
Merhaba arkadaşlar :)
Severek yazdığım bir bölümle karşınızdayım
Yıldızlara basmayı ve yorum yapmayı unutmayın :)
Bölüm Şarkısı: Maran Marangöz - Aşık Oldum Ben Sana-
Keyifli okumalar
‘’Leyla… O benim karım…’’
Leyla öksürük krizine girmiş, yüzü kızarıp bozarmıştı. Ali sırtına sertçe vuruyor, yine de doğru düzgün nefes alamıyordu. Gözüne dolan yaşlara inat Ali’ye en öldürücü bakışını attı Leyla. Ne saçmalıyordu bu Ali malı?! Aklını falan mı yitirmişti? Kesinlikle delirmiş olmalıydı! Yoksa neden Yusuf Amca’ya Leyla benim karım desindi?!
‘’Kızım iyi misin Gülpembe koş su getir!’’ dedi Fatma Hanım. Telaşla karşısındaki Leyla’nın kızaran suratına bakıyordu. Gülpembe göz devirip, homurdanarak oturduğu yerden kalktı ve bir hışımla mutfağa doğru gitti. Belli ki Ali’nin evli olması ona da sürpriz olmuştu. Tıpkı Leyla’ya olduğu gibi!
Leyla’nın yanında oturan Can, ‘’Leyla Hanım yukarı bakmayı deneyin.’’ dedi. Sesi hayal kırıklığı doluydu. Ali’nin sert bakışlarıyla karşılaşan Can, gözlerini hızla kaçırmak zorunda kaldı. Sanırım önerilerini kendisine saklamalıydı. Ali ve Leyla’nın evli olmaları sofrada bomba etkisi yaratmış, evin küçük oğlu Can’ın bütün hevesi kurağında kalmıştı. Köyde güzel kız görmeyeli uzun zaman oluyordu. Oysa misafirleri Leyla Hanım, fazlasıyla hoş biriydi. Ali gibi soğuk biriyle ne işi vardı? Yüzünü buruşturarak annesi Fatma’nın yemeklerle donattığı masaya baktı. Can, şimdiden iştahının kaçtığını hissediyordu. Anlaşılan yine bekâr bir adamdı. Annesinin ona bulduğu gelin adaylarıyla yetinmek zorundaydı.
Leyla, öksürmekten çatallaşan sesiyle, ‘’Sorun yok iyiyim.’’ diyebildi. Bir yandan sırtına sertçe vuran Ali’ye ters bakışlar atıyordu. Onun ağır darbelerine katlanmaktansa, boğulsa daha mı iyi olurdu diye düşünmeden edemedi.
Bu sırada Gülpembe salonun kapısını sesli bir şekilde kapatıp içeri girdi. Elinde tuttuğu su dolu bardağı konuşmadan Leyla’ya doğru uzattı. Buz gibi bakışlarla karşısındaki sarışın kadını baştan aşağı süzüyor, memnuniyetsiz tavırlarıyla Ali’nin yanına yakışmadığını Leyla’ya fazlasıyla belli ediyordu.
Leyla, kıza göz devirmekle yetindi. Gülpembe’nin iğneleyici bakışlarını umursamadan uzattığı su dolu bardağı aldı ve kana kana içti. Hala duyduklarının etkisindeydi. Ne yapacaktı şimdi? Leyla, bir yandan da zaman kazanmaya çalışıyordu. Ali neden evlilik yalanını söyleme zahmetinde bulunmuştu ki!? Gerçekten anlam veremiyordu!
‘’Eee Ali evladım ne zamandır evlisiniz?’’ dedi Yusuf Amca merakla. Hınzır gülüşünü yüzüne yerleştirmiş, beyazlaşan kaşlarını heyecanla havaya kaldırmıştı. Bu yaşlı adamın soruları kesinlikle başa belaydı.
Ali ‘’Beş’’ dedi.
Leyla ‘’Üç’’ dedi.
Aynı anda konuşmuşlar, tabi ki doğru cevabı tutturamamışlardı. Doğru cevap neydi ki zaten! Sinirle kaşlarını çattı Leyla. Öfkeyle parlayan maviliklerini Ali’ye dikti. Ali ise boş boş gözlerini kırpıştırmakla yetindi. Leyla, evli oldukları yalanını söylerken Ali’nin o küçük beyninden neler geçtiğini düşünüyordu. Yalnız kalır kalmaz onun canına okuyacağına kendi kendine söz verdi.
Ortama çöken sessizlikte, birbirlerine kaygıyla bakmaya başladılar. Neyse ki küçük Defne gülerek konuşmaya dâhil olmuş, Ali’ye bahane bulabilmesi için gereken fırsat yaratmıştı.
‘’Dede bunlar daha ne zaman evlendiklerini bile bilmiyorlar!’’
