
Merhaba arkadaşlar :)
Çok güzel ve eğlenceli bir bölüm sizleri bekliyor :)
Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum
Bölüm Şarkısı: Soner Avcu: Kayıp Şehir
Keyifli okumalar
''Abim saat iki yönünde. Ağacın arkasında gizlenmiş. Ali ise... Ne yapıyor bu mal?'' dedi Leyla soluk soluğayken. Kaşlarını çatmış, Ali'nin ukalaca sırıtışını büyük bir öfkeyle izliyordu.
Ali, birkaç dakika önce Leyla'nın şapkasını uçuracak bir vuruş yapmıştı. Gelen kartopu darbesiyle kızın saçı başı dağılmış, ıslanan platin sarısı saçlarıyla adeta sıçana dönmüştü.
Bense çaresizce sindiğim yerden gözlerimi kısmış, Baran'ı arıyordum. Nereye kaybolmuştu yine bu!? Hayır, bir insan nasıl olur da böylesine hızlı hareket ederdi? Artık yediğim darbelerden nerede olduğunu anlamaya çalışıyordum. Sevdiğim adam inatla benim üzerimde çalışıyordu! İşte böyle de çok düşkündür bana!
Leyla ile sırt sırta vermiş, bu kartopu savaşından sağ salim çıkmayı umut ediyorduk. Baran ve Ali'nin gözünü kesinlikle kazanma hırsı bürümüştü. Yoksa kıçıma yediğim son darbe böylesine acıtmazdı.
Maalesef acı bir tecrübeyle öğrenmiştim.
Sevdiği adamın eli, fazlasıyla ağırdı.
''Leyla, ben Baran'ı hallederim! Ali sende!'' dedim kararlılıkla. Bir komutan edasıyla etrafa sert bir bakış atmış, aklımca strateji planımızı belirliyordum. Böyle dediğime bakmayın siz! Bir saattir Leyla'yla tünediğimiz kayanın arkasından başımızı çıkaramaz olmuştuk. Bu iki adam kesinlikle basketboldaki hünerlerini kullanarak adil olmayan bir savaş başlatmıştı. Leyla ile ben yediğimiz darbelerden nereye kaçacağımızı bilemez durumdaydık. Zalimin evlatları... Yarını yokmuş gibi vuruyorlardı...
Bende Neva isem intikamımızı alacaktım. Bu iş böyle bitmeyecekti. Ne yapar eder, kazanırdık. Yani sanırım... Temennim kazanmamız yönündeydi!
Leyla gözlerime bakarak başını kararlılıkla aşağı yukarı salladı. Sonra da buz gibi maviliklerini uzaklara dikti. Ali ceylan gibi sekiyor, kendini korumaya bile tenezzül etmiyordu. Ona isabet ettiremeyeceğimizden öylesine emindi işte.
Ama Baran işini şansa bırakmamıştı. Bulduğu her ağacı kendine siper alıyor, bir tane bile kartopu yemiyordu.
Hayır yani! Bunlar ne ara bize karşı birlik olmuştu? Bıraksak bir kaşık suda birbirlerini boğazlayacak olan adamlar, şu anda takım olmuş, insafsızca üstümüze geliyorlardı.
Yavaş adımlarla saklandığım kayanın arkasında sessizce ayrıldım. Eğilerek yürüyor, Baran'ın ayak izlerini takip ediyordum. Benim aksime Leyla, tam zıt yöne doğru gidiyordu. Ah Ali, son vuruşu yapmayacaktın oğlum! Leyla'nın gazabından ben bile korkardım.
Takip ettiğim ayak izlerinin son bulmasıyla bakışlarımı yerden çektim. Etrafı kolaçan ediyor, Baran'a dair yeni bir iz arıyordum. Ne yani kuş olup uçmadı ya! Hareket etmeden gelen sesleri dinlemeye başladım. Ormanın içine kadar yürümüş, hala onu bulamamıştım. Ses seda yoktu. Çevremde çam ağaçları sıklaşmış, artık Leyla'yı da göremiyordum. Bağırsa mıydım? Ne diyecektim? Şey, ''Baran ben seni yakalamak istiyorum da bir zahmet çıkar mısın?'' mı diyecektim? Saçmalama istersen Neva! Pes eden ben olmayacaktım. İntikamımız alınmalıydı. En azından takım arkadaşım Leyla'ya verdiğim sözü tutmalıydım.
Belimden kavranan güçlü bir kolla ayaklarım yerden kesildi. Sırtımı bir ağaca dayalı bir şekilde, Baran'ı da burnumun dibinde buldum. Dudaklarımdan korkuyla bir çığlık çıkınca Baran eliyle ağzımı kapamayı ihmal etmemişti.
''Sessiz ol güzelim. Yoksa yakalanacağız.'' dedi çapkın bir sırıtışla.
Şaşkınlıkla gözlerimi kocaman açmış, bakışlarım bir yüzümdeki eline bir de mavilikleri arasında gidip geliyordu. Hileydi bu yaptığı! Beni bilerek ormanın içine sürüklemişti.
Baran, kural ihlali yapıyordu. Yapsın mıydı? Yapsındı...
Bence... Kurallar ihlal edilmek için vardı...
Ağaç ve Baran'ın arasında sıkışıp kalmama rağmen ona daha çok sokuldum. Sıcak nefesi yüzüme vurduğunda gözlerim kapanmıştı. Usulca dudaklarımı kapatan elini çekmiş, yüzüme düşen saçlarımı incitmekten korkarcasına omzumdan geri itmişti.
''Baş başa kalabilmek için biraz fazla istekli vurmuş olabilirim seni.'' dedi kulağıma doğru derin, erkeksi bir sesle fısıldayarak.
Vurmuş muydu? Hem de nasıl... Ama şu anda önemi yoktu. Birkaç dakika önce Baran'a olan kızgınlığım buhar olup gitmiş, çoktan yerinde yeller esiyordu. Üzgünüm Leyla... Benim dirayetim de Baran'ı görene kadardı.
Gözlerimi araladığımda tutkuyla bakan mavilikleri karşıladı beni. Aramızda boşluk ya var ya yoktu. Baran'ın yüzündeki gülümseme yavaşça büyüdü. Ardından gözlerini gözlerimden hiç ayırmadan büyülenmiş gibi hayranlıkla izlemekle yetindi. Bakışlarındaki sıcaklık, bu soğuk havada bile içimi ısıttı.
''Sonunda benimlesin güzelim.''
Başımı aşağı yukarı hafifçe sallamakla yetindim. Baran haklıydı. Sadece onun yanında olmalıydım. Kalbim deli gibi Baran'ı istiyordu. Yoğun özlemim hiç son bulmayacak gibiydi.
Ben onu, yanımdayken bile özlüyordum.
Baran, hayranlık dolu bakışlarını gözlerimden çekip dudaklarıma değdirdi. En sonunda yanağıma doğru uzanıp derin bir öpücük bıraktı. ''Attığım bir kartopu buraya gelmişti.'' dedi beni baştan çıkaran gülüşüyle.
Sonrasında alnıma uzanıp tekrar öptü. ''Biri de buraya.'' dedi boğuk bir sesle.
En sonunda dudakları boynuma doğru ilerledi. Diğer eliyle ensemi kavramış, saçlarımla oynuyordu. Baran, önce derin bir nefesle kokumu içine çekti. Tenimi yakan öpücüklerinden birini boynuma bıraktı. ''Sonuncusu da burasıydı.''
Vuran memnundu.
Vurulan daha da memnundu.
***
''Lan Ali! Seni bir elime geçirirsem anandan emdiğin sütü burnundan getirmeyen şerefsizdir!'' diye ormana doğru bağırdı Leyla. Tazı gibi koşmuş, Leyla onu yine gözden kaçırmıştı.
Ne yiyip içiyordu bu adam! Tamam, geniş omuzları ve uzun boyuyla bir hayli atletik görünüyordu Ali. Ama böyle koşmayı nereden öğrendin be evladım?! Söyle biz de o spor salonu yazılalım!
Leyla söylene söylene Ali'yi ormanda aramaya devam etti. Yaklaşık bir saattir Ali'yle köşe kapmaca oynuyordu resmen! Acaba Neva ne yapmıştı? Bari o abisini bulsun ve intikamlarını alsındı! Bu gidişle onun Ali'yi bulacağı yoktu!
Leyla adımını attığı an ayağına kapanan demir bir kıskaçla acıyla çığlık attı. Kardan bastığı yolu görmemiş, en sonunda yabani hayvanlar için kurulmuş tuzaklardan birine düşmüştü.
Can havliyle yere kapaklanan Leyla, şiddetle ağlamaya başladı. Ali malı yüzünden belki de ayağını kırmıştı! Ne yapacaktı şimdi? Kurda kuşa yem mi olacaktı bu güzelim bedeni?
''İmdat! Kimse yok mu?! Biri bana yardım etsin!'' diye var gücüyle bağırdı. Bir yandan ağlıyor, bir yandan da ayağındaki demir kıskacı çözmeye çalışıyordu. Yok! Olmuyordu işte! Kıpırdadığı an ayağına feci bir ağrı saplanıyordu!
Leyla'nın gözyaşları görüşünü bulanıklaştırmıştı. Acının eşiği gittikçe artıyor, dayanılmaz bir hal alıyordu. Uzaktan bir siluetin ona doğru geldiğini gördü. Ya ayı falansa? Kaçacak yeri de yoktu! Demek ölümü dağ ayısından olacaktı! Ne büyük bir trajedi...
Korku ve acıyla Leyla'nın gözleri karardı. Bayılmadan önce gördüğü son şey Ali'nin telaşlı yüzüydü.
***
''Leyla! Beni duyuyor musun? Cevap ver hadi canım!'' Ali, Leyla'yı sırtında taşırken her dakika başı yaptığı gibi bayılan kıza korkuyla sesleniyordu.
Yaklaşık son yarım saattir Leyla'dan ses seda yoktu.
Ali en son Neva'yı kanlar içinde banyoda intihar ederken gördüğünde bu kadar korkmuştu. Ya Leyla'ya da bir şey olursa? Onun yüzünden hayatındaki herkes yeterince zarar görmemiş miydi?
''Gerizekalı! bok herif!'' diye kendi kendine söylendi Ali. Küfürler savuruyor, yine de bata çıka karda yürümeye devam ediyordu. Leyla'nın bu halde olmasının tek sebebi oydu! Kızın onu aradığını uzaktan keyifle izlediği sırada, bir anda Leyla acıyla yere yığılmıştı.
Ali, Leyla'yı bağırırken gördüğünde ayaklarının bağı çözülmüştü sanki. Var gücüyle yanına koşmuş, düştüğü kapandan onu kurtarmıştı. Ama Leyla'nın bilinci kapalıydı ve hala da uyanmamıştı.
Ali'nin kalbi deli gibi atıyor, nefes nefese Leyla'yı sırtında taşıyarak otele geri götürmeye çalışıyordu.
Hesaba katmadığı bir şey vardı. Başta eğlenceli gelen oyunu Ali'nin götünde patlamıştı! Otelden ne ara bu kadar uzaklaşmışlardı?
Kar yağmaya başlamıştı ve tipiden göz gözü görmüyordu.
Bu ağacın yanından az önce geçmemiş miydi?
''Kahretsin!'' diye bağırdı Ali. Aynı yerde saatlerdir dönüp duruyordu!
Etrafına çaresizce baktı. Ali'nin gücü tükenmek üzereydi. O anda gözüne ilişen küçük bir kulübeye doğru ilerlemeye başladı. Daha fazla Leyla'yı oradan oraya sürükleyemezdi.
Son gücüyle kollarının arasından kayan Leyla'yı tekrar kucakladı ve kulübeye doğru telaşla ilerledi.
***
Ali gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Saatlerdir sakinliğini koruyabilmişti. Yine yapardı... Yapardı değil mi? Dolu dolu aldığı nefesi, bitkin bir şekilde geri verdi. Oturduğu yerde bağdaş kurmuş, ellerini dizlerine dayamıştı. İçinden ona kadar saydı. Yok, olmuyordu işte! Acaba yüze kadar mı saysaydı? Sinirle seğiren yüzünü avuçlayıp, en sonunda ellerini saçlarına daldırdı. Gözlerini devirdi ve boş boş tavanı izlemeye başladı. Artık pes ediyordu. Bine kadar da saysa sakinleşemeyecekti! Neden susmuyordu ki!? Susması gerekirdi. Çok konuşuyor, fazla soru soruyordu.
''Neden papatya?'' dedi Leyla. Yattığı sedirden hafifçe doğruldu ve meraklı bakışlarını Ali'ye çevirdi. Mavi gözlerini kocaman açmış, bitmek bilmeyen sorularına bir yenisini daha eklemişti.
Ali pencere kenarında oturmuş, olabildiğince Leyla'dan uzak duruyordu. En ücra köşedeyken bile ondan kaçamamıştı. Leyla, bütün gün başını şişirmiş asla susmak bilmemişti. Odanın alçak tavanı ve yanan gaz lambasının titrek ışığı, ortamı yeterince boğucu hale getiriyordu. Üstüne bir de Leyla'nın varlığı eklenmişti! Kesinlikle Ali'nin en unutulmaz geceler listesine ilk sıradan giriş yapmıştı. Ne bekliyorsa... Ormanın ortasında sığındıkları küçük bir kulübeden ancak bu kadar olurdu. Ali, belki soğuktan donmayacaktı ama sıkıntıdan patlamasına ramak kalmıştı. Acaba dışarı çıksa geçekten donarak ölür müydü? Tipi şekline dönen kar yağışına dudaklarını buruşturarak baktı. Hava şartları kendisinden yana değildi. Ali, yüzüne yerleştirdiği düşünceli ifadesiyle kaşlarını çattı. Leyla'nın iflah olmaz diline maruz kalmaktansa dışarda kalmayı deneyebilirdi. Fena fikir değildi aslında. Pencereye doğru yandan bir bakış attı. En kötü huzurla gözlerini kapayıp, bu dünyadan göçüp giderdi!
Ali fırtınaya dönen havayı izlerken, ''Bilmem. Düşünmeden aldım.'' dedi tek düze bir sesle. Leyla'ya otele gelmeden önce özür çiçeği almış, kız bunu bile sorgulamayı ihmal etmemişti. Yakında senin adın neden Ali diye sorsa hiç şaşırmayacağını düşündü. Bu kız önceki hayatında kesinlikle Sokrates falandı! Bir an kendisinin yerine, Leyla'nın avukat olması gerektiğine kanaat getirdi. Bu dille Leyla'nın eline kimse su dökmez, adamı ipten alırdı.
''Gül, lilyum, yasemin ne bileyim orkide yerine neden papatya aldın?'' Leyla tek kaşını usulca havaya kaldırmış, devlet meselesiymiş gibi ciddi bir tonlamayla Ali'yi sorguluyordu.
''Gerçekten bunu mu merak ediyorsun Leyla?! Ormanın ortasında kaybolduk ve hala kimse bizi aramaya gelmedi! Durumun ciddiyetinin farkındasın değil mi?!''
Ortama anlık bir sessizlik çöktü. Leyla, Ali'ye doğru ters bir bakış attı ve doğrulduğu sert sedirde yeniden yatmaya devam etti. Papatyaları neden merak ettiğini kendisi de bilmiyordu. Zaten yeterince gergindi! Ne vardı doğru düzgün cevap verseydi! Kafasını dağıtmalıydı Leyla. Korkuyordu. Üstelik zaman geçtikçe ayağının ağrısı giderek artıyor, hayvan gibi zonkluyordu. Belki de kırılmıştı! Ah canım ayak bileğim diye içten içe hayıflandı.
Tam bir hödüktü bu Ali! Su katılmamış bir adet öküzdü! ''Aksi işte! Huysuz herif! Normali beni bulmazdı zaten!'' diye homurdanarak tavana bakmaya başladı Leyla. Kabul etmesi zordu. Maalesef elinde sadece Ali malı vardı. Bu lanet olası pis kulübeden çıkmak istiyorsa onun yardımına ihtiyacı vardı! Küfürlerinin arasında en son ''Yontulmamış kalas!'' diye sinirle mırıldandı.
Ali yarım gülümsemesiyle, ''Yüksek sesle söyle içinde kalmasın!'' dedi. Leyla'yı sinirlendirmek birkaç saattir en büyük hobisi haline gelmişti. Ne yani, bu izbe yerde onun da eğlenmeye hakkı vardı!
Leyla cevap olarak yattığı yerde sırtını Ali'ye döndü. ''Çok beklersin!'' diyerek duvarla bakışmayı tercih etti. Hiç istemese de Ali'ye hak vermeden edemedi. Kimse onları bulamamış, kurtarma ekibi falan da gelmemişti. Leyla'nın en son umudu abisi Baran'dı. Ne yapar eder Ali ile onu yalnız bırakmazdı. Gençliğinin baharında bilmediği bir ormanın ortasında donarak ölecek değildi ya!
''Daha önce papatyadan başka çiçek almadım.'' dedi Ali boğuk bir sesle. Leyla duyduklarının şokuyla hızla arkasını dönüp Ali'ye baktı. Ali domuzunun onunla artık konuşmayacağını düşünüyordu. Ciddi ciddi açıklama mı yapıyordu bu? Ufaktan gelişme vardı sanki.
Ali'nin bakışları penceren dışarıya kaymış, uzaklara dalmıştı. Dertli bir nefes verdi ve iç geçirmekle yetindi. Omuzları sıkıntıyla çökmüştü. Boğazını temizleyerek konuşmaya kendini zorladı. ''Neva papatya sever.'' dedi buruk tebessümüyle. Birkaç saniye duraksamış, devam etmek için gücünü toplamak istemişti. Ali, başını yavaşça sağa sola salladı. ''Ben hayatımdaki bütün çiçekleri Neva'ya aldım... Alışkanlık işte...'' İstemsizce son kelimelere doğru sesi titremişti.
Gözleri dolmuş, bakışlarını Leyla'dan kaçırmıştı. Durdu durdu içini Leyla'ya mı dökeceği tuttu yani? Neden ona anlatıyorsa sanki! Ali düşünceli bir şekilde parmaklarıyla oynamaya başladı. Her zamanki gibi hislerinin ağırlığıyla kalbi eziliyordu. Alışmış olmalıydı. Neva'nın her adı geçtiğinde kalbini ince bir sızı kaplardı. Yine, yeni, yeniden... Ali'nin tek umudu Neva'nın aşkından kurtulmaktı. Aşk, demek acı çekmekti. Hastalık gibi bir şeydi. Kaçamıyor, nereye giderse gitsin peşini bırakmıyordu. Oysa kurtulmak için elinden geleni yapmaya hazırdı. Bir gün başarabilirse... Kalbinden Neva'yı söküp atacaktı. Bunu gönülden istiyordu. Neva'yı sevmeyi bıraktığı gün, kalbinin kapılarını sonsuza kadar kapatacaktı. Aşk Ali'ye göre değildi. Bunu çok acı tecrübe etmişti.
Leyla'nın dudaklarını sıcak bir gülüş kapladı. Yattığı yerden hızla doğrulup, kolunu yastığa, yanağını ise avuç içine dayayıp ''Pembe gül.'' diye heyecanla atıldı.
Ali, düşüncelerinden sıyrıldı ve boş boş göz kırpıştırdı. Öylece karşısında sevinçle parlayan maviliklere bakıyordu.
Leyla, ''En sevdiğim çiçek. Belki bir gün tekrar özür dilemek zorunda falan kalırsın. Aklında bulunsun.'' diyerek Ali'ye göz kırptı.
Ali'nin donuk bakışları yumuşamış, gamzelerini ortaya çıkararak gülmeye başlamıştı. Sadece başını olur anlamında aşağı yukarı sallamakla yetindi. Leyla'nın tercihine şaşırmamıştı. Ona olsa olsa pembe gül yakışırdı.
Leyla, ne yapacağını bilemeyerek bakışlarını hızla Ali'den kaçırdı. Gülümsemesini beklemiyordu. Gamzelerini görmeyi ise hiç mi hiç beklemiyordu!
''Sakin ol kızım altı üstü bir gamze! Hemen düşecek değilsin ya!'' diye sessizce mırıldandı Leyla. Kalp atışları hızlanmış, soğuk havaya rağmen hafiften terlemeye başlamıştı. Bu kulübe fazla mı küçüktü!? Duvarlar üstüne üstüne geliyordu sanki. Daha önce fark etmediği detaylar, yalnız kaldıkları anda görünür hale gelmişti. Leyla, dayanamayıp çaktırmadan Ali'yi baştan aşağı merakla süzdü. İlk önce bakışlarını altın sarısı saçlarına değdirdi. Gördüklerinin memnuniyetiyle dudağının kenarı usulca yukarı doğru kıvrıldı. Kendisi bir tık çakma sarışın olabilirdi. Ali'nin doğal saç rengini kıskanmamak elinde değildi. Leyla kuaförüyle en yakın zamanda konuşup, saç tonunu yeniden ayarlamayı aklının köşesine not etti. Olacaksa Ali gibi afet-i devran bir sarışın olmalıydı!
Ali hala tatlı tatlı gülümserken, Leyla ne yapacağını bilemeyerek rahatsızca yerinde kıpırdandı. Yaralı ayağının acısıyla yüzünü buruşturdu. Gülüşü bile safi zarardı bu adamın! Ali'nin mutlulukla kısılan gözlerine ne demeliydi peki? Leyla sadece oflayarak iç geçirmekle yetindi. Sabrını zorluyordu Ali. Az önce ne güzel kızgındı ona! Şimdi neden insafı yokmuşçasına gülüp, kalbini deli danalar gibi hoplatıyordu!? Zaten gecenin rengine çalan gözlerine uzun süre bakamıyordu Leyla. Ali'nin koyu kahvelikleri gözbebekleriyle birleştiğinde derin, bir o kadar da ürpertici olabiliyordu.
İtiraf etmeliydi. Başka şartlarda Ali'yle tanışsaydı onu kimseye kaptırmaz, kapısında köle yapardı. İddialıydı Leyla. Elinden hiçbir erkek bugüne kadar kurtulamamıştı. İstediğini alır ama çabuk sıkılırdı. Bağlanmak zordu. Sıkıcıydı. Sabrı yoktu. Tez canlıydı bir kere! Uzun ilişkilere gelemezdi. Hem dünyanın bütün nimetlerden faydalanmak varken neden sadece bir adama bel bağlasındı?
Ayrıca prensip sahibiydi. Âşık adamlara dokunmazdı. Hele de platonik erkeklere asla! Onlar türün en zor vakasıydı. Malum Ali de karşılıksız âşıklar listesinin en başını çekiyor, Neva'ya olan hislerini cümle âlem biliyordu.
Ali, mayınlı bölgeydi. Adım atarsa yok olur giderdi.
''Hala mı bana küfür ediyorsun Leyla?'' diyerek sitemle kaşlarını çattı Ali. Etkileyici gülüşü yüzünde solmuş, mırıldanarak kendi kendine konuşan Leyla'ya kınayan bakışlar atıyordu. Ali'nin sabahtan beri bu kızdan yemediği küfür ve hakaret kalmamıştı. Ne de olsa Baran'ın kardeşiydi. Aktürk ailesinin hakkını fazlasıyla veriyordu Leyla.
''Acıktım ben!'' diye yüksek sesle bağırdı Leyla. Aklına üşüşen düşünceleri kovmak ister gibi kafasını iki yana hızla salladı. Daha fazla Ali'yi düşünmeyecekti. Allah sahibine bağışlasın canım! Ondan uzak olsun yeterdi!
Boş boş göz kırpıştırdı Ali. Ardından, ''Ne bağırıyorsun be!'' diyerek hızla çemkirdi. ''Adam gibi söylesene Leyla çocuk musun!?''
Leyla sinirle göz devirip kollarını göğsünde birleştirdi. Bir daha emin oldu. İki cihan bir araya gelse Ali malıyla asla birlikte olamazdı. Bu sefer olabildiğince gıcık bir tonlamayla, ''Ben çok acıktım Ali'cim. Peki ya sen de acıktın mı paşam?'' dedi.
Ali homurdanarak oturduğu yerden kalktı. Kıç kadar kulübenin içinde ayakta durduğu her an eğilmek zorunda kalıyor, başını tavana vurmamak için büyük bir çaba sarf ediyordu. Belli ki Ali'nin uzun boyuna ve heybetli bedenine göre yapılmamış, hobitten hallice insanlara göre düşünülmüş bir kulübeydi. Bir an gerçek sahibi gelirse ne yapacağını düşündü. İzinsiz girmek zorunda kalmışlar, resmen konut dokunulmazlığını ihlal etmişlerdi. Neyse... Avukat kimliğini bir kenara bırakıp, hayatta kalmaya odaklanmalıydı. Gerisini sonra düşünürdü.
Ali, zor şartlara dayanırdı. Zamanında az kamp yapmamıştı. Kabul edelim bir dönem kendini dağa taşa vurmuşluğu bile vardı! Yine de Ali, ekipman olmadan ne yapacağını kestiremiyordu. Böylesine kötü havada doğru yönü bulmak hiç kolay değildi. Denemeyi düşünmüş ama Leyla'ya güvenememişti. Fazlasıyla çıt kırıldım birine benziyordu. Onunla ormanda dolaşmaktansa kulübede oturup çenesini çekmeyi tercih ederdi.
Bakışları Leyla'nın davul gibi şişen ayağına takıldığında, yüzünü acıyla buruşturdu Ali. Onu kırık olmadığına ikna edene kadar canı çıkmış, içini rahatlatmayı ihmal etmemişti. Şimdi morarmaya başlayan ayağını gördüğünde tedirgin olmadan edemiyordu. Bir an Ali'nin içi sızladı. Leyla'nın canı gerçekten yanıyor olmalıydı.
Ali sıkıntıyla oflayarak mutfağa benzeyen tarafa doğru yöneldi. En azından Leyla'nın karnını doyurmayı başarabilirdi. Önüne gelen ilk sepeti hızlıca karıştırdı. Bulduğu yumurtalara yarım bir gülüş attı. Bu soğukta bozulmuş olmazlardı herhalde. Denemekten başka çaresi yoktu. Bakışları aç kurt gibi pusuya yatmış Leyla'ya çevirdiği an kararını verdi. Onu asla aç bırakmamalıydı.
Mutfak dolaplarını karıştırdığında ufak bir tava buldu. Dikkatlice elindeki tavayı inceledi. Eskiydi ama işini görürdü. Ama büyük bir sorunu vardı. Hala ateşi bulamamıştı!
''Karda mı pişirmeyi düşünüyorsun Ali?'' dedi Leyla imalı bir sesle. Yaralı ayağını sedire doğru uzatmış, oturduğu yerden Ali'ye kınayan bakışlar atmakla meşguldü.
Ali, merakla onu izleyen Leyla'ya bakıp sadece göz devirmekle yetindi. Tezgâhın altını karıştırmaya devam ettiğinde gözüne küçük bir piknik tüpü ilişti. Bu tüp son çaresi olabilirdi. İçinden dualar etmeye başladı. Ali'nin dudaklarından ''Lütfen gazı bitmemiş olsun. Lütfen!'' diye mırıltılar döküldü.
Pantolonun cebinden çıkardığı çakmakla tüpü ateşledi. Yandığını gören Ali'nin gözleri sevinçle parladı. ''İşte bu be!''
''Yandı mı! Gerçekten yandı mı Ali?!'' diye heyecanla gülümsedi Leyla.
Ali tek kaşını havaya kaldırdı ve gururla bir yanan ateşe bir de Leyla'ya baktı. ''Ne sandın kızım! Benim ateşime kim dayanabilir?'' dedi imalı bir sırıtışla. Leyla'nın gülüşü yüzünde donup kalmış, sertçe yutkunmakla yetinmişti. Bu kadar da üstüne gidilmezdi canım! O da insandı yani! Uslu duracağına ve Ali'ye yan gözle bakmayacağına dair kendine söz vermişti. Ama Ali de kendisine hiç yardımcı olmuyordu canım!
Leyla yüzünü ifadesiz bir hale getirmeye çalıştı. ''Biraz daha tüple bakışırsan gazı bitecek!'' dedi ciddi bir şekilde. Ali'nin söylediklerine heyecanlanmış, kalbi ufaktan teklemişti. Yine de hissettiklerini saklamalıydı! Daha sonra kendini hırpalamaya söz verdi Leyla.
Ali büyük bir ciddiyetle hızla işe koyuldu. Bulduğu baharatları tek tek koku testinden geçiriyor, kısıtlı malzemelerle elinden geleni yapıyordu. Şimdi kendi mutfağında olmak vardı diye düşündü Ali. Yalnız yaşıyordu. Evinde kimseyi istemez, bütün işlerini kendisi yapardı. Yemek yapmak da buna dâhildi. Kafası ne zaman bozulursa, soluğu mutfakta alırdı. Bu alışkanlığı, yıllar geçtikçe adeta tutkusu haline geldi. Aldığı eğitimler, yazıldığı kursların sayısını bile unutmuştu. Mutfakta mükemmele ulaşmak hiç kolay değildi.
Leyla, boş bakışlarla Ali'nin hareketlerini izledi. Altı üstü yumurta kıracaktı. Neydi şimdi bu? Bir Ali şefimiz eksikti! Hayır yani, her işte de başarılı olmazsın be adam! El insaf...
Şaşkındı Leyla. Artık ne düşüneceğini bilemiyordu. Konu dağılsın diye acıktığını söylemiş, Ali de itiraz etmeden usul usul ona yemek hazırlamaya başlamıştı. Böyle davranmasını gerçekten beklemiyordu. Kaba olmalıydı. Gıcıklık yapmalı, Leyla'yı çileden çıkarmalıydı. Böylece Ali'den nefret edecekti. Planı buydu! Ama Ali tam tersini yapıyordu. Ona yemek hazırlıyor ve gülüyordu... Ali çok güzel gülüyordu...
Bulduğu otları gözünü kapatarak mı kokladı o? Yanlış görmüyordu. Ali'nin yüzündeki hafif tebessüm, Leyla'ya da bulaşmış, salak salak sırıtmaya başlamıştı. Al işte! Korktuğu başına gelmiş, yelkenleri suya çoktan indirmişti bile! Ali'nin bıçağı ustalıkla kullanışını hayranlıkla izleyen Leyla, onu daha net görebilmek için yerinden merakla kıpırdandı. Ali, mutfakta öyle hızlıydı ki hareketlerini takip etmekte zorlanıyordu.
''İşte hazır. Bulabildiğim malzemelerle ancak bu kadar oldu.'' Ali sıcak tavayı dikkatle masaya yerleştirirken, hazırladığı yemeğe kaşlarını çatarak bakıyordu. Kısıtlı malzemelerle elinden geleni yapmaya çalışmıştı. Yine de ortaya çıkandan pek memnun değildi. Daha iyisini yapabileceğini biliyordu.
Leyla gözlerini huzurla kapattı ve odayı dolduran nefis kokuyu içine çekti. Ne bulursa yemeğe çoktan hazırdı. Sabahtan beri midesine bir lokma girmediğinden fazlasıyla gergindi. Açlık onda sinir yapıyordu. Leyla sinirli olduğunda yanına yaklaşılmaması gereken birine dönüşürdü.
Sabırsızlıkla ayağa kalktığı anda acıyla tökezlemesi bir oldu. Ali, hızla Leyla'nın dibinde soluğu aldı. Neyse ki Leyla'nın düşmesini engel olmuş, güçlü kollarıyla onu sarıp sarmalanmıştı.
Ali otoriter sesiyle, ''Ağırlığını bana doğru ver.'' dedi. Leyla sadece başını aşağı yukarı sallamakla yetindi. Onun talimatlarına ses çıkarmadan uymaya başladı. Ali bir eliyle Leyla'nın belini sıkıca kavramış, diğer eliyle kolunu nazikçe tutuyordu.
Leyla başını çevirdiği anda Ali'nin yüzünü kendine fazla yakınında buldu. Sarı kirpiklerine hayranlıkla baktı. Neden böylesine kıvrık ve gürdü? Gözünü bile kırpmadan pürüzsüz beyaz tenini incelemeye devam etti. Belirgin elmacık kemiklerinde bir süre oyalandı. Leyla aklınca Ali'nin gamzelerinin yerini tespit etmeye çalışıyordu. Ah! Dolu dolu bir gülümsese işi nasıl da kolaylaşacaktı! En sonunda bakışları ona çekicilik katan keskin çene hattında takılı kaldı. Adil değildi... Yaratan Ali kuluna fazlasıyla özenmiş, resmen ona kıyak geçmişti!
Öylece ikisi de ayakta dikilmiş, Leyla'nın hareket etmesini bekliyorlardı.
''Beni izleyeceğine adım at Leyla.'' dedi Ali yarım gülüşle. Sesinde eğlenen bir tını vardı. Leyla hızla bakışlarını Ali'nin yüzünden çekti. Lanet olsun ki yakalanmıştı! Telaşla masaya doğru koşar adım yürüdü. Acısı umurunda falan değildi. ''Yemeğini ve yat zıbar artık kızım!'' diye utançla aklından geçirdi.
Leyla, buharı üstünde tüten yemeğe iştahla baktı. Sabırsızlıkla Ali'nin servis yapışını bekledi. Önüne konan tabağa heyecanla göz attı. Sonunda çatalını hevesle ağzına daldırdığında mutlulukla gülümsedi.
Leyla'nın hayatında yediği en güzel yumurtaydı.
Ali, karşısında oturan Leyla'nın yemek yiyişini samimi tebessümüyle izledi. Ona göre vasat bir yumurtaydı. İstediği malzemeler yoktu. Ne bulduysa onları birleştirmişti. Ama Leyla'nın yüzündeki memnuniyete bakılırsa fena olmamıştı.
Ağzını tıka basa dolduran Leyla, zar zor konuşmaya başladı. ''Ne bakıyorsun oğlum yesene!''
''Yemiş kadar oldum. Sende az nefes al kızım boğulacaksın.''
Leyla hala tavadan gözünü alamayarak, ''Ali.'' diye mutlulukla mırıldandı.
''Efendim Leyla.'' dedi Ali yumuşacık bir sesle.
Leyla başını heyecanla aşağı yukarı salladı. ''Çok güzel olmuş. Bence sende yemelisin.''
Ali kolları masanın üzerinde birleştirdi. ''Yerim ben merak etme.'' dedi fısıldayarak. Dudağının bir kenarı usulca yukarı doğru kıvrılmış, çocuk gibi sevinçle yemeğini yiyen Leyla'yı gözünü kırpmadan izliyordu.
Doyma hissinin yavaşça gelmesiyle Leyla, huzurla sandalyesinin arkasına yaslandı. ''Sen neden avukat oldun? Kesinlikle şef olmalıydın!''
Ali yerinde anlamsızca kıvranıp, sakince saçını kaşıdı. Dudaklarını büzerek boş tabağına bakmakla yetindi. Sahiden neden avukat olmuştu? Hayali olmadığına emindi. Gerçekten onun istediği neydi? Basit bir soruydu belki ama cevabı Ali'de yoktu.
Umursamazca omuz silkerek ''Bilmem.'' dedi.
Leyla merakına yenik düşmüş, soru dolu bakışlarını karşısındaki adama dikmişti. ''Hukuk fakültesi öylesine okunmaz. Elbette geçerli sebebi olmalı değil mi?''
Ali, bitkin bir nefes verdi. Kollarını göğsünde birleştirdi ve sandalyesine daha çok yaslandı. ''Neva hukuk fakültesini yazınca...'' Bir an susmuş konuşmaya devam etmek için birkaç saniye beklemişti. ''Bende onunla aynı tercihi yaptım.'' dedi acı dolu sesiyle. Kendisine dahi itiraf edemediği gerçekleri bu kız yüzüne vuruyor, Ali'nin kalbi her seferinde pişmanlıkla doluyordu.
Ali, başkasının hayatını yaşıyor gibi hissetti. Gerçekte kimdi? Neyi severdi, ne yapmak isterdi?
Bilmiyordu.
Bölüm Sonu
Vay be bugüne kadar yazdığın en uzun bölüm oldu. Kendi rekorumu kırdım :)
Nasıldı bölüm? Beğendiniz mi?
Yıldızlara dokunmayı ve yorum yapmayı unutmayın
Seviliyorsunuz
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.2k Okunma |
572 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |