
Merhaba arkadaşlar :)
Nasılsınız? Umarım iyisinizdir.
Güzel bir bölümle karşınızdayım. Yıldızlara basmayı ve bol bol yorum yapmayı unutmayın :)
Bölüm Şarkısı: Tuğkan-Derya-
Keyifli Okumalar
Baran'ın dudağının kenarı, usulca yukarı doğru kıvrıldı. Kızaran yüzüme gülümseyerek bakıyor, kollarıyla bedenimi kendine hapsediyordu. Sanki her an kaybolacakmışım gibi sıkıca tutuyordu. Bense utanarak bakışlarımı ondan kaçırmakla yetindim. Hala öpüşmemizin etkisini üzerimden atamamıştım. Sanki yıllardır çektiğimiz yoğun özlem, bir öpücükle taçlanmış gibiydi.
Dudaklarımı kıl payı es geçip yanağıma ulaştı. ''Seninle ne yapacağım güzelim... Aklımı başımdan alıyorsun...'' diyerek kulağıma yumuşacık sesiyle mırıldandı. İstemsizce gözlerim kapandı ve kolumu omzuna daha sıkı doladım. Bir elimi ensesine getirmiş, gür saçlarına daldırmıştım. Kesinlikle Baran'ın bünyemde yatıştırıcı bir etkisi vardı. Asıl ben ne yapacaktım! Böylesine yakınımdayken akıllıca düşünemiyordum bile!
Odanın kapısına seri yumrukların inmesiyle bakışlarımı hızla kapıya doğru çevirdim. Baran'sa hala yüzümü yakından incelenmekle meşguldü. Sıcak nefesini her hissettiğimde içimdeki çocuksu heyecanım giderek artıyordu. Kokusunun burnuma dolması, hiç hayra alamet değildi! Bütün hücrelerimle ona doğru çekiliyor, sürekli sarılmak, bırakmak istiyordum. Bu gidişle genç yaşımda kalpten gitmeme ramak kalacaktı!
''Kapı çalıyor Baran.''
''Çalsın.'' dedi umursamaz bir tavırla. Kapıyı açmak yerine tek kaşını havaya kaldırmış, yarım gülümsemesiyle dudaklarıma odaklanmakla yetinmişti.
''Açmayacak mıyız?'' dedim telaşla. Alacaklı gibi kapıya vuran kim olabilirdi? Otelde baş başa olduğumuz gerçeği aklıma gelmesiyle, telaşla kıpırdandım. Bu ani gelişen yakınlaşma ayaklarım yerden kesmiş, allak bullak olmuştum. Kendime gelmeli ve bir an önce Baran'ın kollarından ayrılmalıydım. Evet evet yapmalıydım bunu! Uzak durmalıydım. Fazla yakındı. Çok fazla...
Gözünü kırpmadan yoğun bakışlarla beni izlemeye devam etti. Sanki her detayı aklına kazımak, asla unutmamak istiyordu. ''Çalar çalar gider. Biz kaldığımız yerden devam edelim bence.'' diyerek dudaklarıma doğru yöneldi. Kapıdaki her kimse Baran gibi düşünmüyor, ısrarla vurmaya devam ediyordu.
Baran, hevesi kursağında kalan çocuk gibi huysuzca homurdandı. Yüzünü somurtmuş hali öylesine tatlıydı ki gülümsemeden edemedim. Sert çehresinin yerini alan bu ifadeyi sevmiştim. Yıllar önce tanıdığım Baran'dı. Âşık olduğum adamdı.
Kavradığı bedenimi istemeyerek de olsa serbest bıraktı. Söylene söylene kapıya doğru aceleci adımlarla yürüdü. Sadece arkasından onu izlemekle yetindim. Olduğum yerde çakılı kalmış, ellerini üzerimden çektiği an özlemim ağır basmıştı. Bir karar ver kızım! Hani uzak duracaktın? Kollarımı göğsümde sıkıca birleştirdim. Baran'ın dokunuşuna nasıl da alışmıştım. Yokluğu can yakıcıydı.
