor derin bir nefes aldı, sesini biraz daha ağırlaştırdı:

“Açık konuşacağım. Hastanız çok dirençli, evet. Güçlü bir bünyesi var, kolay kolay pes edecek biri değil. Ama yorgunluğun üzerine mental yük binmeye devam ederse… onu kaybetme ihtimalimiz artar.”

 

Gözlerim dolarken Cüneyt’in eli omzumda belirdi. Doktor devam etti:

“Dozunu artıracağım. Ayrıca biz, panzehire çok daha yakın bir ilaç üzerinde çalışıyoruz. Emir Kaan’ın bunu kullanması zaman kazandırır. Sizin göreviniz… onun ruhunu diri tutmak. Pozitif, mutlu, umutlu… buna ihtiyacı var.”

 

Başımı salladım, titreyen sesimle, “Yeter ki yaşasın… biz elimizden geleni değil, fazlasını yaparız hocam,” dedim.

 

Doktor bir an sustu, sonra gözlerini kısıp fısıltıya yakın bir sesle ekledi:

“Bir ihtimal daha var. Henüz kesin değil. Ama bir hafta sonraki kontrolünde netleşecek. Zehrin sinir sistemini hedeflediğini biliyoruz. Ama… karaciğerinde ve kalbinde de bazı olağan dışı bulgular gördük. Umuyorum ki biz yanılıyoruzdur.”

 

Sözleri beynimde yankılandı. Dizlerimin bağı çözüldü, neredeyse yere yığılacaktım ki Cüneyt koluma girdi.

 

“Ne açtın başımıza Emir…” dedim dişlerimi sıkarak.

 

Doktor ciddiyetini bozmadı:

“Güçlü olun. Arkadaşınızın size ihtiyacı var. Şimdilik bu kadar. İlaçlarını mutlaka düzenli alın.”

 

“Teşekkürler hocam,” dedi Cüneyt.

 

Doktor başını eğip uzaklaştı. Ben ise duvara yaslanmış, nefes alamaz haldeydim.

 

“Gel buraya otur, kendine gel biraz,” dedi Cüneyt, beni yanındaki sandalyeye oturturken.

 

Başımı ellerimin arasına aldım, boğazımda düğümlenen sözler nihayet dudaklarımdan döküldü:

“Emir… ne yaptın kardeşim…”

 

" Sizleri riske atmamak için yaptı Baran...iş işten geçti...artık çözüme odaklanmamız lazım, salma kendini..." dedi Cüneyt, sesi sakin ama kararlıydı.

 

" Elimden kayıyor Cüneyt..." dedim, dudaklarım titreyerek. " Kardeşim elimden kayıyor... Ben niye kendimi tutamadım ki bugün? Niye kavga ettim onunla..."

 

Cüneyt başını sallayıp derin bir nefes aldı. " Suçlama kendini... Olan oldu. Senin için de kolay değil. Sen sadece kardeşsin Baran, kahraman değil. Hep güçlü olmak zorunda değilsin."

 

Elimle yüzümü kapatıp boğazıma düğümlenen hıçkırığı bastırmaya çalıştım.

 

" Bak," diye devam etti Cüneyt, gözlerini üzerime dikerek. " Benim için de Leyla öyleydi... sonra İklim. İkisini de gözümden sakınırdım. Ama anladım ki sevdiğine en büyük darbe, kendi acına teslim olmak. Sen şimdi savaşmak zorundasın Baran. Kendini değil, Emir’i düşün. Ona umut olmamız lazım."

 

Başımı yavaşça salladım, içimdeki fırtına bir anlığına hafifledi. Ama kardeşimin yüzü gözlerimin önünden gitmiyordu.

☆☆☆

En az 30 oylama istiyorum. En az 15 yorum da istiyorum kendiminki hariç yorum fazla gelirse ardından hemen bölüm atacağım:)

Yazar insta: bozkurt.pencesi_kitappad

YouTube: Bozkurt Pençesi Kitappad

 

Bölüm : 20.08.2025 18:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 52 : Yıkımlar başlıyor...
Bozkurt Pençesi
Yarım Kalan Sigara

57.91k Okunma

6.71k Oy

0 Takip
112
Bölümlü Kitap
Bölüm 1 : Atalay Timi 🦂🇹🇷Bölüm 2 : İlk Karşılaşma ❤️‍🔥Bölüm 3 : Görünmeyen YaralarBölüm 4 : Yeni başlangıçlarBölüm 5 : Tamamlanmayı Bekleyen HayatlarBölüm 6 : Timin başı DertteBölüm 7 : Küçük Umut Yaman ParsBölüm 8 : Aşiret ve Töre Kurbanları 🔥Bölüm 9 : İki Sevdanın arafında...Bölüm 10: Başımız Belada ❤️‍🔥Bölüm 11 : Zoraki Evliliğe İlk AdımBölüm 12 : Sözde KarımBölüm 13 : Dik Durmaya ÇalışmakBölüm 14 : Senin Sayende ❤️‍🔥Bölüm 15 : Aşka Adım Adım ❤️‍🔥Bölüm 16 : İstenmeyen GelinBölüm 17 : Namus Davası ve ÇarşafBölüm 18 : Hayatta Kalma SavaşıBölüm 19 : Zor GünlerBölüm 20 : İlk TavizlerBölüm 21 : Aşiret ile karşı karşıya 🔥Bölüm 22 : Kıvılcımlar ArasındaBölüm 23 : Sevgi Tohumları ❤️‍🔥Bölüm 24 : İlk BuseBölüm 25 : Yağmurun altında bir günBölüm 26 : Yasak Sevdalı 💔Bölüm 27 : Acılar 💔Bölüm 28 : Kapanmaz Yaralar ❤️‍🔥Bölüm 29 : Beklenmeyen HaberBölüm 30 : Gönül YarasıBölüm 31 : Cam kırıkları 💔Bölüm 32 : Yağmur Seninle GüzelBölüm 33 : Aşk YağmuruBölüm 34 : Şükür SebebiBölüm 35 : Gökyüzü güzelliğini kıskanırBölüm 36 : Aşk ve Adalet ❤️‍🔥Bölüm 37 : Merhamet Kokulum ❤️‍🔥Bölüm 38 : Aşkı Şerbetli ❤️Bölüm 39 : Yürek Yarası ❤️‍🔥Bölüm 40 : İlk İtiraf ❤️‍🔥Bölüm 41 : Kıskançlık Krizi ❤️‍🔥Bölüm 42 : Korku olmazsa aşk olmaz ❤️‍🔥Bölüm 43 : Beklenmeyen Buse 🥲Bölüm 44 : Yaşam SavaşıBölüm 45 : Ölüm ile Yaşam...Bölüm 46 : İyi ki Sen ❤️‍🔥Bölüm 47 : Canımdan can gidiyorBölüm 48 : Özlemek istiyorumBölüm 49 : Mest Olunur GüzellikBölüm 50: Sevdiğiyle Çocuk Olurmuş İnsan ❤️‍🔥Bölüm 51 : Aşk Ve savaşBölüm 52 : Yıkımlar başlıyor...Bölüm 53 : Mor orkide 🇹🇷Bölüm 53 : Aşk Sakinleştiricisi 🔥Bölüm 54 : Gurur ve Sevda🔥Bölüm 55 : Şımarmak istiyorumBölüm 57 : Masum Aşıklar 🫠Bölüm 58 : Yaşayan Fosilsin SenBölüm 59 : Can kırıklarıBölüm 60 : Bir Gönül Davası 🔥Bölüm 61 : İki Cihan CennetimBölüm 62 : Yak yanıyorsak söndürmeBölüm 63 : Hüzün MaltemiBölüm 64 : Alevler ve küllerBölüm 65 : Bir Yürek Yangını ❤️‍🔥Bölüm 66 : Emir HayranlıklarıBölüm 67 : YıkılışlarBölüm 68 : Gamzenin Çukurunda kaybolmak istiyorumBölüm 69 : Gururum ❤️‍🔥Bölüm 70 : Anlat Onlara...Bölüm 71 : Hasret kavuşmasıOkurlarimmBölüm 72 : Saklanılan AcıBölüm 73 : Küçük Emir’in Acıları❤️‍🔥Bölüm 74 : Acı ve GururBölüm 75 : Hisler Uyanıyor...Bölüm 76 : Yüreğimin Vatanı ❤️‍🔥Bölüm 77 : Yıldızların Altında 🫠❤️‍🔥Bölüm 78 : Son hatırlarBölüm 79 : Başka bir EmirBölüm 80 : Canımı Yakıyorlar ❤️‍🔥😔Bölüm 81 : Hisler Yalan söylemezSoru-Cevap yapıyoruzBölüm 82 : Mazi ve aşkBölüm 83 : Sırılsıklam aşkBölüm 84 : Kokunda Dinlenmek İstiyorum😔❤️‍🔥Bölüm 85 : Kanlı Nefesler 🥀❤️‍🔥Bölüm 86 : Acılar ve Gerçekler 🥀❤️‍🔥Bölüm 87 : Diriliş mi Bitiş mi ?Bölüm 88 : Uyanış ❤️‍🔥Bölüm 89 : Küçük Yılmaz ❤️‍🔥Bölüm 90 : Bir İç savaş Meselesi❤️‍🔥Bölüm 91 : Pembe bisiklet 🫠Bölüm 92 : Efelerin EfesiBölüm 93 : Nemrut’un Kızı ❤️‍🔥Bölüm 94 : Aşk ve SavaşBölüm 95 : Ahım ölüme kadar 🥀🔥Bölüm 96 : Tatlı Aşermeler 🫠❤️Bölüm 97 : Canımın Canını AldılarBölüm 98 : Sensiz Nasıl Yaşarım Ben...Bölüm 99 : Canımı YaktınızBölüm 100 : TükenişlerBölüm 101 : Kanlı GömlekBölüm 102 : Son Yüzleşme ❤️‍🔥Özel Bölüm : Leyla'nın GerçekleriBölüm 103 : Kanlı Son Direnişler...Bölüm 104 : Ahirim SensinBölüm 105 : Kana Karışan NefeslerBölüm 106 : Zamana TutsakBölüm 107 : Aşabildin mi ?Spoi107.bolume oy ve yorum gelmediği sürece bölümü atasım yok bilginize
Hikayeyi Paylaş
Loading...