Sofradaki herkesin bakışları, Ali ve Leyla üzerinde gezindi. Defne gerçekten de haklıydı. Olmayan evliliğin tarihini nereden bileceklerdi!?
Ali, ani bir kararla Leyla’nın elini tuttu. Önce yalanına kendisi inanmalıydı. Yoksa karşısındakileri nasıl ikna edecekti? Oturduğu yerde bedenini dikleştirdi. Biraz tereddüt ettikten sonra dudakları kaygıyla aralandı.
‘’Aslında iki sene nişanlı kaldık. Üç senedir de evliyiz.’’ başını Leyla’ya çevirdi ve kocaman gülümseyerek ‘’Dimi aşkım?’’ diye yineledi Ali. Leyla’ya yalvarır gibi bakıyor, ondan yalanına ortak olmasını istiyordu.
Leyla öylece ağzı açık Ali’yi seyrediyordu. Afallamıştı. Aşkım mı demişti o!? Leyla’nın kulakları neler duyuyordu böyle?! Ali’yle el ele olmaları zaten apayrı bir detaydı!
Oturduğu yerde rahatsızca kıpırdandı Leyla. Aklı allak bullak olmuş, doğru düzgün düşünemiyordu. Bakışları, istemsizce Ali’nin avucunda kenetlenen elline takıldı. Gözünü kırpmadan başını aşağı yukarı salladı ve ‘’Hı hı’’ şeklinde fısıldadı.
Ali tedirginlikle Leyla’ya bakarken, dudağının kenarı usulca yukarı kıvrıldı. Aldığı onaydan son derece mutlu olmuştu. İçinin rahatlamasıyla tuttuğu eli daha sıkı kavradı.
Fatma Hanım, ‘’Ne güzelsiniz. Hiç nazar değmesin size.’’ dedi. Sevinçle karşısındaki çifte kumruları izliyor, oğlu Can’a da Leyla gibi güzel bir kız bulmayı umut ediyordu.
Gelinleri Esra, heyecanla sohbete dâhil oldu. ‘’Nasıl tanıştınız peki?’’
‘’Leyla’nın abisi Baran… Arkadaşım... Aynı okulda okuyorduk. Hatta birlikte basketbol takımındaydık.’’ Ali buruk gülümsemesiyle birkaç saniye duraksadı. Boğazını temizleyerek konuşmaya devam etti. ’’Leyla’yı ilk defa abisini okula ziyaret etmeye geldiğinde gördüm.’’
Gülpembe alaycı tonlamayla ‘’İlk görüşte aşk ha!’’ dedi. Bir yandan tabağındaki dolmaların canına okuyor, sinirle parçalara ayırıyordu. ‘’Ne kadar romantikmiş!’’
Ali, içli bir nefes verdi ve bakışlarını Leyla’nın maviliklerine değdirdi. Gözünü gözünden ayırmadan birkaç saniye onu izledi. Ardından gamzelerini göstererek karşısındaki kadına sıcacık gülümsedi.
‘’İlk aşk mı bilemem ama… Leyla benim son aşkım…’’
***
‘’Sen resmen aklını kaçırmışsın! Karım ne demek lan! Oldu olacak asker arkadaşım deseydin!’’ Leyla sinirle odanın içinde sekerek volta atıyor, bandaja sarılı ayağının acısını dahi umursamıyordu. Bir anda duraksayıp, omzuna dökülen yoğun dalgalı saçlarını sinirle avuçladı ve yonarcasına başının üstünde topuz yaptı. Bedenini sanki ateş basıyor, ellerini yüzüne estirerek serinlemeye çalışıyordu. Yok işte! Sakin falan olamıyordu!
Ali yatakta uzanmış, kollarını ensesinde kavuşturmuş tavanı izliyordu. Rahat tavırlarıyla duruşunu bozmadan, sinir küpüne dönen Leyla’ya yandan bir bakış attı.
‘’Ya ne diyecektim Leyla?! Ben bu kızın abisiyle kanlı bıçaklıyım mı deseydim? Yusuf Amca seni kaçırdığımı düşünecekti. Aklı fikri yavuklu olup olmadığımızdaydı zaten. İyi işte adamı merakından kurtardım.’’
Leyla şaşkınlıkla gözlerini kocaman açtı ve Ali’ye dik dik baktı. ‘’Senin aklına ilk gelen… Evli olduğumuz yalanı mı oldu yani!?’’ Konuşmasının sonuna doğru sesi yükselmiş, gerginlikle kollarını göğsünde birleştirmişti.
Ali yattığı yataktan hafifçe doğruldu. Dirseğini yastığa dayayıp, başını avucunun içine aldı. ‘’Fena mı oldu sayemde gelin adayı olmaktan kurtuldun.’’
‘’Ne saçmalıyorsun sen!?’’
Ali tek kaşını havaya kaldırdı. ‘’Fatma Teyze’nin bekâr oğlu Can’ı diyorum. Yeni gelin adayları sen gibiydin.’’ dudaklarını büzmüş, aklına gelen ihtimalle yüzünü ekşitmişti.
Leyla sinirle güldü. Sabrı tükenmek üzereydi. Ellerini şakaklarına getirip, yavaşça masaj yapmaya başladı. Başı çatlayacak gibi ağrıyordu. Gözleri kapalıyken, ‘’Sana mı düştü Can’ın kiminle evleneceği derdi!?’’ dedi.
Ali umursamazca omuz silkti. ‘’O kişi sen olmayacaksın. Yoksa bana ne! Kim alırsa alsın Can Efendiyi!’’
Leyla duyduklarına karşı göz devirmekle yetindi. Kollarını kavuşturarak, ‘’Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun peki? Malum bizi evli sanıyorlar ya?!’’ dedi. Çene ucuyla Ali’nin uzandığı yatağı işaret ettiğinde, Ali ona şaşkın bir şekilde göz kırpıştırdı. Gerçekten de planın devamını düşünmediği her halinden belliydi. Yoksa neden aynı yerde uyumak zorunda kalsınlardı?
Fatma Teyze yemekten sonra dinlenmeleri için onlara oda açmıştı. Tabi ki odada tek yatak vardı. Malum onlar birbirlerine çok yakışan, çiçeği burnunda çifte kumrulardı!
Ali sertçe yutkunmakla yetindi. Yavaşça uzandığı yerde kıpırdandı. ‘’Abartma Leyla. Birimiz şu koltukta yatar, diğeri de yatakta işte!’’
‘’O zaman seni koltuğa alalım Ali Bey.’’
‘’Aslında yatak fazlasıyla büyük iki kişi rahat-‘’ Leyla’nın ters bakış atmasıyla, Ali susmaktan başka çaresinin olmadığını anladı. Homurdanarak yastığını kucakladı ve yerinden istemsizce kalktı. Ayaklarını sürte sürte yürüdü. Rahatsız görünen koltuğa son defa umutsuzca bakıp, çöker gibi oturdu. Ali’nin uzun boyuna ve heybetli bedenine göre fazla küçük bir koltuktu. Ne vardı Leyla’nın yanına kıvrılıp yatsaydı? Oysa daha dün, kulübedeki daracık sedirde birlikte uyumuşlardı. Ali’nin yüzü düşmüş, üzüntüyle dudağını dişlemişti. Güzel bir uyku çekme hayalini Leyla, göz göre göre katlediyordu! Ali, bağdaş kurup oturmasına rağmen yine de koltuğa sığmayı başaramadı. En iyisi ayaklarını sehpaya doğru uzatmaktı.
Ali bir süre gözlerini kapatıp uyumaya çalıştı. Sabah olduğunda her yerinin tutulacağına emindi. Söylediği yalanın ceremesini böyle çekecekti demek... Yine de pişman değildi. Can’ı gözü hiç tutmamıştı. Fatma Teyze ve Yusuf Amca’nın meraklı bakışlarından, oğulları Can’a gelin adayı olarak Leyla’yı ölçüp biçtiklerini fark etmişti. En iyisi sorunu toptan çözmekti. Gerekirse birkaç saat daha evlilik yalanını sürdürürdü. Hem yakında kar yüzünden kapanan yollar da açılır, onları kurtarırlardı. Kurtarırlardı değil mi?
‘’Ali?’’ diye merakla mırıldandı Leyla. Onu duyduğunda düşüncelerinden hızla sıyrıldı. Son iki gündür Leyla’nın bu ses tonlamasına alışmıştı. Arkasından bitmek bilmeyen sorular geleceğinin habercisiydi.
Gözleri kapalıyken derin bir nefes verdi. ‘’Efendim Leyla?’’
‘’Neden ilk tanıştığımız günü doğru anlatmadın? Beni ilk gördüğünde Neva’nın evindeydik, hatta üstüne kusmuştum.’’ dedi utangaç bir sesle.
Ali o günü hatırlayıp yüzünü buruşturdu. Leyla, en sevdiği gömleğinin üzerine kusarak mahvetmişti. Güzelim gömleğini kuru temizlemeye vermiş olsa da bir daha giymek istememişti.
‘’Doğru söylemediğimi nereden çıkardın?’’ Ali gözlerini açıp, yatakta yatan Leyla’ya baktı. Dudaklarına çoktan yarım bir gülümseme yerleştirmişti. Belli ki kızın hiçbir şeyden haberi yoktu.
Leyla kaşlarını çatarak yattığı yerde doğruldu. ‘’Nasıl?’’
‘’Benim de aklıma sonradan geldi küçük hanım. Doğru söylemek gerekirse tam anlamıyla evrim geçirmişsin Leyla Aktürk.’’ dedi Ali sırıtarak. Yıllar önce Baran’ın yanında gördüğü kumral saçlı, gözlüklü, fazlasıyla toparlak, ergen sivilceli kızı hayal mayal hatırlıyordu. Değişmeyen tek şey Leyla’nın mavi gözleriydi. Kızın hakkını yememeliydi. Yıllar içinde bambaşka biri olmuştu Leyla. Artık karşısında çocuk denmeyecek güzellikte bir kadın vardı.
Leyla tedirginlikle yerinde kıpırdandı. Ali’nin bahsettiği dönemde, üniversite sınavına hazırlanıyordu. Leyla’nın annesi Serra Aktürk, fazlasıyla despot biriydi. ‘’İyi bir okul kazanacak, babanın gözüne gireceksin Leyla! Bak Baran’a tam burslu mimarlık okuyor. Senin ondan ne eksiğin var?!’’ diye sürekli başının etini yiyordu. O kurs senin, o özel ders benim derken kızının canını alıyordu. Sürekli üvey abisi Baran’la onu kıyaslıyor, başarısız olduğu her deneme sınavında sert cezalar vermekten de çekinmiyordu. Yine de Leyla, zar zor İnşaat Mühendisliğini kazanmayı başarmıştı. Oysa en büyük hayali moda tasarım okumaktı. Tabi ki annesi, hayallerini gerçekleştirmesine izin vermemişti. Ona göre ezeli rakibi abisini geçmeli, babasının inşaat şirketinin tek varisi olmalıydı!
Leyla yaşadığı baskılar yüzünden fazlasıyla stres yaşamış, ağır bir yeme bozukluğuyla baş başa kalmıştı. Üstüne ergenlik sivilcelerinin eklenmesiyle aynalara küser olmuştu. Leyla, üniversite sınavını kazanır kazanmaz, eski görünüşünü geride bırakma sözünü kendine vermişti. Artık spor salanlarından çıkmıyordu. Gitmediği cilt bakımı, güzellik merkezi kalmamıştı. Bu defa da takıntılı halde bedenini kontrol eden biri olup çıkmıştı. Leyla, hala her yediğini kiloya döndüren bünyesi yüzünden, sürekli diyet yapardı. Düzenli spora gitmekten ve bakımlı olmaktan başka çaresi olmadığına inanırdı.
Eski fotoğraflarını bile yok etmişti Leyla. Geçmişine sine çekip, yeni biri olmak istemişti.
Güzel, ayakları üzerinde duran, başarılı bir kadın…
En önemlisi annesinin gölgesi olmayan, özgür bir Leyla…
‘’Leyla beni duyuyor musun?’’ Ali tedirgin bakışlarını kızın yüzünde gezdirdi. Dalıp gitmiş, ona soru bile sormamıştı.
Leyla gözlerini kaçırarak telaşla, ‘’Neyse… Beni ne zaman gördüğünün bir önemi yok… Seni hatırlamıyorum Ali. İyi geceler.’’ diyerek arkasını hızla döndü ve yorganı üzerine çekerek yattı.
Ali şaşkındı. Donup kalmış, Leyla’nın soğuk tavrına anlam verememişti. Zaten hatırlamasını da beklemiyordu. Yine de verdiği tepkiyi düşünmeden edemedi Ali.
O küçük Leyla’yı bile unutmamışken, Leyla’nın onu hatırlamaması… Sinir bozucu değil miydi?
Dudaklarını aralayıp birkaç kelime mırıldandı. ‘’Saçmalama Ali!.. Kaç sene olmuş...’’ diye kendini ikna etmeye çalıştı. Gözlerini kapatıp, elindeki yastığa daha sıkı sarıldı. Bu gece yeterince aksiyon yaşamıştı. Daha fazla düşünmemeliydi.
Uyuyup uyanacak, sabah olduğunda ilk iş köyden defolup gidecekti.
***
Ali burnuna dokunan minik elle irkilerek uyandı. Tahmin ettiği gibi bütün bedeni daracık koltukta yattığı için tutulmuştu. Yüzünü acıyla buruşturdu. Bir yandan da karşısında heyecanla dikilen Defne’ye bakıyordu.
Ağrıyan sırtına rağmen tebessüm ederek, ‘’Sen ne zaman uyandın ufaklık?’’ dedi. Defne daha horozlar ötmeden, fazlasıyla dinç bir şekilde ayaktaydı.
‘’O hoo! Ben kalkalı çok oldu. Ama evdekiler uyuyor.’’ omuzları çökmüş, dudağının kenarı üzüntüyle yukarı kıvrılmıştı. ‘’Ali bana masal anlatır mısın?’’
‘’Ben mi? Masal bilmem ki!’’
‘’Ya bana ne! Yoksa ağlarım. Herkese de beni Ali ağlattı derim.’’ Defne’nin yüzünde beliren hınzır gülüşe, Ali şaşkınlıkla baktı. Onunla pazarlık mı yapıyordu? Bu küçük cadıdan kesinlikle korkulurdu!
Ali telaşla etrafına göz gezdirdi. Güneş doğmak üzereydi. Leyla, yatağı kapmış olmanın huzuruyla uyukluyordu. Evdekiler de hala kalkmamıştı. Biraz daha Defne’yi oyalarsa iyi olacaktı.
‘’Tamam gel bakalım. Ama sonra uyumaya gideceksin anlaştık mı?’’ Ali ciddi ciddi yedi yaşındaki kızla anlaşma yapmaya çalışıyordu. İşini şansa bırakamazdı. Eğer ağlamaya başlarsa, asla susmak bilmeyen bir tipe benziyordu.
‘’Olur!’’ diye heyecanla Ali’nin kucağına atladı Defne. Ali kızın cana yakınlığına bir an şaşırsa da masumluğu yüzünü güldürmüştü. Defne’yi rahatça kucağına oturttu. Ardından küçük bedene kollarını sıkıca doladı.
Defne yanağını Ali’nin göğsüne yaslamış, yerinden son derece mutlu görünüyordu. Onu sarıp sarmalayan kucak sıcacıktı.
‘’Ben masal bilmem küçük hanım. Belki isminin hikâyesini anlatabilirim sana.’’
‘’Defne isminin hikâyesi mi varmış?’’ ela gözlerini kocaman açarak çenesini Ali’nin göğsüne dayadı.
Ali kızın heyecanı karşısında gülmemek için dudağını dişledi. Fazla sevimli bir çocuktu Defne. Hep böyle bir kızı olsun isterdi. Dayanamayıp parlak siyah saçlarına derin bir öpücük bıraktı.
‘’Olmaz mı! Hem Defne ismi çok havalı bence.’’ dedi ciddi bir sesle.
‘’Ne sandın! Sınıfta tek benim ismim Defne!’’ saçlarını omzundan geriye savurup, neşeyle kıkırdadı. Ardından Ali’ye sarılmayı ihmal etmedi.
‘’Hadi anlatsana Ali! Yoksa unuttun mu?’’
‘’İyi dinle bakalım. Bir defa anlatacağım. Sonra da uyuyacaksın. Anlaşmamıza sadık kalacaksın tamam mı?’’
‘’Hı hı.’’
Başını aşağı yukarı sallayan kızın saçlarını okşayarak anlatmaya başladı Ali.
‘’Bir varmış bir yokmuş… Zeus’un oğlu Işık Tanrısı Apollon, bir gün ırmak kenarında genç ve güzel bir kız görmüş. Bu eşsiz güzelin adı Daphne’miş. Yani Defne… Apollon görür görmez âşık olmuş Defne’ye. Bir an önce onunla konuşup tanışmak istemiş. Fakat Defne, Işık Tanrısı Apollon’dan kaçmaya başlamış. O kaçmış, Apollon kovalamış...’’
‘’Neden kaçmış Defne? Apon kötü müymüş?’’ kızın merakla sorduğu soru Ali’nin yüzünü güldürmüştü. Apollon’u telaffuz edişi çok tatlıydı.
Ali, Defne’nin sorusuyla düşünceli bir şekilde kaşlarını çattı. ‘’Kötü değilmiş tabi. Sanırım… O dönemde de kaçan kovalanırmış…’’ Bu detayı daha önce fark etmemişti. Bence gayet mantıklı bir teoriydi. Doğanın kanunu sayılırdı.
‘’Neyse biz devam edelim ufaklık. Nerede kalmıştık? Ha! En son Defne kaçıyordu!’’ Ali kucağında kıvrılmış kızın saçlarıyla oynayarak hikâyenin devamını anlatmaya devam etti.
‘’Apollon bu güzel peri kızını mutlaka yakalamak istiyormuş.’’
Küçük kız sorularına bir yenisini daha ekledi. ‘’Defne peri miymiş? Winx club gibi mi?’’
‘’Öyle düşünebiliriz.’’ diye bilmiş bir tavırla cevapladı Ali. İçinden hangi Winx karakteri olduğunu sormaması için dua ediyordu.
‘’Defne’nin ardından “Ne olur benden kaçma! Seni çok seni seviyorum” diye bağırmış Apollon. Ama bizim Defne inat! Yine kaçmaya devam etmiş.’’ Ali birkaç saniye duraksayıp kucağında usulca onu dinleyen kıza baktı. Hala cin gibiydi. Uykunun zerresi gözlerinde yoktu. Mecbur anlatmaya devam etti.
‘’Kovalamaca sırasında aralarındaki mesafe gittikçe kısalmış ve bir an gelmiş ki Defne, Apollon’un nefesini saçlarının arasında duyar olmuş. Artık kaçamayacağını anlayan Defne, birden durmuş ve ayağı ile toprağı kazıyarak şöyle bağırmış: “Ey toprak ana, beni ört, beni sakla, beni koru.” Bu içten yalvarış üzerine Defne organlarının ağırlaştığını, odunlaştığını hissetmiş. Göğsünü gri bir kabuk kaplamış. Kokulu saçları yapraklara dönüşmüş. Kolları dallar halinde uzamış. Körpe ayakları kök olup toprağın derinliklerine dalmış ve bir defne ağacı oluvermiş.’’
Defne merakla Ali’nin kucağında doğruldu. ‘’Defne peri ağaç mı olmuş yani?’’
‘’Sabırlı ol da sonunu dinle küçük hanım.’’ Ali yarım bir gülüşle kızın başını tutup tekrar göğsüne dayadı.
‘’Bu manzara karşısında şaşıran Apollon, Defne’nin ağaç oluşunu hayret ve üzüntü ile seyretmiş. Sonra ona sıkıca sarılmış. Sert kabukları altında hala çarpmakta olan kalbinin sesini duymuş ve şöyle seslenmiş: “Defne, bundan sonra sen, Apollon’un kutsal ağacı olacaksın. O solmayan ve dökülmeyen yaprakların, başımın çelengi olacak. Değerli kahramanlar, savaşlarda zafere ulaşanlar, hep senin yapraklarınla alınlarını süsleyecekler. Şarkılarda, şiirlerde adımız yan yana geçecek." Bu tatlı sözleri duyan Defne, dallarını eğerek Apollon’u saygı ile selamlamış.’’
‘’Kavuşamamışlar mı yani?’’ Defne’nin ağlamaklı sesiyle Ali, telaşla oturduğu yerde kıpırdandı. Hiç böyle planlamamıştı. Altı üstü mitoloji efsanesiydi. Sırf Defne susun diye aklına gelen ilk hikâyeyi sonunu düşünmeden anlatmaya koyulmuştu.
‘’Ama ilelebet yaşamış Defne Ağacı. Ölümsüz olmuş. Hem daha devamı var.’’ Ali nasıl toparlayacağını kestiremiyordu. Boğazını temizleyerek konuşmaya devam etti.
‘’Apallon heyecanla o ağacı amblem olarak almış ve parlak yapraklarından başına bir taç yapmış. İşte o zamandan beri şiir ve silah zaferi Defne dalı ile ödüllendirirmiş.’’
Defne yattığı yerden doğruldu ve uyku dolu gözlerini eliyle ovuşturdu. ‘’Taç mı yapmış? Ben de taç istiyorum Ali!’’ Ali’nin gergin bakışları yumuşadı ve gülerek Defne’ye baktı. En azından peri neden ağaca döndü diye oturup üzüleceğine taç için ağlamasını yeğlerdi.
‘’Hadi bakalım anlaşmamıza göre artık uyku vaktin geldi.’’
‘’Leyla’nın yanında yatmak istiyorum.’’ dedi dudaklarını büzerek. ‘’Sende gel. Ne olur Ali! Lütfen! Lütfennn!’’
Ali bilmem kaçıncı güzellik uykusunda olan Leyla’ya doğru baktı. Onu yanına almamış, bir güzel kocaman yatakta tek başına uyumayı tercih etmişti. Ali ise bütün gece rahatsız koltukta eziyet çekmişti.
Yüzündeki gülümseme büyüdü. ‘’Eğer Leyla ablan uyanırsa neden yatağında olduğumuzu sen açıklayacaksın ama anlaştık mı?’’
‘’Tamam Ali ya! Amma da korkuyorsun sen de!’’ dedi Defne sırıtarak. ‘’Ben seni kollarım merak etme!’’ dedi sırtını gururla dikleştirerek.
‘’Hadi bakalım senin dediğin gibi olsun ufaklık!’’ Ali, Defne’yi kucaklayıp yatağa doğru yavaşça ilerledi. Küçük bedenini yatağa yatırır yatırmaz gözleri kapandı. İkisinin ortasına yerleşen Defne, halinden memnun bir şekilde Ali ve Leyla’ya sokularak uyuyordu.
Ali’nin gözleri kapanmadan önce hatırladığı son şey; Leyla’nın uykusunda gülümseyen yüzü, Defne’nin ise minik elleriydi.
***
Baran arabayı hiç durmadan sürüyordu. Önde ilerleyen Jandarma’nın ekip otosunu takip ediyor, yavaşladıkları her an telaşla direksiyonu daha da sıkıyordu.
Son bir saattir kornaya sürekli basıp durdu. Sanki varacakları yere geç kalmaktan korkuyordu. Bir yandan gergin bir halde homurtular çıkarıp, söylenmeyi de ihmal etmiyordu.
Sonunda Leyla ve Ali’den iyi haber gelmişti. Meğerse civardaki köylerden birine sığınmışlardı. Köyün muhtarı, Komutan Demir’e haber verir vermez çalışmalara başlanmış, kardan kapanan yollar açılmıştı.
‘’Baran sakin olur musun? Yolda buzlanma olabilir. Merak etme artık yerleri belli oldu. Birazdan yanlarında oluruz.’’ dedim. Baran’ın ters bakışıyla oturduğum koltukta sinmek zorunda kaldım.
‘’Sakin mi olayım Neva!?’’ diyerek gözlerini yoldan tamamen çekti ve maviliklerini üzerime dikti. ‘’Kardeşimden üç gündür haber alamıyorum! O Ali faydasızı son duasını etsin!... Leyla’yı sağ salim bulamazsam… Bu sefer gerçekten ölümü benim elimden olacak!’’
‘’Belki de Ali sayesinde hayatta kaldılar nereden biliyorsun?’’
Baran’ın bana öyle bir bakış attı ki, sesimin içime kaçtığını hissettim. Mavilikleri alev almış gibiydi. Bedenim istemsizce ürpermiş, tüylerim diken diken olmuştu. Gözlerine daha fazla bakmaya cesaretim yoktu. Kollarımı göğsümde kavuşturup, sessizce yolu seyretmeye başladım. Ali’nin adını ağzıma aldığım her an, Baran öfkeyle bana patlıyordu. Sanırım köye varana kadar çenemi kapatsam iyi olacaktı.
Baran’ın ani fren yapmasıyla oturduğum yolcu koltuğundan öne doğru atıldım. Son anda tutunmayı başarmış, kafamı çarpmaktan kıl payı kurtulmuştum. Kendimi toparladığım anda yan koltuğa baktım. Baran, hızla arabadan iniyordu. Beni ardında bırakıp, koşar adım eve doğru yürüyordu. Tabi ki kimseyi saymamış, askerleri bile beklemeye tenezzül etmemişti. Tek başına en önde gidiyordu. Aceleyle arabadan indim ve Baran’ın arkasından karda bata çıka eve doğru ilerlemeye çalıştım. Her yere kapaklanma tehlikem de onun hızına daha çok hayret ettim.
Komutanın öndeki arabadan inip yanım doğru gelmesiyle istemsizce duraksadım. Baran çoktan evin bahçesinden geçmiş, dış kapıya seri yumruklarını indirmeye başlamıştı.
Komutan Demir şaşkınlık dolu sesiyle, ‘’Baran Bey hep böyle mi Neva Hanım?’’ dedi. Tek kaşını havaya kaldırmış, Baran’a uslanmaz bir çocukmuş gibi bakıyordu.
‘’Maalesef burnunun dikine gitmek en önemli özelliği.’’ dedim sıkıntıyla omuz silkerek. Bir yandan da alacaklı gibi kapıya vuran Baran’ın izliyordum.
Demir, ‘’Baran Bey! Önce biz girelim lütfen işimizi zorlaştırmayın.’’ diye arkasından bağırdı. Söylediklerinin bir etkisi olmadığını fark ettiğinde, Baran’ın yanına varır varmaz onu kolundan tuttu. ‘’Arkaya doğru geçin.’’ Bu defa itiraz istemediği, sesinin tonundan anlaşılıyordu.
Baran göz devirip, ağzının içinde bir şeyler geveledi. İstemeye istemeye Komutan Demir’in arkasına geçmek zorunda kaldı. Artık Baran’la yan yana duruyorduk. Düşünmeden Baran’ın elini sıkıca tuttum. Önce elini tutan elime baktı. Ardından şaşkın bakışlarını gözlerime çevirdi.
Ona güven vermek istercesine gülümsedim. Telaşlı gözleri bir an mutlulukla parladı. Dudaklarını ıslattı ve derin bir nefes verdi. Ardından avucunun içindeki elimi kendine çekip bana iyice yaklaştı. Baran, güç almak ister gibi elimi tutuyordu.
Kapının açılma sesiyle hızla bakışlarımızı içeri doğru çevirdik. Eşikte dikilen; yirmili yaşlarda, kara yağız, genç bir oğlandı.
‘’Buyurun Komutanım.’’
‘’Veteriner Yusuf’un evi mi?’’ dedi ifadesiz bir sesle Demir. ‘’Muhtar burayı tarif etti.’’ Bir yandan da adamın olumsuz cevap vermesi ihtimalini yok etmişti.
‘’Evet, kendisi babam olur. Peki ya siz ne için gelmiştiniz?’’ Adamı hızla baştan aşağı süzdüm. Uzun boyu, özenle taranmış siyah saçları ve yeni çıkmaya başlayan sakalları vardı. Korku dolu gözlerle Komutan Demir’i izledi. Ardından bakışlarını arkada dikilen Baran’la bana değdirdi.
‘’Ali Atasoy ve Leyla Aktürk içeride mi?’’
‘’Şey… Onların soy ismi aynı değil mi?’’ Oğlan kaşlarını çatmış, şaşkın bir ifadeyle Demir’i süzüyordu.
Komutan Demir artık sinirlenmeye başlamıştı. Sabrı tükenmek üzereydi. Sert bir sesle, ‘’Buradalar mı değiller mi?!’’ diye yükseldi.
‘’Buradalar komutanım.’’
‘’Çağır o zaman!’’
Oğlan sendeleyerek iki adım arkaya geriledi. Demir’den kaçar gibi uzaklaşmıştı.
‘’Komutanım hoş geldiniz. Buyurun içeriye girin ayakta kalmayın.’’ Yaşlı bir adam konuşmaları duyunca kapıya doğru yavaş adımlarla yürümeye başladı. Koşar adım kaçan oğlanın arkasından utançla bakıyordu. ‘’Bizim oğlan Can. Onun kusuruna bakmayın. Aklı gidip geliyor bu aralar.’’
‘’Yusuf Bey siz misiniz?’’
‘’Evet komutan. Hayırdır inşallah?’’
‘’Muhtara haber vermişsiniz. Evinizde ormanda kaybolan iki kişi varmış.’’
‘’Sen bizim çocukları diyorsun komutan. Gelin gelin içerideler! Yeni çay demledik. İkram edelim size de. Bir güzel soluklanın. Yorulmuşsunuzdur.’’
Baran yanımda sendeler gibi oldu. En sonunda çareyi kapının koluna tutunmakla buldu. Sanki kendi kendini ikna etmeye çalışıyormuş gibi konuşmaya başladı. ‘’Leyla… Benim kardeşim… Bu evde yani?’’ dedi umut dolu sesiyle. Bakışları benimle buluştuğunda Baran’ın yüzünde kaç gündür görmediğim, hasret kaldığım gülümsemesi vardı.
‘’Tabi ya Leyla kızım buradadır. Kocası da yanında!’’ dedi heyecanla Yusuf Bey. Eliyle ağzını tuttu ve kıkırdayarak ‘’Komutan aramızda kalsın ben böyle yakışan çift görmedim. Sanırsın Leyla ile Mecnun.’’
Baran’ın gülümsemesi yüzünde donup kaldı. Gözlerini boş boş kırpıştırdı. Birkaç saniye duyduklarını hazmetmeye çalıştı. Dudaklarını sertçe birbirine bastırıp, kaşlarını çattı.
‘’Kocası derken?’’
Yusuf her şeyden habersiz sırıtarak, ‘’He ya kocası! Ali işte!’’ dedi.
Neler yaşandığına dair hiçbir fikrim yoktu. Ali ve Leyla hangi ara karı koca olmuştu? Komutan Demir de arkasını bize döndü ve şaşkınlıkla yüzümüze baktı. Belli ki o da bir şey anlamamıştı. Baran’ın elini tutan elimi daha da sıktım. Kulağına eğilip, ‘’Önce ne olup bittiğini anlayalım. Sakın fevri bir harekette bulunma Baran tamam mı?’’ dedim telaşla. İçten içe endişeleniyordum. Akıllarını peynir ekmekle mi yemişti bunlar?! Baran’ın tepkisinden ben bile korkardım. Varsın Leyla ve Ali’nin halini siz düşünün…
Baran ifadesiz bir yüzle bana baktı. Başını aşağı yukarı sallamakla yetindi. Fazla sakindi. Bu tavrı hayra alamet değildi. Fırtına öncesi sessizlik gibiydi.
Dişlerini sıkarak, ‘’Hadi Neva.’’ dedi Baran. Omuzları gerilmiş, çenesi kaskatı kesilmişti. Beni de peşinden çekiştirerek kapıdan içeri girdi. Komutan Demir’in omzuna çarpsa da umursamamıştı. Demir’e baktığımda sinirle Baran’ı baştan aşağı süzmekle meşguldü. Yine de arkamızdan gelmeye devam etti.
Baran, yanında dikilen Yusuf’a ‘’Hangi odada Leyla?’’ dedi ruhsuz bir sesle. Adının Yusuf olduğunu öğrendiğim adam, şaşkın bakışlarla Baran’a baktı. Konuşmadan koridorun sonundaki odayı işaret etti.
Hızla elimi bırakıp koridorda yürümeye başladı. Bense sessizce Baran’ın peşine takıldım. Odanın kapısını sertçe açtığında onun omzundan içeriyi görebilmek için parmak uçlarıma yükseldim.
Karşımızda tam anlamıyla… Evli, mutlu, çocuklu bir aile tablosu vardı...
Bölüm Sonu
Evet arkadaşlar nasıl bir bölümdü? Sonunda bizim kaçaklar bulundu :)
Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum :)
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere
Seviliyorsunuz
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.2k Okunma |
572 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |