
Merhaba arkadaşlar
Severek yazdığım bir bölümle karşınızdayım
Beğeni ve yorum yapmayı unutmayın
Keyifli okumalar
Sabahın ilk saatlerinde kuş cıvıltılarıyla gözlerimi araladım. Güneş odamı aydınlatıyor, adeta baharın gelişini müjdeliyordu. Mutlulukla yatağımda gerindim. Yaşadığım evin en sevdiğim özelliği, doğa ile iç içe olmasıydı. İnsan dertlerinden uzaklaşıyor, bir nevi kafasını dinliyordu. İzole yaşam kesinlikle bana göreydi. Gülümseyerek tavanı izlemeye başladım. Bugün, yeni işimin ilk günüydü. İlk günler özeldir değil mi?
Kesin kararlıydım. Moralimi kimsenin bozmasına izin vermeyecektim. Şirketteyken Ali ile atışmamız sorun değildi. Dün dünde kalmıştı. Zamanla Baran’la çalışmaya o da alışacaktı. Hem kocaman insanlardık. Anlaşmamak için ortada hiçbir sebep yoktu.
Yatağımdan kalkarak odamın penceresini yavaşça açtım. Temiz havayı solumuş, yüzüme vuran güneş ışığı, gözlerimi kamaştırmıştı. Heyecandan içim kıpır kıpırdı. Her gün Baran’ı göreceğimi düşündükçe nabzım giderek hızlanıyordu. Elimi göğsümün üstüne getirdiğimde, kalp atışlarımın şiddetini derinden hissettim. Sakin ol Neva… Masmavi gökyüzüne bakarak ‘’Her şey çok güzel olacak… Olmalı…’’ diye mırıldandım. Manifestomu da yaptığıma göre artık hazırlanmaya başlayabilirdim.
Üzerime en sevdiğim takımımı giymiş, saçlarımı özenle yapmıştım. Aynada son defa kendimi kontrol ettim. Makyajım gayet yerinde, son derece sadeydi. Kolumdaki saate baktığımda 08.15’i gösteriyordu. Hala bir kahve içmek için zamanım vardı. Bu güzel havada verandada oturmak iyi olacaktı.
Merdivenleri ıslık çalarak, aceleyle ikişer ikişer indim. Çocuk gibi yerimde duramıyor, suratımdan gülümseme eksik olmuyordu. İlk iş soluğu mutfakta alıp, kendime sert bir kahve hazırladım. Tadına bakmadan önce kokusunu zevkle içime çektim. Sahiden dünyanın en güzel kokusu olabilirdi.
Dışarı çıktığım sırada, ılık hava yüzüme çarptı. Gözüme ilişen hamağa doğru yürüyüp, ayaklarımı rahatça uzatarak oturdum. Yaşadığım evin etrafında yerleşim yerleri nadir bulunuyordu. Doğayla iç içe, şehirden uzakta, sessiz ve sakin bir muhitti. Yakınımdaysa sadece bir ev vardı. Kalan arazi ormanlık ve yürüyüş yollarından oluşuyordu. Zaten tek komşum Baran sayılırdı. Karşılıklı müstakil evlerde oturduğumuzdan, başımı dahi kaldırsam onun bahçesini rahatlıkla görebilirdim.
Keyifle kahvemi yudumluyor, bir yandan salıncakta hafifçe sallanarak, huzurlu anın tadını çıkarıyordum. Gözlerimi yavaşça kapatıp, kuşların cıvıltılarını dinlemeye başladım. Sokaktan gelen kahkaha seslerini duymamla bütün dikkatim dağıldı. İstemsizce gözlerimi aralayarak, dikkat kesildim. Sabah sabah kimdi bu densiz?
Öncesinde uzaktan gelen sesler, şimdi daha güçlü geliyordu. Huzurlu gün geçirme hayalim, göz göre göre katlediliyordu! Oturduğum hamakta hızla sallanırken sinirle dudaklarımı kemirmeye başladım. Kahkahaların dozu gittikçe artıyordu. Yok yok, böyle olmayacaktı. Ani bir kararla yerimden doğrulup, elimdeki bardağı masanın üzerine sertçe koydum. Sabahın köründe kadın kahkahası çekmek zorunda mıydım ben?!
Tabi ki merakıma yenik düşmüş, kendimi Baran’ın evini gözetlerken bulmuştum. Çaktırmadan kimin geldiğini anlamaya çalışıyor, çalı çırpılar yüzünden görüşüm kısıtlanıyordu. En yakın zamanda bahçemi, zararlı otlardan temizlemem gerekiyordu.
‘’Kendini dolduruşa getirme Neva.’’ diye mırıldandım. Belki de arkadaşıdır. Evet evet kesin öyledir! Saf mısın kızım sen ya! Sabahın köründe, bekâr bir adamın evine gelen kadın… Sadece arkadaş mıdır?
Bir dakika… Belki de bu kadın yeni gelmemiş, geri gelmişti! Gayet ayrı olduğumuz yıllarda Baran’ın hayatına birisi girmiş olabilirdi. Yok canım, daha neler… Burnumun dibinde, nispet yapar gibi eski sevgilisini getirecek hali yoktu ya! Sen yine de emin olma Neva... Erkek milletine güven olur muydu?! Sonuçta Baran’la ciddi bir ilişkimiz yoktu. Benimle ilgili gelecekte ne düşünüyordu bunu bile bilmiyordum ki!
Meraktan çatlamak üzereydim. Böyle elim kolum bağlı oturup bekleyemezdim. Usulca bahçemin kapısını açıp, etrafı gözetleyerek karşı kaldırıma doğru geçtim. Gözümle görmeden asla ikna olmayacaktım. Ne yani, bütün gün onların şen kahkahalarını mı dinleseydim! Ben de Neva Yılmaz’sam bu deveyi bu diyardan güderdim. Hangisinin deve olacağını sonra düşünürdüm…
Yavaşça Baran’ın evine yaklaştım. Bahçe duvarının önünde ayak parmaklarımın ucunda yükselmiş, içerisini görebilmek için başımı olabildiğince havaya kaldırmıştım.
Baran ve bir kadın terastaki masaya oturmuş, karşılıklı kahvaltı yapıyorlardı. Bu mesafeden görebildiğim sadece Baran’ın yüzüydü. Ne yazık ki kadının sırtı bana dönük vaziyetteydi. Şaşkın bir şekilde ‘’Şaka yapıyorsun! Gerçekten aynı şirkette mi çalışacaksınız?!’’ dedi kadın. Ses tonundan genç olduğu anlaşılıyordu. Bakımlı sarı saçları güneş ışığında parlıyor, mini eteğinden uzun bacakları, otururken bile belli oluyordu. Giydiği büyük beden kazağın kollarını sürekli çekiştirerek yemek yiyordu. Kadına daha dikkatli baktığımda, üzerindekinin erkek kazağı olduğunu fark ettim. Baran’ın kıyafetiydi bu! Kızın üstünde ne işi vardı? Sinirle yumruklarımı sıktığımı, tırnaklarım avuç içlerimi acıttığında anladım.
Baran omuz silkerek elindeki çay bardağını masaya bıraktı. ‘’Evet. Geri dönmek için geç bile kaldım. Ali, güvenilmez biri. Bunu Neva’ya da göstereceğim. Zamanla bana hak verecek.’’
‘’Aranız nasıl peki? Yani Neva seni affetti mi sence?’’ dedi sarışın kadın. Neva mı dedi o? Adımı nereden biliyordu ki? Kaşlarımı çatmış, konuştuklarını daha rahat duyabilmek için bahçe kapısına doğru yanaşmıştım.
‘’Bilmiyorum. Bazen eskisi gibi bakıyor. Kendimi dünyanın en şanslı erkeği gibi hissediyorum. Aynı zamanda her an gardını alacakmış gibi de duruyor. Bana yeterince güvenmiyor sanki. Hoş güvense yanında Ali ile dolaşmazdı değil mi?’’ Baran sıkıntıyla oturduğu sandalyenin arkasına yaslandı ve kollarını göğsünde birleştirdi. ‘’Hala anlamıyorum. Ali’nin yaptıklarından sonra nasıl onunla ortak olmaya devam edebilir? Birlikte çalışmalarını da geçtim, adam her an Neva’nın yanında bitiveriyor. Asla hiçbir fırsatı kaçırmıyor.’’ dedi sinirle.
Karşısındaki kadın ‘’Belki Neva’nın sana söyleyemediği şeyler vardır.’’ dedi merakla.
Baran üzüntüyle bakışlarını kaçırdı. ‘’İlk defa korkuyorum… Aklıma gelen şey gerçek olur diye…’’ bir süre sessiz kalmış konuşmaya zar zor devam etmişti. ‘’Neva’nın Ali’ye aşık olma ihtimalini düşündükçe kalbim yerinden çıkacakmış gibi oluyor.’’
Duyduklarımın şokuyla kapıya fazla yaslanmış, aniden açılmasının azizliğine uğramıştım. Kendimi bahçenin ortasına doğru yalpalar halde buldum. Son anda düşmekten kurtulduğumda iki çift mavi göz, şaşkınlıkla bana bakıyordu.
‘’Neva?’’ Baran oturduğu yerden ayağa kalktı ve hızla yanıma gelerek koluma dokundu. ‘’İyi misin, yaralanmadın değil mi?’’
Rezil olmanın utancıyla Baran’ın gözlerine bakamıyordum. Çoktan yanaklarım kızarmaya başlamıştı. Konuşmalarını dinlediğimi anlamış olabilir miydi? Hoş anlasaydı şu anki utancımdan daha fazla yerin dibine giremezdim ya! Yere kapaklanır gibi bahçeye dalmış, resmen evine baskın yapmıştım.
‘’İyiyim. Gelirken ayağım taşa takıldı da.’’ dedim çekingen bir sesle. Konuştukça iyice batıyordum.
‘’İyiysen sıkıntı yok. Gel bak kim var burada.’’ Baran kolumdan çekiştirerek beni masaya zorla getirmiş, yanına oturtmuştu.
Karşımdaki kadını hızla baştan aşağı süzdüm. Fazlasıyla güzel ve çekici biriydi. Mavi gözleri, sarı saçlarıyla adeta yabancı mankenlere benziyordu. Nedense çok tanıdık bir yüzü vardı.
‘’Kardeşim Leyla. Sizi bir kere tanıştırmıştım aslında. Uzun zaman oldu tabi. Büyüdü haliyle.’’ dedi Baran. Leyla’ya bakarken gözlerinin içi gülüyordu.
Aferin sana Neva! Yazdığın senaryolar takdire şayan! Şu anda yerin dibine girmek ve oradan çıkmamak istiyordum. Buraya gelene kadar aklımdan bin bir olasılık geçmiş, evdeki kadının Baran’ın kardeşi olabileceği aklıma hiç gelmemişti!
Emin olduğum tek şeyse Leyla’nın yıllar içindeki muhteşem değişimiydi. Onu ilk gördüğüm zamanki halinden eser yoktu. Boyu uzamış, yüzündeki ergen sivilceler tamamen gitmişti. Artık karşımda çocuk diyemeyeceğim, olgun bir kadın vardı.
Heyecanla elini uzatmış, çoktan mavi gözleriyle, beni etkisi altına almıştı. ‘’Merhaba Neva. Seni tekrardan gördüğüme sevindim.’’ dedi mutlulukla.
Elini sıkarken ‘’Bende sevindim. Burada olduğunu bilmiyordum.’’ bir yandan da yaşadığım şoku atlatmaya çalışıyordum.
Baran, ‘’Dün geldi. Yeni evimi görmek istemiş.’’ kardeşine özlemle bakarken, ‘’Evi bahane ediyor tabi.’’ dedi yarım gülümsemesiyle. ‘’Leyla üniversiteyi yeni bitirdi. Bizim şirkette çalışmak istiyormuş.’’
‘’Tebrik ederim Leyla. Hangi bölümü bitirdin?’’ Neyse ki konu dağılmış, neden geldiğim unutulmuştu.
‘’İnşaat Mühendisliği. Abimin yanında işe başlamak istiyorum. O hep benim idolüm oldu.’’ Gururla Baran’a bakıyordu. Leyla kesinlikle abisine hayran biriydi.
Baran, gülümsemesini saklayarak oturduğu sandalyenin arkasına yaslandı. ‘’Henüz karar vermedim. Çalışma hayatı çocuk oyuncağı değil Leyla. Kurallara uyman gerekecek.’’ dedi. Otoriter bir sesle konuşmuş, Leyla’ya adeta gözdağı vermişti.
Leyla, ‘’Benim vaktim var. İstediğin kadar düşünebilirsin.’’ dedi gülümseyerek. Baran’ın onu pes ettirmesine göz yummayacaktı.
Baran, göz devirerek bakışlarını üzerime çevirdi. ‘’Birazdan seni çağıracaktım Neva. Geldiğin iyi oldu. Leyla, seninle vakit geçirmek istiyormuş. Geldiğinden beri benden çok seni sorup durdu.’’
‘’Tabi olur. İstediğin zaman görüşebiliriz.’’ dedim tebessüm ederek. Leyla içten ve samimi bir kızdı. Onunla vakit geçirmek güzel olabilirdi.
Leyla, ‘’Çok sevinirim. Abim çok ketum biri. Ağzından zorla laf alıyorum valla.’’ dedi üzüntüyle.
‘’Ben seninle uğraşamam Leyla.’’ Baran, sitemkâr bir sesle kardeşine çıkışmıştı. Bana doğru bakarak ‘’Sakın yular verme şu kıza valla kurtulamazsın. Şimdiden uyarayım seni. Bu arada ne içersin Neva. Kahve? Çay?’’
‘’Çay alırım.’’ dedim çekinerek. Leyla’nın meraklı bakışlarını üzerimdeyken bedenimin gerilmesine engel olamadım. Onun karşısına oturduğum anda kaçacak yerim kalmadığını biliyordum. Baran mutfağa doğru gider gitmez, çoktan sorularını sıralamaya başlamıştı.
‘’Abimle nasıl tanıştınız Neva? Yani abim sadece senin ona motorla çarptığını söyledi. Bu kadar değildir herhalde?’’ Oturduğu sandalyenin ucuna kadar gelmiş, elleriyle çenesini iki yandan kavrayarak, dirseklerini masanın üstüne koymuştu. Çocuk gibi heyecanla dinleyeceği hikâyenin ayrıntılarını bekliyordu.
‘’Doğru, motorumla Baran’a çarptım. Maketini bozmuştum hatta.’’ hatırladığım anıyla yüzümde tebessüm oluşmuştu.
‘’Eee sonra bir daha nerede karşılaştınız?’’ dedi sabırsızlıkla.
Baran elindeki çayla yanımıza gelirken benden önce davranarak Leyla’nın sorusunu cevapladı. ‘’Basket maçında. Kendisi benim hayranım olur.’’ dedi gülerek.
Daha fazla ne kadar utanabilirim diye düşündüğüm anda Baran, el arttırmaya devam ediyordu.
O gün Ali’nin ısrarları üzerine okuldaki basketbol müsabakasına gitmiştim. Üniversiteler arasında yapılan önemli bir maç olduğunu söylemişti.
Baran ile tekrardan yolumun kesişeceğini nereden bilebilirdim?
***
Ceza Muhakemesi dersinde amfinin ön tarafında oturmuş, hocanın anlatma hızına yetişmeye çalışıyordum. Vize haftasına bir hafta kala yapılan son dersti. Sınıf, her zamankinden daha kalabalıktı. Müge, dersin başlamasından bir saat önce gelerek, Ali ve bana yer tutmuştu. Onun sayesinde ilk defa ön sırada ders dinliyorduk. Ah Ali… Şu kızı kaçırıyorsun ya ben sana daha ne diyeyim.
Hoca, nefes almadan dersi anlatıyordu. Resmen yetiştiremediği konuları son derse sığdırma çabası içerisindeydi. Fazla bilgi yüklemesinden beynim yanmış, yine de söylediklerini aceleyle not almaya çalışıyordum. Hala sınavda çıkması muhtemel konuları söylememekte direniyor, herkesi derse gelmeye mecbur bırakıyordu. Ne olurdu ki öğrenci dostu bir hoca olsan? Çok mu zordu?
Ümitsizce Müge’nin kulağına doğru ‘’Sence vizede koruma tedbirlerinden hangisini sorar?’’ diye fısıldadım.
Yanımda oturan Müge burnuna düşen gözlüğünü yukarı doğru ittirerek, ‘’Yakalama, gözaltı, arama, tutuklama… Bence adli kontrol de çıkar.’’
‘’Of ne kaldı ki geriye zaten.’’ diyerek tahtaya doğru ölümcül bir bakış attım. Acaba kendi yazdığı yazıyı hoca okuyabiliyor muydu? Benim okuyamadığım kesindi!
Sıkıntıyla elimdeki ceza kanunu karıştırmaya başladım. Ali, sürekli koluma vuruyor, ona bakmadan hocanın son bahsettiği kanun maddesini bulmaya çalışıyordum.
‘’Neva. Ya bir dinlesene gerçekten önemli.’’ dedi sabırsızca.
‘’Ali sırası değil şu an.’’ Bir yandan zar zor bulduğum maddenin önemli yerlerinin altını çizerken, Ali’ye laf yetiştiriyordum.
‘’Hadi ya Neva beni mi kıracaksın. İlk defa takım kaptanıyım. Hem son maç bu. Kazanırsak-‘’
Ali’nin lafını yüksek sesle hoca bölmüş, sınıftaki bütün gözler üzerimize çevrilmişti.
‘’Gençler aranızda ne konuşuyorsanız biz de dinleyelim. Neymiş bu önemli konu? Sınıfça merak ediyoruz.’’ Hoca dersi anlatmayı bırakarak, Ali ve bana bakmaya başladı.
Ali yakalanmanın verdiği ani şoku üstünden attığında ‘’Hocam bugün okulumuzun basket maçı var da. Ben de oynuyorum. Mutlaka sizi de bekleriz.’’ dedi sırıtarak.
Hoca, ‘’Olur Ali’cim. Biz seni tutmayalım, istersen şimdi de gidebilirsin. Ceza Muhakemesini öğrenip ne yapacaksın değil mi? Sınavda maç skorunu yazarsın artık.’’ dedi. Bütün amfi gülüşmeye başlamış, hocaysa sinirden kıpkırmızı olmuştu.
Ali, konuşmaya devam ederse dersten kalacağını anlamış olacak ki ‘’Pardon hocam. Özür dilerim.’’ diyerek geri vites yaptı.
Neyse ki hoca, kitabını eline tekrardan alarak tahtaya dönmüş, Ali’yi görmezden gelerek derse devam etmeye başlamıştı. Arkasının dönmesini fırsat bilen Ali, kulağıma doğru eğilerek ‘’Maça geliyor musun Neva?’’ dedi fısıltıyla.
‘’Tamam Ali Tamam. Yedin beni vallahi. Geliyorum.’’ dedim göz devirerek. ‘’Şimdi sus ve dersi dinle. Yoksa ikimiz de sınıftan atılacağız.’’
Ali gülümseyerek eline kalemini aldı. Hocayla atışmak umurunda bile değildi. Kazandığı zafer karşısında mutluluğu gözlerinden okunuyordu.
BÖLÜM SONU
Evet arkadaşlar bugüne kadar yazdığım en uzun bölüm oldu. Umarım beğenirsiniz. Yorumlarınızı eksik etmeyin
Bakalım maçta neler olacak? Takipte kalmaya devam edin
Seviliyorsunuz
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.2k Okunma |
572 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |