

Emir Kaan’dan…
Kolumda beliren morlukların dün geceki krizden kaldığını bile bile, her defasında yalan üstüne yalan söylemekten içim artık daralıyordu. Yüreğim bu yükü taşımakta zorlanıyordu. Göğsüm dünden beri sıkışıyordu, bu yüzden iğneyi yüksek doz vurup üniformamı yanımda taşıdım; ama üzerime sade bir gömlek ve pantolon geçirdim. Aynada kendime baktığımda gözlerim bu yorgunluğu ele veriyordu.
“Bir yolunu bulman lazım Emir Kaan…” dedim fısıltıyla. “Onun için yaşamanın bir yolunu bulman lazım.”
Gözlerimi sildim, yüzümü soğuk suyla yıkayıp banyodan çıktım. Ve o an… İklim’i gördüm. Çiçek desenli elbisesiyle, saçlarına düşen ışıkla adeta baharın kendisi gibiydi.
“Emir, hazır mısın?!” dedi heyecanla.
Gözlerim istemsizce gülümsedi. “Yine çok güzel olmuşsun ama…”
Utangaç bir tebessümle başını eğdi. “Teşekkür ederim… sen de… çok yakışıklı olmuşsun.”
“Ben sana kurban olurum,” dedim yaklaşarak. Alnına usulca bir öpücük kondurduğumda gülüşü bir anda duruldu, yüzünde hafif bir kaygı belirdi.
“Bir şey mi oldu?” diye sordu, sesi titrek bir merakla.
“Yok güzelim, niye sordun?” dedim hemen toparlanarak.
“Modun düşük gibi geldi…”
“Senin yanında modum düşer mi hiç, bebeğim benim…” dedim, ellerini avuçlarımın arasına alıp sıkıca tuttum. “Hadi, hazırsan çıkalım.”
Merakla gözlerimin içine baktı. “Nereye gideceğiz, hâlâ demedin?!”
Gülümseyerek yanaklarını sıktım. “Öğlen bire kadar yetişmemiz lazım… hadi güzelim, sürprizi kaçırmayalım!”
Başını sallamasıyla hızla araca indik beraber.
İlk durağımız, onun için gelinlikli oldu.
“Haydi bakalım, iniyoruz,” dedim heyecanla.
“Emir... burası sadece gelinlikçi ve terzi dolu. Ne yapacağız ki burada?”
Ona baktım, gözlerimdeki ciddiyetle gülümsemem birleşti.
“Karımın içinde kalan ne varsa, hepsini yapacağız. Hem bizim nikâhımıza, evliliğimize dair hiç fotoğrafımız, hiç videomuz yok. Ben de düşündüm ki... bir albüm yapalım. Seni Atamızın huzurunda, en güzel gelinlikle götürüp; hem gururla hem de unutulmayacak bir anıyla taçlandıralım.”
Sözlerime şaşkınlıkla baktı, gözleri nemlendi.
“Emir... sen…”
“Her şey senin için, canımın içi.”
“Emir ya…” diye fısıldayınca, yüzünü ellerimle kavrayıp alnından usulca öptüm.
“Yapma ama güzelim… hem gelinliğini kiralayalım. Öncesinde daha öncelikli işlerimiz var,” dedim hafifçe gülümseyerek ama hâlâ kalbim hızlı hızlı çarpıyordu.
“Emir…” diyerek bana bakışlarını kilitledi, gözlerinde hem endişe hem heyecan vardı.
“Emir’in kurban olsun yoluna… hadi güzelim,” dedim, sesi yumuşak ama kararlı. Elini tuttum ve hafifçe sıktım; bir adım daha atması için cesaretlendirdim.
___
İklim Yılmaz’dan....
Gelinlik dışında bir de beyaz nikah elbisesi seçtikten sonra Emir beni kuaföre bırakmış, kendisi de hazırlanmak için erkek kuaförüne gitmişti. Seçtiğim gelinlik ve nikah elbisesini bilerek ona göstermeyip sürpriz yapmak istemiştim; bu yüzden o da en az benim kadar heyecanlıydı. Ama kolumdaki morluklar aklıma geldikçe içim burkuluyordu.
Derin bir nefes alıp makyajımın ve saçımın bitmesiyle kalktım koltuktan.
“Çok güzel oldunuz, maşallah,” dedi genç kadın, gözleri ışıldayarak.
“Çok teşekkür ederim!” diyerek aynanın karşısına geçtim ve kendi yansımama baktım. Gerçekten de güzel olmuştum…
Derin bir nefes almama fırsat bırakmadan hemen Azra’yı görüntülü aradım.
Azra, ekrana hayran bakışlarla bakınca ben de istemsizce gülümsedim; gözlerinin içi parlıyordu adeta. “Yengee!” diye seslenişi, neşeli ve heyecanlıydı, odanın havasını bir anda aydınlattı.
“Azra, nasıl olmuşum?” diye sordum, başımı hafif yana eğip saçlarımı arkamda toparlarken.
“Ay ağabeyim, kalp hastası olacak bak! Kız neler yapıyorsun sen öyle!” diye kahkahalarla cevap verdi. Ben de utanarak saçımı tekrar geriye attım, gülüşümü saklayamayarak.
“O sürprizi yaptı…” dedim cilveyle, gözlerim hafifçe parıldayarak.
“Haberim var,” dedi göz kırparak, sesi şakacı bir tınıyla titredi.
“Aşk olsun ama niye bana demedin? Ağabeyin yüzünden ben kalp hastası oldum burada!” diye homurdandım. Ekranda bana bakışları sanki yüzüme dokunuyormuş gibi sıcak ve samimiydi.
“Ay sizi yerim, çok güzel oldunuz ya! Darısı öküz Alper ile bana.”
“Öküz niye diyorsun çocuğa?” dedim gülerek.
“Buluşacaktık bugün, öküz bana demeden mesaisini uzatmış. Üstelik bir de 10 dakika bekletti beni,” diye açıklayınca, ikimiz de gülmeye başladık.
“Kesinlikle intikam alman gerek,” dedim dişlerimi gösterip gülümseyerek.
“Tabii ki alacağım yenge! Ben koskoca asirete tek başına yetmiş Emir Kaan Yılmaz’ın kardeşiyim. Burnundan fitil fitil getireceğim Alper’in.”
“İşte benim görümcem,” diyerek ekranın önünde öpücük attım, o da bana öpücük atıp karşılık vererek ellerini havaya kaldırdı.
Tam o sırada, dışarıdan gelen aracın sesiyle kapıya doğru koşarcasına baktım. Emir gelmişti; gözlerim bir anda parladı, kalbim hızlı hızlı atmaya başladı.
“Azra canım, kapatmam lazım, benimki geldi,” dedim heyecanla.
“Öpüyorum seni, yengee!”
“Bendeee,” diyerek hızlıca görüntüyü kapattım. O an odada sessizlik ve minik bir heyecan dolu enerji bıraktı.
“İsterseniz videoya alayım ben,” diyen genç kadına döndüm, hafifçe gülümseyerek.
“Çok güzel olur… Telefonumu versem size…”
“Tabii ki!” dedi genç kadın, telefonu uzatmamla kayda başladı. Kameranın ışığı yumuşak bir parıltı bırakırken, ben arabayı kitleyip bana yaklaşan Emir’e baktım.
Kuaför salonuna girdiğinde nefesim aniden hızlandı; kalbim göğsümde deli gibi çarpmaya başlamıştı. Niye bu kadar yakışıklı olmuştu ki şimdi? Üstünde üniforması, her zamanki kamuflajından farklıydı; bu farklılık ona ayrı bir ağırlık ve karizma katmıştı.
Bana yaklaşırken önce bir süzdü, gözlerinde şaşkınlıkla mutluluk arasında gidip gelen bir parıltı vardı.
“İklim’im… Çok güzel olmuşsun,” dedi yavaşça, sesi hem hayran hem de hafifçe endişeliydi. Yanımda duran diğer kadınlar yüzünden omuzlarında hafif bir ciddiyet vardı ama gözleri tamamen bana odaklanmıştı.
“Olmuş muyum?” diye sordum hafif gülümseyerek.
Başını onaylarcasına salladı; gözleri dolu doluydu, mutluluk ve hayranlık karışımı bir parıltı taşıyordu.
“Güzel demek az kalır, rüya perisi…” dedi, sesi yumuşak ve içten. Gözlerindeki doluluk, sözlerinden bile daha çok şey anlatıyordu; sanki tüm duygularını tek bakışıyla bana iletmişti.
Elindeki çiçekleri bana uzattı, gamzesini bana sunar gibi gülümseyerek.
“Sana layık değiller ama…” dedi.
“Beyaz lale almışsın bu defa!” dedim, gözlerim parlayarak.
“Hıhım!” diye başını salladı.
“Çok teşekkür ederim!” diyerek çiçekleri nazikçe kabul ettim.
“Ben teşekkür ederim, birtanem,” dedi Emir, alnımdan öperek ve kolunu uzatıp beni sararken.
“Bitiyse işiniz, karımı kaçırmam lazım,” diyerek kadına döndü.
“Çok teşekkür ederim,” dedim içtenlikle, tebessümümle telefonumu alırken.
“Saat birde, orada olacağız, Emir Bey,” dedi genç kadın.
“Bekliyor olacağız,” diyerek Emir beni kendine çekti; kaşlarımı çatıp ona bakarken içim bir tuhaf oldu.
“Niye kadın da geliyor?” diye fısıldadım, sesi kıskançlıkla titreyerek.
“Albüm çekimimiz var ya, ondan. Kameraman arkadaşım da geliyor,” dedi o da oyunbaz bir ifadeyle, fısıldayarak. Kaşlarımı çatıp geri çekildim, dudaklarım hafif büzüldü.
“Ben araca gidiyorum, bekletme,” dedim kararlı bir tonla.
“Peki, majesteleri,” diyerek kaslarını havalandırıp göz kırptı; içim hem kıskançlık hem de gururla doldu.
“Hemen affetmeyeceğim,” dedim hafifçe kaşlarımı çatarak, ama sesimdeki sertlik çok da inandırıcı değildi.
“Nasıl istersen, güzelim…” dedi Emir, bakışlarıyla oyun oynar gibi.
“Öyle mi…” Kaşlarımı kaldırıp ona baktım.
“Öyle…” dedi, gamzeleri belirmiş, sesi yumuşamıştı.
“Affedeyim bari o zaman,” dedim, istemsizce gülümseyerek.
“İster affet, ister affetme… Emir, kurban yoluna, bebeğim,” diyerek yanağımı hafifçe okşadı.
O an sertliğim yumuşadı, göz göze geldiğimizde kalplerimiz sessizce bir anlaşmaya vardı; küçük bir kıskançlık savaşı geride kalmış, yerine sıcak bir yakınlık ve sevimli bir oyun geçmişti.
Aracı çalıştırmasıyla birlikte gözlerim parladı; önümdeki beyaz lalelere bakarken içim ısındı.
“Sevdin mi?” diye sordu gamzeleri ortaya çıkarak.
“Çok sevdim…” dedim, tebessümüm neredeyse gözlerime taşacak kadar büyüyerek.
“Sana her gün çiçek alayım mı? Böyle neşeli olacaksan,” dedi alaycı ama sevecen bir sesle.
“Sen olunca neşeli oluyorum ki, Emir,” dedim, kalbim hızla atarken.
“Kurban olurum…” diye fısıldadı...
___
Azra'dan...
Pencereden Alper’i evin önünde Baran ağabeyle konuşurken gördüm ve hızlıca aşağı indim. Korkutacaktım ikisini de çocukça bir şekilde ama sonrasında, tabii ki Alper’e trip atmayı planlıyordum. Çünkü beni görmeye değil, Baran ağabeyle konuşmaya dalmıştı.
Geldiğimi fark etmeden ikisi ciddi ve yorgun bir hâlde konuşuyordu.
Baran ağabey Alper’e sigara uzattı, Alper başını sallayıp reddedince ben biraz daha yaklaştım.
“Ben diyemem Baran… Benden kes ümidini…”
“Emir’in doktor raporu geldi. İlaç sadece uyuşturuyor, zehire etkisi yokmuş…” dedi Baran ağabey. Gözlerim doldu, olduğum yerde durakladım, nefesim boğuluyordu.
“Alparslan Üsteğmen de geri dönüyormuş. İçişlerine bağlısınız, ülkeyi siyasi ve ekonomik anlamda etkilersiniz belki diye kestirip atmışlar… Ne vardı da ayırdılar sanki TSK’dan jandarmayı…”
“Sivil olarak gidersem, Emir’i ölümün pençesinden bir umut alırım belki,” diye ekledi Baran ağabey.
“A-ağabeyim… ö-ölüyor mu?” diye sorunca, ikisinin de gözleri bana döndü.
Kalbim deli gibi çarpıyor, ciğerlerim sıkışıyordu. İçimde birden korku, çaresizlik ve öfke birbirine karıştı; hem Emir’in başına bir şey gelmesin istiyor, hem de Alper’in bu kadar rahat durmasına sinir oluyordum.
İkisi de dehşetle bana döndü. Kalbim göğsümde sıkışmış, nefes almakta zorlanıyordum. Alper hızla yanıma koştu.
“Azra m… Ne zaman geldin?” dedi, sesi endişeyle titriyordu.
Onu ittim, gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken:
“S-soruma… yanıt verin!”
Baran ağabey, gözlerimdeki korkuyu fark etmeden, sessizce geçiştirmeye çalıştı:
“Ne sordun ki, kardeşim?”
“Bana cevap verin! Ne… Ölmesi! Ne… Zehri… Cevap verin bana!” Sesim titreyerek kırıldı, ellerim istemsizce titriyordu.
“Gel, konuşalım güzelim… Sakin ol… önce…”
“Alper, dokunma bana! Ağabeyime ne oldu?!”
Gözlerimden süzülen sıcak yaşlar, içimdeki korkuyu ve çaresizliği tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyordu. Her saniye bir felaketin eşiğinde gibi hissettim kendimi...
“Benim ağabeyim… ölüyor mu…”
“Onu kurtarmak için çalışıyoruz,” dedi o anda beliren Alaz’ın sesi. Ayağımın altından yer kayar gibi oldu; gözlerim bir an için karardı.
“Azra!”
Alper belimden tutarak beni kendine çekti, kolumu sımsıkı sardı.
“Azra’m… bana bak güzelim, lütfen…” diyordu panikle. Sesini duyuyordum ama ciğerlerim daralıyordu, nefesim boğazıma takılmış gibiydi.
“Su getirdim, şunu içir!” dedi Baran ağabey telaşla. Ama ben bardağa uzanamadan gözlerim arkaya kaymaya başladı.
“KAPAMA GÖZLERİNİ, AZRA!” diye bağıran Alper’in yüzüne bakmamla başımın donduğunu hissettim. Tüm ağırlığım bir anda ona yığıldı. Tam o sırada Alaz’ın sesi kulağıma çalındı:
“Alper… sakin ol…”
“Niye geldin ki sen yine, Alaz?! Emir’i bitirdiniz, Azra’ya mı sıra geldi?!” diye çıkıştı Alper, panikle.
“Alper...ölemez benim ağabeyim…” dedim, sesi titreyerek, ve başımı istemeden onun göğsüne yasladım.
“Azra’m...ölmeyecek canım… bırakma kendini, hastaneye gideceğiz tamam mı? Baran arabayı çevirmeye gitti,” dedi Alper, kollarıyla beni sıkıca sararak.
“Ağabeyim… ölemez, benim ağabeyim o…” diye inledim, yüreğim parçalanırken.
“Azram… yavrum, bırakma kendini,” diye fısıldadı Alper, sesi titrek ama ağlamaklıydı.
Karanlık yavaşça üzerime çökerken, Alper’in bulanık yüzü son gördüğüm şey oldu. Sanki zaman durmuş, dünya sadece o an ve onun varlığıyla sınırlanmış gibiydi.
“Azra…,” diye fısıldadı Alper, sesi uzaklardan geliyormuş gibi ama yüreğime işliyordu. Elleri hâlâ belimde, sıkıca tutuyordu.
Gözlerimi kapatırken, nefesim düzensiz, kalbim darmadağın hâlde, sadece ağabeyimin sevgisine ve varlığına tutunmak istedim.
☆☆☆
35 oy 20 yorum istiyorum
Ayrıca Emir Kaan ile İklim in romantik anı gelecek diğer bölüm ardından ağlamaya hazır olun Azra’m öğrendi çünkü 🤧
Kimleri okumak istiyorsunuz onu da yazınnn
Minik Emir in geçmişini okumak isteyenler de var mı
Peki ya Göktürk ve Meltem mi ?
Alparslan Üsteğmen den de bir kesit celsunnn miiiii
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 57.91k Okunma |
6.71k Oy |
0 Takip |
112 Bölümlü Kitap |