Sabah dokuzda çıkışım gerçekleşecekken ben yedi buçukta hazırdım. Bütün gece uyumamış olmam da işin cabasıydı. Artık durmak yok, gereken insanlara gereken hesapları sorup, cezası kesileceklerin cezasını keseceğim. Daha sonra da kaybettiğim bir yıl sekiz ay onyedi günün telafisini yapmaya başlayacağım. Üniversite hayatım daha yeni başlamışken, geçmiş hayatımdaki bazı yanlış insanların yanlışları yüzünden, askıya almamla bitmişti. Artık düştüğüm yerden kalkma zamanı. Artık batmış Güneş'in yeniden doğma zamanı...
"Hoşçakalın doktor bey, bayağı uğraştırdım sizi uzun zamandır. Ben anlattım siz dinlediniz. Bazı noktalarda sabır sınırlarını aşmışta olabilirim. Ama siz çok sakin ve tevazu sahibi biri oldunuz her zaman. Çok teşekkür ederim size her şey için." Doktor ile son yapmış olduğumuz konuşma olduğu için kendimce af çıkarıyordum.
"Bu benim işim Güneş. Senin gibi sıkıntıları olan insanlar anlatır, ben de dinlerim. Sizlere en ufak bir faydam dokunduysa ne mutlu bana."
"Tabiki oldu. Sabrın, sakinliğin ve dinlemenin ne olduğunu sayenizde yeniden hatırladım. Ve bunlar sayesinde hayatımı yoluna koyacağım inşallah. Ben gideyim artık, görüşmek üzere. Ama tabi ki ziyaret anlamında" deyip gülümseyerek odadan çıkıyorum. Kendi odama geçip sabahın erken saatlerinde hazırladığım birkaç parça kiyafetimi de alıp, bir yıl sekiz ay onsekizinci günde buradan nihayet çıktım.
Dışarı çıktığımda bulutların arasına saklanmış güneşe gülümsüyorum.
"Artık sahne senin. Ve tabi ki benim"
Yola çıktığımda ilk gördüğüm taksiyi durdurdum. Taksiye bindiğimde kısa bir süre afalladım. Nereye gidecektim ki ben...
"Polonezköy'e" dedim taksicinin bana tuhaf tuhaf baktığını anladığımda. Neyse ki teyzemin beni ziyarete geldikçe bıraktığı paralara hiç dokunmamıştım, rahatlıkla Polonezköy'e giderim. Otuzlu yaşlarındaki taksici radyoyu açtığında şarkıyı dinleyerek yolu izlemeye başladım.
Oluk oluk kan aktı, ama kan kaybından ölmedim mesela. Ve artık öyle bir hissizim ki, hiçbir yerim acımaz bundan sonra.
Bazen çok konuşmak istersin de daha sonra anlatmaya değmez bulursun ya bazı şeyleri. Bu şarkıyı açıp dinlemek, benim uzun uzun birşeyleri anlatmamdan daha iyiydi.
"Sadece sevmiştim oysa ki. Hem de bütün iyi niyetimle. Bir dönme dolapta sadece ikimiz vardık ve inişli çıkışlı hayatımız. Bulutlara yükseldim sanarken, en tepeden yere çakıldım. Ve şimdi gökyüzünü bile göremiyorum. Her yer zifiri karanlık" Doktorla konuşmaya başladığım ilk günlerde söylediklerimdi bunlar.
"Önce kendini düşünmelisin bu hayatta. Buna kimileri bencillik diyebilir. Ama bu sadece hayatta sağlam kala bilmenin bir yolu. Çünkü sen kendini düşünmezsen kimse senin gözünün yaşına bakmaz." Doktordan duyduğum bu cümleleri günlerce düşünmüştüm. Haklıydı, ama benim hayatımda ben, en son kendimi düşünmüştüm. Onda da zaten karşısına çıkmıştım.
Taksiden indiğimde yenilenmiş gibi hissettim. Ve karşımda duran bu yıllanmış ev, benim gözlerimin dolmasına sebep verdi. Bu ev aklımda hep iyi anılarla kaldı, hepte öyle kalacak. O yüzden taksideyken gideceğim tek yerin burası olduğunu düşündüm.
Anahtar hala beyaz saksının içinde miydi? Biraz yürüyüp ileride çiçekleri solmuş büyük saksılara doğru gittiğimde hala anahtarın beyaz saksının içinde olduğunu gördüm. Bazı şeylerin değişmemesi ne kadar güzel bir his.
Anahtarı alıp kapıyı açtım ve içeri girdim. İçeride oluşmuş dağınıklık ve toz yığınları geçmişime ithafen bu eve yerleşmişti sanki. Bende artık yeni bir hayata başlamak istediğim için bu evi de yenilemem gerekiyor diye düşündüm ilk bakışta.
Elimde duran birkaç parça kıyafetimin olduğu çantayı kenara bıraktım. Bir süre odaları inceledikten sonra kendime göre bir planlama yaptım. Önce kendi kalacağım odada camları açıp temiz havanın içeri girmesini sağladım. Tıpkı yeniden başlayan hayatım gibi. Daha sonra yeterince tozlanmış yatağın pikesini yıkamak için kaldırdım. Tıpkı bir yıl sekiz ay onyedi gün süren üzerimdeki ölü toprağını atmam gibi. En sonda dolapları silip yerleri süpürünce oda artık kullanılır hale gelmişti. Tıpkı geçmiş hayatımdaki fazlalıkların artık olmaması gibi.
Temizlik yapmanın insan hayatına ve insan beynine bu kadar iyi geldiğini hiç düşünmemiştim. İnsan bütün sinirini temizlik yaparak atıyor. Gerçi ben bütün evi üç tür silsem rahatlamam ama yine de biraz iyi geldi diyebilirim.
Daha sonra biraz yorulmanin etkisiyle acıktım. Dışarıda atıştırmalık birşey yiyip sonra da ufak alışveriş yapacaktım. Fakat hazıra dağın dayanmayacağını bildiğim için bir an önce para kazanmalıydım. İş hayatına hiç girmemiş olsam da en nihayetinde hem çalışıp hem okumaya çalışan bir tek ben olmayacaktım. Bu yüzden etrafta dolaşıp yapabileceğim bir iş bulmalıyım.
Dışarı çıktığımda serin diyebileceğim bir hava vardı. En mutlu zamanlarımı geçirdiğim bu evin yollarında yürürken kafa olarak o zamanlara dönüyordum. Ada ile oynamalarımız, Beren ve Müge ile bahçede oturup dedikodu yapmamız ve onunla bu yolda yürümelerimiz. O anların birçoğu hala çok değerli benim için ve birçoğu da unutulmaya yüz tutmuş bir hale geldi.
Caddeye vardığımda bazı dükkanların yeni açıldığını farkettim ve merakla inceledim. Kafe, market, manav ve terzi. Öncelikle karnımı doyurmam gerekiyordu. Adına huzur dedikleri kafeye girdim. Gerçekten huzur veriyor muydu insana?
Merakla içeri girdiğimde biraz şaşkınlık, biraz heyecanla ağzım açık bir şekilde etrafı inceledim. Tam karşıda büyük, etrafı ahşap yuvarlak bir pencere, etrafında yine ahşap koltuklar ve masalar vardı. İçerisi tam anlamıyla konsept bir yerdi. Bütçemi de düşünerek uygun fiyatlı şeylerden yemeyi düşünerek garsona bir tost bir çay siparişi verdim.
Tostumu yedikten sonra biraz alışveriş yapmak için markete girip yine uygun fiyatlı birkaç birşey alıp marketten çıktım.
"Eve kadar nasıl gideceğim bunlarla" diye söylenerek yolda ilerliyordum ki duyduğum sesle olduğum yere adeta çakıldım.
Beğenip oy verirseniz sevinirim şimdiden teşekkürler...
Soranlar için Instagram: brc_prlk
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
15.27k Okunma |
4.21k Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |