61. Bölüm
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 58 : Yaşayan Fosilsin Sen

Bölüm 58 : Yaşayan Fosilsin Sen

Bozkurt Pençesi
bozkurt.pencesi

Emir Kaan Yılmaz’dan...

Nizamiye önüne galariden aldığım aracımı park edip gülümseyerek indim. Üniformamın yakasını düzeltirken, aracın önüne doğru yürüyen siyah kapüşonlu, yüzünü maske ile gizlemiş birini fark ettim. Kaslarım gerildi, refleksle elim belimdeki silaha kaydı.

Maskesini indirdiğinde gözlerim büyüdü. Karşımda Barış Botan duruyordu.

 

“Senin ne işin var lan burada?!” Sesim, istemsizce tehditkâr bir tonda çatladı.

"Merhaba Emir Kaan Yılmaz...Seninle tekrar karşılaşmak büyük bir onur benim için..."

Barış gülerek kapüşonunu çıkardı. Kaşlarım istemsiz çatılırken gülmeye devam etti.

“Güzel haberler aldım hakkında. Hayırlamaya geldim.”

Dişlerimi sıktım, öfke boğazımı düğümledi.

“Alaz tutamadı belki tasmanı, ama senin gibi bir pislik için elimi artık yoramam... Ne istiyorsun söyle, geldiğin deliğe girmen için zamanın geçiyor...”

 

Barış, kahkaha attı; sesi sokaktaki uğultuyu bastırdı.

“Şştt… Ayıp oluyor Emir. Sana yakışmıyor bu laflar. Kalan nefesini bana harcama.”

 

Adımlarımı ağır ama kararlı şekilde ona doğru attım. Gözlerim buz kesmişti.

“Benim son nefeslerim olmayacak… ama senin her an olabilir.”

 

Barış, dudak kenarında alaycı bir gülümsemeyle gözlerimin içine baktı.

“Tehdit mi bu, Emir Kaan? Yoksa ölmeden önceki vasiyetin mi?”

 

"Ben sana öyle bir vasiyet yazacağım ki, Azrail gelmeden önce saygı duruşuna geçecek senin canını aldığım için!"

 

Barış tekrar kahkaha atmaya başladı.

"Öleceğini senin ağzından duymak çok eğlenceli bir şey ya!"

 

"Komutanım, Komutanım!" diye askerler çevreme toplanırken Barış kahkahalarını bastıramadı.

 

"Çok iyi ya! Her yerde asker var. Ölmeden önce, askerlerime nasıl show yaparım adlı çalışma bu olsa gerek."

 

"Lan sen ne arsızsın be! Yetmedi mi kapatıldığın hastaneler!!"

 

"Onlar burayı uyuşturuyor," diyerek kafasına vurarak güldü. Ardından elini kalbine götürdü, sesi ağlamaya meyilli bir tona büründü:

"…Ama burası var ya, burası hâlâ diri. Ben sadece sevdiğim kızı korumak istedim… Aldınız onu benden! Seni kahraman, beni düşman yaptınız onun gözünde!"

 

Öfkem damarlarımda kaynadı.

"Zorla evliliğe sürükleyip babasından dayak yedirerek mi koruyordun sen İklim’i?!"

 

Barış tekrar kahkaha patlattı.

"Emir! Herkesin iyilik meleği ama aslında deccalin ta kendisisin!"

 

"Ben insan seviyorum çünkü, hayvan değil!"

 

Gözleri karardı, sesi titredi:

"Sen benim hayatımı çaldın!"

 

"Hayatın var mı senin ya?!"

 

Birden kahkaha atmaya başladı, sesi kulaklarımı delen bir uğultuya dönüştü.

"Şakacı! Şakacıı, şakacı, şakacı..."

 

Yanımdaki askerler endişeyle seslendi.

"Komutanım, ruh hastası bu. Bulaşmayın!"

