
Uzay ve Dünya'nın okul kapısından girdiklerinden emin olduktan sonra telefonumun tarihini bir kez daha kontrol ettim. Telefonumda ki tarihi tekrar tekrar kontrol ederek durumun gerçekliğinden emin olmuştum. Ben gerçekten de 13 yıl öncesine dönmüştüm. Çocuklarımın olduğu, çocuklarımın hâlâ beni içtenlikle sevdiği günlere dönmüştüm.
Öldüğümden emindim. Sonuçta bileklerimi keserek intihar etmiştim. Peki nasıl zamanda geriye gittim? Ya da neden ben? Beni kim neden zamanda geriye gönderdi? Bu sorular her ne kadar kafamı kurcalasa ve beni tedirgin etse de şimdi ki duruma odaklanmaya kadar verdim.
Sonuçta 13 yıl öncesine döndüm. İlerde yapacağım hiçbir hatayı yapmadığım zamanlara geri döndüm. Bu durum benim için daha önemliydi.
Peki bundan sonra ne yapmalıyım? Nasıl devam etmeliyim emin değilim. Her ne kadar yaşadıklarımızı kimse hatırlamasa da affedilmesi pek mümkün olmayan birçok hata yapmıştım. Bu durumun beni biraz hassaslaştırdığını düşünüyorum.
Her neyse bunları şimdilik düşünmemeliyim. Bana verilen ikinci şans ile mutlu olup önceki hatalarımdan ders almalıyım. Bu hayatım da da Uzay ve Dünya'yı kaybetmeyi göze alamam.
Çalan telefon ile düşüncelerimden sıyrılıp bakışlarını tekrardan telefonuma yönelttim.
Beni arayan Kutay'dı. Kutay gece çalıştığım bardaki iş arkadaşlarımdan birisydi. Tabi onun çalışma saatleri gündüz vaktiyken benimki ise geceydi. Ara sıra gece mesaisine katılırdı.
"Efendim?"
"Toprak müsait miydin? Bu kadar erken aradığım için kusura bakma lütfen."
Kutay'ın telaşlı ve mahçup sesini dinlerken sol elimi pantolonumun cebine koyarak adimlamaya başlamıştım.
"Sorun değil, müsaitim. Bir şey mi oldu?"
"Kız kardeşim ufak çaplı bir kaza geçirmiş. Ailem yurt dışında onunla ilgilebilecek kimse yok. O yüzden yanına gitmem gerekiyor."
Kısa bir duraksamasından sıkıntılı bir durumda olduğunu anlamıştım.
"Senden bir ricam vardı. Bugün benim yerime çalışabilir misin? Ben karşılığını sana ödeyeceğim."
Geçmiş hayatımda bu isteğini kabul etmemiştim. O zamanlar yorgun ve fazladan çalışmayı kaldıramadığım bir durumda olduğumu hatırlıyorum.
Tabi daha sonrasında kabul etmediğim için pişman olmuştum. Kutay'ın kız kardeşinin tam sebebini bilmiyorum ama öldüğünü öğrenmiştim. Kutay yerine çalışabilecek kimseyi bulamadığı için gitme gününü bir gün ertelemişti. Tekrar karşılaştığımız da bana baktığı kırgın bakışları hâlâ hatırlıyorum.
"Anlıyorum, önemli değil. Sen kardeşinle ilgilen. İkiniz için de geçmiş olsun."
"Sen ciddi misin? Gerçekten kabul ediyor musun?"
Sesi oldukça şaşkındı. Kabul etmeyeceğimi mi düşünüyordu?
"Neden bu kadar şaşırdığını anlamıyorum."
"Ben reddedeceğini düşünüyordum. Teşekkür ederim. Bu iyiliğini unutmayacağım. Mutlaka ödeyeceğim. Tekrar teşekkür ederim."
Her ne kadar neden reddedeceğimi düşündüğünü anlamasam da daha fazla irdelemeyi düşünmedim. Çünkü bilmesede geçmiş hayatımda reddetmiştim.
"Bir şeye ihtiyacın olursa arayabilirsin."
Birkaç kere daha minnetarlığını ifade ederek çağrıyı sonlandırmıştı. Telefonumu elimde çevirerek etrafa baktım. Hem her şey çok farklıydı, hem de aynıydı. Şu anki durum benim için gerçekten fazlasıyla tuhaftı. Hislerim oldukça karmakarışıktı.
'Öncelikle sakin olalım.'
'Henüz hiçbir şey olmadı.'
'Her şeye yeniden başlayabilirim. O yüzden sakin olalım.'
