

İklim’den…
Heyecanla birincilik plaketimi ve diplomamı alırken, onunla göz göze gelmek kadar keyifli bir şey yoktu. Ellerim titriyor, kalbim deli gibi atıyordu ama o kalabalığın içinde sanki bana fısıldar gibi duran sakin tavrı, “Buradayım ben,” dercesine bakışı, her şeyi unutturuyordu.
Kep atımı için herkes kürsüye davet edildiğinde derin bir nefes aldım. Geri sayım başlarken, gözlerim yine onu buldu. Emir’in bana gururla bakan gözlerinde kayboldum. İkimizin gözlerinden yaşlar süzülürken, kepler gökyüzüne yükseldi. Kepimi hızla yakaladım; içimde hem sevinç hem de tarifsiz bir huzur vardı.
Herkes birbirine sarılıp tebrikler yağdırırken, ben sahneden hızla indim. Salonun arkasından dolanarak kalabalığın arasında Emir’i arıyordum ki, Azra’nın sesiyle kulaklarım çınladı.
"Yenge, buradayız!"
O an gözlerim Emir’e takıldı. Gülümsemesi kalabalığın uğultusunu bastırdı.
"Gel, gönlümün birincisi," dedi.
Koşarak boynuna sarıldım. Beni kavrayıp etrafında döndürdüğünde kahkaham gözyaşlarıma karıştı.
"Benim güzelime ne kadar yakışmış ya birincilik," dedi gözlerime bakarak.
"Yaptım…" dedim, sesi titreyen bir gururla.
Alnıma kondurduğu sıcak öpücükle içimden taşan mutluluk kelimelere sığmadı.
"Çok da güzel yaptın," diye fısıldadı.
O an, hayatımın en özel anıydı; çünkü başarımın en büyük şahidi yine oydu.
Alnını alnıma yaslamasıyla mutluluk gözyaşlarım bir kez daha firar etti. Kalbim öyle hızlı atıyordu ki, sanki tüm salon susmuş, yalnızca onun sesi kalmıştı içimde.
“Çok teşekkür ederim… her şey için…” dedim titreyen sesimle.
O ise gözlerime o güven veren bakışıyla eğildi.
“Bana inan demiştim… başardın…” dedi.
O an geri çekilip gözlerine baktım, dudaklarım istemsizce gülümsedi.
“Başardık,” diye düzelttim usulca.
Gülümsemesi daha da derinleşti, sarılırken saçlarımı koklayarak fısıldadı:
“Başardık, güzelim…”
Saçlarıma kondurduğu öpücükle içimden taşan sevinci artık saklayamazken, hafifçe geri çekilip Azra’ya göz kırptım. Azra’nın yüzünde kocaman bir gülümseme vardı, elindeki kamerayı işaret edip kıkırdadı.
“Kayıttayım, yengem!”
Emir, gözlerini hafif kısarak önce kameraya sonra bana baktı. O bakış… sanki “ne planlıyorsun” diye içimden okumaya çalışıyordu. Ben ise elimdekileri Cüneyt ağabeye teslim edip kepimi sıkıca kavradım.
“Güzelim… aklımdan geçeni yapmıyorsun, değil mi?” dedi, utanarak etrafına bakıp dudaklarını ısırarak.
Kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum.
“Şu an eğilmen gerek… yoksa özenle yaptığın saçlarını bozacağım biraz takarken,” dedim.
Ne yapacağımı anladığında yanakları al al kesildi. Gözlerini kaçırarak utangaç bir gülümseme bıraktı dudaklarına.
“Güzelim… gerek yok…” dedi fısıldar gibi.
“Emir! Eğil hadi,” deyince pes edip başını eğdi. O an kepi başına dikkatle yerleştirip geriye çekildim. Gözlerim ışıl ışıl parlıyordu, heyecandan ellerim titriyordu. Ardından hızla cübbemi çıkardım ve gülümseyerek ona giydirdim.
O ise kahkahasını tutamayarak başını iki yana salladı.
“Ah öğretmen hanım ah…” dedi, gözleri gururla parıldarken.
“Bu başarı ikimizin, Emir Bey.” dedim gözlerim ışıldayarak.
Emir gülümseyip başını yana eğdi, kahkahası içten ve sıcaktı.
“Farklı bir hismiş…”
Elini sıktım, kalbimin ritmi avuçlarıma kadar vuruyordu.
“İkimizin hayaliydi bu. Benden fazla sen hak ettin.”
Kaşlarını kaldırıp gözlerimin içine baktı, sesi yumuşak ama inanmaz bir tondaydı:
“Ne yaptım ki güzelim…”
Tam o sırada Cüneyt ağabey kahkahasını bastıramadı.
“Mütevazı da damadımız.” dedi, gülerek.
Azra ise kamerayı kaldırıp heyecanla seslendi:
“Hadi fotoğrafınızı çekeyim yengeee!”
Emir Kaan, üzerindeki cübbeyi çıkarıp bana uzattı. Ben ise hafifçe dudak büktüm.
“Kalsaydı sende… Yakışmıştı baya.”
Gülümseyerek alnımdan bir kez daha öptü, kepimi özenle başıma taktı. Parmaklarının inceliği bile öyle bir şefkat taşıyordu ki gözlerim doldu.
“Çok insan var, utanıyorum güzelim…” dedi fısıltıyla.
Başımı yana salladım, dudaklarımda ince bir tebessüm belirdi.
“Bir şey olmazdı ki…”
Tam o sırada Azra’nın sesi tekrar yükseldi:
“Yenge hadi! Yaklaşın, selfie yapacağım!”
Küçük Yaman Pars kahkahalarla araya girdi:
“Herkes peynir desin!”
Biz gülerek ekrana bakarken Emir derin bir iç çekti, sonra kolunu belime dolayarak beni kendine daha da çekti. O sarılışın sıcaklığı içimi eritti.
“Çektim!” dedi Azra, elini çırparak.
Cüneyt ağabey de kahkahalarla onlara katıldı:
“Eee hadi o zaman, herkes araçlara. Fotoğraf çekimini yaptınız zaten Azra.”
Ben hemen araya girdim.
“Siz gidin, biz geliriz Emir ile.”
Emir kaşlarını çatıp gözlerini kıstı, bana döndü.
“Güzelim?”
Azra kıkırdayarak el salladı.
“Neyse tamam, biz kaçtık!”
Onlar uzaklaşırken ben çiçeklere göz gezdirdim. Emir’in aldığı orkideleri bütün gün özenle kollarımda taşımıştım. Onların zarar görmesini hiç istemiyordum. Cüneyt ağabeye dönerek seslendim:
“Orkidelerime iyi bak, Cüneyt ağabey!”
“Emin ellerde!” diye karşılık verdi.
Onlar uzaklaşınca nihayet Emir’e tamamen odaklandım. O da bana. Kalabalık çekilmiş, sanki bahçede yalnız kalmıştık.
“Güzelim, ne oldu?” diye sordu gözlerimin içine bakarak.
Derin bir nefes aldım. Dudaklarım titrerken fısıldadım:
“Aç kameranı.”
Bir an tereddüt etti, sonra gülümseyerek telefonunu çıkardı.
“Video kaydına al… şimdi ön kameradan.”
Ne yapmak istediğimi anlamıştı, gülerek başını salladı ve kaydı başlattı.
“Kayıtta, güzelim…”
O an gözlerine baktım, kalbim yerinden çıkacak gibiydi.
“Bugün günlerden ne?”
Emir, bana olan sevgisini saklayamayan bakışlarla gülümsedi.
“Bugün… biricik eşimin birinci seçildiği gün. Mezuniyet törenindeyiz, öğretmen hanım.”
“Biz bir şey yaptık sizinle, Emir uzmanım.” dedim, gülümseyerek gözlerimi ona kilitledim.
O, gözlerimin içine daha da eğilerek baktı. Dudaklarının kenarı kıvrıldı.
“Sanırım birinci olduk, öğretmen hanım.”
Başımı hafifçe salladım, kalbim hızla atıyordu.
“Ve… bir şey daha vardı.” dedim, sesimi alçaltarak.
Kaşlarını merakla kaldırdı.
“Hmm, neymiş o?”
Gözlerim dolarken dudaklarım titredi.
“Kocam… Emir Kaan Yılmaz’ın çok istediği bir hayali.”
Emir’in nefesi bir an boğazında düğümlendi, gözleri parladı. Sanki kalabalık yoktu, sadece ben vardım.
“Güzelim…” dedi fısıltıyla, alnını usulca alnıma yaslarken. Sesi titriyordu; hem şaşkın, hem inanılmaz mutlu, hem de tarifsiz bir heyecan doluydu.
Heyecanla derin bir nefes aldım, gözlerimi önce kameraya sonra da Emir’e çevirdim. Kalbim sanki göğsümden fırlayacak gibiydi.
“Ben… rektörlükten akademisyenlik teklifi aldım!” dedim, sesim hem titrek hem de gururla dolu.
Emir’in gözleri bir an kocaman açıldı, yüzünde tarifsiz bir şaşkınlık belirdi.
“Şaka yapıyorsun?!” diye sordu, sesi heyecanla yükselmişti.
Başımı hızla salladım, gözyaşlarım yanaklarıma süzülürken gülümsemeyi başardım.
“Çok ciddiyim!”
O an Emir’in gözleri ışıldadı. Dudakları sevinçten titredi, bir an bana baktı, sonra başını geriye atarak derin bir nefes verdi. Kalbinin hızını neredeyse kollarında hissediyordum.
“Kurban olurum sana!!!” dedi, sesi hem gür hem titrek. Sonra kollarını sımsıkı sararak beni kendine çekti. Öyle bir sarılıştı ki, sanki tüm dünya durdu, sadece biz vardık.
Ben ise onun göğsüne yaslanırken mırıldandım:
“Biz başardık Emir…”
“Sen… benim en büyük gururumsun, güzelim.” dedi, saçlarımı koklarken gözleri dolmuştu.
“Sende benim en büyük gururumsun Emir Kaan…” dedim, gözyaşlarım yanaklarımı yakarken.
O an dudaklarıma değecekmiş gibi yakın fısıldadı:
“Seni çok seviyorum… çok ama çok seviyorum.”
Sözleriyle kolları daha da sıkı sardı beni. Kalbim onun göğsünde çarpıyordu.
“Emir, kamera kayıttaydı bu arada.” deyince, gülümseyip omzuma bir öpücük kondurdu. Sonra biraz geri çekilip gözlerini kameraya çevirdi.
“Benim güzelim bugün yine bir şey başardı. Artık sadece öğretmen hanım değil… akademisyen hanım da.”
“Emir ya…” dedim utançla, yanaklarım kızarmıştı.
“Gururum, bebeğim benim… Şükür ki bunu gördüm ya, başka bir şey istemem.” dedi.
Gözlerim dolu dolu ona bakarken fısıldadım:
“Emir… orkidelerin anlamlarını hâlâ söylemedin.”
Gözlerini bana çevirdi, sesi daha da yumuşadı.
“Mor orkidem… Mor orkide eskiden sadece kraliçelere verilirmiş. Çünkü nadir ve eşsizdir. Gücü ve asaleti temsil eder. Tıpkı benim karım gibi… eşsiz, narin, nadir ve asil.”
Gözlerimden yaş süzülürken başımı iki yana salladım.
“Rüyada olmak istemiyorum… Ben bu kadar sevilmeyi hak edecek ne yaptım?”
Ellerimden tutup sıkıca kavradı, gözlerime kilitlendi.
“Sevdin güzelim… Bu adamı karşılıksız, koşulsuz sevdin. Her şeye rağmen, hep yanımda durdun.”
Hıçkırıklarımın arasında gülümsedim.
“İyi ki sevdim…”
O da dudaklarının kenarındaki gülümsemeyle tekrarladı:
“İyi ki sevdin…” dedi ve gözlerimden düşen yaşı silip alnımdan bir kez daha öptü.
Sonra biraz sakinleşince alçak bir sesle sordu:
“Arkadaşlarınla konuşacak mısın?”
Başımı iki yana salladım.
“Seray törene katılmadı. Başka da arkadaşım yok… şu an senden başka.”
Gözlerinde yaramaz bir parıltı belirdi.
“Hmm… en yakın arkadaşınızla evli olmak nasıl bir his, İklim Hanım?”
Gülerek cevapladım:
“Zorla nikâh masasına oturtmak kolay olmadı tabii ki… ama güzelmiş.”
O ise kahkaha attı.
“Aşk olsun güzelim, ben bayağı ikna olmuş oturdum o masaya.”
“Herkesi tarayacak gibi bakıyordun salonda…” dedim, gözlerimi kısarak.
“Salon dediğin yer toplantı salonuydu güzelim. Yedi kişiydik. Baran, ben ve sen hariç gerisi hep dedenlerdi.”