 

Barış aniden onlara döndü, parmağını sallayarak haykırdı:

"Sizsiniz hasta! Beni bu hale, komutan dediğiniz it soktu! Yakında hepinizin aklını oynatır bu!"

 

Ardından gülerek bana döndü.

"Yerinde olsam ona söylerdim. Kim bir fosille yaşamak ister ki !"

 

Sözleriyle değil, çaresizliğiyle alay ettim. Gülerek cevap verdim:

"Dedi, akıl hastanesinden kaçmış şizofren, ruh hastası manyak!"

 

Benim gülüşümle o daha da kahkahalara boğuldu.

 

"Ecelin olacağım! Bulamayacaksın panzehiri!"

 

Alayla güldüm.

"Çok korktum şu an Barış… Altıma yaptım korkudan, o kadar. Ne olur kıyma bana ya?!"

 

Kendi kendine kafasına vurarak yine gülmeye başladı:

 

"Hastaaa, hasta , hasta!"

 

Ben de dişlerimi sıkarak son noktayı koydum:

"Kendine yazık ettin, bana ayak bağı olmak yerine destek olsaydın. İşinde, gücündeydin..."

 

Tam o sırada Baran yanıma geldi. Sert adımlarla yanımda durdu, gözlerini Barış’a dikti.

"Ne oluyor burada?!" diye çıkıştı.

 

Barış kahkaha attı, gözlerini kısarak Baran’a çevirdi.

"Ooooo, Baran Boran! Koskoca aşireti bırakıp bu rezil çöplüğe mi sığındın?!"

 

Alaycı kahkahaları yankılandıkça, Baran’ın kaşları çatıldı.

"Ne olmuş lan buna?" dedi, sesi buz gibi soğuk çıkarken.

 

“Milkshake olmuş,” dedim gülerek, “tadından yenmiyor baksana.”

 

Barış birden kahkahaya boğuldu.

“Sen… sen… sensin o! Sen!”

 

Baran dişlerini sıkarak bana döndü.

“Emir, sen çık git. Bu mal hiç iyi görünmüyor. Ben bunu aldırırım. İklim’in mutlu günü bugün.”

 

Barış aniden kahkahayı kesti, gözleri karardı.

“Ne günü…” dedi ciddileşerek.

 

“Sana ne lan!” diye çıkıştı Baran.

 

Barış öne doğru bir adım attı, sesi titreyerek yükseldi:

“İklim… senin yanında mutlu olamaz! Ben varken olamazsınız!”

 

Baran öfkeyle haykırdı:

“****** belanı, sen kimsin lan!”

 

O sırada İsmail ağabey koşarak yanımıza geldi.

 

Barış başına vura vura tekrar kahkaha atmaya başladı.

“Tanımıyor beni… tanımıyor!”

 

“Tutuklayın lan şunu! Emir, sen de git!” diye gürledi İsmail ağabey.

 

Barış kahkahayı kesti, gözlerini bana dikti.

“Yoo… Emir gidemez. Emir’in vadesi dolmak üzere… tikk… tak… tikk… tak…”

 

Alayla sırıttım.

“Hadi canım, benim niye haberim yok pilli bebek?”

 

Barış’ın sesi uğursuz bir tona büründü.

“Öleceksin… çünkü panzehirin benim elimde!”diyerek tekrar başına vurup gülmeye başladı.

 

"Emir ölecek, panzehir bende, panzehir bende !"

 

Baran öne atıldı.

 

“Ederim lan ben bunun ağzına!” diye bağırırken kolundan tuttum.

 

“Dur! Oyuna getiriyor.”dedim, sinirle onu gözlemlerken. Çünkü kendinde olmadığı bes belliydi. Mimikleriyle analiz edip okumaya çalışıyordum onu...

 

“Oğlum ne duruyorsunuz, alın şunu!” diye bu defa Göktürk kükredi askerlere ama elimle askerleri durdurdum.

 

"Daha değil. Cevabı alamadım..." dedim, keskin bir tonda...

 

Tam o sırada Emirhan lafa girdi:

“Panzehir ne Emir’im, ne ölmesinden ne zehrinden bahsediyor bu deli?”dedi, endişeyle bana bakarak. Derin bir nefes alıp zorla yutkundum. Tam ağzımı açacaktım ki lanet ses araya girdi.

 

Barış kollarını iki yana açtı, alaycı bir sırdaş edasıyla bağırmaya başladı.

“Aaa, ayıp ama Emir! Bu mutlu haberi nasıl vermezsin?”

 

Kaşlarımı kaldırıp alay ettim:

“Ben sen miyim lan? Ölmeden önce cenazem için davetiye dağıtayım? Mal!”

 

Baran, hiddetle bana döndü.

“Emir, fantezi arama sen de şu malla!”

 

“Karışma iki dakika… modum yükseldi,” dedim gülerek. Barış’ın kahkahası ortamı bastırıyordu.

 

“Sen… ben değilsin! Ama ben de sen değilim, asker yaması!”

 

“Ha, onu bildiğine sevindim.”

 

Barış birden parmağını arkadaşlarıma çevirdi.

“Ama arkadaşlarının haberi yok! Onlara ben vereyim!”

 

Baran öne atıldı, sesi tokat gibi çarptı:

“O ağzını açtığın an, ***** ağzına senin!”

 

Emirhan araya girdi, başını sallayarak söylendi:

“Yeter lan! Küfür edip durmayın. Hayvana hakaret de günahtır.”

 

Barış kahkahaya boğuldu, parmağını Emirhan’a doğrulttu.

“Sen de öleceksin müezzin! Sen de gideceksin!”

 

Emirhan hiç istifini bozmadı, sakin bir sesle cevapladı:

“Hepimiz öleceğiz o konu da şüphen olmasın… Ama bzden Adar’a selam söyle. Malum, senin gideceğin tarafta sıcak olacak, biz daha nurlu kısımda kalıyoruz. Cenabu Rabbim, ibret olsun diye size bizim tarafı izletecek ama biz işte sizi göremeyeceğiz. Birbirinize bakar bakar yaparsınız artık! ”

 

"'Emirhan Nursaçan ile bu gün ki sohbetin sonuna geldik" diyerek gülmeye başladı Göktürk.

 

"Şurdan bir çarparım, öteki taraftan da Azrail çarpar seni Göktürk!"diyerek Baran ciddiyetini koruyunca herkes ciddiyete büründü.

"Pardon ağabey" dedi, Göktürk mahcupca...

Ben ise hala mimiklerinin dilini çözmeye çalışıyordum Barış’ın...

 

Barış birden kollarını iki yana açtı, gözleri deli gibi parlıyordu:

“Beni… durduramazsınız artık… çünkü ben her yerdeyim!”

 

Emirhan başını iki yana salladı, sabırsız bir nefes verdi:

“Cenabı Rabbim, gücüne gitmesin ama… evlat olsa sevilmez bu ne ya!”

 

Göktürk alaycı bir şekilde güldü.

“Eğlence çıktı işte, fena mı?”

"Bir susun!" dedi, Baran sinirle.

O an Barış aniden kafasını geriye attı, bağıra bağıra tekrarlamaya başladı:

“Emiiiir! Emiiir! Son 15 gün… son 15 gün! Tiiiik...tak! Tiiiik...tak! ”

 

Sözleri sokakta yankılanırken kaşlarımı çattım. Beynime dank edenlerle sertçe yutkundum. Sesim ciddileşti:

“Şimdi yakalayın, direk sorguya alın!”

 

Askerler üzerine atıldığında Barış direnmedi, kahkahalar atarak kendini bırakmıştı.

