37. Bölüm

⚓37. Bölüm⚓

Büş Bckr
busbckr

⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓

37. BÖLÜM

Yine çıktığım bir yolculuk hüzne bulanmıştı. Oysa ya tedavidir ya umuttur diye düşünmüştüm. Her zaman iyi düşününce iyi olmadığını da görmüş olduk. Annemi o halde görünce aklımı yitirmiş ve sinir krizi geçirmiştim. Derya beni sakinleştirmeye çalışınca ise sakinleşmek zorunda kalmıştım çünkü onun annemle ilgilenmesi gerekiyordu.

Annemi öyle gördüğümde ilk önce öldüğünü düşünmüştüm ancak yaşıyordu. Yaşamak buysa...

Derya hemen annemin yatış pozisyonunu değiştirmiş, daha rahat nefes alması için biraz doğrultmuştu. Hemen ambulansı aramıştık. Ambulansın sesini duyduğumuzda ise Derya balkona çıkıp sağlıkçılara vakit kazandırmıştı.

Sonrası ise çok hızlı gelişti. En son Derya bana bakıp "Onu sakinleştir." Dediğinde Onur Can'ı fark edebilmiştim. O da benim gibi hıçkırıklar eşliğinde ağlıyordu. Rengi solmuştu. Bana kıyasla daha kötü hissettiğini biliyordum ama ona ne yapacağımı bilmiyordum. Onu tanımıyordum, onu sevmiyordum. Onunla muhatap olmak istemiyordum. Derya yeniden "Asude lütfen kendine gel!" dedi gözlerimin içine bakarak. O an gözlerimdeki tereddüttü görünce sanırım anladı asıl sorunun ne olduğunu.

"Saçmalama Asude! Şu an aklını başına alman lazım. Benim annenle gitmem gerekiyor. Yaptığımız ilk yardımı anlatmam ve hakkında bilgi almam lazım. Sen de kardeşini sakinleştirip peşimizden geleceksin. Lütfen!"

Onur Can'a baktım. Annemin ardından olduğu yerde durmuş hıçkırarak ağlıyordu. İlk kez. Yüreğim ona bakınca sızladı. Ne olursa olsun kim olursa olsun o bir çocuktu. Normal şartlarda Derya'ya 'o benim kardeşim değil' diye çıkışırdım ama şartlar normal değildi elbette.

Başımla onu onayladığımda Derya hızla annemin arkasından gitti. Onur Can'a bakıp derin bir nefes aldım. Ben herhangi bir yetişkindim ve bu çocuğu sakinleştirmeliydim. Bu yüzden yanına varıp bir dizimin üstüne çömeldim. Onur Can beni görünce yüzündeki bariz korkuyla birkaç adım geri attı.

Benden korkuyordu, her zamanki gibi...

Derin bir nefes alıp en makul ses tonuyla konuşmayı denedim.

"Korkma. Anneme yani annene-" derin bir nefes verdim. Niye bu kadar zordu? "Annemize bir şey olmayacak."

Bir şey söylemedi ama kısa bir an duraksayıp ardından ağlamaya devam etti. Henüz 6 yaşında bebeklikten tam çıkmamış bir çocuktu. Mina'yı görene kadar bir çocukla hiç samimiyetim olmamıştı. Bebekleri de bir iki severdim geçerdim. Çocuklarla nasıl iletişim kurulur bilmiyordum. Tek tecrübem Mina'ydı. Erkek çocukları da aynı mıdır emin değilim.

"Yanına gideceğiz, o yüzden ağlama."

Sözlerimi duyunca ağlaması bıçak gibi kesildi ama hâlâ iç çekmeye devam ediyordu. Gözlerindeki çekince ve korku da yerli yerindeydi. Ben galiba öcüydüm... Herkes için...

"Beni tanıyorsun değil mi?" diye sordum. Tanıdığını biliyordum esasen ama benim ona yaptığım gibi o da beni reddediyor olabilirdi.

Ama bir süre yüzümü inceledikten sonra başını sallayarak onayladı sorumu.

Sonra kırık bir Türkçe ile "Asude Abla." dedi. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Onunla ilk kez karşılıklı konuşuyorduk. "Evet." Dedim çok da ne diyeceğimi bilemediğim için. Bir yandan da aklım annemdeydi. "Evet Onur. Asude ben. Annenin diğer çocuğuyum." Dedim. Allah aşkına ne saçmalıyordum şu an!