Kıkırdayarak sordum:
“Pişman mısınız Emir Bey?”
Hiç düşünmeden yanıtladı:
“Asla… Bir daha olsa bir daha yaparım.”
“Yani pişman değilsiniz?” diye üsteledim.
“Hayır güzelim… Asla değilim.” dedi, gözlerinde sarsılmaz bir güvenle.
“Gidelim mi artık?” diye sordum, kalbim heyecandan hızlı atıyordu.
“Gidelim, güzelim… ama eve gitmeyeceğiz,” dedi Emir, gözlerinde gizemli bir parıltıyla.
Bir an duraksadım, şaşkın bakışlarla ona döndüm.
“Nereye gideceğiz?”
Gülümseyerek bana yaklaştı, sesi sıcak ve kararlıydı:
“Ankara’ya… Anıtkabir’e. İki saat sonrası için biletimiz hazır.”
Gözlerim kocaman açıldı, nefesim kesildi.
“Ciddi misin?!”
Elimi sıkıca tuttu, bakışları içten ve samimiydi.
“Senin en büyük hayallerinden biriymiş… ilerde eşinle oraya bir gün gitmek. Ablan gibi…”
Kaşlarımı kaldırıp merakla sordum:
“Cüneyt ağabey mi söyledi?”
Başını hafifçe salladı, dudaklarının kenarında ince bir tebessüm belirdi.
“Evet. Ama ben de… Atamın askeri olarak, eşimle birlikte onun karşısına çifte gururla çıkmak istiyorum. Seninle, birlikte.”
Gözlerim doldu ve titreyen bir sesle fısıldadım:
“Emir… çok teşekkür ederim… çok teşekkür ederim.”
Ağlayarak boynuna sarıldım, kalbim onun göğsünde hızla çarpıyordu.
“Uniformamı da yanıma aldım. Azra da yolculuk için kıyafetini hazırladı. Onun da gelmesini isterdim ama malum şahısla görüşmesi varmış. Dönüşte ben de onunla görüşeceğim,” dedi, sesinde hem kararlılık hem de hafif bir üzüntü vardı.
“Azra sana Alper ile olduğunu söyledi mi?”
“Demedi güzelim… ama biliyorum.”
Gözlerim merakla parladı.
“Nereden?”
“Alper’in bakışlarından ve o gün onu kurtarmanda kameralara yansıyan hareketlerden…”
Bir an sessizlik oldu, ardından gülümseyerek ekledim:
“Çok korkuyorlardı tepkinden, Emir…”
“Onlar korksun zaten. Ama şimdi… karımın hayali için buradan çıkmamız lazım,” dedi.
“Peki, buluşmalarından nasıl haberin oldu?” diye sordum merakla.
“Bizim Alper karakoldan izin almış. Mesai bitimi için aldığı saat tam da Azra’nın Yaman Pars ile parka gitmek istediği zamana denk gelmiş,” dedi, gözleri hafif gülüyordu ama aynı zamanda ciddi bir dikkat vardı yüzünde.
“Kızmadın mı peki onlara… ve bana?” diye sordum, içimde hafif bir suçluluk duygusu ile.
Emir bana gözlerini kilitleyerek, yumuşak bir sesle fısıldadı:
“Şimdi sırası değil, bebeğim. Hadi, yolculuk için kıyafetlerin bagajda. Bir de… Ankara’da uğramamız gereken bir yer daha var. Hadi, güzelim…”
Kalbim heyecandan yerinden fırlayacak gibi oldu.
“Çok heyecanlıyım,” dedim, yüzümde büyük bir gülümsemeyle.
O an ellerimi sımsıkı tuttu, parmaklarını parmaklarımın arasına kenetledi.
“Tut elimi… Gidelim o zaman buradan,” dedi.
Ben de elimizi birbirine kenetleyip derin bir nefes aldım, kalbim hem heyecan hem mutlulukla dolarken arabanın yolunu tuttuk. O an, sadece önümüzdeki yol değil, birlikte kuracağımız hayaller de gözlerimin önünde ışıldıyordu.
__
"'_Dakikalar sonra_"'
Araç filmli olduğu için içerde üstümü hızlıca değiştirdim. Kapıyı açtığımda dışarıda bekleyen Emir karşıladı beni. Gözleri hem sabırsız hem heyecanlıydı, yüzünde hafif bir tebessüm vardı.
“Hazır mısın, bebeğim?” diye sordu, sesi yumuşak ama kararlıydı.
“Hazırım…” dedim, kalbim heyecandan deli gibi atarken.
Elimi tuttu, parmaklarını parmaklarıma kenetledi ve gözlerimin içine bakarak fısıldadı:
“O zaman… geç öne çıkalım.”
Araca binmemle birlikte Emir şoför koltuğunda yerine geçti. Önce kendi emniyet kemerini taktığı gibi bana da dönerek,
“Önce güvenlik, güzelim,” dedi ve benim de emniyet kemerimi takmamı sağladı. Nefesimi tutmuş, kalbim hızlı hızlı çarpıyordu.
“Teşekkür ederim,” dedim, hafif gülümseyerek.
Emir gamzesini bana sunarken yanağını uzattı. Alaycı bir tonla, “Benzinimi alayım,” dedi; öpmemi istiyordu belli ki.
“Emir…” dedim, sesim titrek bir şekilde çekinerek...
“Neyse… neyse, hadi zorlamayayım seni daha fazla…” diyerek yanağını geri çekti. Gözlerim bir an hüzünle doldu, ona bakarken içimde küçük bir kırgınlık hissettim.
“Emir… alındın mı?” diye sordum, hafifçe kaşlarımı kaldırarak.
“Yoo, niye alıneyim,” dedi, aracı çalıştırırken. Ama gülüşündeki o sessiz silgi, alındığını ele veriyordu.
“Emir, aracı kapatır mısın? Bir şey konuşmamız lazım,” dedim, sesimde kararlılık vardı.
“Yola çıkmamız lazım,” dedi.
“Emir, inerim bak,” diyerek ısrar ettim.
Bir an duraksadı, sonra hafifçe başını salladı:
“İyi peki… durayım…”
O aracı durdurunca dudaklarımı ısırıp derin bir nefes aldım.
“Ne oldu?” diye yüzünü bana çevirdiğinde, dayanamadım; dudaklarına küçük, hızlı bir buse bırakıp hemen geri çekildim, utancımdan yüzümün yanakları kızarırken şapkamın siperini de kapattım. O ise anlık yaşadığı şoktan çıkarak gözlerini kıstı, ardından gülerek başını salladı.
“Sen… beni mi öptün az önce?” diye sordu, alaycı ama yumuşak bir tonla.
“Devam edelim hadi,” dedim, sesim titrek ama kararlı.
“Kapama kendini, cevap ver bakalım,” dedi, gözleriyle hafifçe beni kışkırtıyor gibiydi.
“Utandım…” diye fısıldadım, başımı hafifçe yana eğerek.
O an aramızda öyle bir sessizlik oluştu ki, sadece kalbimizin birlikte attığını hissedebiliyordum. Küçük oyunbaz bakışları ve sessiz gülümsemesi, içimde tarifsiz bir sıcaklık uyandırdı.
Kapşonumun şapkasını açmak isteyince, iplerini sıkıca çekip kendimi daha da gizledim.
“Güzelim, ne yapıyorsun?” diye sordu Emir, sesi hem meraklı hem de hafif alaycı.
“Emir… lütfen sür,” dedim, sesim titrek ama kararlı.
Bir an duraksadı ama sonra kapşonun kapattığı yüzümü ani bir hareketle açtı. Göz göze geldiğimiz anda kalbim bir kez daha hızla çarptı.
“Öpmeyeceğim, korkma,” dedi gülümseyerek, sesi sakin ve güven vericiydi. “Hava çok sıcak, bunalma onun içinde, güzelim.”
“Korkan yok ki, utandım sadece,” dedim, yanaklarım hafif kızarmış, başımı kapşonun ardına gizleyerek.
“Utanmana kurban olsun, Emir’in,” dedi gülümseyerek, sesi hem şakacı hem de sıcak. Gözleriyle hafifçe kışkırtıyor, ama bir yandan da güven veriyordu.
O an kalbim hızla çarptı; küçük bir oyun, aramızdaki bağı ve yakınlığı daha da güçlendirmişti.
___
Oy sınırı 40 yorum sınırı 20
Geciktigi için özür dilerim kusura bakmayın netim yoktu🥲❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 57.91k Okunma |
6.71k Oy |
0 Takip |
112 Bölümlü Kitap |