82. Bölüm
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 75 : Hisler Uyanıyor...

Bölüm 75 : Hisler Uyanıyor...

Bozkurt Pençesi
bozkurt.pencesi

 

Emir Kaan’dan...

 

Ankara dönüşünün yorgunluğu daha üzerimden atılmadan, geceyi sıcak suyun huzuruyla yıkayıp kendimizi uykuya bırakmıştık. Yatağın yumuşaklığı bedenime ağır bir huzur gibi çökmüştü.

 

Sabahın görkemli ışıkları, perde aralığından sızarak odanın içine ince bir örtü gibi doldu. Yüzüme vurdukça gözlerimi istemsizce kırpıştırdım. Yavaşça araladım göz kapaklarımı; odanın dingin sessizliğiyle beraber içime hafif bir ferahlık yayıldı. Yatakta yanımda nefes alışları düzenli ve sakindi, kalbime iyi gelen bir ritim gibiydi.

 

Bir an kıpırdamadan, sadece o anın sessizliğini dinledim. Sanki tüm yorgunluk, tüm ağırlık bu ışığın altında eriyip gidiyordu.

 

Yüzüne düşen o dağınık saç tellerini usulca geriye ittim, parmak uçlarım tenine hafifçe değince mırıldandı:

“Emir… biraz daha uyuyalım… çok yorgunum…”

 

Gülümsemeden edemedim, yanaklarımda istemsiz bir sıcaklık belirdi.

“Uyanık mıydın sen?” diye sordum, sesimde alaycı bir yumuşaklık vardı.

 

“Uyanmak istemiyorum…” dedi, gözlerini kapalı tutup göğsüme daha da sokularak.

 

“İklim’im, ama kahvaltı yapmayalım mı?”

 

“Uyuyalım…” diye inledi, sesi neredeyse çocukça bir sitemle doluydu.

 

Başımı yana eğip gülerek fısıldadım:

“Olmaz, yine uyuruz güzelim. Yemek yiyelim, rutinin bozulmasın.”

 

“Bozulmaz… biraz daha…” diye homurdandı. Onun bu inadı bile bana huzur veriyordu. Alnına hafif bir öpücük kondurup usulca kollarımdan çıkardım.

 

“Sen uyu o zaman, güzelim. Ben kahvaltımızı hazırlayayım.”

 

Gözlerini aralayıp dudaklarını büzdü.

“Beraber uyuyalım…”

 

İç çektim, onun bu hali kalbimi yumuşatıyordu ama sözümü de tutmam gerekiyordu.

“Güzelim… Azra’yı alacağım ama Baran gilden…”

 

“Beraber alırız… uyuyalım biraz daha, ne olur,” dedi göz kapakları hâlâ ağır, sesi mahmur.

 

Gülümsemem dudaklarımdan sızdı.

“Çok mu uykun var?” diye fısıldadım.

 

Başını hafifçe salladı, kirpikleri göğsüme sürtünürken kısık bir sesle mırıldandı:

“Seninle var…”

 

Bu söz içime öyle dokundu ki, gülerek kollarını tuttum, nazlı bedenini boynumun ardında birleştirdim. O an, bir çocuk gibi kıkırdamaya başladı.

“Napıyorsun Emir?”

 

“Bebeğimi kucağıma alıyorum,” dedim, gözlerim parıldarken.

 

Başını kaldırıp sahte bir sitemle kaşlarını çattı.

“Off Emir ya…”

 

Saçlarının arasına yüzümü gömüp derin bir nefes aldım.

“Sen burada uyu,” diye fısıldadım, sesi ninni gibi yumuşatarak.

 

Sırtımı yatak başlığına yaslar yaslamaz, o beklenmedik ve huzurlu ağırlık kucağımda yerleşti; bedeni küçülmüştü kucağımda...

 

“Emir…” diye mırıldandı yarı uykulu.

 

“Uyu işte, güzelim…” diye fısıldadım, sesimi ninniye benzeterek.

 

“Utandırıp uykumu kaçırıyorsun,” dedi şikayet eder gibi ama dudaklarının köşesinde gülücük belirmeye başlamıştı.

 

“Tutuklarız; koy kafanı göğsüme, bakayım,” dedim, parmağımla saçını nazikçe aralayıp alnına dokunurken.

 

“Ya Emir… tamam, ikna oldum, hadi kalkalım…” diye doğrulmaya çalıştı fakat ben onu daha sıkı çektim, kollarımı sıkıca sardım.

 

“Bu defa da ben ikna olmadım,” diye gülümseyerek cevap verdim.

 

Bir an sessizlik oldu; ikimiz de nefesimizi tuttuğumuz, zamanın yavaşladığı o küçük dilimde. Sonra o, utangaçça “Ya Emir…” dedi.

 

“Sen istedin, güzelim,” diye fısıldadım.

 

“Hadi kalkalım… utanıyorum, yapma…” diye yalvardı yine, sesi hem kırılgan hem sevimli.

 

“Kalkalım… yoksa zorla kalkarım bak Emir,” dedi dudaklarını büzerek, başını hafifçe kaldırırken.

“Nasıl olacakmış o?” dedim kaşlarımı kaldırıp alaycı bir gülümsemeyle. Eliyle hafifçe itti beni ama kollarımdan kurtulamadığını görünce daha da tatlı bir inatla yüzüme baktı.

“Ya Emir Kaan!”

“İsim uzatmalarına da başladık,” dedim gülerek. O da gözlerini devirdi ama yüzünde saklayamadığı bir tebessüm vardı.

 

“Bak… menemen yaparım sana.”dedi, son kozunu ortaya koyarcasına. Başımı geriye çekip güldüm.

“Soğanlı mı, soğansız mı?”dedim, kaşlarımı kaldırarak.

“Sen soğanlı seviyorsun.” dedi, gülümseyerek.

“Sen sevmiyor musun?”

 

“Sen yapınca seviyorum… ama normalde yemem. Sen farklı, güzel yapıyorsun,” dedi, gözleri kısılıp gülümserken.

 

O an dayanamadım, alnına ufak bir öpücük kondurup yavaşça doğruldum.

“Hadi kalkalım o zaman.”

 

Kollarımı gevşetmemle hızla kalktı kucağımdan, telaşla banyoya koştu. Arkasından gülümseyerek bakarken ben de doğrulup dolabıma yöneldim. Ama daha iki adım atmadan başım aniden dönmeye başladı; sendeleyip dolap kapağından destek aldım. Neyse ki çok uzun sürmedi, toparlanır toparlanmaz hızla komidinin çekmecesine yöneldim. İğnemi yapıp daha yeni çekmeceye geri koymuştum ki banyo kapısı açıldı. İğneyi hızla çekmeceye atıp kapağını kapattım.

 

“Emir?” dedi İklim, yüzünü havluyla kurularken. Bana dönünce önceki neşeli bakışlarının yerini merak aldı.

 

“Efendim, güzelim.” dedim gülümsemeye çalışarak.

 

Ama gözleri hızla yüzümde takılı kaldı, gülüşü silindi. Kaşları çatıldı, telaşla yanıma geldi.

 

“Emir Kaan, burnun kanıyor!” dedi panikle.

 

“Burnum mu?” diye elimi burnuma götürüp baktım. Gerçekten avuç içime yayılan kırmızı beni de şaşırttı.

 

“Emir… çok kanıyor…” dedi sesi titreyerek.

 

“Güzelim korkma, yazın oluyor bende…” dedim onu sakinleştirmek istercesine.

 

“Emir Kaan… peçete! Hemen peçete koyalım…” diyerek telaşla etrafa bakındı.

 

“Yok güzelim, ben tampon yaparım. Şimdi geçer…” desem de onun gözlerindeki korkuyu görebiliyordum. Dudakları titriyor, elleri çaresizce havada kalıyordu. Sanki burnumdan akan kan değil, kalbine işleyen bir acı vardı karşımdaki kadının.

 

Burnumun kanamasından bu kadar telaş yapan İklim… Günden güne ölüyor olduğumu öğrenince asıl nasıl tepki vereceğini düşünmek bile içimi burkuyordu.

 

"Emir, bakma öyle… Hadi, gel banyoya. Tampon yapalım bari…" dedi, sesi hem endişeli hem de titrek.

 

"Sen çayı koy… Ben gelirim…" diye yanıtladım, ama içimdeki sıkışmayı yutkunarak bastırıyordum.

 

"Olmaz… Belki bir şey olur sana… Emir, hastaneye mi gitsek?" dedi, gözleri korku ve telaşla dolmuş.

 

"Yapma canım… Basit bir şey… Kendi vücudumu tanıyorum," diyerek onu telkin etmeye çalıştım. Ama göğsümdeki sıkışma, yutkunmamla birleşince banyoya geçerken içimde tuhaf bir ağırlık hissettim. Kapıyı hızla kapatıp kilitlemem ile ögürmem bir olurken, İklim’in sesini duymamla da hissettiğim acı daha da yükselmişti.

 

"Emir… Neden kapıyı kapatıyorsun, neden kitliyorsun?!" diye seslendi. Cevap vermeye kalkmadan, ağzıma dolan metalik kan tadı, yüzümü buruşturup bir anlık irkilmemi sağladı.

"Hayır ya...yine olamaz ya..."dedim kendi kendime gözlerimden yaşlar süzülürken.

 

“Emir Kaan!” diye kapıyı zorlayan İklim’e cevap veremeyen ard arda gelen öksürüklerim ve nefes alışlarım, göğsümdeki ağırlığı iyice hissettirmişti.

 

“Emir, ne olur aç, ne durumdasın…” diye seslendiğinde kendimi duvara yaslayarak lavaboya yöneldim. Elleriyle yüzümü yıkadıktan sonra tekrar duvara dayanıp derin bir nefes almaya çalıştım.

 

“EMİR KAAN, AÇ ŞU KAPIYI!” diye bağırması içimde hem suçluluk hem çaresizlik uyandırdı.

 

“İ-iyiyim… soğuk… algınlığı… midemi üşütmüşüm…” diye mırıldandım, sesim titreyerek.

 

“Yalan söyleme bana, aç kapıyı!”

 

Sifona üst üste basıp kustuğum kanlar gidene kadar bekledim. Ardından tekrar elimi ve yüzümü yıkayıp derin bir nefes aldım, kapıya yöneldim.

 

“Emir…”

 

“İyiyim güzelim… midem yanıyordu sabah zaten,” diyerek yalanıma yeni bir yalan ekledim. İklim o an yüzümü avuçlarının arasına aldı, gözlerindeki endişe ve şefkat birleşince yüreğim sıkıştı.

 

“Ateşin falan yok değil mi?”

 

“Yok… sanırım… dün baya terlemiştik ya… soğuk aldı… herhalde…” diye cevap verdim, sesi biraz da boğuk, yalanla gerçeği birbirine karıştırarak.

 

Alnıma bıraktığı hafif öpücükle ıslak saçlarımı geriye itti, parmak uçlarının sıcaklığı hala yanımda hissediliyordu.

 

“Ateşin yok… ama doktora gidelim yine de, Emir…” diye mırıldandı, sesi hem endişeli hem de nazikti.

 

“Güzelim… gerek yok… nane-limon yaparsın bana…” diye yanıtladım, biraz da şakacı bir tonda ama gözlerimdeki yorgunluk gerçeği gizleyemiyordu.

 

“Çorba da yapayım… iyi gelir midene…”

 

“Olur güzelim… ben biraz daha uzanayım, olur mu?” diyerek yavaşça yastığa gömüldüm, İklim’in endişeli bakışları üzerimde gezinirken içimde hem rahatlama hem de suçluluk karışımı bir duygu sardı.

 

Yanıma gelerek başımı okşamasıyla içim ısındı; parmaklarının yumuşak hareketiyle hafifçe gülümsedim.

 

“Emir’im… iyi görünmüyorsun…” demesiyle gözlerime bakınca, gülümsemem daha da yerleşti yüzüme.

 

“Ben zorlamadan, ilk kez ‘Emir’im’ diyorsun…” diye mırıldandım, sesim yumuşak ama içten bir şaşkınlıkla beraber yorgunluk taşıyordu.

 

“Emir, iyi misin?” demesiyle başımı yastıktan çekip karnının üstüne koydum. Normalde utanır, geri çekilirdi ama bu defa öyle yapmadı; başımı yerleştirip saçlarımı okşayıp hafifçe öpmüştü.

 

“Emir'im…”

 

“İyiyim güzelim… uykum var canımın içi…” diyerek gözlerimi kapattım, sıcak nefesi ve teninin yakınlığıyla sarmalanmış hissettim.

 

“İyi ol Emir…” dedi, sesi hem şefkatli hem de hafif endişeliydi.

 

“İyiyim güzelim…” diyerek ona daha da sokuldum. Tenimizin sıcaklığı birbirine karışırken, o da üstümü örterek başımı hafifçe öptü tekrar.

 

“Hadi uyu merhamet kokulum…” dedi, gözlerindeki endişeyi yavaş yavaş gülümsemeye çevirmeye çalışarak. Ben de derin bir nefes alıp, onun güven veren varlığında kendimi teslim ettim ve gözlerimi kapattım.

___

İklim’den

 

Emir Kaan uyurken derin bir nefes aldım, ocakta kaynayan çorbanın altını kapattım. Mutfağın buharı pencerelere sinmiş, sessizlikle birleşince üzerime garip bir ağırlık çökmüştü. İçimde tuhaf bir sıkıntı vardı yine… Ara ara gelen bu daralmalar beni ürkütüyordu. Ablamı yitirdiğim o karanlık günlerdeki gibi göğsüm sıkışıyor, nefesim daralıyordu. Sanki o acının gölgesi hâlâ kalbimin kıyısında yaşıyordu.

 

Gözlerimi silip kendimi toparlamaya çalıştım. Tam o anda kapı zili çaldı. Azra’yı beklerken karşımda Hüda anneyi görünce bir an afalladım. Şaşkınlığımı gizlemek için çekinerek başımı kaldırdım.

 

“Hoş geldiniz…” dedim kısık bir sesle.

 

“Hoş buldum, kızım.” Yüzünde mahcup ama kararlı bir ifade vardı. “İznin var mı biraz konuşsak… söz, bu defa rahatsız etmeyeceğim seni.”

 

Yutkunup kısa bir an düşündüm, sonra başımı salladım. “Emir uyuyor. Salona geçelim isterseniz, Hüda anne.”

 

“Olur, kızım…” dedi usulca.

 

Onun ardından ağır adımlarla salona doğru yürürken kalbimde aynı anda hem bir tedirginlik hem de garip bir umut kıpırtısı vardı.

Koltuğa geçtiğinde derin bir nefes aldı. Ben de karşısına geçecekken sesiyle durdum.

“Yanıma gelsen… anne kız olarak konuşalım istiyorum biraz…” dediğini duyunca kalbim hızla çarptı. Tedirginlikle yaklaştım. Sesindeki mahcubiyet ve samimiyet bana güven verse de o gün yaşananların ağırlığı içimde hâlâ duruyordu. Yavaşça yanına oturduğumda elimi tuttu. Başımı eğmiştim, parmaklarının sıcaklığını hissedince kaldırıp yüzüne baktım.

 

Bana bakarken gözlerinde yılların yorgunluğu, pişmanlığı vardı. Dudakları titreyerek açıldı, “Gelinim… o gün söylediklerim için özür dilerim senden. Ama böyle olmayı ben istemedim annem. Ben de senin gibi çok çektim. Annesizliği de bilirim… ama yaşadıklarım bu hale getirdi beni. Kimi, ne zaman kırdığımı bilmez oldum…” dedi.

 

Gözlerim doldu, boğazımda düğümlenen kelimeleri güçlükle sıktım. “Estağfurullah Hüda anne… haklı olduğunuz yerler vardı” diyebildim yalnızca.

 

Başını iki yana salladı. “Yoktu kızım… o gün en haksız bendim…” diye fısıldadı.

 

Hüda annenin gözlerinden süzülen yaş, ellerime düştü. İçimdeki tedirginliğin yerini yavaş yavaş dingin bir endişeyle sükûnet alıyordu.

Hüda Anne derin bir nefes alıp gözlerini yere indirdi. Sesindeki titreme, yılların yorgunluğunu ve çekilen acıları saklamıyordu.

 

“Çok şey çektim kızım ben…” dedi. “Görücü usulü bir evlilikti bizimkisi de ama ben Yunus babanı severdim. Çok emek verdim… Aç kaldım, susuz kaldım, Emir’ime hamile olduğumu dahi bilmeden günlerce tek öğün beslendim. Ama işte insan… Anne babasını seçemese de eşini secebiliyor ya… Ben o hatayı yaptım. Zehir etti her günümü… Ailesinin sözünden çıkmayan biriydi. Bir evlilik iki kişi yaşanır kızım, üç kişi kim olursa olsun nifak sokuyor araya… Babasının sözünden çıkmazdı Yunus. Kardeşlerinin borçlarına kefil oldu, bizim evimiz barkımız gitti. Dayanamadım, boşanmak istedim defalarca kez… Olmadı. Ne ailem destek çıktı ne de bir başkası. Tek sırdaşım vardı benim, o da Emir’di.”

 

“Sonra ne oldu, Hüda Anne?” diye sordum, sesim hafif titreyerek.

 

“Emir’in babasız büyümesin diye sabrettim. Ama evliliğimizdeki soğumadan kaynaklanan kırılmalar çok açıktı kızım. Kamyon için gidiyordu günlerce, bazen aylarca gelmiyordu. Ne yaptığını, ne ettiğini demezdi. Yine de şans verdim ona… Azra oldu. Emir büyüttü, hatta Azra’yı. İkisi de belli bir yaşa gelene kadar ben de çalışmaya başladım. Emir her şeyi bilirdi ama kardeşine yansıtmazdı. Emir ile büyüdüm ben. Küçücüktü ama öyle akıl verirdi ki İklim… şaşırır kalırsın böyle, minicik çocuk… Nasıl böyle konuşuyor diye… Ama zaman geçti. Borçlular kapıya dayanınca her gün iplerim koptu. Boşanma dilekçesini imzaladım, Yunus babanın gelmesini beklemeye başladım.”

 

Hüda Anne’nin sesi daha da kısıldı, omuzları hafifçe çöktü, gözlerindeki yaşlar titrek ışıklarla yansıdı.

 

“Alkollü geldi o gün, temizliğe gittiğimi duyunca öyle bir dayak yedim ki İklim… İlk ve son dayak oldu o gün belki. Benim küçücük yavrum, Emir girdi araya. O girmese yoktum belki ben. Ama o da kaçamadı… benim Egemen’im. İstenmeyen bir evliliğin ilk kurbanı oldu. Bir sene boyunca vücudumdaki kırıklardan dolayı evden çıkamadım… Yunus pişman oldu ama iş işten geçmişti. İstemeye istemeye zaten Egemen’e hamile kalmıştım. Egemen’in de dünyaya gelmesiyle Emir bir yolunu buldu, çalışmaya başladı. Babası da tekrar kamyona döndü. Kardeşleri yüzünden haciz geldi evime. Ailemden yardım istedim, sırtlarını döndü kardeşlerim. Emir’in ustası vardı o zamanlar. O demiş bizim evde kalın, kirasını Emir çalışıp öder diye. Oraya gittik.”

 

Hüda Anne’nin bakışları aniden uzaklaştı, dudakları titredi, anlatırken yüzündeki çizgiler derinleşti.

 

“Boşanmaktan korka korka tekrar denedim. İmzaladım evrakları ama bu defa da Yunus’un kaza haberi geldi. Hani ‘eden bulur’ diyorlar ya… Beni ilaçlara, yatağa mahkum eden adam bir anda iki ayağını kaybetti. Emir ben bakarım anne dedi, boşanma dedi. Benim çocuğum daha 12 yaşındaydı. Elleri patlardı çalışmaktan… Sırf bana ve kardeşlerine bir şey olmasın diye boşanmamı engelledi. Psikolojim alt üst olurken… ilaçlar kullanmaya başladım. Bir gün almayı unutsam bambaşka biri oluyorum kızım. O gün ki gibi… Ben senden razıyım. Oğlumun yüzü gülerken, ben ister miyim ondan gitmeni… Ama korkuyorum. Benim yaşadığım kaderi çocuklarım yaşasın istemiyorum.”

 

Gözlerim doldu, ellerimi onun ellerine koydum, sıcaklığı avuçlarımda yayıldı.

 

“Hüda Anne… ben üzmem Emir’i. Canımdan öte o benim…” dedim, gözlerimi ona dikerek, kalbimde tarifsiz bir koruma ve sevgi hissiyle.

 

 

“Biliyorum, annem… görüyorum… Bu yüzden artık gerekirse benimle hiç görüşme hakkın vardır derim. Ama oğluma iyi bak olur mu? Çok yarası var onun geçmişe dair…” dedi, elimi tutunca başımı salladım burukça gülümseyerek.

 

 

“Ben gideyim artık, bilet almıştım.” diyerek ayağa kalkınca hızla araya girdim.

 

“İptal et anne, biz de kal… biraz daha… Hem sana da iyi gelir belki, o evden uzak kalmak.”

 

Elini yüzüme uzattı, yanağımı hafifçe okşayıp derin bir iç çekti; o anda zaman durmuş gibi sessizlik çöktü aramızda.

 

“Mesele ev değil ki güzel kızım… Mesele geçmiş…”

 

“Olsun anne… Benim de geçmişim çok parlak değil ki… Emir ile de zaman geçirirsiniz.”

 

“Egemen’e söz verdim geleceğim diye. Döneyim güzelim, başka zaman olur mu…”

 

“Nasıl isterseniz.” dedim, bir an çantasına dönerken.

 

“Bu arada kızım, bu sende kalsın.” diyerek özenle bir kutu uzattı. Kutunun üzeri zarifçe kaplanmış, üzerindeki kurdele hafifçe dalgalanıyordu; elime aldığımda ağırlığıyla bile bir maneviyat kokusu yayıyordu.

 

“Bu ne anne?”

 

“Emir’in bebeklik künyesi… Satmaya kıyamadım hiçbir zaman… Yüzüğümü satmıştım zamanında, onu satmamak için… Emir’in dedesinden hatıra o… İlerde bebeğin olursa, benden hatıra kalsın size de…”

 

Kutuyu yavaşça açtım. İçinde, üzerine “Emir Kaan” yazılı altın bir bebek künyesi duruyordu; küçük ama ağırlığı ve parlaklığıyla göz alıcıydı. Küçücük objenin üzerinde geçmişin acısı ve sıcaklığı aynı anda hissediliyordu. Ellerim titreyerek dokundum; parmaklarımın arasından hafif bir serinlik yayıldı, ama o serinlik bile içimde bir güven ve bağlılık hissi uyandırıyordu. Künyeye bakarken, Emir’in çocukluğunun masumiyeti ve aile bağlarının derinliği gözlerimin önüne geldi. Kutunun içindeki sessiz ağırlık, yılların biriktirdiği sevgi ve hüzünlü sessiz bir yankısı gibiydi.

 

 

“Bu sende kalsın artık…” dedi gözlerini silip. Dudaklarım titreyerek ona döndüm.

 

“Anne… bir defa sarılabilir miyim sana…” dememle yüzünde şefkatli bir gülümseme belirdi.

 

“Kurban olurum annem, gel sarıl tabi,” diyerek kollarını açınca sıkıca sarıldım ona. Çünkü hissediyordum, onun da buna ihtiyacı vardı.

 

“Çok teşekkür ederim kızım, beni dinlediğin için… şans verdiğin için…”

 

“Ben teşekkür ederim anne… siz bana Emir’i verdiniz… Emir olmasa ben ne yapardım, bilmiyorum,” dememle tekrar sarıldı bana.

 

“Azra’dan sonraki kızım sensin, benim… Unutma tamam mı, annem? Ben sizi üzmek asla istemem… Egemen anlatmasa o gün olanları hatırlamayacaktım dahi ben…”

 

“Ben unuttum anne, sen de unut…” dememle başımdan öptü.

 

“Güzel gelinim benim…”

Tam geri çekilmiştik ki, o tanıdık sesi duymamla ikimiz de aynı anda başımızı o yöne çevirdik.

 

“Ooo, Allah muhabbetinizi arttırsın güzellerim.” dedi Emir, kapının eşiğinde, omuzlarını duvara yaslamış, gözlerinde hem muziplik hem de huzur vardı. Ben utanarak başımı öne eğip dudaklarımı kıstım, yanaklarıma sıcak bir kızarıklık yayılırken Hüda Anne çekinerek oğluna döndü.

 

“Oğlum…” dedi, sesi hem hasretle hem mahcubiyetle titriyordu.

 

Emir ağır ve emin adımlarla yanımıza yürüdü, gözleri parıldıyordu.

“Hüda Sultan, hangi lodos attı seni? Bak, gelinin yüzü gülüyor ama karıma büyü falan yapmadın değil mi kız, kaynanana çekmedin inşallah?”

 

Hüda Anne’nin yüzünde yıllardır saklı kalmış bir tebessüm belirdi, gözleri hafifçe doldu ama gülümsemesini bozmadı.

“Aman oğlum ya… Ben aramızı düzeltmek için geldim, sen ne diyorsun?”

 

Emir kaşlarını kaldırıp bana döndü, gözlerinde şakacı bir kıvılcım vardı.

“Bak bak, emin miyiz?” dedi.

 

Gülümsememi saklayamayarak başımı salladım.

 

“Annem, bizi ziyarete gelmiş. Israr ettim ama kalmadı. Egemen’e söz vermiş diye.” dedim. Emir bu defa annesine dönüp başını hafifçe yana eğdi.

 

“Kız, gelinin de ısrar etmiş o kadar. Niye kalmıyorsun?”

 

Hüda Anne iç çekti, yüzündeki çizgiler hüzünle derinleşti.

“Egemen tek başına yapamıyor oğlum. Babana destek lazım…”

 

Emir gözlerini kısmış, alaycı bir tebessümle annesine bakıyordu.

“Gelinin gönlünü alıp oğluna görünmeden kaçacaktın yani, kaçak seni…”

 

Hüda Anne kahkaha atmaya yakın bir gülüşle elini salladı.

“Aman Emir.”

 

İşte o an Emir aramızda belirip kollarını ikimizin üzerine sardı. Omzundan yayılan sıcaklık içimi ısıttı, Hüda Anne’nin yüzündeki gerginlik yerini huzura bıraktı.

 

“Valla gelin kaynana muhteşem ikili olursunuz ha! Biri ‘Off Emir’ diyo, öteki ‘Aman Emir’…”

 

“Ya Emir!” diyerek onu dirseğimle dürttüm, yüzümde hem mahcubiyet hem gülüşle.

 

Emir gözlerimi yakalayarak dudak kenarını kıvırdı.

“Bir de ‘Ya Emir’ vardı.”

 

“Gelinime eziyet etmiyorsun değil mi, şımartmışsın seni biraz,” dedi Hüda Anne, gözlerindeki merhametle hafifçe azarlayarak.

 

Emir, şakacı bir şaşkınlıkla başını geriye çekti, sonra teatral bir edayla kolunu omzuna atıp konuştu:

“Hüda Sultan, neler duyuyorum!”

 

Hüda Anne dudaklarını büktü, “Aman deli oğlan! Sen terlik özledin herhalde,” diye homurdandı ama yüzünde gülümseme saklıydı.

 

Emir bir göz kırpıp bana baktı:

“Ama bana da böyle gül fidanı gibi gelin alırsan şımartır beni.”

 

“Emir Kaan ya,” diyerek yüzümü buruşturup hafifçe gözlerimi belertince Hüda Anne kahkahasını tutamadı.

 

 

"Haksız değil kızım, seni ilk gördüğümde ben seni gelin adayı olarak listeye yazmıştım," dedi, Hüda anne...

 

"Anlamadım," dedim, kaşlarımı hafifçe çatarak.

 

 

“Yaman Pars’la gelmiştiniz ya, o zamanı diyorum,” diye açıkladı Emir Kaan. “Benim başımı da az yemedi; bu kızı sana alacağım diye. Aldıktan sonra da Çin askeri kesildi başıma işte. Neyse, Çin Seddi’ni de yıktık çok şükür,” diye takıldı Emir.

 

 

O günün sonu da güzel geçmemişti..." dediğimde boğazımda düğümlenen sözler, gözlerimin dolmasıyla dışarı taştı. Sesim titrek, nefesim ise ağırlaşmıştı. Hüda Anne’nin bakışları anında yumuşadı; gözlerindeki anneliğin sıcaklığı ve şefkati, içimdeki korku ve yalnızlığı sanki eriyip götürdü. İnce parmaklarıyla ellerimi kavradığında, ellerindeki yılların izi ve sabrı bana güven veren bir sığınak gibi geldi; sıcak ve gerçek.

 

" Senin olanlarla hiç suçun yokmuş ki annem..." dedi kısık ama kararlı bir sesle. "Babanın merhametsizliği senin günahın değil. Kendini suçlama..."

 

Söyledikleri içimde yankılanırken, gözyaşlarım artık özgürce yanaklarıma süzüldü. Onun göğsüne kapandığımda, kalbinin ritmini duymak sanki yıllardır eksik kalan bir melodiyi bulmuş gibi huzur vericiydi. Hüda Anne’nin kokusu, anne kokusuna en yakın olan şeydi; sabır, şefkat ve kabullenişle doluydu. Her nefesi, geçmişin acılarını hafifleten bir dokunuş gibiydi.

 

Kollarımı ona dolarken, içimde biriken ağırlık yavaşça hafifledi. O an, sadece sarılmanın bile bir insanı iyileştirebileceğini bir kez daha anladım. Yılların yükü, o sıcak kucakta bir anlığına erimiş, sadece güven ve huzur kalmıştı.

___

Oy ve yorum düşük. Niye yorum yapmıyorsunuz? Finale çok az kaldı yüklenin ya...

Oy sınırı 30 un altına dusmesin lütfen...

Yeni bölüm için neler olmasını isterdiniz yazın bakalım...

 

Kitabımın ilerde basılması için etkileşim alması şart. Edit vs yaparsanız yt ,tiktok, pin ve instagram mevcut. Bozkurtpencesi_kitap yazsanız yeterli. Aynı zamanda kitabınız wattpad ve inksperied uygulamasında da artık yayında. Ama en günceli burada tabii ki :)

Bölüm : 26.09.2025 12:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 75 : Hisler Uyanıyor...
Bozkurt Pençesi
Yarım Kalan Sigara

57.91k Okunma

6.71k Oy

0 Takip
112
Bölümlü Kitap
Bölüm 1 : Atalay Timi 🦂🇹🇷Bölüm 2 : İlk Karşılaşma ❤️‍🔥Bölüm 3 : Görünmeyen YaralarBölüm 4 : Yeni başlangıçlarBölüm 5 : Tamamlanmayı Bekleyen HayatlarBölüm 6 : Timin başı DertteBölüm 7 : Küçük Umut Yaman ParsBölüm 8 : Aşiret ve Töre Kurbanları 🔥Bölüm 9 : İki Sevdanın arafında...Bölüm 10: Başımız Belada ❤️‍🔥Bölüm 11 : Zoraki Evliliğe İlk AdımBölüm 12 : Sözde KarımBölüm 13 : Dik Durmaya ÇalışmakBölüm 14 : Senin Sayende ❤️‍🔥Bölüm 15 : Aşka Adım Adım ❤️‍🔥Bölüm 16 : İstenmeyen GelinBölüm 17 : Namus Davası ve ÇarşafBölüm 18 : Hayatta Kalma SavaşıBölüm 19 : Zor GünlerBölüm 20 : İlk TavizlerBölüm 21 : Aşiret ile karşı karşıya 🔥Bölüm 22 : Kıvılcımlar ArasındaBölüm 23 : Sevgi Tohumları ❤️‍🔥Bölüm 24 : İlk BuseBölüm 25 : Yağmurun altında bir günBölüm 26 : Yasak Sevdalı 💔Bölüm 27 : Acılar 💔Bölüm 28 : Kapanmaz Yaralar ❤️‍🔥Bölüm 29 : Beklenmeyen HaberBölüm 30 : Gönül YarasıBölüm 31 : Cam kırıkları 💔Bölüm 32 : Yağmur Seninle GüzelBölüm 33 : Aşk YağmuruBölüm 34 : Şükür SebebiBölüm 35 : Gökyüzü güzelliğini kıskanırBölüm 36 : Aşk ve Adalet ❤️‍🔥Bölüm 37 : Merhamet Kokulum ❤️‍🔥Bölüm 38 : Aşkı Şerbetli ❤️Bölüm 39 : Yürek Yarası ❤️‍🔥Bölüm 40 : İlk İtiraf ❤️‍🔥Bölüm 41 : Kıskançlık Krizi ❤️‍🔥Bölüm 42 : Korku olmazsa aşk olmaz ❤️‍🔥Bölüm 43 : Beklenmeyen Buse 🥲Bölüm 44 : Yaşam SavaşıBölüm 45 : Ölüm ile Yaşam...Bölüm 46 : İyi ki Sen ❤️‍🔥Bölüm 47 : Canımdan can gidiyorBölüm 48 : Özlemek istiyorumBölüm 49 : Mest Olunur GüzellikBölüm 50: Sevdiğiyle Çocuk Olurmuş İnsan ❤️‍🔥Bölüm 51 : Aşk Ve savaşBölüm 52 : Yıkımlar başlıyor...Bölüm 53 : Mor orkide 🇹🇷Bölüm 53 : Aşk Sakinleştiricisi 🔥Bölüm 54 : Gurur ve Sevda🔥Bölüm 55 : Şımarmak istiyorumBölüm 57 : Masum Aşıklar 🫠Bölüm 58 : Yaşayan Fosilsin SenBölüm 59 : Can kırıklarıBölüm 60 : Bir Gönül Davası 🔥Bölüm 61 : İki Cihan CennetimBölüm 62 : Yak yanıyorsak söndürmeBölüm 63 : Hüzün MaltemiBölüm 64 : Alevler ve küllerBölüm 65 : Bir Yürek Yangını ❤️‍🔥Bölüm 66 : Emir HayranlıklarıBölüm 67 : YıkılışlarBölüm 68 : Gamzenin Çukurunda kaybolmak istiyorumBölüm 69 : Gururum ❤️‍🔥Bölüm 70 : Anlat Onlara...Bölüm 71 : Hasret kavuşmasıOkurlarimmBölüm 72 : Saklanılan AcıBölüm 73 : Küçük Emir’in Acıları❤️‍🔥Bölüm 74 : Acı ve GururBölüm 75 : Hisler Uyanıyor...Bölüm 76 : Yüreğimin Vatanı ❤️‍🔥Bölüm 77 : Yıldızların Altında 🫠❤️‍🔥Bölüm 78 : Son hatırlarBölüm 79 : Başka bir EmirBölüm 80 : Canımı Yakıyorlar ❤️‍🔥😔Bölüm 81 : Hisler Yalan söylemezSoru-Cevap yapıyoruzBölüm 82 : Mazi ve aşkBölüm 83 : Sırılsıklam aşkBölüm 84 : Kokunda Dinlenmek İstiyorum😔❤️‍🔥Bölüm 85 : Kanlı Nefesler 🥀❤️‍🔥Bölüm 86 : Acılar ve Gerçekler 🥀❤️‍🔥Bölüm 87 : Diriliş mi Bitiş mi ?Bölüm 88 : Uyanış ❤️‍🔥Bölüm 89 : Küçük Yılmaz ❤️‍🔥Bölüm 90 : Bir İç savaş Meselesi❤️‍🔥Bölüm 91 : Pembe bisiklet 🫠Bölüm 92 : Efelerin EfesiBölüm 93 : Nemrut’un Kızı ❤️‍🔥Bölüm 94 : Aşk ve SavaşBölüm 95 : Ahım ölüme kadar 🥀🔥Bölüm 96 : Tatlı Aşermeler 🫠❤️Bölüm 97 : Canımın Canını AldılarBölüm 98 : Sensiz Nasıl Yaşarım Ben...Bölüm 99 : Canımı YaktınızBölüm 100 : TükenişlerBölüm 101 : Kanlı GömlekBölüm 102 : Son Yüzleşme ❤️‍🔥Özel Bölüm : Leyla'nın GerçekleriBölüm 103 : Kanlı Son Direnişler...Bölüm 104 : Ahirim SensinBölüm 105 : Kana Karışan NefeslerBölüm 106 : Zamana TutsakBölüm 107 : Aşabildin mi ?Spoi107.bolume oy ve yorum gelmediği sürece bölümü atasım yok bilginize
Hikayeyi Paylaş
Loading...