Valla anlamadım ben de Asu-de. Çocuğun zekâ yaşı senden büyük sanki.

"Biliyorum. Baban başkasıymış. İyi biriymiş." dediğinde sesindeki o tını içimi huzursuz etti.

"Onur... Bunu annemize baban mı yaptı?" diye sorduğumda gözlerini ayaklarına indirdi. Elim istemsizce kollarını iki yandan sıkıca kavradı. "Senin yüzünü bu hale, annemi de bu kadar kötü bir hale baban mı getirdi?"

Onur'un iri gözlerinden art arda iki yaş süzüldü. Belli belirsiz başını salladı.

"Neden?" sesim boğuk ve titrek çıkmıştı. Onur'un kollarını sıktığımı buruşan yüzünden anlayıp gevşettim. Canı acımış olmalıydı ama bir tepki vermemişti. Neden? Alışmış mıydı yoksa canının yandığını söyleyemeyecek kadar korkuyor muydu benden?

"Be-benim yüzümden." Dediğinde yeniden ağlamaya başladı. Ve o an beni dahi şoka sokacak, tamamen refleksif bir şey yaptım. Ona sarıldım.

"Tamam. Ağlama. Senin yüzünden olamaz ufaklık." Derken kendime hayret ediyordum. Ancak kokusu, nasıl diyeyim? Annem gibiydi. Annem kokuyordu Onur Can.

"Ne olduğunu anlat sen bana, beraber bulalım nedenmiş?"

Benden uzaklaştı ve parmağıyla bir noktayı gösterdi. İçinde alkol şişelerinin bulunduğu bir vitrindi ve vitrinin camı çatlaktı.

"Tenis oynuyordum. Top cama değdi. Babam çok kızdı ve bana vurdu."

O an yüzündeki yaralar haricinde yanaklarındaki kızarıklığı gördüm.

Şerefsiz herif! Öldürecektim onu! Parça parça edip etlerini Karadeniz'deki balıklara yem edecektim.

"Ben ağlarsam çok kızıyor diye ağlamadım. Yine kızdı." Dedi dudakları titrerken. Ben onu öyle bir ağlatacaktım ki görecekti gününü.

"Niye ağlamıyorsun dedi kötü laf söyledi. Çok vurdu." Dedi ve gözlerinden sicim gibi yaşlar dökülmeye devam etti. Benim de gözlerimden sicim gibi yaşlar dökülüyordu ama öfkeden. Ben bugün katil olacaktım.

"Sonra annem geldi. Bana vurduğu için babama çok kızdı ama babam ona çok vurdu. Annem ağlamadı ama hiç. Annem kahraman benim."

Annem... Annem ben anneme ne diyeyim? Derya'yı aramak için ayaklandım. "Sen otur, ben öğreneyim hangi hastanedeler."

Onur Can"Ben biliyorum." Dediğinde kaşlarım havalandı. "Nereden biliyorsun?"

"Hep oraya götürüyorlar." Dediğinde beynimde şimşek çaktı. Onur Can'dan hastanenin adını öğrenip Derya'yı aradım ve başka bir hastaneye gitmelerini söyledim. Oraya asla gitmemeleri gerekiyordu. Ve gidecekleri hastaneye de annemin bilgilerini verme diye uyardım. Şaşırsa da anlamış olacak ki üstelemedi.

Onur Can'ın yanına geldiğimde gözyaşlarımı silip gülümsemeye çalıştım. "Hadi bana dolabını göster. Üstünü değiştirip annemizin yanına gidelim."

Onur Can başını sallayıp yatak odasından çıktı. Ben de çantamdan makyaj temizleme mendilimi çıkarıp peşinden gittim. Önce yüzündeki kanları temizledim. Sonra yüzünü yıkadım. Çocuğa zarar vermediğimi umuyordum. Cilt ürünlerimin temiz içerikli olmasına dikkat ettiğim için sorun görmemiştim. Sonra üstündekileri değiştirdim. Bu bana inanılmaz garip hissettirdi. Çünkü bu da ilkti. Bir de bu çocuğun biyolojik olarak benim yarım kardeşim olduğu gerçeği vardı ve bu gerçek bana yardımcı olmuyordu. Annem nasıl böyle bir hayatı yaşayabilirdi? Deccal dedem bile bu adamın yanında melek kalırdı. Daha mı iyiydi buradaki hayatı sanki? Derya'dan aldığım mesajla evden çıktık. Onur Can çok akıllı bir çocuktu. Evden çıkmadan önce annemin odasında bir çekmeceden bir miktar Gürcistan Larisi çıkarıp bana vermişti. "Senin paran olmuyormuş ya burada." Diyerek...

Muhtemelen annemden duymuştu bunu. Belki de geçen gelişimizde yanıma gelirken... Ama küçücük çocuk bunu aklında tutabilmiş, üstelik ben bile bu sorunu düşünmemişken yerime düşünmüştü. Taksiye binmek için evden çıkıp ana caddeye kadar yürüdük. Elimi çok sıkı tutuyordu. Bilmiyorum hassasım diye mi ama çok sıcak hissettim. Onu alıp bağrıma basmak istedim ama yapmadım, yapamayacağımı biliyordum.

Hastaneye geldiğimizde taksiciye ücretini ödedim. Onur Can'a göz kırptığımda ilk kez ikimiz de gülümsemiştik. Derya'yı aradığımda gelip bizi hastanenin kapısından aldı.

"Annem nasıl?" diye sordum. Derya Onur Can'a bakıp gülümsedi ve gözlerime belli belirsiz bir imayla bakıp "Çok iyi. " Dedi. Ama imasını anlamıştım. Onur Can burada olduğu için yalan söylüyordu. Korkmasın diye. "Yorulmuş biraz. Uyuyunca tamamen iyi olacak."

Başımla onayladım ve öfkemi dizginlemeye çalıştım.

İçeri girip Onur Can'ı içeride bir banka oturttuk. Ondan biraz uzaklaştığımız sırada Derya'ya beklentiyle baktım. Elleri yüzümü kavradı. "Sakin ol. Gerçekten çok kötü bir şey yok. Kocası mı?" diye sorduğunda aslında cevabı biliyordu. Bakışlarım Onur Can'a kaydı. "Öyleymiş."

Derin bir nefes alan Derya bir süre nefesi içinde tutup sertçe bıraktı. O ara nedense bir dünya sövdüğünü hissettim.

"Muhtemelen birkaç kaburga kemiği ya çatlat ya da kırık. Tomografi çekilmeden bir şey diyemem tabi. Ambulansta kendine geldi. Beni tanımadı. Onur Can'ı sordu. Ona senin yanında olduğunu söylediğimde şaşırdı. Yani tepkilerine bakılacak olursa kendinde. Kafasında pek bir darbe göremedim ben ama doktorlar iyice bakarlar. Sonra beni tanıdı. Ağrısı çok fazlaydı, dayanamadı tekrar bayıldı. Annemin adını soyadını verdim. Komşumuz dedim ve kimliğini bilmediğimi söyledim. Bir süre kazandırır bu bize."

"Teşekkür ederim." Dedim ve adrenalin vücudumu terk ettiğinden olsa gerek bir anda şiddetle ağlamaya başladım. Derya'nın kolları beni sararken annemin yokluğu annemsiz en iyi bu şekilde teselli olabilirdi sanırım. Birden Onur Can benim ağlamamdan korkmuş olacak ki haykırarak ağlamaya başladı. Kendimden beklemediğim bir şekilde hızla Derya'dan ayrılıp ona koştum ve sıkıca sarıldım. Sanıyorum ki annemin emaneti olduğu için onu kollamaya şartlamıştım kendimi. Yoksa katiyen normal davranmıyordum.

"Şşş tamam ufaklık. Bir şey yok. Annemiz çok iyi."

"Niye ağladın o zaman?" diye sordu daha çok ağlayarak. Ne diyeceğimi bilemedim. Tam o an Derya "Ablan çikolata istedi ben de olmaz, zararlı dedim diye ağladı." Deyince Onur Can duraksadı.

Sonra bir elini yumruk yapıp gözyaşını silerken "Ama Asude Ablam büyük. Çikolata için ağlamaz ki..." diye sordu şaşkın şaşkın. Şu çocuğun benden de Derya'dan da zeki olmasını hayretle karşılıyordum.

Derya güldü. "Sen Asude Ablanı tanımıyorsun tabi. O hiç büyümemiş ki. Çocuk daha... Sadece biraz boyu uzamış."

Onur Can doğrulamam için bana bakınca gülümsedim. "Yalan söylüyor." Dedim kendimden emin bir şekilde. Derya'ya bakıp gözlerimi kıstım. "Çikolata için ağlamadım Sürpriz yumurta olan çikolata için ağladım. O kadar da bebek değilim."

Cevabım Derya'yı da Onur Can'ı da güldürdü.

"Ben de çok seviyorum ama babam hiç almıyor. Oyuncakla oynamak iyi bir şey değilmiş. Fakirler oyuncakla oynarmış."

Bu çocuğun babası ne tarz bir ruh hastasıydı acaba? Derya ile göz göze geldiğimizde aramızda sözsüz bir iletişim geçti. İkimiz de bir takım şiirsel küfürler okuduk gözlerimizle.

"Sen söyle ufaklık yazık değil mi bize? Senin baban benim kocam... Hiç istediklerimizi almıyorlar."

Onur Can utançla gözlerini kaçırdı. "Hadi bakalım Kaptan, siz iki erkek gidip sürpriz yumurta alın bana. Yoksa daha çok ağlarım."

Onur Can'ın elini tutup Derya'nın avuçlarına sıkıştırdım ve Derya'ya yanaşıp "Şu köşede büfe gördüm taksiden inince orada vardır." Dedim.

"E ben Gürcüce bilmiyorum." Derya bana şaşkın şaşkın bakarken ben de bir afalladım. Haklıydı.

"Ben biliyorum." Onur Can'ın sesiyle parmağımı şaklatıp onu gösterdim. "Gördün mü Kaptan? Ben seni öyle boş birisine emanet etmem. Derya Abin sana emanet tamam mı ufaklık?"

Derya gülerek başını iki yana sallarken Onur Can da sessizce kıkırdayıp beni başıyla onayladı. Derya'ya iyice yanaşıp fısıldadım. "Ben de babamı bir arayacağım."

Derya anlayışla göz kırpıp Onur Can'ın elini salladı ve "Hadi o zaman, gidelim patron." diyerek yanımdan ayrıldılar.

Onlar gittikten sonra dizlerimdeki tüm derman kesilmiş gibi ayaklarım titremeye başladı. O an anladım benim de bir yetişkin olduğumu. Kendimden önce düşünmem gereken biri olabildiğini. Sandığım kadar umursamaz ve bağımsız olmadığımı. Duvara tutunup bir oturağa gidene kadar zorlukla dayandım ve sonunda oturağa çöküp gözyaşlarımın akmasına izin verdim. Gözyaşlarım sağanak bir şekilde boşalırken bir yandan da telefonumu çantamda aramaya başladım. Burnumun ucundan damlayan yaşlarım elimin tersini ıslatmıştı. Çantamdan bir mendil çıkarıp yüzümü ve ellerimi sildikten sonra telefonumu bulup babamın adını aradım. İki saniye kendime dinlenmek için es verip aramayı başlattım. Üçüncü bipten sonra telefon açıldı. Babamın keyifli sesi "Ooo siz beni arar mıydınız Asude Hanım?" dediğinde ağzımı açtım ama planlamadığım bir şekilde hıçkırığım sözümü kesti. Babamın da sesi birkaç saniyeliğine kesildi.

"Kızım?" dediğinde "Baba!" dedim ama ardından histeri krizine girip hıçkıra hıçkıra haykırırcasına ağlamaya başladım. Yaralarımız vardı bizim... Bir yerden sonra ben sadece kendi yaralarımı önemsemeye başlamıştım çünkü kimse benim yaralarımı önemsemiyordu ama annem de babam da en az benim kadar, hatta belki benden de fazla yara almışlardı bu süreçte. Şu an düşününce, hele ki bu olaydan sonra düşününce bazı şeyler yerine oturuyor, bazı taşlar yerinden oynuyordu.

"Asude ne oldu? Kızım korkutma beni!"

Babamın telaşlı sesi beni daha çok ağlattı. "Baba" dedim tekrar ama devam etmeme ne gözyaşlarım ne de boğazımdaki düğüm izin verdi.

"Asude! Biri sana bir şey mi yaptı? Derya mı sana bir şey yaptı?"

Başımı iki yana salladım. Konuşacak kelimelerim yoktu. Bir nevi bir kriz geçiriyordum. Tüm kaslarım kasılmıştı. "Hayır." Diyebildim zar zor.

"Tamam kızım. Sakin ol. Derin bir nefes al." Dediğini yapmaya çalıştım ama hayatımda ilk defa her saniyemde yaptığım nefes alma eylemi bu kadar zor oldu. Aldığım o nefes ciğerlerime battı.

"Baba annem!" diyebildim sonunda zar zor. Karşıdan uzun bir süre ses gelmedi. Ben o sürede ağlamaya devam ettim ama bu kez biraz rahatladım ağlarken. "Annem çok kötü." Diye devam ettim.

Babamın boğazını temizleme sesini duydum. "Seni mi aradı ne oldu?"

"Biz Batum'a geldik baba." Dedim ve boğazımdaki yumruyu yutkundum. "Annemi görelim gelmişken dedik. Oğlu açtı kapıyı." Dedikten sonra daha fazla dayanamadım ve yeninden yüksek sesle ağlamaya başladım. "O hayvan herif annemi dövmüş. Ölü gibiydi baba nolur gel."

Telefondan yine kısa bir an ses gelmedi. Sonra babam "Tamam. Sen sakin ol. Bana adresi at ben geliyorum." Dedi. "Hastanedeyiz." Dedim ama duydu mu bilmiyorum. Telefonu kapatmıştı. Babama konum attım. Sonra sakinleşmeye çalıştım. Birazdan Derya ile Onur Can gelirdi. Beni böyle görmemesi gerekiyordu. Asansörün sesini her duyduğumda kendimi toparlamaya çalışıyordum. Üçüncü kez asansör geldiğinde bu kez gerçekten onlardı gelenler. Onur Can'ın elinde beyaz bir poşet vardı ve içi dolu doluydu.

Onur Can gülümseyerek yanıma doğru gelirken için yandı. O bir çocuktu. Annesini, yaşadığı tüm kötü tecrübeleri birkaç çikolata ile unutabilirdi. Büyümenin ne kadar kötü bir şey olduğunu bir kez daha fark ettim.

"Derya Abi bize bir sürü çikolata aldı. Artık ağlama."

Yanıma vardığında kurduğu bu masum cümle ile genişçe gülümsedim. "Öyle mi? O zaman rol yapmayı bırakayım ha?" diye fısıldadım kulağına. "Şakacıktan ağlıyordum zaten."

Onur Can kıkırdadı.

Derya "Siz orada neye gülüyorsunuz bakalım?" diyerek yanımıza gelince Onur Can gülüşünü gizlemeye çalışarak "Hiç. Asude Ablam artık ağlamayacakmış bunlar bitene kadar." Dedi.

Şaşkınlıkla onu dinlerken Derya ile göz göze geldik. Derya gülerek yanıma oturdu. "Ablası kılıklı. Nasıl da dilbaz!"

Güldüm ve oturması için Onur Can'a yer açtım. "Akıllı çocuk tabi. Annemden geçen bir gen bu zeka sanırım."

Poşeti açıp içindeki abur cuburlara baktık beraber. Muhtemelen bunlar onun en sevdikleriydi. Bazılarını burada kaldığım kısa süre içerisinde ben de görmüş, tatmıştım. Çoğu yenilerdendi. Sürpriz yumurtalardan birini aldım ve paketini açtım. Beni heyecan ve dikkatle izlediğini görünce gülümsedim. "Çikolatasını mı daha çok seviyorsun yoksa oyuncağını mı?"

Sorduğum soruyla bakışları heyecanla parladı. "Oyuncağını tabi ki! Sen?"

Derya'ya baktım. Gülümseyerek bizi izliyordu. Onur Can'a dönüp burnumu kırıştırdım. "Tabi ki çikolatasını!" dedim onunla ters düştüğümüz konuya üzüldüğümü göstermek için. Sonra yumurtayı ortadan ikiye ayırıp içindeki sarı kutuyu ona verdim. Madem sen seviyorsun al o zaman. Ben sevmiyorum pek."

Tereddütlü olsa da heyecanı açıktı. Poşetin içine attım yumurtayı ve çikolatamı yedim. O da yumurtasını çıkarıp çikolatasını ortadan ikiye ayırdı ve çikolatayı bana uzattı. Bu kadar bilinçli bir çocuk olması beni şaşırtmıştı ve şaşkınlığım da yüzüme yansıdı. O çocuktu henüz. Bencillik yapabilirdi, vermeyi bilmeyebilirdi ama annem onu da olabilecek en güzel en doğru şekilde yetiştirmişti.

Elimdeki parçayı gösterdim. "Sen yiyebilirsin onu. Bu bana yeter."

Gözleri irice açıldı. "Nasıl yetsin? Sen büyüksün. Bana bile yetmezdi. Ama bak biz bir sürü çikolata aldık zaten. Bunu senin yemen gerekiyor."

Derya ile aynı anda güldük. "E iyi madem alayım."

"Kimse bana teklif etmeyecek anlaşılan." Derya'nın şaka dolu sitemini ben anladım ama Onur Can anlamayıp mahcup oldu. Dudaklarını ısırıp bana baktığında onda kendi çocukluğumu gördüm. Ben de böyleydim. Hep bu şekilde annemden medet umardım.

Derya'ya elimdeki parça çikolatalardan birini uzattım.

"Verilen hediye geri istenmez. Ne kadar ayıp Kaptan! Sen almadın mı bunları bize? Niye geri istiyorsun?"

Derya'nın eli çikolataya uzanırken havada kaldı. Hayretle bana bakarken Onur Can'ın sözleriyle gözleri daha da irileşti.

"Evet! İnsanlar aldığı hediyeyle böbürlenmezler."

Ben kahkaha atmaya başladığımda ise Derya şoktan çıkıp benimle birlikte güldü.

"İyi be tamam bir şey demedik."

Derya çikolatayı alamadığı için içimde kaldı ve o an tamamen düşünmeden, bir anda çikolatayı ağzına uzattım. Derya bir an duraksasa da ağzını açtı. Gözlerimi arasında çok yoğun bir elektrik akımı vardı. Böyle filmlerdeki gibiydi sanki. Kalp atışım hızlandı. Parmak uçlarım dudaklarına değmişti. O an yoğun bakım ünitesinin kapısı açılınca o anın büyüsünden sıyrıldık.

Derya İngilizce annemin durumunu sordu.

Doktor da anladığım kadarıyla iyi olmadığını söyledi ama tam olarak ne söylediğini anlamak için konuşmanın bitmesini ve doktorun yeniden içeri girmesini bekledim.

Doktor gidince Derya'ya baktığımda gözleriyle Onur Can'ı gösterdi. "Gayet iyiymiş. Sadece yaralarının geçmesi için ilaç vermişler ve biraz uyutacaklarmış. Korkacak bir şey yokmuş." Dedi. Aslında öyle değildi ama Onur Can böyle bilse daha iyi olurdu. Derya'ya hâlâ endişeyle bakıyordum. O an telefonunu çıkardı ve bir şeyler yapmaya başladı. Ne yaptığını anlamadım ama yeniden oturduğumuzda telefonu bana uzatınca yazarak anlattığını fark ettim.

Endişeyle yazdıklarını okumaya başladım.

'Vücudunda çok fazla yara ve çürük varmış. Pek çoğu eskiymiş. Bazı yaraları çok uzun yıllar önceye aitmiş. Şimdi de pek çok morluğu ve çürüğü varmış. İki tane kaburga kemiği kırılmış. Biri ciğerine batıyormuş. Onu düzeltmişler. Kafa travması olduğu için tomografi çekmişler. Bir çatlak da kafatasında varmış. Bir süre hastanede kalması gerekiyormuş. Müşahede altında kalması lazım dedi. Darp raporu istedim. Hazırlayacak bize. Sonra polise gideriz.'1

Onur Can yüzünden kendimi ağlamamak için çok sıktım ama elimde değildi. Bu yüzden Derya onu alıp benden uzaklaştırdı.

Babamı yeniden aradım.

"Baba neredesin?" açar açmaz sorduğum soru babamı bir an duraksattı.

"Yoldayım. En kısa sürede orada olacağım kızım. Korkma."

"Annemi burada bırakmam baba." Dediğimde babamın nedense cevap vermeyeceğini düşünmüştüm ama babam beni çok şaşırtan bir cevap verdi.

"Ben de... Ben de anneni orda bırakmam. Ne anneni orada bırakırım ne de bu yaptığını o orospu çocuğunun yanına bırakırım. Ben gelene kadar sakın annene yaklaşmasına izin vermeyin."

"Yerimizi bilmiyor." Dedim babama.

Babam mırıltıyla onaylayıp telefonu kapattı. Ben bir hukuk insanıydım. Babam her ne yapmayı planlıyorsa engel olmalıydım ama şöyle bir düşününce henüz avukatlık ruhsatım yoktu. Yani... Çok da hukuk insanı sayılmazdım bence. Şu an sadece darp edilmiş bir annenin kızıydım...1

⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓

 

Bölüm : 05.02.2025 22:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...