Geçmiş hayatımda yaşadığım, duyduğum, gördüğüm her şeyi net bir şekilde hatırlıyorum. Fotografik bir hafızaya sahiptim. Özellikle de bu birkaç gün içinde benimle iletişime geçecek kişiyi net bir şekilde hatırlıyorum.
Bu hayatımın dönüm noktasıydı. O yüzden unutmam pek mümkün değildi.
Beni arayacak olan kişi öz ağabeyim Ediz'di. Ediz ve ben bu zaman diliminde hâlâ birbirimizi tanımıyorduk.
Son anlarımda Ediz'in hiç karşılaşmadığım bir tarafını görmüştüm. Soğukluğundan yanına kolayca yaklaşamadığım ağabeyim, benim için ağlıyordu. 13 yıl boyunca benden hep uzak durmuştu. Kardeşlik bağını hiçbir zaman hissedememiştim. Ama intihar ettiğimi görünce hem korkmuş hem de endişeli görünüyordu. Benden uzak durma sebebini anlayabiliyordum. Sonuçta kardeşi olarak bildiği kişinin kardeşi değil tamamen yabancı birisinin kardeşi olduğunu öğreniyordu. Kolay bir şekilde 'Artık benim kardeşimsin. Seni kabullenip ailem olarak göreceğim' diyemezdi.
Ben doğduğum günden itibaren yetimhanede büyüdüm. Bu zamana kadar ailemi tanımadan yaşarken ailem de beni bilmeden yaşamış. Hemşirelerin yaptığı bazı hatalar yüzünden doğumda başka bir bebekle karıştırılmışım. Gerçek ailem sonunda gerçeği öğrenip benimle iletişime geçtiler.
Doğumda karıştırılan diğer bebek; Özgür, onların özenle büyüttüğü evlatları olmuştu.
Gerçek ailem gerçekten zengin bir aileydi diyebilirim. 3. nesil bir aile şirketlerine sahiplerdi. Geçmiş hayatımda zenginlikleri gözümü kör etmiş birçok hata yapmama sebep olmuştu.
Aileye katıldığım ilk zamanlarda çocuklarım için mutlu olmuştum. Onları daha iyi bir yerde ve en iyi şekilde büyütebileceğimi düşünmüş ve içim rahatlamıştı.
Genç bir yaşta bekar bir baba olarak iki küçük çocuk büyütmek benim için çok zordu. Geçim masraflarını karşılayabilmek ve aynı zamanda çocuklarımla ilgilenmek beni içten içe yormuştu. Aynı anda birkaç işte çalıştığım zamanlar olmuştu. İş saatlerim yoğun olduğu için küçük bebeklerimi evde tek başına bırakamazdım bu yüzden dadı tutmak zorunda kalmıştım.
Şu anki çalıştığım yerin maaşı yeterince iyi olsa da bakmam gereken çocuklarım varken yeterli gelmiyordu. Dadı maaşı, çocuklarımın masrafları, kira, faturalar derken aldığım maaşla ucu ucuna yetişebiliyordum. Bu yüzden birçok yönden kendimi eksik hissediyordum. Bu durumda ailemin beni bulması ve onların zengin olması beni birçok yönden rahatlatmıştı.
İlk yaptığım hata buydu.
Ne durumda olursam olayım zenginlik gözümü kör etmemeliydi. Çocuklarım için mutlu olurken çocuklarımdan olmuştum. En ağırı ise ben bunu çocuklarımı kaybedene kadar fark etmemiştim.
Uzun geçmişli zengin ailelerde aile itibari önemliydi. Aile isminin lekelenmesi kabul edilemezdi. Ailem hatta daha doğrusu büyükbabam ve babam, bekar bir baba olmamı kabullenememişti.
İlk tanışmamızdan itibaren onların gözünde eksi puanla başlamıştım. Beni eğitimi eksik, barlarda gezen, sorumluluk duygusu olmayan biri olarak tanımlamışlardı. Açıkçası gözlerinde oldukça değersiz birisi olduğumu görmüştüm.
Benim yerimi alan oğulları ise oldukça başarılı birisiydi. İlkokul, ortaokul, lise, üniversite dahil tüm eğitim hayatında birçok başarısı olan hatta birçok alanda ödül kazanan örnek bir öğrenciydi. Ona kıyasla ben hiçbir başarısı olmayan serserinin tekiydim.
Bu sebeple aile ismine leke oluşmaması için birçok yönden değişmem istenmişti. Değişmek o kadar da önemli bir mesele değildi. Asıl önemli olan baba olduğum gerçeğini gizlememi istemeleriydi.
Uzay ve Dünya'dan hiç kimsenin haberi olmayacaktı. Bunun karşılığında çocuklarımın hiçbir eksiği olmadan tamamen farklı bir yerde büyüyecek olmasıydı.
Benim bunu kabul etmem gerekiyordu. Ve ben bu teklifi zorlada olsa kabul etmek durumunda kalmıştım. Sonuçta her şeye sahip olacaklardı.
Çocuklarım ve benim aramda ilk görünmez engelin oluştuğu anı soracak olsalardı, teklifi kabul ettiğim anı diyebilirim. Başlarda her ne kadar sık sık çocuklarımı ziyaret etsem ve onlarla ilgilensem de bu ziyaretler bir süreden sonra azalmaya başlamıştı. Uzay ve Dünya hiçbir şey belli etmeselerde bana kırılmışlardı.
Oğlum Uzay zaten kırgın bir çocuk olarak doğmuştu. Tüm kırgınlıklar içinde birikmiş onu depresyon bataklığına sürüklemişti. Elbette ben zavallı babaları bunu hiçbir zaman fark edememiştim. 17 yaşına girdiği ilk haftada bir kutu uyku yapı kullanarak intihar etmişti. Benim ilk göz ağrım, oğlum kendi elleriyle canını almıştı.
Cansız bedenini ilk gördüğümde kaskatı kesilmiştim. Hiçbir şey düşünemiyor, hissedemiyor, ağlayamıyordum. Gerçek olduğuna inanamıyordum. Her şeyleri vardı, her istedikleri anında oluyordu. Mutlu olmaları gerekmiyor muydu? Mutlu olduklarını sanıyordum.
Oğlumu kaybetmekle gerçekliğe uyanmak zorunda kaldım. Ben berbat bir babaydım. Her zerrremde bunu hissetmiştim. Benden bir baba olmazdı. Cenaze töreninde Dünya'nın bana iğrenç bir şeye bakar gibi bakışları, çığlıkları hâlâ kulaklarımda yankılanıyor.
"Hepsi senin yüzünden!"
"Uzay'ı sen öldürdün!"
"Sen sebep oldun!"
"Sen nasıl bir babasın? Kendi çocuklarını nasıl unutursun?!'
Ben ne yapmıştım ki? Neden kızım benden nefret ediyor? Oğlum neden kendini öldürdü? Onları en iyi okullara gönderdim. İstedikleri her şeyi aldım. Hiçbir şeylerini eksik etmedim. Güzel bir evde yaşamalarını sağladım. Peki neden benden nefret ediyorlardı?
Sürekli bu düşünceler içerisinde günlerimi geçiriyordum. Kızımla konuşmaya çalıştım ama beni hiçbir zaman kabul etmedi. Bir süreden sonra vazgeçmiş kendi başıma kalmıştım.
Bunu yapmamalıydım. Daha ısrarcı olmalı ve sürekli kızımın yanına gitmeliydim. Çünkü iki ay sonra da kızımı tamamen kaybettim. Zincirleme bir trafik kazasının ortasında kalmış ve olay yerinde son nefesini vermişti. Tüm hayatım başıma yıkıldı.
Her şeyim varken hiçbir şeyimin kalmadığını fark etmiştim.
Günlerimi oğlum ve kızımın odasında onların eşyalarına bakarak geçiriyordum. Oğlumun eşyaları arasında günlüğünü buldum. Uzun bir süre içine bakmaya cesaret edemedim. Düşüncelerini öğrendiğim zaman içimin parçalanacağını hissetmiştim. Yine de okumayı seçtim. Son sayfayı açtığımda tarih gözüme çarpmıştı. Ölmeden bir gün önce yazmıştı.
23 Mart 20**
"Merhaba baba, bugün nasılsın?
Ben dün olduğu gibi bugün de iyi değilim. Daha doğrusu ne zaman iyi olduğumu bile hatırlayamıyorum. Yine de sen iyisin değil mi? İyi olmanı umuyorum. Seni sınıf arkadaşlarımdan duydum. Büyük bir ödül kazanmışsın. Her aktörün kazanmayı çok istediği bir ödül olduğunu söylüyorlar. Oldukça zor bir ödülmüş. Bu ödül sayesinde değerin daha çok arttığını duydum. Seni yüz yüze tebrik etmek istiyorum ama bu pek mümkün gözükmüyor. Yine de tebrik ederim baba, senin adına çok mutlu oldum. Sınıf arkadaşlarım seni çok seviyorlar. Film ve şarkılarından bahsedip duruyorlar. İsmini sürekli duyuyorum. Sınıf arkadaşlarım seninle tanışmak için can atıyor. Hepsi senin hayranın gibi duruyor. Gün geçtikçe daha çok sevildiğini hissediyorum. Nereye gitsem orada senin afişlerini görüyorum. Herkes senin kullandığın eşyaları almak için sıraya giriyorlar. Senin istediğin hayat bu muydu? Bizden bu yüzden mi vazgeçtin? Milyonlarca hayran kazanmak için mi ikimizden vazgeçtin? Dünya ve ben senin için bir engel miydik? Her neyse varlığımızın sana engel olmaması için her şeyi yapabilirdik ama yine de bizden vazgeçtigin için sana biraz kırgınım..
Ben bir sene sonra senin baba olduğun yaşımı dolduracağım. Senin o zamanki hislerini tam anlamıyla kavrayamasamda senin için çok zor olduğunu tahmin edebiliyorum. Yeni yetişkin olmuşken baba olmak sanırım çok zor olmuş olmalı. Yine de o zamanlar bizden vazgeçmeyip bizi evlatların olarak kabul ettiğin için minnettarim. 18 yaşında bekar bir baba olmayı kimse kolay kolay isteyemezdi diye düşünüyorum. Bizi kabul etmeyip yetimhaneye gönderebilirdin. Bunu yapmayıp bizi kabul ettiğin ve babamız olduğun için teşekkür ederim. Ama baba biliyor musun, bizimle mutlu olduğun günleri çok özlüyorum. Bizi sevdiğini hissettiğimiz günleri özlüyorum. Bir babamız olduğu günleri özlüyorum. Ben bu hayatımda da aile sevgisi hissetmeden büyümek zorunda kaldım. Önceki hayatımda hep görmezden gelinen birisiydim. En azından hiç sevilmediğim için bu duyguların ne olduğunu bimiyordum. O yüzden bu kadar zor olmuyordu. Ama bu hayatımda baba sevgisinin ne olduğunu öğrendim. Bir aile sıcaklığını hissettim. Keşke hiç bilmeden büyüseydim. Kaybettiğim sevgiyi özlemek benim için daha zor. Her gün bizi aramanı, bize nasıl olduğumuzu sormanı bekliyorum. Çok şey mi bekliyorum? Baba, bizi neden hatırlamıyorsun? Bizim için ayıracak kısa da olsa zamanın yok mu? Sadece aramanda yeterliydi.
Dünya da çok yalnız büyüyor. Bana hiç söylemese de üzgün olduğunu görebiliyorum. Her an yanında olmak için çabalıyorum ama ben sen değilim baba. Senin yokluğunu dolduramıyorum. Dünya sürekli telefonunu kontrol ediyor. Galiba senin haberlerini okuyor. Senin nasıl olduğunu, neler yaptığını, nerede olduğunu sadece haberlerden öğrenebiliyoruz. En son bizi ne zaman aradın baba? Ben hatırlamıyorum. O kadar uzun zaman oldu ki hatırlamıyorum. Baba bizi neden aramıyorsun? Baba, ben çok yoruldum. Lütfen, lütfen bana yardım edebilir misin?
Çok yalnız ve kırgın hissediyorum. Bizi neden terk ettiğini anlayamıyorum. Küçükken bizi çok sevdiğini, bizim için her şeyi yapabileceğini hatırlıyorum. Ufacık üzgün olduğumuzu görsen bile bizim için çok endişelenirdin. Hatta öyle çok endişelenirdin ki bizimle ağlardın. Neden bu kadar değiştin baba? Bizi sevmeyi neden bıraktın? Her gün senin olmadığın bu kocaman eve gelmek beni çok yalnız hissettiriyor. Bu evde hiçbir sıcaklık yok. Baba neden bizim yanımızda yoksun?"
Titreyen ellerimle günlüğü tutarken yaşlı gözlerimle zorlukla okuyordum. Daha ilk cümlesiyle gözlerim dolmaya başlamıştı. Ben ne yaptım? Ben bunu nasıl yaptım? Ben nasıl birisine dönüşüm?
Zorlukla yutkunarak gözlerimi tavana kaldırdım. Sıkışan göğsümle zor nefes alıyordum. Boğazıma bir şey tıkanmış gibi hissediyordum. Ben hiçbir şeyi görememişim. Benim için önemli olan kişileri tamamen unutmuştum. Ne için, kim için bu yola girdiğimi nasıl unutabilirdim?
Uzay ve Dünya'nın olmadığı bir yerde yaşamak gittikçe anlamsızlaşmıştı. Yaşamak için bir sebep bulamıyordum. Bu yüzden ben de kaçmayı seçtim.
Bundan bir süre sonra da ben intihar etmeye karar verdim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
