110. Bölüm
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 94 : Aşk ve Savaş

Bölüm 94 : Aşk ve Savaş

Bozkurt Pençesi
bozkurt.pencesi

Bölüm Şarkılarınız

Hande Yener - Hasta

Ata Alabaş - Gör Bak

Ata Alabaş - Canıma minnet

Sizde bırakabilirsiniz istediğiniz bölüm şarkısı

___

 

İklim Yılmaz'dan...

Günlerdir gelen kargolarla Emir Kaan, Azra’nın bize geldiğinde kaldığı eski odasına kendini kapatıyordu. Kapıyı da kilitlediği için hepimizi meraklandırsa da, ona iyi geldiği için odaya giremiyorduk.

 

"Yenge… Annem iki gün sonra sizde kalabilirmiş," dedi Azra, derin bir nefes vererek.

 

"Olur…" dedim, düşünceli bir sesle, elim karnıma giderken.

 

"İyi misin?" demesiyle başımı sallamakla yetindim.

 

"Ben odamıza geçeyim, Emir çıkınca çağırırsın," dememle Azra da üstüne düşmeyip onaylayınca odama geçtim. Üzerime çöken yorgunlukla yatağa uzandım.

 

Hamileliğim, aşırı yorgunluk ve uyku isteğiyle birleşince, bu Emir için babetlerimden sonra benimle uğraşmanın yeni bir konusu olmuştu.

 

Onun yastığına sarılıp kokusunu çektiğimde kapı yavaşça aralandı.

 

"Güzelim…" demesiyle başımı hafifçe kaldırdım.

 

"Hı?"dedim, uykulu ve bitkin bir halde...

 

"Erik aşermiştin ya hani, onu getirdim…" demesiyle hızla kalktım.

 

"Nereden buldun Emir?!"

Heyecanım sesimden okunurken o da halinden memnun olarak gülümseyerek yaklaştı.

 

"Çevrem geniş, biliyorsun. Baran’dan da rica etmiştim, gidip almış, dediğim yerden."

 

 

Gülümseyerek yanıma gelip erikleri uzatınca iştahla yemeye başlamam bir oldu. Bana gülerek bakıyordu.

 

“Güzelim, sakin… mutfakta bir kasa var.”

 

“Ciddi misin?!”

 

Başını sallayıp gülümseyerek devam etti:

“Bir manavcı vardı, tanıdığım. Baba olduğumu duyunca hamilelerin en çok aşerdiği şeylerden de yollamış hediye olarak. Azra onları dolaba yerleştirmekle uğraşıyor.”

 

“Yaa… çok teşekkür ederim,” dedim, gözlerim dolarken boynuna sarılıp.

 

“Kızımız iyi mi?”

 

“Çok iyi, hem de…” dedim, geri çekilip bir tane daha erik yerken. O ise karnımın üzerine bir öpücük bıraktı.

 

“Leyla Nur’um...yavrum benim...” demesiyle gözlerimden bir damla yaş düştü.

 

“Siz eriğinizi yiyin annenle, sonra da dinlenin, tamam mı?”dedi karnımı okşayıp tekrar bir buse bırakarak.

 

“Emir, ya erkek olursa?” dedim gülerek.

 

Başını iki yana salladı.

“Kızımız olacak…”

 

“Ya babasına inat erkek olursa?”

 

“Mükremin mi yavrum benim kızım? Canı istedikçe cinsiyet değiştirsin,” dedi gülerek, ardından ciddileşip karnıma döndü.

“Ayrıca olmaz babam bak… Erkek olmak güzel bir şey değil. Sakal bıyık derdi var, askerlik derdi var, geçim derdi var, ev derdi var... Baban sayarken yoruldu bak! Sen benim kızım ol. Baban zaten annenle sana güzel bir gelecek hazırladı, prensesim benim,” dedi sevgiyle.

 

“Alemsin Emir ya…” dedim gülerek.

 

“Eriğin bitti, hadi uykuna devam et güzelim. Uykucu karım benim,” dedi tabağı elimden alırken.

 

Gözlerimi devirdim. “Diline düştüm yine, değil mi?”

 

Yanağıma uzun bir buse bıraktı. “Uyuyan güzelim benim…”

 

Derin bir nefes alıp yüzüne baktım uzunca. Hastalığı ilerlediği için saçlarının seyrelmesi canımı yakıyordu.

 

“Hadi uyu uykucu bebeğim,” diyerek eli örtüye gidip beni nazikçe yatırdı, üstümü örttü.

 

“Yanımda sen niye uyumuyorsun?”

 

“Biraz işim vardı… ama istiyorsan uyuyalım güzelim.”dedi, tatlı bir masumiyet ile.

 

“Ben uyuyana kadar kalsan…”

 

“Kalırım güzelim…” diyerek yanıma yanaşıp uzandığında, yüreğinin sesini duymak için başımı usulca göğsüne gömdüm. O an odada sadece nefeslerimiz vardı. Dışarıda rüzgâr, perdeleri hafifçe savuruyordu. Emir’in elinin sıcaklığı, sırtımda gezinirken bütün günün yorgunluğu üzerimden akıp gitti sanki.

 

“Bebeğim, bir yerin ağrıyor mu? Son günlerde biraz halsizsin. Bana demediğin bir şey yok, değil mi?” diye sordu, sesi yumuşak ama içinde gizlenmiş bir tedirginlik vardı.

 

Başımı iki yana salladım. “Bebeğimiz fazla uyku yapıyor.”

 

“Uyuyun güzellerim… iyi olun da, başka hiçbir şey umurumda değil sizden başka,” dedi kısık ama sevgiyle dolu sesiyle.

 

Gözlerimi kaldırıp gözlerini aradım. Parmak uçlarım, gömleğinin düğmelerine takılırken dudaklarım titredi.

“O kadar güzel seviyorsun ki… bebeğimizin en büyük şansı, senin gibi bir babaya sahip olması.”

 

Emir başını hafifçe yana eğdi, gülümserken gözlerinde belli belirsiz bir hüzün vardı.

“Biraz da bahtsız sanki… hasta bir babası var.”

 

“İyileşeceksin ki…” dedim, gözlerinde umut arayarak.

 

O ise bir şey demedi; sadece alnıma eğilip uzun, sıcak bir buse kondurdu.

 

 

“Konuşmayalım bu konuları…” dedi kısık bir sesle, alnımı öperken parmakları saçlarımın arasına dolandı. “Hem hisseder Leylâ’mız… üzülmesin.”

 

“Emir…” dedim, kelimem yutulmuş bir hıçkırığa karıştı. “Bu ilaçların dozu çok ağır ya hani… kaçtır sormaya korkuyorum.”

 

Başını hafifçe kaldırıp yüzüme baktı; gözlerindeki o yorgun parıltı, kelimelerden çok şey söylüyordu.

“Canım yanmıyor, İklim’im… yanmıyor güzelim. Kemoterapi alamazsın dedi zaten doktor, kalbimi tetikler diye korkuyorlar. Ama ben hâlâ sizin için nefes alıyorum bak… hatta ilaçları alınca kuş gibi hafifliyorum.”

 

Sözleri güçlü görünmeye çalışsa da elleri titriyordu.

“Gerçekten güzelim…” diye fısıldadı ardından, dudaklarının kenarında sahte bir tebessüm belirirken.

 

“Emir…” dedim bir kez daha ama devam edemedim.

Parmaklarını dudaklarıma götürüp sessizce, “İklim’im… lütfen, şu anı bozmayalım güzelim,” dedi.

 

Derin bir nefes alıp burnumu çekerek göğsüne daha sıkı sokuldum.

“Kalp atışını duyamadan ya da kokun olmadan zor uyuyorum.”

 

Gülümseyip başını yastığa yasladı. “Ben de diyorum, benim parfümüm neden çabuk bitmiş.”

 

Kıkırdadım hafifçe. “Biraz yatağa sıkmış olabilirim.”

 

“Ben varken parfümümü niye kullanıyorsun kurban olduğum?”

 

“Çünkü kocam kendini odalara kapatıyor,” dedim iğneleyici ama sevgi dolu bir sesle.

 

Kaşlarını kaldırıp alaycı bir tonda, “Bak kızım bak… yaranamıyorum bak,” dedi.

 

“Nemrut’un kızı olayını hatırladım sanki,” diye karşılık verip gözlerimi meydan okurcasına ona çevirdim.

 

“Delalemın…” dedi, o kelimeyi öyle bir tonla söyledi ki, istemsizce gülümseyip utançla başımı yeniden sinesine gömdüm.

 

“Allah’ım, çok hoşuma gidiyor şu yapışın,” dedi gülüşünün arasından, sesi titreyen bir mutlulukla.

 

“Utandırma Emir…” dedim, gülüşümü saklamaya çalışarak.

 

“Emir’in kurban olsun yoluna, kurban olduğum!” diyerek minik minik öpücükler kondurdu yüzüme. Nefesinin sıcaklığı yanaklarıma değdikçe kalbim hızlanıyordu.

 

“Emir, huylanıyorum yüzümden,” dedim, hem gülüyor hem kaçıyordum.

 

“Doyamıyorum Allah’ım, doyamıyorum!” dedi sesi çatallanarak. Gülüşünün ardında bir özlemin yankısı vardı; sanki her kahkahasında biraz sızı gizliydi.

 

Bir anda elleriyle yüzümü tuttu, baş parmaklarıyla yanağımı okşadı.

“Nasıl tatlı bir şeysin sen…” diye mırıldandı.

 

“Uzman uzaylının karısıyım ben,” dedim, sırf onu güldürmek için.

 

Bir kahkaha patlattı. “Yerim, yerim! Karısıyım diyor bir de ya!” diye sevinçle yanaklarıma sıkıca öpücükler kondurdu.

 

Onun o çocuk gibi sevincine karşı koyamadım. Gülüşüyle ortaya çıkan gamzesi, bir anlığına dünyamı susturdu. Gözlerim, o tek çukura kilitlenip kaldı. Neden bu kadar güzeldi ki?

 

Elim, kendi isteğim dışında, o gamzesine doğru gitti. Parmağımı oraya yerleştirmemle o da başını yana eğip gülmeye başladı.

“Ya yapma şunu,” dedim, gülmekten gözlerim dolarak.

 

“Ciddi olayım mı?” diye sordu, gözlerinde yaramaz bir ışıltıyla.

 

“Vazgeçmeyeceksin bu sorudan, değil mi?”

 

Başını iki yana salladı, dudaklarının kenarından belli belirsiz bir tebessüm süzülüyordu.

“Aslaaa!”

 

“Olma Emir, kurban olayım olma!” dedim gülerek.

 

“Tamam o zaman…” dedi kollarını açarak, “uyku zamanı. Yerleş bakayım kollarıma.”

 

Başımı kollarının arasına bırakmamla sıcacık göğsüne çekti beni.

“Rahat mısınız güzellerim?”

 

“Rahatız babası,” dedim gözlerimi kapatarak. O an dudaklarının alnımda bıraktığı öpücük, tüm yorgunluğumu aldı sanki.

 

“İyi uykular o zaman prenseslerim…” dedi, kelimeleri yumuşacık bir duaymış gibi süzülüyordu ağzından.

 

“İyi uykular Emir’im…” dedim sessizce, ellerimi göğsüne koyarken.

 

Bir an sessizlik oldu… Sonra kalp atışını duydum yeniden — düzenli, güçlü, hayat dolu.

İçimden “İyileşeceksin,” dedim, “çünkü seni biz bekliyoruz…”

 

O da sanki içimden geçenleri duymuş gibi başımı biraz daha bastırdı göğsüne, parmaklarını saçlarımda gezdirerek, neredeyse mırıldanır gibi fısıldadı:

“Yanımdasınız ya… başka hiçbir şeye ihtiyacım yok güzelim.”

 

Ve o an, hem huzur hem umut aynı anda sarıldı ikimize.

___

 

Baran Boran’dan...

 

Emir’in durumu iyiye gitmesi gerekirken her geçen gün biraz daha kötüye gidiyordu. Bu gidiş hepimizi sessizce korkutuyordu. Ne kadar güçlü görünmeye çalışsak da içimizde büyüyen o korku, her gün biraz daha bastırıyordu bizi. Yine farkında olmadan kendimi onun evinin önünde bulmuştum. Hüda teyzeyi Emel’in yanına bırakıp yukarı çıktım, elimde her zamanki gibi bir dolu kargo kutusuyla.

 

Kutunun ağırlığı değil de, içimde taşıdığım düşünceler yoruyordu beni. Zile bastığımda kapının ardından gelen o tanıdık ses, o eski neşeli tınısıyla duyulunca ister istemez gülümsedim.

“Hoş geldin kardeşim!” dedi heyecanla.

 

Kapı açılır açılmaz kutuyu elimden kaptı.

“Emir dur, ağır o!” dedim ama dinlemedi bile.

Sanki hâlâ eskisi kadar güçlüymüş gibi, o inadına tuttuğu yaşam enerjisiyle kutuyu kucakladı, doğruca odaya geçti ve kapıyı yüzümüze kapatıverdi.

 

Azra’yla birbirimize baktık, ikimiz de aynı şaşkınlıkla.

“Ne oluyor buna?” dedim kaşlarımı çatarak.

 

Azra küçük bir kahkaha atıp omuz silkti.

“Yengemi bile içeri almıyor ağabey, düşün yani. Sanırsın devlet sırrı saklıyor odada.”

 

İstemeden gülümsedim ama içimde bir sızı yayıldı. İçeri geçtik, evin sessizliği konuşmalarımızı bile yutuyordu.

 

“Annemde durumlar nasıl ağabey?” diye sordu Azra bir süre sonra.

 

“Göktürk’ün evinden alıp bize bıraktım,” dedim, derin bir nefes alarak. “Buraya getirmek istedim ama dayanamadı kadın. ‘Ben ağlıyorum oğlum, gelinim etkileniyor,’ dedi. O yüzden bizde kaldı.”

 

Azra başını salladı, o da kendi düşüncelerine daldı bir an. Sonra konuyu değiştirmek ister gibi sordu:

“Alper’in çok işi var mı hâlâ ağabey?”

 

“Bugün nöbeti yok. Sekizden önce çıkar, uğrar buraya ama mutlaka.”

 

“İnşallah ağabey,” dedi sessizce, sanki evin içindeki havayı bozmak istemiyormuş gibi.

 

Ben de başımı salladım, sonra hafifçe gülerek sordum:

“İklim uyuyor mu yine?”

 

Azra bu defa gülümsedi.

“Leyla, yengemi uykuya mecnun etti gibi ağabey,” dedi.

 

O an içimde bir yer ısındı. Kardeşimin evinde ölüm kokusu değil, hâlâ yaşamın küçük bir nefesi vardı. Ve o nefes, o bebekten, daha dünyaya dahi gelmemiş o minicik Leyla’dan geliyordu.

 

“Emir hâlâ kız diyor değil mi, inatla?”

 

“Erkek diyeni boğacak gibi ağabey,” dedi Azra kahkahayı bastı.

 

“Yeğenim sayesinde ama amcaları da kurtuldu. Üç hamile aynı anda erik aşeriyor, bu normal mi Allah aşkına?” dedim yakınırcasına.

 

Azra gülmekten konuşmakta zorlanıyordu. “Ağabey, senin haberin yok galiba. Biz grup kurduk, kutlama günü. Dün gece de ilk aşeren Emel yengemdi. Sonra bir baktık, hepsinin canı aynı anda erik çekti!”

 

“Yani resmen kumpasa geldik desene!” dedim gülerek başımı iki yana sallayıp.

 

“Şeyma abla da yakında ‘Ben hamileyim,’ derse hiç şaşırmam,” dedi Azra, gülerek gözlerini devirdi.

 

“Ben o haberi İsmail’den bekliyorum!” dedim kahkahamı tutamayarak.

 

Azra hemen rol yapmaya başladı, ses tonunu değiştirip İsmail’i taklit etti:

“Bir anda dedim, ‘Ben hamileyim Şeyma'm!’”

 

O an Emir’in elindeki suyu püskürtmesiyle hepimiz bir an donduk, sonra gözlerim ona kaydı.

“Ne dedin sen, ne dedin?!” dedi ciddi bir sesle, ama yüzündeki ifade tarifsizdi ,hem şaşkın, hem öfkeli.

 

“Yanlış anladın kardeşim!” dedim gülmemi bastırmaya çalışarak.

 

“Ağabey, vallahi İsmail ağabeyi taklit ediyordum ya!” dedi Azra ellerini savurup.

 

Emir hâlâ şüpheyle bakıyordu. “Doğruyu söyle!”

 

“Kardeşim,” dedim araya girip, “Alper’le Azra öyle gençler mi Allah aşkına? Hem sen deli misin, kızın elini tutmuyor Alper çekinmekten?”

 

“Vallahi İsmail ağabeyi tiye alıyordum! Hem Baran ağabey haklı, elimi dahi tutmuyor ağabey izinsiz.” diye tekrarladı Azra savunmaya geçerek.

 

Emir derin bir nefes aldı, bakışlarını yerde gezdirip sessizce, “Hadi, inandım,” dedi ve gülümsedi.

Ama o gerginlik hâlâ yüzünden silinmemişti. Azra’yla göz göze geldik; o da aynı şeyi fark etmişti.

 

Emir elindeki bardağı aldı, suyundan bir yudum içti, sonra hiçbir şey söylemeden arkasını dönüp yine odasına geçti. Kapı kapanırken içeriden çıkan sessizlik, her zamanki o yorgun sessizlikti.

 

Azra iç çekti.

“Hiç normal davranmıyor artık ağabey,” dedi alçak sesle.

 

“İlaçlardan mı bu hâli?”

 

“Evet,” dedi, başını eğerek. “Aldığı ilaçlar ağır. Yeşil reçeteli olanlar zaten... Gün boyu böyle. Bir an gülüyor, sonra içine kapanıyor. İlacı almadığı günlerdeyse… ağrılardan kıvranıyor. Resmen bağımlı gibi oldu.”

 

Sözleri boğazımda düğümlendi.

“Çocuk gibi dolaşıyor evde,” diye devam etti Azra kısık sesle. “Ama o çocuk hâlinin ardında… ne kadar acı çektiğini hissediyorsun ağabey. Her gülüşü biraz sahte, her sessizliği biraz vedalı gibi.”

 

Bir an konuşamadım.

Sadece başımı iki yana sallayıp, elimdeki çayı masaya bıraktım.

 

“Biz ne yaparsak yapalım,” dedim sonunda, sesi titrek bir fısıltıya dönerken.

“Emir, hastalığını saklamaya değil… bizi korumaya çalışıyor.”

 

“Her zaman öyleydi ki zaten, ağabey…”

 

“Öyle…” dedim başımı hafif sallayarak, geçmişin o sessiz alışkanlıklarını hatırlayarak.

 

Tam o sırada İklim mutfağa girdi:

“Hoş geldin Baran ağabey!”

 

“Hoş bulduk kardeşim!” diyerek gülümseyip dolaba yöneldim. Ellerimle dolabı açarken ortamın sıcaklığı içimi ısıttı.

 

“Çilek almış Emir, size de koyayım mı?” dedi İklim, gözlerinde tatlı bir ışıkla.

 

“Sağ ol kardeşim, sen ye… Yeğenimize şifa olsun,” dedim, gülümseyerek. İçten bir kahkaha patladı boğazımdan.

 

“İnatla kız olacak diyor ağabey,” dedi İklim, hafifçe omuz silkeleyerek ama gülümseyerek.

 

“Haklı… tam kız babası imajı veriyor,” dedi Azra, alaycı bir tonla ama gözleri parlıyordu.

 

“Göktürk ikiz babası oluyormuş, ister misiniz sizinki de ikiz olsun, Emir şok olsun?” dedim kahkahayla.

 

“Bir kız isterken ikizleri oluyor ağabey, adamın ama tek sorun Meltem abla daha söylememiş ve çocuklar cinsiyetlerini gizlemiş,” dedi İklim, kahkahasını tutamayarak.

 

“Olan benim oğlana oldu. Üç kız olursa üç kıza ağabeylik yapacak… Zor olacak işi,” diyerek gülmemle mutfak kahkahalarla doldu.

 

Bir an için herkes durdu, birbirine baktı. Emir’in durumunun getirdiği endişe bir kenara itilmiş, yerini sıcak bir aile neşesi almıştı. Küçük şakalaşmalar, hafif alaylar ve samimi kahkahalar arasında evin içinde bir huzur dalgası yayıldı. O an, herkesin birbirine olan bağını, birbirlerini ne kadar önemsediğini hissettiğimiz bir an olmuştu.

 

____

 

Meltem Korel Aydın'dan…

 

Sabah gözlerimi araladığımda karnımı okşayan sıcak ellere gülümsedim. Başımı çevirip sahibine baktım.

 

“Aşkım…” dedim usulca.

“Günaydınnn…” diye karşılık verdi Göktürk, o kendine has sevecen gülümsemesiyle.

 

“Ne yapıyorsun sen yine?” dedim kaşlarımı kaldırarak.

“Telefondan baktım, bebekler temas seviyormuş,” dedi gururlu bir tavırla.

 

“Allah Allah…” dedim, şaşkın gülümsemeyle.

 

Sonra gözlerime bakarak başını salladı. “Ama bir şey diyeyim mi, bu kesin kız!”

 

“Niye öyle düşündün peki?” dedim gülümsememi bastıramadan.

 

“Erkek olsa benim gibi ‘dadada’ diye tekme atardı. Bu çok naif… kız bu, kesin!” dedi karnımı öperken.

 

Kahkaha atmaktan kendimi alamadım. “Daha iki haftalık Göktürk, ne tekmesi?” dedim gülerken.

 

O ise hiç aldırış etmeden karnıma seslendi:

“Nurteeennn, kaderli Nurteeennn!”

 

Sonra dudaklarını karnıma koyup sevgiyle öpünce kahkahalarım iyice yükseldi. Başımı geriye atıp gülerken içim kıpır kıpır olmuştu

 

 

“İsmail ağabey bitti bizim çocuğu mu sardın Göktürk?” dedim gülerek.

 

Göktürk çocuk gibi başını salladı, gözlerinde o şımarık parıltıyla,

“Sarı saçlarından o sorumluuu…” dedi karnımı okşayarak.

 

“Göktürk yaa…” diye güldüm, yüzümdeki mutluluğu saklayamayarak.

 

“Tekme ne zaman atacak bu şimdi?” diye sordu, meraklı bir çocuk gibi.

 

“7. haftadan diye biliyorum.”

 

“7.haftamız da doldu babam… Çak beşlik deyince çakcan tamam mı artık?” dedi, elini karnıma koyup parmağıyla çakış hareketi gösterirken gözlerim büyüdü.

 

“Hop hop! Arada ben varım, anneye de yazık.” diye güldüm, başımı omzuna yaslarken.

 

Göktürk dudaklarını büktü, sonra komik bir sesle, “Nurteeeenimmm, anaya vurmayasın Nurteennn!” diye seslenince ikimiz de kahkahalara boğulduk.

 

“Yaa bak, erkek olursa cidden trans olacak çocuk,” diye takıldım, gözlerimi kısıp eğlenceli bir bakış attım.

 

Göktürk hemen karşılık verdi, yüzünde güldüren bir ciddiyet: “Bana bak izmarit, ben öyle kayınbabasına yemek götüren pembe teskere sevmem. Atarım seni kapının önüne he! Mikail iken Mika olup gelme başıma sonra !” dedi yapmacık tehditkar bir tonla.

 

“Karnımdaki çocuk seni duyuyor,” diyince önce güldü, omuz silkerek: “Hepsini duymaz ya,” dedi umursamaz bir edayla.

 

“Hayır, hepsini duydu,” diye ciddileşip ona baktım — sırf reaksiyonunu görmek için. O an yüzü tamamıyla değişti; dehşetle karnıma döndü, sonra ikimiz birden kahkahayla patladık.

 

Göktürk başını sallayıp karnına bakarak usulca mırıldandı: “Babam, sen sadece Nurteen’e odaklan. Benden çok güzel kız babası olur bak; erkek olursan Baran amcan gibi ‘hanzo’ olursun. Onun yerine en iyisi annen gibi bebiş, tatlış ol. Ben kız babası olayım, pembiş pembiş gezelim...”

 

Ben buna kahkahaya boğulurken o da şakacı bir tehdit savurdu: “Ay böyle giderse ben çok sürmeden doğrurum.”

 

“Valla mı, olur aşkım! Tıp o kadar ilerledi mi?”

 

“Aşkım, yeter! Karnım ağrıdı,” diyerek karnımı tutup yatağa yaslandım.

 

Göktürk gözlerini kısıp kıkırdadı: “Ömrüm, o değil de… bu çocuğun adı ne olacak? Ben buna 9 ay boyunca ‘Hadi bebeğim’ dedim, sonra içerden çıkınca ne diyeceğiz?”

 

“'Turşuhan Rrzzık zamanı gel çocuğum' diye çağırırsın gelir, o hayatım,” diye cevap verdim kahkahayla.

 

Göktürk bir an duraksayıp elini alnına koydu: “Ayıp oluyor çocuğun yanında, Meltem’im! Travma yapacaksın!”

 

Bense gözlerimi devirdim, ama içten içe gülmekten kendimi alamıyordum: “Travma değil, sadece kaderli bir başlangıç!”

 

“Babaaam, ses ver babaya!” dedi Göktürk, kulağını karnıma yaslayıp merakla beklerken.

 

Gülümseyerek onu izledim: “Göktürk, kaçıncı denemen bu, birtanem? Bak, 7. haftada tekme atıyormuş, sabırlı ol biraz.”dedim sakin bir tonda.

 

“Ayrıca ikiz olacakmış bebeklerimiz,” dememle birlikte Göktürk’ün başı bir anda karnımdan fırladı.

 

“Ayten de geliyor! Hem Nurten, hem Ayten geliyor!!” diye sevinçle bağırdı.

 

Kahkaham patladı. “Ya aşkım, erkek de olabilir, cinsiyetleri Emir gibi yapma!”

 

“Ben erkek babası nasıl olunur bilmiyorum ki ama!” dedi öyle bir masumiyetle ki, çocuk gibi kalmıştı karşımda.

 

Kollarımı kavuşturup kaşlarımı kaldırdım. “Kız babası oldun yani daha önceden?”

 

Bir an sustu, sonra o tanıdık çapkın gülüşle bana döndü.

“Sen varsın Meltem’im... Kız babası deneyimimi seninle yaşadım bence. Bir kadına, bir kız çocuğuna nasıl yaklaşılır, biliyorum artık.”

 

“İnanayım mı?” dedim dudaklarımda belli belirsiz bir tebessümle.

 

“İnandırayım mı?” diye fısıldadı ve yüzünü bana doğru eğerek dudaklarıma doğru rota çizerken karnımda ki hareketlilik aniden irkilmeme neden oldu.

 

“Göktürk!” dedim heyecanla, aniden geri çekilirken karnımda bir hareketlilik daha hissettim.

 

“Ne oldu?! Doğuruyor muyuz?!” dedi panikle.

 

Elimi karnıma koyup heyecanla güldüm. “Aşkım, tekme attılar bak!”

 

Bir anlığına sessizlik oldu. Göktürk’ün gözleri parladı, elleri karnımın üzerinde gezindi.

 

“Babam, bir daha… ne olur babam, hadi bebeklerim,” dedi fısıltıyla, yutkunarak.

 

Ve o anda, sanki sesini duymuş gibi… bir tekme daha geldi.

Göktürk’ün yüzündeki şaşkın sevinci gördüğümde kalbim yumuşadı.

 

“Gördün mü Meltem’im,” dedi heyecanla. “Babalarına cevap veriyorlar!”

 

Ben de gülerek yanağını okşadım.

“İlk sözleşmeleri bu olsun o zaman… Ne zaman çağırsa, koşsunlar babalarına.”

 

Gözleri doldu o an…

Elini yavaşça karnıma koydu, parmak uçlarıyla dokundu sanki bir dua eder gibi.

Sesi titrek ama bir o kadar da yumuşaktı.

“Kız da olsanız, erkek de olsanız… başımın üstünde yeriniz var, canlarım benim. Yeter ki sağlıkla gelin…”

 

Ben gülümsemeye çalıştım, gözlerimden süzülen yaşa inat.

“Az önce kız istiyordun ama, hani?”

 

Göktürk burnunu çekip derin bir nefes aldı, o tanıdık, çocukça gülüşüyle bana baktı.

“Gülüm, beni biliyorsun ya…” dedi, sesi bu defa daha da kısıktı. “Takılıyorum size. Bana fark etmez. Sonuçta… bizim aşkımızın meyvesi olacaklar.”

 

O an gözlerimi kapattım.

Parmaklarının sıcaklığı, sözlerinin içtenliği, kalbimin ritmine karıştı.

 

___

Oy sınırı 40 olsun 40 yapın Bolca yorum atin yeni bölüm hemen gelsin ;)

Bölüm nasıldı?

Bölüm : 22.10.2025 23:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Bozkurt Pençesi / Yarım Kalan Sigara / Bölüm 94 : Aşk ve Savaş
Bozkurt Pençesi
Yarım Kalan Sigara

57.91k Okunma

6.71k Oy

0 Takip
112
Bölümlü Kitap
Bölüm 1 : Atalay Timi 🦂🇹🇷Bölüm 2 : İlk Karşılaşma ❤️‍🔥Bölüm 3 : Görünmeyen YaralarBölüm 4 : Yeni başlangıçlarBölüm 5 : Tamamlanmayı Bekleyen HayatlarBölüm 6 : Timin başı DertteBölüm 7 : Küçük Umut Yaman ParsBölüm 8 : Aşiret ve Töre Kurbanları 🔥Bölüm 9 : İki Sevdanın arafında...Bölüm 10: Başımız Belada ❤️‍🔥Bölüm 11 : Zoraki Evliliğe İlk AdımBölüm 12 : Sözde KarımBölüm 13 : Dik Durmaya ÇalışmakBölüm 14 : Senin Sayende ❤️‍🔥Bölüm 15 : Aşka Adım Adım ❤️‍🔥Bölüm 16 : İstenmeyen GelinBölüm 17 : Namus Davası ve ÇarşafBölüm 18 : Hayatta Kalma SavaşıBölüm 19 : Zor GünlerBölüm 20 : İlk TavizlerBölüm 21 : Aşiret ile karşı karşıya 🔥Bölüm 22 : Kıvılcımlar ArasındaBölüm 23 : Sevgi Tohumları ❤️‍🔥Bölüm 24 : İlk BuseBölüm 25 : Yağmurun altında bir günBölüm 26 : Yasak Sevdalı 💔Bölüm 27 : Acılar 💔Bölüm 28 : Kapanmaz Yaralar ❤️‍🔥Bölüm 29 : Beklenmeyen HaberBölüm 30 : Gönül YarasıBölüm 31 : Cam kırıkları 💔Bölüm 32 : Yağmur Seninle GüzelBölüm 33 : Aşk YağmuruBölüm 34 : Şükür SebebiBölüm 35 : Gökyüzü güzelliğini kıskanırBölüm 36 : Aşk ve Adalet ❤️‍🔥Bölüm 37 : Merhamet Kokulum ❤️‍🔥Bölüm 38 : Aşkı Şerbetli ❤️Bölüm 39 : Yürek Yarası ❤️‍🔥Bölüm 40 : İlk İtiraf ❤️‍🔥Bölüm 41 : Kıskançlık Krizi ❤️‍🔥Bölüm 42 : Korku olmazsa aşk olmaz ❤️‍🔥Bölüm 43 : Beklenmeyen Buse 🥲Bölüm 44 : Yaşam SavaşıBölüm 45 : Ölüm ile Yaşam...Bölüm 46 : İyi ki Sen ❤️‍🔥Bölüm 47 : Canımdan can gidiyorBölüm 48 : Özlemek istiyorumBölüm 49 : Mest Olunur GüzellikBölüm 50: Sevdiğiyle Çocuk Olurmuş İnsan ❤️‍🔥Bölüm 51 : Aşk Ve savaşBölüm 52 : Yıkımlar başlıyor...Bölüm 53 : Mor orkide 🇹🇷Bölüm 53 : Aşk Sakinleştiricisi 🔥Bölüm 54 : Gurur ve Sevda🔥Bölüm 55 : Şımarmak istiyorumBölüm 57 : Masum Aşıklar 🫠Bölüm 58 : Yaşayan Fosilsin SenBölüm 59 : Can kırıklarıBölüm 60 : Bir Gönül Davası 🔥Bölüm 61 : İki Cihan CennetimBölüm 62 : Yak yanıyorsak söndürmeBölüm 63 : Hüzün MaltemiBölüm 64 : Alevler ve küllerBölüm 65 : Bir Yürek Yangını ❤️‍🔥Bölüm 66 : Emir HayranlıklarıBölüm 67 : YıkılışlarBölüm 68 : Gamzenin Çukurunda kaybolmak istiyorumBölüm 69 : Gururum ❤️‍🔥Bölüm 70 : Anlat Onlara...Bölüm 71 : Hasret kavuşmasıOkurlarimmBölüm 72 : Saklanılan AcıBölüm 73 : Küçük Emir’in Acıları❤️‍🔥Bölüm 74 : Acı ve GururBölüm 75 : Hisler Uyanıyor...Bölüm 76 : Yüreğimin Vatanı ❤️‍🔥Bölüm 77 : Yıldızların Altında 🫠❤️‍🔥Bölüm 78 : Son hatırlarBölüm 79 : Başka bir EmirBölüm 80 : Canımı Yakıyorlar ❤️‍🔥😔Bölüm 81 : Hisler Yalan söylemezSoru-Cevap yapıyoruzBölüm 82 : Mazi ve aşkBölüm 83 : Sırılsıklam aşkBölüm 84 : Kokunda Dinlenmek İstiyorum😔❤️‍🔥Bölüm 85 : Kanlı Nefesler 🥀❤️‍🔥Bölüm 86 : Acılar ve Gerçekler 🥀❤️‍🔥Bölüm 87 : Diriliş mi Bitiş mi ?Bölüm 88 : Uyanış ❤️‍🔥Bölüm 89 : Küçük Yılmaz ❤️‍🔥Bölüm 90 : Bir İç savaş Meselesi❤️‍🔥Bölüm 91 : Pembe bisiklet 🫠Bölüm 92 : Efelerin EfesiBölüm 93 : Nemrut’un Kızı ❤️‍🔥Bölüm 94 : Aşk ve SavaşBölüm 95 : Ahım ölüme kadar 🥀🔥Bölüm 96 : Tatlı Aşermeler 🫠❤️Bölüm 97 : Canımın Canını AldılarBölüm 98 : Sensiz Nasıl Yaşarım Ben...Bölüm 99 : Canımı YaktınızBölüm 100 : TükenişlerBölüm 101 : Kanlı GömlekBölüm 102 : Son Yüzleşme ❤️‍🔥Özel Bölüm : Leyla'nın GerçekleriBölüm 103 : Kanlı Son Direnişler...Bölüm 104 : Ahirim SensinBölüm 105 : Kana Karışan NefeslerBölüm 106 : Zamana TutsakBölüm 107 : Aşabildin mi ?Spoi107.bolume oy ve yorum gelmediği sürece bölümü atasım yok bilginize
Hikayeyi Paylaş
Loading...