Onu düşünmeyi bir kenara bırakıp gelen seslere doğru yavaş adımlarla yöneldim. Baran, kapıyı küfürler savurarak açar açmaz, Leyla hızla içeri dalmıştı.
''Abi neredesin sen ya ağaç oldum beklemekten! Neden açmıyorsun-'' sinirle bavulu çekiştirdi ve odanın ortasına kadar söylene söylene yürüdü. Leyla, beni görmesiyle bir anda duraksamış, cümlesi yarıda kalmıştı.
''Neva! Sende mi buradaydın?'' Bakışlarındaki şaşkınlık hızla yerini hınzır bir gülüşe bıraktı. ''Umarım bir şeyleri bölmedim?'' diyerek tek kaşını havaya kaldırarak Baran'la beni baştan aşağı süzmeye başladı.
Başımı sertçe sağa sola sallayarak, ''Yok canım ne bölmesi hoş geldin Leyla.'' diyerek aceleyle omuzlarımı dikleştirdim. Yüzüme geniş bir tebessüm yerleştirdim. Pancar gibi kızarmasaydım ve Baran gülmemek için dudağını ısırmasaydı durumu gayet iyi toparlıyordum.
Leyla söylediklerime asla inanmamıştı. Neyse ki kurcalamayı bırakmış, ikimizi de utandırmak istememişti. Sırıtarak bana bakıp, göz kırpmakla yetindi. Bu sırada açık kalan kapıdan içeri iki elinde kocaman bavullarla Ali girdi. Nefes nefese kalmış, taşıdığı bavulları yere fırlatır gibi bırakmıştı.
''Sen birini öldürüp bavulların içine mi koydun ya!'' diyerek serzenişte bulundu Ali. Ellerini dizlerinin üzerine koymuş, hafifçe eğilerek nefesini düzenlemeye çalışıyordu. Leyla omuz silkerek gayet normal bir tavırla ''İki günlük tatil için gayet yeterli bence.'' dedi.
Baran'ın omuzları gerilmiş, yüzünde sert bir ifade belirmişti. Leyla'yı bir kaşık suda boğacakmış gibi bakıyordu. ''Sen neden Ali'yle geldin Leyla!?''
''Sen mesaj attığında Neva'nın evindeydim. O sırada Ali, geçen gün yaşananlar için benden özür dilemeye gelmişti. Sonrasında bana yardımcı olmak istedi. Malum bu otel şehir dışında, dağın başında bir yerde. Bulması da hiç kolay değil.'' dedi Leyla. Ali'ye bakıp gülümsüyor muydu ben mi yanlış görüyordum?
Baran'ın sinirle söylenmeye başlamasıyla Leyla, bakışlarını Ali'den çekip abisine doğru baktı. O anda kızcağızın gülümsemesi yüzünde donup kaldı.
''Sen tanımadığın adamla saatlerce seyahat mi ediyorsun Leyla!?''
Leyla, ''Ali tanıdık biri değil mi? Neva'nın arkadaşı sonuçta.'' diyerek mırıldanmakla yetindi. Abisinin karşısında kızın sesi adeta içine kaçmıştı. Baran'ın buz gibi bakışları, beni bile ürkütüyordu.
Ali, ''Sende kardeşini kardan yolları kapanmak üzere olan, tehlikeli bir yere çağırmasaydın Baran.'' dedi rahat tavrıyla. Ellerini beline koymuş, göğsünü dikleştirerek kavga etmeye kendini hazırlanmıştı. Ah Ali! Yangına körükle gitmese miydin acaba evladım?
Baran, Leyla'ya ters bir bakış atıp, başını Ali'ye doğru çevirdi. Yüzünü buruşturdu ve dişlerini sıkarak ''Sende eline geçen her fırsatı değerlendirmesen mi!?'' dedi.
İkisi de birbirlerine ölümcül bakışlar atıyor, odadaki derin sessizlik giderek artıyordu. Leyla ile göz göze geldiğimde, başımı hafifçe aşağı yukarı salladım. Aramızda konuşmadan anlaşmaya varmış, gerilen ortamı yumuşatma sözünü birbirimize vermiştik.
''İyi yapmışsın Ali. Kimse tehlikeli bir yolda Leyla'nın tek başına gelmesini istemezdi.'' diyerek araya girdim. Baran'a yandan bir bakış atarak daha fazla meseleyi uzatmaması için onu uyarmaya çalıştım. Baran, iğneleyici bakışlarını Leyla ve Ali'nin üzerinde teker teker gezdirdi ve sessizce homurdanmakla yetindi. Belli ki kız kardeşinin etrafında Ali'yi görmekten hiç haz etmiyordu.
Leyla heyecanla mavi gözlerini kocaman açtı ve ellerini birbirine kenetledi. ''O zaman tatil başlasın!''
Bu kız... Gerçekten de sınırlarda dolaşmayı seviyordu...
***
Baran'ın resepsiyondaki görevliye kafa göz dalmasına ramak kalmıştı. Gözlerinden resmen ateş çıkıyor, öfkeyle etrafa bağırıp çağırıyordu.
''Siz nasıl otelsiniz ya! Ne demek elimde sadece bir oda kaldı!''
''Baran Bey çok özür dilerim!... Ama kış sezonundayız... Maalesef bir tane boş odamız kaldı.'' dedi görevli adam. Baran'ın karşısında yaprak gibi titriyor, bakışlarını ondan kaçırarak zar zor konuşuyordu.
Baran, sinirle ellerini saçlarına geçirdi. Sakinleşmeye çalışıyordu ama başarılı olduğunu söyleyemezdim. Geniş omuzları gerilmiş, başını hızla aşağı yukarı sallamıştı. Yaşadığı durumu kabullenmeye çalışıyor gibiydi. Derin bir nefes verdi ve hızla arkasını döndü. Bakışlarını yan yana duran Leyla ve Ali'ye tek tek değdirdi. İkisi de boş gözlerle Baran'a bakıyordu.
Baran, aniden cebinden çıkardığı araba anahtarını Ali'ye doğru fırlattı. Ali, anahtarı refleksle havada yakalamasaydı çoktan yüzüne denk gelip yaralanabilirdi.
''Benim arabamı al ve git buradan Ali. Biz Leyla'nın arabasıyla döneriz.'' dedi soğuk bir sesle.
Görevli personel çekinerek konuşmaya dâhil oldu. ''Baran Bey... Aldığımız haberlere göre gidiş yolunda buzlanma nedeniyle zincirleme kaza olmuş. Kimse otelden çıkış yapamaz-'' Baran, öldürücü bakışını atmasıyla adam hızla susarak başını yere indirdi.
Baran, ağzında gevelediği küfürlere rağmen otel görevlisine tekrar döndü. Kaşlarını çatarak, sertçe ''Boş odanın anahtarını alayım.'' dedi. Adam ikiletmeden titreyen ellerle anahtarı Baran'a doğru uzattı.
Başını bana çevirdiği an yumuşamış, sakince konuşmaya başlamıştı. ''Neva, Leyla'yla birlikte kalır mısın?''
''Kalırım. Sen?'' dedim merakla.
Çenesini sıkarak, tek düze bir sesle ''Ali ile kalacağım.'' dedi. Bu tonlamasını çok iyi bilirdim. Baran, asla itiraz istemiyordu.
Leyla'nın yanında sessizce dikilen Ali'den homurtular gelmeye başladı. Belli ki o da bu durumdan hoşnut değildi. Aynı odada kalırlarsa... Birbirlerini boğazlamazlardı değil mi? Yok canım. Yaparlar mıydı gerçekten? Galiba kavga çıkmaması için dua etmekten başka çarem kalmamıştı.
Leyla usulca yanıma sokulup kulağıma doğru fısıldadı. ''Sence ikisini baş başa bırakmak ne kadar doğru Neva?'' dedi telaşla.
