38. Bölüm

⚓38. Bölüm⚓

Büş Bckr
busbckr

38. BÖLÜM

Bölüm Şarkısı: Aydilge-Sade Şarkı

Oysa herkes öldürür sevdiğini...

Evet, herkes öldürürmüş sevdiğini. Biz dünyayı ne kadar romantize etmeye çalışırsak çalışalım sevdiğimiz insanlar tarafından öldürülüyorduk nihayetinde. Her ölümün sonu kara toprak olmuyordu. Şahsi fikrim ölümlerin en güzeli toprakla buluşabildiğin ölümdür. Öldükten sonra nefes almaya devam etmek ise en kötüsü...1

Annemin dağılmış yüzüne daha fazla bakamadığım için bakışlarımı babamınkine çevirdiğimde buna bir kez daha emin olmuştum. Unuttuğumu düşündüğüm anılar aklıma hücum ettiğinde içim acıdı. Benim aslında iki babam vardı. Biri çocukluğumun en güzel anılarına sahip olmamı sağlayan, beni masalların varlığına inandıran, her kız gibi benim de ilk aşkım olan, bir gözyaşıma dünyayı dize getiren adam, diğeri, ergenliğimi ve gençliğimi cehenneme çevirmek için dedemle ittifak kuran, masalların değil, gazete haberlerinin gerçekliğini savunan, aşka olan tüm inancımı yitirmeme sebep olan ve gözümdeki yaşları görmezden gelip çoğu zaman akmasına sebep olan adam... Bu iki adam aynı kişiydi. Aradaki tek fark ilk adamın yanında annem vardı, ikincisinde yoktu.

Babamın hüzün dolu dalgın bakışları bana eski babamı hatırlatıyordu. Hastanenin yoğun bakım ünitesinde bir camın ardından annemi izlerken yıllar sonra ailemiz bir aradaydı. Eskisi gibi üçümüzdük ama eskisi gibi değildi hiçbir şey.

Derya Onur Can'ı alıp biraz dolaşmaya götürmüş, minik ailemizle bizim baş başa kalmamızı sağlamıştı.

"Hiç konuştun mu annenle?"

Babamın sorusuyla bakışlarımı anneme çevirdim. "Konuşamadım. Kendinde değildi zaten. Ben öldüğünü sandım."

Babam keskin bir nefes aldı ama bir şey demedi.

"İlk değilmiş baba." dedim öfkeli bir sesle. Babam sertçe başını bana çevirdi. "Vücudunda çok fazla yara izi ve ezik varmış."

"Doktorla konuşacağım. Anneni Türkiye'ye götüreceğiz."

Babamın sesi gergin, sesinin tınısı belirsizdi. Kurduğu cümlede çok fazla bilinmeyen vardı. Bu bilinmeyenleri açığa çıkarmak gerekiyordu.

"Gelmek istemezse?"

"İster!"

"İstemezse baba?"

"Niye istemesin?"

"8 yıldır neden istemediyse o yüzden!"

"İster!" dedi sert bir şekilde. Derin bir nefes aldım.

"Nereye götüreceksin peki? Ona hayatı zindan eden babanın evine mi? Karşı gelebilecek misin babana baba?"

Babam bana ters bir bakış attı.

"Koca ülkede bir babamın evi mi var Asude?"

"Bilmem? Öyle değil miydi? Öyle değilse niye dedemle yaşadık biz?"

"Ayrı bir eve yerleştiririm anneni." Dedi ters ve kesin bir ifadeyle.

"Çocuğu peki?"

Babam duraksadı. Hiçbir şey demedi.

"Annemin onu bırakmayacağını biliyorsun değil mi? Beni bırakmıştı ama beni bırakabileceği, koruyacağına inandığı bir babam olduğu için bıraktı. Sence annem o çocuğu bu canavarın eline bırakır mı?"

Kaptan sayesinde Onur Can için de darp raporu çıkarttırmıştık. Hiçbir şekilde o canavarın eline bırakmayacaktık o çocuğu ama babam ne düşünüyordu bu konuda bilmiyorum.

"Onu da götürürüz o zaman Asude! Annen ne derse desin onu burada bırakmayacağım."

Benim de temennim buydu ama annemin babam tarafından bile olsa üzülmesine de artık izin vermeyecektim. Babamı istemiyorsa istemiyordur. Onun kızı var.

Gözlerimi kısarak "Kocasını tanıyor musun?" diye sordum. Babam gözlerini kaçırdı.

"Tanıyorsun tabi ki. Tanıştın mı peki?"

"Tanışacağım." dedi tehditkâr bir sesle. İç çektim. "İyi beni de tanıştır."

Babam bana ters ters baktı. Omuz silkip yeniden anneme baktığımda heyecandan kalbim tekledi. Annem gözlerini açmış bizi izliyordu. Yani tabi şu an bilinci açık mıydı bilmiyorum ama gözleri açıktı ve bize bakıyordu.

"Baba! Annem uyandı."

Babam da heyecandan ne yapamayacağını bilemeyerek bir iki adım sağa sola adımladı sonra "Ben gidip doktoru getireyim." diyerek odadan çıktı. Annemi hâlâ çok seviyordu. Bazen öfkesi öyle değilmiş gibi hissettirse de öfkesinin sebebinin bile sevgisi olduğunu biliyordum. Ancak işte sevginin bu şekli değil miydi yıllarca benim aşka küskünlüğüme sebep olan...

Babam odadan çıkınca ben anneme bakmaya devam ettim. Yorgun ve şaşkın bakışları etrafını tararken gözlerini kırpıştırıyordu. Sonra yeniden bana baktı. Gözlerindeki şaşkınlığın yerini hüzün ve sanıyorum ki utanç aldı.

Elimi camın üstüne koyup "Anne" diye fısıldadığımda gözlerini yumdu. Sol gözünden akan bir damla yaşın ardından gözlerini araladığında gülümsedim. Ciğerlerinde sorun olduğu için oksijen desteği alıyordu. Doktor entübe edebiliriz demişti ama neyse ki buna gerek kalmamıştı.

Annemle birbirimizle uzaktan uzağa hasret giderirken kapı açıldı. Babam benim yanıma gelirken doktor ve iki hemşire annemin bulunduğu odaya girdiler. Doktor annemle iletişim kurup gözlerine ışık tutarken hemşireler de değerlerini kontrol ediyordu.

On beş dakikaya yakın bir zaman sonra doktor odadan çıkıp yanımıza geldi. Babamın da benim de İngilizcemiz çat pat olduğu için nasıl anlaşacağımızın endişesini taşırken kapı bir anda açıldı ve kurtarıcımız yani kocam içeri girdi.

"Hah tam zamanında damat." Dediğinde onu kendisinin çağırdığını anladım. Derya ve Onur Can içeri girdiğinde Derya İngilizce annemin durumunu ona anlatabileceklerini çünkü doktor olduğunu söylemişti. Bu kadarını anlayacak kadar İngilizcem vardı çok şükür.

Sonra doktor ona tıbbi terimlerle dolu bir dünya cümle kurdu. İngilizce bilseydim de anlamazdım sanırım.

Doktor bize de baş selamı verip çıktıktan sonra üçümüzün de bakışları ona döndü. Onur Can gelip tişörtümün eteğini tutunca onun elini tutmuştum. Korku dolu gözlerle bir anneme bir de Derya'ya bakıyordu.

Derya iç çekti. Sonra tereddütlü gözleri beni buldu. Ardından Onur Can'a bakıp en son babamda durdu.

"Durum pek iç açıcı değil doğrusu. Ciğerlerindeki yaraların biraz olsun iyileşmesi için en azından birkaç gün hiç kımıldamaması gerekiyormuş. Bir yolculuk onun için gereksiz bir risk oluştururmuş. Kaburgalarındaki çatlakların da kaynaması gerekiyor. Doktor uzun yıllardır şiddet gördüğünü söyledi. Ayak bileğinde de çok önceden bir kırık oluşup kaynamış. Kesik izleri varmış vücudunun görünmeyecek bölgelerinde." Dediğinde Onur Can elimi sıktı korkuyla.

Babam "Onu bugün buradan götürmek istiyorum." dedi inatla. "Özel uçak ayarlayabilirim. Ambulans uçak ya da..."

Derya ile göz göze geldik. "Sinan Baba" dedi sıcak bir sesle. Benim aksime o benim anne ve babama, anne-baba diyordu hâlâ...

"Biliyorum burada kalması riskli ama en azından 3 gün bekleyelim. Biraz olsun yaraları kendini onarsın, kemikleri kaynasın. Eğer kaburgalarındaki kırık ve çatlaklar yeniden ayrılırsa yine ameliyata girmek zorunda kalacak."

Babam bu gibi bir sesle "Burada kalması riskli falan değil o şerefsiz Ceren'e değil bir daha zarar vermek yüzünü bile göremez." Dediğinde Onur Can'ın elimin içindeki eli titredi. Ona baktığımda gözlerinden yaşlarının sicim gibi döküldüğünü görünce önüne bir dizimi kırarak çöktüm.

"Şşş sakin ol. Annem iyi. Kötü bir şey söylemdi Derya Abin. İyileşecekmiş."

Dudağı bükülmüş sesli ağlamamak için nefesini tutmuştu ki nefes almak zorunda kalınca hıçkırdı. Sonra da koyverdi zaten hüngür hüngür ağladı. Derya da yanıma diz çökünce beraber ikna etmeye çalıştık Onur Can'ı.

"Annen çok acı çekti ama şimdi iyi koçum. Ağlanacak bir şey yok. Bir daha baban ona dokunamayacak korkma."

O an Onur Can'ın ağzından çıkanlar yüreğime kıymık gibi battı.

"Ama ben annemi çok özlerim." Derya ile göz göze geldiğimizde gözlerimin dolduğunu sızlayan burnum sayesinde anladım.

"Annemi alıp gittiğinizde onu çok özlerim."

Başımı çevirip babama baktım. Gözlerim ona 'Bak sana o kadar kolay olmayacağını demiştim.' der gibi bakarken aslında ben de bu kadar zor olacağını düşünememiştim. Annem onu burada bırakıp bizimle gelmezdi, gelecek olsa bu kadar işkenceye yıllarca katlanmazdı zaten. O adam ise asla çocuğunu bırakmazdı. Tam olarak tanımıyor olsam bile zengin ve korkunç olduğunu biliyorum. Annem ona ait bir restoranda bulaşıkçılık yaparken tanışmışlardı. Asla emin olamasam da bir mafya bile olabilirdi. Türk ve Adanalı olduğu bilgisi dışında onun hakkında herhangi bir bilgim yoktu. Bir de ismi Fevzi Hasırlı! Hasırlı değil de hasarlı olsa daha çok ona uyardı. Kafadan ve karakterden hasarlı!

Derya "Annenden ayrılmayacaksın ki." Dedi bizim yerimize. Keşke ben de o kadar emin olabilseydim... Çünkü annemi kesinlikle burada bırakmayacaktım. Gerekirse kaçırırdık ama onsuz dönmeyeceğim ülkeye. Ülkede de nereye gideceği muammaydı. Belki Rize'de ev tutardım anneme.

Asu-de... Hangi parayla?

Evet... Biraz para sıkıntım olabilir ama en azından düğün takılarının büyük kısmı hâlâ duruyordu.

Babam yardım eder de annem kabul eder mi bilmiyorum. Babam şu an kafasından ne planlıyorsa planlarının çoğu suya düşecekti. Buna eminim sadece...

Onur Can ağlamaya devam ederken başını iki yana salladı. "Babam beni vermez ki... Annem çok denedi gitmeyi ama babam beni göndermeyeceğini söyledi."

Acıyla gözlerimi yumdum. İstemişti gelmeyi ama oğlunu bırakamamıştı. Keşke beni bıraktığı gibi onu da bırakabilseydi... Ancak Onur Can ben gibi değil. Hem daha küçük hem daha savunmasız... Yaşayamazdı annemsiz. İyi ki bırakmamış.

Hayat işte böyleydi. Keşkeler iyi kilere çok çabuk dönüyordu.

Babam sıkıntıyla avuçlarını yüzüne sürttü. Bir şeyler mırıldandı ve ben kelimeleri seçemesem de bunların küfür olduğuna adım gibi emindim.

Yarım saat sonra izin alıp annemin yanına girmeye hazırdım. Babam da bu konuda ısrar etse de annemden müsaade almadan onu içeri bırakmayacağımı söyleyince biraz kızmıştı ama babam annemden sonra bana hep kızardı. O yüzden pek umursamadım öfkesini.

Bir bone ve hastane önlüğüyle yanına girdiğimde heyecandan ve gerginlikten dizlerim titriyordu. Annemin gözleri kapalıydı. Hem halsizlikten hem de aldığı narkozu tam olarak atamadığından sürekli uyuyacağının bilgisini vermişti doktor. Yanına yanaşıp dikkatlice morluk ve yara dolu elini avuçlarımın arasına aldım.

"Anne" dedim fısıltıyla ama sesimin titremesi yüzünden fısıltıdan bir ton yüksek çıkmıştı sesim. Bu da annemin gözlerini aralamasına yetmişti.

Yeniden "Anne" dedim sessiz bir serzenişle. Annemin ağzını tam olarak göremesem de kısılan gözlerinden tebessüm ettiğini anladım.

"Annem" dedi oksijen maskesinin ardından boğuk sesiyle. İşte o an tebessüm eden gözlerinden bir damla yaş süzüldü.

Eğilip elinin üstüne dudaklarımı yavaşça bastırdım. "Niye söylemedin bana? Niye katlandın bu acıya anne?"

Yıllar sonra benim de ilk kez duyduğum bir sevgi, bir şefkat, küçük bir çocuğun veryansını vardı sesimde.

"Ağlama." Dedi zorlukla. Kalp atışlarını gösteren monitördeki ritim sesi de biraz bozuluyordu konuşmaya çalıştığında.

"Yorma kendini. Dinlen şimdi. Korkma o şerefsiz herif seni bulamaz. Bu günden sonra yüzünü bile göstermem ona. Babam da geldi, burada." Dediğimde sakin bakışları camda bizi izleyen babama ve Derya'ya döndü. Bir şey demedi ama gözlerindeki olumsuz cevabı görüyordum."

"Anne bu günden sonra acı çekmene asla izin vermeyeceğim. Sana ve tercihlerine rağmen. Sen beni bırakmış olabilirsin ama sanırım ben senden çok babamın kızıyım." Kıkırdadım. "Bizi bırakanlara bile yüzsüzce yapışıyoruz."

Annem gülümsedi. Gözleri daha çok kısıldı.

"Onur Can..." dediğinde elimdeki elini yeniden öptüm. "Korkma, benim yanımda ve gayet iyi anlaşıyor gibiyiz. Sanırım..."

Annem elini tutan elimi hafifçe sıktı. "Sana emanet." Dediğinde başımla onayladım. Sonra birkaç kez daha öptüm ellerinden. Doktor beş dakikalığına izin verdiği için annemi de fazla yormadan yanından çıktım.

⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓

"Eminim Kaptan. Sen dön gemiyle. İş bu aksatamazsın. Onlarca adamı da burada bekletemem."

"Beraber geldik ve ben senin kocanım Asude."

"Evet öylesin ama yabancıların yanında tek bırakmıyorsun beni. Annem ve babam onlar. Zaten ortalık karışacak gibi. Hiç dâhil olma bu rezalete. Elimde olsa ben de olmam ama bana ihtiyaçları var."

Gözleri kararsızlıkla yüzümü tararken "Kalmak istiyorum." Dedi. Ne var ki ben de kalmasını istiyordum ama koskocaman bir gemi kaptanıydı ve buradan yüklenen malları da sağ salim Rize'ye götürmeleri gerekiyordu.

"Salı günü dönüyoruz."

"Ordu'ya gitmez misiniz ki?"

Dudak büktüm. "Çok zor ya... Hem gitmen daha iyi olur. Bize ev bulman gerekebilir." Dediğimde gülümsüyordum ama Derya kaşlarını çattı. "Size? Evden ayrılacak mısın?"

Yüzümdeki gülüş silinirken bir süre öylece Derya'ya baktım.

"Ne yapacağımı bilmiyorum ki."

"Şöyle yapalım. Annenle baban ne yapacaklarını konuşsunlar. Olmadı anneni alıp bize gelirsin."

Kaşlarım havalandı. "Size?" diye sordum, 'Emin misin? Annen ne olacak?' gizli alt metniyle.

Derya gülümsedi. "Eminim. Korkma kimse sorun çıkarmaz. En azından daha fazla zamanımız olur, daha makul çözümler buluruz."

Omuz silktim. Şimdilik sorun listemizde bu maddeye daha çok vardı. Önce annemi dönmeye ikna etmemiz lazımdı çünkü dönmemekte ısrarcıydı. Tabi ki de onu ciddiye almıyorduk. Babamla direkt olarak konuşmasa da babam da onu ciddiye almıyordu.

Babamın arabasının anahtarını alıp Derya'yı gemiye bırakmak için beraber limana geldik. Derya hâlâ kalmak için diretiyordu ama onu ne işinden alıkoymak istiyordum ne de aile faciamıza tanık olmasını. Benim ailem onun ailesi gibi her ne yaşanırsa yaşansın birbirine sıkı sıkıya tutunan bir aile değildi.

Limanda durup toparlanmalarını izlerken Derya tam karşımda durdu. "Yarın sabah varmış oluruz. Hemen bir arabaya atlar gelirim."

Gülümsedim. "Korkma gelmesen de babamın gözünde harika bir damatsın. Zaten Türkçe bilen bir hemşire de bulduk. Gerçekten gönül rahatlığıyla gidebilirsin."

"Rize'ye gel." Dedi kesin bir sesle. Kalbim güm güm atmaya başlarken tebessümüm büyüdü.

"Sana söylemem gereken çok önemli bir şey var."

Kalp atışlarım bana nefes aldırmayacak duruma gelmişken "Ne söyleyeceksin?" diye sordum. Omuz silkip dudak büktü.

"Çok önemli bir şey. Gelirsen öğrenirsin."

Daha çabuk Rize'ye dönmem için mi böyle yapıyordu? Beni sevdiğini mi söyleyecekti? Belki de onun da planları benim planlarımla aynıydı. Annemin olayı olmasaydı belki o benden önce bana açılacaktı. Ona git demeseydim keşke. Gitme desem çok mu absürt olurdu acaba? Olurdu herhalde...

Annemle Ordu'ya gitmemizi istemediği için mi böyle özellikle belirtmişti. Şu an söylese ne olurdu ki?

"Merak ettim."

"Ben çok uzun süre bekledim. Sen de birkaç gün bekle... Ne kadar bekleyeceğin de sana kalmış."

Çok uzun süre mi? İşaret parmağımın tırnağı şakağımı kaşırken "Niye çok uzun süre bekledin ki?" diye sordum. Burnundan nefes vererek güldü. "Elimde olmayan sebepler ve biraz da kaygı?"

Kıkırdadım. "Kaygı mı? Neyden kaygılandın?"

Gözlerindeki ifade 'Neyden olabilir? Senden tabi ki!' diye haykırsa da böyle demek yerine "Kaygılı bir insansam demek..." dedi.

Ona seslendiklerinde kısa bir an arkasına bakıp bana döndü ve iki eli kollarımın üst tarafını kavradı.

"Şimdi bizimkilere gösteri yapma zamanı karıcım." dediğinde göz ucuyla bizi izleyen tayfaya baktım. Derya annesi kalp krizi geçirdiğinde hastanede yaptığı gibi dudaklarını alnıma bastırdı ve yine beni göğsüne hapsetti.

Yüksek sesle "Kocanu fazla bekletmeyasun hanum." dedi Rize ağzıyla. Gülüp kollarımı beline doladım. "Ben gelene kadar beni özlemekten başka bir şey yaparsan küserim." dedim karşılık olarak. Kulağıma yanaşıp "Şimdi öpmezsem garip olur." Dedikten sonra yanağıma dudaklarını bastırdı. Dudaktan öpüşmek zaten çok farklı ve nasıl desem? Tutkuluydu ama yanağımdan öpmesi garip bir şekilde çok daha fazla hoşuma gidiyordu. Geri çekilmeden ben de diğer yanağını öptüğümde güvertedekiler bizi ıslıklar ve alkışlarıyla utandırdığı için geri çekilmeseydik belki bir iki öpücüğümüz daha olurdu.

Artık emindim. Aramızdaki tek engel dile gelmemiş sözcüklerdi. O da beni seviyordu. Tamam belki sevmek iddialı bir ifadeydi ama hoşlanıyordu benden. Hem de uzun süre demişti.

Çalışanlarının tezahüratlarına karşın gülümseyip avucunu yanağıma koyup başparmağıyla yanağımı okşadı.

"Annene ne güvence verirsen ver. Senin kocan senin arkanda Turna kuşu." Benim endişelerimi anlıyor olması bile ne kadar harika bir insan olduğunu gösteriyordu. Âşık olmamak gibi bir ihtimalim zaten yokmuş ki... Bana Turna demesinin sebebi muhtemelen beni istemeye geldiklerinde Murat Abi'nin ona Turna'yı gözünden vurmuşsun demesiydi. Ancak işin aslı Turna'yı gözünden vuran bendim.

Derya'yı uğurlarken, ona el sallarken ve kıyıdan uzaklaşmasını izlerken kalbim çıldırmış gibi atıyordu. Mutluydum ama mutluluğum içimde patlıyordu sanki.

Arabaya bindiğimde telefonum çaldı. Gürcistan kodlu bir numara olduğu için hastaneden aradıklarını düşünüp korkuyla aramayı cevaplandırdım ama ahizeden gelen sesin annemle hiçbir ilgisi yoktu. Oldukça tanıdık bir sesti.

"Alo, Asude?"

Bu kırık Türkçe sesin sahibi Valeria'dan başkası değildi.

"Valeria?" dedim rahatsız bir sesle emin olmak için.

"Benim evet. Asude seninle çok acil konuşmak lazım."

Allah'ım şu kızdan bir türlü kurtulamıyordum! Gürcistan koduyla aradığına göre buradaydı ve aradığına göre benim burada olduğumu da biliyordu.

"Beni izletiyor musun?" diye sordum. Bir süre duraksadı. "No I didn't follow you. My friend- benim arkadaş Derya görmüş hastanede. Bana söyledi. Yanında kıcırk bir kadın var söyledi. Ben anladım. Senin anne burada, ben biliyor."

Derin bir nefes aldım. "Derya'dan gizli iş yapmıyorum artık." dedim kesin bir sesle. "Asude" dedi acı çekiyormuş gibi. "Ben bu kez senden gizle istemiyor. Benimle konuş istersen söyle ona ama benim sana çok önemli bir şey söylemek lazım."

"Valeria bak benim annem hastanede, zamanım yok ve gerçekten halim de yok. Seninle aşk meşk kavgası yapmayacağım."

Yine sen aşkı benden çaldın diye başlarsa bu kez kendimi tutamazdım. Zaten o şerefsiz herife çok sinirliyim. Tüm sinirimi Valeria'dan çıkarabilirdim.

"Yok. Ben sana başka şey söyleyecek. Biz Derya ile ayrıldı!"

İç çektim. Hiç istemesem de içimden bir ses gitmem gerektiğini söylüyordu. "Tamam bir kafeye gidip sana konum atacağım. Oraya gel."

"Tamam. Teşekkür ediyor ben."

Bakalım dertli başımıza yine ne dertler alacaktık?

⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓

Kafede internete bağlanıp Valeria'ya konum attıktan sonra ne hikmetse 10 dakika sonra geldi. Kuruntu yapıyor olabilirdim ama beni takip ettiğine eminim. Derya gider gitmez beni araması tahminimi güçlendiriyordu.

"Hi Asude. Ben gerçekten teşekkür ediyor sana. Beni kırmadı."

Başımla onayladım. "Merhaba. Ama dediğim gibi fazla vaktim yok. Hastaneye dönmem lazım."

Başıyla onayladı ve garsonu çağırıp bize bir şeyler sipariş etti. "Ben çay söyledi." Dedi sorun var mı diye bakarak. Başımla onayladım.

Sonra arkama yaslanıp onu dinlemeye hazır olduğumu gösterdiğimde o dirseklerini masaya yaslayıp gergince parmaklarıyla oynamaya başladı.

"Sen bizim hikaye biliyor." Dedi doğrulamamı istercesine. Bildiğimi biliyordu oysa. Başımla onayladım yine de.

"Derya bir kızı gördü ve yıllarca ona âşık." Tüm bedenim titredi. Kendinden değil, gizemli kızdan bahsediyordu. Tepki vermeden dinlemeye devam ettim.

"Ben o kıza rağmen Derya'yı çok sevdi. Biz bir zaman iyiydi. Belki Derya bana hiç âşık olmadı ama yanımda iyiydi."

Bedenimdeki bu sancı da nesi? Kıskançlık mı?

"Nereye varmak istiyorsun?" dediğimde kaşları çatıldı. "Ben gitmiyor bir yere?"

Gülümsedim. "Yani ne demeye çalışıyorsun?" Yine de aksak Türkçesi sevimliydi.

"Ben ona söz verdi. Benimle ol ama o kız gelirse ben hiç sorun yapmadan seni bırakacak dedim. Seninle evlendi ben yine tamam dedi ama o beni bırakmak istedi."

Yerimde rahatsızca kıpırdandım. "Seninle tartışmak istemediğimi söyledim." Dediğimde gülümsedi ve başını iki yana salladı.

"Ben düşündü ki Derya sana âşık oldu o yüzden beni bıraktı."

Kurduğu cümle içimde huzursuzluk yarattı. Eksik Türkçesi yüzünden mi böyle kurmuştu bu cümleyi yoksa söylediğini kast mı ediyordu?

"Yani?"

"Derya biz seninle konuştuktan sonraki gün gelip benden ayrılmak istedi."

Evet gemideki davetin olduğu günden önceki gündü.

"Derya o gün bana söyledi. O kıvırcık kızı bulmuş."1

Kalbime sanki bir balyoz darbesi yemişim gibi bir ağrı saplandı. "Ne?" diye fısıldadığımda sesimin acıdan dolayı kısıldığını fark ettim.

"Kimi?"

Kimi olduğunu biliyordum aslında. Öylesine boş bir soruydu bu.

"İmpossible dedi ben. Sadece birkaç saniye gördü. Bulamaz dedi ama kader böyle istedi. O yüzden ben kabul etti ayrılmayı. Eğer senin için olsaydı ben kabul etmezdi."

İçimde bir yıkım başladı. Bir heyelan, bir deprem... Bilmiyorum sebebi ne ama içim paramparça oldu.

"Bana bir şey söylemedi." Dedim sesim içime kaçarak. Ben başka şeyler duymayı beklerken duymam gerekenleri bana söylememiş...

Telefonunu çıkardı ve Derya ile olan konuşmalarını gösterdi.

Darling:

Bu kadar yılın hatırına söylediklerimin gizli kalacağını umuyorum Valeria.

I trust you.(Sana güveniyorum.)

Ben:

Ok. I already promised.(Tamam. Zaten söz verdim.)

Don't worry Derya.(Endişelenme Derya)

Darling:

I'm so sorry Valeria. I didn't want tobe like this.(Özür dilerim Valeria. Böyle olmasını istemezdim)

Ama her zaman onu beklediğimi biliyorsun. Herkesten daha çok sen biliyorsun.

Ben:

Yes! Yes, I know! But I don't understand why you don't tell Asude this.(Evet! Evet biliyorum! Ama neden Asude'ye bunu söylemediğini anlamıyorum.)

Darling:

This is a bit of a complicated issue. (Bu biraz karışık bir mesele.)

Sen buna karışma. Sonra söyleyeceğim. Şu an söyleyemem.

Konuşmalar anlayabileceğim bir düzeydeydi. Valeria doğru söylüyordu. Derya o kızı bulmuştu ve bana söylememişti.1

"Neden bana söylemek istemesin ki?" Aslında kendi kendime sorduğum bir soruydu ama Valeri anlayışlı bir ifadeyle elimi tuttu.

"I guess yani sanırım anladı sen onu seviyor."

Elektrik çarpmış gibi irkilip elimi çektim. "Ne saçmalıyorsun?" diye çıkışmıştım ki "Asude!" diyerek beni susturdu.

"Sen çok nasıl diyor... İnexperienced. Hıh acemi. Sen sanıyor kimse görmüyor ama herkes biliyor sen Derya aşıksın."

Ellerim titremeye başladığında bakışları ellerime indi. Ellerimi hemen masanın altına indirdim. Haklı olabilir miydi? Ama sanki Derya da bana karşı boş değildi. Bana önemli bir şey söyleyeceğini söylemişti hatta- İnanamıyorum. O önemli şey bu muydu? Uzun süre demişti. Uzun süredir onu seviyordu. Kaygı demişti. Bana söylemekten endişe ediyordu çünkü anlamıştı... Gözlerimde hissettiğim yanmayla gözlerimi yumdum. Burnumun direği sızlıyordu.1

"Ne zaman görmüş peki? Neredeymiş kız?" İthamını reddedemedim ama kabul etmek de istemedim. Bu yüzden konuyu değiştirdim. Asıl konumuza döndüm daha doğrusu...

Dudağını büktü. "İstanbul'a gittiğinde orada görmüş. Orada olmalı."

Peşimden İstanbul'a geldi ve o kızı buldu. Bana ilk defa o kızdan İstanbul'da bahsetmişti zaten. Belki de onu görünce... Evet! Tabi ki o yüzden bana söyledi. Hatta onu bulmuş gibi emin emin konuşuyordu. Resmen aylarca oynamıştı benimle.

Valeria gülümsedi. Yüzünde anlayışlı bir ifade vardı ama hislerim bundan rahatsız oldu. O samimiyet bana geçmedi nedense... Belki de acı gerçekleri bana söylediği için...1

Onun karşısında ağlamak istemedim. Bu yüzden hızla ayağı kalktım. Çayımdan bir yudum bile almamış, hatta ne zaman geldiğini fark etmemiştim bile.

"Benim hastaneye gitmem lazım. Bana anlattığın için teşekkürler!"

Hızla kafeden çıkıp arabaya bindim ve gözyaşlarımı serbest bıraktım.

Hayatımı düzelteceğim noktadan hayatım yeniden kaymıştı. Her seferinde böyle oluyordu. Birleştirdim dediğim anda hayatım yeniden parçalanıyordu. Ben şimdi ne yapacağım?1

⚓⚓⚓⚓⚓⚓⚓

Merhaba arkadaşlar. Bölüm gelme sıklığı azaldı çünkü elimdeki bölümler bitti ve hayatım şu an karmakarışık. Hiçbir şey net değil ve ben maalesef odaklanıp bir şeyler yazabilecek psikolojide değilim. O yüzden ne sıklıkla bölüm gelir bilemiyorum. Tek diyeceğim finali burada yayınlayıp bir kaç gün sonra kitabı kaldıracağım. Daha sonra e book şeklinde bir siteden satışa sunacağım. Diğer tüm kitaplarım gibi. Merak etmeyin oldukça cuzi bir miktar olacak şu anki piyasaya göre. Öğrenci halinizle de alabileceksiniz yani. Bunun yanında seri kitap olarak iki ya da üç kitaba bölerim kitapları çünkü çoook uzunlar. Ve bu kitaplar sizin telefonunuzda kayıtlı kalırlar. Bir okur olarak baktığımda bu benim için oldukça iyi bir yöntem geldi. Çünkü sevdiğim bir kitabı istediğim zaman kaldırılma kapanma engellenme tehlikesi olmadan okuyabilirim demek. Aynı zamanda bir yazar olarak da benim için çok iyi olur bir beğeni için yalvarmak yerine emeğimin karşılığını alabilirim. Aradaki fırsatçılar olmadığı zaman fiyatlar uçmayacağı için her iki taraf adına da karlı bir anlaşma oluyor diye düşünüyorum. Neyse diğer bölüm görüşmek dileğiyle hoşçakalın...1

 

Bölüm : 15.02.2025 23:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...