22. Bölüm

BÖLÜM 22: GÜVENDE DEĞİLSİN.

büşra uzun
busrauzun


Merhaba Arkadaşlar :)

Yepyeni bir bölümle karşınızdayım. Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum :)

Bölüm Şarkısı: Acıtır Gibi Severek - Can Ozan-

Keyifli okumalar

 

Korkmalı mıydım? Kesinlikle evet!

Baran, koruma içgüdüsüyle kolumu var gücüyle sıkıyor, karşısındaki adamı öldürecekmiş gibi bakıyordu. Adamın da Baran'dan bir farkı yoktu ya! Birbirlerinin burnunun dibine kadar girmişler, sessizce bakışmakla yetiniyorlardı. Aralarında bir husumetin olduğu, kırk metre öteden anlaşılıyordu. Konu her neyse, kapanmışa hiç benzemiyordu.

Baştan aşağı simsiyah giyinmiş adamı hızla incelemeye başladım. Yüzünde, gözünün kenarından başlayan ve çenesine kadar gelen kocaman bir yara izi vardı. İzle birlikte bakışlarındaki karanlık ifade birleştiğinde, ortaya tehlikeli bir tip çıkıyordu. Yaşlarımız yakın olmasına rağmen adamın üzerinde yılların getirdiği yaşanmışlığın ağırlığı vardı sanki. Hal ve hareketleri, duruşu, bu zamana ait değil gibiydi. Bakışlarım, yanı başımızda dikilmiş birbirleriyle aynı takım elbiseyi giyen adamlara doğru kaydı. Her şirket patronu böylesine korunmadığına emindim. Neden bunca adamla dolaştığını anlamak zor olmasa gerekti. Adamın karanlık işlerin içerisinde olduğu, her halinden belliydi.

Karşımızda rahat bir tavırla kollarını iki yana açarak, ''Yapma Baran! Neva'yı yakından tanımaya çalışıyorum. Sense bana engel oluyorsun.'' dedi dudaklarını büzerek. Ses tonundaki çirkin imayı fark etmemek kaçınılmazdı. Baştan aşağı bedenimi süzmüş, gördükleriyle fazlasıyla hoşnut olmuşa benziyordu. Yüzünde yayılan gülümseme, adamın yara izini daha da belirginleştirdi. İğneleyici bakışları hala üzerimdeyken istemsizce bütün vücudum gerilmiş, tüylerim diken diken olmuştu. Adımı nereden biliyordu!?

''Neva'nın adını ağzına dahi alma! Pişman ederim seni!'' dedi Baran. Öfkeyle adamın üzerine doğru yürüdüğünde, korumalar da onunla birlikte hareketlenmişti. Patronlarının elini havaya kaldırmasıyla bütün korumalar, Baran'ın üzerine gitmekten son anda vazgeçti. Adamın yüzündeki gülümseme donmuş, adeta bakışlarıyla tehlike saçmaya başlamıştı.

''Türkiye'ye geldiğini duyunca iadeyi ziyaret yapalım dedik. Bana ters davranmaya devam edersen yanlış anlamaya başlayacağım.'' Konuşma tarzı, söylediklerinin aksine tehdit eder gibiydi. ''Oysa ne çok bekledim gelmeni.'' diyerek Baran'ın omzuna yavaşça dokundu. Baran'sa aniden geri çekilmiş, adamın eli havada kalmıştı. Bütün bedeninin gerildiğini, kolumu sıkıca tutuşundan hissedebiliyordum.

''İhaleyi almanı sağladım. Ödeştik sayılır. Artık yoluma çıkma Serkan. Yoksa...'' Baran'ın cümlesi, adının Serkan olduğunu yeni öğrendiğim mafya kılıklı herif tarafından hızla kesildi.

''Yoksa ne olur Baran? Tekrar yurt dışına mı gidersin? Hiç sanmam. Gelmen için Neva'yı yeniden rahatsız etmek istemem.'' Yarım bir gülümsemeyle bakışlarını üzerime çevirdi. ''Hoş sizinle vakit geçirmekten insan asla sıkılmaz.''

