81. Bölüm
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 74 : Acı ve Gurur

Bölüm 74 : Acı ve Gurur

Bozkurt Pençesi
bozkurt.pencesi

İklim Yılmaz’dan

Fotoğraf ve videolar çekilip nikâh pozları tamamlandıktan sonra, sıra düğün pozlarına geçmek için Anıtkabir’den ayrılmaya gelmişti. Sahte nikâh pozları verirken bile Emir Kaan fırsatı kaçırmadan beni defalarca öpmüş, bu da hem beni utandırmış hem de her kareyi ayrı bir gururla taçlandırmıştı. Onunla olan her fotoğrafımız içimde tarifsiz bir onur bırakıyordu.

 

Arkamızda koca bir tarih, koca bir emaneti bırakıyorduk. Tam basamaklara yönelmiştik ki, Emir Kaan birden durdu. Omzunun üzerinden Anıtkabir’e son kez baktı.

 

“İki ölümsüz aşk gerçek oldu…” dedi usulca.

 

Gözlerim dolarak aynı yöne döndüm.

“Öyle… Onun huzurunda geçen her saniye gurur ve minnet doluydu,” dedim.

 

Atam’a son kez baktım, sonra derin bir iç çekip Emir’e çevirdim bakışlarımı. Ama o anda yüreğim sanki yerinden çıkacak gibi oldu. Çünkü Emir dizlerinin üzerine çökmüştü. Elinde küçük bir kutu vardı.

 

“Emir… napıyorsun?” dedim şaşkınlıkla.

 

“Geç kalınmış bir teklifi sunuyorum…” dedi, gözleri gözlerime mıhlanmış halde.

 

“Emir…” diyebildim sadece, sesim titreyerek.

 

“Kanadıkça büyürmüş ölümsüz aşklar… Biz de çok kanadık. Çok badireler atlattık, çok yaralar aldık. Ama ne kadar kanadıysak, o kadar daha sıkı bağlandık… Ne kadar yıkıldıysak, o kadar daha güçlü kalktık ayağa. Daha çok sevdik, daha da güçlendik.

 

Hayatıma ansızın bir rüzgâr gibi giren bir kadının fırtınalarına kapılacağımı, onunla yanıp onunla küllerimden doğacağımı hiç hayal etmezdim. Ama sen… benim cehennemime cennet gibi indin, İklim’im…

Şimdi, güzelim… Mavi gözlü bir devin huzurunda, sana sormak istiyorum meleğim:

Benim bir vatanım var; bana atamdan, şehitlerimden, milletimden yadigâr… Ama şimdi sıra gönlümün vatanına geldi.Bu kaderi nerede başlattık bilinmez, ama ben biliyorum ki bu aşkı kâğıt üstünde bırakmak istemiyorum.

Ömrümün sonuna kadar nefesim olur musun?

İki cihanda da hayatımın ilk ve son aşkı olur musun?

Gönlümün vatanının tek ve ebedî sahibi olur musun?”

 

Sözleri titreyerek dudaklarından dökülürken gözlerindeki ışık beni yaktı. Gülümsemesiyle açılan gamzesi, yaşlarla parlayan gözleri, bana hayatımın en büyük mucizesi gibi bakıyordu.

 

“Olurum… olurum Emir! Her şeyin olurum!” dedim boğazıma düğümlenen hıçkırıklarla.

 

Etrafımızda bir anda alkış sesleri yükseldi. İnsanlar gülüyordu, ama biz sadece birbirimize bakıyorduk. Emir yüzüğü parmağıma takarken elleri titriyordu. Ayağa kalktığında, ben kendimi onun kollarına bıraktım.

 

O an, dünya sustu. Ne alkışlar, ne kalabalık… Sadece biz vardık.

 

Başımı saçlarımın arasına gömen sesiyle fısıldadı:

“Ben de senin her şeyin olurum… gönlümün vatanı… ve o vatanı asla kaybetmeyecek tek askerim ben.”

 

Geri çekildiğimde parmağımdaki yüzüğe baktım. Hayalini kurduğum, çocukluğumdan beri kalbimde gizlice sakladığım bütün düşleri, sanki kaderin kalemiyle tek tek çizilmiş gibi önümde duruyordu. Ve bu hayalleri bana eksiksiz yaşatan biri vardı artık hayatımda.

 

Emir, alnıma usulca bir buse kondurduğunda gözlerimi ona çevirdim. O an yüzündeki o derin gülümseme, gözlerindeki ışıltı, bana dünyanın en güzel armağanı gibi geldi.

 

“Çok teşekkür ederim…” dedim titreyen sesimle, gözyaşlarımı gizleyemeden.

 

O ise ellerimi daha sıkı tuttu, gözlerimin içine bakarak fısıldadı:

“Ben teşekkür ederim… bana hayatımı verdin, İklim’im.”

 

Tam o sırada Emir’in arkadaşı, kameraman Volkan gülümseyerek yanımıza yaklaştı.

“Canlarım benim, kusura bakmayın ama biraz rahatsız edeceğim. Bu pozlarınızı aldım ama hani yenileri de lazım bize... Bir saatimiz kaldı, gelinlik ve damatlıkla da sizi çekmem lazım.”

 

Emir gözlerini devirdi, yarı ciddi yarı şaka bir ifadeyle ona döndü:

“Tekrar uzman olursan hatırlat, canını okuyacağım Volkan.”

 

Volkan kahkaha attı, kamerayı sallayarak cevap verdi:

“Ben almayayım kardeşim, ben kameramla mutluyum. Siz hazırlığa gidin, yengeme sonra da bakarsın aşık aşık.”

 

Emir kaşlarını kaldırıp tehditvari bir gülümseme takındı:

“Volkan… kamerayla bütünleşmek ister misin, canım benim?”

 

“Yok sağ ol, canım ya,” dedi Volkan gülerek. “Nazım Hikmet değilim ben, makine olmak gibi bir niyetim yok.”

 

Emir kahkahayı bastıramayıp başını iki yana salladı:

“O zaman naş kardeşim, düş önüme!”

 

Volkan kamerayı omzuna alıp önümüze geçti, yürürken bir yandan da çekim yapıyordu.

“Hadi bakalım, aslan gibi damat ve dünya güzeli gelin! Bakın onların Hollywood kırmızı halısı varsa bizimde aslanlı yolumuz var! Şerefimizle yürüyoruz!” diye söylenince, etraftaki birkaç turist de gülümseyerek bize baktı.

 

Emir elimi daha sıkı tuttu, gözlerini bana çevirdi.

“Yemin ediyorum, bu adamı çağırdığıma pişman olacağım güzelim .”

 

Volkan arkasını dönmeden cevap verdi:

“Sen bana pişman ol, kardeşim. Sen bir bana pişman ol! Ben sizin aşkınızı ölümsüz kılayım, sen bana anca laf et! İddia ediyorum bak yenge, 100 yıl sonra bak şu adama aynısı fotografta aşık aşık çıkmış diyeceksiniz.”

 

“Ben sana bir aşık aşık çıkacağım, Volkan, göreceksin o zaman,” dedi Emir, hafif sinirli gibi ama gülümsemesini saklayamayarak.

 

Ben dayanamayıp kahkaha attım. Emir’in bana dönüp bakışı ise daha tatlıydı:

“Sen de gül güzelim, gül…Soytarı olduk, devremiz dediğimiz adama, sen de bana gül.”

 

Volkan o an kamerasını bize çevirdi, zoom yapıp sesini inceltti:

“Bütün dünya şahit olsun Emir Bey’in kıskançlığına!”

 

Emir adımlarını hızlandırıp neredeyse Volkan’ın ensesine yapışacak gibi oldu:

“Volkan, vallahi seni bu kamerayla gömerim !”

 

Volkan kahkahaya boğulurken ben araya girdim:

“Emir, bırak şimdi kavganızı… Hazırlığa geç kalacağız.”

 

Emir bana dönüp göz kırptı:

“Tamam güzelim, sen ne dersen o. Ama şu Volkan’ı düğünden sonra paketleyeceğim.”

 

Volkan geriye doğru yürüyüp kamerayı salladı:

“Show habere çıkarmazsan, aha şuraya yazıyorum, ahtım olsun geri hortlarım!”

Emir hırçın bakışlarla Volkan’a döndü:

“Volkan, sabrım taşıyor kardeşim.”

 

Volkan hemen ellerini kaldırdı, sahte bir teslimiyetle:

“Sustum canım benim ya, relaxxx… Senin damat stresini anlıyoruz.”

 

Emir gözlerini kıstı, alayla gülümsedi:

“Senin relaxxx dediğin yerde ben sinir krizi geçiriyorum Volkan. Bak, şu kameranı alırım, seni de içine tıkarım, tripodla mühürlerim.”

 

Volkan kahkahayı bastı:

“Tamam kardeşim ya, ben sadece sanatımı icra eden masum bir kameramanım.”

 

Ben dayanamayıp güldüm, başımı iki yana salladım. Emir bana döndü, yüzünde o tatlı ciddiyet vardı:

“Güzelim sende gülüp durmasan mı, kocanın sinirleri süistimal ediliyor şuan da ?”

 

"Asker olan sensin ama" diyerek gülmem ile göz devirdi.

 

 

Kısa bir sessizlik oldu, sonra Volkan şakayla onay verircesine, “Yengem haklı,” dedi.

 

Emir kaşlarını kaldırıp hafif tehditkar bir gülümsemeyle yanıtladı:

“Volkan, volkanik niyetine patlatırım seni.”

 

Sözlerin arasındaki hafif gerginlik, kahkahalara ve hazırlık sabahının sıcak, samimi atmosferine dönüştü. Volkan kamerayı hafifçe sallayarak, “Tamam tamam, hadi işimize dönelim!” dedi ve ortam tekrar yumuşadı.

 

___

Azra Yılmaz’dan …

 

Yiğit Alper sırf hava alalım diye beni dışarı çıkarmıştı. Güya bugün ağabeyim gelecekti; dün bütün gün İklim yengemin bana attığı pozlara yanarak bakmıştım, içim hep burkuluyordu o gülüşlerini gördükçe ağabeyimin...Ama olanlardan dolayı da yengemi de suçlamaya hakkım asla yoktu. Çünkü Alper’in de dediği gibi, onu hayatta bağlayan tek kişi İklim yengem ve ona duyduğu aşkıydı.

 

“Azra’m… biraz kendine gel artık, hadi…” diyen Yiğit Alper’e baktım; yüzünde hem şefkat hem çaresizlik vardı.

 

“Canım hâlâ yanıyor,” dedim, sesi titreyerek.

 

“Biliyorum… ama Emir Kaan seni böyle görse, tamamen yıkılır. Ona moral vermemiz lazım, güzelim.” Alper’in sözü kulağımda bir nasihat, göğsümde ağır bir sorumluluk gibi çınladı. Başımı usulca onun omzuna yasladım; nefesinin sıcaklığı bir anlık olsun sakinleştiriyordu.

 

“İçimden bir şey gidiyor yavaş yavaş, Alper… korkuyorum, çok korkuyorum,” fısıldadım. Gözlerimdeki yaşları zor tuttuğum halde kelimelerim kırılgandı.

 

Alper parmağıyla omzumda hafifçe durup sesini alçaltarak, “Şşş… öyle bir şey olmayacak. Alparslan Üsteğmen de bugün geliyor. Baran aşiretiyle görüştü. Mısır’a da gidilebilir. Gidersek seni böyle bırakıp gidemem, Azra,” dedi. Sözlerindeki kararlılık, içime küçük bir kıvılcıma su olmuştu.

 

“Bulursunuz, değil mi?” diye söyledim, umutla korku arasında bir sesle.

 

Alper yüzüme baktı, gözlerindeki yorgunlukla birlikte inanç kaynadı: “İllegal yollara savrulmaya başladık, güzelim. Emin ol, herkes canını koyuyor ortaya.”

 

Odaya çöken sessizlikte, boğazımda düğümlenen umutla fısıldadım: “Seni çok seviyorum… ağabeyimi de kurtar, olur mu?”

 

“Söz veriyorum; elimden gelenin fazlasını değil, fazlasının da fazlasını koyacağım ortaya…” dedi Yiğit Alper, sesinde hem kararlılık hem de yorgunluk vardı.

 

“İlişkimizden haberi var mı peki gerçekten?” diye sordum kısık sesle.

 

“Biliyor…” dedi gözlerime bakarak. “Mesaj attı: 'Kılına zarar gelse senden bilirim, seni üzerim,' yazmış.”

 

Boğazım düğümlendi, gözlerimden yaş süzüldü. “Hep böyle korumacıydı biliyor musun?”

 

Alper başını sallayıp elimi sıktı. “Emin ol, atlatacak. Emir neler atlattı… kolay kolay yıkılmaz benim kardeşim.”

 

Başımı yana çevirip yere baktım. “Ben öz ağabeyim hakkında sizin kadar kesin konuşamıyorum… çünkü zaaflarını biliyorum Alper...Kolay bir hayatı olmadı ki benim ağabeyimin...”

 

Alper hafifçe gülümsedi, gözlerinde hem acı hem şefkat vardı. “Biz de biliyoruz onları, siz bilmiyor zannetseniz de güzelim. O yüzden Azra’m… kendine gel. Eski neşeli haline dön. Emir ‘cimcimem’ derken seni böyle görürse kahrolur aşkım.”

 

Hıçkırıkla karışık bir gülümseme kaçtı dudaklarımdan. “Neşeli halimi unutturdunuz bana iki günde…”

 

Alper eğilip alnımı kendi alnına yasladı, gözlerimin içine baktı.

"Gülmek sana daha çok yakışıyor, Dominant hanım..."

 

"Gülümsemeyi unutmuş gibi hissediyorum..."

 

“Hatırlatayım ister misin?”

 

Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. “Nasıl olacakmış o?”

 

Yaramaz bir sırıtış belirdi yüzünde. “Sen hastanedeyken o sarı hemşire bana bakıp bakıp gülümsüyordu.”

 

Gözlerimi kısıp kaşımı çattım. “Ve bana yeni mi diyorsun?”

 

Alper kahkaha atarak burnumu işaret etti. “Bak işte… özlediğim Azra bu! Kıskanç, tatlı cimcimem!”

 

Ben istemsizce gülümserken, kalbimdeki o kara bulutun bir nebze olsun dağıldığını hissettim.

“Baktı mı, doğruyu söyle!” dedim gözlerimi kısarak.

 

“Bakmadı, bakmadı…” dedi telaşla ellerini kaldırarak.

 

“Yemin et!”

 

“Valla billa!” diye hızlıca atladı, yüzündeki mahcup ifadeyle gülümsememe engel olamadım.

 

Derin bir nefes alıp dudak bükerek başımı yana çevirdim. “Kalk hadi… bir işe yara da köşedeki amcadan bana dondurma al.”

 

Alper kahkaha attı. “Bu kadar hızlı kendine geleceğini tahmin etmemiştim güzelim ya!”

 

Omzumu silkip dudaklarımı sarkıttım. “Alpero… ağabeyime beni bütün gün ağlattığınızı söylerim bak!”

 

“Ne? Aşkım, ben ağlatmadım ki seni?” dedi gözlerini kocaman açarak, sanki masummuş gibi.

 

“Yürü hadi, bekliyorum seni!” dedim ellerimi sallayıp onu göndermek isterken.

 

“Baş üstüne, leydim. Neyli olsun?” diye sordu Alper, gözlerinde o muzip, korumacı ifadeyle.

 

“Çikolatalı al… depresyona iyi gelir,” diye yanıtladım, sesim titrek ama emreder gibiydi.

 

Alper başını sallayıp hafifçe gülümsedi. “Ben seni o depresyondan çıkaracağım; ama önce şu dondurmaları alıp geleyim,” dedi ve yavaşça ayağa kalktı, bana bakarken gözlerindeki kararlılık içimi ısıttı.

 

“Seviyom seni,” dedim, dudaklarımın kenarında hafif bir tebessüm belirirken, kalbim küçük bir mutlulukla çarpmaya başladı.

 

Gülümseyerek yanağıma bir öpücük bırakıp, “Bende seni,” dedi Alper ve ayaklanarak uzaklaştı. Onun yokluğu ile yüzümdeki tebessüm hemen soldu.

 

Yutkunduğumu bastırarak etrafıma baktım; parkta oynayan çocukları izlerken buruk bir gülümseme yayıldı yüzüme. Ağabey ve kardeşi oyun oynarken görünce, bir an geçmiş canlandı gözümde… O eski günler, birlikte geçirdiğimiz mutlu anılar, sıcak kahkahalar… hepsi bir anda zihnimde belirdi, yüreğimde hem tatlı hem hüzünlü bir sızı bırakarak. Gözlerimin önünde ağabeyim ile biz canlandık...

 

___

 

 

 

_"'_Yıllar önce_"'

​​​​Yazar'dan...

“Ağabey, parka gidelim!” diye ısrar etti küçük Azra, sevinçle zıplayarak.

 

Emir Kaan, gözleri hâlâ uykulu ve yorgun, başını yastıktan zorla kaldırdı.

“Çok yorgunum güzelim… ne olur yarın gidelim…”

 

Ama Azra’nın kararlı bakışları, ağlamaya yakın minik sesi karşısında dayanamadı.

“Ağabey olmaz! Yarına annem babama gideceğimizi söyledi!”

 

O an Emir’in gözleri doldu; babasını ne kadar sevse de, annesinin bu evliliğe katlanmasının tek sebebinin onları korumak olduğunu bilirdi. Babasının hatalarını küçücük yaşta ödemek zorunda kalan ise yalnızca Emir Kaan’dı.

 

“Ağabey hadi!” dedi Azra, umutla ona bakarken.

 

Emir başını salladı, yavaşça yataktan kalktı.

“Üstünü giyin, gidelim,” dedi Azra’ya dolabına yönelirken.

 

Azra hızlıca kıyafetlerini seçip dolaptan çıkardı, ama Emir uzun uzun bakakaldı. Her parçanın yıpranmış, bazılarının yırtılmış olduğunu fark etmişti; yıllarca çalışmanın izleri, küçük ellerin dokunuşlarıyla birleşmişti üzerlerinde.

 

“Ağabey, ne oldu?” diye sordu Azra, endişeyle.

 

“Çok mu istiyorsun bu gün gitmeyi?” dedi Emir Kaan çekinerek. İçinden hem gururlandı hem de üzgündü; küçük kardeşinin ne kadar hevesli olduğunu görmek, yorgunluğunu unutturuyordu.

 

“Evet ağabey, ne olur!”

 

Emir derin bir nefes aldı ve gülümsedi:

“Tamam, hadi… Sen giyin, banyo da yap. Ben de giyinip kapıda bekliyor olacağım.”

 

Azra telaşla odadan çıkınca Emir Kaan, gülümseyerek dolabından en az yıpranmış pantolonunu ve tişörtünü seçti. Derin bir nefes alıp hızla giyindikten sonra acıyan ellerine bakarken gözleri doldu.

 

“Asla senin gibi olmayacağım baba… özellikle bu aileye karşı…” diye fısıldadı kendi kendine, ardından kardeşinin yanına yöneldi.

 

“Ağabey, ben hazırım!” dedi Azra, gözlerinde heyecan ve biraz da gurur, Emir Kaan da gülümseyerek başını salladı.

 

“Anneme söyledin mi?” diye sordu Emir.

“Annem geç kalmayın dedi, ağabey.”

 

Emir Kaan, Azra’nın ayakkabılarına bakıp hafifçe kaşlarını kaldırdı: “Ayakkabılarını niye giymedin?”

“Ben bağlayamıyorum ağabey,” diye cevapladı Azra.

 

“Gel, ben bağlarım iplerini.”

 

Azra, gözlerini kocaman açarak heyecanla ekledi: “Ağabey, tavşanı da söyle bağlarken!”

 

Emir Kaan küçük kardeşinin ayakkabı bağcıklarını bağlarken bir yandan da neşeyle anlatıyordu:

“Tavşan, tilkiden kaçarken bir bu yana bir bu yana zıplamış. En sonunda annesine ulaşmış!”

 

Azra gülerek, ışıl ışıl gözleriyle ağabeyine baktı.

“Bende yapacağım!”

“Gel, beraber yapalım, cimcimem, beraber daha hızlı olur.”

 

El ele tutuşup bağcıkları düzeltirken, aralarındaki sıcaklık ve kardeşçe sevgi gözlerinde parlıyordu.

İkisi birlikte bağcıkları düzelttikten sonra Emir Kaan doğruldu ve kardeşine uzanan eliyle onu nazikçe kaldırdı.

“Hadi gidelim, cimcimem.”

 

Azra gözleri parlayarak, heyecanla sıçradı:

“Salıncağa da bineriz değil mi, Ağabey?”

 

“Sen binersin, ben sallarım seni,” dedi Emir Kaan, minik ellerini güvenle kavrayarak.

 

“Büyüyünce de sallarsın dimi?” Azra, hafifçe başını eğip merakla baktı.

 

“Sen benim gözümde hiç büyümeyeceksin ki, güzelim.” Emir Kaan’ın sesi hem koruyucu hem de şefkat doluydu, bakışları Azra’ya odaklanmıştı.

 

“Oley! O zaman her zaman salıncak!” Azra kahkahalarla havaya zıpladı, minik ayakları parıldayan taşlara değiyordu.

 

“Her zaman salıncak,” diye güldü Emir Kaan.

 

Park yolunda Azra, heyecanla yürürken kaldırım taşlarına takılıp sendelemeye başlayınca durdu.

 

“Duvara çık, sırtıma alacağım seni Azra’m,” dedi Emir Kaan sakin ama korumacı bir sesle.

 

“Uçak mı olacaksın, ağabey?”

 

“Evet, gülüm, hadi,” diyerek Azra’ya yardım edip duvara çıkmasını sağladı ve minik kardeşini sırtına aldı. Onu düşmekten korumak için tüm dikkati Azra’daydı; sırtındaki minik bedeni Emir’in kalbinde sıcak bir his uyandırıyordu.

 

“Ağabey, uçak oldun yine!” dedi Azra neşeyle, kollarını sıkıca sarmış.

 

“Güzel mi böyle?” diye sordu Emir Kaan, hafifçe gülümseyerek.

 

“Ayakların acır, ağabey!”

 

“Acımaz ki, hem senin minik ayakların bana lazım. Büyüyünce bana destek olacaksın sen…” dedi Emir, sırtındaki ağırlıkla birlikte gelen mutluluk ve koruma duygusunu hissederek.

 

“Olurum ki, ağabey!”

 

“Olursun tabii ki, çitlenbik!” Emir Kaan, minik kardeşinin kahkahalarını dinlerken kendi kalbinde de tatlı bir sevinç hissetti.

___

 

 

 

 

"'_Günümüz_"'

Azra Yılmaz’dan...

Omzuma dokunan Alper’in eline irkildim ve gözlerimi ona çevirdim.

 

“Azra’m, iyi misin?”

 

Bir an duraksadım, gözlerimi kaçırarak fısıldadım: “İ-iyiyim… Ne oldu ki?”

 

Alper hafifçe gülümsedi, sesi sıcak ve anlayışlıydı: “Çocukları izleyerek öylece dalmışsın gülüm. Sesleniyorum, yanıt da vermiyorsun güzelim.”

 

Başımı öne eğip utangaçça gülümsedim: “Duymadım, özür dilerim.”

 

Elini nazikçe uzatıp bana dondurmayı verdi: “Hadi gel, dondurmanı ye.”

 

Gözlerim dolu dolu başımı salladım, içimde hem buruk hem de hafif bir huzur vardı. Alper saçlarımı geriye attı ve omzuna yasladım başımı; sesi fısıldar gibi ama kararlıydı: “Azra… az önce konuştuk, kendini üzme…”

 

“İyi olmaya çalışıyorum…”

 

“Olacaksın güzelim… ağabeyin için…”

 

Parkın hafif rüzgarı yüzümü okşarken, dondurmanın tatlı soğukluğu ve Alper’in varlığı içimde küçük bir güven adası oluşturdu.

 

“Canı çok yanıyor mudur, Alper?” diye sordum, gözlerim dondurmadan yukarı kalkıp ona bakarken.

 

“Bilmiyorum, güzelim,” dedi Alper, bakışlarını yavaşça yere indirerek, sessiz bir ağırlık yüklenmiş gibi.

 

“Çok güçlüdür o… belli etmez…”

 

“Öyle, canım…”

Gözlerimi parkın hafif esintili yollarına, çocukların neşeli çığlıklarına dikmişken, bir hüzünle devam ettim:

 

“Ağabeyim asker olduktan sonra… ilk haftalar onun odasına, yatağına durmadan gidip durmuştum. Sanki hemen gelecek gibi… İlk görevi altı ay sürmüştü. Ama bana altı asır gibi gelmişti onsuz… Tek tesellim de neydi biliyor musun, onu beklerken?”

 

“Neydi, güzelim…”

 

“Odama bir bayrak almıştı… Beni her özlediğinde ona sarıl, öp; ben her bayrağa baktığımda eğer dalgalanıyorsa… Beni özlediğini anlar, hemen gelmeye çalışırım demişti. Hala odamda o bayrak… Beni annem, babam büyütmeyi Alper… Beni o büyüttü… Ruhumun çocuk kalmasını sağlayan o adam benim… ağabeyim…”

 

 

Alper, dondurmayı kenara bırakıp omzuma kolunu doladı ve beni sıkıca sardı. Başını alnıma yaslayıp, titrek bir sesle “Can parem benim…” dedi. Gözlerinde sessiz bir savaş vardı; ağlamamak için direniyor, ama hissettiği duyguların ağırlığı her hareketine yansıyordu.

___

30 oy 20 yorum istiyorum

lütfen yapın oylayın ya yazasım gelmiyor ya :(

Bölüm : 25.09.2025 02:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 74 : Acı ve Gurur
Bozkurt Pençesi
Yarım Kalan Sigara

57.91k Okunma

6.71k Oy

0 Takip
112
Bölümlü Kitap
Bölüm 1 : Atalay Timi 🦂🇹🇷Bölüm 2 : İlk Karşılaşma ❤️‍🔥Bölüm 3 : Görünmeyen YaralarBölüm 4 : Yeni başlangıçlarBölüm 5 : Tamamlanmayı Bekleyen HayatlarBölüm 6 : Timin başı DertteBölüm 7 : Küçük Umut Yaman ParsBölüm 8 : Aşiret ve Töre Kurbanları 🔥Bölüm 9 : İki Sevdanın arafında...Bölüm 10: Başımız Belada ❤️‍🔥Bölüm 11 : Zoraki Evliliğe İlk AdımBölüm 12 : Sözde KarımBölüm 13 : Dik Durmaya ÇalışmakBölüm 14 : Senin Sayende ❤️‍🔥Bölüm 15 : Aşka Adım Adım ❤️‍🔥Bölüm 16 : İstenmeyen GelinBölüm 17 : Namus Davası ve ÇarşafBölüm 18 : Hayatta Kalma SavaşıBölüm 19 : Zor GünlerBölüm 20 : İlk TavizlerBölüm 21 : Aşiret ile karşı karşıya 🔥Bölüm 22 : Kıvılcımlar ArasındaBölüm 23 : Sevgi Tohumları ❤️‍🔥Bölüm 24 : İlk BuseBölüm 25 : Yağmurun altında bir günBölüm 26 : Yasak Sevdalı 💔Bölüm 27 : Acılar 💔Bölüm 28 : Kapanmaz Yaralar ❤️‍🔥Bölüm 29 : Beklenmeyen HaberBölüm 30 : Gönül YarasıBölüm 31 : Cam kırıkları 💔Bölüm 32 : Yağmur Seninle GüzelBölüm 33 : Aşk YağmuruBölüm 34 : Şükür SebebiBölüm 35 : Gökyüzü güzelliğini kıskanırBölüm 36 : Aşk ve Adalet ❤️‍🔥Bölüm 37 : Merhamet Kokulum ❤️‍🔥Bölüm 38 : Aşkı Şerbetli ❤️Bölüm 39 : Yürek Yarası ❤️‍🔥Bölüm 40 : İlk İtiraf ❤️‍🔥Bölüm 41 : Kıskançlık Krizi ❤️‍🔥Bölüm 42 : Korku olmazsa aşk olmaz ❤️‍🔥Bölüm 43 : Beklenmeyen Buse 🥲Bölüm 44 : Yaşam SavaşıBölüm 45 : Ölüm ile Yaşam...Bölüm 46 : İyi ki Sen ❤️‍🔥Bölüm 47 : Canımdan can gidiyorBölüm 48 : Özlemek istiyorumBölüm 49 : Mest Olunur GüzellikBölüm 50: Sevdiğiyle Çocuk Olurmuş İnsan ❤️‍🔥Bölüm 51 : Aşk Ve savaşBölüm 52 : Yıkımlar başlıyor...Bölüm 53 : Mor orkide 🇹🇷Bölüm 53 : Aşk Sakinleştiricisi 🔥Bölüm 54 : Gurur ve Sevda🔥Bölüm 55 : Şımarmak istiyorumBölüm 57 : Masum Aşıklar 🫠Bölüm 58 : Yaşayan Fosilsin SenBölüm 59 : Can kırıklarıBölüm 60 : Bir Gönül Davası 🔥Bölüm 61 : İki Cihan CennetimBölüm 62 : Yak yanıyorsak söndürmeBölüm 63 : Hüzün MaltemiBölüm 64 : Alevler ve küllerBölüm 65 : Bir Yürek Yangını ❤️‍🔥Bölüm 66 : Emir HayranlıklarıBölüm 67 : YıkılışlarBölüm 68 : Gamzenin Çukurunda kaybolmak istiyorumBölüm 69 : Gururum ❤️‍🔥Bölüm 70 : Anlat Onlara...Bölüm 71 : Hasret kavuşmasıOkurlarimmBölüm 72 : Saklanılan AcıBölüm 73 : Küçük Emir’in Acıları❤️‍🔥Bölüm 74 : Acı ve GururBölüm 75 : Hisler Uyanıyor...Bölüm 76 : Yüreğimin Vatanı ❤️‍🔥Bölüm 77 : Yıldızların Altında 🫠❤️‍🔥Bölüm 78 : Son hatırlarBölüm 79 : Başka bir EmirBölüm 80 : Canımı Yakıyorlar ❤️‍🔥😔Bölüm 81 : Hisler Yalan söylemezSoru-Cevap yapıyoruzBölüm 82 : Mazi ve aşkBölüm 83 : Sırılsıklam aşkBölüm 84 : Kokunda Dinlenmek İstiyorum😔❤️‍🔥Bölüm 85 : Kanlı Nefesler 🥀❤️‍🔥Bölüm 86 : Acılar ve Gerçekler 🥀❤️‍🔥Bölüm 87 : Diriliş mi Bitiş mi ?Bölüm 88 : Uyanış ❤️‍🔥Bölüm 89 : Küçük Yılmaz ❤️‍🔥Bölüm 90 : Bir İç savaş Meselesi❤️‍🔥Bölüm 91 : Pembe bisiklet 🫠Bölüm 92 : Efelerin EfesiBölüm 93 : Nemrut’un Kızı ❤️‍🔥Bölüm 94 : Aşk ve SavaşBölüm 95 : Ahım ölüme kadar 🥀🔥Bölüm 96 : Tatlı Aşermeler 🫠❤️Bölüm 97 : Canımın Canını AldılarBölüm 98 : Sensiz Nasıl Yaşarım Ben...Bölüm 99 : Canımı YaktınızBölüm 100 : TükenişlerBölüm 101 : Kanlı GömlekBölüm 102 : Son Yüzleşme ❤️‍🔥Özel Bölüm : Leyla'nın GerçekleriBölüm 103 : Kanlı Son Direnişler...Bölüm 104 : Ahirim SensinBölüm 105 : Kana Karışan NefeslerBölüm 106 : Zamana TutsakBölüm 107 : Aşabildin mi ?Spoi107.bolume oy ve yorum gelmediği sürece bölümü atasım yok bilginize
Hikayeyi Paylaş
Loading...