13. Bölüm

alternatif tıp

biri
brimadeks

Köşk son iki haftadır ziyaretçi kaynıyordu. Pahalı kumaşları sırtlanan terziler, birbirinden kibirli şefler, Victor'un zevksiz dostları ve hala buraya adımını dahi atmamış gelinin güzide akrabaları.

Bu kahrolası odadan çıkamıyordum. Sadece onların eğlenen seslerini işitiyor ve gitmelerini bekliyordum. -ki bazı geceler onlar gitse dahi burada unutulduğum oluyordu.- Arada Rose’u bile duyuyordum, şen kahkahaları gelinin akrabalarına da bulaşıyordu. Tabii ki herkesce seviliyordu.

Ben hariç.

Onu öptüğüm gece de böyle gülmüştü çünkü. Yüzümü öpücüklere boğup hemen sonrasında da acımasızca ayrılıp, üstüne bir de kapımı kilitlemişti. Utanç vericiydi, biraz da kalp kırıcı.

Yatağımdan kalkıp yüzümü ovdum. Derin bir nefes alıp ayağa kalktım ama başım döndüğünden yerime geri mıhlandım. Bir kez daha, yavaşça yerimden kalkıp kapıyı denedim. Kapının kulpu kolaylıkla kıvrıldı ve kapı, yavaşça aralandı. “Sonunda.”

İlk işim bahçeye çıkmak oldu. Gün daha doğmamıştı, bir köşeye geçmek ve güneşin altında mayışmak üzere çimlere uzanacaktım. “Vincent!” Ta ki o şerefsizin sesini duyana kadar. “Bay Victor!” dedim, aynı sevecenlikle. “Günaydınlar.”

Elini sallayıp beni, “Sana da günaydın, sana da.” diye geçiştirdi. Kendisine yakından bakmak için kafamı uzattım. Gözlerinden biri renk değiştirmiş, eski mavi haline geri dönmüştü. Sadece iki hafta, sadece iki hafta boyunca Samuel ona benim değil, bir başkasının kanını götürmüştü. “Seninle konuşmak istiyordum ben de.” fark etmemiş olabilir miydi? Yoksa konuşmak istediği de tam olarak bu muydu?

Nefes almayı bıraktım. Soğuk terler akıttım ve ellerimin titremesini saklamak için onları arkamda bağladım. “Evet.” sesimi duymamış olacak ki kaşlarını çatıp başını anlamaz gibi salladı. “Evet efendim.” diye tekrarladım kendimi. “Konuşalım.” söyleyecek akıllıca bir şeyim yoktu. Bu iki haftayı odamda kilitli geçireceğim planlarımın arasında yoktu, iki haftada görünümünün hemen değişeceği de planlarımın arasında değildi. “Evet,” dedim. “Dinliyorum efendim.”

Eliyle onu takip etmemi isteyen bir hareket yaptı ve beni de peşine takarak konuşmaya başladı. “Monique bugün beni ziyarete gelecek.” az önce çıktığım merdivenlerden inerek odama doğru ilerliyordum. “Senin ortalarda görünmemen gerekli.” odamın kapısına vardığımızda duracağını sanmıştım ama o ilerlemeye devam etti.

Kararsız bir şekilde yavaşlayıp, kapımın önünde durdum. “Benim-” diye lafa başladım ama o bana aldırış etmeden elini tekrar salladı ve beni peşine taktı. Aynı kattaki, o her zaman kilitli duran odanın karşısına geçti. Ceplerini karıştırıp anahtarlığını buldu ve onları bir bir denerken “Meraklı birisin, biliyorum.” dedi.

Ayaklarımdan biri dışarıya bakıyordu. Saf, neşeli halinden ötürü ne yapmam gerektiğini çıkaramıyordum. İçeride beni parçalarıma mı ayıracaktı yoksa daha güzel, geniş ve tercihen daha iyi ışık alan bu odayı bana mı verecekti?

Kapıyı açtı ve önden ilerlemem için eliyle işaret etti. Daha güzel genş ya da ışık alan bir oda değildi. Köşeleri yosun tutmuş, karanlık ve soğuk bir mahzendi. Buraya ait değilmiş, sarayın yeraltı zindanlarının bir parçasıymış gibiydi. Ortada insan boyutunda taş bir masa ve onun hemen yanındaki ahşap masada da cerrahi aletler duruyordu.

Eski, körleşmiş ve taze kanla kaplı cerrahi aletler.

Hala kapıda bekleyen Victor, ilerleyip tam olarak nerede bıraktığını bildiği gaz lambasını yaktı. O yaklaşırken kapının da kapandığını duydum.

Sadece önüme bakıyordum. Victor yaklaştıkça ışık odayı iyice aydınlattı. Taş masanın hemen kenarına devrilmiş, çöp torbasından hallice bir ceset boş gözleriyle bana bakıyordu. Doktor Samuel.

Victor, yanımda durdu ve aynı saf ve neşeli ifadesiyle bana doğru eğilip yüzümü inceledi. “İyi misin?” cevap vermedim.

Bunun üzerine elindeki gaz lambasını bana uzatarak “Şunu tutar mısın acaba?” dedi. Kendimde konuşacak gücü bulamasam da kolum uzandı ve gaz lambasını elinden aldı. Victor güldü. “Teşekkürler Vincent.”

“Rica ederim.” daha da çok güldü. Sesi benimkiyle birebirdi, güldüğünde yanağında oluşan kırışıklar, yüzüne dağılan saçları benimkiyle aynıydı. Gözlerim yanmaya başladı, elimdeki ışık da gözümün önünde kararır gibi olup geri geliyordu.

Victor elini buradaki hiçbir şeye sürmek istemiyor gibiydi. Belki ben hariç.

“Onu neden-” kendi sözümü bitirecek cesaretim yoktu. Bu durumda bile akıllı olmaya çalışmak bana fiziksel bir acı veriyordu. Salağa yatmak, elimdeki son kozdu.

“Kendini yorma.” dedi. Ceketinin cebinden eldivenlerini çıkarıp, tuttuğum ışığın altında giymeye çalışıyordu. “Samuel çok konuşkandır. Ağzı sıkılık yapsa da ilk uzuvda hemen kendini ele verdi.”

“Öyle mi?” Samuel’in sol kolu ondan bir metre uzakta, yerdeydi ama onu öldüren bu değil; karnını baştan aşağı yaran, hiç de temiz olmayan bir kesikti.

“Öyle.” dedi. “Anlamam mı sandın?”

“Neyi?” iyice batıyordum artık. Ölümsüz olmasam daha az korkardım.

“Kanını tanımam mı sandın?” öyle sandım. Ben cevap vermeyince “Işığı yaklaştır.” dedi ve cerrahi kitin bulunduğu masaya ilerledi. Eldivenli eliyle ip gibi duran bir şeye uzandı. İyice yaklaşınca elindekinin bir tel testere olduğunu fark ettim. İnce zincirin iki ucunda daha rahat tutulması için kulplar vardı.

Dönüp bana baktı. Geriledim. “Benim hiçbir şeyden haberim yok, gerçekten.” o da bana doğru bir adım atınca artık mantığımdan geriye hiçbir şey kalmadı.

Havada tuttuğum gaz lambasını biraz daha kaldırdım ve gerçek bir korkağın yapacağı gibi, gaz lambasını hızla Victor’un kafasına indirdim.

Bölüm : 15.06.2025 18:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...