Ağzıma kapatılan mendilden sonrası bende yoktu. Bulunduğum yere ne şekilde getirildiğimi bilmiyordum. Gözlerim kapalı, ellerim bağlı bir sandalyede oturuyordum. Etrafta oluşan bazı seslerin yaptığı yankıdan boş bir alanda olduğumu anlamıştım. Neden kaçırıldığımı anlayamamış olmakla birlikte deli gibi korkuyordum. Bilincimi kaybederken yarım yamalak bir şekilde duyduğum son cümle beni korkutuyordu.
"Sona yaklaşıyoruz küçük hanım."
Son dediğimiz şeyin bana ne anlamda söylendiğini bilmemek beni endişelendiriyordu. Benim hayatıma mı son vermek istiyorlardı? Yoksa son birkaç aydır yaşadığım karmaşaya mı bir son verilecekti?
Arada bir bulunduğum yerde adım sesleri duyuyordum. Birisi gelip etrafımda dolaşıyor, gidiyor, sonra başka birisi geliyordu. Bir normal adım, bir de topuklu ayakkabı sesi duyuyordum. Bazı tanıdık gelen parfüm kokuları bana işin içinde çok yakın birilerinin olduğunu düşündürüyordu. Bir yandan da düşününce basit bir parfümü herkes kullanıyor olabilirdi.
Tabiki bir cevap gelmiyordu. Amaçları sadece beni korkutmak olduysa başarmışlardı.
"Bence artık şu gözlerimi açın ve aylardır ne yapmaya çalıştığınızı yüzüme karşı anlatın."
Bir yandan bu karmaşanın biteceğini düşünmek beni mutlu etse de, diğer yandan oluşacak sonuçlar beni korkutuyordu. Neden başladığını bilmediğim bu bilmecenin nedeni ortaya çıktığında neler olacaktı?
Sesinden çok net bozuk olduğunu anladığım kapı sesi geldiğinde yine birilerinin yanıma geldiğini anladım. Artık beklemek beni çok fazla korkutmuştu ve ben ne olacaksa olsun diye düşünerek olacaklarla yüzleşmek istiyordum.
"Birileri artık konuşacak mı, bu kadar mı cesaretsizsiniz?" dedim sesimi yükselterek. Ben bu cesareti nereden bulmuştum onu da bilmiyordum. Adım sesleri dibime kadar ulaşmıştı. Yakınımda hissettiğim nefesi sayesinde karşımdaki kişinin yüzüme kadar eğildiğini anlamıştım.
Harabe kocaman bir dükkanın içindeydim. Yıkık dökük, camları parçalanmış bu yer korku filmlerini aratmayan türdendi.
Gözlerim açıldığında karşımda kimi göreceğimi sorsalar en son isim olarak bile onun adını vermezdim. Karşımdaki kişi evimizde yıllardır çalışan Deniz Hanım'ın ta kendisiydi. Yanlış gördüğümü düşünerek birkaç defa gözümü açıp kapasam da hayatımda yaşadığım şoklara bir yenisi daha eklenmişti.
"Sürpriz." dedi Deniz Hanım elini sallayıp alay edercesine gülümseyerek.
"Sen... Neden..." diyebildim kesik kesik. Bunca olan şeyi yapması arkasında nasıl bir neden vardı çok merak ediyordum.
"Merak etme kızım, anlayacaksın herşeyi. Dur daha yeni başladık." dedi Deniz Hanım.
"Bana kızım deme." dedim adeta kükreyerek. Koynumuzda yılan beslemişiz dedikleri şey tam olarak buydu. Aileden biri olduğunu düşündüğüm birinin bana hayatımın oyununu oynaması en büyük hainlikti.
"Şu anda kızıyorsun, ama birazdan duyacaklarınla ne yapacaksın göreceğiz." diyordu Deniz Hanım zeytinyağı gibi üste çıkarak. Ses tonundaki soğuk kanlılık kan donduran cinstendi.
"Bunca şeyin arkasında senin olduğunu asla tahmin etmezdim. Tam bir hainmişsin sen, yediği kabı pisleyen birisi." dedim öfkeyle. Öyle sinirliydim ki ne desem az kalırdı.
"Aa Güneş, kızma kadına." diyerek içeri giren kişi Ezgi'ydi. Deniz Hanım ile Ezgi'nin ne alakası olduğunu anlamak çok zor değildi. Ezgi'ye zaten ilk geldiği günden beri güvenmemiştim ve bu konuda an itibariyle haklı çıkmıştım. Belli ki bir şekilde Deniz Hanım'ın da aklına girmişti.
"Sana ilk geldiğin günden beri güvenmemiştim. Şeytan olduğunu biliyordum. Babam bunları öğrenince ne yapacaksın bakalım." dedim aynı Deniz Hanım'a olduğum kızgınlıkla.
"Aranızı benim düzelttiğim babandan mı bahsediyorsun." dedi Ezgi bana doğru yaklaşıp yüzüme eğilerek. Yüzünde alaycı bir gülümseme vardı. Ayağındaki topuklu ayakkabıdan anladığım kadarıyla gözüm kapalı olduğu sırada başımda olan kişi Ezgi'ydi. Beni korkutmaktan keyif alıyordu.
"Ne istedin be bizden. İyi yada kötü bir hayatımız vardı. Annemin ölümüne bile sebep birisin sen. Niye girdin hayatımıza." Ne kadar bağırırsam bağırayım içimdeki öfke geçecek gibi değildi.
"Cık cık.. önce orada duralım. Anneni ben değil babanla olmayan ilişkileri hasta etti. Niye hayatınıza girdiğimi ise birazdan öğreneceksin."
Anlamıyordum. Ezgi'nin iyi niyetli olmadığını hep hissetmiştim. Ama Deniz Hanım neden Ezgi'nin bu kötü oyununa alet olmuştu. İşte burası tam bir soru işaretiydi.
"Siz nasıl bir kötülüğe ortak oldunuz. Hadi bu kadını başından beri sevemedim de sen nasıl ona uydun Deniz Hanım. Yıllarca yanımızda çalıştın. Artık sadede mi gelsek acaba." dedim yine sesimi yükselterek. Artık normal tonda konuşmadığım için sesimdeki çatallaşmalar duyuluyordu.
"Nasıl ortak oldunuz, diyor bize. Sen anlat istersen biz nasıl ortak olduk annem." dedi Ezgi alayla gülümseyerek.
Nasıl bir gün yaşıyordum bilmiyorum, ama artık bir an önce ne olacaksa olsun diye düşünmeye başlamıştım. Annem kelimesi bana ayrı bir şok yaşamıştı.
"Annem derken?" dedim şaşkınlığımı gizleyemeden. Deniz Hanım ve Ezgi anne kız mıydı yani? Benim şaşkınlığımla öyle bir eğleniyorlardı ki karşılıklı gülüşürken zaferlerini kutluyorlardı adeta.
"Nasıl, duydukları insana büyük bir şok yaşatıyor değil mi Güneş? İşte yıllar önce bana da aynısı olmuştu. Üstelik ben senden de küçüktüm." dedi Ezgi hırsla. Bir şeyler olduğunu anlamıştım zaten, ama hala anlatmıyor olmaları beni delirtecekti.
"Tamam, anlatın artık işte niye başımıza bela olduğunuzu anlat."
"Son misafirimiz de gelmeden olmaz Güneş." dedi Ezgi aynı alaycı gülümsemeyle.
Başka bir kişi daha mı var yani? Ne kadar sürecekti bu tiyatro?
"Ne yapmaya çalışıyorsunuz anlamıyorum. Ne olacaksa olsun ve bitsin." dedim gözlerimi açarak.
"Of Güneş, çok sıkıcısın. Bence keyif almaya bak. Çünkü duyacaklarından sonra keyfin oldukça kaçacak zaten." dedi Ezgi sinsi bir gülümsemeyle. Göz hizama kadar eğilip beni sinirlendirmeyi ihmal etmemişti.
"Rahat bırakır mısın sevgilimi. Bak burada kimi buldum." diye kapıdan içeri giren Kerem'di. Önünde babam vardı ve Kerem'in elinde bir silah, babamın kafasına tutuyordu.
Gördüklerimin bir kabus olmasını o kadar çok dilerdim ki... Ama maalesef göz önündeki en büyük gerçekti yaşananlar. Hayatımda aklıma gelmeyecek üç kişi birbiriyle bağlantılıydı. Kerem, Ezgi ve Deniz Hanım... Dört bir yandan hayatımızın ortasına yerleşmişlerdi. Beni ve babamı kandırmış, bizimle adeta alay etmişlerdi. Ama artık bunun nedeni bir an önce ortaya çıkmalıydı.
"Güneş, iyi misin sen." diyordu babam.
Bense o sırada hayal kırıklığı içinde Kerem'e bakıyordum. Yıllarca benimle oyun oynamıştı. Hayatımın içindeki bütün sıkıntıların sebebiydi ve dalga geçer gibi çözüm önerileri sunmuştu her seferinde. Yaşadıklarımı düşününce gözyaşlarımın akmasına engel olamamıştım.
"Nasılsın kocacığım. Kızını alıkoyduk, ama sen kendi ayağınla gelmişsin, hoşgeldin" dedi Ezgi alayla. Babam beni nasıl bulmuştu.
"Yılan.. Güneş haklıymış seni sevmemekte." dedi babam. Tam öfkeyle Ezgi'nin üzerine yürüyorken Kerem silahı babamın sırtına bastırarak onu durdurdu.
"Ağır ol, gebertirim seni şuracıkta. Zaten kendimi zor tutuyorum." Babam olduğu yerde kalakalmıştı.
"Otur bakalım, kızının yanına." dedi Kerem babama, az önce Ezgi'nin yanıma koyduğu sandalyeye kolundan tutup çekiştirerek. Kerem silahı babama doğru tutarken Ezgi babamı bağlıyordu.
"Şimdi oldu." dedi Kerem sinir bozucu bir gülümsemeyle.
"Bugün burada herşey çözülecek. Buradaki herkes bugün eteğindeki taşları dökecek."
Sonunda bu bütün işkence bitiyordu.
Beğenip oy verirseniz sevinirim...
Soranlar için Instagram: brc_prlk
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
14.75k Okunma |
3.79k Oy |
0 Takip |
58 Bölümlü Kitap |