Cevabını vermekten korktuğum soruyu sormuştu Leyla. Sıkıntıyla nefes verdim. ''Deneyip göreceğiz.''
***
Garson 'un önüme koyduğu yemek tabağıyla uzun süre bakıştım. Uykusuzluktan ölmek üzereydim. Baran'la otele dün gelmiş, bütün gece uyumadan sabaha kadar konuşmuştuk. Yorgun ama bir yandan da huzurluydum. Artık aramızda gizli saklı kalmamıştı. En azından onun açısından kalmamıştı. Hala üvey annesinin yaptıklarını bilmiyordu. Başımı hızla iki yana salladım. Bilmesindi zaten. Bunu daha sonra düşünmek için aklımın en ücra köşesine ittim. Şimdi hiç sırası değildi.
Baran, otelin restoranında karşıma oturmuş, sertçe tabağındaki eti keserek konuşmaya başlamıştı. Bakışları yanımda oturan Ali'nin üzerindeydi. İmalı bir şekilde ''Her şeyi birlikte mi yapacağız?! Ağız tadıyla yemek bile yiyemiyoruz artık.'' dedi suratını asarak. Fırsatını bulduğu her an Ali'yi yanımızda istemediğini dile getirmekten çekinmiyordu. Baran'a sadece göz devirmekle yetindim. Zaten başım yeterince zonkluyor, gözlerim yuvalarından çıkacak gibi ağrıyordu. Benim aksime iştahla akşam yemeğini yiyen Leyla, enerji doluydu.
Leyla boğazındaki son lokmasını da yutarak, ''Ne güzel bir grup olduk işte!'' dedi heyecanla. Yüzündeki kocaman gülümseme, yanında oturan Baran'la göz göze gelmesiyle hızla söndü. Ters ters kardeşine bakıyor, kızın hevesini kursağında bırakıyordu. Masanın altından Baran'ın ayağına vurmamla soğuk bakışlarını bana çevirdi.
Ali, tek kaşını usulca havaya kaldırdı ve yüzüne yarım bir tebessüm yerleştirdi. Karşısında oturan Leyla'ya bakarak, ''Sanırım abin varlığımdan pek hoşnut değil.'' dedi.
Baran sinirle sırıttı. Masanın üzerinde kollarını bağdaştırıp, Ali'ye doğru eğilmişti. ''Nasıl da farkındasın istenilmediğinin.''
Elimdeki çatalı tabağıma sertçe bıraktım. ''Yeter artık!'' dedim sinirle. Uykusuzluğun verdiği asabiyet eklenince sesim sandığımın aksine daha yüksek çıkmıştı. Bütün gözler üzerime çevrildiğinde bir an utansam da kararlı durmaya devam ettim.
Sessizce yemek yemeye devam ediyor, masadaki kimseden çıt çıkmıyordu. Sert Neva işe yaramış, kavga etmeden yemeği bitirebilmiştik. Sakinliğin böylesine huzurlu hissettireceğini bilseydim, kesinlikle daha önce ağızlarının payını verirdim.
Baran, sıcacık bakışlarını üzerime dikti. ''Çok yorgun görünüyorsun çıkıp biraz uyu istersen.'' Kendisi sanki hiç uykusuz kalmamış gibi kanlı canlı karşımda duruyor, bense bedenimi dik tutmakta dahi zorlanıyordum. Bıraksam kafam, her an masanın üzerine devrilebilirdi.
Hafifçe başımı olur anlamında sallayarak yerimden kalktım. ''Herkese iyi geceler.'' dememle Leyla da benimle birlikte hareketlendi. ''Seninle geleyim Neva. Hem benim de uykum geldi.'' Çoktan yanıma gelmiş, aceleyle kolumu çekiştirmeye başlamıştı.
Arkamızdan bizi izleyen gözlere rağmen odamıza doğru yürümeye devam ediyorduk. Leyla'ya eğilerek ''Senin mi uykun var? Cin gibisin kızım. Bu saatte ne uykusu böyle?'' dedim şaşkınlıkla.
''Bunların yanında mı kalsaydım Neva?! Bıraksak ya birbirlerini ya da beni dövecekler. Yok yok almayayım ben. Daha çok gencim.'' dedi gözlerini devirerek. Leyla'nın söyledikleriyle yüzüme geniş bir gülümseme yayıldı.
Odanın kapısını açarken Baran ve Ali'nin kalacağı yan odaya bakıp sıkıntıyla iç geçirdim. ''Bu gece vukuatlı geçmese bari.''
''Sen uyu canım. Ben nöbetteyim. Gerekirse duvara bardak dayar, yine de olan bitenden haberdar olurum.'' dedi sırıtarak.
Leyla'ydı bu. Kesinlikle dediğini yapardı.
Kocaman yatağı gördüğüm an, çuval gibi üzerine yığılmam bir oldu. Bulduğum en yumuşak yastığa sarıldım ve yarı kapalı gözlerle ''Sana güveniyorum.'' diye mırıldandım. Leyla'nın cevabını bekleyemeden çoktan uykunun huzurlu kollarına dalmıştım.
***
Yüzüme düşen bir tutam saçı nazikçe geri itmiş, yanağımı elinin tersiyle okşamıştı. Burnuma dolan kokusundan tanımıştım onu. Gözlerimi açamadan hareketsizce bekleyip, derin bir nefes içime çektim. İnsan sevdiğinin kokusunu unutamazdı. Herkesin sevdiği bir koku olurdu. Benimki Baran'dı. Adı gibi yağmurdan sonra topraktan kalkan, o taze kokuydu. Yaşam gibi bir şeydi. Gözlerimi yavaşça araladığımda, yatağımın başında beni dikkatle izleyen Baran'ı buldum. Yanılmamıştım. Bakışlarımız birbiriyle kavuştuğunda, keskin yüz hatlarına inat geniş gülümsemesi dudaklarına yayıldı. Güneş ışığı ona arkadan vuruyor, kumral gür saçları parlayarak alnına dökülüyordu. Ellerimi saçlarına daldırmamak için kendimi zor tutuyordum. Gözleri mavinin en açık halini almış, durgun bir deniz gibiydi. Maviliklerine baktıkça içimi kaplayan huzuru seviyordum. Onun her zerresine hayrandım.
Baran'ın mükemmelliği karşısında benimse uyandığımda nasıl göründüğümü tahmin etmem zor değildi. Saçım başım dağılmış, büyük ihtimalle gözlerim çapak dolu, salyalarım akmış bir vaziyetteydim. Evet, ben yattığı gibi uyanan prenses kızlardan hiçbir zaman olmamıştım.
Baran'ın dudaklarında samimi bir gülüş belirdi. ''Günaydın güzelim.'' dedi tok sesiyle. Zarif parmakları incitmekten korkarak yanağımda dolaştırıyordu. Böylesine güzel bir adamın sevgisine sahip olmak için ne sevap işlemiştim acaba?
Yüzümü kolumla kapatıp utançla, ''Ya Baran bari yüzümü yıkasaydım. Berbat bir haldeyim.''
Kolumu yavaşça yüzümden çekip, hayranlıkla konuşmaya başladı. ''Uyanırken önce tek kaşını yukarı kaldırıyorsun.'' Elini şakaklarıma değdirerek usulca sevdi. ''Sonra da burnunu hafifçe çekiyorsun.'' diyerek burnumun ucuna dokundu. Derin bir nefes verip iç geçirdi. ''Keşke yanında uyuyabilseydim.''
Boş boş gözlerimi kırpıştırarak yattığım yerden hızla doğruldum. Sahiden Leyla neredeydi?
''Leyla?''
Baran göz devirdi ve sırtını dikleştirdi. ''Çoktan kahvaltıya indi. Bıraksak öğleye kadar uyuyan kız bugün sabahın köründe kalkmış.''
''Leyla'yı otele çağırma sebebin... Serkan'dan uzak tutmak mı?'' diye merakla sordum. Hep birlikte tatil yapma fikrine tabi ki inanmamıştım.
''Öyle. Serkan ortalıklardayken ikiniz de gözümün önünde olun istiyorum.'' diyerek sıkıntıyla nefes verdi. ''En azından bir süre Neva.''
Sadece başımı aşağı yukarı sallamakla yetindim. İtiraz edip onunla kavga etmek istemiyordum. Aramızın son zamanlarda nadir düzeliyordu ve bunu bozan taraf olmayacaktım. Gergin bir ifadeyle Baran'a bakarak, ''Ali nerede peki?'' diye mırıldandım. Resmen Ali'yi sormaya çekinir olmuştum.
''Sarı kafayı en son odadan çıkarken gördüm.'' diyerek homurdandı. ''Hayaller seninle uyumaktı şansıma Ali malı düştü. Gerçekten ben böyle şansın-''
''Baran!'' Bıraksam okkalı küfürler savuracak, daracığımı bir hayli geliştirecekti.
''Ali'nin ne senle ne de Leyla'yla kalmasına izin veremezdim.'' Yüzünü buruşturmuş bakışlarını ellerine çevirip parmaklarıyla oynamaya başlamıştı. ''Ama merak etme kavga falan etmedik.'' Aniden duraksadı ve konuşmaya birkaç saniye sonra devam etti. ''Yani sanırım.'' diyerek omuz silkti.
Bitkin bir nefes vererek yorganları üzerimden hızla attım ve ayağa kalktım. ''Anlaşıldı. Dün gece aranızda neler geçtiğini söylemeyeceksin''
Baran hafifçe sırıtıp, oturduğu yerden alıcı gözle bedenimi baştan aşağı süzdü. Cevabımı almıştım. Asla konuşmayacaktı.
''Çıkarsan üzerimi değiştireceğim.''
''İyiydi böyle ya.'' diyerek gülümsemesi yüzünde yayıldı. Neyse ki Baran'ın yanında giyinecek kadar şuurumu yitirmemiştim.
Ters bir bakış atmamla Baran oflayarak ayağa kalktı. Kapıya doğru boynu bükük bir şekilde ayaklarını sürte sürte yürüdü. Arkasından gülmemek için kendimi zor tutmuş, dudaklarımı dişlemiştim. Yüzümdeki ciddi ifadeyi bozmamam gerekiyordu. Hele de Baran yanımdayken.
Tam kapıdan çıkacağı esnada arkasını hızla döndü. Kusursuz gülümsemesiyle delici bakışlarını üzerimde gezdirdi. ''Giyinmen için Leyla kıyafet ayarlamış.'' Bana doğru göz kırpıp, konuşmaya fısıldayarak devam etti. ''Mutlaka denemelisin.''
Odadan ayrılan Baran'ın arkasından boş gözlerle baktım. Neden güldü ki? Kesinlikle öyle güzel gülmemeliydi. Baran'a gülmek sonsuza dek yasaklanmalıydı!
Bakışlarım koltuğun üzerindeki kıyafetlere takıldı. Usulca ilerleyip önce monta, sonra pantolon ve kazağa korku dolu gözlerle baktım. İnanamayıp hepsine tekrar teker teker göz gezdirdim. Bu nasıl bir renk cümbüşüydü böyle! Pahalı marka giysiler olduğu kırk metre öteden anlaşılıyordu. Önümdeki manzara tam bir moda katliamıydı! En azından benim gibi koyu renk ve sade giyinen biri için fazlasıyla canlı ve iddialıydı. Hem de çok fazla.
Küfürler savurarak elimdeki giysileri kucaklayıp banyonun yolunu tuttum.
Ah Baran! Alacağın olsun! Beni beni... Neva'sını! Leyla'nın ellerine nasıl bırakırdı?!
***
Kar yağışı sonunda durmuş, yerini güneşli bir sabaha bırakmıştı. Leyla'nın ısrarıyla hep birlikte temiz hava almak için dışarı çıkıştık. Etrafı gezmek güzel olabilirdi. Belki üzerimde moda dergisinden fırlamış kıyafetler olmasaydı!
''Gülme Ali!'' desem de Ali katıla katıla gülüyordu. Bir elini dizinin üzerine koymuş, diğer elini karnına bastırıyordu. Saatlerdir sürekli gülmekten, gözlerinden yaş gelmeye başlamıştı.
Akan gözyaşlarını elinin tersiyle silip kahkahalarının arasından, ''Neva en son seni ilkokulda böyle renkli görmüştüm. Annenin zoruyla pembe bir elbise giymiştin.'' dedi gülmekten nefessiz kalmış halde. Sabahtan beri bana bakıp gülüyor ve asla susmuyordu. Ah Leyla! Ne hale düşürdün beni kızım ya!
Baran ellini belime yerleştirip, bedenimi kendine doğru çekti. Kulağıma doğru eğilmiş fısıldayarak, ''Ben seni her halinle severim güzelim.'' dedi eğlenen bir tınıyla. Nedense söylediklerinin aksine o da gülmemek için dudağını dişliyor, ayıp olmasın diye beni teselli ediyordu.
Leyla, iki adama da kınayan bakışlar attı. ''Siz modadan ne anlarsınız be! Ben bu kıyafetleri Milano'dan aldım. Bir servet değerinde!'' dedi kendinden emin sesiyle. Kollarını göğsünde birleştirmiş, çenesini dikleştirerek hepimize meydan okumaya başlamıştı.
Üzerimdeki giysiler gerçekten modaysa.... Varsın ben modayı takip etmeyeyim yahu!
''Neyse sen onlara takılma Leyla. Teşekkür ederim.'' diyerek iki adama da göz devirdim. Bütün gün dalga geçmek için iyi malzeme bulmuşlardı. Hayır yani... Neden Leyla'nın üzerinde güzel dururken ben giyince palyaçoya dönmüştüm?
Ali, ''Alışmadık götte don durmuyormuş be Neva!'' diyerek tekrar gülme krizine girdi. Bir anda yüzüne yediği kartopuyla hepimiz şaşkına döndük. Leyla'nın tam isabetle attığı kartopu, Ali'nin yüzünde patlamıştı.
Leyla, ''Sensin göt!'' diyerek sinirle Ali'ye bağırdı. Çocuğuyla gurur duyan veli edasıyla Leyla'ya gururla bakıyordum. Bu kızı neden sevdiğimi şimdi daha iyi anladım.
Ali boş boş göz kırpıştırdı. ''Ne oldu Ali? Bakıyorum bir kızardın sanki?'' diyerek sırıttım. Artık kahkaha atma sırası bana geçmişti. Leyla'ya doğru koşar adım yürüdüm. Birlikte bir beşlik çakıp, zafer kazanmış bir edayla gülümsedik.
Leyla'nın kafasına gelen sert kartopuyla, ikimizin de gülüşü dudaklarımızda yarım kaldı. Kız gelen darbeyle öne doğru sendelemiş, düşmeden onu yakalamıştım.
Ali sırıtarak isabetli atışının yıkıcı etkisini izliyordu.
''Sen benim kardeşimi mi vurdun lan?!'' diyerek Baran gülle arat gibi avuçlarında iyice sıktığı kartopunu Ali'nin göğsüne doğru attı. Poposunun üzerine buzlu zemine düşen Ali, ''Ah!'' diye dudaklarından bir iniltinin kopmasıyla yüzünü acıyla buruşturdu.
Ortalık anında karışmış, tam anlamıyla göze göz dişe diş bir kartopu savaşı başlamıştı.
BÖLÜM SONU
Evet arkadaşlar bölümü sevdiniz mi?
Bakalım bizimkileri bu tatilde daha neler bekleyecek?
Beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyin
Seviliyorsunuz
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.19k Okunma |
572 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |