63. Bölüm
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 60 : Bir Gönül Davası 🔥

Bölüm 60 : Bir Gönül Davası 🔥

Bozkurt Pençesi
bozkurt.pencesi

Emel Dündar Boran'dan...

 

İklim’i teselli edip hazırlanmasına yardım ediyordum. Çalan kapı ile İklim bana dönüp fısıldadı:

“Abla…”

 

Gülümseyip saçlarını okşadım.

“Korkma, Emir ya da Baran’dır güzelim… Sen makyajına başla, geliyorum ben.”

 

Odanın kapısını kapatırken yüzüme sahte bir tebessüm kondurdum ama içimde kıpırdayan huzursuzluğu susturamıyordum. Hemen yatak odasından Baran’ın ‘ne olur ne olmaz’ diyerek verdiği silahı aldım. Parmaklarım soğuk metali kavrarken kalbim sıkıştı. Aşiretin ne kadar ileri gidebileceğini, Baran’ın geçmişinden dolayı çok iyi biliyordum.

 

Derin bir nefes alıp görüntülü diyofona baktım. Emir’in yüzünü görünce göğsümdeki taş biraz olsun hafifledi.

"Hoşgeldin Emir Kaan..."

 

Kapıyı açar açmaz gözleri elimdeki silaha kaydı, yorgun ama hala ince bir gülümseme ile konuştu:

“Hoşbuldum yenge de, bizi de vurmaya kalkma sakın.”

 

Ben de espriyle karşılık verdim:

“Merak etme, ben sadece sabrımı zorlayana kurşun sıkarım.”

 

Emir güldü, gözlerinde anlık bir canlılık belirdi.

“O zaman Baran’a geçmiş olsun.”

 

“Yok ona kurşun işlemiyor… direkt neşter lazım.”

 

İkimiz de gülerek içeri girdik. Ama o yorgunluğun, omuzlarından aşağıya çökmüş ağırlığın saklanamadığını görüyordum.

 

“Hazırlandı mı?” diye sordu hemen, sesi sabırsız ama kırılgandı.

 

“Sayılır… yeni başladı aslında...”

 

Duraksadı, sonra gözlerime baktı.

“Her şey için çok teşekkür ederim Emel. Hakkını ödeyemem.”

 

“Ödeme şansın var aslında.”

 

Kaşlarını kaldırdı.

“Baran damarına basıyorsa, desteğim sana. Ben de onun damarına basarım.”

 

“Yok, öyle değil.” dedim gülerek. “Ama bir teyze olsam fena olmaz.”

 

Başını iki yana salladı, hafif bir tebessümle:

“Annem gibi başladın sen de yenge ya…”

 

“Fena mı olur Emir? Yaman Pars’a hem annelik hem babalık yapıyorsunuz. Siz de hak ediyorsunuz bir tane.”

 

Gözlerini yere indirdi, sesi kısık çıktı:

“Allah aşkına yenge… ben kendimi bile koruyamıyorum onca beladan. İklim için zaten nabzım ağzımda bitiyor. Bir de bir çocuğun geleceğini karartamam…”

 

Elimi koluna koydum, bakışlarını yakaladım.

“İklim senin gibi düşünmüyor ama, haberin olsun. Onun da hayalleri var. Ona böyle söyleyip gururunu kırma...Tekrar düşün bu konuyu derim.”

 

Kısa bir sessizlik oldu. Dudaklarını ısırdı, boğazını temizledi.

“İstiyor değil mi…”

 

Başımı salladım.

“Her kadın, sevdiği adamla anne baba olmayı ister. Yeter ki adam doğru adam olsun. Sen o adamsın Emir. Unutma, onun en güçlü yanı sensin şu an.”

 

Bir an gözleri doldu, başını yana eğip nefesini bıraktı.

“Bir ona bakayım ben…”

 

Başımı sallayarak İklim’in hazırlandığı odayı işaret ettim. Tam o sırada kapı yeniden çaldı. Emir bana döndü:

“Dur yenge, ben bakayım.”

 

“Gerek yok, diyofondan bakarım. Sorun olursa seslenirim sana…”

 

“Peki yenge…”

 

Kapıya yürüyüp diyofona baktım. Baran’ın yüzü belirdi. İçimdeki gerilim bir anda hafifledi, kapıyı hızla açtım.

 

“Gülüm?!” dedi şaşkınlıkla. Ama gözleri elimdeki silaha kayınca dudaklarının kenarı kıvrıldı.

 

“Hoş geldin hayatım…”

 

“Hoş buldum hünkarım. Ama bir kusurumuz mu oldu, beni silahla karşılıyorsunuz?”

 

Gözlerimi devirdim gülerek.

“Cıık… sana bu az. Ben bunun atasını kullanma taraftarıyım aslında sana…”

 

Belimden tutup kendine çekti, yanağıma uzun bir öpücük bıraktı. Sonra silahı elimden aldı.

“Aslan karım benim… ama bunu ben alayım. Ben varken sana silah gerekmez.”

 

“Tabii… çünkü kocam keskin nişancı.”

 

Ellerimi boynuna doladım. Sarılıp yanağıma uzunca bir buse bıraktı.

“Yerim ben karımı!”

 

“Yemeyi bırak da… sen kimle dalaştın? Bu yüzünün hali ne?” Ellerim, yeni fark ettiğim kızarıklıklara kaydı. Lensimi takmadığım için gözlerim ile anca seçebilmiştim yüzünde ki izleri...

 

Baran hafifçe mırıldandı:

“Lensini takmadın diye dua edecektim tam…”

 

“Dalga geçme, ne oldu Baran yüzüne?” dedim endişeyle.

 

Derin bir nefes aldı.

“Emir’i öğrendi bizimkiler. Birazcık Alparslan Üsteğmen kızdı, o kadar.”

 

Kaşlarımı çatıp sesimi yükselttim:

“Biraz mı ?! Bu birazlık değil Baran! Niye senin üstüne geliyor ki? Sen mi istedin sanki böyle olsun?!”

 

Omuzlarını silkti, bakışları sertleşti.

“Neşteri belalım… haklılar onlar da.”

 

Yüreğim sıkıştı, ellerimi yanaklarına koydum.

“Dikkat et kendine, ne olur…”

 

Bana baktı, gözleri yumuşadı.

“Ediyorum bebeğim, korkma. Yanımda sen ol yeter. Gerisi önemli değil, Emir için her yolu denerim.”

 

Sözleri içimi ısıttı.

“Her zaman destekçinim…” dedim. Yanağıma tekrar uzun bir öpücük kondurup geri çekildi.

 

“Emir ile İklim nerede?”

 

“Misafir odasındalar.”

 

O tarafa baktım, sonra gördüğüm manzara karşısında istemsizce kıkırdayarak Baran’ı peşimden sürükledim.

 

“Gülüm, nereye? Emir’e bakacağım ben.”

 

“Bakamazsın.” dedim, elinden tutup mutfağa doğru çektim.

 

Baran şaşkınca baktı.

“Dur hele, mutfağa niye geldik şimdi?”

 

“Çocuklar rahat etsinler diye, bir takım hasret gideriyorlardı.”

 

Baran’ın kaşları kalktı, yüzünde hafif alaycı bir ifade belirdi.

“Benim evimde… öpüşüyorlar mı yoksa?”

 

Kahkırmamı tutamadım.

“İki dakika sus, görümce gibisin Baran.”

 

O da bana doğru eğilip gözlerimin içine baktı, sesini alçaltarak fısıldadı:

“Ben de karımı öpeyim mi bari?”

 

“Baran!” dedim kızararak.

 

Gülümseyip başını yana eğdi.

“Eee, napayım… özledim.”

 

Ona gülerken birden yüzümde dondu tebessümüm.

 

“Baran…”

 

“Söyle güzelim.”

 

Gözlerim yere kaydı, kelimeler boğazıma düğümlense de fısıltıyla döküldü dudaklarımdan:

“Ben… bugün test yaptım yine. Negatif çıktı.”

 

Baran’ın yüzünde bir anlık hüzün belirdi ama hemen ellerimi avuçlarının arasına aldı, gözlerindeki şefkatle bana baktı.

“Emel’im… yavrum benim… niye böyle kendini üzüyorsun? Zamanı gelince olacak elbet bizim de bebeğimiz.”

 

Gözlerim doldu. “Emir de amca olacağını duysun istiyorum. Senin hayalindi bu… Hem sen demedin mi, amca olmayı istiyor; belki hayata daha da bağlarız onu diye…”

 

Baran derin bir nefes aldı, başını hafifçe sallayıp parmaklarımla oynadı.

“Tamam da, ben öncelik olarak ikimiz için istiyorum bebeğimizi. Senin gözlerinde büyüyen o mutluluğu görmek istiyorum. Baba olmayı çok istediğimi biliyorsun… ama senden önemli değil hiçbir şey.”

 

“Baran… korkuyorum anne olamamaktan.”

 

Gözlerimin içine baktı, başımı avuçlarının arasına aldı.

“Yavrum… yolun daha başındayız. Önümüzde uzun bir ömür var. Hemen anne baba olacağız diye bir şart yok. Ben onca sene, sana kavuşmayı bekledim gülüm… Bebeğimiz de zamanı gelince senin minnacık göbişinde yerini alacak. Sonra da bir gün sürpriz yapıp ‘anne’ diyecek sana.”

 

Gözlerimden yaş süzüldü. “Baran ya…”

 

Alnıma bir öpücük kondurdu.

“Üzülme benim mis kokulum. Sen kendi kendini üzünce ben muhatap bulamıyorum kızacak. Yapma yavrum.”

 

Boğazım düğümlendi. “Seni çok seviyorum…”

 

“Ben daha çok…” diye fısıldadı, sonra da gözlerimdeki hüznü dağıtmak ister gibi parmaklarını kaburgalarıma bastırıp gıdıklamaya başladı.

 

“Baran! Yapma, çocuklar var!” diye kıkırdadım kaçmaya çalışırken.

 

“Onlar benim evimde öpüşüyor, ben bir şey diyor muyum?” dedi göz kırparak.

 

“Baran!”

 

“Zaten özlemişim karımı… Hem karım da bilerek inadıma nemlendirmiş kiraz dudaklarını…”

 

“Arsızsın sen!” dedim kızararak.

 

“Ko-ca-ya arsız denmez, ayıp olur,” diye kahkaha attı.

 

“Allah Allah… Mağralı Urfalı!”

 

Beni daha da sıkıca kendine çekti, alnını alnıma yasladı.

 

“Çocuklar var… çok yakınlaşma…” diye uyardım hafifçe gülümseyerek.

 

Baran dudaklarını kenara çekip alaycı bir ifadeyle fısıldadı:

“Çocuk dediklerinin biri devrem, öteki karısı güzelim…”

 

“Üstüme gelme…” dedim, hafifçe göz devirip uzaklaştım.

 

“Gözlerin öyle demiyor ama, hatunum,” diye mırıldandı, bakışlarıyla beni çözmeye çalışır gibi.

 

“Baran…” Sesim uyarı niteliğinde titredi ama gülümsemem duruyordu.

 

“Zaten biraz daha o kapıdan bir hareketlenme gelmezse, üç kişi çıkarlar…”dedi göz devirerek.

 

“Baran…” dedim yeniden.

 

“Haklısın hayatım, onları boş verip biz kendimize dönelim,” diyerek belimi sardı.

“Baran… görürler bak,” dedim, sesi biraz titrek ama hafif kızgın.

 

“Alt tarafı karımı öpeceğim, ne var bunda,” diye alaycı bir gülümsemeyle karşılık verdi.

 

“Hiç güven vermiyor şuan bakışların,” dedim, gözlerimi kısarak.

 

Baran yanağımı okşayıp hafifçe eğildi:

“Daha ilerisini mi yapalım isterdin, gülüm?”

 

“Dayak yiyeceksin!” diye çıkıştım, ama içimdeki gülme isteğini engelleyemedim.

 

“Yavrum…”

“Alper’in hastanede bizi öyle görmesinden sonra korku kaldı,” diye kıkırdadım. O da bana gülerek karşılık verdi.

 

“Merak etme… Alper bir gelsin, ona bunun acısını da soracağım,” dedi.

 

“Sende her bulduğun fırsatta öpmesen mi beni?”

 

“Helalimsin, karımsın, kime ne?”

 

“Öyle ama yine de… ayıp,” dedim hafifçe kızarak.

 

“Ayıp olan, karımı öpmem, değer vermem değil, güzelim. Ayıp olan, kadınını değersizleştirip şiddet uygulamak. Bu yüzden herkes gibi olmuyorduk, farkımızı konuşturuyorduk değil mi güzelim,” diyerek gözlerime bakıp gülümsedi.

 

“Yani gönlümü feth edeceksin yine…”

 

“Sen İstanbul ol, ben Fatih’in güzelim. Doyamayayım feth etmeye… Cennetle müjdelendikçe, her anın kıymetini bileyim her saniye...”

 

“Çok seviyorum seni,” dedim yavaşça.

 

“Oyy, baldan tatlı karım benim ya,” diyerek yanağıma uzun, sıcak bir öpücük kondurdu

 

“Yeter hadi İklim ile Emir’e bakalım…” dedim, ondan kaçmaya çalışarak ama belimden tutmuştu bir kere.

“Bir kere şu özlemimi dindir öyle…”

 

“Baran,” dedim ikaz edercesine, ama gülüşümü tutamadan.

 

“Karım…”

 

Baran dudaklarıyla hafifçe dokundu dudaklarıma, kısa ama anlam dolu bir öpücük bıraktı. Ardından gülümseyerek çekildi, bana bakarken gözlerinde hem özlem hem de tatlı bir zafer vardı.

___

İklim Yılmaz’dan...

 

“Bak şimdi, bir daha yapacağım!” dedi Emir, gözleri çocuksu bir ışıkla parlayarak.

“Emir ya…” diye uyardım ama dudaklarımda beliren gülümsemeyi gizleyemedim.

 

“Makyajın bitene kadar ben bunları bitiririm,” diye ekledi. Sesi ciddi gibiydi ama yüzündeki muzur gülüş, o ciddiyeti hemen bozuyordu.

“Hadi bakalım,” dedim, hafif bir tebessümle saçlarımı ona doğru eğerek.

 

“Çok eğlenceli bir icat bu,” dedi, saçlarımı maşaya dolarken kahkaha attı.

“Çocuk gibisin şu an,” diye fısıldadım, aynadan göz göze geldiğimizde bakışlarımı hemen kaçırdım.

“Gerçekten mükemmel bir şey bu ya…” diye devam etti, maşadan çıkan bukleyi parmaklarının ucunda tutup hayranlıkla incelerken.

 

“Emir, Emel abla gelecek şimdi. Bırak hadi,” dedim biraz tedirgin bir şekilde.

“Azıcık daha yapayım, bir şey olmaz,” diye cevapladı, dudak kenarındaki gamzesi belirerek.

“Emir, onlar görse ne der?”

Omuzlarını silkip gülümsedi. “Kocası karısına bakıyor der. Emel anlayışlıdır, merak etme. Baran’ı da az kedi gibi görmedim ben.”

 

“Allah Allah…” dedim, dudaklarımı büzüp aynadan ona baktım. “Baran ağabey seni böyle görse ne der acaba?”

Tam o sırada yeni bir bukle daha düşürdü parmaklarının arasına, heyecanla bana gösterdi.

“Bak, bak! Nasıl oluyor… kıvır kıvır, kıvır kıvır!” dedi, kahkahası odanın havasını ısıtırken ben utanmaktan kıpkırmızı olmuştum.

 

“Emir, hadi bırak, ben devam edeyim…” dedim aynadaki yansımama bakarken, dudaklarımda hafif bir tebessüm vardı, yanaklarımın hafif kızarmasıyla birlikte.

 

“İhhı, ben yapacağım,” diyerek inatla elimden aldı maşayı. Saçımdan bir tutamı usulca ayırıp dikkatle sardı; çocuk gibi hevesliydi, gözleri heyecanla parlıyor, yüzündeki kocaman gülümseme odanın enerjisini değiştirmişti.

 

“İyicene çocuk oldun şu an, Emir,” dedim, gözlerimi devirmeye çalışarak ama gülüşümü gizleyemedim; içim istemsizce ısındı.

 

“Ciddi olayım mı?” dedi, dudaklarını büzüp sahte bir ciddiyetle, ama gözlerindeki parıltı her şeyi ele veriyordu.

 

“Hayır.”

 

“Heh işte… devrem olmak istemiyorsan uslu dur karım,” diye karşılık verdi ve ardından odada yankılanan kahkahası, kulaklarımı neşeyle doldurdu.

 

“Bak bak, İklim, bak!” diye heyecanla bana seslenirken gözleri gururla parlıyordu.

 

“Ya Emir…” dedim, gülüşümü tutamayarak; kahkahasına yenik düşmüş, yüzümde istemsiz bir tebessüm belirmişti.

 

“Çok eğlenceli ya!”

 

Tam o sırada bir anlık farkındalıkla gözlerim açıldı. “Emir… Ben anı kalsın diye videoya alıyordum. Makyajımı çekiyordum… telefon hâlâ kayıtta…”

 

Bir an durdu, bakışları bana çevrildi. “Ciddi misin?”

 

“Evet…”

 

“Öpüşmemizi gördü mü?”

 

“Of Emir ya!” diyerek elimi dizine vurunca kahkahayla başını geriye attı; o an odadaki sessizlik, onun neşesiyle doluverdi.

 

“Öğretmen hanım, öğretmen hanım… ben sizin kocanızım, kocanız! Şiddete hayır!” diyerek takıldı, sonra yeniden saçlarıma döndü; maşayı tutamıma dikkatle uygulayıp gösteriyordu.

 

“Baakkk, mükemmel yaptım ya!”

 

“Aferin sana, Emir,” dedim, gözlerim gülüyordu.

 

Yüzündeki gülüş daha da büyüdü. “Bir kere ‘kocam’ desene, hazır kamera açıkken. Anı kalsın, hadi…” Çocuk gibi boynunu bükmüştü, gözleri ısrarla bana bakıyor, içten bir beklenti taşıyordu.

 

“Utanırım…”

 

“Bir kere, ne olur…”

 

Derin bir nefes aldım. “Kocam…”

 

“Olmadı,” dedi hemen, gözlerime bakmamı bekleyerek. “Öyle bak öyle de.”

 

“Emir…”

 

“Bak, gelmem baloya.”

 

“Şantaj yapıyorsun şu an.”

 

“Ne olur… bir kere ‘kocam’ de. Ben karım diyorum, milleti takmadan, sen de…”

 

Başımı yana eğip baktım. “Emir… Ben sen değilim ki.”

 

“Bir kere de… ne olur.”

 

“Başka bir şey desem…”

 

“Ben uyurken iltifat ediyorsun ya… onlardan söyle o zaman.”

 

“Sen onları duyuyor musun?”

 

“Bazen… evet. Yoksa başka türlü iltifat edesin yok.” Gözlerini kısıp sitemle gülümseyince kalbim sıkıştı; o masum bakış beni eritti.

 

“Emir ya…”

 

“Bir kere ‘Emir’im’ de. Kırk yıl iltifat etmesen de kabulüm.”

 

Ona baktım, gözlerinde yumuşacık bir sevgi vardı. Dudaklarım titreyerek fısıldadım: “Emir’im…”

 

Bir anlığına nefesi kesilmiş gibi oldu. Gözlerindeki parıltı daha da büyüdü. “Şu deyişin var ya… adamı mezarından kaldırır.”

 

“Deli deli konuşma,” dedim gülerek, yüzümü ellerimle kapatmaya çalıştım.

 

Ama gülüşüm titrek, yanaklarım kızarmış ve kalbim hızlı hızlı çarpıyor, içimdeki sıcaklık her kelimede daha da belirginleşiyordu.

 

Ardından kameraya döndü, gözleri parlıyordu.

 

“Karımı çok seviyorum, iyi ki zorla evlenmişiz,” dedi. Bu cümle üzerine istemsizce dizine vurdum; dudaklarımda kızarmış bir gülümseme vardı.

 

“Emir Kaan…” diyebildim sadece.

 

“Sevgisini şiddetle dile getiren bir kadın var hayatımda, hamd olsun… Her gece itinayla döver, bu bir yardım çağrısıdır, 8 tane leşi var. Sirf beni kıskandığı için 8 tane kızı deşti, 4 tanesi hala kayıp” diyerek role kendini kaptırınca dizine tekrar vurdum.

 

"Emir Kaan ya ?!"

 

"Şaka yaptım güzelim ya!"

 

“Küserim bak, gelmem baloya,” dedim, sesi hafif titrek ve alaycı, ama gözlerimden gülümseme okunuyordu.

 

“Biz baloya geç kalacağız arkadaşlar,” dedi ve ben bu cümleye kahkahamla karşılık verdim.

 

“Off Emir!” diye seslendim, neşem odanın her köşesine yayıldı.

 

“Şaka bir yana… ileride bakar izlersin bunları, bak,” diyerek kameraya göz kırptı.

 

“Yaşlanınca izleriz,” dedim, yüzümde hâlâ sıcak bir gülümseme vardı.

 

“Sen yaşlanınca dahi çok güzel olursun eminim ki… gençler merak eder, bu güzelliğinizi neye borçlusunuz İklim teyze diye,” dedi, sesi hafif alçalmış ve içten bir tonda.

 

“Emir’e derim,” diye fısıldadım, gözlerimi kaçırmadan.

 

“Emir kim derlerse?”

 

“Merhamet kokulum derim…”

 

“Ne dersin, ne dersin?”dedi muzır bir sırıtışla.

 

“Emir, o bir kere oluyor… zorlama, utanıyorum,” dedim, yanaklarım yine kızarmış, kalbim hızlı hızlı çarpıyordu

 

“Tamam hadi, saçlarını yapmaya devam ediyorum,” dedi Emir, elindeki maşayı hafifçe sallayarak.

 

“Emir, bırak bak… Emel ablalar gelecek,” diye uyardım, ama sesi ciddiydi, gözlerimse gülüyordu.

 

“Bak bak bak, İklim’im ya! Muhteşem bir icat bu,” diyerek heyecanla saçımı kıvırmaya devam etti, gözleri ışıldıyordu.

 

“Her defasında aynı tepkiyi veriyorsun ,” dedim, hafifçe başımı eğip gülümseyerek.

 

“Karımın saçlarını yapıyorum çünkü! Bak şimdi tekrar bukle yapacağım,” dedi Emir, elindeki maşayı büyük bir ciddiyetle kavrarken gözlerindeki o çocukça parıltı hiç kaybolmuyordu.

 

“Ya Emir! Evde değiliz…” dedim utanarak, etrafıma bakınarak.

 

“Evde olsak zaten öpmeden duramazdım. Şunların tatlılığına bak… manyak bir şey bu ya!” diyerek saçlarımdan kıvırdığı tutamı havaya kaldırdı.

 

Tam o sırada arkadan gelen tanıdık bir sesle irkildim:

“Çekinme kardeşim, kendi evin gibi rahat ol.”

 

Yanaklarım bir anda kıpkırmızı kesildi. Emir ise hiç bozuntuya vermeden kahkahasını patlatıp Baran ağabeye döndü.

 

“Bak bak Baran, müthiş bir şey bu,” diyerek hevesle saçımdan yeni bir tutam aldı ve maşaya sardı.

 

Baran ağabey kaşlarını kaldırıp dikkatle baktı. “O nasıl bir şey?” dedi, gözlerinde hem merak hem de hafif bir eğlence vardı.

 

Emir’in kahkahası yeniden odayı doldurdu, tam anlamıyla çocuk gibi keyiflenmişti.

“Bak nasıl kıvırdı!” diye gururla gösterdi.

 

Baran ağabey de gülerek eğildi. “Harbi müthişmiş lan bu…” dedi

 

Tam o sırada Emel ablanın sesi kulaklarıma çalındı:

“Beyler, teknolojiyle tanışmanız gözlerimizi yaşarttı.”

 

“Emel, robot gibi bu,” diye takıldı Baran ağabey, hafifçe gülerek.

 

“Abart Baran, maşa o…” dedi Emel abla gözlerini devirerek, ama Emir çoktan saçlarıma maşayı uygulamaya başlamıştı; çocuk gibi heyecanlı, gösteriş meraklısı bir ifadeyle parlayan gözleri vardı.

 

“Bak bak, yenge… bak nasıl yapıyor, bak!” diye heyecanla seslendi Emir.

 

“Kızı rahat bırakın, kıpkırmızı olmuş. Hadi siz kahve için erkek erkeğe,” dedi Emel abla, yanaklarımda hissettiği sıcaklığı fark ederek.

 

“Yenge ya!” dedi Emir, saf bir çocuk neşesiyle.

 

“Emir, hadi… uzayın bakayım buradan…” diyerek Emel abla onları dışarı çıkartırken bana gülümseyerek döndü.

 

“Biraz kocanı gasp etmiş gibi oldu ama. Baran’ın görümceliği her an tutabilirdi,” dedi, ve ben bu söz üzerine kahkahayla gülümsedim.

 

“Emir’i bu kadar mutlu görmemiştim bu arada,” diye ekledi ablam.

 

“Gerçekten mi abla?” diye merakla sordum.

 

“Gerçekten…”

 

 

“Seni bir de baloya tamamen hazır görse aklı uçacak,” dedi Emel abla gülümseyerek.

 

“Utandırma abla ya,” dedim, telefonu elime alıp kaydı tekrar başlatacaktım ki Emel abla nazikçe durdurdu.

 

“Emir’in tepkisini çek bence. Şimdi hazırlan…”

 

“Öyle mi dersin?”

 

“Bence öyle yap, güzelim,” dedi.

 

Tam o sırada kapı çaldı. Emel abla gözlerini devirip kapıya baktı.

 

“Yine ne oldu, beyler?”

 

“Yenge, benim eve gitmem gerekti… Baran da karakola uğrayacaktı. Çıktı o. Bir isteğiniz var mı diye soracaktım,” dedi Emir, hafif çekingen ama ciddi bir ifadeyle.

 

“Niye gidiyorsun eve?” diye sordum endişeyle.

 

“Güzelim, benim kıyafetlerim falan evde…”

 

“Emir, tek gitmesen…”

 

“Baran da gelseydi seninle, Emir,” dedi Emel abla, endişemden haberdar gibi.

 

“Bizim evi ekipler incelemeye aldı zaten, korkmayın,” diye ekledi Emir, sakinleştirici bir tonla.

 

“Ben de geleyim mi o zaman?” diye sordum, biraz ısrarla.

 

“İklim’im, sen burada hazırlanıyorsun ya, güzelim…”

 

“Geleyim, Emir lütfen… Makyajım bitti zaten… Saç ve elbise kaldı,” dedim, gözlerimde küçük bir umut ışığıyla.

 

“Güzelim…” dedi Emir, bakışlarıyla onay verir gibi.

 

“Emir gelsin seninle… Hem güvenli diyorsun, hem de vakit geçirmiş olursunuz…”

 

“Gel bakalım, öğretmen hanım gel, eşyalarını topla. Bekliyorum güzelim…” dedi Emir, hafif gülümseyerek ve elini bana uzatarak.

 

“Tamam!” dedim ve hızlıca eşyalarımı toplamaya başladım, heyecan ve hafif telaş iç içe geçmişti.

____

Yiğit Alper Tuna'dan...

 

Karakola varır varmaz duyduklarım beynime bir çarpı gibi indi; kalbim sıkışmış, başım zonkluyordu. Bu hengâme içinde Azra’nın aramasıyla kendimi sessiz bir köşeye attım, çevrenin uğultusundan uzaklaşmak için telefonu kulağıma götürdüm.

 

"Efendim?" dedim, sesi titrek, ellerim hafifçe titrerken.

 

"Vardın mı?" dedi endişeli bir tonda, sanki telefonun diğer ucundan beni okuyabiliyormuş gibi.

 

"Karakoldayım canım, varalı bir yarım saat oldu. Haber veremedim, özür dilerim. Direk bizimkilerin yanına gidince..." Nefesimi derin alıp vermeye çalıştım, gözlerim koridorun boşluğunda dolaşıyordu.

 

"Sorun değil. İyiler mi?"

 

"İyiler canım, korkma. Kimsede bir şey yok. Nöbetçiler hariç..." dedim, derin bir nefes verip kendimi biraz olsun rahatlatmaya çalışarak.

 

"Ağabeyim ile konuştun mu?"

 

"Yok, karakolda değilmiş. Balosu varmış, İklim’in. Onunla ilgileniyormuş..." dedim burnumu çekerek. Kendimi toparlamaya çalışsam da içimde hafif bir acı hissi vardı; duyduklarım hala taze ve sarsıcıydı.

 

"İstersen bu gün deme..." dedi Azra yumuşak ama dikkatli bir tonda.

 

"Bu gün diyemem zaten… karışık buralar…"

 

"Alper… başka bir şey mi oldu? Sesin tuhaf geliyor," dedi, endişesiyle tınlayan sesiyle.

 

"Yol yordu biraz, güzelim. Karakol da yoğun… Beni takma. Sen söyledin mi İklim ile Emel’e?" diye sordum, sesi hafif titreyerek.

 

"Söyledim… Baran ağabeyin haberi olmuş olabilir," dedi, sesi biraz çekingen ama bir o kadar da ciddi.

 

"Anladım güzelim. Sen iyisin değil mi?" diye sordum, sesini iyi alamadığım için hafif kaygılıydım.

 

"İyiyim desem…" dedi çekinerek, ama tonundan iyi olmadığı açıktı.

 

"Sesin öyle demiyor ama güzelim. Annenle mi tartışınız yine?" diye sordum endişeyle, içimde bir sıkıntı büyüyordu.

 

"Çok üstüme geliyor… Ağabeyimi de çocuk gibi sıkıştırmaya başlamış," dedi titreyen sesiyle. Sanki her kelimesi boğazına düğümlenmişti.

 

"Bak o senin annen… yine de alttan almaya çalış canım," dedim yumuşak bir sesle, içimdeki sıkıntıyı bastırmaya çalışarak.

 

"Sen de babanla aranı düzeltmeye çalış ama, olur mu?" diye karşılık verdi bana, gözlerimi kapatıp derin bir nefes almama sebep oldu.

 

"Güzelim…" dedim iç çekerek. Onun kırılgan hâli, benim içimdeki yaraları daha da kanatıyordu.

 

"Lütfen Alper…" dedi, yalvarır gibi.

 

"Denerim ama… sanmıyorum düzeleceğini güzelim. Ona muhtaç olmamak için mesleği bırakmıyorum zaten," dedim boğazım düğümlenerek.

 

"Belki sandığın kadar kötü değildir üvey kardeşlerin," diye fısıldadı Azra, ama sesinde tereddüt vardı.

 

"Azra… lütfen…" dedim kısık bir sesle, artık bu konuyu kapatmak ister gibi.

 

"Tamam ya…" dedi boyun eğerek.

 

"Hadi kapatıyorum ben… Arayacağım seni güzelim…"

 

"Dikkat et kendine… ağabeyime de…"

 

"Ederim canım, görüşürüz."

 

"Görüşürüz…"diyerek, telefonu kapatması ile derin bir nefes verdim.

 

 

Sırtımı soğuk duvara yaslamamla birlikte Göktürk’ün beliriveren yüzünü gördüm.

 

“Tim odasına bekliyorlar seni.”

 

“Tamam, geliyorum…” dedim yorgun bir sesle. O uzaklaşırken telefonuma düşen bildirime gözüm takıldı. Annem’den gelmişti.

 

“Özledim Alper’im. Ne zaman geleceksin tekrar yanıma annem?”

 

Dudaklarım titredi, gözlerime biriken yaşları aceleyle sildim. Hemen ardından sesli mesaj yolladım.

“Annem… buralar biraz karışık. Arkadaşların birkaç özel durumu var. Onları halledelim… söz, geleceğim tekrar. Dikkat et kendine, üzme kendini.”

 

Mesajı yolladıktan sonra derin bir nefes aldım, sanki içimdeki ağırlığı ciğerlerimden dışarı atmak ister gibi. Tim odasına doğru yürüdüm.

 

Kapıdan içeri girdiğimde herkesin bakışlarının üzerime çevrilmiş olduğunu gördüm. Bir anlığına nefesim kesildi. Boğazım düğümlendi.

“Ne oluyor ağabey? Niye öyle bakıyorsunuz?” dedim, yutkunarak.

 

“Sen ölmedin mi ya?” dedi Emirhan, kaşlarını çatıp gözlerini bana dikerken.

 

“Ne ölmesi ağabey?” dedim şaşkınlıkla, kalbim hızla atmaya başlamıştı.

 

“Biz senin cenazene geldik. Tabutun üstüne resmini koymuşlardı. Sen ölmedin mi?!” diye çıkıştı Göktürk bu defa.

 

“Ya isim benzerliği ya da hortladı…” dedi İsmail ağabey, elindeki kitabı kapatıp ağır ağır ayağa kalkarken. “Neyse… biz tekrar tören işlerine başlayalım.”

 

Kanım çekilmiş gibiydi. Gözlerim odadakilerin üzerinde gezdi, boğazım daha da kurudu.

“Ne töreni ağabey?” diye sordum, sesim titrerken.

 

“Cenaze töreni!” diye gürledi Baran, sert bir şekilde yerinden kalkıp. “Azra’ya beşi bir yerde olarak seni takacağız, o yüzden!”

 

“Ağabey…” dedim, kelimeyi bile zor çıkartarak.

 

“Oğlum, sen mal mısın?! Kızdan uzak dur demedik mi sana?!”dedi, Göktürk yerinden kalkıp...

 

“Kardeşim, ben durdum zaten ama—”

 

“Bana sakın yalan söylemeye kalkma!” diye çıkıştı Baran, sesi odada yankılandı. “Azra yanaşacak bir kız değil!”

 

“Yanaşmadı zaten… onun bir suçu yok,” dedim, yumruklarımı sıkarken.

 

“O zaman yiğit Alper?!”

 

Emirhan bu defa ağır adımlarla ayağa kalktı, gözlerini kısmıştı.

“Alper’im… kardeşe, o gözle bakmak yakıştı mı sana?” dedi, sesi sanki kırık bir cam gibi.

 

Kalbim sıkıştı. Boğazımda düğümlenen kelimeleri zorla çıkardım.

“Emirhan, ben istedim mi sanki? Ben kötü gözle bakmadım o kıza hiç!”

 

“Ondan mı sevgili oldun?” diye kesti sözümü Göktürk, sesinde alayla karışık öfke vardı.

 

“Lan istemeden oldu?!” dedim, yumruğumun içi terlerken.

 

"Lan ne istemeden oldu ne?!" diye haykırdı Baran, öfkeyle yakama yapışıp gövdesiyle beni duvara çarptığında sırtım sertçe taşa yapıştı. Nefesim kesildi, acıyla inlerken dudaklarımdan tek kelime döküldü:

 

"Ağabey..."

 

Gözleri alev alevdi. O an, omuzlarımdaki yük daha da ağırlaştı.

 

"Biz seninle konuşmadık mı?!" diye hırladı. "Vazgeçmedim ağabey, demedin mi bana?!"

 

"İsmail ağabey..." diye fısıldadım çaresizlikle, ama o da başını öfkeyle salladı.

 

"Biz sana güvendik be, Alper!" dedi İsmail’in sesi kalın ve sitemkâr bir tonla. İçimde bir şeyler daha da ezildi.

 

Göktürk masaya yumruğunu vurdu. "Emir duysa ne halt yiyeceksiniz ha?! Ne olacak o çocuğa?!"

 

Gözlerimi kapadım, derin bir nefes alarak titreyen sesimle konuştum:

"Ağabey... ona ben diyecektim zaten. Ama hastalığını öğrenince sustum... Ne diyeyim o halde?! Kardeşim hasta iken ben nasıl çıkıp da—"

 

"Ölmediyse de öldüreceksiniz çocuğu lan!" diye kesti Baran, sesinde hem öfke hem de çaresizlik vardı.

 

İçimde biriken acı patladı: "Ağabey, demeyin öyle ya! Ben Azra’ya silah zoruyla mı, baskıyla mı kabullendirdim sanki?!" dedim, yumruklarımı sıkarak. "Vazgeçtim, engelledim, geri çekildim hatta kızı! Benden uzak olsun diye çırpındım!"

 

İsmail’in bakışları bir an yumuşar gibi oldu ama yine de sertti. "Eee nasıl oldu da ulaştı sana bu kız o zaman, ha?"

 

Gözlerimi kaçırdım. O an, kalbim karnıma doğru çöktü. Sesim neredeyse bir fısıltıya dönüştü:

"Aradı..."

"Ee, Alper?!" diye gürledi Baran, gözlerini kısıp üstüme eğilerek.

 

Boğazım düğümlendi, sesim titreyerek çıktı:

"Ağabey... ağlayarak aradı beni..."

 

Bir an herkesin yüzünde şaşkınlık belirdi. Göktürk inanamaz bir sesle tekrarladı:

"Ağlayarak aradı? Azra mı?!"

 

Başımı öne eğdim, suçluluk içime ağır bir kaya gibi çökmüştü.

"Yemin ederim o aradı ağabey. Ağlayarak arayınca da... ben sadece teselli etmek istedim."

 

Baran bir anda ileri atıldı, gözlerindeki öfke kor gibi yanıyordu.

"Teselli etmek sana mı düştü Azra’yı?!" diye haykırarak yumruğunu yüzüme indirdi.

 

Başım yana savruldu, dudaklarımın kenarından kan sızdı. Geriye sendeledim, neredeyse düşüyordum.

 

"Emir kaç kere güvenip emanet etti lan kardeşini sana?!" diye gürledi Emirhan, sesi titriyordu.

 

"Ben ters bir şey yapmadım ki?!" dedim çaresizlikle, nefesim kesik kesikti.

 

"Sus Alper, konuştukça batıyorsun!" diye kestirip attı İsmail ağabey, gözlerinde hayal kırıklığı okunuyordu.

 

"Ya bir beni adam akıllı dinleyin ya?!" dedim bağırarak, yumruklarımı sıktım. Kalbim deli gibi çarpıyordu.

 

"Seni Azra dinlesin bu saatten sonra, biz değil." dedi Göktürk, sesi buz gibi, yargılayıcıydı.

 

Artık dayanamıyordum. İçimdeki öfke ve kırgınlık tek bir patlamaya dönüştü:

"Ya yeter! Bir siz mi aşık oluyorsunuz ya?! Sizler kavuşun diye neler çektik! Ama ben Azra’yı sevdim diye dünyayı başıma yıkıyorsun! Yeter be!"

 

Sesim çatladı, gözlerim yanıyordu.

"Benim bir zararım olacak olsa o kıza, sizden önce ben sıkarım kendi kafama! Haddini bildiremedim yüreğime! Ben az mı lanet ettim kendime, ha ağabey?! Ben tam vazgeçtim, kız denemek istedi. Ben ne yapayım?! Ne yapayım ben?! Seviyorum kızı..."

 

Odaya derin bir sessizlik çöktü. Yalnızca kalbimin atışı kulaklarımı dolduruyordu.

 

Baran ağır adımlarla bana yaklaştı. Yüzüme öyle yaklaştı ki nefesini hissedebiliyordum.

"Öyle mi, Yiğit Alper?!" dedi dişlerinin arasından, gözlerini hiç kaçırmadan.

 

Dudaklarımda acıdan kan vardı ama başımı dik tuttum. Gözlerimin içine bakan gözlerinden kaçmadım.

"Öyle, ağabey..."

 

Ardından timden kahkahalar yükseldi. Baran ise kolumdan çekip sarıldı.

" O kıza ters bir hareketin olursa, Emir dışında buradaki altı ağabeyini de hatırla…" dedi, sesi ciddi ama gözleri tebessümle parlıyordu.

 

" Ağabey…" dedim, sözcüklerim biraz titrek. İçim hem korkmuş hem de garip bir rahatlama hissiyle doluydu; timin bu kadar sahiplenici olacağını beklemiyordum.

 

İsmail ağabey de yanımıza gelerek sarıldı.

" En azından içimizdensin oğlum… gözümüz arkada kalmaz, İzmirli."

 

O geri çekilirken, Emirhan gülerek kollarını açtı ve beni sıkıca sardı.

" Hayırlı olsun kardeşim, Allah ağzınızın tadını bozmasın."

 

" A-amin…" diyebildim ancak hâlâ kalbim hızlı hızlı çarpıyordu. Şaşkınlık ve hafif bir güven karışımı, sanki göğsümü sıkıyor ve aynı anda rahatlatıyordu.

 

Sıra Göktürk’e gelmişti. Yaklaştı, kaşlarını kaldırarak gülümsedi.

" O kıza yanlışın olursa, kulaklarından tavana asarım bak," dedi.

 

" Olmayacak…" diye yanıtladım, hafif gülümseyerek. Şaşkınlığım hâlâ geçmemişti; bir yandan timin bu kadar korumacı olduğunu görmek, içimde hem minnet hem de tuhaf bir şaşkınlık bırakmıştı.

 

Baran bu defa gülerek araya girdi.

" Bir yanlış yapsa zaten bizim kız, bizden önce keser ipini. Korkum yok."

 

" Haklısın ağabey…" diyebildim, hâlâ hafif şaşkın ama biraz da içten gülümseyerek.

 

"Emir Kaan'a sen söyle… senden duyarsa daha iyi olur. O da bizimle aynı tepkiyi verirdi yüksek ihtimal."

 

"Razıyım," dedim, hâlâ içimde bir şaşkınlık ve rahatlama karışımıyla.

 

Baran tekrar sarılıp saçlarımı karıştırdı.

"Çok yandı mı lan canın?!"

 

"Elin ağır Mağralı Urfalı," diye karşılık verdim, dudaklarımın kenarında hafif bir gülümsemeyle.

 

"Eee Emel ile beni basmanın hırsı da vardı," diye itiraf etti.

 

"Hastane olayını diyorsun yani," dedim gülerek. O an enseme vurunca inleyip ona sertçe baktım.

"Ne vuruyon Baran ya?!"

 

"Az önce ağabey diyordun," diye karşılık verdi gülerek.

 

"Ağabey deme diyen sizdiniz başta, bana ne?!" diye homurdandım.

 

"Timin en küçüğüsün diye çok şımarma da," dedi Göktürk alayla.

 

"Şımartacak zaman veriyorsunuz sanki," dedim, hem mahcup hem de hafif sinirli bir tonla.

 

"Söylenme Alper’im, söylenme!"dedi, İsmail ağabey gülerek.

 

"Annen nasıl oldu bu arada?" diye sordu merakla Göktürk.

 

"İyi… Emir’in durumu nasıl?"dedim, içime hüzün çökerken..

 

"İklim bebe gibi yapmıştı. Görmeniz lazım. Almış eline maşayı, İklim’in saçını yapıyor ama her yaptığında bir kahkaha atışı var," dedi Baran gülerek.

 

"Adam 24’ünden sonra çocukluğunu hatırladı… bırak yaşasın," diye ekledim, hafif gülümseyerek.

 

"İklim’e olan buzlarımı eritti yani o hali…" dedi Baran, gözleri parlayarak.

 

"Görümcemizden itiraf geldiyse… Bu iş tamam," diyerek Göktürk de gülümsedi.

☆☆☆

Ve beklenen an ! Kitap karakterlerimiz ve modelleri

Kızlarımmm

Beyler ( Barış hariç)

Atalay Timi :

Oy sınırı 30 yorum sınırı en az 20

Bölüm nasıldı?

Lütfen emeğimin karşılığını verin. Çünkü üzülüyorum... iki kitabım yarım kaldı sırf bu oylama konuları yüzünden... Bundan da soğumak istemiyorum...

 

Bir sonra ki bölümler için spoiler almak isteyenler sayfalarımı takibe alabilir.

 

Instagram : bozkurtpencesi_kitappad

YouTube: Bozkurt Pençesi

Tiktok : Bozkurt Pençesi Kitappad

Bölüm : 30.08.2025 23:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 60 : Bir Gönül Davası 🔥
Bozkurt Pençesi
Yarım Kalan Sigara

57.91k Okunma

6.71k Oy

0 Takip
112
Bölümlü Kitap
Bölüm 1 : Atalay Timi 🦂🇹🇷Bölüm 2 : İlk Karşılaşma ❤️‍🔥Bölüm 3 : Görünmeyen YaralarBölüm 4 : Yeni başlangıçlarBölüm 5 : Tamamlanmayı Bekleyen HayatlarBölüm 6 : Timin başı DertteBölüm 7 : Küçük Umut Yaman ParsBölüm 8 : Aşiret ve Töre Kurbanları 🔥Bölüm 9 : İki Sevdanın arafında...Bölüm 10: Başımız Belada ❤️‍🔥Bölüm 11 : Zoraki Evliliğe İlk AdımBölüm 12 : Sözde KarımBölüm 13 : Dik Durmaya ÇalışmakBölüm 14 : Senin Sayende ❤️‍🔥Bölüm 15 : Aşka Adım Adım ❤️‍🔥Bölüm 16 : İstenmeyen GelinBölüm 17 : Namus Davası ve ÇarşafBölüm 18 : Hayatta Kalma SavaşıBölüm 19 : Zor GünlerBölüm 20 : İlk TavizlerBölüm 21 : Aşiret ile karşı karşıya 🔥Bölüm 22 : Kıvılcımlar ArasındaBölüm 23 : Sevgi Tohumları ❤️‍🔥Bölüm 24 : İlk BuseBölüm 25 : Yağmurun altında bir günBölüm 26 : Yasak Sevdalı 💔Bölüm 27 : Acılar 💔Bölüm 28 : Kapanmaz Yaralar ❤️‍🔥Bölüm 29 : Beklenmeyen HaberBölüm 30 : Gönül YarasıBölüm 31 : Cam kırıkları 💔Bölüm 32 : Yağmur Seninle GüzelBölüm 33 : Aşk YağmuruBölüm 34 : Şükür SebebiBölüm 35 : Gökyüzü güzelliğini kıskanırBölüm 36 : Aşk ve Adalet ❤️‍🔥Bölüm 37 : Merhamet Kokulum ❤️‍🔥Bölüm 38 : Aşkı Şerbetli ❤️Bölüm 39 : Yürek Yarası ❤️‍🔥Bölüm 40 : İlk İtiraf ❤️‍🔥Bölüm 41 : Kıskançlık Krizi ❤️‍🔥Bölüm 42 : Korku olmazsa aşk olmaz ❤️‍🔥Bölüm 43 : Beklenmeyen Buse 🥲Bölüm 44 : Yaşam SavaşıBölüm 45 : Ölüm ile Yaşam...Bölüm 46 : İyi ki Sen ❤️‍🔥Bölüm 47 : Canımdan can gidiyorBölüm 48 : Özlemek istiyorumBölüm 49 : Mest Olunur GüzellikBölüm 50: Sevdiğiyle Çocuk Olurmuş İnsan ❤️‍🔥Bölüm 51 : Aşk Ve savaşBölüm 52 : Yıkımlar başlıyor...Bölüm 53 : Mor orkide 🇹🇷Bölüm 53 : Aşk Sakinleştiricisi 🔥Bölüm 54 : Gurur ve Sevda🔥Bölüm 55 : Şımarmak istiyorumBölüm 57 : Masum Aşıklar 🫠Bölüm 58 : Yaşayan Fosilsin SenBölüm 59 : Can kırıklarıBölüm 60 : Bir Gönül Davası 🔥Bölüm 61 : İki Cihan CennetimBölüm 62 : Yak yanıyorsak söndürmeBölüm 63 : Hüzün MaltemiBölüm 64 : Alevler ve küllerBölüm 65 : Bir Yürek Yangını ❤️‍🔥Bölüm 66 : Emir HayranlıklarıBölüm 67 : YıkılışlarBölüm 68 : Gamzenin Çukurunda kaybolmak istiyorumBölüm 69 : Gururum ❤️‍🔥Bölüm 70 : Anlat Onlara...Bölüm 71 : Hasret kavuşmasıOkurlarimmBölüm 72 : Saklanılan AcıBölüm 73 : Küçük Emir’in Acıları❤️‍🔥Bölüm 74 : Acı ve GururBölüm 75 : Hisler Uyanıyor...Bölüm 76 : Yüreğimin Vatanı ❤️‍🔥Bölüm 77 : Yıldızların Altında 🫠❤️‍🔥Bölüm 78 : Son hatırlarBölüm 79 : Başka bir EmirBölüm 80 : Canımı Yakıyorlar ❤️‍🔥😔Bölüm 81 : Hisler Yalan söylemezSoru-Cevap yapıyoruzBölüm 82 : Mazi ve aşkBölüm 83 : Sırılsıklam aşkBölüm 84 : Kokunda Dinlenmek İstiyorum😔❤️‍🔥Bölüm 85 : Kanlı Nefesler 🥀❤️‍🔥Bölüm 86 : Acılar ve Gerçekler 🥀❤️‍🔥Bölüm 87 : Diriliş mi Bitiş mi ?Bölüm 88 : Uyanış ❤️‍🔥Bölüm 89 : Küçük Yılmaz ❤️‍🔥Bölüm 90 : Bir İç savaş Meselesi❤️‍🔥Bölüm 91 : Pembe bisiklet 🫠Bölüm 92 : Efelerin EfesiBölüm 93 : Nemrut’un Kızı ❤️‍🔥Bölüm 94 : Aşk ve SavaşBölüm 95 : Ahım ölüme kadar 🥀🔥Bölüm 96 : Tatlı Aşermeler 🫠❤️Bölüm 97 : Canımın Canını AldılarBölüm 98 : Sensiz Nasıl Yaşarım Ben...Bölüm 99 : Canımı YaktınızBölüm 100 : TükenişlerBölüm 101 : Kanlı GömlekBölüm 102 : Son Yüzleşme ❤️‍🔥Özel Bölüm : Leyla'nın GerçekleriBölüm 103 : Kanlı Son Direnişler...Bölüm 104 : Ahirim SensinBölüm 105 : Kana Karışan NefeslerBölüm 106 : Zamana TutsakBölüm 107 : Aşabildin mi ?Spoi107.bolume oy ve yorum gelmediği sürece bölümü atasım yok bilginize
Hikayeyi Paylaş
Loading...