 

“Tuttu beni, tuttu beni, kelepçe takıyor manyaklar Emir! Ama beni durdurmazsıııın!” diye bağırdı Barış, ardından Baran öfkeyle dişlerini sıktı:

 

“Merak etme! Öyle bir tutacağım ki seni... İnim inim inleteceğim seni, karakolun her köşesinde!”

 

Askerlerin kolları arasında sürüklenirken Barış başını çevirip gözlerini bana dikti.

“Emir… Emir! On beş gün… zaman işliyor… tikk… tak… tikk… tak…”

 

Kahkahaları karanlık bir uğultuya dönüştü.

 

İsmail ağabey derin bir nefes aldı, yüzü gerilmişti.

“Bunun bir planı var,” dedim dişlerimi sıkarak.

 

İsmail ağabey bana döndü, sesi sertti:

“O sonra bakacağımız iş. Sen önce bize anlat… ne saçmaladı bu mal? Şu ‘on beş gün’ meselesi nedir Emir?”

 

“Onu ben de bilmiyorum,” dedim ağır bir tonla. “Ama sonra bakacağımız iş dediğin gibi, ağabey.”

 

Sonra bakışlarımı Baran’a çevirdim:

“Ne biliyorsan, sana anlattığım her şeyi — Alparslan Üsteğmen dahil — tek tek aktar. Ama…” diye duraksadım, bakışlarım sertleşti, “İklim’in haberi olmayacak. Tim bilsin...”

 

Gözlerimi tek tek hepsinde gezdirdim. Sesim tok ve kesindi:

“Ve buradayken hepiniz duysun! Ben daha pes etmedim. Etmeye de niyetim yok! Beni pes etmiş gibi görecek, öyle davranacak olursanız… eski Emir’i göremezsiniz. Yaşamayı sevmesem de, bu lanet hayatı ben seçmedim!”

 

Sinirle aracın yoluna yönelince Baran arkamdan koştu.

“Emir… bir konuşalım.”

 

“İklim’i görmem lazım,” dedim kararlı bir sesle.

 

“Ben de geleyim.”

 

Duraksayıp ona döndüm. “Onu benden sonra inlete inlete doğru söyletecek, konuşturacak tek kişi sensin. Burada kal.”

 

Baran’ın yüzü karardı. “Emir… seninle anlatalım. Ben bu sorumluluğu tek başıma alamam. Sensiz yapamam…”

 

Başımı salladım, kollarımı açıp sımsıkı sarıldım ona.

“Şimdilik sorguyu sen al. Ben İklim’e bir bakıp geleceğim.”

 

Baran gözlerimin içine baktı, kararlı bir şekilde başını eğdi.

“Tamamdır kardeşim.”

 

Araca binip sinirle kontağı çevirdim. Motorun homurtusu kulaklarımda yankılanırken direksiyona sıkıca sarıldım. Eve doğru sürdükçe içimdeki enkazlar, tek tek yeryüzüne çıkıyordu. Barış’ın sözleri zihnime kazınmış gibiydi; istemsizce tekrar tekrar dönüyordu.

 

“Yerinde olsaydım ona söylerdim. Kim bir fosille yaşamak ister ki…”

 

Dişlerimi sıktım, gözlerim yola kilitlenmişti.

“İklim öyle biri değil! Savma kafandan, Emir!” diye kendi kendime çıkıştım.

 

Derin bir nefes aldım, gözlerimi silerken kalbimden taşan sızıya inat fısıldadım:

“Çaresiz değilim… sadece çözüm yolum uzakta.”

 

Çünkü pes etmemem gerekiyordu. İklim için… bizim için… Ona verdiğim tüm sözler için.

 

___

Baran Boran'dan...

 

Emir gideli dakikalar olmuştu. Barış’ın sorgusundan çıkıp kendimi bir bankın üzerine bıraktım, nefes nefese kalmıştım. Ellerim kanlar içinde kalmıştı patlamaktan, vurmaktan...

 

“Baran…” dedi İsmail, ellerini beline koyarak.

 

Başımı eğdim, yumruklarım titriyordu.

“Kurban olayım tek laf etme… Emir olmadan anlatamam. Gücüm yok… size olanları anlatmaya.”

 

“Emir’in başına yine bir iş geldi, değil mi ağabey?” dedi Göktürk hüzünle.

 

Başımı yavaşça salladım. Patlayan elime aldırmadan gözümden düşen yaşları sildim.

 

İsmail derin bir nefes aldı, yüzü karanlık bir ifadeyle gölgelendi.

“Hoşumuza gitmeyecek bir şey öğrendin… değil mi?”

 

“Öyle ama…” dedim sesim titreyerek, “sadece onu üzmeyin. Kalbi kaldırmıyor artık. Sebebi bir de biz olmayalım.”

 

Sözlerim havada asılı kaldı. Hiçbirimiz yutkunamadık. Onlar şaşkınlıkla bana bakarken ben bakışlarımı kaçırdım.

 

Tam o sırada yanımıza koşarak gelen bir asker nefes nefese önümüzde durdu.

 

“Komutanım! Nöbetçi askerlere bir araç kurşun yağdırıyor. Emirhan Komutanım size haber vermemi istedi!”

 

İsmail’in sesi yankılandı:

“Koş Baran, koş!”

 

“Alper nerede?!” diye sordum hızla.

 

“Asker: Bilmiyorum Komutanım. Dünden beri Alper Komutan’ı görmedik.”

 

“Dün nöbeti yok muydu o dingilin!”

 

İsmail bağırdı, sesinde öfke ve telaş birbirine karışmıştı:

“Ağabey koş!”

 

Bir yandan silahımı kavrayıp olay yerine doğru koşarken diğer yandan Emir’i aradım.

“Aç ulan, aç!” diye bağırdım nefes nefese.

 

“Açmıyor mu?” diye sordu İsmail, yandan endişeyle bana bakarak.

 

“Yok, açmıyor…” dedim dişlerimi sıkarak.

 

Tam o sırada Göktürk yanıma döndü, telefonunu cebine sertçe kapatırken:

“Alper’in de telefonu kapalı ağabey.”

 

Kalbim bir anlığına sanki göğsümden sökülüp yere düşmüş gibiydi.

 

Karakolun girişine vardığımda, gözlerim bir anda dondu kaldı.

Alparslan Üsteğmen’in aracı, önüne çıkan kurşun sağanağına aldırmadan son sürat saldırganların üzerine sürüyordu. Çatırdayan mermi sesleri arasında direksiyonu öyle bir kavrıyordu ki, sanki kendi canını çoktan kenara bırakmıştı.

 

Refleksle silahımı kaldırdım, onun koruma ateşini alarak sıkmaya başladım. Kurşunlar hedeflerini buldukça saldırganlar geri çekilmek zorunda kaldılar.

 

“Emir Kaan nerede?!” diye haykırdım, öfkem mermilerime karışıyordu.

 

“Bilmiyoruz Komutanım!” diye karşılık verdi bir asker, ateş ederken.

 

Göktürk, dişlerini sıkarak başını bana çevirdi:

“Ağabey… ya bu itler Emir’e bir şey yaptıysa?”

 

“Sus, Göktürk, sus!” diye gürledim, gözlerim kararıyordu. Öfkemin önüne geçemezdim.

 

“Geri çekiliyorlar! Araç çıkartın!” diye bağırdım, nefesim kesik.

 

İsmail gözlerini kısarak gürledi:

“Emirhan nerede?!”

 

“Bilmiyoruz Komutanım… en son yanımızdaydı,” diye yanıtladı bir asker.

 

“Lan, siz ne halt biliyorsunuz oğlum o zaman?!” İsmail’in sesi öfkeyle titriyordu.

 

Alparslan Üsteğmen de bağırdı:

“Ateş edin! Bunlar buradan çıkmayacak, beyler!”

 

O an görüş alanına giren düşman aracının tekerleğine üst üste tetik bastım.

 

Araç birkaç metre ilerledikten sonra patlayan lastik nedeniyle kontrolünü kaybedip taklalar atmaya başladı. Saldırganlar paniğe kapılıp geri çekilmeye başladılar.

 

Alparslan Üsteğmen, nefes nefese siperden çıkarak yanımıza geldi:

“İyi misiniz?”

 

“Emir ile Alper’e ulaşamıyoruz, Komutanım.”

 

“Emirhan da yok…”

 

“Harbi, o nerede?!” diye çıkıştım, gözlerim etrafa savruluyordu.

 

“Tansu Komutanım da yok… O da Emirhan Komutanımla birlikteydi, Komutanım!”dedi, bir asker nefes nefese...

 

“Offf, offf…” diyerek İsmail sağa sola bakınmaya başladı, yüzünde hem endişe hem şaşkınlık vardı.

 

“Nerede bunlar?!” diye bağırdım, sesimde hem korku hem öfke vardı.

 

“Bilmiyorsanız arayın şunları!” diye gürledi Alparslan Üsteğmen; sözleri kararlılığı ve otoritesiyle çevreye yayıldı.

 

“Yaralı var mı?” diye döndüm etraftaki askerlere, nefesim kesik kesikti.

 

“Nöbetçilerden ikisini omzundan yaralamışlar, Komutanım. Biri de, dizinden yaralı...”

 

Alparslan Üsteğmen alnına vurup bana döndü:

“Baran, gel bir araca bakalım. Diğerleri de yaralıları hemen revire alın! Balistiklerde baksın buraya, çevirin burayı...”

 

“Emredersiniz, Komutanım!”

 

Askerler verilen emirlere kayarken Alparslan Üsteğmen başıyla " Hadi " dercesine bakınca peşine takıldım.

 

Temkinli adımlarla araca yönelirken gözlerimiz Tansu Asteğmen ve Emirhan’ı aynı anda yakaladı. Araçtan çıkarıp saldırganları, yaralı felan demedeb ters kelepçe taktıklarıni görünce kendimizi gülmekten alamadık.

 

“Elinize sağlık… Yardım lazım mı?” diye dalga geçtim, sahnedeki gerilimle dalga geçmek istercesine.

 

“Bir sigara ver ya, başım çatladı” dedi Tansu Asteğmen gülerek, yüzünde hem yorgunluk hem de zaferin verdiği bir ifade vardı.

 

“Oğlum, bizim ***** ter aktı siz yoksunuz diye… Siz neredeydiniz?!”dedi, Alparslan Üsteğmen.

 

“Kaçanlar vardı, onları yakaladık Komutanım. Karakolun arasında paket onlarda... Fatiha okudum, biri ölmüştü. Gevurda olsa sevap sonuçta...”dedi Emirhan gülerek.

 

Alpaslan Üsteğmen’de gülmeye başladı.

 

"Dağcıyı İlçeye verirlerse yakayıp başında sigara içer işte." dedi, o da gülerek.

 

"Terapi gibi geldi ama Komutanım, trafikte yeni yetme Ast gibi ehliyet ruhsat sormaktan içim kıyılmıştı."dedi, ağzında ki sigarayla Tansu Asteğmen üstünü sirkeleyip.

 

"Ben sizinle napacağım acaba böyle?"

 

"Ayetel Kürsi okumuyorlar Komutanım. Kadere de bir yere kadar yön verebiliyoruz yani. Tevekkül yok bunlar da ya, tüm time nefesim yetmiyor artık Komutanım!" dedi, Emirhan söylenip.

 

"Allah başka dert vermesin hocam" dedim gülerek.

 

"Amin, amin cümlemize." dedi, o da sigara yakarak. Alparslan Üsteğmen ise sadece bize bakıp gülmekle yetinirken aklım hala Emir ve Alper’deydi.

 

____

Gelecek bölümden kesit :

Alper : Ne oluyor ağabey, niye öyle bakıyorsunuz?"

Göktürk: Sen ölmedin mi ya ?

Alper : Ne ölmesi ağabey?"

Emirhan : biz senin cenazene geldik. Tabutun ustune resmini koymuşlardı. Sen ölmedin mi (!)

ismail : ya isim benzerligi ya da hortladı. Neyse biz tekrar tören işlerine başlayalım

Alper: ne töreni ağabey?

Baran : caneze töreni, azra ya besi bir yerde olarak seni takacagim o yuzden !

___

Hdhdhdhd spoiler da aldınız hadi yine iyisiniz!

Yeni bölüm İçun buyururum ki

35 oy ve 20 yorum atasınız Çunku

 

Yeni bölüm nasıldı?

Oylama az lütfen oylama yüklenin canlarım... HAYALET OKURLAR OYA BASIN!!

Gelecek bölüm spoiler ı da vereyim hemen.

Tim cebelleşirken Emir ve İklim vs Azra ve alper

Bölüm : 27.08.2025 23:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 58 : Yaşayan Fosilsin Sen
Bozkurt Pençesi
Yarım Kalan Sigara

57.91k Okunma

6.71k Oy

0 Takip
112
Bölümlü Kitap
Bölüm 1 : Atalay Timi 🦂🇹🇷Bölüm 2 : İlk Karşılaşma ❤️‍🔥Bölüm 3 : Görünmeyen YaralarBölüm 4 : Yeni başlangıçlarBölüm 5 : Tamamlanmayı Bekleyen HayatlarBölüm 6 : Timin başı DertteBölüm 7 : Küçük Umut Yaman ParsBölüm 8 : Aşiret ve Töre Kurbanları 🔥Bölüm 9 : İki Sevdanın arafında...Bölüm 10: Başımız Belada ❤️‍🔥Bölüm 11 : Zoraki Evliliğe İlk AdımBölüm 12 : Sözde KarımBölüm 13 : Dik Durmaya ÇalışmakBölüm 14 : Senin Sayende ❤️‍🔥Bölüm 15 : Aşka Adım Adım ❤️‍🔥Bölüm 16 : İstenmeyen GelinBölüm 17 : Namus Davası ve ÇarşafBölüm 18 : Hayatta Kalma SavaşıBölüm 19 : Zor GünlerBölüm 20 : İlk TavizlerBölüm 21 : Aşiret ile karşı karşıya 🔥Bölüm 22 : Kıvılcımlar ArasındaBölüm 23 : Sevgi Tohumları ❤️‍🔥Bölüm 24 : İlk BuseBölüm 25 : Yağmurun altında bir günBölüm 26 : Yasak Sevdalı 💔Bölüm 27 : Acılar 💔Bölüm 28 : Kapanmaz Yaralar ❤️‍🔥Bölüm 29 : Beklenmeyen HaberBölüm 30 : Gönül YarasıBölüm 31 : Cam kırıkları 💔Bölüm 32 : Yağmur Seninle GüzelBölüm 33 : Aşk YağmuruBölüm 34 : Şükür SebebiBölüm 35 : Gökyüzü güzelliğini kıskanırBölüm 36 : Aşk ve Adalet ❤️‍🔥Bölüm 37 : Merhamet Kokulum ❤️‍🔥Bölüm 38 : Aşkı Şerbetli ❤️Bölüm 39 : Yürek Yarası ❤️‍🔥Bölüm 40 : İlk İtiraf ❤️‍🔥Bölüm 41 : Kıskançlık Krizi ❤️‍🔥Bölüm 42 : Korku olmazsa aşk olmaz ❤️‍🔥Bölüm 43 : Beklenmeyen Buse 🥲Bölüm 44 : Yaşam SavaşıBölüm 45 : Ölüm ile Yaşam...Bölüm 46 : İyi ki Sen ❤️‍🔥Bölüm 47 : Canımdan can gidiyorBölüm 48 : Özlemek istiyorumBölüm 49 : Mest Olunur GüzellikBölüm 50: Sevdiğiyle Çocuk Olurmuş İnsan ❤️‍🔥Bölüm 51 : Aşk Ve savaşBölüm 52 : Yıkımlar başlıyor...Bölüm 53 : Mor orkide 🇹🇷Bölüm 53 : Aşk Sakinleştiricisi 🔥Bölüm 54 : Gurur ve Sevda🔥Bölüm 55 : Şımarmak istiyorumBölüm 57 : Masum Aşıklar 🫠Bölüm 58 : Yaşayan Fosilsin SenBölüm 59 : Can kırıklarıBölüm 60 : Bir Gönül Davası 🔥Bölüm 61 : İki Cihan CennetimBölüm 62 : Yak yanıyorsak söndürmeBölüm 63 : Hüzün MaltemiBölüm 64 : Alevler ve küllerBölüm 65 : Bir Yürek Yangını ❤️‍🔥Bölüm 66 : Emir HayranlıklarıBölüm 67 : YıkılışlarBölüm 68 : Gamzenin Çukurunda kaybolmak istiyorumBölüm 69 : Gururum ❤️‍🔥Bölüm 70 : Anlat Onlara...Bölüm 71 : Hasret kavuşmasıOkurlarimmBölüm 72 : Saklanılan AcıBölüm 73 : Küçük Emir’in Acıları❤️‍🔥Bölüm 74 : Acı ve GururBölüm 75 : Hisler Uyanıyor...Bölüm 76 : Yüreğimin Vatanı ❤️‍🔥Bölüm 77 : Yıldızların Altında 🫠❤️‍🔥Bölüm 78 : Son hatırlarBölüm 79 : Başka bir EmirBölüm 80 : Canımı Yakıyorlar ❤️‍🔥😔Bölüm 81 : Hisler Yalan söylemezSoru-Cevap yapıyoruzBölüm 82 : Mazi ve aşkBölüm 83 : Sırılsıklam aşkBölüm 84 : Kokunda Dinlenmek İstiyorum😔❤️‍🔥Bölüm 85 : Kanlı Nefesler 🥀❤️‍🔥Bölüm 86 : Acılar ve Gerçekler 🥀❤️‍🔥Bölüm 87 : Diriliş mi Bitiş mi ?Bölüm 88 : Uyanış ❤️‍🔥Bölüm 89 : Küçük Yılmaz ❤️‍🔥Bölüm 90 : Bir İç savaş Meselesi❤️‍🔥Bölüm 91 : Pembe bisiklet 🫠Bölüm 92 : Efelerin EfesiBölüm 93 : Nemrut’un Kızı ❤️‍🔥Bölüm 94 : Aşk ve SavaşBölüm 95 : Ahım ölüme kadar 🥀🔥Bölüm 96 : Tatlı Aşermeler 🫠❤️Bölüm 97 : Canımın Canını AldılarBölüm 98 : Sensiz Nasıl Yaşarım Ben...Bölüm 99 : Canımı YaktınızBölüm 100 : TükenişlerBölüm 101 : Kanlı GömlekBölüm 102 : Son Yüzleşme ❤️‍🔥Özel Bölüm : Leyla'nın GerçekleriBölüm 103 : Kanlı Son Direnişler...Bölüm 104 : Ahirim SensinBölüm 105 : Kana Karışan NefeslerBölüm 106 : Zamana TutsakBölüm 107 : Aşabildin mi ?Spoi107.bolume oy ve yorum gelmediği sürece bölümü atasım yok bilginize
Hikayeyi Paylaş
Loading...