58. Bölüm
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 54 : Gurur ve Sevda🔥

Bölüm 54 : Gurur ve Sevda🔥

Bozkurt Pençesi
bozkurt.pencesi

İklim Yılmaz’dan…

 

Okul ve bölüm birincisi olduğumu öğrenince sevinçten yerimde duramadım. Kalbim göğsümden çıkacak gibi atıyordu. Elim ayağıma dolaşsa da alelacele hazırlanıp soluğu karakolun önünde almıştım. Emir bu mutluluğu ilk onunla paylaşmam gereken kişiydi… benim kahramanım, eşim.

 

 

Ama kapıya vardığımda bir sıkıntı vardı.

 

 

“Kapıyı açar mısınız? Eşim bu karakolda çalışıyor benim!” dedim nefes nefese, heyecanla.

 

 

Nöbetçi asker göz ucuyla bana bakıp sert bir sesle karşılık verdi:

 

“Kusura bakmayın, sivilleri kesinlikle almamamız için emir geldi az önce.”

 

 

Şaşkınlıkla yüzüne baktım. Kalbimdeki sevinç yerini endişeye bırakmaya başlamıştı.

 

“Ya bakın… Emir Kaan! Emir Kaan Yılmaz, benim kocam. Ona çok önemli bir şey söylemem lazım. Lütfen!”

 

 

Askerin yüz ifadesi hiç değişmedi, hatta daha da katılaştı.

 

“Hanımefendi, isim vermeniz bir şeyi değiştirmez. Emir kesin. İçeri alamam.”

 

 

İçimdeki heves sanki boğazıma düğümlendi. Bir yanda büyük gurur, bir yanda belirsiz bir endişe… O an gözlerim dolmaya başlamıştı.

 

 

“Ben… sadece onunla iki dakika konuşsam olur mu? Telefonunu da açmıyor… Lütfen.”

 

 

Asker bir an sessiz kaldı, sonra başını yana eğip telsizine uzandı.

 

“Komutanım, burada bir hanımefendi var. Emir Kaan Yılmaz’ın eşi olduğunu söylüyor…”

 

 

Ben ellerim titreyerek beklerken, içeriden verilecek cevabı kalbim ağzımda bekledim.

 

 

Tam o sırada karakol kapısından İsmail ağabeyi görünce gözlerim ışıldadı. Sanki içimdeki sıkıntı bir anda hafiflemişti.

 

 

“İsmail ağabey! İsmail ağabey, bakar mısın?!” diye seslendim heyecanla.

 

 

Beni görünce yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi.

 

“İklim… Erken gelmişsin kardeşim.”

 

 

Neredeyse koşarak yanına yaklaştım.

 

“Ağabey, içeri almıyorlar. Emir Kaan’a çok önemli bir şey demem lazım! Ne olur yardım et…”

 

 

İsmail ağabey, nöbetçi askerlere döndü, sesi sertleşti:

 

“Alınsanıza yengenizi içeri! Uzman Çavuş Yılmaz’ın eşi, neyin muhasebesini yapıyorsunuz burada?”

 

 

Askerler göz göze gelip tedirgin oldular. Tam adım atacakken içlerinden biri itiraz etti:

 

“Kusura bakmayın Komutanım ama Tansu Asteğmen’imin kesin emri vardı.”

 

 

O an kalbim sanki yerinden sökülüp yere düşmüştü. İsmail ağabey bile bir an durdu, yüzündeki tebessüm kayboldu.

 

 

“Sorumluluk bende, İklim Hanım'ın içeriye girmesinde sorun yok!” dedi gergin bir sesle.

 

 

"Emredersiniz Komutanım..."

 

 

Ben ise elimdeki dosyayı sıkıca tutup fısıldadım:

 

“İsmail ağabey… bu haberi ona şimdi vermem lazım. Bekleyemem…”

 

 

“Ne haberi bu, yerinde duramıyorsun?” dedi İsmail ağabey kaşlarını kaldırarak.

 

 

Derin bir nefes alıp heyecanla söyledim:

 

“Ağabey… ben bölüm birincisi ve okul birincisi oldum.”

 

 

İsmail ağabey’in gözleri parladı, gururla kollarını açtı:

 

“Vay be! Hayırlı olsun kardeşim, helal olsun sana!”

 

 

Nöbetçi askerlerden biri de gülümseyerek yanımıza yaklaştı.

 

 

"Başarıların daim olsun yenge..." deyince sadece başımı sallamakla yetinip İsmail ağabey'e döndüm.

 

 

"Gurur duyuyoruz seninle..."

 

 

Yüzümde kocaman bir tebessüm belirdi.

 

“Çok teşekkür ederim ağabey… ama bu haberi Emir Kaan’a ben vermek istiyorum. Onun duymasını en çok ben istiyorum.”

 

 

İsmail ağabey gülerek başını salladı.

 

“Gelir şimdi, tim ile çıkmak üzereler. Biraz sabret, beraber görürüz sevincini.”

 

 

Yerimde duramıyordum, kalbim sanki göğsümden çıkacaktı.

 

“Ağabey, çok heyecanlıyım!” dedim elimle saçlarımı düzelterek.

 

 

“Helal olsun kız size…” dedi İsmail ağabey gözleri dolarak. “Her şeye rağmen yendiniz şu feleği. Dimdik durdunuz, pes etmediniz.”

 

 

Gözlerimden yaşlar süzüldü.

 

“Çok şükür ağabey… her şey onun sayesinde. O olmasaydı… ben bu noktaya asla gelemezdim.”

 

 

İsmail ağabey başını eğdi, gözleri dolmuştu.

 

“Güzel adam kardeşim benim… Senin gibi onun da yüreği temiz. Birbirinizi hak etmişsiniz siz.”

 

 

Tam o anda içeriden kapı gıcırtısıyla açıldı, ağır adımlar yankılandı… Emir çıkıyordu.

 

 

Baran ağabey ile ciddi ciddi bir şey konuşuyordu Emir, kaşları çatık, bakışları sertti. Ama beni gördüğü an… o yüz ifadesi bir anda dağıldı, yerini tarifsiz bir tebessüm aldı.

 

 

“İklim?” dedi gözleri parlayarak.

 

 

“Emir!” diyerek koştum yanına, kollarına atıldım. O da belimi kavrayıp beni göğsüne çekti, başını boynuma gömdü. Kalbi öyle hızlı atıyordu ki sanki benimkine karışıyordu.

 

 

“Güzelim…” dedi nefesini içime üfleyerek. “Erken gelmişsin…”

 

 

Gözlerimi kapatıp gülümsedim. “Dayanamadım… sana sürprizi demek için geldim.”

 

 

Kasları hafifçe gerildi, yüzü ciddileşti. “Ne sürpriziymiş bu?”

 

 

“Emir…” dedim derin bir nefes alarak.

 

 

“Söyle güzelim, meraktan çatlatma hadi,” dedi gözlerimin içine bakarak.

 

 

O sırada Göktürk kahkaha atıp, “Yenge, biz dahi heyecan yaptık vallahi,” deyince Emir ona öyle bir bakış attı ki, Göktürk hemen sustu.

 

 

Baran ağabey ise gülerek lafa karıştı: “Hamileyim derse düşerim burada yeminle!”

 

 

“Baran, bir dur gülüm ya!” diye sinirlendi Emir ama gülümsemesi kaçmıyordu. Ben ise ellerini sımsıkı tuttum, ondan güç alıp, derin bir nefesle bir kerede söyledim:

 

 

“Emir… ben hem bölüm birincisi hem de okul birincisi oldum!”

 

 

Emir’in gözleri büyüdü, dudakları aralandı. “Ciddi misin…?” dedi sesi titreyerek.

 

 

Başımı salladım, gözlerim dolmuştu. “Yemin ederim ciddiyim. Birinci olduk Emir… başardık!”

 

 

O an gözlerimden yaşlar süzülürken, Emir’in gözleri de parladı. Birden beni havaya kaldırdı, etrafında döndürmeye başladı. Çığlık attım:

 

 

“Emir?! Ne yapıyorsun?!”

 

 

“Aslan karım benim beee!” diye bağırdı, kahkahası gökyüzünü çınlattı. Sonra bir anda durdu, beni sıkıca sardı. Ama bu defa o hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Başını boynuma gömdü, omuzları titriyordu.

 

 

O sırada Baran ağabey’in gür sesi yankılandı:

 

“Alkışlayın Gelinimizi! Yengeniz hem bölüm hem okul birincisi olmuş!!”

 

 

Timden ıslıklar ve alkışlar yükseldi. Emir gözyaşları arasından bana bakıp, alnımdan öptü, sonra göğsüne bastırdı.

 

 

“Alkışlayın karımı!” diye bağırdı.

 

 

Alkış ve ıslıklar karakolun bahçesini inletirken, Emir’in göğsünde, gözyaşlarımız birbirine karışmış halde o anı ömrüm boyunca unutamayacağımı biliyordum.

 

Ben Baran ağabeyin o ani hareketine şaşkınca bakarken gözlerim hemen Emir’e kaydı. Emir, Baran ağabeye doğru kısa ama anlamlı bir bakış attı. Ardından başını hafifçe salladı.

 

 

Baran ağabey de aynı şekilde başını sallayarak karşılık verdi. O küçücük an, birkaç saniyelik bir baş hareketi… Ama kelimelerden daha fazlasını anlatıyordu. Aralarında belli ki önceden kurulmuş, sessiz bir anlaşma vardı.

 

 

Bu bir sır ya da gizli bir oyun değildi. Kardeşlikten doğan, söze gerek bırakmayan bir anlaşmaydı. Hani yıllarca yan yana savaşmış, ölümle burun buruna gelmiş insanların tek bakışla birbirini anlaması gibi…

 

 

O an fark ettim; Emir yalnız değildi. Arkasında, omuz omuza durduğu kardeşleri vardı. Ve onların gözünde ben sadece Emir’in karısı değil, hepsinin emaneti, kardeşi olmuştum.

 

Baran ağabeyin bile...

 

 

Başımı hafif kaldırıp Emir’in gözlerine baktım. Gözlerinde öyle bir bakış vardı ki… hem huzur, hem de tarifsiz bir sevinç doluydu.

 

 

“Gurur duyuyorum seninle,gururum benim, güzelim…” dedi, sesi titrek ama dimdik. O an kelimenin tam anlamıyla içimden geçen tek şey şuydu: Dünyalar benim olmuştu.

 

Alnımdan tekrar tekrar öpüp öyle sarılıyordu...Hele ki her sarılışında dilinden düşürmediği şükürler...

 

 

Onun gözlerindeki parıltı, yüreğime işleyen o bakış… bütün yorgunluğunu, savaşını, acısını bir kenara bırakıp sadece bana odaklanmıştı.

 

 

"Bu kadar yeter bence göz önünde durduğumuz, gidelim artık, kıskanmaya başlıyorum!" dedi kulağıma...

 

 

Yanaklarım istemsizce kızardı, gülümsemem büyüdü.

 

 

 

"Baran, araba nerede?" dedi Emir ona dönerek.

 

 

"Garajda kardeşim."

 

 

"Aldıklarımızı bizim eve bırakır mısın rica etsem? Anahtarı da atayım sana," diyerek evin anahtarını Baran'a attı Emir Kaan. Baran ağabey anahtarları havada yakalayıp gülümsedi.

 

 

"Tamamdır geçerken bırakırım. Evde olmazsanız odana bırakırım kardeşim, siz gidin hadi... Tebrik ederim tekrar İklim."

 

 

"Teşekkür ederim Baran ağabey," dedim sevinçle. İçimde tarifsiz bir huzur vardı. Her şey sanırım gerçekten yoluna giriyordu artık… Kocam olan adam sayesinde.

 

 

Emir kolunu omzuma attı, hafifçe kendine çekti.

 

"Hadi gel çıkalım güzelim," dedi alçak bir sesle.

 

 

"Olurr," dedim utangaç bir tebessümle.

 

 

"Ah kurban olurum kurban!" diyerek yanağıma bir öpücük kondurup sıkıca sarıldı. O an yüzüm kıpkırmızı olurken, askerlerle ve timle vedalaşıp ağır adımlarla karakoldan çıktık. Ne arabamız vardı ne de acelemiz… Şehrin akşam serinliğinde, yan yana yürümek bile bana yetiyordu.

 

 

Yolun kenarında, sokak lambalarının ışığı yüzümüze vururken Emir bana döndü.

 

"Şimdi söyle bakalım… Nereye gidelim? Karımın canı ne çekiyor?"

 

 

Kahkahamı bastıramadım.

 

"Sen ne istersen…" dedim.

 

 

Emir gözlerini kıstı, başını hafif yana eğip gülümsedi.

 

"Bak yine kaçıyorsun cevaptan… Ama ben bulurum güzelim. Bu gece senin gecen, ne dersen o olacak."

 

 

"İkimizin gecesi bu... Senin sayende başardım bunları," dedim gözlerim dolarak.

 

 

Emir hemen başını salladı.

 

"Ben sadece destek oldum, bir şey yapmadım ki..."

 

 

"Sen benim kahramanımsın Emir, daha ne yapacaksın ki..."

 

 

Bir anda ciddiyetini bozup yüzünü buruşturdu.

 

"Tayt giymem ama," deyince kahkaham patladı. Gözlerimi devirdim.

 

 

"Ne alaka şimdi?"

 

 

Omuz silkerek çocuk gibi gülümsedi.

 

"Süper kahramanlar hep tayt giyiyor ya… Ben giymem."

 

 

Kollarını sımsıkı sardım, gözlerim onun üniformasına kaydı.

 

"Senin üniforman yeter…"

 

 

Kaşlarını kaldırıp bana baktı.

 

"Öyle mi dersin?"

 

 

Başımı salladım, gülerek fısıldadım.

 

"Öyle derim."

 

 

Emir derin bir iç çekip alnını saçlarıma yasladı.

 

 

"Öyle diyen diline kurban olsun Emir’in..." dedi, saçlarımın üstünü öpüp.

 

Utanarak alt dudağımı ısırıp gülümserken ona daha da sarıldım.

 

 

"İyi ki varsın Emir..."

 

 

"İyi seninle varım güzelim..." dedi, ve o an kalbimi bir kez daha fethetti.

 

 

"Canının çektiği bir şey var mı?"

 

 

"Senin tostunu özledim desem..." dedim, başımı hafif kaldırıp gözlerine bakmak isterken. O da durumu fark edip başını eğip gözlerime baktı.

 

 

"Dışarıda yiyecektik ama…" dedi gülümserken.

 

 

"Eve gidelim, tost yapsan… Canım çok çekti..." dedim, gözlerim onunla vakit geçirmenin özlemiyle dolarken.

 

 

"Sen iste yeter ki, seni kıracağıma başımı kırarım güzelim." diyerek kendine daha da çekip sıkıca sarıldı.

 

 

O an zaman durmuş gibiydi; sadece ikimiz ve kalplerimizin ritmi vardı. Tüm yorgunluklar, tüm koşuşturma bir anda silinmiş, geriye sadece birbirimize olan özlem ve sevgi kalmıştı.

___

Azra Yılmaz’dan…

 

"Yenge açmıyor!" dedim Emel yengeme telefonda ağlarken, içim daralmıştı.

 

 

"Canım… Alper de haklı. Duyguları olan birinin arkadaşça davranması çok zor…" dedi, sesi sakin ve anlayış doluydu.

 

 

"Yenge… pişman hissediyorum kendimi ya!" dedim burnumu çekerek.

 

 

"Baran konuşmuş güzelim Alper ile. Duyguları yüzünden uzak durmak istemiş çocuk…"

 

 

"Yenge, ben Alper’in iyiliğini çok gördüm… Böyle olması kanıma dokunuyor."

 

 

"Azra bak güzelim," dedi Emel yenge derin bir nefes alıp. "Sen bu çocuğu reddettin, güzelce söyledin. İlişki istemedin. Eğer sorun Emir Kaan ise, bil ki Emir dar görüşlü biri değil. Şimdi bana söyle: O çocukla olurun var mıydı senin? Yani içinde bir ihtimal var mıydı?"

 

 

"Off yenge… bilmiyorum işte…" dedim çaresizce, gözlerim dolmuştu.

 

 

"İklim’in mezuniyetine geleceksin zaten. O zamana kadar hazırla kendini… Ne hissettiğine kulak ver. Olurunuz varsa geç değil… Ama olurunuz yoksa da helalleşirsiniz. Aranızda halledersiniz, olur mu canım?"

 

 

"İklim yengeme de anlatacağım daha…" dedim sessizce.

 

 

"Eminim o da benim gibi düşünüyordur canım. Hatta sana şunu diyeyim; olurunuz varsa biz kocalarımızı hallederiz Azra. Ben Baran’ı, o da Emir’i ikna eder."

 

 

"Tamam…" dedim, omuzlarımı düşürerek.

 

 

"Üzme kendini… Hem biz alışığız seni cıvıl cıvıl görmeye, cimcime. Biraz dinlen… Sınavların yeni bitti zaten," dedi yenge, sesi sakin ve sıcak.

 

 

"Tamam yenge…" dedim, boğuk bir sesle.

 

 

"Seni çok seviyoruz, bunu unutma," diye ekledi.

 

 

"Ben de sizi seviyorum yenge…" diyerek telefonu kapattım ve boş duvara bakmaya başladım. Gözlerim hafifçe nemlenmiş, kalbim hâlâ çırpınıyordu.

 

 

Tam o sırada annemin sesi odadan yankılandı:

 

"Azra gel şu sofraya yardım et, sabahtan beri odadasın!"

 

 

"Valla ağabeyimin yanına kaçacağım ya! Yeter artık!" diyerek yataktan kalktım.

 

 

Odamdan çıkarken küçük kardeşim Egemen bana baktı; gözlerinde endişe vardı:

 

"Abla… kötü bir şey mi oldu? Gözlerin kızarmış."

 

 

"Okulda bir olay oldu, ona canım sıkıldı ablam…" dedim, sesim titrek ama sakin kalmaya çalışarak.

 

 

" Sarılmak ister misin?"

 

 

"Sen büyüdün de teselli mi ediyorsun?" dedim, Egemen’in haliyle hafifçe gülümseyerek.

 

 

"13 yaşındayım abla… sence de büyümedim mi?" dedi, gururlu bir şekilde.

 

 

"Ağabeyim duysa, 'sus sıpa' derdi sana," diye ekledim, göz ucuyla onu süzerek.

 

 

"Onu çok özledim… gittiğinde ben de mi gelsem seninle?"

 

 

"Ağabeyimle konuşurum canım," dedim derin bir iç çekerek...

 

 

 

"Azra?! Ben kime diyorum iki saattir!" diye çıkıştı annem, mutfaktan seslenirken.

 

 

Gözlerimi devirdim, artık boğazıma kadar dolmuştu her şey. "İmdat diye bağıracağım burada anne, yeter ya! Sofra mı kaçıyor sanki? Ne bu halin?!" diye patladım.

 

 

"Bağırma bana Azra!" dedi, sesi daha da yükselmişti ama sanki daralıyordum artık.

 

 

"Bağırtma o zaman anne! Yeter! Bizim de duygularımız var ya hani… biraz bizi de sal, iş bahane edip laf sokmaktan vazgeç!" dedim, kelimeler ağzımdan fırladı.

 

 

"Abla…" dedi Egemen, aramıza girer gibi masum masum bakarak.

 

 

"Egemen, sus! Kalbini kırarım ablam," dedim sinirle, sonra annem bir adım daha üzerime yürüdü.

 

 

"Senin dilin iyice uzadı yine! Emir’e mi güvenmeye başladın yoksa Azra?!"

 

 

Kalbim bir anda hızla çarpmaya başladı, içimde biriken öfke dudaklarıma vurdu:

 

"Ağabeyim boşuna sabahtan akşama kadar işte kalmıyormuş anne. Sayende öğrendim!"

 

 

"Azra?!" dedi annem, sesi hem öfkeli hem de şaşkındı.

 

 

“Benim dersim var. Ben çıkıyorum,” dedim, odama çantamı almak için yönelirken.

 

 

“Hani dersin yoktu senin?!” diye bu defa annem çıkıştı.

 

 

“Tamam anne, hocaya söylerim. Annem izin vermiyor, bu günlük maruz görün derim. Oldu mu?!” Sesim çatlamıştı artık.

 

 

“Azra, iki tane yiyeceksin şimdi,” dedi işaret parmağını sallayarak.

 

 

Öfkeyle döndüm. “Bırak anne ya! Huzur mu bıraktın evde?! İklim yengeme aynısın, ağabeyime aynısın, bana aynı… Kimse memnun edemiyor ki seni!”

 

 

“Azra!” diye bağırıp elini kaldırdı, ama ben tutup havada tuttum o eli. Ardından Egemen’e döndüm.

 

“Egemen hazırlan canım. Yarın sabah gidiyoruz ağabeyimin yanına.”

 

 

“Gitmiyor Egemen bir yere!” diye annem bağırdı tekrar.

 

 

“Azra… Hüda? Ne oluyor burada?” Babamın sesi araya karıştı. Elindeki koltuk değnekleriyle yanımıza gelmişti. Ona bakarken gözlerim dolu dolu oldu.

 

 

“Annemin günlük halleri baba… Günlük dozumuzu aldık sadece.”

 

 

“Azra yeter!” dedi annem, elini kurtarıp kendine çekerek.

 

 

“Azra’m…” Babam yumuşak bir sesle yaklaştı. “Gel konuşalım seninle istersen…”

 

 

Başımı iki yana salladım. “Dersim var baba… Gitmem gerek benim!” dedim, gözlerimden yaşlar süzülürken.

 

 

Evimden öylece çıktım. Ne dersim vardı ne de gidecek bir yerim. Sırf evden uzaklaşmaktı bahanem. Sokağın köşesine sapınca derin bir nefes aldım; içimden taşan fırtınaları dışarı atacak bir yer arıyordum.

 

 

Kaldırıma çöktüm. Dizlerimi kollarımla sımsıkı sararken, boğazıma düğümlenen çaresizlikle yine istemsizce onu aradım. Alper’i…

 

Bu defa açmıştı.

 

 

“Azra…” Sesinde bir yorgunluk vardı; sanki günlerdir sırtında taş taşıyor, sonunda pes etmek üzereymiş gibiydi. Ama ardından gelen sözleri bu düşüncemi yıktı.

 

 

“Azra… niye arayıp duruyorsun… niye yapıyorsun bunu?”

 

 

Burnumu çekip hıçkırığımı bastırmaya çalıştım. “Alper… ben… özür dilerim…”

 

 

Bir süre sessizlik oldu. Sanki ikimizin arasında ağır bir sis çökmüş de, kelimeler yolunu bulamıyordu. Sonra telaşla ama içinde kırgınlık taşıyan o cümle geldi:

 

 

“Sen… sen ağlıyor musun, Azra?”

 

 

Ellerimle gözlerimi aceleyle sildim ama sesimi toparlamam mümkün değildi. “Benim… senin kızmana ihtiyacım var sanırım,” dedim kısık bir sesle, içimdeki bütün karmaşayı bastıramadan. “Yine ‘ağabeyinin yanına mı geldin’ diyeceksin bana…”

 

 

“Azra… o öyle değil.”

 

 

“Alper… benim ağabeyimden başka yakın dostum yok. Emel yengemle, İklim yengemle bile ağabeyim kadar yakın değilim ben…”

 

 

“Biliyorum… işte bu yüzden uzak durmamız gerekiyor ya. En azından benim…”

 

 

“Alper… niye her geldiğimde katlanamadığını daha net anlıyorum ben.”

 

 

“Düşündüğün gibi değil… Ben sadece… buralar tehlikeli diye… sana zarar gelsin istemedim. Bunun cevabını kendime de vermem zor oldu, Azra. Ama yemin ederim… kötü niyetle hiçbir şey yapmadım.”

 

 

“Alper…” dedim, artık boğazımdan ağlamalar koparken.

 

 

“Yapma… ağlama… kafanı ben karıştırdım. Kendini suçlama…”

 

 

“Ben… çok kötü hissediyorum…” dedim hıçkırıklarla, gözyaşlarımı tutamayarak.

 

 

“Özür dilerim…” dedi, sesi bu defa onun da titriyordu, sanki boğazına bir şey düğümlenmiş gibiydi.

 

 

“Senin suçun yok ki…” dedim burnumu çekerek, ama kelimelerim de ağlayışım kadar yorgundu.

 

 

“Lütfen… ağlama…” dedi kısık bir sesle, çaresizliği gizleyemeden.

 

 

“Alper…” dedim, adını anarken kalbim daha da sızladı.

 

 

“Azra… sil hadi gözlerini, yakışmıyor sana bu haller…” dedi, telefonun diğer ucunda var gücüyle toparlamaya çalışarak.

 

 

“Ben güçlü görünmek istemiyorum artık…” dedim kırık bir sesle, içimdeki direncin tamamen çöktüğünü itiraf eder gibi.

 

 

“Farkındayım…” dedi, derin bir nefes aldı. “O gülen kızın arkasında sakladığı enkazları… hepsini biliyorum.”

 

 

"Ben yarına ağabeyimin yanına geleceğim…" dedim, sesi titreyerek. İçimde bir ağırlık vardı; hem hüzün hem de tedirginlikle doluydum. Ellerim titrerken, telefon elimde adeta bir sıcaklık yayıyordu ama yine de yalnız hissediyordum.

 

 

"Emir’in haberi var mı?" diye sordu Alper, sesi yumuşak ama merak doluydu, sanki uzaklardan omzumdan tuttuğunu hissedebiliyordum.

 

 

"Daha yok…" diye fısıldadım, kelimeler boğazımda düğümlenmişti.

 

 

"İklim’e zaman ayırmaya çalışıyor. Mezuniyeti için hazırlık yapıyorlar. Çok ilgilenmeyecektir seninle… Çok mu kötüsün?"

 

 

"Off… o da doğru…" dedim, başımı hafifçe sallayarak. İçim sıkışmıştı; her kelimesi bir yük gibi omuzlarıma biniyordu.

 

 

"Azra… çok mu kötüsün?"

 

 

"Hıhım…" dedim sessizce, gözlerimi yavaşça telefonun ekranına dikerek.

 

 

"Alaz ile ne bileyim, arkadaşlarınla dışarı çıksan… okulun felan yok mu, kafan dağılır biraz?"

 

 

"Alaz, Sedef ile konuşacaktı. Bilmiyorum, ne yaptılar… Sedef barışmak istiyordu." Sesim kısık ve biraz kırık çıktı, nefesim hızlanmıştı; sanki her cümlem, içimde biriktirdiğim sıkıntıları taşıyordu.

 

 

"Sedef, sevgilisi olan mı?"

 

 

"Hıhım… canım sıkıldıkça sana yazıyordum, sen kızsan dahi bazen… sen de engelledin…" dedim, ellerimi dizlerime bastım ve içimde biriken çaresizlikle başımı hafifçe eğdim.

 

 

"Azra, kızmıyorum… Öyle düşünme… Benim sinirim, duygularım yüzündendi…" Alper’in sesi sakin ve derin bir güven veriyordu. Kulaklarımda yankılanıyor, kalbimin hızlı çarpıntısını biraz olsun yatıştırıyordu.

 

 

"Hiç arkadaşım kalmadı…" dedim, boğuk bir sesle. Gözlerim dolmuş, dudaklarım titriyordu.

 

 

"Ben geleyim, ister misin?" dedi Alper, sesi telefondan hafifçe titreyerek geliyordu.

 

 

"8 buçuk saatlik yolu…" dedim dalga geçercesine gülüp.

 

 

"Yolun önemi yok… İyi hissedeceksen eğer… arkadaşın olarak…Rahatsız olmayacaksan..."

 

 

"Otobüs biletini ben alayım o zaman," dedim şakayla, ama sesimde hafif bir titreme vardı.

 

 

"Arabam var," dedi Alper, cümlenin ucunda ciddi bir tonla.

 

 

"Sen ciddi misin, Alper?" diye sordum, gözlerimi ekrana dikmiş, kalbim hızlı hızlı çarpıyordu.

 

 

"Kötü hissediyorsun diye hani… yalnız hissetme diye…"

 

 

Bir an durakladım, içimde garip bir sıcaklık hissettim. Yalnız hissetmek… Onun yanımda olması demekti, küçük ama güvenli bir huzur.

 

 

"Yok yok… hiç yorulma… Ben toparlarım…" dedim, sesim hâlâ kırılgandı.

 

 

"Uzak durmam gerekti güya, değil mi…Sorduğum soruya bak..." diye sordu, kendi hatalarını sorgular gibi.

 

 

"Alper… ondan değil… o kadar yola yorulma diye…"

 

 

"Yorulmam ki… senin iyi olacağını bileceksem…"

 

 

"Benim...sadece… dostluğuna hâlâ ihtiyacım var…"

 

 

"Alper ağabey diyeceksen-..."

 

 

"Valla demeyeceğim!" dedim burnumu çekerek.

 

 

Biraz sessizlik oldu, sonra Alper devam etti: "Hadi sil gözlerini… Görüntülü arayayım seni. Sokakta dolaşalım biraz. Ben de dışarıdayım."

 

 

"Olmaz… çok kötü görünüyorum," dedim, utangaçlıkla ve gözlerimde hâlâ birkaç damla yaşla.

 

 

"Ağlarken dahi güzelsin, Azra…"

 

 

O an kalbim hızlı çarptı, yüreğim bir an duracak gibi oldu. Gözlerimi silerken hissettiğim bu tuhaf, hem sıcak hem ürkek duygu… Onun yanında kendimi hem korunmuş hem de savunmasız hissediyordum.

 

☄️☄️☄️☄️

 

Okurlarımmmm yeni bolumunuz hayırlı olsunnn

 

Bölüm nasıldı?!

 

Dediğinizi duyar gibiyimmmm bdbxhxh

 

en az 30 oy ve 15 yorum istiyorum benimkiler haric

 

Bölüm : 22.08.2025 23:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 54 : Gurur ve Sevda🔥
Bozkurt Pençesi
Yarım Kalan Sigara

57.91k Okunma

6.71k Oy

0 Takip
112
Bölümlü Kitap
Bölüm 1 : Atalay Timi 🦂🇹🇷Bölüm 2 : İlk Karşılaşma ❤️‍🔥Bölüm 3 : Görünmeyen YaralarBölüm 4 : Yeni başlangıçlarBölüm 5 : Tamamlanmayı Bekleyen HayatlarBölüm 6 : Timin başı DertteBölüm 7 : Küçük Umut Yaman ParsBölüm 8 : Aşiret ve Töre Kurbanları 🔥Bölüm 9 : İki Sevdanın arafında...Bölüm 10: Başımız Belada ❤️‍🔥Bölüm 11 : Zoraki Evliliğe İlk AdımBölüm 12 : Sözde KarımBölüm 13 : Dik Durmaya ÇalışmakBölüm 14 : Senin Sayende ❤️‍🔥Bölüm 15 : Aşka Adım Adım ❤️‍🔥Bölüm 16 : İstenmeyen GelinBölüm 17 : Namus Davası ve ÇarşafBölüm 18 : Hayatta Kalma SavaşıBölüm 19 : Zor GünlerBölüm 20 : İlk TavizlerBölüm 21 : Aşiret ile karşı karşıya 🔥Bölüm 22 : Kıvılcımlar ArasındaBölüm 23 : Sevgi Tohumları ❤️‍🔥Bölüm 24 : İlk BuseBölüm 25 : Yağmurun altında bir günBölüm 26 : Yasak Sevdalı 💔Bölüm 27 : Acılar 💔Bölüm 28 : Kapanmaz Yaralar ❤️‍🔥Bölüm 29 : Beklenmeyen HaberBölüm 30 : Gönül YarasıBölüm 31 : Cam kırıkları 💔Bölüm 32 : Yağmur Seninle GüzelBölüm 33 : Aşk YağmuruBölüm 34 : Şükür SebebiBölüm 35 : Gökyüzü güzelliğini kıskanırBölüm 36 : Aşk ve Adalet ❤️‍🔥Bölüm 37 : Merhamet Kokulum ❤️‍🔥Bölüm 38 : Aşkı Şerbetli ❤️Bölüm 39 : Yürek Yarası ❤️‍🔥Bölüm 40 : İlk İtiraf ❤️‍🔥Bölüm 41 : Kıskançlık Krizi ❤️‍🔥Bölüm 42 : Korku olmazsa aşk olmaz ❤️‍🔥Bölüm 43 : Beklenmeyen Buse 🥲Bölüm 44 : Yaşam SavaşıBölüm 45 : Ölüm ile Yaşam...Bölüm 46 : İyi ki Sen ❤️‍🔥Bölüm 47 : Canımdan can gidiyorBölüm 48 : Özlemek istiyorumBölüm 49 : Mest Olunur GüzellikBölüm 50: Sevdiğiyle Çocuk Olurmuş İnsan ❤️‍🔥Bölüm 51 : Aşk Ve savaşBölüm 52 : Yıkımlar başlıyor...Bölüm 53 : Mor orkide 🇹🇷Bölüm 53 : Aşk Sakinleştiricisi 🔥Bölüm 54 : Gurur ve Sevda🔥Bölüm 55 : Şımarmak istiyorumBölüm 57 : Masum Aşıklar 🫠Bölüm 58 : Yaşayan Fosilsin SenBölüm 59 : Can kırıklarıBölüm 60 : Bir Gönül Davası 🔥Bölüm 61 : İki Cihan CennetimBölüm 62 : Yak yanıyorsak söndürmeBölüm 63 : Hüzün MaltemiBölüm 64 : Alevler ve küllerBölüm 65 : Bir Yürek Yangını ❤️‍🔥Bölüm 66 : Emir HayranlıklarıBölüm 67 : YıkılışlarBölüm 68 : Gamzenin Çukurunda kaybolmak istiyorumBölüm 69 : Gururum ❤️‍🔥Bölüm 70 : Anlat Onlara...Bölüm 71 : Hasret kavuşmasıOkurlarimmBölüm 72 : Saklanılan AcıBölüm 73 : Küçük Emir’in Acıları❤️‍🔥Bölüm 74 : Acı ve GururBölüm 75 : Hisler Uyanıyor...Bölüm 76 : Yüreğimin Vatanı ❤️‍🔥Bölüm 77 : Yıldızların Altında 🫠❤️‍🔥Bölüm 78 : Son hatırlarBölüm 79 : Başka bir EmirBölüm 80 : Canımı Yakıyorlar ❤️‍🔥😔Bölüm 81 : Hisler Yalan söylemezSoru-Cevap yapıyoruzBölüm 82 : Mazi ve aşkBölüm 83 : Sırılsıklam aşkBölüm 84 : Kokunda Dinlenmek İstiyorum😔❤️‍🔥Bölüm 85 : Kanlı Nefesler 🥀❤️‍🔥Bölüm 86 : Acılar ve Gerçekler 🥀❤️‍🔥Bölüm 87 : Diriliş mi Bitiş mi ?Bölüm 88 : Uyanış ❤️‍🔥Bölüm 89 : Küçük Yılmaz ❤️‍🔥Bölüm 90 : Bir İç savaş Meselesi❤️‍🔥Bölüm 91 : Pembe bisiklet 🫠Bölüm 92 : Efelerin EfesiBölüm 93 : Nemrut’un Kızı ❤️‍🔥Bölüm 94 : Aşk ve SavaşBölüm 95 : Ahım ölüme kadar 🥀🔥Bölüm 96 : Tatlı Aşermeler 🫠❤️Bölüm 97 : Canımın Canını AldılarBölüm 98 : Sensiz Nasıl Yaşarım Ben...Bölüm 99 : Canımı YaktınızBölüm 100 : TükenişlerBölüm 101 : Kanlı GömlekBölüm 102 : Son Yüzleşme ❤️‍🔥Özel Bölüm : Leyla'nın GerçekleriBölüm 103 : Kanlı Son Direnişler...Bölüm 104 : Ahirim SensinBölüm 105 : Kana Karışan NefeslerBölüm 106 : Zamana TutsakBölüm 107 : Aşabildin mi ?Spoi107.bolume oy ve yorum gelmediği sürece bölümü atasım yok bilginize
Hikayeyi Paylaş
Loading...