15. Bölüm

kafan biraz dağınık gibi

biri
brimadeks

Sırtımı duvara yaslamıştım. Ayaklarımı öylece uzatmış, kapının altından gelen ışığa dalıp gitmiştim. Ellerim, çekiştirdiğim zincirler yüzünden ağrıyor ve her hareketimde iğneler batıyormuşcasına sızlıyordu.

Paranoyaklık ya da değil, yaklaşık bir saatimi; Victor’un bütünlüğü bozulmuş bedenini masaya zincirlemekle uğraşmıştım.

Kafamı duvara yaslayıp gözlerimi kapattım. Her ne kadar bu iğrenç yerden defolup gitmek istesemde çıkıp da bir şeylerle yüzleşecek gücü kendimde bulamıyordum. Ayrıca iğrenç kokuyordum.

“Victor!” koşturan ayak seslerini duyuyor, çalışanların bir oraya bir buraya gidip onun adını seslenişini dinliyordum. Aşçı Yuri’nin endişeli endişeli “Nerede bu adam?” “Yine kayboldu!” gibi şeyler dediğini de duyar gibiydim.

Kolayca görmezden gelebildiğim bu sesler dışında, uzaktan bir at arabasının sesini de duymaya başlamıştım. “Monique bugün beni ziyarete gelecek.” neye güldüğümü bilmiyordum, Victor’un gerçekleşmeyecek düğününe mi yoksa ikiye ayrılan kafasına mı?

İyileşen ellerimi yere dayayıp, güçlü bir nefesle yerimde kalktım. Koridoru dinleyip kimsenin etrafta olmadığından emin olduğum bir anda kapıyı araladım ve Victor’u yalnız bıraktım. Kıyafetlerimde kuruyan kan, her adımımda üzerimden azar azar dökülüyordu. Sırtımda koca bir taş varmış gibi öne eğik şekilde, yavaş yavaş ilerliyordum.

Bana yaklaşan sesi duysam da, saklanamayacak kadar bıkkındım. Merdivenlerden koşarak inen Rose “Victor-” dedi ama sonrasını getiremedi. Bir kol kadar uzağımda, dudakları aralanmış ve gözleri bir trajediye dalmış gibi duruyordu.

Şaşkınlığını çabuk yendi, zeka dolu bakışları üzerimde ve etrafımızda dolanıp durdu. Konuşacak gibi olduysa da hemen duraksadı, elleri havada oyalandı. Düşünüp durdu ve ben onu sabırla izlerken hiç acele etmeden kararını verdi.

Uzanıp elimi tutarak. “Gel.” dedi. Sesi yumuşak, ilgili bir anne edasındaydı. Önce hareket etmedim, Rosaline ne zaman beni peşinden sürüklese işin sonu benim için kötü bitiyordu. “Vincent, lütfen.” Sonra aynı aptal hatayı tekrarlayıp, onun peşine takıldım.

Merdivenleri çıkıp Yuri’nin yanından geçtik. Aynı sersem bakışı onda da gördüm. Sonra nadiren karşılaştığım bahçıvanı da gördük, zavallı kız neredeyse bayılacaktı. “Monique’i ve ailesini karşıla lütfen. Biraz beklemelerini de söyle.” Rose’un ince parmakları bileğimi daha sıkı kavrayarak beni arkasından çekiştirdi. “Sofrayı bodruma kurun derim, Victor’u orada bıraktım da.”

“Konuşma sen.”

“O iyi ama merak etme. Son zamanlarda kafası biraz dağınıktı gerçi.”

Beni Victor’un odasına sokup arkamızdan kapıyı örttü. “Komik değilsin Vincent.” Etrafa bakınıp kafasındaki tilkilerle dalaştı, hiçbir şey yapmadan aptal aptal etrafında dönüşünü izlerken gülmeden edemedim. “Ne arıyorsun?”

Beni unutmuş da konuşmamla tekrar hatırlamış gibi birden bana döndü. Baştan aşağı süzüp beni değerlendirdi. “Böyle olmaz.”

Sırtımdan ittirerek Victor’un banyosuna ilerletti. Düşündüğümden daha az şatafatlı, renksiz bir banyoydu. Açık mavi duvar kağıdı pahalı görünüyordu gerçi. Tütsü ve çiçek kokuları baskın geliyordu, küvetin yanında tekerlekli minik bir sehpa ve üzerinde şarap ile bardağı bulunuyordu. Küveti küçük, aynası gereksiz büyüktü.

Rose alel acele küveti doldurup havluları hazırlarken ben de aynaya bakıyordum. Hiç parçalanmamış gibi boynum sapasağlam, kıyafetimin yakası ise yırtık pırtıktı. Üzerimde kurumuş pötür pötür kanların yanı sıra üzerimde Victor’un beynindan parçalar da bulunuyordu. “Kıyafet hazırlayacağım, hızlı ol.” Rose beni bırakıp Victor’un dolabını kurcalamaya gitti.

Ne gün ama! Hemen bitmiyor olması çok kötü oldu.

Ceketimi çıkarıp gömleğimin düğmelerini çözdüm. Ayakkabılarımı öylesine bir yere fırlatıp soyundum. Tanrı tarafından kutsanmış birine göre fazla kemik ağrısı çekiyordum. Sıcak su eklenmemiş küvete uzanıp tekerlekli sehpayı yanıma çektim. Şaraba ithafen “Ne kalitelidir şimdi bu.” diye mırıldandım.

Kendime bir bardak doldururken küvetin yanındaki esans ve çiçek yapraklarını fark ettim. Ne varsa suyun içine attım. Sarhoş olabilseydim tam da şimdi olurdum.

“Vincent!” kapı kapalı değildi. Rose kapının kenarından kafasını uzatmış bana bakıyordu. “Oyalanmayı bırak-” elimdeki kadehi fark edip daha da sinirlendi. Bağırarak “İçiyor musun sen?” dedi.

Bunda hiçbir sorun görmediğimden dudaklarımı büzüp “Beni rahat bırakır mısın artık?” dedim. Güzel kokular beni mest etmiş, bedenim soğuk suya rağmen mayışmıştı. Gittikçe köpüren suya biraz daha sokuldum.

Rose kapının ardından çıkıp, koluna astığı kıyafetleri bir kenara bıraktı. Derin bir nefes eşliğinde “Vincent.” dedi. “Monique ve ailesi düğünü planlamak için geldi.”

“Bana ne bundan?” planını az çok anlayabiliyordum ama başka zekice bir fikir için artık çok yorulmuştum. “Damatları aşağıda dinleniyor, ona söyle bunları.” Kenara sıkışmış, beni ikna etmenin yollarını arar gibi bakınıyordu.

Önce üzgün gözlerle bakmayı denedi, kadehimden bir yudum aldım. Bu durumdan beni kurtarabilecek yalnız bir yol vardı ama bunu dile getirenin ben olmasını istemiyordum. “Sensin Vincent. Damatları da sensin,” küvetin yanına yaklaşıp çöktü ve elini, kadehi tutan elime koydu. “Victor da sensin.”

Kadehi elimden, bir köpeğin ağzından kemiği alır gibi aniden çekip aldı. “O senin yüzünü çaldı. Sen de onun kimliğini çalacaksın.” doğrulup ona doğru eğildim. “Rosaline,” yüzlerimiz karşı karşıya, nefeslerimiz neredeyse birbirine karışacak vaziyetteydi. “Victor Pierce’a neden bu kadar muhtaçsın?”

Eli uzanıp yanağıma dokunacak gibi oldu ama buna izin vermeyip kendimi geri çektim. “Elliott Ballam’ı daha önce duydun mu?”

“Başkan Yardımcısı Elliott Ballam mı? Tabii ki duydum.” kelimeleri yutmak onları söylemekten daha kolaymışcasına Rose, duraksadı. Sonra yerinden kalkıp raftan bir sabun aldı. Küvetin başına, benim arkama geçerken onu izliyordum.

“Onun oğlunu öldürdüm.” Kafamı kaldırıp ona bakmaya yeltensem de beni nazikçe engelleyip saçlarımı sabunlamaya başladı. “Nasıl, nerede-”

“Önemli değil Vincent, Elliott Ballam’ın sekiz yaşında bir oğlu vardı ve benim yüzümden öldü.” yüzüne bakmak için dönmeye çalışsam da beni engelledi. “Victor da beni kurtardı.”

“Hiçbir şeyi açıklamıyorsun.” yüzümdeki kanı ovalayıp, söylediklerime sinirlenmiş gibi özellikle kanı tırnaklayarak kazımaya çalıştı. “Şimdilik bilmen gerekenler bunlar.”

Tekrar eğilip yanıma geldiğinde, yüzünde anlattığından çok daha beter bir şeylerin karanlığını görebiliyordum. “Lütfen.” dedi. “Vincent hiç zamanımız yok.”

Bir şey söyleyemedim. Bu aptalca planın bir parçası olmaktansa ölüp gitmeyi yeğlediğimi, tarlalarda avare bir şekilde kaçak hayatı yaşamak istediğimi dile getiremedim.

Umudunu kaybetmiş, hayal kırıklığına uğramış yüzüne bakmaya zorlanıyordum, gözlerimi kaçırdım. Omuzlarının düşüşünü ve usulca ayağa kalkıp çıkışa yönelişini gözümün ucuyla izledim.

“İyi.” dedim son anda. “Eğer benden Victor Pierce olmamı istiyorsan ben de sırf senin için Victor Pierce olurum.” Rose, omzunun üzerinden; turuncu, dalgalı saçlarının ardından bana baktı. Yine kazanmış olmasına rağmen muzaffer bir bakış değildi bu. Aklım bana oyunlar mı oynuyordu yoksa bu kız beni yine kandırıyor muydu? Sanki seviyor gibi.

Bilemiyorum, yine kandırılıyorum galiba.

Bölüm : 17.08.2025 23:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...