101. Bölüm
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 90 : Bir İç savaş Meselesi❤️‍🔥

Bölüm 90 : Bir İç savaş Meselesi❤️‍🔥

Bozkurt Pençesi
bozkurt.pencesi

Bölüm Şarkılarınız

Can koç- Gökyüzünü tutamam

Gülşen- Bir taraf seç

Emre aydın - bir ölüm kalım meselesi

___

Baran Boran’dan...

Eve girdiğimizde hızlı bir duş alıp çıkarak kendime gelmiştim. Ilık suyun buharı sanki üzerimdeki yorgunluğu değil, içimde birikmiş bütün ağırlığı da yıkayıp götürmüştü.

Emir’in söyledikleri hâlâ zihnimde yankılanıyordu; her kelimesi bir taş gibi dönüp duruyordu beynimin içinde. O sırada salondan gelen hışırtıyla başımı kaldırdım.

Emel, koltuğa uzanmış, elinde bir kitap ve diğer elinde yeşil bir elma… Sayfaların çevrilişine karışan “katur kutur” sesi, evin sessizliğinde yankılanıyordu.

 

“Güzelim...” dedim yumuşak bir sesle.

 

Başını kaldırmadan, refleksle cevap verdi:

“Efendim aşkım...”

Söylediğinin farkında bile değildi. Dudaklarımda küçük bir tebessüm belirdi.

 

“Ne yapıyorsun?”

“Kitap okuyorum aşkım,” dedi gülümseyerek.

 

Yanına gidip, yanağını avuçladım. Teninin sıcaklığı avuç içimde yankı buldu.

“Güzel mi elman?” dedim alaycı bir tonda.

 

“Çok güzel!” diye güldü, sesi evin duvarlarına çarptı sanki.

 

Eğilip karnına küçük bir öpücük kondurdum.

“Babam...” dedim fısıltıyla, “baban...geldi.”

Sanki içerde, minicik kalbiyle beni duyacakmış gibi bir his sardı içimi.

 

“Bugün doktoru çok hızlı büyüdüğünü söyledi.”

 

Başımı kaldırıp gülümsedim ama yüzümdeki gülüşün altında koca bir suçluluk vardı.

 

“Özür dilerim ikinizden de…” dedim. “...Ben neredeyse hiç ilgilenemedim sizinle.”

 

Emel başını yana eğdi, gözleri yumuşadı.

“Babamıza kızgın değiliz ki biz,” dedi. “Hem babaannesi çok güzel baktı bize, annaannemizde geldi baktı...”

 

Sözleri yüreğime doldu. Gözlerim buğulandı.

“Emel’im... özür dilerim...annemlerden çok bana ihtiyacın vardı senin ama yalnız bıraktım seni...” dedim yeniden, daha kısık bir sesle.

 

Başını göğsüme yasladı. O an, dünyanın bütün sesleri sustu. Sadece onun nefesini duydum. Rahat etsin diye sırtımı yatağın başlığına yasladım, bir elimi saçlarına doladım.

 

“Sana kızamıyorum ki...” dedi. “...Farkındayım her şeyin.”

 

“Yanlış zamanda oldu her şey,” dedim iç çekerek. “Ne sevinebildik, ne de acımızı tam yaşayabildik. Her şeyi içimize atıyoruz ama... o içimizi nereye atacağız, bilmiyorum.”

 

Bir an sessizlik oldu. Elini karnına koydu.

“Geçecek aşkım,” dedi. “Hepsi geçecek, inan bana.”

 

Gözlerimi kapattım, başımı onun saçlarına yasladım.

“Sen olmasan... kim toparlardı ki beni?”

 

“Bebeğimiz de bizimle,” dedi fısıltıyla. “...O da seni bekliyor her gün.”

 

Kollarımı ikisine de doladım. Sanki bütün dünya o an, o küçük karınla göğsüm arasına sığmıştı.

“Bu gün bir rüyasından bahsetti bana, amcası...” dedim gözlerim dolarken. Sesim titredi; boğazıma düğümlenen şey sadece kelimeler değildi, özlemdi.

 

Emel şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı.

“Ne rüyası görmüş, amcası?”

 

Gözlerimi yere indirdim, elim hâlâ onun karnının üzerindeydi.

“Bebeğimiz babamın kucağındaymış...” dedim sessizce. “Oğlanmış... sonra kendi çocuğunu da görmüş. Kızım oluyordu, dedi. ‘Kalk baba’ demesiyle uyanmış.”

 

Emel’in parmakları dudaklarına gitti, gözleri doldu.

“Ciddi misin sen, Baran?!” dedi, sesindeki şaşkınlıkla birlikte bir damla yaş yanaklarından süzüldü.

 

“Ciddiyim, güzelim...” dedim kısık bir sesle. Sanki içimde bir şey çözülüyordu o an.

 

“Ben de bugün öğrendim cinsiyetini bebeğimizin!” dedi, gülümsemesi gözyaşlarının arasından parladı.

 

“Vallahi mi güzelim?” dedim heyecanla, dizlerimin üzerine doğrulup gözlerine baktım.

 

“Erkek olacakmış...” dedi gururla.

Bir an sessizlik oldu. Yüreğim hızla çarptı.

 

“Hissetmiş...” dedim, kendi kendime mırıldanır gibi. “Babamın kucağında gördüğünü söylemişti...”

 

Emel tam gülümseyecekken gözleri birden büyüdü, ağzını eliyle kapattı.

“Baran... İklim de hamile!”

 

“Ne?!” dedim bir anda ayağa fırlayarak. Kalbim sanki kaburgalarımı kıracak kadar hızlı atıyordu.

“Nasıl... İklim hamile?!” dedim, sesim çatladı.

 

Emel’in bakışları bir an yere kaydı, sonra bana döndü.

“İki buçuk haftalık hamile... bugün öğrendik. Kimseye demedik daha!”

 

Bir an nefesim kesildi. Odaya bir sessizlik çöktü; sadece Emel’in kalbinden taşan sevinçle benim içimde kabaran endişe birbirine karıştı.

 

“Emir kimseye deme dedi rüyasını...” dedim, kelimelerim yavaşça dökülüyordu. “Sakın deme İklim’e. Kız zaten savruluyor...”

 

Emel başını salladı, parmaklarını birbirine kenetleyerek oturdu.

“Demem aşkım, demem... ama Emir baya hissetmiş.”

 

Başımı öne eğdim, parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim.

“Umudu yok ama... eski Emir değil Emel’im.” dedim boğazım düğümlenerek. “‘Bu enkazla nasıl kalkacağım’ diyor...”

 

Emel elini uzatıp dizime koydu.

“Baran... canım...”

 

“Biliyorum güzelim.” dedim, gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım. “Çok yaşamaz bundan sonra... ama ben yine de umut etmek istiyorum. Eskisi gibi olsun istiyorum.”

 

Emel’in sesi yavaşladı, neredeyse bir fısıltıya döndü.

“Canım... organları çok yıpranmış. Günlerce kan kusmuş birinin ciğerleri sence ne kadar götürür...” dedi gözleri dolarak. “Hazırlanmanız lazım... bir, iki ay belki... en uzun ihtimal o da. Ayağa kalksa bile eski Emir çok uzakta olacak ondan...”

 

Kelimeler odaya ağır ağır yayıldı.

Kalbimden bir parça kopup yere düşmüş gibiydi.

 

“Biliyorum güzelim… biliyorum…” dedim, gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım; içimde bir yerlerde hem korku hem de inatçı bir umut vardı.

 

Emel başını yana eğip bana baktı, sesi şefkatle titredi:

“Baran’ım…”

 

“ Söz verdirdi bana,” diye ekledim, gözlerimi ona dikerek. “Öz evladın gibi göreceksin, dedi… Kızı için böyle dedi.”

 

Emel’in yüzünde aniden bir oyunbaz gülümseme belirdi. Sırf moralim gelsin diye o da ne yapacağını şaşırır olmuştu.

 

“İster misin, gelinimiz oluyormuş bir de,” dedi usulca, sanki umutlu bir sır veriyormuş gibi.

 

Ciddi bir ifadeyle ona döndüm; alnımdaki çizgiler yumuşasa da gözlerim sertleşti bir an:

“Oğlumun kafasını ben kopartırım o zaman. Başka kız mı yok da kardeşine yan gözle bakıyor? Hem de güzidemin emanetine!”

 

Emel kahkahayı patlattı, omzunu silkip gözlerini kısıp başını yana attı:

“Baran ya!” diye takıldı bana, ama gözlerindeki sıcaklık, sözlerinin şakacı örtüsünü ele veriyordu.

 

Ben de istemsizce gülümsedim.

“Onu bunu boş ver gülüm de…” dedim, derin bir iç çekip ellerimi birbirine kenetleyerek. “Bu kız hamileyken… bunları nasıl atlatacak ki? Ya bebeğine bir şey olursa, ya kendisine?”

 

Emel sakin bir sesle yaklaştı bana, dizine dokunarak, “Doktor arkadaşlarımla konuştum,” dedi. “Eşi de aynı Emir gibi… inatçıymış yani. Bebeği de, onca şeye rağmen gayet sağlıklı çok şükür.”

 

Başımı iki yana salladım, yüzümde hüzünle karışık bir tebessüm belirdi.

“Kimin gelini ya…” dedim kendi kendime gururla.

 

Emel hemen lafa girdi, gülümseyerek:

“Kumam da kumam diyordun bir ara.”

 

Kahkaha atmakla iç çekmek arasında bir ses çıktı benden. “Hâlâ kumam ama artık aynı zamanda gelinim,” dedim. “Baran ağabey Baran ağabey diye dolaşıyor ya arkamda… çocuk gibi. Hoşuma gidiyor vallahi. Sanki Azra’nın küçüklüğü o kızda canlanıyor gözümde.”

 

Emel başını yana eğip yumuşak bir gülümseme kondurdu yüzüne.

“Güzel ağabey oldun ama…”

 

“Geç oldum,” dedim kısık sesle, gözlerimi yere dikerek. “Babamı gözümün önüne aldılar benden, Emel. O kızı ilk gördüğümde… hep o günleri gördüm gözümün önünde. Aşiret, şiddet, baskı… ne kadar duyduysam o kadar içim yandı. Nefretim ona değildi ama Emir’i de babam gibi alırlar diye korkarken...daha kötü şekilde aldılar bizden. En azından kurşun çok can yakmaz. Benim kardeşim kan kusarak ölüyor. ”

 

Emel’in sesi o anda daha da alçaldı, içinde yorgun bir bilgelik vardı.

“Baran...Yapma canım...Ayrıca Emir farkındaydı ki... Babamdan daha beterdin ama buna rağmen sence neden üstüne gitmiyordu Emir hayatım?” dedi. “Senin ne yaşadığını en iyi Emir ve ben biliyoruz. O yüzden sana kızamadık hiç… sadece zaman verdik.”

 

Başımı sallayarak saçlarından öptüm. O an “Baran!” dedi gözleri parlayarak bir anda!

 

“Ne oldu?!” dedim, kalbim bir anlığına endişeyle yerinden çıkacak gibi atarken.

 

“Elimle hissettim… tekme attı babası, tekme attı bak!”

Sesi öyle bir sevinçle doluydu ki bir an gözlerim doldu. Yanına eğildim, karnına dokunurken avuçlarımın altından küçük bir hareket hissettim.

“Yavrum…?” dedim fısıltıyla.

Emel kahkahasını tutamayıp gözyaşlarını sildi.

“Bak hâlâ atıyor, dokun babası, bak!”

 

Ellerim onun ellerinin üzerine kapandı. Küçücük ama güçlü bir kıpırtı…

Kalbim sıkıştı; hem mutluluktan, hem de içimdeki korkudan.

“Canım… yavrum benim…” dedim kısık sesle, sanki duyacakmış gibi.

Bir an gözlerimi kapattım, ellerim o minicik mucizenin üzerinde dururken içimden sessizce dua ettim.

 

Emel başını bana yasladı.

“Biz iyiyiz babası… sen de iyi ol diyor bak oğlumuz,” dedi.

Sesinde öyle bir inanç vardı ki, gülümsedim.

 

“Elbette olacağım…” dedim, alnından öperken.

“Aslanım benim… sen ve annen oldukça, ben dimdik ayakta kalırım yavrum benim...”

 

O an dünyanın bütün yükü bir anda hafifledi sanki.

Ev sessizdi, sadece Emel’in kalp atışlarını ve karnının içinden gelen o yaşamın ritmini duyuyordum.

Bir babanın kalbi, ilk kez bu kadar dolu, bu kadar korkak, bu kadar umut doluydu.

 

____

 

Emir Kaan Yılmaz’dan..

 

Bir hafta geçmişti. Onlar ne kadar “biraz daha kal” deseler de, insan kendi iç sesini susturamaz ya hani… Ben de öyleydim. Evime, yuvama dönmek istedim. Herkes etrafımda seferber olmuştu ama içimdeki enkaz hâlâ yerli yerindeydi.

İklim yanıma gelip kolumdan tutarak ayağa kalkmama yardım ederken gözlerim onun yüzüne takıldı. Hamilelik, sanki ay ışığının üzerine serilmiş huzur gibiydi teninde. Gülümseyince içim yumuşadı.

 

“Böyle otur,” diyerek koltuğa yönlendirdi beni. Usulca oturup arkamı yasladım.

Odanın içi kalabalıktı. Her biri —kimisi yorgun, kimisi umutlu— kendi yerinde oturmuştu. Sohbetler dönüyor, kahkahalar birbirine karışıyordu ama ben sessizdim. Hepsine tek tek baktım. Aynı cephede yıllarımı verdiğim dostlarım... Hepsi benim kadar yıpranmıştı.

 

Gözlerim dolunca başımı eğip yutkundum.

O an İklim’in eli dizime dokundu.

“Canım, bir şey mi oldu?” dedi yumuşacık sesiyle.

Başımı iki yana salladım.

“Yok… Herkesi bir arada görünce duygulandım sadece.”

 

Tam o sırada minik adımların sesi geldi. Yaman Pars, babasının kucağından sıyrılıp yanıma geldi. Gözleri pırıl pırıldı, sanki kalbimdeki karanlığı aydınlatmak ister gibiydi.

“Emir ağabey,” dedi ciddiyetle, “ben de ağabey olacağım değil mi senin çocuğun olunca?”

Gülümsedim, elimle yanağını okşadım.

“Sen de ağabey olacaksın paşam. Hem de en iyi ağabey sen olacaksın.”

 

Yüzü bir anda aydınlandı.

“Senin bana öğrettiklerini ben de ona öğreteceğim, söz!”

“Aferin paşama,” diyerek alnına bir öpücük kondurdum.

Sonra hızla dönüp Alparslan’ın kucağına koştu.

 

“Zeybek oynayacağız akşama Alparslan ağabey, değil mi?!”

 

“Oynarız aslanım!” dedi Alparslan gülerek. “Ama bak, Emir ağabeyinden güzel oynayan yoktu, sen ondan iyi öğrendin mi bakalım?”

 

Yaman Pars başını heyecanla sallarken ben şaşkınlıkla hepsine baktım.

“Ne zeybeği ağabey?” dedim, anlamaya çalışarak.

 

Göktürk kahkahasını bastıramadı. “Eee oğlum, iyileştin şükür! En azından ayağa kalktın. Bir kutlamayalım mı yani?”

“Kutlamazsak olmazdı!” diye atıldı Emirhan, sandalyesinden doğrulup elini havaya kaldırarak.

 

Tam o sırada Alper, sinsi bir gülümsemeyle araya girdi. “Ama bilin bakalım kim piyanist?”

O an herkesin bakışları İsmail ağabeye çevrildi. O da sanki olacakları önceden biliyormuş gibi derin bir iç çekip yanındaki eşi Şeyma’nın kulaklarını iki eliyle kapattı.

 

Ama çok geçti.

Timin içinden yükselen o meşhur ses, salonun duvarlarında yankılandı:

“İİİSSSMAAAİİİİLLL!”

 

Kahkahalar patladı.

İsmail ağabey yüzünü buruşturup eliyle susturmaya çalıştı onları. “Ayıp oluyor ama ya! Her defasında ben mi olacağım bu şakanın kurbanı?”

Tansu hemen lafa atladı:

“Sek sek sekerek İsmail!”

 

Bu kez gülmekten nefes alamadık. Gözümden yaş gelene kadar güldüm.

“Sarı saçlarından sen sorumlusun İsmail!” diye ekledi Baran gülerek benim gülüşümü yakalayıp.

Ve yine aynı anda hepimizden yükseldi o ses, timin alametifarikası haline gelmiş o bağırış:

“İİİSSSMAAAİİİİLLL!”

 

“Emir, sen de mi?!” dedi İsmail ağabey, kaşlarını çatıp gülmemeye çalışıyordu ama gözlerindeki ışıltı ihaneti ele veriyordu.

 

Ben sadece omuz silktim.

 

Daha ağzımı açmadan Göktürk araya girdi, muzip bir ifadeyle:

“İsmaaail, odalarda ışıksızım!”

 

O anda timin geri kalanı sahneyi kaçırmaz gibi, bir ağızdan o meşhur tepkiyi yankıladı:

“İİİSSSMAAİİİLLL!”

 

Emirhan yerlere yatmış gülüyordu; Emel gözlerinden yaş silerken “Artık durun!” dese de sesi gülmekten çıkmıyordu.

 

Göktürk bir elini göğsüne bastırıp sahneye çıkmış solist gibi devam etti:

“Kırdığın potlar bini aştı, bak yanlışsın herkes kaçtı

İsmail de buna şaştı, aklını seveyim lan İsmail

Lan İsmail, atlı mısın, yavrum Bağdatlı mısın

Herkes zeka yaşını sorar, lan sen bu kadar tatlı mısın

Ulan İsmail, ulan İsmail, ulan İsmail, ulan İsmail, ulan İsmail! İsmaal”

 

Timin geri kalanı hemen tamamladı:

“İİİSSSMAAİİİİLLL!”

Kahkahalar koparken İsmail ağabey, kollarını kavuşturup başını iki yana salladı.

“Yine başladınız ha…” derken bile yüzünde belli belirsiz bir tebessüm vardı. Meltem kocasının bu haline gururla bakarken, Azra ve annem de gülmekten alamıyordu kendilerini. Şeyma ise kocasının hoşuna gitmeyen bu olayı sorun etmeden eğlenerek gülüyor gibiydi.

 

“İsmail, felsefe yapma!” dedi Göktürk, cilveli bir edayla, adeta sahnenin yıldızı gibi durarak.

“İSMAAAİİİLLL!” diye tim anında destek çıktı, salon kahkahalarla çalkalanıyordu.

 

“Ne desem laf değil!” dedi Göktürk, elini dramatik bir şekilde havaya kaldırıp rolünü büyüterek.

“İSMAAAİİİLLL!”

 

“Göremiyorum, biraz eğil!”

 

“İSMAAAİİİLLL!”

 

“İsmail, beni anlamadın ya, ben ona yanıyorum!”

“İİİSSSMAAAİİİLLL!”

 

“İsmail, mutfakta biri mi var?!” diyerek rolüne daha da kaptırdı kendini Göktürk.

“İİİSSSMAAAİİİLLL!”

 

İsmail ağabey ellerini iki yana açtı, başını öne eğdi ve kırmızı suratlı, sinirle karışık bir gülümsemeyle bize bakarak:

“Lan var ya?!”

 

Tim, o an adeta bir bütün olmuştu:

“İSMAAAİİİLLL!”

 

Göktürk son darbeyi vurdu, gözlerini kocaman açıp:

“Emir dahii güldü, İSMAAAİİİLLL! Aşkıma kayıtsız kaldın!”

 

İsmail ağabey kendini frenlemeye çalışırken, dişlerini sıktı ve sinirle:

“Kaydını senin…” dedi, ama tim yine bir ağızdan bağırdı:

“İSMAAAİLLL!”

 

Salon artık kahkaha ve bağırış tufanıyla dolmuştu; her ritim, her bağırış, timin çılgın enerjisini ve İsmail ağabeyin çaresiz ama sempatik tepkilerini daha da büyütüyordu.

Ama göğsüme giren keskin bir ağrıyla istemsizce inlemem, salonu dolduran kahkahaları bir anda susturdu. Herkes bir an durakladı; timin enerjisi, sessizlikle yerini değiştirmişti.

 

İklim endişeyle bana baktı, gözlerinde panik ve merhamet karışımı bir ifade vardı. Alparslan hemen yanımda belirdi, omzuma hafifçe dokunarak:

“Kardeşim, iyi misin?”

 

Başımı hafifçe salladım, sessiz bir “İyiyim…” fısıldadım.

 

İklim elimi tuttu, elimi avucuna yasladı ve yumuşak bir sesle:

“Canım…” dedi.

 

Alnından öperken fısıldadım:

“İyiyim güzelim, korkma.”

 

Kulağına eğildim.

“Ama odamıza geçelim mi?”

 

“Daraldın mı?” dedi, dudaklarını büzerek.

Başımı sallamam yeterli oldu. Hemen kolunu uzattı. Ayağa kalkarken kimse ses etmedi, herkes bakışlarını kaçırdı. Annemle göz göze geldiğimde, o da durumu anlamıştı.

“Yavrum, bir ihtiyacın olursa seslenin bana,” dedi İklim’e dönerek.

İklim gülümseyerek başını sallarken, Baran konuşmuş olmalıydı; kimse üstüme gelmeden odamıza geçtik.

 

Yatağın kenarına oturdum. İklim de yanıma oturacakken elimi kaldırdım.

“Bir şey mi isteyeceksin canım?” diye sordu.

Dizimi işaret ettim.

 

“Gelsene dizime.”

 

“Olmaz Emir, canın yanıyor zaten.”dedi ,sesindeki titreme yüreğimi delip geçiyordu.

 

“İklim…” dedim sadece. İçimde bir sıkışma vardı; göğsüme dolan ağrı, kelimelerden daha fazla şey söylüyordu.

 

O an çekinerek, neredeyse hiç ağırlık vermeden dizime oturdu. Başımı boynuna gömdüm, derin bir nefes çektim içime. O nefes, içimdeki tedirginliği biraz olsun hafifletti.

 

“Şu kokundan iyi ilaç bulamadım derdime,” dedim fısıltıyla.

İklim derin bir nefes aldı, sanki duygularını bastırmaya çalışıyordu. Başımı kaldırdığımda gözlerinden süzülen yaşı gördüm. Sağ gözünün kenarını öptüm, dudaklarım hafifçe titredi.

 

“Niye ağlıyorsun güzelim?”

 

“Ağlamıyorum ki…” dedi, ama sesi titriyordu, kelimeleri duygularının ağırlığını taşıyordu.

 

Dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum.

“Niye büzdün o zaman dudaklarını, güzelim?”

 

Bakışlarını güçlükle kaldırdı, gözlerindeki endişe ve sevgi birbirine karışmıştı.

“Bırakmazsın, değil mi beni?” dedi. O cümleyle içim parçalandı; sanki onca zamandır biriktirdiğim korku ve kaygılar bir anda açığa çıktı.

 

Gözlerimden yaşlar süzülürken elimi tuttu, karnına götürdü.

“Hisset bak…” dedi.

“Bebeğimiz var artık bizim. Her şey çok güzel… Son bir ayı saymazsak, çok güzel bir hayatımız var Emir.”

 

İşte o an, içimde bir fırtına koptu.

 

“İklim…” diyebildim, sesim boğuk ve kırılgandı.

 

“Bakarım ben… Nefes alman yeter, bakarım Emir. Bırakıyorsun kendini, bırakma ne olur… İkinize de bakarım ki ben…”

 

 

“Kurban olurum sana, bebeğim benim,” diyebildim sadece.

Alnından öptüm, başını göğsüme çektim. Kalbimin her atışı, ikimizin sessizliğine karıştı; zaman durmuş gibiydi.

 

 

“Bırakma kendini, ne olur…” demesiyle gözlerimi kapattım, başımı yavaşça omzuna yasladım.

“Çabalıyorum… inan bana,” dedim kısık bir sesle.

 

“Doktor ne dedi biliyor musun bana, senin krizden sonra kalbin durduğu günden bir sonra ki gün, beni kontrol ederken?”

“Ne dedi?” diye sordum, sesi duymak için neredeyse nefesimi tuttum.

 

“‘Çok güçlü bir eşin varmış, kızım,’ dedi. ‘Vücudu çok yorgun… ama döndü.’ dedi”

Bunu söylerken parmaklarıyla yüzümü usulca okşadı, sanki o an hâlâ korkunun izlerini siliyordu.

 

“Gözlerime bak Emir,” dedi kararlı ama titrek bir sesle. Güçlükle başımı kaldırdım.

 

“Yorgunsun biliyorum… Hayata karşı yorgunsun biliyorum, canım,” dedi. “Ama tek değilsin Emir. Yaslan bana artık, ben taşıyayım seni biraz da.”

 

“Güzelim…” diyebildim sadece.

O anda dudaklarını dudaklarıma bastırdı; sessiz, sarsıcı bir öpücükle korkularını susturdu.

 

“Sensizlik ölümden beter Emir,” dedi nefesinin sıcaklığı dudaklarımdayken. “Bize bunu yaşatma…”

“Deniyorum… Çok canım yanıyor İklim ama deniyorum, güzelim…”

 

İklim başını göğsüme yasladı, kalbimin atışlarını dinledi bir süre.

“Çok seviyorum seni Emir…”

Ben ellerimi sırtında kenetledim, gözlerimi kapattım.

“Ben de seni çok seviyorum, güzelim…”

 

___

 

30 un altına inmesin oylar

Bolca da yorum atın

Yıldıza bassss yoksa bölüm yoook sana

Yıldıza bas hadi ! Bastın mı? Aferin❤️

Ayrıca yorumlarınızı okudum çok teşekkür ederim beni destekleyen herkese ❤️🫠

Güzel bir aile olduk sizleri çok seviyorum

Sizi cok seviyoruz ve oylarınızı bekliyoruz . Yazar kaçar 🫠❤️

Bölüm : 18.10.2025 00:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 90 : Bir İç savaş Meselesi❤️‍🔥
Bozkurt Pençesi
Yarım Kalan Sigara

57.91k Okunma

6.71k Oy

0 Takip
112
Bölümlü Kitap
Bölüm 1 : Atalay Timi 🦂🇹🇷Bölüm 2 : İlk Karşılaşma ❤️‍🔥Bölüm 3 : Görünmeyen YaralarBölüm 4 : Yeni başlangıçlarBölüm 5 : Tamamlanmayı Bekleyen HayatlarBölüm 6 : Timin başı DertteBölüm 7 : Küçük Umut Yaman ParsBölüm 8 : Aşiret ve Töre Kurbanları 🔥Bölüm 9 : İki Sevdanın arafında...Bölüm 10: Başımız Belada ❤️‍🔥Bölüm 11 : Zoraki Evliliğe İlk AdımBölüm 12 : Sözde KarımBölüm 13 : Dik Durmaya ÇalışmakBölüm 14 : Senin Sayende ❤️‍🔥Bölüm 15 : Aşka Adım Adım ❤️‍🔥Bölüm 16 : İstenmeyen GelinBölüm 17 : Namus Davası ve ÇarşafBölüm 18 : Hayatta Kalma SavaşıBölüm 19 : Zor GünlerBölüm 20 : İlk TavizlerBölüm 21 : Aşiret ile karşı karşıya 🔥Bölüm 22 : Kıvılcımlar ArasındaBölüm 23 : Sevgi Tohumları ❤️‍🔥Bölüm 24 : İlk BuseBölüm 25 : Yağmurun altında bir günBölüm 26 : Yasak Sevdalı 💔Bölüm 27 : Acılar 💔Bölüm 28 : Kapanmaz Yaralar ❤️‍🔥Bölüm 29 : Beklenmeyen HaberBölüm 30 : Gönül YarasıBölüm 31 : Cam kırıkları 💔Bölüm 32 : Yağmur Seninle GüzelBölüm 33 : Aşk YağmuruBölüm 34 : Şükür SebebiBölüm 35 : Gökyüzü güzelliğini kıskanırBölüm 36 : Aşk ve Adalet ❤️‍🔥Bölüm 37 : Merhamet Kokulum ❤️‍🔥Bölüm 38 : Aşkı Şerbetli ❤️Bölüm 39 : Yürek Yarası ❤️‍🔥Bölüm 40 : İlk İtiraf ❤️‍🔥Bölüm 41 : Kıskançlık Krizi ❤️‍🔥Bölüm 42 : Korku olmazsa aşk olmaz ❤️‍🔥Bölüm 43 : Beklenmeyen Buse 🥲Bölüm 44 : Yaşam SavaşıBölüm 45 : Ölüm ile Yaşam...Bölüm 46 : İyi ki Sen ❤️‍🔥Bölüm 47 : Canımdan can gidiyorBölüm 48 : Özlemek istiyorumBölüm 49 : Mest Olunur GüzellikBölüm 50: Sevdiğiyle Çocuk Olurmuş İnsan ❤️‍🔥Bölüm 51 : Aşk Ve savaşBölüm 52 : Yıkımlar başlıyor...Bölüm 53 : Mor orkide 🇹🇷Bölüm 53 : Aşk Sakinleştiricisi 🔥Bölüm 54 : Gurur ve Sevda🔥Bölüm 55 : Şımarmak istiyorumBölüm 57 : Masum Aşıklar 🫠Bölüm 58 : Yaşayan Fosilsin SenBölüm 59 : Can kırıklarıBölüm 60 : Bir Gönül Davası 🔥Bölüm 61 : İki Cihan CennetimBölüm 62 : Yak yanıyorsak söndürmeBölüm 63 : Hüzün MaltemiBölüm 64 : Alevler ve küllerBölüm 65 : Bir Yürek Yangını ❤️‍🔥Bölüm 66 : Emir HayranlıklarıBölüm 67 : YıkılışlarBölüm 68 : Gamzenin Çukurunda kaybolmak istiyorumBölüm 69 : Gururum ❤️‍🔥Bölüm 70 : Anlat Onlara...Bölüm 71 : Hasret kavuşmasıOkurlarimmBölüm 72 : Saklanılan AcıBölüm 73 : Küçük Emir’in Acıları❤️‍🔥Bölüm 74 : Acı ve GururBölüm 75 : Hisler Uyanıyor...Bölüm 76 : Yüreğimin Vatanı ❤️‍🔥Bölüm 77 : Yıldızların Altında 🫠❤️‍🔥Bölüm 78 : Son hatırlarBölüm 79 : Başka bir EmirBölüm 80 : Canımı Yakıyorlar ❤️‍🔥😔Bölüm 81 : Hisler Yalan söylemezSoru-Cevap yapıyoruzBölüm 82 : Mazi ve aşkBölüm 83 : Sırılsıklam aşkBölüm 84 : Kokunda Dinlenmek İstiyorum😔❤️‍🔥Bölüm 85 : Kanlı Nefesler 🥀❤️‍🔥Bölüm 86 : Acılar ve Gerçekler 🥀❤️‍🔥Bölüm 87 : Diriliş mi Bitiş mi ?Bölüm 88 : Uyanış ❤️‍🔥Bölüm 89 : Küçük Yılmaz ❤️‍🔥Bölüm 90 : Bir İç savaş Meselesi❤️‍🔥Bölüm 91 : Pembe bisiklet 🫠Bölüm 92 : Efelerin EfesiBölüm 93 : Nemrut’un Kızı ❤️‍🔥Bölüm 94 : Aşk ve SavaşBölüm 95 : Ahım ölüme kadar 🥀🔥Bölüm 96 : Tatlı Aşermeler 🫠❤️Bölüm 97 : Canımın Canını AldılarBölüm 98 : Sensiz Nasıl Yaşarım Ben...Bölüm 99 : Canımı YaktınızBölüm 100 : TükenişlerBölüm 101 : Kanlı GömlekBölüm 102 : Son Yüzleşme ❤️‍🔥Özel Bölüm : Leyla'nın GerçekleriBölüm 103 : Kanlı Son Direnişler...Bölüm 104 : Ahirim SensinBölüm 105 : Kana Karışan NefeslerBölüm 106 : Zamana TutsakBölüm 107 : Aşabildin mi ?Spoi107.bolume oy ve yorum gelmediği sürece bölümü atasım yok bilginize
Hikayeyi Paylaş
Loading...