

Baran’dan…
Emir’i hastane yatağında görünce boğazım kurudu, içimden bir şeyler koptu. Arkama döndüğümde herkes ağlıyordu. O manzara ciğerimi dağladı. Yavaşça yanına yaklaştım, cihazlardan gelen düzenli sesler kulaklarımda yankılandı. Nefesim sıkışıyordu.
“Emir…” dedim kısık bir sesle.
O sırada Emel yanıma geldi, gözleri kıpkırmızıydı.
“Konuş onunla… Belki seni hisseder Baran…” dedi.
O sözlerle gözlerimden yaşlar boşaldı. Yatağının yanına diz çöküp elini tuttum. Elinin buz gibi soğuk oluşu yüreğimi deldi geçti.
“Emir… Ben geldim kardeşim…” dedim hıçkırıklarım boğazımı yakarken.
Ama hiç tepki yoktu.
“Emir Kaan… kardeşim! Ben buradayım…” diye tekrarladım, sesim çatallandı.
“Duyamaz seni Baran… Uyutuyorlar onu…” dedi Emel yanımda diz çökerek.
O an dünyam yıkıldı, ayaklarımın altındaki zemin kaydı.
“Ne zaman oldu… Ben niye yalnız bıraktım ki onu…” dedim kendimi suçlarken.
“Suçlama kendini…” diye fısıldadı Emel, gözyaşlarıyla beraber.
“Uyanır değil mi Emel?”
“Bilmiyorum Baran…”
“Ne olur uyansın…” dedim çaresizlik içinde, ellerim titreyerek.
O an Emel bana sarıldı. Sarılışıyla irkildim ve birden başka bir ses kulağıma çarptı:
“Baran, aşkım uyan!”
Gözlerimi açtım, etrafıma bakındım nefes nefese.
“Baran’ım… Kabus gördün. Gel, suyunu iç.” dedi Emel yanımda, elini saçlarımdan geçirerek.
“E-Emir… iyi mi?” dedim korkuyla.
“İyi. Hatta İklim’le gezmelere gittiler. Rüya gördün sadece…” dedi gülümseyerek.
Başımı göğsüne yasladım, derin bir nefes aldım.
“Emel… Çok kötüydü. Onu kaybetmek… dayanılmazdı…”
Emel yüzümü ellerinin arasına alıp gözyaşlarımı sildi.
“Gerçek bu değil, Baran. Kardeşin dimdik ayakta… Sen sadece çok sevdin onu, o yüzden kabusların da ağır oluyor.”
“Emel…” dedim kısık bir sesle, kelimeler boğazıma düğümlenmişti.
“Gülüm, yapma ama böyle…” dedi ellerimi sıkarak, gözlerimin içine bakmaya çalıştı.
“Aşamıyorum güzelim… Aşamıyorum…” dedim, nefesim titredi. Gözlerim yine dolmuştu, içimdeki o ağırlık göğsümü eziyordu.
“Yarına burada olacak Emir. Hadi kalk…” dedi Emel, yanaklarımdan yaşlarımı silerken. Sesindeki umut bana da tutunacak bir dal uzatıyordu.
Bir an sustum, derin bir nefes aldım. Sonra kelimeler dudaklarımdan döküldü:
“Alparslan Üsteğmen’i arasam mı? Belki bir yolunu bulmuştur, belki de bir şeyler biliyordur…”
Emel başını hafifçe salladı.
“Bence de konuş hayatım. Çok uzun süredir yok ortalıkta. O adamın da derdi tasası vardır elbet…”
Sözleri kulağımda yankılanırken, aklımdan tek geçen şey kardeşimdi. Birden fark ettim, içimdeki en büyük korku aslında şuydu: Emir’in yokluğu…
___
İklim’den...
Ankara’ya varmamızla önce Emir’in ailesinin evine uğramıştık. Kendisi gibi ailesi de oldukça sevecendi… Ama annesinin ne tam soğuk ne de tam sıcak tavırları içimde bir huzursuzluk uyandırıyordu.
"Kızım, hayırlı olsun. Tekrar birinci olmuşsun maşallah," dedi Yunus baba, gururla gözlerime bakarak.
"Çok teşekkür ederim," dedim utangaç bir gülümsemeyle.
"Ben biliyordum yengemin de başarılı olacağını," dedi Egemen, şakalaşır bir tonda.
"Emir sayesinde oldu. O olmasa bu kadar olmazdı," diye karşılık verdiğimde, Hüda annenin bakışları birden üzerime kilitlendi. Kalbim sıkıştı, boğazım düğümlendi.
"Biraz öyle oldu kızım," dedi soğukça, dudaklarının kenarında belli belirsiz bir tebessümle. Yutkunup başımı eğdiğim anda Emir, elimi sıkıca tuttu.
"İyi ki oldu. O da bana can suyu oldu, anne," dedi kendinden emin sesiyle. Gözlerim hemen ona kaydı. O an sanki yanımda dimdik duran tek kişi Emir’di.
Yunus baba araya girip ortamın havasını dağıttı:
"Valla maşallah çocuklarıma. Güzel aile oldunuz… Allah tadınızı bozmasın oğlum."
"Amin babam," dedi Emir, gözlerimin içine bakıp gülümserken. İçimde bir sıcaklık yayıldı, bütün tedirginliğimi eritmeye çalışır gibiydi o bakış.
"Ağabey, benim yaşım küçüktür he!" diye atıldı Egemen, şakacı bir edayla. O anda evin içi kahkahalara karıştı.
"Peki ne zaman başlayacaksın kızım?" diye sordu Yunus baba merakla.
"Üniversitenin açılmasıyla..." dedim hafif bir heyecanla.
"Maşallah, o kadar hızlı mı iş buldun?" diye devam etti.
Emir hemen söze girdi, gülümseyerek:
"Baba, İklim’i kaybetmek istememiş üniversitesi. Güzel oldu böyle… Mesleği de hazır."
O sırada Hüda anne aniden araya girdi:
"Artık o da sana bakar belki Emir’im..."
Sözleri öyle bir anda çıkmıştı ki ağzından, boğazım düğümlendi. Gözlerim istemsizce doldu. Derin bir nefes alırken Emir elimi daha sıkı tuttu, parmaklarını parmaklarıma kenetleyerek yanımda olduğunu hissettirdi.
"Bakıyor zaten eşim bana anne. Aç bırakmıyor, açıkta bırakmıyor. Ben eve girmeden uyku uyumuyor. Daha ne kadar bakacak," dedi Emir, sesi bu kez çok daha kararlı ve sertti.
Hüda anne dudaklarını büzüp bakışlarını kaçırmadan sordu:
"Korkudan mı, meraktan mı?"
Bu defa susamadım. Sesim titredi ama gözlerimi ondan ayırmadım.
"Açık konuşur musunuz Hüda anne? Ben imayla anlamıyorum. Rahatsız edecek bir şey mi yaptım size?"
O an evdeki sessizlik kulaklarımı çınlattı.
“Oğlumun onca tehlikeye atlaması, evimizi basmaları, senin başına gelenler yetmedi mi?” Hüda anne sesi titreyip sertleşmişti; bakışları üzerimizdeydi.
O anda Yunus baba araya girdi, kısa ve kararlı bir “Hüda!” diye seslendi.
“Hüda? Ne var?” diye karşılık verdi Hüda anne, soğuk bir tavırla.
Emir derin bir nefes aldı, “Bizim buraya hiç gelmememiz gerekirdi, anne. İklim, kalk artık güzelim,” dedi. Hızla elimi tuttu; beni oradan uzaklaştırmaya çalışıyordu.
“Emir, durur musun?” diye fısıldadım, kendimi zorlayarak.
“Güzelim gidiyoruz,” dedi Emir, beni sakinleştirmeye çalışırken, elimi tutarak... Köşede Yunus baba ile Hüda anne birbirleriyle tartışıyorlardı.
“Emir, dur bir…” diye seslendim ve bileğimi çektiğim anda kendime geldiğim gibi anneme döndüm. Gözlerim nemliydi.
“Özür dilerim… Her şey için. Haklısınız, ne derseniz kabul ederim,” dedim, sesi kırık ama samimi.
“İklim!” diye atıldı Emir sinirlenerek; bana sert bir bakış fırlattı.
“Emir, lütfen susar mısın,” diye yalvardım, boğuk bir sesle.
Yunus baba araya girip ortamı yumuşatmaya çalıştı: “Kızım, özür dilenecek bir şey yok,” dedi sakinleştirici bir ifadeyle. Egemen hemen atıldı: “Yenge, annemin psikolojik sorunları var; sen takma. Biz mutluyuz, sizi gördüğümüz için” diye ekledi, koruyucu bir tonda.
Emir derin bir nefes aldı, elimi tekrar tuttu; ben geri çekildim. Sinirle arkasını dönüp saçlarını karıştırdı. Ben devam ettim, gözlerim dolu:
“Özür dilerim… Başınıza gelen her şey için. Ama bilmenizi isterim ki; ben asla, asla Emir’e zarar gelmesini isteyecek bir şey yapmadım.”
"Ben oğlumun başına bir şey gelecek diye korkuyorum kızım… Zaten gün yüzü görmedi!" Hüda anne, yorgun ve endişeli bakışlarını bana dikmişti. Yüzündeki çizgiler, yılların yükünü ve içindeki korkuyu anlatıyordu. Elleri hafifçe titriyordu; sesinde saklı bir çaresizlik vardı.
"Haklısınız…" dedim, gözlerim dolarken ona bakıp. "Ama ben de gün yüzü görmedim. Emir olmasa, belki de ben olmazdım." Sesimde hafif bir titreme vardı; kelimelerim içimdeki kırılganlığı ortaya döküyordu.
"Ben de senin yüzünden Emir’e zarar gelsin istemiyorum… anne olarak!" Hüda anne’nin sesi çatlayınca içim acıdı. Gözlerindeki endişe, her sözcükle biraz daha belirginleşiyordu.
"Hüda anne…" dedim derin bir nefesle. "Benim annemi gözümün önünde öldürdü dedemle babam… Ben sizi annemin yerine koymak istiyorum. Ben ailemin zarar görmesini ister miyim? Asla…"
Bu sözlerimle Emir, belimden tutup kendine çekti. "Gidiyoruz buradan! Hemen!"
Ama onu ittim, kararlılıkla. "Emir… kendimi anlatmam lazım…" dedim, geçmiş gözlerimin önünde canlanırken.
"Emir, konuşmam lazım!" diye bağırdım, sesi hıçkırıklarla parçalanıyor, kalbim sanki göğsümden fırlayacak gibi çarpıyordu.
"İklim, gidiyoruz!" diye karşılık verdi, sesi kararlı ama gözlerindeki endişe beni daha da sarsıyordu.
"Emir!!" diye haykırdım ve o anda bir anda kucağına aldı beni, nefesim kesildi, yüreğim sıkıştı. Geçmiş...annemi kaybettiğim gün dönüp durmaya başladı kulağımda...
"Gidiyoruz…"
"Emir… Ne olur… yalvarırım…"
Titreyen ellerimle onu ittiğimde, boğazım düğümlendi, hıçkırıklarım kontrolden çıktı.
"Travman tetikleniyor… çıkmamız lazım…" dedi, sert ve endişeli bir tonla.
"Emir, bir şey olmaz lütfen!!" diye karşılık verdim, gözlerimden yaşlar süzülüyordu.
Hüda Anne, köşede elleri titreyerek ve yüzü bembeyaz bir şekilde araya girdi. Gözleri dolu dolu, sesi kırılgandı: "Oğlum… yapma… bir kız için… anneni mi kıracaksın… İklim, ben seni anlıyorum ama… ama oğluma bir zarar gelirse… Allah korusun… Anla beni…"
Ben titreyerek, çaresizce Emir’e baktım. "Emir, ne olur indir… kötü olacak her şey…"
Emir’in gözleri karardı, sesi göğsünden yükseldi: "Baba… anneme söyle! Bunu unutmayacağım! İki cihanda da… Kimse izin veremez…!"
Hüda Anne peşimizden koşarken, gözlerinden yaşlar boş boş akıyordu; sesi bir çığlık gibi yankılandı: "Emir oğlum! Yapma böyle! "
"Gelme peşimden!" diye haykırdı Emir, arkamızdan yükselen Hüda annenin sesi bir anda sustu. Emir’in kolları titreyerek beni kavramıştı.
"Emir… indir beni, yanlış yapıyorsun!" dedim hıçkırıklar arasında, gözlerim yaşla dolmuş, nefesim kesiliyordu.
"Şştt… bir şey yok, sakin ol bebeğim…" diye fısıldadı. Ama merdivenleri hızla inerken bacaklarımda güç kalmadı, tüm ağırlığımı ona bıraktım.
"Emir… ne olur… yalvarırım…"
"İklim’im… yavrum… ben buradayım." dedi ve beni kucağında arabaya taşıdı. Titreyen elleriyle kemerimi takmaya çalışırken gözlerim bulanıyordu. Sonunda pes etti, kemeri boşta bıraktı, beni göğsüne bastırıp direk kucağına oturttu.
"Emir… ailen…" diyebildim sadece, kelimeler boğazımda düğümlendi.
Direksiyona uzanırken bile bırakmadı beni. Bir eliyle vites değiştirdi, diğer eliyle belimden sarıp sımsıkı tuttu. Motorun uğultusu kulaklarımı delerken, kalbim onun göğsünde çırpınan bir kuş gibi atıyordu.
"İklim… sus bebeğim… Benim ailem sensin." dedi, dudakları titreyerek alnıma kapanırken.
"Emir… anlatmam lazım!" dedim hıçkıra hıçkıra ağlayarak.
Emir bir anda sert frenle arabayı yol kenarına çekti, direksiyona öfkeyle vurdu.
"Neyi anlatacaksın güzelim? Anlamayana neyi? Annem böyle biri işte!" diye gürledi.
"Emir… anlatmam lazım… bilmiyorlar! Senin de ailen onlar…" dedim titreyerek.
Çenesindeki kaslar gerildi. "Haddini aştı annem!"
"Emir… bilmiyor ki ama…" dedim, boğazıma düğümlenen sözlerle. Gözümün önüne annemi kaybettiğim o gün geldi, beynimde anılar bir film şeridi gibi akmaya başladı.
"Yavrum… ben biliyorum." dedi Emir, sesi yumuşamıştı ama öfke hâlâ nefesinin içinde tütüyordu.
"Onlar bilmiyor ama!" diye bağırdım.
"İklim…" diye kısık sesle adımı söyledi.
"Dokuz yaşındaydım… Okuldan geldik ablamla. Annem öptü, uyuttu bizi… bilmiyorlar Emir! ‘Geleceğim’ dedi… Sonra babam… annemi—" sözlerim titreyerek kesildi.
Bir anda bana sarıldı Emir. Sımsıkı sardı, göğsüne bastırdı. Saçlarıma kapanıp azar azar öptü.
"Geçti… geçti, bir şey yok…"
"Emir… bilmiyorlar!" dedim hıçkırıklar içinde, nefes nefese.
Avuçlarıyla yüzümü kavradı, alnıma yaslandı. "Emir’in biliyor… Kendine gel yavrum… Özür dilerim, bir tanem…"
"Emir… bilmiyorlar… niye bilmiyorlar…" dedim titreyerek, hıçkırıklar boğazımı düğüm düğüm etti.
Emir’in kolları daha sıkı sardı beni, göğsüne gömdü yüzümü. "Bitti bebeğim… ağlama güzelim… dökme incilerini…" diye fısıldadı, sesi titriyordu ama kararlıydı.
"Benim kimsem kalmadı… niye bilmiyorlar…" dedim, sesim kesik kesik çıkıyordu. Ellerim çaresizce gömleğine tutundu.
Emir başımı okşadı, dudaklarını saçlarıma bastırdı. "Öğreteceğim güzelim… zorla dahi olsa… kabullenecek herkes…" dedi, sözleri sanki yemin gibiydi.
“Anlatmam lazımdı Emir…” dedim, gözyaşlarımın yanaklarımı yakarak süzülüşüyle göğsüne kapanırken.
Emir avuç içiyle sırtımı usulca sıvazladı, sesi çatallanarak fısıldadı:
“Emir’in kurban olsun yoluna bebeğim… ağlama artık… hadi uyu biraz… Gideceğimiz yere sonra gideriz. Ben uyandırırım seni… Göğsümde uyu biraz…”
Başımı kaldırıp ona bakmaya çalıştım, gözlerim bulanıktı. “Emir…” dedim kısık bir sesle, daha fazlasını söyleyemedim.
O ise parmak uçlarıyla yanaklarımdaki yaşları sildi, alnıma küçük bir öpücük kondurdu. “Şştt… hadi dinlen… yarına alacağım tüm programımızı zaten, meleğim…” dedi. Sesi, hem yemin gibi kararlıydı hem de şefkatin en yumuşak hâliydi.
"Uyu bebeğim... hadi güzelim gözlüm... kapat gözlerini..." dedi Emir, yorgun ama yumuşacık sesiyle.
"Emir..." diye fısıldadım, gözlerim hâlâ yaşlı, içimdeki yük boğazıma düğümlenmişti.
"Bebeğim..." dedi, dudaklarını saçlarımın arasına bırakırken.
"Anlat onlara... bilsinler..." dedim hıçkırıklar arasında, sanki içimdeki kanayan yarayı herkes duysun ister gibi.
Emir derin bir nefes aldı, kollarını daha sıkı sardı bana. "Anlatacağım bebeğim... anlatacağım güzelim..." dedi kararlı bir tonla, gözleri ufka saplanmıştı. Sonra başımı göğsüne bastırdı, kalbinin ritmini hissetmem için.
"Uyu hadi İklim'im... hadi inci gözlüm... kapat gözlerini..." dedi Emir, parmak uçlarıyla yanaklarımdaki yaşları silerken.
"Emir..." diye fısıldadım, boğazıma oturan düğümle.
"Emir’in kurban olsun uğruna..." dedi yumuşacık bir sesle, alnıma bir öpücük kondurup. "Gözlerini kapat... ben buradayım. Nefes aldığım sürece sana kimse dokunamayacak."
Titreyen ellerimi avuçlarının arasına aldı; parmaklarının arasındaki sıcaklık, içimdeki fırtınayı yatıştırmaya çalışıyordu. Kalbinin sesi kulağıma çarptıkça, sanki bütün korkularım o ritimle dağılıyordu.
___
Oy sınırı 35 yorum 20
Bölüm daha sonra düzenlenecektir
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 57.91k Okunma |
6.71k Oy |
0 Takip |
112 Bölümlü Kitap |