14. Bölüm

hipokrat kasabı

biri
brimadeks

Victor sersemleyerek birkaç adım geriledi.

Yüzünde memnuniyetsiz bir ifadeyle; sanki başına talihsiz, komik bir olay gelmiş gibi homurdandı. Kafasında açtığım yarayı küçük bir kazaymış gibi öylesine ovalıyordu. “Seni gözümde büyütmüşüm.” dedi, gerçek bir hayal kırıklığıyla. “Düşündüğüm kadar zeki değilmişsin.”

Bir ona bir de gaz lambasının geri kalanı, elimdeki demir parçasına baktım. Yere yığılmasını beklemiştim, az da olsa zaman kazanabilmeyi ummuştum, kaçmak için.

Kaçacaktım elbet. Kaçmalıydım da ama ben arkamı dönüp de kapıyı açana kadar o bana ulaşabilir ve kafamı tekrar uçurabilirdi.

Ölümü kabul etmek ve ondan kaçmaya çalışırken ölmek arasında kalmıştım. Ya ikinci bir darbe indirmenin bir yolunu bulacak ve bir kez daha rezil olacaktım ya da kaçmaya çalışırken ölüp gidecektim.

En kötüsü de, iki seçeneğin de hiçbir şeyin sonu olmamasıydı. Sonraki gün yine gözlerimi açacak ve ‘evet efendim’ diyecektim.

Nefret ediyorum.

Elimdeki demir parçasını avucumda sıktım. Kaçmayacağımı garanti eder gibi, bir müşterimin üzerine şarap damlatmışım da özür dilemeye gelmişim gibi ona biraz daha yaklaştım. Sonra da elimdeki demir parçayı bir hışımla Victor’un gözüne sapladım. Mavi olana değil, kahverengi olana.

Bunu beklemiyordu. İkinci bir saldırının gelmeyeceğinden neredeyse emindi. Onun gözünde, böyle bir şeye cesaret edebilmemin imkanı yoktu. Ama ağzından çıkan ses benimkinin bir kopyasıydı ve o ses çığlık atıyordu.

Omzunu yakalamıştım. Lambanın demirini evirip çeviriyor iyice derine inmesi için tüm gücümle çabalıyordum. O acıdan eğilip bükülürken durabildiğim kadar dik durdum. Bileğimi tutan eli beni kendisinden yavaş yavaş ayırırken, elimi sabit tutmaya çalıştım. Ta ki gücüm onunkiyle yarışamayana dek:

Büktüğü bileğimi bırakıp beni, ensemden bir kedi misali yakaladı. Tek elini savurduğu gibi de beni, mahzenin bir başka köşesine fırlattı.

Kapıya en uzak köşeye çarpıp yere yuvarlandım, şimdi Victor ile aramda sadece o taştan ameliyat masası duruyordu.

Victor elini gözündeki demir parçasına götürdü. Benden hala korkmuyordu, gözünü kapatır, hatta isterse bana arkasını bile dönebilirdi. Ufacık bir endişesi yoktu, aklında bana karşı kaybedeceğine dair tek bir şüphe bulunmuyordu. Bense titriyordum.

Parçanın iki kenarına parmaklarını yerleştirerek gözünü sağlama aldı ve demiri bir çırpıda gözünden çıkarıp hantal bir hareketle bana doğru attı.

Demir üzerimden sekip ayak ucuma düşerken ben de duvardan tutunarak yavaş yavaş doğruldum. “Aptal oğlan.” Victor’un tek gözü parçalanmış, yüzü tamamen kana bulanmıştı. “Nezaketimi mi cezalandırıyorsun?” Az önceki centilmen halinden de eser yoktu artık. “Sana yaşaman için verdiğim şansa rağmen mi?”

Sağlam, iğrenç ötesi mavi gözünü bana dikiyor. “Seni öldüreceğim Vincent.” etrafıma bakıyorum. “Sonra tekrar öldüreceğim.” o da eliyle içe göçmüş göz küresini düzeltmeye çalışıyor. “Sonra tekrar.” benden bir adam boyu uzaklıkta, duvara yaslanmış bir balta görüyorum. “ve tekrar, ve tekrar.” çok uzağımda değil.

Bu pis ve karanlık zindanda, Victor’un hareketlerini bile zar zor seçebiliyordum:

İki güreşci gibi dönmeye başlıyoruz. Gözüm onun üzerinde olsa da aklım gitgide yaklaştığım baltada. Önceliği ona veriyorum, odadaki tek centilmen benim.

Onun iğrenç pençeleri deri eldivenini parçalarken ayağımı baltaya değdirdim. Güvendeyim.

Bana savurduğu ilk pençeden kolayca sıyrılıyorum. Balta artık elimde.

İkinci hamlesi daha öfkeli, daha kontrolsüz. Salladığım balta, kısıtlı görüşümden ötürü boşa çıkıyor ama bu, Victorda ani bir korkuya sebep oluyor.

Gözü baltanın üzerinde, her ne düşünüyorsa gereğinden fazla düşünüyordu. Fırsatı kaçırmak işten değil. Bir hamle daha yapıyorum. Yine, baltamdan rahatlıkla kaçınıyor ama artık sırtı ameliyat masasına dayanmış halde. Sıradaki saldırım, sonu olabilir.

Düşüncelerimi okumuş gibi, çok uzaklarda olan aklı birden yerine geliyor. Gözü, hedefine odaklanmış bir yılan gibi benim üzerime düşüyor. O balta ona her ne hatırlattıysa artık, benim yüzüm bunu ona unutturuyor.

Sonraki saldırım hiç gelmedi. Zaten karanlık olan odada kolunun bana ne zaman uzandığını bile anlamlandıramıyorum. Boynumu yakaladığı gibi sivri tırnaklarını etime geçiriyor.

Balta elimden düşerken umursadığım tek şey, artık sadece nefes almak. Onu da beceremiyorum ve ağzım kan doluyor. Ya ayaklarımı hissetmeyi bırakıyorum ya da ayaklarım yere değmeyi bırakıyor. Bir şey söylüyor sanırım, duyabiliyorsam namerdim.

Son gördüğüm şey Victor’un çalıntı suratı. Ağzını açıyor ve sivri dişleri ortaya çıkıyor. Boynumu parçalıyor sanırım, kafamı koparmış da olabilir.

Öleceğim yine.

Öldüm bile.

Ama öyleyse neden hala akan kanımın sıcaklığını hissediyor ve kopan etlerimin acısını çekiyorum? Neden göz kapaklarım eskisi kadar ağır değil ve neden kalbim bu kadar gürültülü?

Gözlerimi açtım. Çoktan dirildim mi, Bu sefer neredeyim acaba? Açık kahverengi, güzelce taranmış saçlar görüyorum. Benim değiller. Victor’un saçları. Dişleri hala boynumda. Ziyafetin tadını çıkarıyor ama uyandığımın farkında değil.

Dişleri boynumun etlerini koparıp yolundan çekiyor, tepki bile veremiyorum. Önüme düşen saçlarının dışında gözümü alan parlak bir ışık var sadece.

Acı çekmekten başka bir uğraşım olmadığından tüm dikkatimi o ışığa veriyorum. Sandığım gibi ulvi bir durum yok ortada: Kapının altından vuran ışık, yerdeki neşterden yansıyor.

Elimle ulaşamayacağım kadar uzakta ama ayağımla iteleyebileceğim kadar yakındaydı. Üzerime çökmüş Victor’a hissettirmeden neşteri nasıl alabileceğim ise, koca bir muammaydı.

Onun ayağı nerede eli nerede hiç düşünmeden ayağımla, neşteri kendime doğru iteledim. Taş zeminde iğrenç bir ses çıkararak elimin ulaşabileceği bir yakınlığa kadar geldi.

Aynı hızda Victor da duraksadı. Kendisini yavaşça geri çekti ve yüzünü, tam yüzümün önüne getirerek beni izlemeye başladı. Meraklı, haylaz bir çocuk gibi onu izleyen gözlerime baktı. “Ahh,” dedi. “Şimdiden hayata geri mi dönüyorsun?”

Uzun tırnaklarını gizleme gereği duymadan işaret parmağını yüzüme getirdi. Parmağını gözümün altına getirip deriyi hafifçe aşağıya çekti. “Göz bebeklerin büyümeye başladı, yutkunma refleksin geri geldi.” Kendini iyice toparlayıp karşımda eğilip beni rahatça izleyebileceği şekilde konumlandı. Elini yan bir şekilde göğsüme koydu. Biraz bekledi. “Ama hala nefes almıyorsun.”

Sonra elini düşünceli bir şekilde çenesinin altına yerleştirdi ve bir süre sonra kendi kendine hafifçe gülümsedi. “Vincent.” dedi. “Seninle çok eğleneceğiz.” Doğru ya, o bir doktordu.

Küçük esneme hareketleri yaparak yanına döndü. Kalkmak üzere hareketlendi. Bana sırtını dönmek üzereydi ve elimin altındaki neşterden bihaberdi.

Sonra birden, bana döndü ve kıstığı gözlerle son bir kez daha baktı.

Bir saniyelik şüphesi hemen yok oldu ve arkasını döndü. Ölü bir hayvanın son refleksiymiş gibi, fırladım yerden. Neşteri önce sırtına, sonra da boynuna saplandı.

Onu bıçaklayarak alt edemezdim. Ölmeden önce elimden düşürdüğüm baltayı bulmalıydım. Çok uzağımda değildi. Masanın diğer yanına düşmüştü.

Victor sivri tırnaklarıyla havayı çizerken gözleri beni arıyordu. Masanın üzerinden atladığım gibi baltayı kaptım ve bir hışımla sırtına indirdim. Parçalanan omurgasının seslerini duyar gibi oldum.

Bedeni önce masaya çarptı, sonra da yuvarlanarak yere devrildi. Ve o yerdeyken, mavi gözünün bana nasıl baktığını gördüm. Kendinden emin değildi, arkasını döndüğü için pişmandı ve benden deli gibi korkuyordu.

Onu iki ayağım arasına alarak baltamı havaya kaldırdım ve Victor’un çalıntı suratını büyük bir zevkle ikiye ayırdım.

İnanır mısınız bilmem, bunu tek bir hamlede yaptım.

Bölüm : 07.08.2025 21:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...