70. Bölüm

56. Bölüm

Burcu Parlak Sağsöz
brc.prlk

Uzun zaman sonra yeterince uyumuş bir şekilde Tufan'ın kolları arasında uyandım. Yoğun iş temposu ve butikteki part time çalışmalarımın neticesinde haftalardır günde maksimum dört saatlik uyku uyumuştum. Halimden memnundum ve bunun meyvesini de aldım, fakat şu an anladım ki aslında dinlenmeyi de çok fazla istemiştim.

Sabahın ilk ışıkları odayı aydınlatırken, Tufan'ın kollarında uyanmak, haftalardır özlemini duyduğum bir huzurdu. Gözlerimi araladığımda, tavan arasındaki ahşap kirişlerin ve tavandan sarkan bitkilerin tanıdık siluetleri belirdi. "Günaydın Güneş, seni uzun zaman sonra yanımda görünce keyfim yerine geldi," diyen Tufan'ın sesi, içimi sıcacık bir gülümsemeyle doldurdu. Saçlarıma kondurduğu öpücük, adeta haftaların yorgunluğunu üzerimden silip süpürdü.

Gerçekten de, son haftalar bir koşturmacadan ibaretti. Atölyenin yeni koleksiyonu, bitmek bilmeyen toplantılar, gece yarılarına kadar süren taslak çalışmaları… Uykuyu lüks sanmış, her sabah alarmın acımasız sesiyle güne başlamıştım. Oysa şimdi, Tufan'ın güçlü kolları arasında, kuş sesleriyle uyanmak, bedenimin ve zihnimin ne kadar çok özlediğini fark etmemi sağlamıştı. Gözlerimi kapattım ve bir an daha bu dinginliğin tadını çıkardım.

"Günaydın, ben de bu anı ne kadar özlemişim" diye mırıldandım, sesim uykunun ve mutluluğun karışımıyla boğuk çıkmıştı. Başımı Tufan'ın göğsüne daha da yasladım, sıcaklığını ve kalp atışlarının ritmik sesini hissetmek içimi rahatlattı.

"Ne kadar da özlemişim böyle uyanmayı, inanamazsın."

"Ben de seni özledim Güneş. Yüzünde bu huzurlu ifadeyi görmek, haftalardır beklediğim şeydi." diyerek Tufan kollarını daha sıkı sardı ve dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu.

"Bugün bütün gün tembellik mi yapsak, ne dersin? Dış dünyayı kapı dışarı edelim."

Teklifi kulağa bal gibi geliyordu. Düşüncesi bile yüzümde istemsiz bir tebessüm oluşturdu. "Harika olur," dedim. "Hiçbir yere gitmek istemiyorum. Sadece seninle olmak, uyumak, belki film izlemek... Sanki yeniden doğmuş gibiyim."

"İyi ki yorgunluğunun meyvesini toplamışsın o zaman. Demek ki biraz daha şımartılmaya ihtiyacın var." diyerek Tufan gülümsedi.

Yatakta, birbirimize sarılmış bir şekilde, bir süre daha sessizce uzandık. Pencereden süzülen güneş ışıkları odanın her köşesini nazikçe okşuyor, dışarıdaki hayatın telaşından uzak, kendi küçük cennetimizi yaratmıştık. Bu an, her bir hücremin dinlendiğini hissettiriyordu. Yoğun temponun getirdiği stres, omuzlarımdaki yük ve zihnimdeki karmaşa, Tufan'ın sıcaklığında eriyip gitmişti. Şimdi tek istediğim, bu huzurun tadını olabildiğince çıkarmaktı.

Güneş ışıkları yavaşça yükselirken, yatak odamızın duvarlarında dans eden gölgelerle, Tufan'la birbirimize sarılmış bir şekilde öylece uzandık. Dışarıdaki dünyanın telaşı, kuş cıvıltıları dışında bize ulaşmıyordu. Normalde bu saatlerde çoktan ayaklanmış, kahvaltı hazırlığına başlamış olurdum ama şimdi, Tufan'ın sıcaklığı ve huzurlu sessizlik, beni esir almıştı.

"Canın bir şeyler yemek istedi mi?" diye fısıldadı Tufan, sesinde uykunun tatlı ağırlığı vardı. "Hazırlayayım mı bir şeyler?"

Başımı omzuna daha çok gömdüm. "Hayır," diye mırıldandım.

"Şimdilik sadece böyle kalmak istiyorum. Karnım aç değil, ruhum doydu."

"Ruhunun doyduğunu görmek ne güzel. Ne zamandır bu kadar dinlenmiş görmemiştim seni." diyerek Tufan kıkırdadı.

Gerçekten de öyleydi. Haftalardır süren uyku mahrumiyeti, beni bitkin düşürmüştü. Ne kadar sevsem de işimi, atölyenin o çılgın temposu, bazen nefes almayı bile unutturuyordu. Şimdiyse her bir hücrem rahatlamış, adeta yeniden canlanmıştı.

"Bugün ne yapsak?" diye sordu Tufan, saçlarımla oynarken.

"Hiçbir şey yapmamak dışında?"

"Kesinlikle hiçbir şey yapmamak. Belki sadece film izleriz. Ya da kitap okuruz. Ya da... sadece sarılırız." diyerek gülümsedim.

"Hepsine varım," dedi Tufan, beni daha sıkı sararak.

"Şu an dünyadaki en şanslı insan benim, seninle birlikte bu huzuru yaşamak..."

Gözlerimi kapattım ve bu anın tadını çıkardım. Tufan'ın kolları arasında, zamanın durduğunu hissettim. Gelecek haftanın telaşı, bitirilecek işler, hepsi uzak ve önemsiz görünüyordu. Tek önemli olan, bu an, Tufan'ın sıcaklığı ve içimde hissettiğim dinginlikti. Birkaç saat sonra karnımız zil çalmaya başladığında, yataktan kalkıp basit bir kahvaltı hazırladık. Peynir, zeytin, taze demlenmiş çay... Her lokması, haftalardır özlemini duyduğum tembel bir pazar kahvaltısının tadını taşıyordu.

Bütün günümüzü film izleyerek, sohbet ederek ve birbirimize sarılarak geçirdik. Akşamüstü güneş batarken, pencereden içeri süzülen son ışıklar odamızı turuncu renklere boyadı. Tufan'ın göğsünde uyuyakalırken, hayatımda uzun zamandır ilk kez bu kadar huzurlu hissettim. Dinlenmenin ne kadar da kıymetli olduğunu bir kez daha anlamıştım.

"Babam bizi yemeğe davet etti, hafta sonu gidelim mi, ne dersin?" dediğinde sadece basit bir 'hı hı' diye mırıldanarak Tufan'ın kolları arasında uykuya daldım.

Rüyamda Necati Kunt'un evine gitmek için Tufan’la yola çıkmıştık. Arabanın camından dışarıyı izlerken, yol kenarındaki ağaçların arasından parıldayan güneşi fark ettim. Her yer yemyeşildi, çiçekler rengârenk açmıştı. Sanki doğa da bizimle birlikte bu dinginliğin ve huzurun tadını çıkarıyordu. Tufan elimi tuttu, parmaklarımız birbirine kenetlendi. Bu dokunuş bile içime tarifsiz bir huzur yaydı.

Necati Kunt'un evine vardığımızda kapıyı biyolojik annem açtı. Gözleri parlıyordu, sanki beni çok özlemişti. Sıcacık sarıldı, kokusu içimi doldurdu. Biyolojik annemin o tanıdık kokusu, yaşadığım geçmiş anıları canlandırdı. Yüzümde istemsiz bir gerginlik oluşmuştu. Necati Kunt ise gülümseyerek yanımıza geldi. O da Tufan’a ve bana sarıldı, yüzündeki memnuniyet ifadesi her şeyi anlatıyordu.

Necati Kunt'un sıcak karşılaması ve biyolojik annemin o tanıdık kokusuyla içime yayılan eski anılar, rüyamda huzur ve gerginliğin garip bir karışımını yarattı.

Tufan elimi daha sıkı tuttu, sanki içimdeki karmaşayı hissediyormuş gibi. Onun bu desteği, içimdeki gerginliği biraz olsun yatıştırdı. Sofraya oturduğumuzda, biyolojik annem en sevdiğim yemekleri hazırlamıştı. Kokuları bile beni geçmişe götürüyordu. Ancak her ne kadar sıcak bir ortam olsa da, içimde tarifsiz bir hüzün vardı.

En nihayetinde ben doğduktan günler sonra, beni büyüten anneme veren bu kadınla ne konuşabilirdim ki?

Necati Kunt'un sofrası her zamanki gibi zengin ve özenliydi. Tufan elimi sıkıca tutmaya devam ediyordu, onun varlığı bu karmaşık duygu fırtınasında sığındığım tek limandı. Göz ucuyla ona baktım, o da bana hafifçe tebessüm etti. Bu tebessüm, "Buradayım, yanındayım," demekti.

Biyolojik annemle aramdaki sessizlik, yemek sesleriyle, Tufan ve Necati Kunt'un sohbetleriyle dağılmaya çalışılsa da, benim için her lokma geçmişin tortusunu taşıyordu. O, beni dünyaya getiren kadın, beni başkasına verdiği halde, benimle nasıl bir diyalog kurabilirdi ki? İçimdeki sorular birikiyor, boğazıma diziliyordu. Yüzündeki o parıltı, özlemden miydi, yoksa sadece yılların getirdiği bir pişmanlığın mı izleriydi? Bilemiyordum.

Yemek bittiğinde, tatlılar ve çaylar geldi. Necati Kunt, "Güneş, Tufan, hafta sonu gelmeniz ne güzel oldu. Uzun zamandır böyle kalabalık bir sofrada oturmamıştık," dedi, sesi samimi ve içtendi. Biyolojik annem de ona katılarak başını salladı. Gözleri bir an benimle kesişti, sonra hızla tabağına döndü. Bu kısa temas bile içimi ürpertmeye yetti.

Tufan, durumu hafifletmek istercesine, "Gerçekten çok güzel bir sofra, her şey harika olmuş," dedi. Biyolojik annemin yüzünde kısa bir an için bir gülümseme belirdi, sonra yeniden o mesafeli ifadeye büründü. Sanki aramızda görünmez bir duvar vardı ve kimse o duvarı yıkmak istemiyordu. Ya da yıkmaya cesaret edemiyordu.

Rüyamda, içimdeki hüzün ağır basmaya başladı. Bütün bu tablo, ne kadar sıcak olursa olsun, eksik bir parçayı haykırıyordu. O parça, benimle biyolojik annem arasındaki o kayıp yıllardı, kurulmamış bağlardı, sorulamayan sorulardı. Yüzünde beliren o gerginlik, rüyamda dahi olsa, içimde bir yerlerde derin bir yara açıyordu. Tufan'ın elini daha sıkı tuttum, onun sıcaklığı beni bu rüyanın kasvetli atmosferinden uzaklaştırmaya çalışıyordu.

Sabah gözlerimi araladığımda, yanımda uyuyan Tufan'ın huzurlu yüzünü gördüm. Rüyanın etkisi üzerimdeydi. Geçmişin gölgesi, huzurlu bir pazar sabahının dinginliğini dağıtmıştı. Tufan'ın kolları arasındaki güvenli alanım, rüyamdaki o garip gerginliği bir nebze olsun unuttursa da, zihnimdeki sorular devam ediyordu.

Başımı Tufan'ın göğsüne yasladım, kalp atışlarını dinlerken rüyayı düşündüm. Necati Kunt'un ailesiyle bağ kurma çabası, biyolojik annemin varlığıyla bambaşka bir boyut kazanıyordu. Neden şimdi? Neden rüyamda bile olsa o yüzleşme yaşanıyordu? Bunlar, günlerdir süren huzurlu tembelliğimin aksine, zihnimi meşgul eden derin konulara dönüşmüştü.

Tufan yavaşça gözlerini araladı, uykulu gözlerle bana baktı. "Günaydın Güneş. Ne oldu, düşünceli gibisin?" diye fısıldadı, sesi hala uykunun ağırlığını taşıyordu.

Hafifçe gülümsedim. "Sadece bir rüya gördüm," dedim. "Babanın evine gidiyorduk... Biyolojik annem de oradaydı."

Tufan'ın yüzündeki tebessüm silindi. Gözlerime dikkatle baktı, elini yanaklarıma koydu.

"Nasıl hissettin?" diye sordu, sesi daha ciddiydi.

"Garip," diye mırıldandım.

"Huzurlu ve gerginliğin garip bir karışımıydı. Onun kokusu, o yemekler... Ama aynı zamanda, konuşulmayanlar... Ben doğduktan bir süre sonra, beni büyüten anneme veren o kadınla rüyamda bile ne konuşabilirdim ki?"

Tufan beni daha sıkı sardı. "Bu çok doğal Güneş. Yılların getirdiği bir boşluk var orada. Belki de bilinçaltın sana bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Belki de bu yüzleşme, gerçek hayatta da bir gün kapını çalar."

Sözleri beni düşündürdü. Rüya, sadece bir rüya olmaktan çıkmış, içimdeki bastırılmış duyguların bir yansıması olmuştu. Yıllardır kaçtığım, düşünmekten çekindiğim bir konu, tam da bu huzurlu sabahın ortasında beni bulmuştu.

"Peki, eğer böyle bir şey gerçek hayatta olursa... Ne yaparım bilmiyorum," dedim, sesim titriyordu.

Tufan saçlarımı okşadı. "Ne yaparsan yap, ben her zaman yanında olurum. Omuz omuza. Ne karar verirsen ver, seni desteklerim. Ama belki de bu rüya, sana bir fırsat sunuyordur. Belki de bu, geçmişle yüzleşmenin ve içindeki bazı sorulara cevap bulmanın zamanının geldiğini gösteriyordur."

Gözlerimi kapattım. Belki de haklıydı. Belki de bu uzun süreli dinlenmenin getirdiği zihinsel açıklık, bu tür konuları düşünmem için bir zemin hazırlıyordu. Yoğun iş temposunda kaçtığım her şey, şimdi kapımı çalmaya başlamıştı.

Pencereden odaya süzülen güneş ışıkları, toz zerreciklerinin havada dans edişini gözler önüne seriyordu. Tufan’ın sözleri zihnimde yankılanırken, rüyanın yarattığı karmaşık duygularla baş başa kalmıştım. Yıllardır üzerini örttüğüm, görmezden geldiğim bir konuydu bu; biyolojik annem. Onu hiç merak etmediğimi, umursamadığımı sanırdım. Oysa rüya, içimdeki derin bir yarayı işaret ediyordu.

"Peki sence," diye fısıldadım, sesimde belirsiz bir umut kırıntısı vardı, "Gerçekten babanla kurmaya çalıştığım bağ, bununla bir ilgisi olabilir mi?"

Tufan yavaşça doğruldu, beni de kendine doğru çekerek sırtımı göğsüne yasladı. Parmakları saçlarımda nazikçe gezinirken, "Olabilir Güneş," dedi düşünceli bir sesle. "Babamın seni benimsemesi, senin de içsel olarak bu konuyu irdelemene sebep oluyor olabilir. Belki de yıllardır bilinçaltında taşıdığın bu yük, şimdi bu değişimle birlikte yüzeye çıkıyor."

Sözleri mantıklı geliyordu. Necati Kunt'un hayatıma girişiyle birlikte, aile kavramı benim için yeniden tanımlanmaya başlamıştı. Şimdiyse bu, çok daha derin bir anlam kazanıyordu. Yıllar süren sessizlik, şimdi bir fırtına öncesi dinginliği gibiydi.

"Ama ben ne konuşabilirim ki onunla?" dedim, sesimdeki çaresizlik hissediliyordu.

"Beni dünyaya getirip günler sonra terk eden bir kadına... Ne söylenir?"

"Konuşmak zorunda değilsin Güneş. Sadece orada olmak, onu dinlemek bile bir adım olabilir. Belki de onun da sana anlatmak istediği şeyler vardır. Ya da belki de sadece yüzleşmek sana iyi gelir." Tufan'ın kolları beni daha sıkı sardı.

"Babanın yanında şu an değil mi?" diye sordum istemsizce. Tufan ise bir süre gözlerimin içine baktıktan sonra kafasını salladı.

Gözlerimi kapadım. Yüzleşmek. Bu kelime bile içimde bir titreme yaratıyordu. Ama bir yandan da, uzun süredir içimde taşıdığım bir düğümün çözülme ihtimali, garip bir şekilde beni rahatlatıyordu. Belki de haklıydı Tufan. Belki de bu rüya, sadece bir başlangıçtı.

Öğleden sonra, Tufan'ın telefonuna gelen bir mesajla haftanın planları yeniden gündeme geldi. Necati Kunt, Tufan'ı akşam yemeğine davet etmişti. Bu, rüyanın ardından gelen bir işaret gibiydi. Kalbim hızla atmaya başladı.

"Ne dersin?" diye sordu Tufan, gözleri benimkileri arıyordu. "Gitmek ister misin?"

Derin bir nefes aldım. "Bilmiyorum Tufan. Hazır mıyım emin değilim."

"Hazır olmak zorunda değilsin," dedi nazikçe. "Sadece gitmek isteyip istemediğini düşün. Ben seninle gelirim, ne olursa olsun yanındayım. İstemiyorsan da, ben bir bahane bulurum, sen de evde kalırsın. Karar senin."

Onun bu koşulsuz desteği, içimdeki korkuyu bir nebze olsun yatıştırmıştı. Bir yanım kaçmak isterken, diğer yanım bu yüzleşmenin gerekli olduğunu fısıldıyordu. Uzun bir sessizlik oldu. Tufan sabırla bekledi.

"Gidelim," dedim sonunda, sesim kendimden bile şaşırtacak kadar kararlı çıkmıştı.

"Gidelim ve ne olacaksa olsun."

Tufan gülümsedi ve saçlarıma bir öpücük kondurdu. "Harika. O zaman hazırlanmaya başlayalım. Güzel bir akşam yemeği yiyeceğiz."

Ama biliyordum ki bu, sadece basit bir akşam yemeği olmayacaktı. Bu, benim için geçmişle yüzleşmenin, belki de içimdeki bazı boşlukları doldurmanın ilk adımı olacaktı.

Akşam yemeği için Necati Kunt'un evine giderken, yolda sessizdik. Tufan elimi tutmuştu ve onun sıcaklığı bana güç veriyordu. İçimde hem bir gerilim hem de bir merak vardı. Kimdi bu kadın? Neden beni terk etmişti? Bu sorular zihnimi kemiriyordu.

Kapıyı o açtı. Biyolojik annem. Fiziksel olarak kime benzediğimi karşımdaki bu kadına baktığımda daha iyi anlıyorum. Kıvırcık saçlar, gözler... Gözleri bu kez rüyamdaki gibi parlamıyordu, aksine daha soluk ve tedirgin bakıyordu. Zaten rüyamda onunla ilgili hatırladığım tek şey gözleriydi. Üzerinde sade bir elbise vardı, saçları özenle taranmıştı. Sıcacık sarıldı, tıpkı rüyamdaki gibi. Ama bu kez kokusu, içimi dolduran o karmaşık duyguyu daha da pekiştirdi. Eski anılarım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Beni büyüten kadının öldükten sonra, bana şu an karşımda duran kadının annem olduğunu anlatan mektup geldi aklıma. Daha sonra her şeyin nasıl da tepetaklak olduğu. Kalbime gelen sızı daha hala atlatamadığımı bildiriyordu bana.

Necati Kunt gülümseyerek yanımıza geldi, sıcakkanlı bir şekilde Tufan'a ve bana sarıldı. "Hoş geldiniz çocuklar. Çok sevindim geldiğinize."

Sofraya oturduğumuzda, rüyamdaki sahne gerçeğe dönüşmüştü. Sofrada en sevdiğim yemekler vardı, kokuları iştah açıcıydı. Ama benim iştahım kaçmıştı. Biyolojik annemle aramdaki sessizlik, Necati Kunt ve Tufan'ın sohbetleriyle dolmaya çalışılsa da, benim için her lokma geçmişin ağırlığını taşıyordu. O, beni dünyaya getiren, sonra terk eden kadındı. Ne konuşabilirdim ki onunla?

Necati Kunt, durumu yumuşatmak istercesine, "Güneş, Tufan, ne güzel oldu bu akşam yemeği. Uzun zamandır böyle kalabalık bir sofrada oturmamıştık," dedi.

Biyolojik annem başını sallayarak onayladı, gözleri bir an benimle kesişti ama hemen tabağına döndü. Bu kısa temas bile içimi ürpertmeye yetti. Tufan elimi sıkıca tuttu, sanki içimdeki fırtınayı hissediyormuş gibi.

Yemek bittikten sonra, tatlılar ve çaylar geldi. Necati Kunt, çocukluk anılarını anlatmaya başladı, aileden, geçmişten. Biyolojik annem de dinliyordu, bazen başını sallıyor, bazen de hafifçe gülümsüyordu. Ama hala aramızda görünmez bir duvar vardı.

"Güneş," dedi bir ara biyolojik annem, sesi kısık ve çekingendi.

"Seninle biraz konuşmak istiyorum, mümkünse."

Kalbim hızla çarpmaya başladı. Bu anı hem istiyor hem de korkuyordum. Tufan'a baktım, gözleriyle bana "Yanındayım" dedi.

"Tamam," diye fısıldadım, sesim titriyordu.

Necati Kunt, "Biz Tufan'la bahçeye çıkalım biraz," diyerek ayağa kalktı. Tufan elimi son bir kez sıktı ve kalkıp babasıyla dışarı çıktı.

Şimdi baş başaydık. Yılların sessizliği, odanın içinde boğucu bir ağırlık yaratmıştı. Gözlerimi ona çevirdim, yüzündeki her kırışıklıkta bir hikaye arıyordum.

"Sana ne söyleyeceğimi bilmiyorum Güneş," dedi, sesi titriyordu. Gözlerinde biriken yaşlar yavaşça yanaklarından süzülüyordu.

"Sadece... çok pişmanım."

O an, içimdeki buzullar yavaş yavaş erimeye başladı. Pişmanlık. Bu kelime, uzun zamandır beklediğim bir cevabın başlangıcı gibiydi.

"Neden?" diye sordum, sesim beklenenden daha sakin çıkmıştı. "Neden yaptın?"

Gözlerini benden kaçırdı, elleri titreyerek kucağında birleşti. "Çok gençtim Güneş. Çok korktum. Baban... geri dönülmez bazı şeyler yaptı. Ve ben... Ben bir bebekle baş edemeyeceğimi düşündüm. Korktum."

Korktu. Bu kelime içimde bir yeri acıttı. Ama aynı zamanda, beklediğimden daha insani bir açıklamaydı. Yıllardır zihnimde yarattığım acımasız anne imajı, bir anda kırılıyordu.

"Peki neden şimdi?" diye sordum. "Neden bunca yıl sonra?"

"Baban... o benimle iletişime geçti," dedi. "Başına gelenleri anlattı, neler yaşadığını. Onun sana nasil davrandığını. Ve ben... Ben de seni görmek istedim Güneş, bunca acının ortasında eğer kabul edersen destekçin olmak istiyorum. Yıllardır içimde biriken bir özlem vardı. Seni uzaktan takip ediyordum, haberlerini alıyordum abim Necati sayesinde. Büyüdüğünü görmek, başarılı olduğunu duymak beni hep mutlu etti."

Şaşkınlıkla ona baktım. Beni takip mi etmişti? Bu bilgi içimdeki karmaşayı daha da artırdı. Bir yandan öfke, diğer yandan garip bir yakınlık hissi.

"Sana ne söyleyeceğimi, nasıl telafi edeceğimi bilmiyorum," dedi, sesi hıçkırıklarla kesiliyordu. "Sadece bilmeni isterim ki, o zamanlar verdiğim karar, hayatımın en büyük pişmanlığı oldu. Seni çok sevdim Güneş, hep sevdim."

Gözlerinden akan yaşlar, yanaklarındaki yorgun çizgilerde kayboluyordu. O an, içimde biriken öfke ve kırgınlık, yerini tuhaf bir anlayışa bıraktı. O da bir insandı, hatalar yapmıştı.

"Benim de sana söyleyecek çok şeyim var," dedim, sesim titriyordu.

"Yıllarca nedenini bilmeden taşıdığım bir boşluk vardı içimde. Ama... belki de konuşmaya başlayabiliriz."

Yüzünde bir umut ışığı belirdi. Gözleri, bu kez gerçek bir parıltıyla doldu.

"Gerçekten mi?" diye fısıldadı.

Başımı salladım. "Ama hemen her şeyi çözemeyiz. Bu zaman alacak."

"Zamanım var," dedi, titrek bir gülümsemeyle. "Bütün ömrüm var Güneş, seni beklemeye hazırım."

O an, rüyamdaki gerginlik yerini umut dolu bir başlangıca bırakmıştı. Belki de bu, geçmişle yüzleşmenin ve yeni bir sayfa açmanın başlangıcıydı. Tufan'ın dediği gibi, belki de bu rüya, bana bir fırsat sunuyordu. Ve ben, bu fırsatı değerlendirmeye hazırdım.

 

 

 

 

 

Tatil dönüşü bölümü sizlerle. Beğenip yorum yapmayı unutmayın ❤️

Bölüm : 29.07.2025 15:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Burcu Parlak Sağsöz / Dönme Dolap (KİTAP OLUYOR) / 56. Bölüm
Burcu Parlak Sağsöz
Dönme Dolap (KİTAP OLUYOR)

17.14k Okunma

4.63k Oy

0 Takip
67
Bölümlü Kitap
TANITIM...KARAKTERLER...1.Bölüm - Davetsiz Misafir...2.Bölüm - Hayal Kırıklığı...3.Bölüm - İkili Oynamak...4.Bölüm - Karar Zamanı...5.Bölüm - Geçmişten Gelen...6.Bölüm - Bazı Sırlar...7.Bölüm - Zor Cevaplar...8.Bölüm - Eskiye Özlem...9.Bölüm - Bir Gelin, Bir Damat, Bir Bank...10.Bölüm - Zoraki İşler...11.Bölüm - Karmaşık Bir Gün...12.Bölüm - Küçük Bir Kaçamak...13.Bölüm - Bir Nefes Kadar...14.Bölüm - İz Peşinde...15.Bölüm - Sobe...16.Bölüm - NKA17.Bölüm - Kötü Biten Gece...18.Bölüm - Yeni Bir Soru...19.Bölüm - Senin Yüzünden...20.Bölüm - İlk İtiraf...21.Bölüm - Sürpriz...22.Bölüm - Kilit...23.Bölüm - Okulda Son Gün...24.Bölüm - Eski Sevgili...25.Bölüm - Bela Geliyorum Dedi...26.Bölüm - Belirsizlik...27.Bölüm - Kaybetme Korkusu...28.Bölüm - Ağır Kayıp...29.Bölüm - İtiraf...30.Bölüm - İşler Çözülüyor...31.Bölüm - Baskın...32.Bölüm - Bir Mektup...33.Bölüm - Hayatımın Gerçeği...34.Bölüm - İşler Sarpa Sarıyor...35.Bölüm - Babamın Gerçeği...36.Bölüm - Baş Belası...37.Bölüm - Kontrol Delisi...38.Bölüm - Ummadık Taş Baş Yarar..39.Bölüm - Yeni Bir Bela...40.Bölüm - Dertleşmek...41.Bölüm - Heyecan...42.Bölüm - Davetiye...43.Bölüm - Sona Yaklaşıyoruz...3k için teşekkürler❤️❤️4k için teşekkürler ❤️❤️5k için teşekkürler ❤️44.Bölüm - Kaçırılma...45.Bölüm - Büyük Yüzleşme(Ara Final)...46.Bölüm - Önemli Kararlar...10k için teşekkür ederim ❤️❤️❤️47.Bölüm - Yeni Bir Başlangıç (Part1)48. Bölüm Yeni Bir Başlangıç (Part-2)49. Bölüm - Küçük Kıvılcımlar...50. Bölüm51.Bölüm52. BölümBölüm 5354.Bölüm55.Bölüm56. Bölüm57. Bölüm58. Bölüm59. Bölüm60. Bölüm(Final)KİTAP OLUYOR!!!!!
Hikayeyi Paylaş
Loading...