
Bir insanın vuslatı sevdiğine kavuşmaktı.
Mirza, karşısında yemek yiyen karısına içi giderek baktı. Biraz önce yaşadıkları rüya gibiydi.
Duş aldıktan sonra apar topar yemekleri ısıtıp, birlikte sofraya oturmuşlardı.
Bahar karnı ağrısa da aç kalmaya dayanamayıp önündeki tabağı silip süpürmüştü.
Mirza bu duruma tebessüm ederek baktı. Yıllarca hayalini kurduğu ne varsa hepsini yaşayacaktı.
Bahar ile Mirza olarak bir ömür mutlu olacaktı.
Bahar tabağını eline aldı. Mirza hala yemeğini bitirmemişti.
"Beni izlemeyi ne zaman bırakmayı düşünüyorsun?" dedi.
Mirza "Bir ömür seni izlemeye talibim. Yeter ki sen bana böyle güzel bak. Yeter ki yanımda ol Baharım." dedi.
Bahar çocuksu istekle, Mirza'nın yanına yaklaştı.
" Sadece sen, ben ve çocuklarımız olsun. Yeni bir başlangıç kuralım. Mafyalığı bırak. Sen ağa, ben avukat olarak yolumuza devam edelim." dedi.
Mirza: Avukat hanım üzerimdeki denetimli serbestliği kaldırabilirsiniz mesela ilk işin olarak." dedi.
Bahar kahkaha attı: İstediğin bu olsun paşam. Avukatınız her daim hizmetine hazır." dedi.
Mirza, Bahar'ın yanına yaklaşıp alnından öptü. Bahar içinde biriken duygulara mani olmayıp, Mirza'nın yanağından öptü.
Aşk dolu bir gece yaşanıyordu. İkisi de yılların verdiği hasrete karşı savaş açıyordu.
Yaşanmamış her şey gönüllerince yaşamaya çalışıyorlardı.
Gece böyle geçti. Mutlu, huzur dolu, tutku dolu bir geceyi arkalarında bıraktılar.
Mirza sabah erkenden kalkıp sobayı yaktı. Bahar'da hemen arkasından kalkıp kahvaltıyı hazırlamaya kalkıştı.
Birlikte kahvaltıyı sofraya taşıyıp, kahkahalar içinde kahvaltı yaptılar.
Bir süre sonra kapı çaldı. Mirza kapıyı açmak için ayağa kalktı. Bahar'da sofrayı toplamaya başladı.
Mirza kapıyı açınca karşısında Zelal teyzeyi gördü.
Çocuksu heyecanla sarıldı. Zelal teyze de yıllar sonra ilk defa Mirza'yı böyle mutlu gördü.
"Rabbim mutluluğunu daim etsin oğlum. Bu günleri gördüm ya ölsem de artık gam yemem." dedi.
Mirza: Ölüm kelimesi ağzına yakışmıyor Zelal sultan. Daha torunlarını büyüyeceksin. Bir daha duymayım böyle konuştuğunu." dedi.
Zelal teyze: Rabbim o günleri göstersin oğlum. Torunlarıma canım pahasına bakarım. Her zaman başımın üstünde yeriniz var." dedi anne şefkati ile.
Mirza minnetle baktı. Anne sevgisini gördüğü tek kollardı. Zelal teyze ile içeri girdiler.
Bahar sofrayı toplamış, mutfağı toplamaya başlamıştı.
Etraf terli-toplu idi. Zelal teyze evindeki huzur karşısında şükretti. Yıllarca unuttuğu duyguları tekrar hatırlıyordu.
Mirza sobaya odun atıp, Korkmaz konağına gitmek için yanlarından ayrıldı.
******
Korkmaz konağında düğün telaşı vardı. Kazan kazan yemekler avluda pişiyordu. Kapının önünde masalar kurulmuş gelen misafirler ağırlanıyordu. Akşam kına gecesi ve düğün vardı.
Korkmaz konağı gelen misafirlere hem kız evi, hem de düğün evi olarak kapılarını açmıştı.
Dilan kuaförler eşliğinde bindallısını giydi. Takılarını taktı.
Dünyanın en güzel gelini idi. Bugün gündüz düğün yapılacaktı. Akşam kına yakılacaktı.
Ertesi gün baba ocağından gelin gitmek yerine, iç güveyi damat alacaktı.
Bunun verdiği öz güvenle hazırlığını tamamladı.
Kaç geline böylesi nasip olmuştu. En güzel gelin ve kaynana derdi olmayan tek insandı.
Konak çalışanı yemek getirdi. Oturdu, bir güzel afiyetle yedi. Dilan için her şey muazzamdı. Ömer karalar bağlayan taraftı.
Ömer de bu duruma alışacaktı. Zaten başka çaresi de yoktu.
Mirza arkasında adamları ile konağa geldi.
Misafirlerle selamlaşıp, konağa girdi.
Agir ağa gelen ağaları salona almış sohbet ediyordu. Demir ağa ve Melek hanım düğüne katılmayacaktı.
Hanzade hanım kendi kaderini Bahar yaşamasın diye çalışmalara başladı.
Sözünün geçtiği ağalara haber saldı. Mirza ile iyi anlaşacaklardı. Mirza sonuçta, kocası Botan ağa değildi.
Bahar'a olan sevgisini en başından beri saklamamıştı.
Bu sebeple Mirza'ya destek verecekti.
Mirza'nın aşirete olan hakimiyetini biliyordu. En azından içerdeki sorunları çözüme ulaştırıp, Bahar ile mutlu olmalarını sağlayacaktı.
Ömer yaptığı hatanın bedeli ödeyip, pişman olunca Mirhan aşiretinin başına geçecekti.
Düğünde kız kaçırıp, perişan ettiği ailesi olmayacaktı. Her hatanın bedeli vardı. Ömer'de yalnız kalarak ödeyecekti.
Mirza terasta başını öne eğmiş oturan Ömer'in yanına gitti.
"Başını öne eğip düşünmek için geç kalmadın mı?" dedi.
Ömer gelen ses ile, Mirza'ya baktı.
"Öküzün trene baktığı gibi bakma bana. Yaptığın hatanın bedeli ağır oldu sanırım. Kız evinde, düğün, dernek kurulduğu ilk defa görüldü. Mirhan konağı cenaze evi. Burası kız evi mi, yoksa düğün evi mi belli değil?" dedi.
Ömer pişman olmuş bir şekilde: Ben böyle olacağını düşünmedim. Bahar ile sen evlenirsin. Dilan ile ben." dedi ağlamaklı çıkan sesi ile.
Mirza: Bahar ile evlendim sayenizde. Cenazeye gider gibi, kolumdan vurulup, yaralanarak yuva kurdum. Kına mı hangi tarafıma yakacağımı hala düşünüyorum. İstediğin buysa, aferin amacına ulaştın." dedi.
Ömer: Ben böyle olsun istemedim." dedi sesi sona doğru kısık çıkarken.
Mirza: Hatan var. Sen tam da bunu istedin. Şimdi göstermelik ağlama. Erkek adam verdiği kararın ardında durur. Şimdi kalk ve iç güveyi olduğun düğüne hazırlan, Ömer ağa." dedi.
Ömer ağa başını öne eğdi. Bir süre sessiz kaldı. Mirza umursamadan salona gitti.
Ağalar, Mirza'yı görünce ayağa kalkıp elini öpmeye başladı. Mirza bu duruma şaşırdı.
Bu işte bit yeniği vardı, ama ne?
Agir ağayı görmezden gelerek, en baştaki tekli koltuğa İhsan ağanın yanına gidip oturdu.
İhsan ağa: Mirza ağa, hoş geldin." dedi samimiyetle.
Mirza: Hoşbuldum İhsan ağa. Sen de hoşgeldin." dedi.
İhsan ağa: Hoşbuldum." dedi.
Mirza kendine saygı ile yaklaşan, eleştirmeyen ağaları görünce şaşırdı. Şimdiye çoktan ortalık karışmış olmalıydı.
Agir ağa bu samimiyeti sağlayamazdı. Kendini heba etmişti. Saygınlığı kalmamıştı.
O vakit Mirhan aşireti böyle olsun istiyordu. İhsan ağa, Demir ağanın adamıydı.
Ortama ayak uydurdu. Yıllarca kendi çabasını görmezden gelenlere boyun eğip, her şeyi unutacak değildi.
Ömer ağa terasta beklemeye devam etti. Dilan'ın da umrunda değildi. Bir kez arayıp halini hatırını sormamıştı.
Dilan zaten Ömer ağanın yanına gelmesini de istemiyordu. Böyle kendi konağında rahattı. Akşam nasıl olsa annesi bir sürü altın takı takacaktı. Kendi gelin gitmiyordu. Konağa damat alıyordu.
Ömer'in karalar bağlaması normaldi. Odasındaki dolabın minik kısmını boşaltmıştı. Eşyaları çok değerliydi. Ömer iki parça kıyafetini minik alana koyabilirdi.
Ağlayan değil, kahkaha atan gelin olacaktı.
Dilşad hanım, Bahar'ın gelip hizmet etmemesine bozuldu. Konağın gelini, kızının düğününe gelmemişti.
Ailesi de anlayışsız çıkmıştı. Oysa bir zamanlar Melek ile en yakın arkadaştı. Ömürlük olmak içindi, tüm duaları.
Çıkar ilişkileri bitince, Melek en büyük düşmanı olmuştu.
Kızına düğün yapmaması demek, Bahar'ın düğünsüz gelin olarak kalması demekti.
Herkes yaptığının cezasını evladı ile ödeyecekti.
Mirza, Bahar'ı düğüne getirmek için konaktan ayrıldı. Araf yoldaydı. Henüz Mardin'e gelmemişti.
Dilşad hanım iki oğlunun da yanında olmamasına üzüldü. Kimsesiz gibi yalnız hissetti.
Hanım ağalardan biri: Duydunuz mu Hanzade hanım, kendini tanıyan ağalara haber salmış?" dedi.
Kadınlardan biri: Ne haberi kız, benim hiç bir şeyden haberim yok!" dedi.
Dilşad sadece dinledi.
Hanım ağa devam etti: Mirza artık Mirhan aşiretinin damadı. Beni tanıyan ağalar saygısızlık yapmasın. Herkes haddini bilsin. Ağanızın her daim yanında bulunun. Mirza artık yalnız değildir. Mirza ağanın ardında Demir ağa ve aşireti vardır, bu böyle biline, demiş." dedi.
Dilşad bu duruma sessiz kalamadı: Mirza yalnız mıydı ki, Demir ağa ardına geçmiş. Mirza'nın ardında aslan gibi babası vardır. Başka birine ihtiyacı yoktur. Hanzade hanım madem bu kadar düşünürdü Mirza'yı, kız isteme de Bahar'ın yaptığı saygısızlığa neden ses çıkarmamış?" dedi burnu havada bir şekilde.
Hanımlardan biri: Dilşad hanım, yıllarca Mirza ağa tek başına mücadele etti. Bunu hepimiz çok iyi biliriz. Öyle ki bir gece de yakınlarımız iflas etti. Bahar hanım ağamıza iftira atıldı bu konakta. Sonrasın da Mardin çarşısında iki adam asıldı. Mirza ağanın ardında mafya durdu. Babası... değil." dedi.
Dilşad: Buraya ortalık karıştırmaya mı geldiniz yoksa düğünümüze mi? Haddini kimse açmasın. Bedeli ağır olur." dedi.
Biraz önce konuşan hanım ağa: İstenmediğimiz yerde durmayız Dilşad. Doğrular ağır gelir insana. Yıllarca ana olaydın da konağına sahip çıkaydın. Kızın ne olduğu belli olmayan düğünde gelin olmazdı. Bahar'da berdele karşı gelmek için böyle iş etmezdi." dedi ve oturduğu yerden kalktı.
Dilşad hanım da hemen ardından kalkıp: Sen kimin konağında edepsizlik yaparsın hadsiz? Bir de yetmezmiş gibi, bana analık öğretmeye gelmiş. Defol konağımdan." dedi.
Kadınlar tepki olarak ayağa kalktı. Bir kişi dahi Dilşad hanıma destek olmadı.
Hanım ağa: Buraya gelende hata. Asiye hanımın hatırına geldik. Görülen o ki, hata etmişiz. Yürüyün hanımlar, misafir olarak istenmediğimiz yerde bir dakika durmayız bu saatten sonra. " dedi ve kapıya yöneldi.
Arkasından diğer kadınlarda konaktan ayrıldı. Dilşad hala burnundan kıl aldırmayan tavrı ile: Sizi düğünümüze çağıran da hata. Kimse bana yerimi bildiremez. Analığı mı sorgulayamaz, defolun, gidin konağımdan bir daha sizi etrafımızda görmeyim." dedi.
Kadınlardan diğeri: Yazık, yazık. Koskoca Korkmaz konağının haline bak. Asiye hanım göçtü dünyadan. Kala kala bunlara kalmış güzelim konak. Hanım ağaya yaraşan, konuyu kapatıp, kızının düğününde herkesi bir araya getirmektir. Sen ise Dilşad büyük, küçük demeden, dilenci gibi kapından kovdun bizi. Allah akıl fikir versin. Kızında böyle ise Allah Mirhanların yardımcısı olsun." dedi ve Dilşad'ı dinlemeden konaktan ayrıldı.
Kadınlar konakta ayrılınca, eşleri de konaktan ayrıldı ve düğün başlamadan bitti.
Ömer bir kez daha pişman oldu. Ailenin içine girmeyince, kimin ne olduğu belli olmuyordu.
Dışardan bakınca iyi olanlar, kendi içinde savaş halindeydi.
Kimlik kaybı yaşayan insanlar, etrafını parçalamayı, hatta yok etmeyi seçiyordu.
Dilan sesler kesilince terasa çıktı. Avlu da kimse kalmamıştı. Koşar adımlarla indi merdivenlerden.
"Daye ne oluyor? İnsanlar nerede? Baba düğün neden durdu? Allah'ım en güzel günümde neden kimse yok?" diye sorular sordu ardı ardına.
Ömer terastan izledi. Düğünü dahi çok görülmüştü.
Ailesinin, rızası olmayan işin sonucu hüsran olmuştu.
Anne, baba rızası önemli idi. Ani verilen cahilce kararın bedelini ödemek ağır olurdu.
Akşam olmak üzere idi. Kapı bir anda hiddetle açıldı.
Korumalar kollarında yüzü kan içinde tanınmayan birini getirdi.
Ve ardından bir silah sesi duyuldu. Uzaklardan bir ses, Mardin semalarında yankı yaptı.
"Geçmiş de alınan kararlar unutulmaz. Töre diye oğlumu tekerlekli sandalyeye mahkum edenlerin oğlu, bir ömür tekerlekli sandalyeye mahkum kalacak. Kızımı kırk yaşındaki Baran ağaya berdel verenlerin kızlarının düğünü yapılmayacak. Her hesabın bedeli, her bedelin hesabı ağır olur. Bu böyle biline." dedi ve ses bir anda kayıplara karıştı.
Dilan, terastan dengesini kaybedip önüne düşen adamı görünce çığlık attı.
"Ömeeeerrrrrr"
Bölüm sonu....
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.72k Okunma |
259 Oy |
0 Takip |
35 Bölümlü Kitap |