85. Bölüm

Bölüm 78 : Son hatırlar

Bozkurt Pençesi
bozkurt.pencesi

Emir Kaan’dan…

 

Göktürk ve Meltem’in bize gelmesi üzerine, Baran ve Emel de çıkıp gelmişti. Evin içinde kahkahalar birbirine karışıyor, sanki küçük bir bahar şenliği yaşanıyordu. Ama benim gözüm, kalabalığın arasında Baran’a takıldı. Zayıflamıştı. Omuzları daha çökük, yanakları daha keskin… Ne kadar belli etmemeye çalışsa da gözümden kaçmamıştı. İçimde bir şey bıçak gibi sızladı.

 

“Emir…” dedi İklim, tatlı ama uyarı gibi çıkan sesiyle.

 

“Efendim, güzelim?” diye döndüm ona.

 

“Dalıyor gibisin yine… sohbete katıl hadi sen de.”

 

Gülümsedim ama içimdeki sıkışma geçmedi. “Bir su içip geleceğim ben…” dedim ayağa kalkarken.

 

Tam adımımı atmıştım ki Baran da kalktı. “Ben de bir sigara yakayım,” dedi.

 

Gülümseyerek ona baktım, ama içimden yakma be kardeşim demek geçti. Göktürk de yerinden doğruldu. “Ben de otlanırım sizden bir tane,” deyince kahkahalar yükseldi.

 

Ama İklim’in bakışları… ah o bakışlar. Ne kadar gülse de gözlerindeki kırgınlığı okudum. Bana çivilenmişti gözleri. Başımı eğip derin bir nefes alarak Baran'a bakmam ile “Sigara paketin mutfakta…” dedi hafif kırgın, ince bir sesle.

 

Başımı usulca salladım. Yutkundum...Canını yakıyor olmak en çok üzüyordu zaten beni... Sonra mutfağa yöneldim. Ardım sıra Baran ve Göktürk geldiler.

 

Göktürk masadan paketi alıp uzatırken sordu: “Hâlâ kızıyor mu içmene?”

 

Başımı sallamakla yetindim. Sigarayı yakıp balkona çıktım. Soğuk hava yüzüme vurdu, içime çektim ilk nefesi. Duman göğe yükselirken kendi kendime konuştum:

 

“Başıma gelenleri duysa… belki kendisi başlayacak işte de... Ama haklı yanları da çok, kızamıyorum da ona...”

 

Baran omzunu kapıya yasladı. Gözü karanlığa dalmıştı. “Azra’yla Alper de geliyormuş,” dedi aniden.

 

Kaşlarım çatıldı.

“Azra Ankara’ya dönecekti hani?”

 

Baran hafif tebessüm etti. “Doktora gideceğini duyunca Alper ikna edememiş.”

 

İster istemez güldüm.

 

“İpleri Alper’e bırakmıyor ya… gururum.”

 

“Kimin kardeşi?” dedi Göktürk gururla, sigarasını yakıp dumanını savururken.

 

“Eee…” dedim, dumanı ciğerlerime çekip balkona bırakırken, “saat 4’ten sonra önce doktor, sonra karakol. Öyle ha.”

 

Sözlerim havada asılı kaldı. O an herkes sustu. Sadece sigaranın köz sesi vardı. İçimdeki yük duman gibi dağılmadı; bilakis göğsüme çöktü.

 

Baran da sigarasından bir nefes çekti, ama bakışlarını benden sakladı. Onun o hâli… beni benden aldı. Çocukluğumuzdan beri yanında duran ben, ilk defa gözlerime bakmaktan bu kadar kaçan bir Baran gördüm.

 

Küllüğe yetişemeden sigarasını yarım bırakıp bastırdı. Derin bir nefes verip sandalye çekip yanıma oturdu. Göktürk de sessizce onun yanında yer aldı. Üçümüz, balkonda diz dize, ama herkesin içinde başka bir fırtına vardı.

 

“Niye bakmıyorsun kendine Baran?” dedim en sonunda, sesim olduğundan daha sert çıkmıştı. Gözlerimi dikince bana, gülmeye çalıştı.

 

“Üstüme kuma mı getireceksin lan, nasıl laf o öyle?” dedi alaya vurup.

 

İstemsizce gülümsedim. “İklim sana ömürlük yeter kuma olarak,” dedim alayla.

Baran omuz silkip, “Neyse, ben karakola gitmeyi bekleyemeyeceğim,” diye mırıldandı. Cebine uzandı.

 

“Ne bu?” diye sordum kaşlarım kalkarak.

 

Elini cebinden çıkardığında, avucunun içinde küçücük, örülmüş bir patik vardı. Önüme bıraktı. O an gözlerim büyüdü, nefesim kesildi.

 

“Yavru kartal mı geliyor?” dedim hayretle.

 

Göktürk göz devirdi, ama yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. “Kusura bakmayın beyler, benim yavru aslanım da yolda.”

 

Bir anlık sessizlik… sonra kalbim boğazıma dayandı. Ellerim titredi.

 

“İkiniz de mi?..” dedim, gözlerim dolarken.

 

Baran’ın sesi titriyordu. “Bir değil, iki kere amca oluyorsun kardeşim.”

 

Kollarımı açıp ona sarıldım. Sanki o an, bütün sıkıntılarımız, bütün yaralarımız unutuldu.

 

“Kardeşim…” dedim boğazım düğümlenerek.

 

“Baba oluyorum…” dedi Baran, sesinde korkuyla karışık bir gurur vardı.

 

"Kurban olurum lan size ben! " diyerek geri çekilip bu kez Göktürk’e sarıldım.

 

" Taze damat, solladın he bizi " dedim gülerek.

 

Göktürk kahkaha atıp daha sıkı sarıldı.

" Sevdayı da cefayı da senden öğrendik be kardeşim... Erken çaldı kapımızı minik, ne yapalım amcası ?!"

 

" Hayırlısı ile kucağınıza alın ikiniz de " dedim sevinçle.

 

Baran gülerek lafa karıştı.

" Amcasından lisanslı formasını istiyormuş bizimki. "

 

Elimi omzuna koyup " Ayıp ediyor, Tüpraş Stadı’nı önüne dizerim! " deyince, Göktürk koca bir kahkaha patlattı.

 

" Neyse ki benimki masraflı değil, " dedi. " Bize bir taç alsan da olur amcası. "dedi.

 

Gözlerim şaşkınlıkla açıldı.

" Cinsiyeti belli mi? "

 

Göktürk dudaklarını ısırıp kendinden emin bir şekilde başını salladı.

 

" Değil ama kesin kız olacak. Ben kefilim çocuğuma ya! "

 

Baran kahkaha atarak başını iki yana salladı.

" O nasıl oluyor lan? "

 

Göktürk hemen onun üstüne yürür gibi yapıp kendi yüzünü gösterdi.

" Bak şu bebeksi suratıma! Senin gibi maço oğlan babası havası var mı bende? "

 

Ben dayanamayarak kahkaha attım.

" Ne alaka oğlum! " dedim, ama Göktürk daha da coşmuştu.

 

" Sabah akşam ‘kaderli Nurteeen, güzel Nurteeen’ diye dolanıyorum evde oğlum. Kız olmaması imkânsız diyorum ya. Babası zaten first crush listesindeydi kızların, lisede de ortaokulda da," dedi Göktürk saçlarını karıştırarak.

 

Baran bana gizlice göz kırpıp hızla arkasını dönerek,

" Meltem yenge! " diye patlattı şakayı.

 

Göktürk’ün gözleri bir anda büyüdü, toparlanmaya çalıştı.

" Vallahi yalan aşkım, first crush felan yok! " diye panikle savunmaya geçti.

 

Baran’la ben kahkahalara boğulduk.

 

" Ulan var ya… yengem yapıyor bu sporu! " dedi Baran gülerek.

 

Göktürk bir anda ciddileşti, yüzünü buruşturdu.

" Ayıp oluyor ama ya... "

Tam o sırada mutfak kapısından Alper girdi.

" Neşeniz bol olsun beyler," dedi gülümseyerek.

 

Ben de gülerek karşılık verdim:

" Hoş geldin damat."

 

Baran’ın kaşları havaya kalktı.

" Ooo, kabullenmişsin Emir’im," dedi Alper’e bakarak.

 

Alper utanarak başını eğdi, sırtını sıvazladım.

" Azra’yı bir üzmesine bakar, burnundan getirmem an meselesi merak etme," dedim.

 

Göktürk kahkaha attı:

" Ayıp ettin, sen kızın ağabeyiysen biz de bu güne bu gün Alper’in görümcesiyiz," diyerek Baran’ın omzuna kolunu attı.

 

" Haklı," dedi Baran da, gülerek.

 

Alper de gülümseyerek ekledi:

" Azra olmasa cidden yetimmişim ben."

 

" Şaka yapıyoruz oğlum," dedim ben, elini sıktım.

 

" Biliyorum Emir’im, sıkıntı yok," dedi derin bir nefes alarak.

 

Baran hemen konuyu değiştirdi:

" Sen ne yaptın babanla olan mevzuyu?"

 

Alper yüzünü buruşturdu.

" Üvey evlatlarıyla mutlu mesut… napsın..." diye omuz silkti.

 

Göktürk kaşlarını çattı.

" Alper… görüşmeyi kabul etmiştin sen, o ne oldu?"

 

Alper derin bir nefes aldı, gözleri buğulandı.

" Babalarının aklını karıştırmamı istemiyorlar ciciler… ne olacak..." dedi.

 

Bunu duyunca gözlerindeki kırılmayı fark ettim, kolumun altına çektim onu.

 

"Şerefsizlere bak ya… dağdan gelip bağdakini kovuyorlar," dedi Göktürk dişlerini sıkarak.

 

" Öyle..." dedi Alper, başını eğip.

 

Omzuna dokundum.

" Üzme canını Alper’im..."

 

Alper, dudaklarının kenarında küçük bir tebessümle başını kaldırdı.

" Üzülmüyorum artık ya zaten! Sadece bana düşen mirasımı ver dedim babama. Bana yapamadığı babalığı onlara yaparken içim yanmaz en azından o kadar. İzmir’deki evi ve dükkanı almasında benim emeğim var. Normalde kabul etmezdim de… artık Azra var. İlerde ona bir büro açarız, işlek yerde. O yüzden düşündüm."

 

Onun bu sözleriyle gururla baktım yüzüne. İçimden, “Doğru adama emanet ettim kardeşimi,” diye geçirdim.

____

 

İklim’den...

 

Meltem’in sıcacık sesi odanın havasını ısıtırken, Azra ile Emel’in birbirine takılan esprileri kahkahalarla karışıyor, sohbet bir anda çiçekleniyordu. Gözlerim ister istemez Emir’e kaydı… O, kahkahaların uzağında, yüzünde belli belirsiz bir gölgeyle sessizce oturuyordu. İçimdeki kırgınlık, o sessizliğe çarpıp büyüyordu sanki.

 

“Yaa ne diyeceğim, madem böyle çift çift toplanmışız, bir oyun mu patlatsak?” dedi Meltem, heyecanla ellerini çırparak.

 

“Valla ben okeyim, karımın dediğine,” diyen Göktürk’ün şakasıyla kahkahalar yükseldi. Ben bile dudak ucuma küçük bir tebessüm kondurdum. Ama Emir’in gülümsemesi yarım kaldı, sanki dudaklarına uğramadan gözlerinin içine gömülüp kayboldu.

 

Yanıma oturduğunda kalbim, kırgınlığın ince sızısıyla sıkıştı. Elimi usulca onun eline koydum. Bir an bakışları benimkine çarptı. Kahverengi gözlerinde yorgunluk vardı, saklanmış bir mahcubiyet, belki de bana söylenememiş sözler…

 

“İyi misin, Emir?” diye fısıldadım, kalabalığın gürültüsünde kaybolsun istedim.

 

Başını hafifçe salladı.

“İyiyim, güzelim…” dedi ama sesindeki titrek tını, söylediklerini inkâr eder gibiydi.

“Emir… bir şey mi oldu, ne itti seni yine içmeye?” dedim, sesim istemsizce kırılmıştı.

 

Kaşlarının arasındaki çizgi derinleşti, gözlerini kaçırarak dudaklarının kenarını ısırdı. “Sonra konuşsak, güzelim, bunu…” dedi kısık bir sesle. Sanki ağzına gelen kelimelerden saklanıyor gibiydi.

 

Başımı sallayıp önüme döndüm, yüreğimde o tanıdık sızıyla. O an Alper’in sesi yükseldi, ortamı dağıtmak istercesine:

“DC oynayalım mı?”

 

Baran ağabey kaşlarını çattı. “O ne lan?” dedi, yüzü tam bir şaşkınlık ifadesiyle.

 

Emel abla kahkaha attı, gözleri parlayarak araya girdi.

“Benim kocamın mağarasında teknoloji bu kadar gelişmedi de bir saniye…” diyerek eşine yan yan baktı.

 

Baran ağabey gözlerini devirdi, dudak bükerek:

“Ne alakası var gülüm ya…” dedi.

 

“Yenge, sen anlat; biz soru ayarlayalım,” dedi Azra, heyecanla.

 

Onların o tatlı telaşını izlerken gözlerim yeniden Emir’e kaydı. Elinde tuttuğu çay bardağı masanın kenarında unutulmuştu. Derin bir nefes alıp başını usulca omzuma yasladığında kalbim bir anlığına hızla çarptı. Kahverengi gözleri yarı kapalıydı, sanki uyku ile uyanıklık arasında gidip geliyordu.

 

“Emir… oyun oynayacağız, uyuma,” diye fısıldadım dudaklarımı kulağına yaklaştırarak.

 

Bir an gözlerini açtı, bana baktı. Yorgun ama huzur arayan bir bakıştı bu.

“Uyumuyorum, güzelim… Dinleniyorum sadece…” dedi, sesinde hem bir teslimiyet hem de kendini savunma vardı.

 

Meltem ellerini çırptı, sesi neşeyle yankılandı:

“Tamam hadi, başlayalım!”

 

Herkes yavaşça bir daire oluşturdu. Emir, kahverengi gözlerini bana dikmiş, hafifçe tebessüm ediyordu. Ben de içten bir gülümseme ile karşılık verdim.

 

“İlk şişeyi kim çevirecek?” diye sordu Göktürk, gözleriyle etrafı süzerek.

 

Baran elini kaldırdı:

“Ben başlayayım bakalım, kimin şansı yaver gidecek?”

 

Şişe dairenin ortasına kondu ve Baran hafifçe parmağıyla itti. Şişe yavaş yavaş dönmeye başladı; herkes nefesini tuttu. Döndü, döndü ve durdu… ucu tam olarak Alper’e işaret ediyordu.

 

Meltem hemen durumu fark etti:

“Alper ile Emir. Emir, Alper’e soruyor!”

 

Emir başını yavaşça kaldırdı, omzumdan kolunu geçirdi ve beni kendine çekti. Kahverengi gözleri hafifçe parlıyordu, bakışı hem şefkatli hem de sinsiydi.

 

“Doğruluk mu, cesaret mi?” dedi.

 

Alper tereddüt etti, hafifçe omuz silkti:

“Doğruluk… bakalım neler soracaksınız bana,” dedi.

 

Emir’in dudakları sinsice kıvrıldı. Sesinde hafif bir alaycılık vardı:

“Bize söylediğin bir yalanı itiraf et.”

 

Alper bir an tereddütle yutkundu ve sonra göz ucuyla Azra’ya baktı. Azra ise arkasında yastığı kucağına alıp adeta pusuya yatmış, dik dik Alper’i izliyordu. Ben onların bu haliyle gizlice gülümseyip keyfini çıkarırken...

“Ben evlatlığım…” dedi Alper.

 

“Neeyy?!” Azra yükselerek tepkisini verdi, gözleri şaşkınlıkla parlıyordu.

 

“Yuhh, anasını satayım!” diyerek Göktürk de kahkahasını patlattı.

 

Baran ağabey araya girerek gülerek:

“Yok bende ananım!” dedi.

 

Emir, alaycı ama ciddi bir sesle karşılık verdi:

“Alper, seni şişeye oturtur öttürürüm!”

 

Alper çekingen bir tavırla devam etti:

“Ben annemin yanına gidiyorum diye izin aldığımda, Ankara’ya Azra’nın yanına gitmiştim. Orada da sevgili olduk.”

 

Emir’in kaşları çatıldı, sesi sertleşti:

“Ne dedin, ne dedin?!”

 

“İtiraf ettim işte, kardeşim,” diyerek Alper geri çekilirken, ben Emir’in bacağına elimi koyup hafifçe sıktım.

“Yapma… oyundayız… iki tane hamile var, Emir,” diye fısıldadım kulağına.

 

“Bunu sonra konuşacağız,” diyerek arkasına yaslandı Emir Kaan, kahverengi gözleriyle hala bana bakıyordu.

 

 

“Neyse! Hadi şişeyi çevirelim,” diyerek ortamı yumuşatmaya çalıştı Emel abla ve şişeyi hafifçe itti. Dairenin ortasında yavaşça dönmeye başladı, herkes nefesini tuttu.

 

Şişe durdu ve ucu Baran’a işaret etti.

“İklim’e Baran soruyor,” dedi Meltem, kahkahayı bastı.

 

Baran ağabey hafifçe gülmeye başladı.

“Kumalar kapışıyor, koyalım bunun adını,” deyince etraf kahkahalarla doldu.

 

Göktürk heyecanla sordu:

“Doğruluk mu, cesaret mi, yenge?”

 

“Doğruluk olsun,” dedim. Emir’in kahverengi gözlerindeki gülümsemeyi fark ettim; göz göze geldiğimiz anda bakışlarını ağır ağır Baran’a çevirdi.

 

Baran derin bir nefes aldı, sorusunu dikkatle patlattı:

“Bu soruyu sorarken içim yanıyor ama… benim güzideme, yani Emir’ime… ne zaman ilk aşık oldun?”

 

Bir an sessizlik çöktü. Baran yutkundu, boğazını temizlerken, Emir’in gözleri hâlâ bana kilitlenmiş, dudaklarımın yanındaki bakışıyla mekik dokuyordu.

 

“Hadi söyle, güzelim… cevap bekliyor first kuman,” dedi Baran hafifçe gülerek.

 

“Emir…” dedim, dik dik bakarken, Emir ise utangaç bir gülümsemeyle bakışlarını kaçırdı.

 

Azra sabırsızca atıldı:

“Hadi söyle, yenge!”

 

“Şey… beni… Barış’tan kurtardığı gün…” diye itiraf ettim.

 

“Oooo!” sesleri yükseldi. Emir aniden alnıma tatlı bir buse kondurdu, stresimi fark edip şişeyi çevirdi.

Şişe Göktürk ve Azra’ya döndü. Göktürk ciddiyetle kaşlarını çattı ama gözlerindeki muzır parıltı onu ele veriyordu; bu oyunun tam da onun tarzı olduğunu biliyordum.

 

“Doğruluk mu, cesaret mi aşkım?” dedi Meltem, göz kırparak.

 

“Cesaret olsun,” dedi Göktürk alaycı bir tavırla, kollarını göğsünde bağlayıp etrafı süzerek. O bakış, meydan okuma gibiydi.

 

Tam o sırada Alper, Azra’nın kulağına eğilip bir şeyler fısıldayınca ortamda büyük bir sessizlik oldu. Azra, yanaklarına yayılan muzır gülümsemeyle başını kaldırdı:

“Göktürk ağabey, tavuk dansı yap!”

 

Bir anlık şaşkın sessizliğin ardından Baran ile Emir Kaan kahkahaya boğuldu. Göktürk’ün yüzü ekşidi, ellerini iki yana açıp başını salladı.

“Hayır ya... başka bir şey de bari!”

 

Tam o sırada Baran devreye girdi. “O zaman balkona çıkıp ben gay’im diye bağırsın!” dedi kahkaha eşliğinde.

 

Göktürk gözlerini devirdi. “Öldür anasını satayım...” diyerek saçlarını karıştırdı.

 

Emir Kaan sakin ama şeytani bir gülümsemeyle lafa girdi. “Bence burada birine en nefret ettiği huyunu yüzüne vursun.”

 

Göktürk parmağını sallayıp “Ha işte! Adam gibi adam sensin Emir’im. Helal olsun!” dedi.

 

“Azra, kabul mü?” diye sordu Alper.

 

“Kabul, yapsın,” dedi Azra, gözleri ışıl ışıl parlayarak.

 

O an Göktürk, yavaşça bakışlarını Baran’a çevirdi. Ortalık kahkaha tufanına döndü.

 

“Ciddi söylüyorum, sen tam bir görümce ve kaynanasın! Şu time kim evli girdiyse, senin illa bir yorumun oluyor. Emir’e utanmasan, boşa beni al diyecektin hâlâ aklımda! Bekârlık sultanlıktır der dururdun, ilk sen evlendin! Vallahi bir gün tersime gelirsen, benden yedi santim uzun olmana bakmam, döverim seni!”

 

Baran, ustaca bir gamsızlıkla omuz silkti. “Neyse, bildiğim yerden geldi. Kırılmadım.”

 

Herkes gülmekten yerlere yatarken Göktürk ona öpücük yolladı. “Ayıp ettin canım benim!”

 

Göktürk’ün öpücük göndermesiyle kahkahalar hâlâ sürerken Meltem dayanamadı:

“Hadi, hadi! Şişeyi çeviriyoruz yeniden!” dedi.

 

Şişe tekrar çevrildi. Gözler şişenin dönüşünü takip ederken herkes nefesini tuttu. Şişe yavaşça dönmeyi bıraktığında ucunun işaret ettiği isim belli oldu.

 

“Meltem ile Emir,” dedi Azra heyecanla.

 

Emir Kaan gülümseyerek bana sarıldı, başını omzuma yasladı.

“Ben soruyorum,” dedi Meltem, gözlerinde tatlı bir parıltıyla.

 

“Sor bakalım yenge,” dedi Emir Kaan, omzuma daha çok yaslanarak.

 

“Doğruluk mu cesaret mi?”

 

“Cesaret olsun,” dedi Emir, dudak kenarı hafifçe kıvrılarak.

 

Meltem kaşlarını kaldırıp meydan okurcasına baktı. “O zaman… eşinin en garip bulduğun huyunu söyle.”

 

Herkes kahkahasını tutmak için birbirine baktı. Emir bana dönerek göz kırptı.

“Uykusunun ağır olması. Ben askerde bile bu kadar ağır uyuyan kimse görmedim,” dedi kahkahayla.

 

Ben hemen araya girdim, dudak bükerek: “Ama seviyorum uyumayı, ne yapayım?”

 

Emir başımı kendine yaslayıp alnımdan öptü. “Kurban olurum sana…”

 

O an herkes “ooooo” diye bağırınca yüzüm kızardı, ama Emir’in gülüşü her şeyi unutturuyordu.

 

Göktürk hemen atıldı: “Şimdi sıra sende Emir! Çevir bakayım şişeyi.”

 

Emir gülümseyerek şişeyi tekrar çevirdi. Şişe döne döne durduğunda bu kez Emel ablanın üzerinde kaldı.

 

“Emel’e, Azra soruyor,” dedi Göktürk heyecanla.

 

“Doğruluk mu cesaret mi?” dedi Azra, gözlerini Emel ablanın üzerine dikerek.

 

“Doğruluk,” dedi Emel abla kendinden emin şekilde.

 

Azra hemen ileri atıldı, gözleri parlıyordu:

“Peki… şu an aramızda oturanlardan hangisini gerçekten kendine daha yakın görüyorsun?”

 

Ortama bir anda sessizlik çöktü. Herkes merakla Emel ablanın dudaklarına odaklanmıştı.

 

Emel abla önce başını sallayıp gülümsedi. “Zor soru ama… açık konuşayım. En yakınım Meltem. Çünkü onunla aynı yollardan geçtik, aynı acılardan besleniyoruz. Onun varlığı bana iyi geliyor,” dedi.

 

Meltem’in gözleri parladı, hemen elini Emel ablanın eline koydu. “Ben de seni öyle görüyorum ablam,” dedi. Ortam bir anda duygusal bir tona bürününce Göktürk ellerini çırptı.

 

“Yeter bu romantiklik, hadi dönelim heyecana!” dedi.

 

Şişeyi bu kez Azra çevirdi. Herkes nefesini tutmuş beklerken şişe döndü döndü… ve ucuyla Alper’i gösterdi.

 

“Vayyy, yine Alper!” dedi Baran kahkahasını bastıramayarak.

“Doğruluk mu, cesaret mi lan?” diye sordu Göktürk.

 

Alper gözlerini kısıp kısa bir tereddüt yaşadı. Sonra kollarını iki yana açtı.

“Cesaret!” dedi meydan okurcasına.

 

Baran hemen atıldı: “O zaman… bu evin ortasında, şuracıkta… Azra’ya sevgi dolu bir şiir oku!”

 

“Yuuuuh!” diye bağırdı Emir Kaan, kahkahalar eşliğinde.

 

“Ne oldu Emir’im, damat diyordun az önce?” dedi Baran kahkahasını bastıramayarak.

 

Emir’in yüzü bir anda gerildi, kahverengi gözleri Alper’e dikildi.

“Benim önümde de olmasın ama,” dedi sertçe. Sesindeki kıskançlık gizlenemeyecek kadar açıktı.

 

Ben onun öfkesini hemen sezdim, hafifçe kulağına eğildim. “Emir, yapsın… rahat bırak,” dedim usulca.

O an bana dönüp kaşlarını çattı, gözlerinde kıskançlığın o sert kıvılcımları yanıyordu. Elini tutup sıktım; onu sakinleştirmek için bakışlarıma olabildiğince yumuşaklık kattım.

 

Derin bir nefes alıp başını salladı, gözlerini benden kaçırdı.

“İyi… okusun,” dedi, ama sesinde hâlâ diken gibi sert bir ton vardı.

 

Azra ise sessizliğe gömülmüştü; gözleri dalıp gitmiş, uzaklara kaymıştı. O an Alper onun sessizliğini fark etti, cesaretini toplayıp elini usulca tuttu.

“Azra’m…” diye fısıldadı.

 

Azra, bir anlık irkilme ile kendine geldi, gözlerini ona çevirdi. O bakışlarda hem şaşkınlık hem de yüreğinin derinliklerinden gelen bir sıcaklık vardı.

 

Tam o anda Emir yerinde hafifçe doğruldu, yalandan boğazını temizleyip yüksekçe öksürdü.

Alper gözlerini hemen Emir’e çevirdi, aldığı uyarıyı anında okuyup Azra’nın elini bıraktı.

 

“Oku hadi, Alper!” dedi Meltem heyecanla, ellerini birbirine çırparak.

 

“Okusun…” diye mırıldandı Azra, sesi hâlâ düşünceli ve hafif çekingen.

 

Emel abla hemen araya girdi:

“Azra, iyi misin?”

 

Azra başını salladı, hafifçe gülümseyerek:

“İyiyim yenge, oku hadi Alper,” dedi.

 

Alper derin bir nefes aldı, etrafa bakarak hafifçe gülümsedi ve şiiri okumaya başladı:

“Dünyada iki renk gül olsun,

Biri kırmızı, biri beyaz olsun.

Sen beni unutursan kırmızı güller solsun,

Ben seni unutursam beyaz güller kefenim olsun.”

 

O an odada kısa bir sessizlik çöktü; herkes gülmemek için kendini zor tutuyordu. Tam o sırada Göktürk beklenen dokunuşu yaptı:

“Bayramınız mübarek olsun!”

 

Herkes kahkahayla patladı. Azra, gülerek Alper’e döndü:

“Alper… cidden mi?”

 

Alper omuz silkerek cevap verdi, gözlerinde masum bir gurur vardı:

“Başka bildiğim şiir yok ki!”

 

Odada hem sıcak bir samimiyet hem de tatlı bir eğlence havası hâkim olmuştu; kahkahalar arasında herkes keyifle birbirine bakıyordu.

___

35 oy sınırı 20 yorum istiyorum

Ayrıca küçük bir spoi > Emir’in Adar'a yaptıklarından küçük bir bölüm ve Leyla'nin başına gelenler hakkında da azar azar bilginiz olacak. O yüzden yeni bölümde soğuk kanlı bir Emir okumaya aynı zamanda Azra ile Emir’in yuzlesmesine hazır olun ❤️🤧

Bir de geçen bölümü düzenleyeceğim, ne yazık ki uygulamaya yüklerken bazen bölümü kesiyor dondugu için. Gecem bölüm de de olmuş. Orayı da halledeceğim. Seviliyorsunuz ❤️

 

Bölüm nasıldı yazın!!!

Vee spoiii

Bana destek olursanız sevinirim . Okurlarımla iletişim kurmayı seven biriyim. Insta ve tiktok adresim de : bozkurtpencesi_kitappad

 

Bölüm : 30.09.2025 18:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 78 : Son hatırlar
Bozkurt Pençesi
Yarım Kalan Sigara

57.91k Okunma

6.71k Oy

0 Takip
112
Bölümlü Kitap
Bölüm 1 : Atalay Timi 🦂🇹🇷Bölüm 2 : İlk Karşılaşma ❤️‍🔥Bölüm 3 : Görünmeyen YaralarBölüm 4 : Yeni başlangıçlarBölüm 5 : Tamamlanmayı Bekleyen HayatlarBölüm 6 : Timin başı DertteBölüm 7 : Küçük Umut Yaman ParsBölüm 8 : Aşiret ve Töre Kurbanları 🔥Bölüm 9 : İki Sevdanın arafında...Bölüm 10: Başımız Belada ❤️‍🔥Bölüm 11 : Zoraki Evliliğe İlk AdımBölüm 12 : Sözde KarımBölüm 13 : Dik Durmaya ÇalışmakBölüm 14 : Senin Sayende ❤️‍🔥Bölüm 15 : Aşka Adım Adım ❤️‍🔥Bölüm 16 : İstenmeyen GelinBölüm 17 : Namus Davası ve ÇarşafBölüm 18 : Hayatta Kalma SavaşıBölüm 19 : Zor GünlerBölüm 20 : İlk TavizlerBölüm 21 : Aşiret ile karşı karşıya 🔥Bölüm 22 : Kıvılcımlar ArasındaBölüm 23 : Sevgi Tohumları ❤️‍🔥Bölüm 24 : İlk BuseBölüm 25 : Yağmurun altında bir günBölüm 26 : Yasak Sevdalı 💔Bölüm 27 : Acılar 💔Bölüm 28 : Kapanmaz Yaralar ❤️‍🔥Bölüm 29 : Beklenmeyen HaberBölüm 30 : Gönül YarasıBölüm 31 : Cam kırıkları 💔Bölüm 32 : Yağmur Seninle GüzelBölüm 33 : Aşk YağmuruBölüm 34 : Şükür SebebiBölüm 35 : Gökyüzü güzelliğini kıskanırBölüm 36 : Aşk ve Adalet ❤️‍🔥Bölüm 37 : Merhamet Kokulum ❤️‍🔥Bölüm 38 : Aşkı Şerbetli ❤️Bölüm 39 : Yürek Yarası ❤️‍🔥Bölüm 40 : İlk İtiraf ❤️‍🔥Bölüm 41 : Kıskançlık Krizi ❤️‍🔥Bölüm 42 : Korku olmazsa aşk olmaz ❤️‍🔥Bölüm 43 : Beklenmeyen Buse 🥲Bölüm 44 : Yaşam SavaşıBölüm 45 : Ölüm ile Yaşam...Bölüm 46 : İyi ki Sen ❤️‍🔥Bölüm 47 : Canımdan can gidiyorBölüm 48 : Özlemek istiyorumBölüm 49 : Mest Olunur GüzellikBölüm 50: Sevdiğiyle Çocuk Olurmuş İnsan ❤️‍🔥Bölüm 51 : Aşk Ve savaşBölüm 52 : Yıkımlar başlıyor...Bölüm 53 : Mor orkide 🇹🇷Bölüm 53 : Aşk Sakinleştiricisi 🔥Bölüm 54 : Gurur ve Sevda🔥Bölüm 55 : Şımarmak istiyorumBölüm 57 : Masum Aşıklar 🫠Bölüm 58 : Yaşayan Fosilsin SenBölüm 59 : Can kırıklarıBölüm 60 : Bir Gönül Davası 🔥Bölüm 61 : İki Cihan CennetimBölüm 62 : Yak yanıyorsak söndürmeBölüm 63 : Hüzün MaltemiBölüm 64 : Alevler ve küllerBölüm 65 : Bir Yürek Yangını ❤️‍🔥Bölüm 66 : Emir HayranlıklarıBölüm 67 : YıkılışlarBölüm 68 : Gamzenin Çukurunda kaybolmak istiyorumBölüm 69 : Gururum ❤️‍🔥Bölüm 70 : Anlat Onlara...Bölüm 71 : Hasret kavuşmasıOkurlarimmBölüm 72 : Saklanılan AcıBölüm 73 : Küçük Emir’in Acıları❤️‍🔥Bölüm 74 : Acı ve GururBölüm 75 : Hisler Uyanıyor...Bölüm 76 : Yüreğimin Vatanı ❤️‍🔥Bölüm 77 : Yıldızların Altında 🫠❤️‍🔥Bölüm 78 : Son hatırlarBölüm 79 : Başka bir EmirBölüm 80 : Canımı Yakıyorlar ❤️‍🔥😔Bölüm 81 : Hisler Yalan söylemezSoru-Cevap yapıyoruzBölüm 82 : Mazi ve aşkBölüm 83 : Sırılsıklam aşkBölüm 84 : Kokunda Dinlenmek İstiyorum😔❤️‍🔥Bölüm 85 : Kanlı Nefesler 🥀❤️‍🔥Bölüm 86 : Acılar ve Gerçekler 🥀❤️‍🔥Bölüm 87 : Diriliş mi Bitiş mi ?Bölüm 88 : Uyanış ❤️‍🔥Bölüm 89 : Küçük Yılmaz ❤️‍🔥Bölüm 90 : Bir İç savaş Meselesi❤️‍🔥Bölüm 91 : Pembe bisiklet 🫠Bölüm 92 : Efelerin EfesiBölüm 93 : Nemrut’un Kızı ❤️‍🔥Bölüm 94 : Aşk ve SavaşBölüm 95 : Ahım ölüme kadar 🥀🔥Bölüm 96 : Tatlı Aşermeler 🫠❤️Bölüm 97 : Canımın Canını AldılarBölüm 98 : Sensiz Nasıl Yaşarım Ben...Bölüm 99 : Canımı YaktınızBölüm 100 : TükenişlerBölüm 101 : Kanlı GömlekBölüm 102 : Son Yüzleşme ❤️‍🔥Özel Bölüm : Leyla'nın GerçekleriBölüm 103 : Kanlı Son Direnişler...Bölüm 104 : Ahirim SensinBölüm 105 : Kana Karışan NefeslerBölüm 106 : Zamana TutsakBölüm 107 : Aşabildin mi ?Spoi107.bolume oy ve yorum gelmediği sürece bölümü atasım yok bilginize
Hikayeyi Paylaş
Loading...