
Necati Kunt'la yediğimiz o yemekten sonra, hayatımın temposu daha da hızlandı. Üçüncü koleksiyonumuzun getirdiği ün, beni sadece moda dünyasında değil, aynı zamanda kültürel alanda da tanınan bir isim haline getirmişti. Artık sadece bir tasarımcı değil, aynı zamanda Türkiye'nin zengin kültürel mirasını modern dünyaya taşıyan bir kültür elçisi olarak görülüyordum. Bu durum, üzerimdeki sorumluluğu artırıyor ama aynı zamanda bana inanılmaz bir motivasyon kaynağı sağlıyordu.
Moda dergisindeki röportaj ve çekimden sonra gelen teklifler arasında, özellikle biri dikkatimi çekti: Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın düzenleyeceği "Anadolu'dan Esintiler" temalı uluslararası bir defilede koleksiyonumla yer alma daveti. Bu, projemizin ve vizyonumuzun uluslararası alanda tanınması için eşsiz bir fırsattı. İsmail Hoca bu habere en az benim kadar sevindi.
"Güneş, bu senin sadece kariyerin için değil, aynı zamanda ülkenin kültürel tanıtımı için de büyük bir adım," dedi gururla.
Hazal, Beren ve Müge de bu yeni gelişme karşısında inanılmaz heyecanlıydı. Defile hazırlıkları, atölyeyi adeta bir arı kovanına çevirmişti. Hazal, her bir parçanın teknik detaylarını titizlikle kontrol ediyor ve defile için özel olarak tasarlayacağımız yeni parçalar üzerinde çalışıyorduk. Beren ve Müge ise, sosyal medya üzerinden defileye dair ipuçları paylaşıyor, takipçilerimizle sürekli etkileşim halinde kalıyorlardı. Onların pazarlama dehası, markamızın görünürlüğünü katlayarak artırıyordu.
Tüm bu koşturmacanın içinde, Necati Kunt ile olan ilişkimiz de yavaş yavaş şekilleniyordu. İlk yemeğin ardından, beni ara sıra arayarak projelerimin nasıl gittiğini soruyor, hatta bazen butiğe gelip yeni tasarımlarımı inceliyordu. Başlarda bu duruma hala şaşırıyordum, babamla olan geçmişinin gölgesi hala zihnimi meşgul ediyordu. Ama onun bana karşı gösterdiği samimi ilgi ve tasarımlarıma duyduğu gerçek takdir, endişelerimi yavaş yavaş azaltıyordu.
Butikteyken Necati Kunt beni ziyaret etti. Beren ve Müge'nin müşterilerle olan dinamik iletişimini, benimle olan samimi sohbetlerini ve butiğin sıcak atmosferini hayranlıkla izlediğini fark ettim.
"Güneş, burası sadece bir butik değil, adeta bir yaşam alanı," dedi gülümseyerek.
O gün, bana önemli bir teklifte bulundu: Kendi finansal imkanlarıyla, geleneksel el sanatlarını yaşatmak amacıyla bir atölye kurma projesini desteklemek istediğini söyledi. Bu atölyede genç tasarımcılar ve zanaatkarlar bir araya gelecek, eski teknikleri modern yorumlarla buluşturacaklardı. Bu teklif, beni derinden etkiledi. Babamın ona yaşattığı acılara rağmen, Necati Kunt'un hala kültüre ve sanata bu denli bağlı olması, onun büyüklüğünü gösteriyordu.
Bu teklifi İsmail Hoca'yla paylaştığımda o da çok etkilendi.
"Necati Bey'in bu desteği, hem sana hem de projenin vizyonuna ne kadar güvendiğini gösteriyor Güneş," dedi. Tufan ise bu gelişmeden dolayı çok mutluydu.
"Gördün mü Güneş, babamın kalbi ne kadar da büyük," dedi, gözleri parlayarak. Onun bu sözleri, içimdeki son şüphe kırıntılarını da dağıttı. Necati Kunt'la olan bu yeni ilişki, sadece benim için değil, aynı zamanda onun da geçmişiyle barışma yolculuğunun bir parçası gibiydi.
Defile hazırlıkları devam ederken, Hazal ile olan ilişkimiz de yeni bir boyut kazandı. Sadece iş arkadaşı değil, aynı zamanda sırdaşım ve dostum olmuştu. Yoğun tempoda birlikte geçirdiğimiz saatler, bizi daha da yakınlaştırmıştı. Bir akşam, atölyede çalışırken, "Güneş, senin bu azmini ve tutkunu görmek bana da ilham veriyor," dedi.
"Seninle çalışmak, kariyerimde aldığım en doğru kararlardan biriydi." Onun bu sözleri, bana ne kadar değerli olduğumu bir kez daha hissettirdi. Hazal'ın deneyimi ve sağlam duruşu, benim en zor anlarımda bile sığınabildiğim bir liman olmuştu.
Beren ve Müge ise, butikteki işlerinin yanı sıra defile hazırlıklarında da aktif rol alıyorlardı. Kostüm provaları sırasında modellerle ilgileniyor, sosyal medya içerikleri hazırlıyor, hatta defile müziği için bile fikirler üretiyorlardı. Onların enerjisi ve neşesi, atölyedeki atmosferi hep canlı tutuyordu. Birbirimizle şakalaşıyor, kahkahalar atıyor, bu yoğun tempoya rağmen her anın tadını çıkarıyorduk. Üçümüz birlikteyken, hiçbir şeyin üstesinden gelemeyeceğimiz hissi oluşuyordu içimde.
Tufan'ın desteği ise her zamanki gibi sarsılmazdı. Geceleri eve döndüğümde, onun sıcak kolları arasında buluyordum kendimi. Defile stresimi, babamla olan karmaşık geçmişimi, her şeyi onunla konuşabiliyordum. O, benim için sadece bir sevgili değil, aynı zamanda en iyi arkadaşım, ilham perim ve en büyük destekçimdi. Bir akşam, defileye günler kala, Tufan elini saçlarıma daldırarak fısıldadı: "Seninle ne kadar gurur duyduğumu bilemezsin Güneş. Bu yolculukta seninle birlikte olmak, hayatımın en güzel hediyesi." Onun bu sözleri, içimi tarifsiz bir huzurla doldurdu.
Ve o büyük gün geldi. "Anadolu'dan Esintiler" defilesi, İstanbul'un tarihi bir mekanında, uluslararası bir izleyici kitlesinin önünde gerçekleşti. Koleksiyonumuz, geleneksel Türk motiflerinin modern tasarımlarla harmanlanmasıyla büyük beğeni topladı. Sahnedeki her bir model, sadece bir giysiyi değil, aynı zamanda binlerce yıllık bir kültürü taşıyordu. Defile sonunda, ayakta alkışlanırken, gözlerim doldu. Bu, sadece benim değil, İsmail Hoca'nın, Hazal'ın, Beren ve Müge'nin, Tufan'ın ve tüm ekibin ortak başarısıydı.
Defilenin ardından gelen uluslararası teklifler, projemizin geldiği noktayı gözler önüne serdi. Avrupa'nın önde gelen moda evlerinden biri, koleksiyonumuzun bir bölümünü kendi butiklerinde sergilemek istediğini belirtti. Japonya'dan bir sanat galerisi ise, geleneksel Türk el sanatları üzerine bir sergi açma davetinde bulundu ve tasarımlarımızın da bu sergide yer almasını istedi.
Artık Güneş gerçekten de parlıyordu. Geçmişin tüm gölgeleri dağılmış, yerini pırıl pırıl bir geleceğe bırakmıştı. Hayatımın kontrolünü ele almış, kendi kaderimi yazmıştım. Sadece bir moda tasarımcısı değil, aynı zamanda bir kültür elçisi, bir köprü kurucu ve en önemlisi, kendi gücünü keşfetmiş bir kadın olmuştum. Bu yolculukta, beni destekleyen, ilham veren ve yanımda olan tüm sevdiklerime minnettardım. Gelecekte beni nelerin beklediğini bilmiyordum, ama bildiğim tek şey vardı: Parlayan bir Güneş'in her zaman daha da aydınlatacak bir yolu olacaktı.
"Anadolu'dan Esintiler" defilesinin yankıları devam ederken, hayatımın her alanında yeni kapılar ardına kadar açılıyordu. Avrupa'nın önde gelen moda evlerinden gelen sergileme teklifi ve Japonya'dan gelen sanat galerisi daveti, sadece markamız için değil, aynı zamanda Türk kültürü için de küresel bir platform sağlıyordu. İsmail Hoca, bu gelişmelerden dolayı adeta havalara uçuyordu.
"Güneş, bu senin vizyonunun ne kadar evrensel olduğunun en büyük kanıtı," diyerek beni bir kez daha onurlandırdı.
Bu uluslararası fırsatlar, atölyedeki tempoyu daha da artırdı. Hazal, yeni koleksiyonlar ve yurt dışı sergileri için detaylı planlamalar yaparken, Beren ve Müge de sosyal medya üzerinden global takipçilerimizle etkileşimi artırmak için yaratıcı stratejiler geliştiriyordu. Onların enerjisi ve profesyonelliği, bu yoğun süreci çok daha keyifli hale getiriyordu. Hepimiz, bu eşsiz fırsatları en iyi şekilde değerlendirmek için canla başla çalışıyorduk.
Necati Kunt ile olan ilişkimiz de derinleşmeye devam ediyordu. Geleneksel el sanatlarını yaşatma projesi için sunduğu finansal destek, kısa sürede somut adımlara dönüştü. İstanbul'un tarihi bir semtinde, eski bir handa kurulan atölye, onun vizyonunun bir yansımasıydı. Açılış töreninde, Necati Bey'in gözlerindeki parıltıyı görmek, içimi tarifsiz bir huzurla doldurdu. Benimle sahnedeydi, tıpkı babamın yıllar önce olmasını dilediğim gibi. Tufan'ın ona olan sevgisi ve benim ona duyduğum saygı, geçmişin tüm izlerini silip süpürmüştü.
Bu atölye, kısa sürede genç tasarımcılar ve zanaatkarlar için bir cazibe merkezi haline geldi. Eski ustaların elinden çıkan nadide eserler, modern tasarımlarla harmanlanarak yeniden hayat buluyordu. Necati Kunt, sık sık atölyeyi ziyaret ederek gençlerle sohbet ediyor, onlara mentorluk yapıyor ve kendi deneyimlerini paylaşıyordu. Onun bu projedeki samimi çabası, sadece benim değil, tüm camianın takdirini kazanmıştı. Babamın ona yaşattığı acılara rağmen, Necati Kunt'un bu denli büyük bir yüreğe sahip olması, bana insanlığın iyiliğine olan inancımı pekiştiriyordu.
Tüm bu koşturmacanın içinde, ekip arkadaşlarım ve sevdiklerimle olan bağlarım daha da güçlendi. Hazal, benim için sadece bir iş arkadaşı değil, aynı zamanda en yakın dostlarımdan biri haline gelmişti. Zor anlarımda bana destek olan, başarılarımı içtenlikle kutlayan ve her zaman yanımda olan güvenilir bir limandı. Akşamüstü, yeni koleksiyonun eskizleri üzerinde çalışırken, "Güneş, seninle çalışmak benim için büyük bir şans," dedi, "Seninle birlikte, hayallerimin ötesine geçebileceğimi biliyorum." Onun bu sözleri, bana ne kadar değerli olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Beren ve Müge ise, atölyenin neşe kaynaklarıydı. Onların enerjisi ve bitmek bilmeyen mizah anlayışı, en yoğun günlerde bile yüzümü güldürmeyi başarıyordu. Üçümüz birlikteyken, her şeyin üstesinden gelebileceğimize dair sarsılmaz bir inancımız vardı. Sosyal medyadaki başarıları, markamızın global çapta tanınmasında kilit rol oynuyordu. Onların stratejik zekası ve yaratıcılığı, her geçen gün bizi yeni zirvelere taşıyordu.
Tufan ise, tüm bu sürecin en büyük destekçisiydi. Geceleri eve döndüğümde, onun kollarında bulduğum huzur, günün tüm yorgunluğunu üzerimden atıyordu. Onunla her şeyi konuşabiliyor, her derdimi paylaşabiliyor ve her zaman doğru cevabı ondan alıyordum. Bir akşam, Avrupa defilesi için son hazırlıkları konuşurken, Tufan elini saçlarıma daldırarak fısıldadı: "Seninle ne kadar gurur duyduğumu kelimelerle anlatamam Güneş. Sen sadece bir moda tasarımcısı değil, aynı zamanda benim için bir kahramansın." Onun bu sözleri, içimi tarifsiz bir sevgiyle doldurdu. O, benim için sadece bir sevgili değil, aynı zamanda ruh eşim ve en büyük ilham kaynağımdı.
"Anadolu'dan Esintiler" koleksiyonumuzun Avrupa'daki sergisi, Paris Moda Haftası'nın önemli etkinliklerinden biri olarak kabul edildi. Fransız basını, koleksiyonumuzun "Doğu ile Batı'nın zarif buluşması" olduğunu yazarken, defilenin ardından pek çok önemli moda evinden iş birliği teklifleri geldi. Kısa bir süre sonra, Japonya'daki sanat galerisi daveti üzerine Tokyo'ya uçtuk. Burada, geleneksel Türk el sanatları üzerine açılan sergide, bizim tasarımlarımız da büyük ilgi gördü. Japon halkı, motiflerimizin ve renklerimizin derin anlamlarından çok etkilendi.
Artık Güneş, gerçekten de uluslararası bir kültür elçisiydi. Geçmişin gölgeleri tamamen dağılmış, yerini pırıl pırıl bir geleceğe bırakmıştı. Kendi kaderini kendi yazmış, kendi yolunu çizmişti. Sadece bir moda tasarımcısı değil, aynı zamanda binlerce yıllık bir kültürü modern dünyaya taşıyan bir köprü kurucu, bir ilham kaynağı ve en önemlisi, kendi gücünü keşfetmiş, her zorluğun üstesinden gelebilen güçlü bir kadın olmuştu.
Bu yolculukta, beni destekleyen, ilham veren ve yanımda olan tüm sevdiklerime minnettardım. İsmail Hoca'nın bilge rehberliği, Hazal'ın sağlam duruşu, Beren ve Müge'nin bitmek bilmeyen enerjisi, Necati Kunt'un güveni ve Tufan'ın sarsılmaz sevgisi, beni her zaman ileriye taşıyan güçlerdi. Gelecekte beni nelerin beklediğini bilmiyordum, ama bildiğim tek şey vardı: Parlayan bir Güneş'in her zaman daha da aydınlatacak, daha fazla ilham verecek ve daha büyük başarılara imza atacak bir yolu olacaktı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 17.14k Okunma |
4.63k Oy |
0 Takip |
67 Bölümlü Kitap |