Ne saçmalıyordu bu adam!? Onu ve adamlarını daha önce görmediğime emindim. Yok canım... Karşıma çıkmış olsalardı çoktan hatırlardım. Kesinlikle unutamayacağım tiplerdi. Baran'ın Türkiye'ye dönmesiyle... Serkan denen mafya kılıklı adamın bir ilgisi olabilir miydi? Söylediklerine bakılırsa Baran'a ulaşabilmek için beni aracı olarak kullanmıştı!

''Senin dönmende Serkan Bey'in nasıl bir etkisi var Baran?'' dedim kaşlarımı çatarak. Kolumu Baran'ın elinden sertçe kurtarmış, gözlerine telaşla bakıyordum. Beni özlediğinden geri döndüğünü söylememiş miydi? Bir yanım, sabırsızlıkla gerçekleri öğrenmek isterken, diğer yarım duyacaklarımdan korkuyordu.

Serkan, başını olumsuz anlamda iki yana salladı. ''Ah, Neden geldiğini ona söylemedin mi yoksa?'' diyerek Baran'a imalı bir şekilde göz kırptı. ''Neyse, sizin konuşacak çok şeyiniz var belli ki. Çifte kumruları yalnız bırakayım. Ne de olsa artık sık sık görüşeceğiz.'' diyerek bakışlarını bana doğru çevirdi. Hafifçe eğildi ve elimi hızla avuçlarının arasına aldı. Nazikçe dudaklarına doğru getirerek öptü. ''Tanıştığıma çok memnun oldum Neva.''

Konferans salonunu adamlarıyla birlikte terk eden Serkan'ın arkasından öylece bakakaldım. Baran, derin bir nefes verip, sinirle saçlarını karıştırdı. ''Neva, Serkan bir daha karşına çıkarsa hemen bana söylüyorsun. Ne biliyim görürsen yolunu falan değiştir, onunla tek başınayken konuşmanı istemiyorum.'' dedi sıkıntıyla.

Sesimi yükselterek söylenmeye başladım. Artık sabrım tükenmek üzereydi. ''Baran kim bu Serkan!? Ayrıca beni nereden tanıyor?!''

''Neva...'' dedi yüzünü buruşturarak. Daha önce Baran'ı böylesine çaresiz görmemiştim. Telaşla kollarımı kavrayıp, beni kendine doğru çekti. ''Seni uzak tutmak istiyordum ama artık bu mümkün değil. Güvende değilsin! Sadece bana inan ve daha fazla soru sorma güzelim... Senden benimle birlikte gelmeni istiyorum.'' diyerek gözlerimin içine yalvarır gibi bakmaya başladı. ''Birlikte miyiz Neva?''

Başımı olur anlamında sallamakla yetindim. Baran'ın, Serkan denen adamla cezaevinde tanıştığına inanmak istemiyordum. Gözlerim dolmuş, ellerim korkuyla titremeye başlamıştı. Aklıma gelen ihtimaller nefesimi kesiyor, kalbimi sıkıştırıyordu.

Serkan, adeta avıyla oynayan avcı gibiydi. Baran her tedirgin olduğunda aldığı hazzı yüzünden okuyabiliyordum. Peki ya ne kadar ileri gidebilirdi? Bilmiyordum.

''Baran...'' dedim mırıldanarak. Acıyla yutkunup, akmaya hazırlanan gözyaşımı elimin tersiyle sildim. Sesim çıksın diye kendimi var gücümle zorluyordum. ''Serkan'ın yüzündeki izi... Sen mi yaptın?...''

Cevap vermeden sadece gözlerime bakmakla yetindi. Baran'ın sessizliği, hiç bu kadar canımı yakmamıştı.

****

Saatlerdir konuşmamış, arabanın camından hızla akan yolu seyrediyordum. Baran'ın isteğini yerine getiriyor, onun yanından ayrılmıyordum. Nereye gittiğimizi söyleme gereksinimde bile bulunmamıştı! Belli ki şirkete gitmiyorduk. Meraktan çatlasam da soru sormamak için kendimi zor tutuyordum. İstanbul'dan çıkış tabelasını görmemle daha fazla dayanamadım.

''Baran nereye gidiyoruz biz? Gerçekten benimle ne zaman konuşmayı düşünüyorsun?! Hala o adamın kim olduğu hakkında açıklama bile yapmadın!''

''Gidince konuşacağız güzelim. Merak etme az kaldı.'' diyerek bakışlarını yoldan ayırarak bana çevirdi ve zorla gülümsemeye çalıştı. Takım elbisesinin ceketini çıkartmış, beyaz gömleğinin kollarını dirseklerine kadar kıvırmıştı. Arada sırada elini boynuna doğru getiriyor, gerilen gömleğinin yakasını düzeltmeye çalışıyordu. Her manada Baran, ateşten gömlek giymiş gibiydi.

''Bütün sorularıma cevap verecek misin peki?'' dedim sabırsızlanarak. Artık olayları en son öğrenmek kanıma donuyordu. Başarabilirsem eğer, bu gidişata bir son verecektim.

Baran dakikalarca sessiz kalmış, en sonunda arabayı sertçe durdurmuştu. ''Geldik.''

''Baran! Eğer bir şey anlatmayacaksan asla arabadan inmeyeceğim haberin olsun!'' Onu tehdit ederek konuşmuş, kollarımı göğsümde birleştirmiştim. Arabadan inmemek için direniyordum. Sonuna kadar kararımın arkasındaydım.

Baran, arabayı park edip aşağı indiğinde, hızla etrafa göz gezdirdim. Doğanın içinde, şehir hayatından uzak, butik otellerin bulunduğu bir yere gelmiştik. İstanbul'daki karmaşanın aksine, son derece sakin ve huzurlu görünüyordu.

Arabanın önünden yavaşça geçti ve kapımı açtı. ''Hadi in güzelim.'' dedi sakince.

Omuz silkerek, inatla başımı dikleştirdim. Şimdi doğrudan Baran'ın maviliklerini görebiliyordum. ''Asla inmeyeceğim!''

Çevik bir hareketle emniyet kemerini çözmüş, kolunu bacağımın altından geçirivermişti. Bir anda kendimi Baran'ın kollarında, arabanınsa dışında bulmuştum.

''Baran ne yapıyorsun! İyice saçmalamaya başladın! Hemen indir beni hem de hemen!'' Öfkeyle bağırarak kucağında debeleniyor, çabamsa asla işe yaramıyordu. Değil onu sarsmak, kollarını yerinden bile kıpırdatamadım.

Ayağıyla açık olan araba kapısını kapattı ve benimle birlikte yürümeye başladı. ''Kucakta taşınmak istediğini söyleseydin, zevkle yapardım Neva'm.'' dedi sırıtarak. Halinden son derece mutlu, ilk defa keyfi yerine gelmişe benziyordu.

Utançla yüzüne baktım. Yumuşak davranıp onu ikna etmeye çalışarak, ''Lütfen bırakır mısın?! Etrafa rezil olacağız!'' dedim. Baran'sa beni dinlemeden aceleyle yürümeye devam etti. Sanki bir insanı değil, un çuvalını taşır gibi rahattı. Bense öylece peşinden oradan oraya sürükleniyordum.

''Evlilik provası gibi düşün işte!'' dedi kahkaha atarak. ''Hem sen kilo mu aldın?''

Göğsüne sertçe yumruğumu indirdim. ''Kilo falan almadım Baran! Sen taşıyamıyorsundur!''

''Bak itiraf ettin işte. Sende taşınmak istiyorsun.'' diyerek yarım gülümsemesiyle bana göz kırpmış, kalp atışlarımı hızlanmasına neden olmuştu.

Baran'ın kucağında otelin lobisinden içeri girerken, yüzüm kıpkırmızıydı. İlk iş resepsiyondaki görevlinin yanına gitti. ''Baran Aktürk adına rezervasyonumuz vardı.''

Çalışan, şaşkın bir şekilde Baran'la bana bakıyordu. Yaşadığı şoku atlatır atlatmaz önündeki bilgisayara bakıp, ''518 Numaralı oda Baran Bey.'' dedi.

''İstediğim diğer şeyler hazır mı?'' Aklım Baran'ın neler istediğini düşünmeyi reddediyordu. Bir an önce şu lanet olası odaya gitmeli ve ayaklarım yere basmalıydı!

Görevli adam bıyık altından gülerek, ''Evet, siz gelmeden önce hazırlandı. İyi tatiller.''

Baran, ''Teşekkürler.'' diyerek odanın anahtarını kolaylıkla alıp, merdivenlerin yolunu tuttu.

İmrenerek bakan genç kızları saymazsak, en son yaşlı bir kadının eleştirel gözlerle odaya gidene kadar bizi izlemiş, başını olumsuz anlamda sallamıştı. ''Artık indir beni Baran. Oteldeki herkes bize bakıyor!''

''İşte geldik güzelim.'' diyerek odanın kapısını açtı ve yavaşça içeri girdi. Kolaylıkla beni yere bırakmıştı. Bunca yol taşımasına rağmen yorulmuşa benzemiyor, gayet halinden memnun görünüyordu.

Etrafa hızla göz attığımda taş duvarları olan, eski tarzda döşenmiş, büyük bir oda olduğunu fark ettim. Oturma grubunun yanında yanan bir şömine, yerlerde kocaman minderler vardı. Boydan boya odayı kaplayan pencereler, eşsiz doğa manzarasını gözler önüne seriyordu. Birkaç adım ilerlediğimde yatak odasının kapısının açık olduğunu gördüm. Yatağın üzerinde yığınla erkek ve kadın kıyafetleri vardı. Ayrıca yatağın çift kişilik olması gözümden kaçmamıştı!

''Bunlar da neyin nesi?'' diyerek kıyafetleri işaret ettim. En az bir dolap dolusu giysi, özenle yatağın üzerine yerleştirilmişti.

Baran, camın önünde dikilmiş, dışarıyı kolaçan ediyordu. ''Bir süre buradayız Neva. En azından güvenliğini sağlayana kadar.'' dedi sıkkın bir sesle.

''Ne oluyor Baran! Beni hiçbir açıklama yapmadan buraya kadar getirdin! Artık konuşmamız gerekmiyor mu?'' dedim sinirle.

''Bütün sorularını yanıtlayacağım Neva. Müsaade et önce şu takım elbiseden kurtulayım.'' Baran konuşurken çoktan gömleğinin düğmelerini açmaya başlamıştı. Hızla gözlerimi elimle kapadım.

''Tamam ya! Git odada çıkar üstünü!'' dedim telaşla. Kalp atışlarım hızlanmış, heyecanla bir adım gerilemiştim. Baran'ın gülme sesleri uzaktan gelmeye başlamıştı. Beni yalnız bırakıp, yatak odasına doğru geçtiğini tahmin ediyordum. Yavaşça ellerimi yüzümden çekerek kapattığım gözlerimi açtım.

Kapının aralık olduğunu son anda fark ettim. Tam arkamı dönecekken gördüklerimle kaşlarım çatılmış, yerimde donup kalmıştım. Baran, üzerindeki gömleği çıkardığında, sırtındaki yara izleri ortaya çıkmıştı. Seçtiği kazağı üzerine aceleyle geçirirken, bakışlarımı son defa izlerinde gezdirdim.

Boğazım düğümlenmiş, gözlerim dolmuştu. Leyla sonuna kadar haklıydı. Cezaevinde hayatta kalmak hiç kolay değildi. Ölsün diye adam tutulmasına rağmen Baran'ın kurtulması kesinlikle mucize sayılırdı.

Kapının eşiğinden sessizce ayrılıp şömineye doğru yaklaşarak yerdeki mindere kıvrıldım. Kollarımı bacaklarıma dolamış, gözümü kırpmadan yanan ateşi izliyordum. Baran'ın yanıma gelip oturduğunu, konuşmaya başladığında ancak fark edebildim.

''İyi misin Neva?'' dedi kaygı dolu sesiyle. ''Üşüyor musun?''

''Seni dinliyorum Baran.'' ifadesiz bir şekilde bakışlarımı ona doğru çevirdim. Ağlamamak için kendimi zor tutuyor, duygularımı belli etmemeye çalışıyordum.

Baran, sıkıntıyla cebinden çıkardığı telefonunu bir süre karıştırdı. En sonunda elime verdiğinde gördüğüm fotoğraflarla şaşkına döndüm.

Evimin terasında dolaşırken, arabama binerken, ofise girerken... Sanki bütün hayatım film şeridi gibi gözlerimin önündeydi. Her karede kıyafetlerim değişiyor, gece gündüz fark etmeden fotoğrafların sayısı giderek artıyordu. Bazıları Ali ile birlikteyken çekilmişti. En son gördüğümle korku dolu gözlerle Baran'a baktım. Fotoğraf, evimde savunmasız uyuduğum esnada, başıma bir silah dayanmışken çekilmişti! Tetikçinin yüzü görünmüyordu. Sadece silahın kabzasını kavrayan eli kadraja girmişti. Kimdi bu adamlar!? Bunca zaman takip edildiğimi nasıl anlayamamıştım!? Peşimdeki her kimse uzun süredir beni gözlemlemişe benziyordu.

''Baran bu fotoğraflar da nereden çıktı?'' dedim telaşla. Hala elimdeki telefonun ekranına bakıyor, ne zaman çekildiklerini tahmin etmeye çalışıyordum.

''Serkan'ın işi. Birkaç ay önce bana bu fotoğrafları gönderdi. Almanya'dan dönmem için seni kullandı Neva... Çok tehlikeli biri anlıyor musun?''

''Nasıl yani? Sen bunun için mi geri geldin?'' dedim hayal kırıklığıyla. Baran'ın beni özlediğinden değil, canım tehlikede olduğundan geri döndüğünü öğreniyordum. Nedense kalbim sıkışmış, içime büyük bir sıkıntı oturmuştu.

Baran elimi tutarak bedenimi kendine doğru çevirdi. Diğer eliyle yüzümü kavrayıp, yanağımı hafifçe okşadı. Bu yakın mesafeden sıcaklığını iliklerime kadar hissedebiliyordum.

''Neva'm...'' dedi mırıldanarak. Gözlerini kapatmış, alınlarımızı birbirine dayamıştı. ''Seni özlememem mümkün olabilir mi güzelim?''

Baran'dan kendimi uzaklaştırarak etki alanından çıkmaya çalıştım. Yanan ateşe bakarak gözlerimi ondan kaçırdım. ''O adam seni tehdit etmeseydi dönmeyecektin ama...''

Yüzünü buruşturmuş, oturduğu minderde rahatsızca kıpırdanmıştı. ''Ayrıldıktan sonra karşına çıkmak benim için hiç kolay değildi Neva.'' Sesinde acı çeker gibi bir tını vardı. ''Seni korumaya çalışıyorum.''

Bütün bedenim gerildiğinden sırtımı dikleştirdim. '' Evimin dibine taşınman da bu yüzdendi değil mi?'' Yüzüme yavan bir tebessüm yerleştirdim. ''Sırf beni koruyabilmek içindi?''

Başını olur anlamıyla sallamasıyla sinirle oturduğum yerden kalktım. Baran da benimle birlikte yerden kalkmış, karşımda dikilivermişti.

''Baran benim bir bebek bakıcısına ihtiyacım yok! Kendi başımın çaresine bakabilirim!''

''Ama-''

''Keşke geri gelmenin asıl sebebini bana söyleseydin! Bunca zaman korumana değil, yanımda olmana ihtiyacım vardı!'' dedim üzüntüyle. Konuşmasına fırsat vermeden ''İyi geceler Baran.'' diyerek yatak odasına geçip ardımdan kapıyı sertçe kapattım.

Odanın içinde hızla volta atıyor, gözyaşlarım akmasın diye parmaklarımı kirpik diplerime bastırıyordum. Ağlamayacaksın Neva! Sakın kızım! Hayır, ne bekliyordum ki? Bunca yıl sonra aşkından geri dönecek hali yoktu ya! Baran, onun yüzünden öldürülmemden korkmuştu işte. Başka bir açıklaması olamazdı.

Sinirle yatağın üzerindeki özenle dizilmiş kıyafetlerin bir kısmını kenara ittim. Boylu boyunca yatağın boşalan yerine uzanmış, cenin pozisyonunda yatıyordum. Gözlerimi yumup uyuyacak, yarın da ilk iş evime geri dönecektim.

Baran'ın odasından hiç ses gelmiyordu. Bense saatler geçmesine rağmen hala tavanı izliyor, bir türlü uykuya dalamıyordum. Acaba üzerine çok mu gitmiştim? Bir an duygusal davranmış, asıl olaydan kopmuştum. Hala Baran'la Serkan denen adamın arasında yaşananları öğrenememiştim. Yatakta saatlerdir dönüp duruyor, merakımdan çatlıyordum. Belli ki bu gece bana uyku haramdı.

Yataktan doğrulup, telefonumun saatine baktım. Gece yarısını çoktan geçmişti. Yerimden yavaşça kalktım ve parmak uçlarımda kapıya doğru ilerledim. Baran'ın uyuyup uyumadığını öğrenirsem belki benim de gözüme uyku girebilirdi. Ses çıkarmamak için dikkatle odanın kapısını açmış, başımı koridora doğru uzatmıştım.

Yanan şömine çoktan sönmüş, içerisi soğumuştu. Gece lambası haricinde ışıkların tamamı kapalıydı. Koltukta oturan Baran'ı zar zor seçebilmiştim. Başı yana doğru eğilmiş, kollarını göğsünde birleştirmişti. Beklerken uyuya kalmıştı.

Minderin üzerindeki gözüme ilişen battaniyeyi elime aldım ve Baran'a doğru yaklaştım. Bütün gece bu şekilde uyursa soğuktan donacaktı. Vicdanım onu böyle bırakmaya razı değildi.

Baran'a yaklaştığımda tam üstünü örtecekken bir anda mavi gözlerini açtı. Kollarımı hızlı bir refleksle havada yakalamış, beni sertçe üzerinden ittiğinden birlikte yere düşmemize sebep olmuştu.

Korkuyla ve can havliyle dudaklarımdan ''Ah!'' şeklinde bir inilti çıktı.

Baran, kollarımı başımın üzerinde birleştirmiş, sıkıca tutuyordu. Bedenimi kilitlemiş, hareket edemez olmuştum.

''Neva neden sessizce yaklaşıyorsun!'' dedi bağırarak. İkimiz de nefes nefese kalmış, birbirimize bakıyorduk. Baran, resmen üzerime çullanmıştı ve bana hesap soruyordu!

''Sadece üzerini örtecektim! Ne var bunda?''

Bakışları yerdeki battaniyeye kaymış, rahat bir nefes vermişti. ''Bir an seni başkası sandım. Kusura bakma güzelim.''

Baran kendine geldiğinde sakinleşmişe benziyordu. ''Sen artık böyle mi uyuyorsun!'' dedim şaşkın bir şekilde. Ne yani, her gece asker gibi tetikte mi uyuyordu bu adam?

''Uyuyabiliyor musun diye sorsan daha doğru olurdu.'' dedi omuz silkerek.

Rahatsızca kıpırdanıp, ''Artık kollarımdan tutmayı bırakır mısın?'' Baran beni öyle sıkı tutuyordu ki, bir santim bile hareket edememiştim.

Bakışlarını yüzümde yavaşça gezdirdi ve en sonunda dudaklarıma bakmaya başladı. Sıcak nefesi tenime vuruyor, bütün dengemi alt üst ediyordu. ''İyiydik böyle.'' dedi yarım bir gülümsemeyle.

''Baran!''

''Tamam tamam seni özgür bırakıyorum.'' diyerek gülümsedi ve yavaşça üzerimden kalktı. Bileklerimi kavradığı elini tam çekecekken gece lambasının ışığı, kollarıma vurdu.

''Neva...'' dedi korku dolu bir sesle. Kıyafetimin kollarını yukarı doğru çekiştirmiş, bileklerimdeki bütün izleri ortaya çıkarmıştı. Dikkatle bedenimi inceliyor, her baktığında yüzünü acıyla buruşturuyordu.

Kollarımı onun ellerinden kurtarmaya çalışsam da bana asla izin vermedi. Kaşlarını çatmış bir şekilde, telaşla gözlerimin içine bakmaya başladı.

''Bu izler neyin nesi Neva!?''

BÖLÜM SONU

Evet arkadaşlar nasılsınız? Umarım iyisinizdir :)

Bölümü beğendiniz mi? Düşüncelerinizi merak ediyorum.

Yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın :)

Seviliyorsunuz

 

 

 

Bölüm : 08.01.2025 16:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...