

Emir Kaan’dan...
Baran’ın korna sesiyle irkildim ve hemen aşağı indim. Evde olduğumuzu ona mesaj atınca, bahçeye inip çiçekleri ve pastayı almamı, küçük bir sürpriz yapmamı istemişti. Baran'dan beklenmeyen hareketti, yalan yok. Ama hoşuma gidiyordu en azından artık İklim’i de kabullenmesi...
Serin akşam havası yüzüme vururken, çiçeklerin hafif kokusu ve pastanın tatlı aroması burnuma doldu.
Ben aracın bagajını kapatırken, dikiz aynasından bana bakıp ardından camdan başını çıkardı. Gözlerinde her zamanki gibi hafif bir yaramazlık vardı.
“Emir’im, aldın mı?!” dedi, gülerek; sesi neşeli ve biraz sabırsızdı.
“Aldım kardeşim, ama Yaman ve Pars sizdeymiş. Onun pastasını beraber siz yersiniz,” dedim, hafifçe gülümseyerek.
“Kesene bereket, gülüm. Ama ben alırdım onlara,” dedi Baran, yüzünde hem mahcubiyet hem de tatlı bir gurur karışımıyla.
“Olsun, afiyet olsun şimdiden…” Cevabımda bir sıcaklık vardı; dostluğun verdiği rahatlık omuzlarımı hafifletmiş gibiydi.
“Sağ ol kardeşim,” dedi. Tam gidecekken, aklıma gelen bir şeyle durdum; içim biraz heyecanlandı.
“Bir de Baran… Bugünkü davranışın için teşekkür ederim.”
“Ne yaptım ki kardeşim?” dedi, gülerek ve umursamaz bir tavırla, omuzlarını hafifçe silkeleyerek.
“İklim’in sevincine ortak ettin herkesi…” dedim, iç çekerek; sesi hafifçe titriyordu, kalbimde tatlı bir sıcaklık vardı.
“Benim gelinim artık o da. Azra nasılsa öyle…” dedi, gözlerinde hafif bir parıltıyla.
“Var ol, kardeşim.”
“Sen de Emir’im. Hadi, bekletme kızı.” dedi ve aracı çalıştırdı.
“Dikkatli git,” diye seslendim, içimde hem endişe hem de sevinç karışmış bir şekilde.
“Sen de kendine dikkat et, cano. Öpüldün!”
“Allah’a emanet!”
“Sen deee,” diyerek uzaklaştı. Arabanın motor sesi yavaş yavaş kaybolurken, elimdeki mor orkideyi inceledim; yapraklarının ve çiçeğinin zarif mor tonu gözlerimi doldurdu.
Derin bir nefes alıp tekrar apartmana yöneldim. Merdivenleri hızlı adımlarla çıktım, kapıya geldiğimde elim hafifçe titreyerek kapıyı yavaşça açtı. İçeride sessizlik hâkimdi; uyuyordu… Onu uyandırmak istememiştim. Mor orkideyi masanın üzerine dikkatle bıraktım ve hafifçe geriye çekildim.
Fırından yemeği çıkarıp masayı hazırladıktan sonra, orkideyi, ona aldığım elbiselerin paketlerini ve pastayı masanın bir köşesine özenle yerleştirdim. Hepsini son bir kez gözden geçirdim.
“Oldu bence… Geriye kaldı uyku memuru öğretmen hanımı, koltuktan kaldırıp buraya getirmek,” dedim kendi kendime, hafifçe gülerek.
Makineden tostları çıkarıp masaya bıraktıktan sonra salona geçtim. Üstüne örttüğüm ince pikeyi açıp saçlarını okşadım, parmak uçlarımın arasından geçen yumuşak telleri hissettim.
“Güzelim… İklim… Hadi uyan…”
“Emir, 5 dakika daha…” diye mırıldandı, gözleri hâlâ kapalı, sesi uykulu ve tatlıydı.
“Ama tostların soğuyor, öğretmen hanım,” dedim, hafifçe gülümseyerek.
“Çok… uykum var…”
“Yemeğini ye… Uyursun yine, güzelim. Aç karnına uyuma… Güçten düşersin,” dedim, yavaşça saçlarını okşamaya devam ederek, gözlerindeki uykulu sakinliği izledim.
“5 dakika… daha…” diye mırıldanmasıyla gülümsedim.
“Peki, öyle olsun güzelim…” dedim alçak bir sesle.
Bunu duyar duymaz yastığına daha sıkı sarıldı. Ben saçlarını okşayıp alnına küçük bir öpücük kondurduğumda gözlerini yavaşça araladı ve uykulu bir tebessüm belirdi dudaklarında.
“Uykumu kaçırmak için yapıyorsun, değil mi?” dedi kısık bir sesle.
“Uykunu kaçırmak istesem böyle kaçırmazdım güzelim,” dedim gülümseyerek.
“Hmm… Nasıl kaçırırdın peki?” diye mırıldandı, gözleri yarı kapalı hâlde bana bakarken.
“Göstereyim,” diyerek dudaklarına uzandım.
Benim yaptığım ani hararetle gözleri fal taşı gibi açılırken, gözlerimi çoktan kapatmıştım. Dudaklarımda hâlâ onun tadı varken geri çekildiğimde, göğüs kafesinin hızlı iniş çıkışlarla nefes alışlarını gördüm. Gülümsemeden edemedim.
“Başarılı da oldu… uykun kaçtı,” dedim alayla.
Yüzü bir anda kızardı; gözleri dudaklarımdan, yavaş yavaş gözlerime doğru kaydı. İçinde hem şaşkınlık hem de teslimiyet vardı.
“Hadi, yemek vakti…” diyerek doğruldum.
O kısa bir an duraksadı, sanki toparlanmaya çalıştı; sonra başını hızla sallayıp aceleyle mutfağa yöneldi. Onu izlerken kahkahamı tutamadım.
“Bu kadar etkilendiğini düşünmemiştim öğretmen hanım… ama artık aklımda bulunsun,” dedim kendi kendime, dudaklarımda zafer kazanmış bir tebessümle.
Arkasından gülümseyerek mutfağa yöneldiğimde duyduğum o sevinç nidaları beni benden aldı.
“Emiiirr?!” diye seslendi, heyecanı sesine sinmişti.
Bir an kalakaldım; sonra mutfağa girdiğimde onu masa başında görünce gözlerim doldu. Masanın ortasında düzenlemiş olduğum orkide, yanında özenle paketlediğim hediyeler ve parlayan pasta… İklim, ellerini ağzına kapatmış, gözlerinden yaşlar süzülürken bana bakıyordu.
“O kadar mı şaşırdın güzelim?” dedim yavaşça yaklaşarak.
“Emir… sen…” sesi titredi, kelimeleri toparlayamadı.
Mutluluktan dahi olsa ağlamasına içim gidiyordu. Yanına yaklaşıp gözyaşlarını başparmağımla sildim.
“Ağlama ama, dökme incilerini güzelim…”
O an bana sarılışı var ya… Sanki bütün ev, bütün şehir sessizleşti, sadece kalbimizin sesi vardı.
“Çok teşekkür ederim, çok teşekkür ederim Emir!” dediğinde gözlerinin parıltısı yüreğime işledi.
“Emir kurban olsun yoluna, güzelim benim…” dedim, kokusunu derin bir nefesle içime çekip omzuna sıcak bir öpücük kondurdum. Sonra biraz geri çekildim, yüzüne bakabilmek için.
Parmaklarımla saçlarını geriye atıp yanağından süzülen gözyaşını sildim.
“Bak bakalım… hediyelerini beğenecek misin?” dedim, dudaklarımda ince bir tebessümle.
O ise hâlâ şaşkın, hâlâ minnet dolu gözlerle bana bakıyordu.
“Emir…” dedi sadece, sesi titrekti.
Ben ise göz kırpıp paketlere işaret ettim:
“Hadi, aç bakalım hediye paketlerini.”
Başını çocuk gibi sallayıp hediye paketlerine yöneldiğinde, sandalye çekip oturmasını işaret ettim. O ise başını yana eğdi… İçimden eriten, sanki “içim gidiyor” der gibi bakan o bakışı yok mu… İşte, o bakış için yine olsa yine her şeyden geçerdim.
“Hadi aç…” dedim, sabırsız bir heyecanla.
Alt dudağını ısırıp utangaç bir gülümsemeyle paketi açtı. Ama kutunun içinden çıkan elbiseyi görünce gözleri doldu, bana döndü.
“Emir… inanmıyorum sana! Bu çok pahalıydı… niye zahmet ettin?”
Sadece gülümsedim. “Senin gülüşün yeter… paranın bir önemi yok.”
Ellerindeki titremeyi gizlemeye çalışarak ikinci paketi de açtı. İçindekini görünce başını pes eder gibi öne düşürdü.
“Sen… ne yaptın böyle Emir ya…”
O an gözlerimin içine bakmasını beklemedim bile.
“Hiçbir şey içinde kalmasın istedim.”
Sözlerimin üzerine hediyeleri kenara bırakıp boynuma sarıldı. Ben de kollarımı daha da sıkı sardım bedenine, sanki dünyadan saklamak ister gibi.
Kulağına eğilip fısıldadım:
“Bir gelinlik giydiremedim belki sana… ama en azından mezuniyetinde istediğin elbiseyi doya doya giyip, gönlünce eğlen istedim.”
Kollarımda titreyerek sadece adımı söyledi:
“Emir…”
Ama öyle söyledi ki, yüreğimi delip geçti bir kurşun timsali...
“Hakkını nasıl ödeyeceğim ben senin…” dediğinde, usulca geri çekilip yüzünü avuçlarımın arasına aldım.
“Dedim ya...Gülümseyerek, öğretmen hanım…” dedim gülümseyerek.
Gözlerini devirdi, ardından kahkaha attı.
“Off Emir!”
Onun bu serzenişi dudaklarımda daha geniş bir tebessüm bıraktı.
“‘Off Emir’ deyişlerin var ya… Beni benden alıyor biliyor musun?”
Kıkırdayarak başını göğsüme yasladı, yeniden sıkıca sarıldı bana.
"Mor orkide almışsın bir de..." dedi, parmak uçlarıyla yapraklarına dokunurken.
Derin bir iç çekip başımı orkideye çevirdim.
"Seni habersiz bıraktığım için hem özür hediyesi... hem de özel bir hediye olsun istedim. Senin kadar özel."
"Niye habersiz bıraktın o gün beni? Normalde illa haber ederdin. En azından arkadaşlarından öğrenmezdim, senden öğrenirdim..."
Bakışlarımı yere indirdim, elim boğazıma gitmişti fark etmeden.
"Aniden oldu güzelim... özür dilerim. Bir daha olmaması için dikkat ediyorum."
Kaşlarını hafif çatarak derin bir nefes aldı.
"Peki ya merdivenden düşme olayı? Ben yemedim o yalanı."
Bir an nefesim sıkıştı. Gözlerini gözlerime kilitlemişti, içimi delip geçen bakışlarla.
"Tansiyonum düştü," dedim kısık bir sesle. "Dengem gidince sağ dizimde yırtılma olmuş. O yüzden sakinleştirici yapmışlar. Ona da dikiş atmışlar… Ben dahi hatırlamıyorum inan ki olayı güzelim. Sadece... gözümün karardığı an var hafızamda..."
Doğruydu, o kısmı hatırlamıyordum… ama tansiyon kısmı yalandı. Yüreğimde sıkışan o ağır gerçekleri boğazımda düğümlüyordum ona söylememek için.
"Emir..." dedi, sesi titreyerek. "Bana yalan demiyorsun değil mi? Bak, ben yalansız bir hayat istiyorum. Tamam, askersin her şeyi diyemezsin, bunu anlarım... ama mesleğin dışında bana dürüst olmanı istiyorum."
Gözlerimin dolmasıyla bakışları daha da masum ve kırılgan bir hâl aldı.
“Yanlış anlama… bana yalan söyledin demiyorum sana, Emir. Sadece mesleğin dışında dürüst olmanı istiyorum,” dedi, sesi kısık ama içten.
Başımı hafifçe salladım, alnından yumuşak bir öpücük kondurdum ve ardından onu kendime çektim. Kollarım arasında sımsıkı sardım; nefeslerimiz birbirine karışırken sessizlik, kelimelerden daha çok şey anlatıyordu.
Ama o an...Yine zehir...Yine dert oldu içime… Nasıl söylenirdi ki bu yalan? Yaşamak için sözler verirken, günden güne ölüme yaklaşmak… Ama bunu ona hissettirmemek için de için için daha da ölmek... Derin bir nefes alıp dudaklarımı birbirine bastırdım. İçimdeki korku ve çaresizlik, gözlerimin derinliklerinde saklanıyordu; tek istediğim, onun yanında güvenle gülümsemesini izlemekti.
____
İklim’den…
Yemekten sonra masayı toplayıp bulaşıkları hallettikten sonra kendimi salondaki koltuğa tam bırakmıştım ki Emir’in sesiyle bakışlarım ona döndü.
"Mezuniyet balon yarına değil mi senin, öğretmen hanım? Neden hemen oturuyorsun?" dedi, kaşlarını kaldırarak hafifçe gülümseyip.
"Balo var diye ne yapacağız sanki, prova mı?" diye cevap verdim, omuz silkerek.
"Kocanla ilk dansını düğünde değil, mezuniyet balosunda yapacağın için ayağımdan olmaktan korkuyorum desem?"
"Çok kötüsün Emir ya!" dedim, hem kızgın hem de içten bir şekilde gülerek.
"Yaralıyım ben…"
"Dans falan edemem ayrıca… utanırım…"
"Güzelim, biz o kadar hazırlığı gidip oturmak için mi yaptık?" dedi, gözlerindeki ciddiyetle ama dudaklarının kenarında bir tebessümle.
"Emir…"
"Kuralları yeniliyorum. Özür dilemek, teşekkür etmek ve kedi bakışı atarak 'Emir' demek yasak," diye ekledi, sanki ciddi ciddi ceza uygulayacakmış gibi.
"Ya Emir!"
"Yasak dedim, ceza yazarım."
"Yaz! Sen ödeyeceksin ne de olsa!"
"Kalk hadi, müzik de seçelim bir tane," dedi, kolumu nazikçe çekerek ayağa kaldırırken.
"Emir…"
"Anlaşılan sen cezasız uslanmayacaksın," diye ekledi, gözlerinde hem alaycı hem de tatlı bir ifadeyle.
"Kelepçe mi takacaksın sanki?" dedim, gözlerini kısıp gülerek.
"Yok, biz onu suçlulara yapıyoruz. Karımı bir suçluyla aynı kefeye koyamam," dedi, ciddiyetiyle birlikte dudaklarının kenarında hafif bir tebessümle.
"Allah razı olsun, çok makbule geçti Emir…" dedim, hâlâ gülümseyerek.
"Hala ‘Emir’ diyorsun," dedi, kaşlarını kaldırıp bana bakarken.
"Ne diyeyim?" diye omuz silktim.
"Ne istersen onu de…"
"Niye yüzün düştü şimdi…" dedim, gözlerindeki değişimi görünce içim burkulurken, endişe ve merak birbirine karışmıştı.
"Hadi… ısrar etmeyeceğim, yat, dinlen…" dedi Emir, elimi nazikçe bırakırken sesi hafifçe sertleşmişti, sanki kırgınlığını saklamaya çalışıyordu.
"Sen nereye…" dedim, adımlarını izlerken.
"Yasakları çiğnemeye…" dedi, gözlerini kaçırarak.
"Anlamadım…"
"Bir sigara molası…"
"Gözümün önünde mi?" diye sordum hafif kızgın ama endişeli bir tonda.
"Hani azaltacaktın Emir Kaan…"
"Sen dinliyor musun ki beni…"
"Emir Kaan… aynı şey mi?"
"Nereden baktığına bağlı…" dedi, sesi hâlâ biraz mesafeli.
Gözlerim ona kilitlendi. Kalbimde bir sıkışma hissettim.
Derin bir nefes alıp peşinden gittiğimde, çoktan sigarasını yakmıştı bile; duman, loş ışığın içinde süzülerek havada dans ediyordu. O an içim acıdı. Onu bu halde görmek, bir şeylere kırıldığını bilmek… canımı yakıyordu.
"Emir Kaan," dedim, sesi titrek ama kararlı.
"Eskisi kadar çok içmiyorum, merak etme. Ama bırakamıyorum da…" dedi, göz ucuyla bana bakıp ardından başını yere eğip dumanı üflerken. Sanki sigarayla birlikte içindekini de bastırmaya çalışıyordu.
"Neye alındın da içiyorsun?" dedim, dudaklarım büzülmüş, gözlerimse onun üzerinde kilitliydi.
"Bir şey yok…" dedi kısa, net. Ama bakışları kaçaktı.
"Emir, lütfen söyle…" dedim, kalbim deli gibi atarken. Sesimde yalvarış vardı.
Hafifçe omuz silkti, sigarasını yarım bırakıp kül tablasına bastırdı. "Hadi tamam, yine yarım kalsın. Gel, uyuyalım…" dedi, yorgun bir sesle.
"Uyumak istemiyorum…" dedim, sözlerim sitemle karışık çıkarken gözlerim dolmaya başlamıştı.
"Sen bilirsin, benim uykum var. Hayırlı geceler öğretmen hanım…" dedi ve arkasını dönüp uzaklaşmaya çalıştı.
"Ya Emir!" diye seslendim, sesim onu durdurmaya çalışan bir çocuk gibi çıkmıştı.
"Efendim!" dedi, bu kez biraz daha sabırsızca.
"Ben uyumuyorsam, sen de uyumayacaksın," dedim inatla.
Kaşlarını kaldırıp döndü.
"Öyle bir kural yok."
"Artık var!" dedim, ellerimi göğsümde kavuşturarak.
Kaşlarının arasındaki çizgi hafifçe dağıldı. Dudaklarının kenarı belli belirsiz kıvrıldı.
"Allah Allah?" dedi alayla, ama gözlerinde kırgınlığın gölgesi hâlâ duruyordu.
“Ya şimdi söylersin neye kırıldığını… ya da bu baloyu unutursun,” diye diretmemle kaşları aniden havaya kalktı.
“Öyle mi, öğretmen hanım?” dedi alaylı bir gülümsemeyle.
“Öyle Emir uzman’ım!” dedim, gözlerimi kısmadan ona bakarak.
“Yarın benim yerime karakolda işe başla o zaman devrem,” diye üsteledi.
"Emir Kaan!"
"Emir Kaan dersin anca işte böyle öğretmen hanım. Dedene kocam da kocam diye diklenmeyi biliyordun… deden öldü, kocam rafa kalktı," dedi hafifçe başını sallayıp gözlerini kaçırarak.
Kaşlarım çatıldı ama dudaklarım istemsizce kıvrılmıştı.
"Sen… sırf sana kocam demiyorum diye mi alındın?"
"Boş ver," dedi kısa ve sert bir tonla. "Hadi ben yatıyorum."
"Emir!"
"Ne var, İklim?" diye döndü, sabrı tükenmiş gibiydi.
"Gel… dans edelim hadi..."
"Yorgunum."
"Az önce değildin…"
"Şimdi yorgunum."
Bir an sustum, kalbimdeki sızı gözlerime yansıdı. "Kıracaksın yani illa… kendi kafanda kurduğunla kal o zaman. Peki."
Gözleri üzerime dikildi, kaşları hafif çatıldı. "Ne alaka İklim?"
Başımı yana çevirip iç çekerek fısıldadım: "Böyle alaka işte…"
"Odamda yatacağım ben, sana iyi geceler." dedim, arkamı dönmeye yeltenirken.
"Gel buraya gel." dedi Emir, sesinde hem buyurganlık hem de sabırsızlık vardı.
"Gelmiyorum!" diye çıkıştım, inatla geri çekildim.
"İklim’im!" dedi birden, belimden tutup kendine çekince irkilip ellerini itmeye çalıştım.
"Gel-me-ye-ce-ğim dedim! Yarına da baloya Baran ağabey ile gidersin benim yerime! İki döner gelirsiniz salonda!!" diye patladım, nefesim hızlanmıştı.
"İklim, sen iyice Emel’e benzedin bak…" dedi bu kez daha alçak bir sesle.
"Kimseye benzemiyorum ben!"
"Kimse senin gibi olamaz zaten..."
Sırtımı duvara yaslamasıyla kalbim hızla çarpmaya başladı.
"Bilmen iyi, şimdi çekilir misin odama gideceğim…" dedim, gözlerim onunkilere takılıp kalırken.
"Zorluyorsun beni…" dedi, nefesi yüzüme karışırken.
"Sigara iç, geçer canım!" diye çıkıştım, ama sesim titremişti.
Gözlerinde alaycı bir parıltı belirdi. "Alayla da olsa, yeni bir iltifat duyduk en azından senin ağzından, öğretmen hanım…" dedi, bakışları dudaklarımdan gözlerime kayıp duruyordu.
Gözlerimi devirdim. "Böyle odunluk edersen zor duyarsın, gıcık."
"İki etti…" diye fısıldadı dudak kenarıyla gülümseyerek.
"Uyuzsun Emir Kaan."
"3 etti ama... Maşallah… uzatmalara başladık yine."
Kaşlarımı kaldırıp meydan okudum. "Daha da uzatayım ister misin?"
Gözlerindeki kıvılcım büyüdü. "Denesene…"
"Allah’ım sabır ver bana..."
"Amin..." deyişi ile sinirlerimin bozuldu. Tutamadığım bir gülümseme yüzüme oturunca parmağının ucunun burnuma hafifçe dokunmasıyla gözlerim istemsizce irileşti.
"Emir Kaan!" diye çıkıştım, yüzümdeki kızarıklığı saklamaya çalışırken.
"Olmadı, daha da uzatacaktın," dedi dudak kenarında yaramaz bir gülümseme ile.
"Allah Allah?" dedim öfke ile şaşkınlık arasında gidip gelirken.
"Sinirle, uzata uzata... bir de göz devirme detayını unutma!" diyerek beni ezbere konuşunca derin bir nefes aldım.
"Off Emir, cidden off!" diye homurdandım.
"Off Emir ya off Emir ! Yeni yasak geliyor, bekle sen," dedi gözlerini kısmış halde.
"Allah Allah! RTÜK bu kadar yasak koymuyor Emir Kaan, ne diyeyim sana?!"
"Kütükte yazanın dışında bir şey olursa memnun kalırım," dedi göz kırparak.
"Öyle mi olduk Emir efendi?"
"Öyle," diye karşılık verdi kendinden emin bir tonla.
"İyi, kendin kurup kendin oyna o zaman canım. Ben odama gideceğim!" diye çıkıştım ve arkamı döndüm. Ama daha iki adım atmadan, kolunu yanımdaki duvara yaslayarak önümde bariyer kurdu.
Gözlerim mecburen gözlerine kaydı. Kalbim, göğsümde adeta yumruk atar gibi çarpıyordu.
"İklim…" diye seslendi, sesi öyle bir tondaydı ki, içimdeki bütün kızgınlık anında un ufak oldu.
"E-efendim…" dedim, nefeslerim ritmimi bozarken.
"Güzelim benim…" diye fısıldadı, burnunu boynuma sürterken. Tenime dokunan nefesiyle ürperdim, gözlerim titreyerek kapandı.
"İstediğini demekten serbestsin," dedi kulağıma doğru eğilerek, sesi daha da derinleşmişti. "Adımı dahi o dudaklarının arasından melodi gibi duyuyorum… Küfür etsen dahi gıkım çıkmaz. O dudaklarının arasından gelen küfür bile olsa, bana melodi gibi çalınıyor. Ama sinir etmek de hoşuma gidiyor seni..."
"Sa-saçmalama…" diyebildim sadece, titreyen dudaklarımın arasından gözlerimi ondan kaçırıp...
"Seninle saçmalamak dahi güzel be güzelim…" demesiyle çenemi tutup başımı kaldırdı; bakışları gözlerimi yakalarcasına içine çekti.
“Sana çocuk olmayacaksa, bu adam kime nazlanacak İklim’im…” diye fısıldadı dudaklarının kenarında alaylı ama kırılgan bir gülümsemeyle.
"Sen başta kırıldın ama…" dedim titrek sesle, gözlerimi kaçırmaya çalışırken nefesi yüzüme vurdu, kalbim hızlandı.
"Karıma çocuk gibi şımarmak istiyorumdur belki… Şımartsan ne olurdu yani bu adamı…" dediğinde içimde bir sıcaklık yayıldı.
"Sen şımarmak istiyorsun diye trip yedim yani ben…" dedim, gözlerimi kısıp sitemle karışık bir merakla.
"Hakkım değil mi ama?" diye sordu, sesi yumuşak ama bir o kadar da kendinden emin; bakışları hem ilgisini hem de çocuksu tatlılığını yansıtıyordu.
Gözlerimi devirip hafifçe gülmemle o da kıkırdadı; o ses, odadaki sessizliği tatlı bir titreşimle dolduruyordu.
"Emir, gülme," dedim, sesimde hafif sitem, ama aynı zamanda merak vardı.
"Ciddi olmamı da istemiyorsun ama," dedi kaşlarını kaldırıp hafif alayla, ama gözlerinde sıcak bir parıltı ile.
"Kocamla birer eş gibi olmak istiyorum, asker arkadaşı değil..."
"Öyle miymiş?"dedi, hoşuna gittiğini belli eden memnun bir tonlama ile.
"Öyle..."dedim, ayaklarımı birbirine bastırıp bakışlarımı kaçırırken...
"O zaman benim güzeller güzeli karım...Dizine yatırsana beni biraz, saçlarımla oynarsın hem," dedi, adımlarını bana doğru atarken, yorgunluğunun ve oyun havasının verdiği hafif heyecanla nefesim hızlanıyordu.
"Çocuk olma sırası bende diyorsun yani," dedim, kaşlarım istemsizce havalanırken...
Belimi nazikçe kavrayıp biraz daha yaklaştırarak; sıcak nefesi yüzüme çarpıyor, kalbim ritmini hızlandırıyordu.
"Çok yoruldum bugün…Bir sürü dosya, iş yaptırdılar kocana...Karımın şefkatine ihtiyacım var. Ha, karım istemezse zorunda değil tabi…"
"İstememezlik eden yok ama, sen bir daha trip atma," dedim, hem hafif kızgın hem de sevecen bir tonla.
"Nedenmiş o?"dedi, kaşları hafif havalanırken, dudakları meydan okurcasına kıvrıldı...
"Gıcık oluyorsun," diye fısıldadım, gözlerimde hem sitem hem de eğlenceli bir parıltı belirirken.
“‘Ah! Bir yağmur olsa da, şu babetleri bir giysen’ mi dedim sanki güzelim ama?” dedi, gözlerinde muzip bir parıltıyla.
“Emir, hâlâ mı o mevzu?” diye homurdandım.
“Anzaymır olsam aklımdan silemezsin o yağmurda babetle yürüme inadını...”
“Ya Emir ya!” diyerek gözlerimi devirdim. O ise kahkahayı bastı, ardından yüzünü bana çevirip ciddi bir tavırla düzeltti.
“Ya Emir değil, Off Emir.”
“Emir!” dedim sitemle, sesim yumuşayıp dudaklarımın kenarına belli belirsiz bir tebessüm yerleşirken.
“Emir’in kurban olsun yoluna, öğretmen hanım,” dedi, yanağıma bir öpücük kondurup geri çekildiğinde, yüzümde istemsizce huzur dolu bir gülümseme oturdu.
Avucum yanaklarımda gezinirken, alt dudağımı ısırarak fısıldadım:
“Gamzesi güzel…”
Sözümün fark edilmediğini sanarak koşar adım oturma odasına yöneldim. Fakat Emir’in keskin kulakları fırsatı kaçırmazdı.
“Ne dedin az önce, bir daha de bakayım?” diye seslendi.
Omuz silkip hızla uzaklaşmaya çalıştım ama kahkahası çoktan peşimden gelmeye başlamıştı.
“Yakalarsam çekeceğin var benden!” dedi, sesi oyunbaz bir tehdit gibi yankılandı.
Hızla koltuğun arkasına kaçtım, kalbim küt küt atıyordu.
“Emir git!” dedim gülerek, koltuğun üzerindeki yastığı kaptığım gibi ona fırlattım. O ise refleksle havada yakaladı.
“Cephanen de sağlamış,” dedi kahkahasını bastıramadan, “ama tecrüben az güzelim.”
“Öyle mi?” dedim meydan okurcasına gözlerimi kısıp. “O zaman biz de tecrübe kazanırız, Emir Uzman’ım!”
İkinci yastığı da hızla fırlattım, bu sefer karnına çarpınca hafifçe inledi.
“Yavrum, sakin!” diye güldü, ellerini savunmaya kaldırarak.
“Şımarmak isteyen sendin, al sana fırsat!” dedim kahkahalarım arasında.
Emir’in gözlerinde muzip bir parıltı belirdi, dudaklarının kenarı kurnazca kıvrıldı. “Öyleli diyorsun yani?” diye sordu, bana yaklaşırken adımlarını yavaşça sıklaştırdı.
“Öyle diyorum, Emir Uzman’ım,” dedim, kelimeleri bilerek uzatarak.
O an gözlerindeki ışıltı daha da keskinleşti. Sesi alçaldı, daha tehditkâr ama hâlâ oyunbaz bir tonda mırıldandı:
“O Emir Uzman’ı sana yedirtmem mi ben öğretmen hanım?”
Geri adım attım, koltuğun kenarına çarpınca dengemi kaybedecek gibi oldum. Gülüşüm kahkahaya dönüştü ama meydan okumaktan da vazgeçmedim.
“Yakalarsaaan!” dedim kışkırtıcı bir gülüşle.
Emir’in gözleri parladı. Bir avcı gibi üzerime doğru atılmak üzereydi…
“Sen kaşındın, güzelim!” demesiyle birden üzerime atıldı. Ben refleksle koltuğun diğer tarafına kayıp yerdeki yastığı kaptığım gibi ona fırlattım.
“Elime düşeceksin öğretmen hanım!” dedi meydan okuyan bakışlarıyla.
“Yakalaarsaaaan!” dedim kahkahamı bastıramadan.
“Bak sen… Hala yakalarsam diyor. Yakalarsam görürsün ama!” diye çıkıştı, ikinci yastığı da hızla bana doğru fırlatırken ben aradan sıyrılıp tekrar kaçtım.
“Yaralıyım yaralı, İklim Hanım! El insaf!” diye seslendi sahte bir dramatiklikle.
Ona dil çıkararak odama doğru koştum. “Trip atarken aklında yaran yoktu ama! Ayrıca komandosun sen, dizden ölmezsin!” dedim kışkırtıcı bir gülümsemeyle.
Kapıyı hızla kapatmaya çalıştım ama o öyle bir direnç uyguladı ki kapı sarsıldı. Çaresizce yatağa kaçtım, yastığımı kaptım.
“Cephanen de bitmiyor maşallah,” dedi gülerek.
“Biz de boş değiliz!” dedim meydan okurcasına.
Şaşkın bir kahkaha attı.
“Öyle mi dersin?”
“Öyle diyorum!” deyip yastığı hızla fırlattım, dikkati dağılır diye umarak tekrar kaçmaya yeltendim. Ama kolumdan yakaladı.
Refleksle elini ısırdım.
“Ahh! Güzelim, napıyorsun?” dedi inleyerek.
“Sen kaşındın, kaşıyorum!” dedim kahkaha atarak, yeniden kurtulup kaçmaya çalışırken.
Arkamdan sesi yankılandı, kararlı ve oyunbaz bir tonda:
“Yakalarsam öpmeden bırakmayacağım seni!”
“Ayıp, ayıp!” dedim şaşkınlıkla yüzüm kızarırken, ama gülüşümü tutamadan.
“Ne ayıbımı gördün acaba, helalimi öpeceğim sadece…” dedi bakışlarını üzerime sabitleyerek, sesi derinden gelen bir alayla doluydu.
“Emiiir!” diyerek kahkaha eşliğinde mutfak masasının diğer ucuna kaçtım, kalbim deli gibi çarpıyordu.
“Memnun oldun sanırım, güldüğüne göre…” dedi, dudaklarının kıvrımı muzip bir tebessüme dönüşürken gözlerindeki ateş bana kilitlendi. Yanaklarım yanmaya başlamış, nefesim hızlanmıştı.
“Uyuzsun Emir!” dedim, kahkahamı bastıramadan tekrar kaçarken. Ardımda yankılanan sesi, kararlı ve avcı gibi netti:
“Kaç bakalım öğretmen hanım… Kaçan kovalanır ve sonunda avlanır. Bu gece...Avım sensin.”
"Göreceğiz bakalım, kim av kim avcı!" diyerek meydan okurcasına gülümseyip önüme gelen yastığı kapıp ona fırlattım.
Emir, kahkaha atarak yastığı kaptı ve bana doğru adım attı.
"Seninle her gün çocuk olsak gocunmam," dedi muzipçe.
"Bir zahmet gocunma! Sen başlattın, hatırlatayım!" dedim, yastığı yeniden fırlatırken.
“Kaç kaç…” dedi nefes nefese, sesinde çocukça bir neşe vardı. “Yakalanan sen olacaksın!”
Ayağım halıya takılır gibi oldu, dengemi toparlayıp hızla kapıya yöneldim. Parmaklarım kapı koluna uzanırken bile ensemde onun varlığını hissediyordum. Ama hemen toparlanıp kaçtım.
“Sende seviyorsun benimle çocuklaşmayı, kabul et…” diye seslendi, bana meydan okurcasına.
"Ya ya, ne demezsin!" diyerek alaya vurdum. Tam kaçacakken, bir anda belimden yakaladı ve kendine çekti; etrafımızda dönünce çığlığım kahkahama karıştı.
"Emir!"
"Gülüşüne kurban olurum!" dedi, kollarını önümde birleştirip sararken. Başımı geriye çekip yüzüne baktım. Ama o çoktan öpmelere başlamıştı yanağımı...
"Emir, huylanıyorum!", dedim kendimi gülmekten tutamazken.
"Bal, bal ! Gel de doy !!"diyerek yüzüme minik buseler bırakırken kollarının arasına iyicene sokuldum.
"Emir yeter, kaçmayacağım söz" dedim, kesik gülüşlerimin arasından...
Başını geriye çekip güldü.
"İtiraf et bakayım, kim av kim avcı?"deyişi ile dudağımı ısırarak güldüm.
"Ben...av oldum..."dedim utanarak çocuk gibi gülerken.
Gülerek kaşlarını havaya kaldırıp " ve ?" demesi ile dudaklarımı büktüm.
"Yakalandım," dedim gülerek.
"Yakalandın," diyerek o da gülüp yanağıma hafif bir öpücük bıraktı, ardından bedenimi kendi yönüne çevirdi.
"İlk dansımızı yarına saklayalım… çünkü kocan da hal bırakmadınız küçük hanım," dedi gülerek.
"Ama sen istedin," itiraz ettim.
"Sen de karşılık verdin ama," dedi, gözlerindeki alaycı bakışla.
"Dizin acıyor mu bu arada?" diye sordum endişeyle.
"Acımıyor, korkma…" diyerek nefes nefese alnını bana yasladı; elim istemsizce yanağında ki gamzesini okşadı, hafifçe bastırarak.
Alnımdan hafifçe öpüp yanağımı okşadı; sıcaklığı hala cildimde yankılanıyordu.
"Hadi gel, uyuyalım… Yarına zor bir gün olacak," dedi, sesi yumuşak ve güven vericiydi.
"Emir…" diye fısıldadım, hâlâ nefesimin ritmini toparlamaya çalışırken.
"Efendim, güzelim?" diye eğildi hafifçe, gözleriyle bana rehberlik eder gibi bakıyordu.
"Yarına… elbiselerden hangisini giyeyim?" dedim, tereddütle.
"Siyahın asaleti mi, bordonun ihtişamı mı diyorsun sanırım," dedi, dudaklarında mest dolu gülümseme ile...
"Şiir gibi konuşuyorsun…" diye karşılık verdim, ister istemez gülümseyerek.
"Övünmek gibi olsun ama… Karım edebiyat fakültesini birincilikle bitirdi," diyerek gururla bakışlarını bana çevirdi.
"Emir ya…" dedim, sesim utangaç çıkarken bakışlarımı kaçırdım. O ise gülümseyerek gözlerimi yakalamaya çalıştı.
"İçine en çok hangisi sindi, mezuniyeti canlandır gözünde," dedi, sanki sadece bir kıyafet değil, bambaşka bir anı seçmemi ister gibiydi.
"Kafam çok karıştı… O an bordoydu ama şimdi siyah da aklımı çeliyor," dedim, dudaklarımı ısırarak.
"Bir deneme yap istersen, güzelim," diye fısıldadı, elini nazikçe saçlarıma götürerek.
"Yorgunsun sen ama… Bekleme beni istersen, uyu dinlen Emir," dedim, onun haline kıyamayarak.
"Olmaz," dedi kararlı ama yumuşak bir tonla. "Benim de duş almam lazım hem. Sen bir deneme yap üstünde… yarına hem bir sürprizim daha var sana."
"Ne sürprizi?" dedim, yüzümde merakla karışık heyecanlı bir tebessüm belirdi.
"Yarına görürsün," dedi dudaklarını kıvırarak.
"Emir…" diye fısıldadım, sanki biraz daha ipucu almak istercesine.
"Kurban olsun Emir’in yoluna… hadi sen bir deneme, prova yap. Ben yetişirim sana," diye karşılık verdi, bakışları kararlı, sesi şefkatliydi.
"Emir!" dedim biraz sitemle.
"Efendim güzelim?" diye eğildi, gülümsemesiyle içimi eritti.
"Benim de sana bir sürprizim var bu arada," dedim, sesi titrek ama içimden taşan bir heyecanla.
"Bak seeen… Karım bana sürpriz mi yaparmış," dedi kahkaha atarak, gözlerinde çocuksu bir ışıkla.
"Beğenir misin bilmiyorum ama…" dedim, parmaklarımı birbirine kenetleyerek.
"Bana en güzel hediye sen ve senin güzel sevgin, güzelim. Zahmet etmeseydin…" diye fısıldadı, gözleriyle kalbimi okur gibi.
"Seninkilerin yanında hiçbir şey ki… Hayatımın dönüm noktası oldun. Ne kadar minnettarım sana, bir bilsen…" dedim, içimden taşan tüm samimiyetle.
"Gözlerinin ışığı hep böyle ışıl ışıl parlasın, yeter bana…" dedi, elini yanağıma koyarak, alnını hafifçe benim alnıma yasladı.
“Emir seni çok seviyorum…” dedim, gözlerimi onunkilerden ayırmadan, içimde bir yerler titrerken.
“Ben de seni çok seviyorum, güzelim… Yarın senin günün. Gönlünce hazırlan,” dedi ve usulca geri çekilip alnıma bir öpücük kondurdu.
“Hıhım…” dedim burnumu çekerek, hem duygularımı bastırmaya çalışıyor hem de gözlerimdeki buğuyu saklayamıyordum.
“Duştan sonra geleceğim yanına,” dedi yumuşak bir sesle. Başımı hafifçe salladım, cevap vermeye çalışırken sesim boğazımda düğümlendi.
Yanağımdan öpüp uzaklaştığında, yüzümde istemsizce huzur dolu bir gülümseme yayıldı. İçimden geçen tek cümleydi: “Bu adamı hangi duamın vesilesiydi…”
☆☆☆☆
En az 35 oy istiyorum ve en az 20 yorum

Diğer bölümde Alper ve Azra dan da kesit gelecek ❤️

Nasıldı bölüm:)
Bölüm elimde hazır gelmesini istiyorsanız hızlı oylama ve yorum yapın! Gelecek bölümde sizce neler olacak 🤫
Bir de bunu demezsem içimde kalacaktı. Emir’in hastanelik hallerini hemen görelim felan diyenler var aranızda ama kitabın erken final yapmasına neden olursunuz. Planlı ve güzel gidiyoruz. Lütfen bu konu da kafamı karıştırmayın...Bu kitabı erken final yapmak gibi niyetim yok. Emir hakkında daha planlarım var. İklim ile geçecek çok güzeller zamanları var. Ben bu çifte erkendwn kıymak istemiyorum .
Hayalet okurlarımız oylayın lütfen bölüm geç geliyor sonra :
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 57.91k Okunma |
6.71k Oy |
0 Takip |
112 Bölümlü Kitap |