⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓
20. Bölüm
Bölüm şarkısı; Mp3 - Sabretmeye Değersin
Eve dönüş yolunda pusuya yatmış, bizi bekleyen Başak'a, ben yapmacık bir gülümsemeyle selam versem de Derya hiç ona bakmamış, Mina'nın söylediklerine odaklanmıştı. Bu durum beni daha da keyiflendirirken Başak buna baya bozulmuştu. Hayır, anlamıyorum yani! Bu çocuk seninle evlenmemek için bir anda birini getirip bununla evleneceğim dedi ve evlendi. Hâlâ neyi bekliyor, neyi umuyorsun? Çok sevgili kayınvalidem sana ne söylüyor da motive oluyorsun?
Derya "Ne oldu?" diye sordu yayla evinin merdivenlerini tırmanırken. "Kaşlarını niye çattın yine?"
Kaşlarımı mı çatmıştım? Hiç farkında değildim. "Bilmem." dedim omuz silkerek. Biliyor değildim gerçekten de. Kaşlarımı çatan neydi? Annesinin beni bir türlü sevmemesi mi yoksa varlığımın bazılarına duracakları yeri gösterecek kadar etkili olmaması mı? "Dalmışım sanırım."
Yüzündeki meraklı ifade yumuşadı ve gülümsedi. "Şafak yüzünden mi? Annemin ona bu yüzü verdiğini düşünüyorsun değil mi?"
Güldüm. "Bilerek mi yapıyorsun?" O da güldü. Bence neyi sorduğumu anlamıştı ama yine de "Neyi?" diye sordu.
"Kızın adını bilerek mi yanlış söylüyorsun?" Onun sorduğu soruya cevap vermek istemiyordum, bu yüzden odağı kaydırmıştım.
"Kızın adı ne ki?" diye sordu muzip bir tavırla. "Başak." dedim ben de alayla. Ancak o bu oyundan oldukça zevk alıyor olmalıydı ki "Ben de öyle dedim ya?" dedi.
Bu avarelik Derya için bile bayağıydı. Bu yüzden bilerek böyle davrandığına emindim. "Off." dedim gülerek. "Tamam, seninle başa çıkamayacak kadar yorgunum zaten."
Mina "Şafak dedin sen amca." dediğinde kaşlarımla Mina'yı gösterdim. "Neyse ki yedek pilim var."
Derya, Mina'nın saçlarını karıştırıp "Öyle mi dedim küçük cadı?" diye sordu. Mina, bunun üzerine oldukça ciddi bir şekilde başıyla onayladı Derya'yı.
Eve geldiğimizde Yaprak ve Nilay dönmüştü. Ayaz annesini görünce ciyaklamak suretiyle ağlamaya başlayınca Derya kangurusundan onu çıkartıp "Dayısı kılıklı! Karnını bile doyurduk senin! Nankör velet!" diyerek annesine uzattı.
Ben ve Mina kahkahalarla gülerken Yaprak da kıkırdıyordu. Nilay ise Derya'ya uyaran bakışlar atıp "Oğlumla güzel konuş Kaptan bozuntusu. Babasına söyleriz seni gemiden denize atar. Değil mi oğluşum?" diye tehdit etti.
"Çok koktum." dedi Derya da gülerken. "Benim karım da senin kocanı pataklar." diye devam edince gözlerim ardına kadar aralandı. "Yoo asla yapmam." dedim peşinen. Derya bana teessüf dolu bakışlarla karşılık verdikten sonra "Bir de ablan burada, ben seni korurum falan diyordun! Yazık gerçekten." diye söylenince omuz silktim. "Sen de benden iri olduğunu ve beni koruyacağını söylemiştin." dedim. İkimizin de çark etmesi bence çok komikti ve bu yüzden gülmeye başladım. Derya da benden sonra gülünce herkes bir anda gülmeye başladı. O anda Mina "Amca zaten Asude yenge minnacık köpekten bile korktu! Babam o köpekten daha büyük!" dediğinde artık nefes alamayacak duruma gelmiştim.
Yaprak "Ne köpeği?" diye sordu gülüşlerinin arasından. Derin bir iç çekip "Başak'ın köpeği." dedim. İşte tüm gülüşleri bıçak gibi kesen cümle bu oldu.
Diğerlerinin aksine gülüşümü bozmadan "Haberiniz yok mu? Başak burada." dedim. Melike kendi odasından çıkmış "Başak mı burada?" diye sormuştu. Kimse ne diyeceğini bilemiyor olmalıydı ki bir süre gergin bir sessizlik oldu. Daha önce Başak'ı burada görmemiş olacaklar ki olayın tuhaflığının gayet bilincindelerdi. Onlara daha fazla işkence etmemek için "Evet, amcasının evi varmış burada. Köpeği bizi kovalayınca karşılaştık. Tabi o bizzat bize saldırtmadıysa tesadüf."
Derya bana uyaran ama çok da ciddi duramadığı bir bakış atınca omuz silktim.
Mina pat diye "Anne biliyor musun? O köpeğin kardeşini de biz sahipleneceğiz. Benim de bir köpeğim olacak." dediğinde Nilay'ın hayret dolu bakışları bizi buldu. "Ne?"
"Olaylar öyle gelişti." dedim. Gülmeye çalışsam da Nilay'ın yüz ifadesi yüzünden biraz gerilmiştim. Sanırım o bu gelişmeden pek mutlu olmamıştı.
Nilay "Mina, anneciğim sen git çizgi film izle hadi." dedikten sonra Yaprak'a dönüp "Sen de bize kahve yap. Ben Ayaz'ı uyutup geliyorum. Siz bize şu işi bir düzgün anlatın bakalım." dedi.
Derya ile göz göze geldiğimizde dudaklarını birbirine bastırdı.
"Birazdan azar yiyecekmişiz gibi bir hava sezdim nedense."
⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓
"İşte o, 'Ben her gün gelirim' deyince ben de Mina'nın da kalbini kırmayacak böyle bir çözüm buldum. Benim böyle küçücük fıçıcık içi dolu turşucuk durduğuma bakmayın, Başak'ı en geç üçüncü gün elimden alamazdınız."
Derya söylediklerim üzerine "Doğru söylüyor. Bir tekmesi var, görmesi bile dehşeti hissettiriyor." diyerek beni doğruladı. Ona ters bir bakış atıp gözlerimi devirdim. İyi ki minnacık bir olayımı görmüştü.
"Tamam, hak veriyorum. Muhtemelen ben de olsam aynı şeyi yapardım." dedi Nilay. Cümlesi bir bağlaçtan önceki bir cümle gibiydi. "Ama..." demesine bu yüzden şaşırmadım. "Sen de madem köpekten korkuyorsun. Ki ben senden çok daha fazla korkuyorum. Nasıl olacak?"
"Yavru köpek dediler ya." diyen Yaprak da Mina kadar hevesliydi bu durum için. Kız çocuk halaya benzer demişler tabi...
Nilay da bunun üzerine "Bu köpek büyüyecek biliyorsun değil mi?" diye sordu. Güldüm. Ben en azından alışacağıma inanıyordum. O hepten bu meseleyi kafasında bitirmişti.
Yaprak "Yengecim, büyüdükçe alışırsın diye düşünüyorum." diye diretse bile Nilay kati suretle başını iki yana salladı. "Ben küçükken beni zaten yavru köpek ısırmıştı. Büyüğü yer yutar. Aman ha!"
Güldüm. "Ben küçükken beni de köpek kovalamıştı. Korkudan bayılmışım ben de." dedim kendi kendime göz devirirken.
Derya "Gerçekten mi?" diye sordu. Başımla onayladım. "Babamın halasının köyüne gitmiştik. Yabancıyız diye sanırım köpek havlamaya başladı. Sonra çocuklarla oynamak için bahçeye çıktık, köpek daha çok havladı. Bağlı olduğu için çok önemsemedim ama o zincirini kopardı. İşte en son hatırladığım kaçıyor oluşum. Gözümü açtığımda eve almışlardı beni."
Bir tek ben gülüyordum. Diğerleri ayıp olacağını düşündüğünden sanırım gülmüyorlardı ama şimdi düşününce bayılmam komik geliyordu bana. Korkudan bayılmıştım resmen. Ben o kadar korkak biri değildim normalde.
"Bakmayın öyle, o köpek de Başak'ın köpeği kadardı neredeyse!" Belki biraz daha büyüğü...
"Belki Mina'yı ikna etsek daha iyi olur." diyen Derya'ya hayretle baktım. Nilay da onu destekledi. "Ben konuşurum."
"Saçmalamayın! Kız ne kadar mutlu oldu? Hayal kırıklığı yaşar." diye direttim. Çocuk psikolojisini bu kadar önemsediğimi ben de bilmiyordum. Çünkü daha önce hayatımda çocuk yoktu.
Derya ile göz göze geldiğimizde gülümsedi. "Ne var?" diye sordum gülüşüne karşılık somurtkan bir ifadeyle. Onlar için birine umut verip sonra kandırmak o kadar önemli bir olay olmayabilirdi ama bence bu çok önemli bir şeydi. Mina, kişiliğinin oluştuğu yaşlardaydı. Bu şekilde davranırsak ileride ya güvensiz biri olurdu ya da insanları kandırmakta sakınca görmeyen pervasız ve duygusuz biri... Bizim gibi...
"Ben birine söz verdiysem tutarım." dedim Derya'nın gözlerinin içine bakarak. "Biliyorsun." Başıyla onayladı. "Biliyorum."
Nilay'a döndü ve "Asude haklı yenge. Söz verdik. Eve almayacaksak bile bahçede bakabiliriz. Hem hayvan sevgisi çok güzel bir şey. Sen korkuyorsun diye çocukları da bu duygudan mahrum etme." dedi. Nilay'ın kaşları çatılırken "Ben hayvanları sevmiyorum mu dedim? Uzaktan seviyorum." diye terslendi.
Melike gülüp "Senin uzaktan sevmelerin meşhur zaten!" deyince bakışlarım kısıldı. Nilay hakkında bir bilgi geliyordu. "Malum 4 sene boyunca Murat Abi, tek taraflı bir aşk yaşadığına inanmış da!"
Sanırım bu bilgi çok eskiye dayanıyordu. Sevgili bile olmadan öncesine... Bir dönem sevgili olduklarını biliyordum. Ya da... Biliyor muydum gerçekten? Yoksa birbirlerini seviyorlardı da sevgili olmamışlar mıydı? Acaba Derya ile aramızdaki oyun bitmeden öğrenebilecek miydim bunu? Sanırım asla sorma cüretini göstermezdim. Yani, eğer gerçekten evli olsak... Belki?
Nilay, Melike'ye ters bir bakış atıp "Kayınbiraderini hayvan sınıfına koyman ne hoş. Gelince bunu ona da söylersin. Eminim onun da çok hoşuna gidecektir." dedi. Bunun üzerine Melike'nin gözleri irice açıldı. "Ay ben öyle mi dedim şimdi? Aşk olsun!"
Nilay omuz silkerek dudak büktü. "Ben bilmem, öyle anladım."
Bazen avukatların da çaresiz kaldığı anlar vardır...
"Neyi öyle anladın Gülüm?" diyerek içeri giriş yapan Murat Abi ile Melike'nin içine düştüğü durum da buna en güzel örnekti. Çünkü Melike de biliyordu ki ne derse desin Murat Abi karısının tarafını tutacaktı.
"Melike anlatsın bir hayatım." dedi Nilay da ancak bir avukat ne kadar çaresiz olursa olsun bir avukattı sonuçta. Doğası savunma yapmaktı.
Melike de bu tezimi "Nilay yengemin ne kadar korkak olduğunu, aşkı bile korkak yaşadığını konuşuyorduk." diyerek kanıtladı. Nilay'ın kaşları hayretle havalandığında maalesef meslektaşımı haklı bulmak durumundaydım.
"E gülüm sen bunu nasıl anladın?" diye soran Murat Abi ise Melike'yi haksız bulmamış olacak ki karısını haklı bulacak son bir umut arıyordu.
Karısı da "Onaylıyor musun yani Murat?" diye sordu hayretle. Derya ile göz göze gelince güldük. Konu başkası olunca biz de eğlenebiliyorduk. Her zaman onlar bizimle eğlenecek diye bir şey yoktu. Gerçi biz daima olay içinde olduğumuz için bizimle ilgili şaka yapacak çok bir fırsat bırakmıyorduk ama neyse...
Murat Abi oldukça şaşkın duruyordu. "E gülüm onaylamalık bir şey demedi ki ortanca gelin. Dört artı iki sene ben senin peşinde koştum."
Aa bak o iki seneyi duymamıştım. İçimden bir ses o iki senenin sonradan olduğunu söylüyordu.
Ben öyle bir şey demedim Asu-de. Kendin düşünüp üstüme atma!
Benim içimde kaç ses vardı ya?
"Keyfimden mi peşimden koşturdum?"
Nilay'ın bu çıkışı ambiyansa göre fazla ciddi kaldığı için hepimiz ciddileşmiştik. "Kapattık o mevzuları, yeniden açmayalım."
Bir insanın sesi en çok canı acıdığında çıkardı. Nilay'ın yaralarına dokunmuştuk ve o da şimdi acısını öfkesiyle perdeleyerek haykırıyordu. Anlıyordum. Herkes anlıyordu. Bu yüzden ben gibi kimse alınmıyordu. Murat Abi bile...
Araya üçüncü şahıslar girmişse hatalar var demekti. Hatalar kırgınlıkları doğururdu ve herkesçe bilinen bir şey vardı ki kırılan hiçbir şey eskisi gibi olmazdı. Ne bir bardak ne de bir kalp... Hepimiz mutlaka kırgınlığın nasıl bir his olduğunu tecrübe etmişizdir. Her iz bir tecrübedir ama bazen tecrübelerimiz sızlar. Her iz aynı zamanda bir hatıradır. O hatırlar gündeme geldikçe izlerimiz 'Biz buradayız, zaten hiç unutmadık' dercesine sızlıyorlardı. Bu yüzden Hatıra, tecrübe ve iz bazen aynı anlama gelebiliyordu. Özellikle acı sıfatıyla birlikte kullanıldığında...
Maalesef hayat, ikinci şanslar için birinci şansla aynı refahı sunmuyordu. İlk şansımızı güzel kullanmamız gerekiyordu.
"Baba!" diyerek salona giriş yapan Mina sağ olsun, gerginliğimizi bölmüştü. "Kızım!" diyerek sarılan Murat Abi'nin de bu duruma içinden şükrettiğine yemin edebilirim ama kanıtlayamam.
Mina babasını öperken Nilay sakinleşmeye çalışıyordu. Koluna destek olurcasına dokundum. Köpek mevzusu nasıl oldu da Nilay'ın geçmişindeki yaralara dokunacak kadar evrildi anlamıyordum. Melike için de üzgündüm çünkü kasten yaptığı bir şey yoktu. Onun karakteri de bana benzediği için anlayabiliyordum. Biri kışkırttığı zaman önünü sonunu düşünmeden konuşuyorduk. Dilin kemiğinin olmaması bu gibi durumlarda başımıza bela açıyordu işte. Ona da destek olmak istercesine gözlerimi yumarak güven verdim. Eminim Nilay da bu şekilde olduğuna emindi. Murat Abi ve Nilay'ın geçmişinde çektiği acıları Melike de görmemişti. Benden daha fazla bilgiye sahip olması bu yaraları içselleştirebileceği anlamına gelmiyordu tabi ki.
"Seni bekliyordum." dedi Mina büyük bir ciddiyetle. Köpek konusunu babasına açmak için sabırsızlanmasını anlıyordum. Benim de böyle zamanlarım vardı, hatırladığım anıların arasında.
"Öyle mi prensesim? Yanıma gelseydin. Çay bahçesindeydim."
Çay bahçesi eve çok yakındaydı. Dursun Amcanın kardeşinin yayla evinin arka tarafındaydı. Bu yüzden Mina tek başına da gidip gelebiliyordu.
"Ben seni beklemeyi tercih ettim. Orası çok kaygan, sevmiyorum." diyen Mina'ya gerginliğimize rağmen güldük ama Nilay hala gerginlikten titriyordu. Onu bu hale getiren kırgınlığı neydi?
Murat Abi ciddi kalmaya gayret ederek "Peki babacığım. Beni neden bekliyordun?" diye sordu. Köpek için izin almasını bekleyen bizler Mina'nın "Derya Amcam ile Valeria Yengem arkadaş kalmaya karar vermişler ya hani. Siz neden Damla annemle arkadaş kalamadınız? Ben Damla annemi de özlüyorum." demesiyle dumura uğradık. Nilay'a bakmaya korkuyordum ama elimin altındaki kolunu çekip çıkışa yöneldiğinde buna gerek kalmadı. Murat Abi derin bir nefes alıp gözlerini yumdu kısa süreliğine.
"Bu nereden çıktı babacığım?" diye sorduğunda bile ses tonunda büyük bir çaba vardı. İşte izler böyleydi, her an bir yerden sızdırabilir, her an yeniden dağılabilirdi. Bazı yaralar kabuk tutmazdı...
"Duydum ve gördüm ben. Valeria yengem bugün amcamı aradı. Amcam ona yanına gelince konuşuruz dedi. Sizin bir çocuğunuz var ama hiç aramıyorsun annemi. O da seni aramıyor. Hiç yan yana da gelmiyorsunuz."
Benim gözlerim de dâhil odadaki tüm gözler, Derya'ya dönmüştü. Bu sızıntı neyin sızıntısıydı emin değilim. Bir kırgınlığın mı yoksa yalanımızın mı? Patlayan yalanımız mıydı yoksa biz miydik? Şimdi ne yapmam gerekiyordu? Modern bir eş gibi olgunlukla karşılamam mı gerekiyordu yoksa kapıyı çekip Nilay'ın ardından gitmem mi?
Yüzümdeki ifade rol değildi. Şok olmuştum. Afallamıştım. Ne yapmam gerektiğini şaşırmıştım. Sanırım en doğrusu odama çekilmekti. Ne ortamda kalmak ne de kapıyı vurup gitmek doğru tepki olmazdı. Ama ondan önce...
"Mina, her ilişki arkadaşça bitmez. Bir de her arkadaşlık yan yan gelmeyi gerektirmez. İnsan ilişkilerinin belli bir kuralı yoktur. Herkesin kendine özel kuralları oluşur. Ve çocuklar bu kurallardan ayrı tutulur. Ne yazık ki baban çocuk değil. Bu kurallara uymak zorunda. Amcan da öyle." dedikten sonra odama sakin bir geçiş yaptım. Derya'yı bu konuda uyarmıştım. Beni aldatılan eş konumuna düşürmemesi gerektiğini peşinen söylemiştim zaten. Bu sorunu nasıl başımıza açtıysa kendisi ilgilenecekti.
Odada kaldığım süre boyunca ne olduğunu anlayamadığım mırıltılar duydum. Yaklaşık on-on beş dakika sonra kapı tıklatıldı ve Derya başını içeri uzattı. "Geleyim mi?" diye sordu gülümsemeye çalışarak. Gülümsedim. Benden gerçekten çekiniyordu şapşal. Ne gerek vardı? Kendi başına açtığı kendi sorunuydu.
"Kızgın değil misin? Kafama terlik yeme tehlikem var mı?" diye sordu odaya girip ardından kapıyı kapatırken. "Kızgınım ama dikkatsizliğine. Kendi başını belaya soktun. Ben birazcık atar gider yaparım tabi onların yanında." dediğimde doğal olarak gülümsemesini bekledim ama onun yüzü düştü.
"Ne oldu ya?" diye sordum şaşkınlık efektini sesime katarak. "Kızmadım bile! Numaradan şey yapacağım. Gerçek değil."
Onun aksine gülüyordum. "Anladım." dedi gülümsemeye çalışarak. "Numaradan yapacaksın demek. İyiymiş."
Hiç de iyi gibi durmuyordu ama...
"Başka bir sorun mu var?" diye sordum. O an ne kadar harika bir insan olduğumu fark ettim. Derya'nın sorunlarıyla ne kadar ilgileniyordum? Ne kadar ilgili bir insanmışım aslında ben? Daha önce hiç fark edememişim meğer...
İç çekti. "Yok." dedi omuz silkerek. "Her şey gayet yolunda. Yanımda sen varsın." duraksadı. "Yani iyi bir ortaksın. Baya destek oluyorsun anlamında."
O kadarını anlamıştık canım! Sanırım dün geceki tepkimden ötürü bu kadar gerilmişti. "Anladım Kaptan... Ben de onu düşünüyorum. Son zamanlarda sanırım biraz olgunlaştım. Böyle insanların sorunlarıyla falan ilgileniyorum. Zaten havalı biriydim de şimdi sanki havalanmaktan uçacakmışım gibi. Değil mi?"
Kahkaha attı. Keyfi yerine gelmişti sonunda. "Öyle öyle, aşırı havalısın. Boşuna sosyal medyada bu kadar popüler değilsin... Gördüm, hayranların ikimizi editlediği videoyu paylaşmışsın."
"Aa nereden gördün? Hesabın yoktu hani." diye sordum şaşkınlıkla. Omuz silkti. "Hastanede bir arkadaşım gösterdi."
Başımla onayladım. Sonra muzip bir şekilde gözlerimi kısıp gülümsedim. "Arkadaşların hakkımda ne düşünüyor? Beğeniyorlar mı? Onlar da sana turnayı gözünden vurmuşsun dedi mi?"
Onun da gözleri kısıldı ama muzip bir şekilde değil...
"Neden sordun? Beğenmişlerse ne olmuş?"
Kıkırdadım. "Bir şey olacağından değil. Doktor kesimi, hakkımda ne düşünüyor diye merak ettim sadece. Hani siz doktorlar biraz burnu havadasınız ya..."
Güldü. "Sen benim karımsın Asude." dedi bir ferman okuyormuş gibi keskin bir sesle. Kaşlarım havalandı. Bunun üzerine gülümsedi. "Yani bana, seni ballandıra ballandıra övemezler. Yemez..."
Bu egosuna ofladım. "E tabi Türkiye burası. Kocamız, karısı köfte sırasındayken eski sevgilisiyle buluşma planları yapabilir ama arkadaşlarının karısı hakkında konuşmasına göz yumamaz." dediğimde hala gülüyordum ama lafımı da sokuyordum.
"Yalnız burada kimse yok, sen atarlanmaya biraz erken mi başladın acaba?" diye sordu gülerek. Göz devirdim. "Atarlandığım şey zihniyet. Olay değil."
"Öyle diyorum!" dedim. Sonra başka bir şey söylemesin diye "Nasıl bir açıklama yaptın?" diye sordum.
"Onda kalan eşyalarımı almaya gideceğim dedim. Biraz söylendiğini ve ağladığını, gidip son kez konuşup bitireceğimi söyledim."
"İnandılar ama bu, Murat Abimin yüzüme tükürmesine engel olacak bir açıklama değildi ne yazık ki. Paparamı yedim. Üstüne Duha Abim geldi. Bir tur da o tükürüp azarladı. Odaya geldim."
"İyi yapmışlar." dedim soğukkanlı ve dik başlı bir tavırla. "Kayınbirader dediğin böyle olmalıdır."
Bunun üzerine Derya burun kıvırıp "Kayınbiraderlerinle kurduğun bağ imrenilesi gerçekten!" dedi. Kaşlarım havalandı. "Kıskandın mı?" diye sordum. Gözlerime öyle bir baktı ki bir an kışkırttığıma pişman oldum ama "Ne kıskanacağım? Bizim yenge ittifakı daha güçlü." deyince geri adım atmamaya karar verdim.
"Artık yenge ittifakının kaldığını da sanmıyorum canım. Belki işin en başında Valeria'cı olabilirlerdi ama beni boynuzluyor olmanı affetmeyeceklerdir."
"Ve bilgin olsun diye söylüyorum biraz süründüreceğim seni." Yüzündeki hüzün şaşkınlığa dönerken "Ama neden? Açıklamam beni masum çıkarıyor." diyerek itiraz etti. Sen öyle san Kaptan Bey kocacığım.
"Kusura bakma da bana bir kez göz ucuyla bakan herkes mezhebimin o kadar geniş olmadığını anlar. Ki gerçek bir evlilik olmuş olsaydı bu, Melike benim eltim değil, boşanma avukatım olurdu şu an. O yüzden şüphe çekmemek için burnuna biraz zarar vereceğim. Sürtecek maalesef."
"Ne diyebilirim ki? Akılsız başın cezasını bu devirde burun çekiyorsa, biz de çekeceğiz."
Maalesef. Herkes yaptıklarından bir zahmet sorumlu tutulsun.
Telefonumdan sosyal medyaya girip yorumları okumaya döndüm. Aradan geçen bilmem kaçıncı dakikada Derya "Bana bir soru sormuştun ya..." diyerek yaptığım işe ara vermeme sebep oldu.
"Hangi soru?" diye sordum. Telefonumun ekranını kilitleyip cebime koymuştum.
"Sana söylediğim şeyle alakalı. Valeria'nın hata yapmasına rağmen onu affetmem."
Ha! Cevabını zaten bildiğim ama sebebini merak ettiğim şu soru... Başımla onayladım.
"İki sene oldu mu olmadı mı bilmiyorum. Çok çok iki sene önce yani." diyerek söze girdi. Aslında bana bunu neden anlattığını anlamıyordum. 'Seni hiç ilgilendirmez, işine bak!' diyebilirdi ki ben olsam kesin öyle derdim. Derya tüm gaflarına rağmen kibar ve iyi bir adamdı. En azından bana kıyasla...
"Görüşemiyorduk bir türlü. Yani ya benim işim çıkıyordu ya da onun. Bir gün görüşmek istedim. Onun da kötü bir gününe denk gelmiş sanırım baya sert yaptı bana. İlişkilerin bazı dönemleri olur ya sabırların tükendiği, hiçbir şeyi alttan alamadığın o dönemler."
İlişkilerin öyle dönemlerini bilemeyecektim ama benim genel tavrım bu olduğu için anlıyordum.
"O dönemi yaşıyorduk. Belki bininci kez söylüyorum ama ben rahat olacağım bir ilişki olduğunu düşündüğüm için başlamıştım bu ilişkiye. Beni boğmaya başlayınca rest çektim o da restime rest çekti ve bitirdik. Ben bitirdim daha doğrusu çünkü o biraz uzaklaşmak olarak algılamak istemişti bunu."
İşler daha da ilginçleşiyordu.
Yüz ifadem nasıldı bilmiyorum ama yüzüme bakıp güldü. "Rahat millet her açıdan rahat oluyor tabi. Biz ayrıyken hayatına başkalarının girmiş olması onun algısına göre ihanet değil."
Bakışlarım kısıldı. "Aslında bakarsan benim algıma göre de değil... Yani sizin durumunuzu da göz önüne alırsak..." diye yorumda bulundum.
Tamam, Derya mı? Valeria mı diye sorsalar aramızdaki muhabbetten dolayı Derya derdim de şimdi haklıyı da savunmak zorundaydım. İkisi de müvekkilim değildi, taraf tutma zorunluluğum yoktu yani. Hak neyse haklıya teslim edecektim.
Derya başıyla onayladı. "Eğer o da ayrılmışız olarak kabul etseydi evet. Her neyse ama onu tekrar affetmemin sebebi de zaten dediğin gibi aramızdaki ilişkinin durumuydu. Bakma öyle! Ben ona ihanet etmedim. Ben en başından beri dürüsttüm. İhanet yanıltmak, kandırmak, arkadan vurmaktır. Hiç yapmadım ama bunları."
Onun açısından bakarsak da haklı olan oydu tabi.
"Bence bana ihanet etti ama zaten ona karşı olan hislerim ve beklentimin bir boyutu olmadığı için bu benim yıkımım olmadı. İhanet etmememe rağmen haksızlık olduğunu da kabul ediyorum. Onun için yapabileceğim maksimum iyilik bu olabilirdi çünkü bir gün ben onu bir başkası için bırakacağım."
Yine gizemli kız. Nasıl bir takıntıydı ki bu bir kez gördüğü birini senelerce unutamamıştı?
"O kızı bulduğun zaman ne olacağını sanıyorsun ki? Bu senin hayal dünyan sadece. Kızın hayatında başkası olabilir hatta evlenmiş olabilir. Sırf kaderin olduğunu düşünüyorsun diye kocasından mı boşanacak?"
Güldü. "Umarım boşanmaz tabi." dedi alay edercesine. Sinirlerim bozulmuştu artık! "Derya!" diye uyardım. Gülerek omuz silkti. "Kimseyi yuvasından etmeye niyetim yok." diye açıklayınca gözlerim hayretle büyüdü. "Ee? O zaman neden daha kızı bulmadan bu sözleri söylüyorsun?"
"Evli de olsa, beş çocuk da doğursa onu bulduktan sonra hayatıma hiç kimseyi almam Asude."
"Tutarsızsın!" diye itiraz ettim. "Madem bu kadar seviyorsun bu kızı. Bulamamış olsan da hayatına kimseyi almaman gerekirdi. Sahte olan beni de dâhil."
"Etik olarak belki... Şu an düşündüğümde neye kızdığını anlıyor, hak da veriyorum ama kader... Attığımız her adım kaderimizin çizildiği yol üzerinde ilerliyor. Doğru yaptığımı savunmuyorum Asude, yanlış anlama ama ben, verdiğim her kararımın beni ona götürdüğüne eminim."
Ay bu çocuğun hayal gücü beni çıldırtıyor!
"İşte nereden eminsin? Bu söylediğin şeyin ne gibi bir dayanağı var?"
Elini göğsünün üstüne koydu. "Burası biliyor. Burası dayanak Asude! Göreceksin."
Göz gözeydik. Gözlerindeki kararlı bakış bir inanıştan fazlasıydı. Gözlerindeki bakış 'olacağına inanıyorum' demiyordu sanki 'Bak oldu, gördün mü?' diye soruyordu. O kadar emindi ki kendinden... Tüylerim ürperdi. Bu nasıl bir inançtı? Ben gözümün gördüğüne inanmazken o nasıl yıllar önce birkaç saniyeliğine gördüğü bir kızı tekrar göreceğine, dahası onun kaderi olduğuna bu kadar inanabilirdi? Aklım da hayalim de almıyordu.
Ve evet, eğer o gün gelmeden onunla işimiz bitmezse görecektim. Görürsem ne olacaktı? Gördüğüm gün benim fişim de Valeria ile birlikte mi çekilecekti?
"Görürüz Kaptan... O gün gelsin de bir... Neyse ben çıkayım. Ne kayınbirader ittifakı ne yenge ittifakı... Hepsi yalan. Tek gerçek var, o da elti ittifakı. Ben bir Nilay'a bakayım." diyerek yataktan kalktım. Enerjim düşmüştü. Neden bilmem... Derya ile en ufak gerginliğimiz benim enerjimde azalma meydana getiriyordu. Bu yüzden onunla gerilmeyi hiç sevmiyordum.
"Bakıyorum akrabalık terimlerine baya aşinasın artık." dediğinde gülümsedim. Onun da benimle gerilmeyi sevmediğine emindim. O yüzden gergin ayrılmamamız için işi böyle şakaya vuruyordu.
"Evet, maşallah her terim için örneğimiz var. Bir senin baldızın yok. Onu da Gözde varsayabilirsin. Şu aralar en yakın kız arkadaşım o çünkü."
Kapıdan çıkmadan önce "Takılma, boş ver! Duyduklarından sonra Yaprak artık senin görümcen değil, benim baldızım olmuştur." deyince kahkaha attım. "Sanırım gizemli kızı bulduğunda senden ayrılacak olsam bile ailenden ayrılamam. Arada bir onlarla buluşur sizi çekiştiririm. Şimdiden söyleyeyim de sonra 'Vay efendim şöyleydi de böyleydi' deme." dediğimde o da kahkaha attı. "Demem. Eminim çok güzel olur."
Kahkaham tebessüme dönerken iç çekip odadan çıktım. Kayınbiraderlerim salonda oturuyorlardı. Yüzümü, onlar beni görmeden asıp, onlar beni fark edince üzgün bir baş selamı verdim. "Ben biraz hava alayım" diyerek hızla evden çıkarken rol yeteneğime içten içe gülüyordum. Her işi mi hakkıyla yapardı be insan!
Asu-de, yalaka iç seslerinin sesini mi kessen acaba? Migrenim azdı. Şurada dinlenmeye çalışıyorum!
⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓
Hava kararmak üzereydi, bu yüzden baya da serindi. Hatta bir tık üstü olsa dondum dedirtebilirdi. Bu yüzden Nilay'ın çok fazla uzaklaştığını düşünmüyordum. Gidip Nilay'ı kendi durumumu örnek göstererek 'Beterin beteri var' taktiğiyle teselli etmeyi planlıyordum. Gerçekler farklı olsa da o bunu bilmiyordu. Hem teselli olmasa bile öfkesinin yönünü değiştirmiş olurduk. Derya da rahattı son günlerde. Biraz daha diken üstünde yürüsün de görelim.
Biraz gezindikten sonra evin arka tarafındaki odunlukta oturan büyük eltimi gördüm. Ağlamayı yeni kesmiş ve her an yeniden ağlamaya başlayacakmış gibi duruyordu. Biraz daha ilerleyince Yaprak ve Melike'yi de karşısında otururken gördüm. Onların yüzü gülüyordu. Bu neşenin sebebinin Nilay'ı güldürmek olduğunu biliyordum. Yaprak beni fark edince önce bir gerildi ama sonra yeniden gülümseyip el salladı. "Gel abimzede iki, gel bakalım."
Gülümsedim. Ay aldatıldım diye karaları bağlayacak değildim.
Gerçekten aldatıl, seni o zaman görürüm Asu-de! Bekâra karı boşamak kolay!
İçimdeki drama Queen ne zaman ayakları üstünde duran başarılı Asu-de'yi kabul edecek acaba?
"Dumanı gördüm de geldim." dedim Melike'nin yanındaki kütüğe otururken. Nilay hafifçe başını kaldırıp kaşlarını çattı. Melike de bana doğru eğildi ve "Ne dumanı?" diye sordu. Sırıtıp "Kaynattığınız dedikodu kazanının dumanını. Neyi olacak?" diye cevap verdiğimde Nilay da dâhil hepsi güldü.
"Kızlar anlattı." Dedi Nilay. "Anlattıkları şeyi yanlış anladıklarını düşüneceğim şu tavrın yüzünden."
Derya ve Valeria olayını biraz daha mı ciddiye alsaydım acaba? Ya da...
"Yo gayet doğru anladılar. Ben başka şey yüzünden böyleyim." dedim. Yine sinekten yağ çıkarıyordum ama... Derya beni böyle kabul ederek evlendi benimle! Yapacak bir şey yoktu.
"Ne?" Üçünün de ağzından aynı anda dökülen soru üzerine sırıttım.
"Bir türlü yatağımı paylaşmaya alışamamıştım. Bu gece tüm yatak benim olacak ya, tüm keyfim ondan!"
Böylece kimsenin şüphesini çekmeden Derya'yı salondaki rahat koltuklara kışkışlayabilirdim. Rahat oldukları için vicdanım da zeval görmezdi. Oh mis!
Melike sırtıma, muhtemelen destek olmak için vurdu ama bir an ruhum bedenimden fırlayacak gibi hissettim. "Helal olsun kız sana! Kayınbiraderim olmasa boşan, avukatın ben olayım derdim ama mevcut şartlarda etik değil bunu söylemem. Yine de sen bilirsin!"
Melike... Kafa seslerimiz ikiz olabilir mi acaba?
"Yenge!" diye uyaran görümcem elbette mevcut şartlar yüzünden bunu yapıyordu. Abilik statüsü, kayınbiraderlik statüsünden bir tık daha yakın bağlar içeriyordu çünkü.
"Bir şey demedim be! Sen de... Ayrıca abinin yaptığı hoş bir şey mi? Vallahi de billahi de Duha yapsa nöbetçi mahkemeye çıkardım!"
Güldüm. "Abartma!" diye uyardığımda yüzüme oldukça ciddi bir şekilde baktı. "Abartmıyorum. Bu yüzden Duha böyle bir şeyi değil yapmak aklından bile geçirmiyor. Bilinçaltında bile yoktur eminim."
Yok, ona ben de emindim. Duha abi böyle bir şeyin rüyasını bile görmezdi. Melike'ye çok kıymet veriyor olması bir yana, başına gelecekleri de çok iyi biliyordu.
Nilay iç çekti. "Ay ne kadar küçük sorunlarınız var! Ben kıskandım vallahi!"
Üçümüzün de yüzündeki gülümseme ince bir tebessüme dönerken Nilay'a anlayışla baktık. Tek fark ben bilmediğim şeye anlayış gösteriyordum, onlar bildikleri şeye...
Nilay gözlerime bakıp "Merak etmiyor musun?" diye sordu gülümsemeye çalışarak. Gözlerimi kısıp burnumu kırıştırdım. "Etmiyorum diyemem ama sormam merak etme. Biraz çatlak görünebilirim ama adabı muaşereti bir tık biliyorum." Bir tık derken parmağımın ucuyla miktarını göstermiştim.
Kısa, sessiz bir kahkaha attı. "Kendin hakkında iyi bir şey söylerken önden bir kendini gömüyorsun hep. Bunu kendine yapma. Çok cici, anlayışlı, neşeli ve oldukça da iyi kalpli bir kızsın. Kendin hakkında söyleyeceğin iyi şeylerin illaki olmalı. Bunu yaparken çekinme."
Siz bir de iç dünyasını görseniz... Egosit, kendini beğen-
İç sesimin sesini bir diğer iç sesimle ağzına vurmak suretiyle kesmiştim. Yeter ya! İç dünyamızda da kendimizi övemeyeceksek neden yaşıyorduk?
"Kendime iftira atıyor da değilim ya... Çatlak olmadığımı söyleyebilir misiniz?" dedim. Yaprak dirseğiyle yanımı dürtüp "Çatlak olmak kötü bir şey değildir. En azından kişinin kendisi için. Ayrıca çatlak insanlar olmasa kasıntılar yüzünden sıkıntıdan patlar, bu kez patlak olurduk." Dedi. Neye güleceğimi şaşırdım. Durduk yere öfkelenmesine mi? Kötü esprisine mi? Yoksa bunun espri olmama ihtimaline mi?
"Söylediklerine olmasa da ana fikre katılıyorum." dedi Melike omuz silkerek. "Ayrıca her insan biraz çatlaktır. Sadece bazıları toplum önünde bunu çaktırmıyor."
Olabilirdi. En azından hepimizin ayna karşısında saçma sapan roller sergilediğine inanmak istiyordum. Bunu sadece ben yapıyor olamam, değil mi?
"Bu yüzden" diyerek Omzumu tutan Melike'ye baktım. "Kendini biraz daha öv lütfen. Ne kadar 'Benim her şeyim ortada, kimseden çekinecek bir şeyim yok' tavrında olsan da içine fazlasıyla kapalı birisin. Senin hakkında, senden iyi şeyler duymak da isteriz."
Ben öyle olduğumu düşünmüyorum ama?
Bunun az önce ağzı kırılmamış mıydı ya? Ancak haklıydı. Bir yalanı yaşarken, kimseden çekinecek bir şeyim yok diyemezdim...
Bu yüzden başımla onayladım. Kendi hakkımda iyi ne vardı, bilemiyorum ama daha açık olmaya çalışacaktım.
"Melike haklı." diyen Nilay'a baktım. "Evdeyken söylediklerinde de, şimdi sana söylediklerinde de... Eğer fazla mütevazı olursan insanlar seni daha işe yaramaz ve değersiz görürler. Seni tanımamakta ısrar eden insanların gözüne sok kendini. Duygularını içinde yaşama, başkasını değil, önce kendini düşün. Mutluluğunu paylaş ama kendine en büyük payı ayır önce. Kendi payını da dağıtma. Biz bugün bu kadar yaralıysak bu söylediklerimi bir zamanlar ben yaptım diye yaralıyız. Gurur, muhteşem bir şey gibi gelebilir. İllaki gereklidir de! Ancak gururunun seni yönetmesine, kararları almasına izin verme. Biz bugün bu kadar acı çekiyorsak gururlarımızı çarpıştırdık diye acı çekiyoruz. İkimiz de gururumuzun ardına sığındık ve gururlarımız savaştı ama kan bizden aktı. Karşılıklı hatalar yaptık. Çok üzülerek söylüyorum ki sende kendi gençliğimi görüyorum. Aynı hataları yapıyorsun... Yapma!"
Kaşlarım çatılmıştı. Ne yapmıştım da kendisini görüyordu bende?
"Derya'yı salonda yatırmayayım mı?" diye sordum şaşkın bir şekilde. Çünkü bundan başka bir şey yapacak değildim.
Güldü. "Yok, bu gece eve de almasan hakkındır. Ondan bahsetmiyorum. Derya'nın suçu yokken, annesi ya da herhangi biri yüzünden onu terk etme. Arkanı bu kadar kolay dönüp gitme. Çünkü senin gurur yapıp elinin tersiyle ittiğin o yerin talibi çok."
İstanbul'a gitmemden bahsediyordu. Ancak eksik biliyordu. Ben Çiçek Hanım'ın söyledikleri yüzünden değil, Derya'nın beni kandırdığını düşündüğümden gitmiştim. Yani onun böyle sanması normaldi tabi de... Aynı değildi işte...
Başımla onayladım. İnkâr edebileceğim bir konu değildi. Açıklama yapamazdım.
"Herkes kendi ailesini, dilediği kişiyle dilediği zaman ve şekilde kurabilme hakkına sahip olmalı. Anne babalarımız öyle yaptı ya da yapamadı. Bu bizim değil onların suçu. Şimdi onlara yapılan şeyi bize yapamazlar, yapmamalılar. Bu yüzden biz Valeria'yı istedik. Başak'ı istemedik. Derya'nın istediğini destekledik. Murat ve Duha her ne kadar böyle düşünmese de..."
Murat Abi ve Duha Abi cidden Valeria'yı istemiyordu. Bunu ben de fark etmiştim.
"Yani onlar Başak'ı da istemiyordu da neyse... Sonra sen çıktın. Bir anda, sürpriz yumurtadan çıkar gibi. Şaşırdık ve inanamadık. Bu evliliğin düzmece olduğunu düşündük."
"Sonra sizi yan yana gördük. Valeria aradı siz nişanlıyken o da bir kaos ortamı yaratmıştı zaten. O zaman anladık ki gerçekten bizim kaçırdığımız bir ara Valeria bitmiş. Derya'nın tek dileği sen olmuşsun. Valeria için kullanmadığı kelimeleri, tehditleri senin için kullandı. O zaman biz de sana vize verdik. Siz ikiniz istiyorsunuz diye biz de istedik bu evliliği. Çünkü hepimiz, istemediğimiz kişilerle evlenince neler olduğunu artık çok iyi biliyoruz. Murat ve ben bizzat tecrübe ettik. Herkes bu sürece yakından tanık oldu."
Detaya giremiyordu ama yine de acı çektiğini görüyordum. "Anladım." dedim bu yüzden. Kendini daha fazla zorlamasını istemedim. "Derya bu geceyi koltukta geçirse bile evliliğimin arkasında olacağım. Madem sen Derya için Valeria olmadığını söylüyorsun... Bu sözüne inanıp bir şans daha vereceğim." dedim gülerek. Sanki ciddi bir şey konuşmuyormuşuz gibi laubaliydim.
Gülerek başıyla onayladı. "Senden önceki Derya'yı bilmiyor olabilirsin." diyen Yaprak'a baktım bu kez. "Abim asla kimsenin peşinden gitmezdi Asude. Valeria'nın da peşinden gitmedi hiç. Hep Valeria geldi. Kendi küser kendi barışırdı. Kendi küser, kendi yalvarırdı. Abim senin peşinden çok önemli bir işi yarım bırakıp geldi."
"Evliyiz diye. İşler artık resmi boyutta ciddi." dedim gerçeği söyleyemeyeceğim için. Haksızdı ve basmıştım onu tabiri caizse. Bu yüzden gelmişti peşimden. Bunu söyleyemeyeceğim için evliliğimizi öne sürdüm tabi ki.
Nilay "İşte bu yüzden tanımıyorsun. Değil evlilik, beş tane çocuğun da olsa burnundan kıl aldırmaz Derya." dedi. "Bu evin şımarık çocuğuydu o. Her daim popüler, çapkın, hep hakkında konuşulan kişiydi. İlgi göstermeyi bilmez, ilgi görmeye alışık... Muhteşem bir insan, mükemmel bir kardeş, sonuna kadar arkanı yaslayabileceğin bir kayınbirader olmasına karşın berbat bir ilişki erkeğiydi. Valeria'yı da bu yüzden başta ciddiye almamıştık ama bir gün tanıştırmaya getirdi. İlk kez bir kızı bizimle tanıştırdı. Sonrasını biliyorsun kıyamet zaten... Dedik ki bu biraz olgunlaştı, toparladı kendini..."
Tutarsızsın Derya! Madem hayatının aşkı o kıvırcık gizemli kız neden Valeria'yı ailenle tanıştırdın?
"Kayınvalidemle babaanne hastanelik oldu, Derya daha da inat etti. Kayınvalidem hastaneden çıkar çıkmaz Derya'ya kız bakmaya başladı. Derya da daha çok inat etti. Gerçekten seviyor herhalde dedik. Sonra bir ayrılma barışma durumları oldu. O ara sakinledi ortalık ama barışma haberlerinin ardından eski karmaşa da geri döndü. Sonunda kayınvalidem her zamanki gibi aradığını bulup Başak meselesini ortaya sürdü. Yine kızılca kıyamet derken gitmiş kıza söz falan yapmış, Derya ortada yok tabi. Anlattıkça yoruldum ama biz bunları yaşadık. Ne ara sen devreye girdin, ne ara gördü seni, tanıdı ve sevdi... Bilmiyorum. Ama biz Valeria'yı seviyor sanırken seni seviyormuş asıl... Çok seviyormuş... Annesine hastane odasında bile taviz vermeyecek kadar... Peşinden gelip seni bulacak kadar..."
Vicdan azabı çekiyordum. Başta o kadar önemli gelmeyen bu yalan gün geçtikçe tepeden yuvarlanan bir kartopu gibi büyüyordu. Derya da! Neden böyle davranıyordu ki? Ben onu tanımıyordum diyelim... Tamam, o kendini bilmiyor muydu da bana karşı böyle âşıkmış gibi davranıyordu!
Bir gün gerçek aşkını bulduğunda biz ayrılacaktık ve işte o gün tüm bu insanlar onun hakkında ne düşüneceklerdi? Kalbinin çok hafif olduğunu düşünürlerdi kesin... Hatta bir zampara olduğunu... Tamam, bu çok yanlış sayılmazdı ama yine de en başından beri sevdiği sadece bir kişi varmış... Biraz da adaletsiz olurdu bu yüzden...
Hepsi yüzüme bir açıklama bekler gibi baktığında iç çektim. Vicdan kazıyıcı yalanlara devam ediyorduk.
"Biz Valeria'dan önce tanıştık onunla ve ben ilk tanıştığımızda hisler beslemeye başladım." dedim. Bu kısmı yüzde yüz yalan değildi. Unutmuş olsak da ilk kez Mekânda tanışmıştık ve benbir şeyler hissetmesem de birazcık etkilenmiştim sanırım ondan. Ama asıl yalan şimdi başlıyordu işte.
"Sonra bir şey olmadı. Bir dahaki görüşümde hayatında Valeria vardı. Ben ona açıldım yine de..."
Ayh! Ben hayatta böyle bir şey yapmazdım ki! Sevgilisi olan birine neden açılayım? Reddedileceğim barizken!
"Tabi içinde kalmasından iyidir." dedi Yaprak... Hıı sorma... Ondan...
"Evet, elbette reddedildim." dedim gülerek. Biz bu işin başında neden ilk ben âşık olmuşum gibi davranmıştık ki? Ah tabi! Babama inat olsun diye! Ben ve iflah olmaz kibrim!
Onlar da gülse de merakları büyümüştü. "Sonra bir ara kütüphanedeyken biraz yakınlaştık. Arkadaş olarak tabi ki... Sonra o Rize'ye döndü, Valeria'dan ayrıldığını öğrendim. Yazdım tekrar." Ben de ne arsız bir lover'mışım! Aşkına eşkıya 2 çekilse başrol için en büyük adayım resmen!
"Konuşmaya devam ettik. O da benden hoşlanmıştı derken ben Ordu'ya apar topar bir dönüş yaptım. Bir takım tatsız olaylar oldu, ikinci Başak vakası yani. Biliyorsunuz nişanımdan kaçtım. Kader... Derya'nın gemisine binmişim. Olayı anlattım ve o an evlenmeye karar verdik. Böyle... Sopalı olmasa da bizim de romantik bir hikâyemiz var. Değil mi?"
Unutmadan bu yalanlarımı telefonuma not edeyim. Ara sıra okur ezberlerim. Unutuyorum çünkü. Tabi bu notları Derya'ya da göndermeliyim ki yalanlarımız uyuşsun. Profesyonellik bunu gerektiriyor dediğim gibi...
"Bence de kapışır hikâyeleriniz." dedi Yaprak. Melike ise "Üff bizim hikâyemiz çok sıradan. Çok çabuk teslim oldum sanırım ben. En iyisi boşayayım da baştan uğraşsın." diyerek olaya bambaşka bir boyut kattı.
"Dertsiz başına dert açmak niyetindesin yani yenge! Diğer yengelerim bu dertler olmasaydı diyor senin dediğine bak!"
"Öyle deme görümcecim, resmen romantik aşk hikâyeleriyle hava atıyorlar bir de istemem yan cebime koy tavrındalar. Duha hiç benim için acı çekmedi!"
Ne romantik ne romantik sorma valla Melike! O kadar romantik ki ağladığımda gözyaşım kalp şeklinde çıkacak sanırsın!
"Sen öyle san!" diyerek isyan eden Yaprak'ın bakışları değişmişti. "Kendisinin ne kadar acı çektiğini pek bilemeyeceğim ama Derya Abim ve ben -özellikle ben- inanılmaz acı çektik. Derya Abim yine İstanbul'daydı da çok fazla maruz kalmadı. Beni mahvetmişti ya!"
Kazı kazan gibi, kazıdıkça altından sürpriz bir şey çıkıyordu bu ailede.
Melike merakla ayak ayak üstüne atıp Yaprak'a tamamen döndü ve "Aa hiç anlatmamıştın! Neler yaptı?" diye sordu.
"Neler yapmadı ki? Her hafta oda değiştiriyordum onun yüzünden. Canı sıkıldıkça odasını taşıyordu manyak! Bakmayın bu kadar sakin ve uysal olduğuna hastalanınca ve depresyondayken tam bir manyak oluyor. Annem neden onun evleneceği kişiye müdahale etmedi sanıyorsunuz? İlk bulduğumuza kakaladık!"
Kendimi tutamayıp kahkaha atınca mahcup olmuştum ama herkes gülmeye başlayınca ben de koyuverdim gitti. "İftira atma be! Çok düşüncelidir benim kocam!" diyerek Melike itiraz edince Yaprak'ın gözleri irice açıldı. "Sen öyle san! Hanım köylü bir kere o! Sana kıyamıyor! Bizim burnumuzdan getirdi valla! Yani ben her zaman Duha Abimin evleneceği kadına acımışımdır ama çok şükür senin gibi eli maşalı, gestapo birisiyle evlendi. Dinsizin hakkından imansız gelir dememişler boşuna."
Bu söylediklerini Murat Abi veya Derya için söylese şaşırmazdım ama Duha Abi beni şoke etmişti. Pamuk gibi adamdı. İşte görüntüye aldanmamak lazım demek ki!
"En perfect abim Derya Abim ama. Asude bence çok şanslı. Derya Abim inanılmaz kafa dengidir." dedi bana dönerek. Duyda inanma! Beni ilk gördüğünde denize atmakla tehdit etmişti.
Asu-de karışmayayım diyorum, kıza acaba çok mu yükleniyorum diyorum da olmuyor! Önce sen onu, hayatını bitirmekle tehdit etmiştin ya hani?
Tamam da ben perfect olduğumu da iddia etmiyordum. Yaprak, abisinin perfect olduğunu iddia ediyor ama!
Yaprak'a itiraz edemeyeceğim için gülümseyerek onayladım. "Bütün yaramazlıklarımda hep arkamda dururdu. Birileriyle kavga etsem hep gelir beni korurdu. Murat Abim ve Duha Abim eve geç kaldığımda çok kızardı ama Derya Abim hep 'Benden izin aldı, ben izin verdim' diyerek beni savunurdu. Öyle durmaz pek ama çok centilmendir, çok anlayışlıdır. Biraz çapkındır yani çapkındı. Geçmişte, tozlanmış sayfalarda falan yani... Şimdi duruldu."
Yaprak gaf yaptığını düşünüp toparlamaya çalışırken bu çabasına sadece güldüm. Derya çok kibar biriydi. Öyle olmasa İstanbul'a gelip özür dilemezdi. Kızlar bana olan aşkının büyüklüğünden yaptığını sanıyorlardı ama aramızdaki şey biraz olsun gerçek olsa gelmeyeceğine emindim. Ben bir yabancı olduğum için ve o haksız olduğunu bildiği için gönlümü almaya geldiğinin farkındaydım. Yaprak'ın da dediği gibi centilmendi. Bazen...
"Şimdi de ben çok kıskandım." diye bağırdı Yaprak. Bir anda ne oldu da böyle galeyana geldi anlayamadım ama korkmuştum. Melike "Ay manyak! Aklım çıktı!" dedi. Nilay da başparmağıyla damağını çekti.
"Keşke benim de kocam olsa! Neden sapım ben?"
Bu cümleyi annesinin yanında söylese eminim ertesi günü kahve pişiriyor olurdu. En tuzlusundan!
Nilay gözlerini devirip "Yaprak, canım görümcem... Sen evlilik insanı değilsin. Düğünün ertesi günü eve gelir, odanda uyursun. Bir heves uğruna garibanın birinin başını yakma balım. Ha?" diye çıkıştı.
Nilay'ın Yaprak'a kurduğu şu cümleyi eminim geçmişte Gözde de benim için kurardı.
Yaprak'ın yüzü düşerken burun kıvırmayı da ihmal etmemişti. "Öyle deme şimdi." dedim Yaprak'a kıyamadım diye. "Ben bile evlendiysem dağ taş evlenir. Üzülme Yaprak, belki kendin gibi bir koca bulursun. Düğünden sonra o da kendi odasına gitmeyi tercih eder. Canınız sıkıldıkça evcilik oynarsınız."
Kızlar -Yaprak da dâhil- söylediklerime gülerken Duha Abi Melike'yi aradı. Ayaz uyanmış, ağlıyordu. Bu yüzden eve döndük. Neyse ki Nilay da ben de daha iyiydik. Yani ben hep iyiydim ama onlar bunu bilmiyordu tabi.
⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓
"Sen in hayatım. Ben arabayı park edip geliyorum. Asansöre binip üçüncü kata çık. Karatağ Hukuk. Gir içeride bekle, geliyorum ben hemen"
Arabadan indiğimde Melike arabayı park etmek için otoparkta bir yer aramaya koyuldu. Aslında onu beklemek daha uygun bir seçenekti ama otoparkta da beklemek istemiyordum açıkçası. Üçüncü katta beklemek daha makuldü. Bu yüzden asansörü çağırdım ve üçüncü kata çıktım. Karatağ Hukuk yazan tabelanın önünde Melike'yi beklemeye başladım. Bir süre sonra asansör bu katta durunca Melike'nin geldiğini düşündüm ama asansörden bir adam indi. Beni görünce bakışlarını bir süre üstümde gezdirdi ve tam önümden geçerken son anda karar vermiş gibi "Görüşmeniz mi vardı?" diye sordu tekrar baştan sona süzerek. Başımı hafifçe iki yana doğru eğip dudak büktüm. "Sayılır."
Adamın kaşları havalanırken "Boşanma davası için değil sanırım?" dedi. Melike daha önce genellikle boşanma işlerine baktıklarını söylemişti. Adam beni müvekkil sanmıştı sanırım.
"Yok değil." diyerek gülümsedim. "İş görüşmesi..." Adam da sonunda aydınlanınca mutlu oldu sanırım çünkü gülümsemeye başladı. "Ah öyle mi? Neden içeride beklemiyorsunuz? Sizin burada olduğunuzu bilmezlerse nasıl çağıracaklar?" diye sordu. Sanırım az önce zekâ seviyemi aşağılayan bir espri yapılmıştı. Mesafeli ama belirgin bir gülümsemeyle "Çağırılmayı değil, referansımı bekliyorum." dedim. Ben de laf sokmuştum ama adamın gülümsemesi genişlemişti. "Ah anladım şimdi. Referansınızı da içeride bekleyebilirsiniz."
Yani şimdi burada çalışmaya başlarsam saçma sapan bir gerginlik olmasın diye adamı onayladım. Oldukça genç duruyordu. Uzun boylu ve karizmatik biriydi. Avukat özgüveni vardı adamda. Avukat olduğunu dışarıda bir yerde de görsem anlardım bence. Zile basınca kapı içeriden "Artık bir sekreter bulabilir misiniz? Kaç büroda avukatlar kapıyı açıyordur ya?" serzenişiyle birlikte açıldı. Kapıyı açan adam önümdeki adamdan gözlerini çekip bana döndüğünde şaşkın bakışlarım onun mahcup bakışlarıyla buluştu. Gülümsedim yine. Aptal aptal her şeye gülümsemek hoşuma gitmiyordu ama bu durumda başka ne yapabilirdim?
"Bunu bana değil kendine sor Atilla! Sen kaçırtıyorsun sekreterleri!" diyen adam içeri geçip "Buyurun..." diyerek yüzüme bakınca adımı sorduğunu anladım. "Asude..." diye cevapladığımda. "Asude Hanım." Diyerek sözünü tamamladı.
"Sanırım dua kapılarının açık olduğu bir zaman dilimindeyiz. Yanılıyor muyum Asude Hanım? Sekreterlik pozisyonu için başvurmuştunuz değil mi?" diye sordu. Yine başımı hafifçe iki yana yatırıp dudak büktüm ve yine "Yani... Sayılır." Diye cevapladım sorusunu.
"Kabul edildiniz." diyen kişi Atilla denen adamdı. "Maaşı hiç sorun etmeyin." diye devam etti. Güldüm. "Bu biraz boş sayfaya imza atmak gibi olmadı mı?" diye sordum.
Atilla denen adam bana alık alık bakarken kapıda karşılaştığım ve henüz adını öğrenme şerefine erişemediğim adam güldü. "Müstakbel sekreterinin, avukatından daha iş bilir olduğu tek hukuk bürosu burasıdır."
Mimiklerimin aşina olduğu ukala gülümsemem yüzümdeki yerini alırken "Yalnız ben de hukuk mezunuyum." diye en az gülümsemem kadar ukala bir cevap verdim.
Dudakları 'O' şeklini alırken başını sallayıp "Çok pardon. Küçümsemek istememiştim." dedi. Ben cevap veremeden zil çalınca Atilla "Allah'ım inşallah son kapı açışım olur bu iş yerinde!" diye serzeniş ederek kapıyı açtı.
Melike içeri girer girmez göz göze geldik. Atilla "Melike müjdemi isterim. Sekreter bul-" demeye kalmadan Melike "Bakıyorum eltimle tanışmışsınız!" diyerek sözünü kesince ikisi de şaşkınca bana döndü. Adını henüz öğrenemediğim adamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. "Sen evli misin?" diye sorunca genişçe gülümseyip omuz silktim.
Adamın ilgisini fark etmeyecek kadar aptal değildim ama bu şekilde öğrenmesini tahmin edecek kadar kurnazdım. Dışarıda beni incelerken yüzük olmayan, boş parmaklarıma birkaç kez bakıp durmuştu. Sonra boşanma işi için gelip gelmediğimi de sorarak teyit etmişti bekâr olduğumu ama karşısında dünkü çocuk da yoktu.
Eve gidip bu olayı Derya'ya anlatıp hem onu çıldırtmak hem de hava atmak için sabırsızlanıyordum. Belki Derya bu konularda bu kadar duyarlı olmasa böyle eğlenceli olmazdı ama şansıma sahte de olsa kıskanç bir koca düşmüştü. İşin asıl keyfi de buradaydı.
"Hem de kayınbiraderimle evli Onur'cum. Doktor olan ile." diyen eltim de bu durumu ilk saniyeden fark etmiş olacak ki gözdağı veriyordu. Yetmezdi, bu yüzden arttırdım. "Aynı zamanda Kaptan olan... Kaptanlık sıfatını Doktorluk sıfatından daha çok seviyorum da..."
Adamın yüzündeki şaşkınlık hayal kırıklığına dönerken kıkırdadım. "Ve sadece asiste etmek için değil bir şeyler öğrenmek için de buradayım. Kabul ederseniz." diye ekledim. Acaba işe kabul edildikten sonra mı evli olduğumu öğrenselerdi? Bakışları başlamadan kovulacakmışım izlenimi veriyordu da.
Melike'ye baktığımda göz kırptı. "Burada kimsenin tek işi yok zaten. Bir bakmışsın dava vermişiz sana! Takılma eltim. Geç hadi."
⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓
İnstagram: Busbckr/ Busras.typwriter
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
8.14k Okunma |
1.1k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |