29. Bölüm

BÖLÜM 29: SENİ NEDEN AFFETTİM?.

büşra uzun
busrauzun

 

 

Merhaba arkadaşlar

Güzel bir bölümle baş başa bırakıyorum sizi :)

Yıldızlara basmayı ve yorum yapmayı unutmayın

Bölüm Şarkısı: Maya Perest- Yok Bana Bu Cihanda-

Keyifli okumalar

 

 

Mışıl mışıl uyuyan Leyla ve Ali’yi birkaç saniye izledim. Tam ortalarında yatan küçük bir kız çocuğu vardı. Üçü birlikte öyle güzel görünüyorlardı ki, uyandırmaya kıyılmazdı. Sanırım Baran, benim gibi düşünmüyordu.

‘’Leyla!’’ diye bağırdı. İrkilerek uyanan Leyla, yarı kapalı gözlerle önce yanında uyuyan çocuğa, ardından da Ali’ye baktı. Kaşlarını çatmış, ellerini saçlarına daldırıp düşünceli bir halde kaşımaya başlamıştı. Sanki yalnız uyanmayı bekliyormuş gibi şaşkındı Leyla. Başını kapıya doğru çevirdiği an, ona seslenenin abisi olduğunu ancak fark edebildi. Baran’ı görür görmez aceleyle yataktan doğruldu. Belli ki abisi tarafından basılmayı hiç beklemiyordu! Gözlerini kocaman açtı ve telaşla dudaklarını dişledi. Ne diyeceğini bilemez bir halde ağzını aralasa da konuşmaya cesaret edemedi.

Seslere ayaklanan Ali’nin üzerindeyse hala uyku sersemliği vardı. ‘’Ne oluyor lan!’’

‘’Kalk kalk Ali! Ben anlatayım sana neler oluyor!’’ dedi Baran öfkeyle. Aniden yükselişi Leyla’nın yerine sinmesine neden olmuştu. Öne doğru adım atar atmaz onu kolundan yakalayıp durdurmaya çalıştım. Baran, bakışlarını hızla üzerime çevirdi. Yüz hatları kasılmış, dişlerini birbirine kenetlemişti. Alev alev yanan gözlerini gözlerime dikti ve sert bir sesle konuşmaya başladı.

‘’Sen karışma Neva!’’

Panikle ‘’Odada çocuk var Baran! Sakın!’’ dedim. Uyarmak istercesine bakışlarımı Baran’dan ayırıp yatakta yatan küçük kıza çevirdim. Bir yandan da kolunu sıkıca tutuyordum. Eğer onu bırakırsam Ali’ye kafa göz dalacağına adım kadar emindim. Daha birkaç dakika önce kardeşinin evli olduğunu öğrenmiş, üstüne onları aynı yatakta uyurken yakalamıştı! Baran için bile bu kadar skandal fazlaydı.

Sinirle gözlerini kapatıp derin derin soludu. ‘’Tamam, anladım. Sakinim ben! Şimdi bırak kolumu Neva!’’ fısıldar gibi konuşsa da sesinin sertliği tüylerimi ürpertmişti.

Ali yattığı yataktan kalktı ve ’’Bir şey söyleyeceksen bana söyle!’’ dedi. Elleri cebinde, gayet rahat tavrıyla Baran’ın karşısında dikiliyordu. Leyla da hızla yerinden doğruldu ve Ali’nin arkasında yerini aldı.

Baran gözlerini kısmış, geniş adımıyla Ali’nin burnumun dibine kadar girmişti. Birbirlerini bir kaşık suda boğacak gibi gözlerini kırpmadan bakışıyorlar, odadaki gerilimi had safhaya çıkarıyorlardı.

‘’Bunlar da kim Ali?’’ gelen sesle hepimizin bakışları yatağa doğru kaydı. Derin uykusundan uyanan çocuk, merakla Baran’la beni izliyordu.

Ali’nin dudaklarında geniş bir gülümseme yayıldı. ‘’Defne’cim hadi sen içeri geç canım.’’

Adının Defne olduğunu öğrendiğim kıza tedirginlikle gülümsedim. Acaba Defne gitmese miydi? Sanki o varken Ali ve Leyla’nın canının daha güvende olduğunu hissediyordum.

‘’Hadi gel Defne.’’ Leyla kızın elinden tuttu, yataktan kalkmasına yardım etti. Kucakladığı çocukla dışarı çıkarlarken dikkatimi başka bir ayrıntı çekmişti. Leyla’nın ayağı bandaja sarılıydı ve üstüne basamıyordu. Yüzünü acıyla buruşturmuştu. Sekerek yürüyor, yine de sesini çıkarmıyordu.

Çocuğu bırakıp hızla geri dönen Leyla aceleyle konuşmaya başladı.

‘’Abi hiçbir şey göründüğü gibi değil! Tamamen yanlış anlaşıl-‘’

Baran’ın çatık kaşları anında yumuşadı. Telaşla Leyla’yı baştan aşağı süzdü ve kendine çekip sıkıca sarıldı. Sanki onu göğüs kafesinden içeri sokmak ister gibiydi. Bir yandan da saçlarına öpücükler konduruyordu.

‘’Çok korktum Leyla’m. Sana bir şey oldu sandım.’’ Leyla’nın başını elleriyle kavradı. En sakinleştirici sesiyle ‘’Ayağına ne oldu senin?! Başka bir yerin ağrımıyor değil mi!?’’ dedi. Baran, bir yandan korku dolu bakışlarını kardeşinin yüzünde gezdiriyordu.

‘’İyiyim abim. Sen geldin ya…’’ Leyla şaşkınlığını hızla üzerinden atmış, Baran’a sıkıca sarılıp gülümsüyordu. Abisinin ona kızıp bağıracağını düşünürken, merhamet etmesinin tadını çıkarıyordu.

Baran’ın gözlerinde hem hüzün hem de mutluluk vardı. Kardeşine sağ salim kavuşmanın verdiği rahatlamayla omuzları gevşemişti.

Baran, ‘’Yine de hastaneye gitmeliyiz. Hem nasıl oldu bu?’’ dedi merakla. Leyla’nın bandajlı ayağına kaşlarını çatarak bakmaya başladı.

Leyla kaçamak bakışlarını Ali’ye değdirmekle yetindi. ‘’Ufak bir kaza.’’

‘’Kırık yok!’’ dedi Ali heyecanla. ‘’Tabi doktor da görse iyi olur.’’

Baran Ali’ye ters bir bakış attı. ‘’Seninle sonra hesaplaşacağız! Leyla’nın haline dua et sen!’’

Ali bitkin bir nefes verdi. Kollarını göğsünde birleştirdi. ‘’Hesaplaşalım bakalım.’’ diye mırıldandı.

Kapı eşiğinde dikilen Komutan Demir, ‘’Kayıplar bulunduğuna göre artık geri dönebilir miyiz?’’ Bıkkın bir şekilde Baran’ın yüzüne baktı. ‘’Sakıncası yoksa?’’

Koridordan gelen gür ses, Demir’e gereken cevabı verdi. ‘’Evime kadar gelmişsiniz Komutan! Çayımı içmeden sizi asla bırakmam!’’ Yusuf Amca’nın ısrarları üzerine Demir göz devirmekle yetindi.

Odadaki herkese tek tek bakışlarını değdirdi. Demir, ‘’Çay içip kalkıyoruz! Anlaşıldı mı?’’ birkaç saniye kimseden ses çıkmayınca ‘’Sessizliğinizi evet olarak kabul ediyorum.’’ dedi.

 

***

 

Baran şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. Aynı şaşkın ifadesiyle, ‘’Demek 5 yıldır evlisiniz ha!’’ diye sayıkladı. Elinde tuttuğu çay bardağıyla Ali ve Leyla’nın ortasında salonda oturmuş, boş bakışlarla olan biteni dinliyordu. Bense Yusuf Amca’nın yanında kavga çıkmaması için dua ediyordum. Bu yaşlı adam resmen yangına körükle gidiyor ve asla susmak bilmiyordu.

Yusuf, ‘’Baran evladım ne güzel en yakın arkadaşınla kız kardeşin evli! Çok şanslısın valla! Yabancıya gitmedi Leyla kızım.’’ konuşmasının sonuna doğru aheste aheste çayını höpürdeterek içmişti. Nasıl bir kaosa sebebiyet verdiğinin farkında bile değildi!

Baran’ın dudaklarında tekinsiz bir gülüş belirdi. Bir eliyle bardağını sıkıca kavramış, diğer eliyle Ali’nin sırtını sertçe sıvazlamaya başlamıştı. ‘’Tabi ya! O kadar şanslıyım ki Yusuf Amca! Ali gibi damat herkese nasip olmaz!’’

Ali tedirginlikle Leyla’ya kaçamak bakışlar attı. Şimdiden evcilik oyunundan pişman olmuşa benziyordu. Baran’a yakalanmayı planlamadığı yüzündeki ifadeden belliydi.

Baran, Ali’nin sırtını sertçe ovuşturdu, hızını alamayıp ensesine sert bir şaplak attı. Ali sarsılarak öne doğru düşer gibi oldu ama kendini çabuk toparladı.

‘’Çok severim Ali’yi! Güvenilir!… Dürüst!… Adam gibi adam!’’ Baran her kelimesini üstünü basa basa söylerken ona daha çok vuruyor, Ali’nin yüzü acıyla buruşuyordu. Severken öldürmek bu olsa gerekti…

Leyla çekinerek gırtlağını temizledi. ‘’Aslında ayağımın acısı baya arttı. Biz gitsek mi artık?’’ dedi. Bir yandan da yalvarır gibi bana bakıyordu.

‘’Aaa! Ne güzel evliliğinizin bütün detaylarını Yusuf Amcadan dinliyordum işte-‘’

‘’Baran, Leyla haklı. Kar yağışı başlamadan gidelim. Malum yollar kapanabilir. Sizde tekrar mahsur kalmak istemezsiniz değil mi?’’ Ali ve Leyla’ya onay bekler gibi baktım. İkisi de hızla başını aşağı yukarı salladı.

Komutan Demir, çoktan oturduğu koltukta ayaklanmıştı. Evdekilere ayıp olmasın diye saatlerdir sesini çıkarmadan beklemiş, önerime balıklama atlamıştı. İtiraz kabul etmeyen bir ifadeyle hepimizin yüzüne baktı ve ‘’Gidelim.’’ dedi.

Baran Ali’nin suratına dalga geçer gibi gülümsedi ve omzunu sıkıca kavradı. Yüzünü yüzüne yaklaştırdı, sımsıkı sıktığı dişlerinin arasından tıslar gibi konuştu. ‘’Tüh ya! Görüyor musun kayınbirader! Kalan hikâyenizi sizden dinleyeceğiz demek ki!’’

Ali çaresizce eliyle yüzünü sıvazladı. Derin bir nefes aldı. Başının büyük belada olduğunun farkındaydı.

 

***

 

‘’Ne yani gidiyor musunuz!?’’ Defne kapı eşiğinde durmuş, Ali ve Leyla’ya gözleri dolu dolu bakıyordu. Alt dudağı çoktan titremeye başlamıştı. Bu küçük kız her an ağlayıp ortalığı birbirine katabilirdi.

Ali, yavaşça eğilip Defne ile aynı hizaya geldi. Artık ela gözlerine doğrudan bakabiliyordu.

‘’Bizim gitmemiz gerekiyor Defne.’’ Ali yanı başında dikilen Leyla’ya bakışlarını çevirdi. Leyla çoktan içli içli ağlamaya başlamış, akan burnunu koluna siliyordu. Ali bir an hangisinin çocuk olduğunu, teselli etmeye kimden başlaması gerektiğini düşündü.

‘’Hem Yusuf Amcadan evinizin adresini aldım. Biz gittikten sonra sana bir kargo gelecek.’’

‘’Ne kargosu!?’’ Defne gözlerini kocaman açmış, merakla Ali’yi dinliyordu.

Ali’nin yüzünde yarım bir gülümseme belirdi. Tek kaşını havaya kaldırmış, bilmiş bir tavırla ‘’Senin şu Barbie… Fazla sahipsiz geldi bana...’’ dedi ciddi bir sesle. Kaçamak bakışlarını kısa bir an Leyla’ya değdirdi. Leyla ne diyeceğini bilemeyerek öylece Ali ve Defne’yi izliyordu.

Ali’nin gülümsemesi daha da genişledi. ‘’Onun da bir eşi olmasın mı?’’ dedi Defne’ye göz kırparak.

‘’Ken! Bana Ken bebeği mi alacaksın Ali!?’’ Defne heyecanla yerinde zıplıyor, şimdiden bebeğine kavuşacağı anı hayal ediyordu. Artık onun da bir Ken’i olacaktı!

Leyla’nın dudaklarında beliren gülüş, minik bir kıkırtıya dönüştü. Birkaç saniye gözleri Ali’nin gözlerine kenetlendi.

Defne’nin gözünde Leyla bir Barbie’di.

Ali de Ken.

Ken’siz bir Barbie… Olmamalıydı...

Baran’ın dışarıdan ‘’Leyla hadisene!’’ diye bağırmasıyla Leyla, Ali’den bakışlarını çekmek zorunda kaldı. Sanki yüzündeki gülüşü soldurmaya yemin etmişti abisi. Leyla gerçekten kurtulduklarına bile sevinememiş, bütün günü zehir olmuştu.

Hoş kendince haklı diye düşünmeden edemedi Leyla. Evlilik yalanı ilk duyduğunda o bile sinirlenmişti. Kim bilir abisinin içinde ne fırtınalar kopuyordu?

Yusuf Amca ‘’Dikkatli olun Ali evladım. Leyla kızıma da iyi bak.’’ dedi üzüntüyle. Ali ve Leyla’yı uğurlamayı hiç istemiyor gibiydi. Bütün aile sırayla kapıya dizilmiş, onları yolcu ediyordu. Aralarında asık suratına rağmen Gülpembe bile vardı.

Ali minnet dolu bakışlarla ‘’Yusuf Amca her şey için teşekkür ederiz. Yaptığın iyiliğini asla unutmayacağım. Kartım sende. Şu bahsettiğin tarlalar… Avukata ihtiyacın olursa bir telefon kadar uzağındayım.’’ dedi samimi bir sesle.

Yusuf babacan bir gülüşle Ali’yi sıkıca kucakladı. ‘’Sağ olasın Ali oğlum.’’ Ali’nin kulağına doğru eğildi ve fısıldayarak bir şeyler söylemeyi ihmal etmedi. Ali, Yusuf’un nasihatlerini dinlerken Leyla’ya gülerek bakıyordu. Artık ne duyduysa minik bir kahkaha bile atmıştı.

‘’Unutmam aklımda.’’ dedi Ali kahkahalarının arasından. Omzuna dostça vuran eli son defa sıktı.

Herkese tek tek sarılıp teşekkür etmişler, Defne’nin yanaklarına kocaman öpücükler bırakmışlardı. Bu küçük kızdan ayrılmak sandıklarından da zor olmuştu.

Ali ve Leyla, bahçe kapısından çıkana kadar ardında kalanlara el salladılar. İkisinin de üzerine sıcak yuvadan ayrılmanın hüznü çökmüştü.

Baran ‘’Ağaç olduk burada neredesiniz siz!’’ diye onlara bakıp homurdandı.

Ali sinirle Baran’a çıkıştı. ‘’Geldik işte! Az bekledin diye incilerin mi döküldü?!’’ Zaten evlilik yalanını söylediği için Baran’ın bütün hareketlerine katlanmış, artık sabrı tüketmişti.

‘’Sen konuşma! Hem suçlusun hem güçlü! Ne diye kardeşimle evlilik yalanı atıyorsun lan! Amacın ne senin?!’’

‘’Canım öyle istedi var mı itirazın!?’’

Baran’ın gözleri sinirle seyirdi. Bütün gün beklediği fırsatı sonunda yakalamıştı. Bir anda var gücüyle sıktığı yumruğunu, Ali’nin suratının tam ortasına zevkle geçirdi.

 

 

***

 

 

‘’Yukarı doğru bak Ali! Yoksa kanaman durmayacak!’’ Arabayı sürerken bir yandan Ali’nin burnundaki tamponlara yüzümü buruşturarak baktım. Acaba kırılmış olabilir miydi? Fazla kanamış, bir türlü durmak bilmemişti.

‘’Yukarı bakınca nefes alamıyorum Neva!’’ dedi boğuk bir sesle. Acıyla burnuna tuttu, homurdanarak dudaklarını büzdü. ‘’Ya kırıldıysa?’’

Ali’nin tepkisine istemsizce güldüm. Dayak yemeye fazla istekli davranmış, beklenen sonu kendi hazırlamıştı. Bu işin kavgayla biteceği açıktı. Neyse ki Komutan Demir araya girmiş, Baran’ın elinden Ali’yi zor almıştı. Ceza olarak da Baran ve Leyla, Jandarma ekip otosuyla dönüyorlardı. Ben ve Ali ise Baran’ın arabasıyla.

‘’Evli olduğunuz yalanını söylerken aklından ne geçiyordu?’’ yüzümdeki imalı gülüşle bakışlarımı Ali’ye çevirdim. Yerinde anlamsızca kıpırdanmış, sertçe yutkunmuştu.

‘’Yusuf Amcanın yanlış anlaması işte! Leyla benim karım demek zorunda kaldım… Sonra da olaylar aniden gelişti…’’ diyerek omuz silkti. Gözlerini benden kaçırmış, pencereden dışarı bakarak yolu seyrediyordu.

‘’Sen düşünmeden hareket etmezsin Ali.’’ dedim. Gülüşümü saklama gereksinimi duymadan sırıtıyordum. Düşündüğüm şey gerçek olabilir miydi?

‘’Neden öyle bakıyorsun Neva! Hayır, Baran bitti şimdi sana mı hesap vereceğim?!’’ dedi panikle. Başını umarsızca iki yana salladı. Anında savunmaya geçmesi gözümden kaçmamıştı. Bu tavrıyla iyice emin olmuştum.

Ali, Leyla’dan hoşlanıyordu! Hem de evlilik düşünecek kadar! Ağzından bir kere karım lafı çıkmıştı artık! Geri dönüşü yoktu.

‘’Leyla güzel kız. Hoş, alımlı, zeki... Daha ne olsun! Ayrıca bir aradayken çok yakışıyorsunuz. Sana bakarken gözlerinin içi gülüyor kızın.’’

‘’Yapma Neva…’’ diyerek sıkıntıyla iç geçirdi. Bana ters bir bakış atıp, başını koltuğa dayadı. Yaralı burnuna dokundu ve kanayıp kanamadığını kontrol etti. Ardından yüzünü acıyla buruşturdu. Kanama durmuştu durmasına ama şişlikle birlikte morluklar giderek artıyordu.

‘’Neyi yapayayım Ali? Gördüklerimi yok mu sayayım?’’

‘’Yok say! Anlasana Neva… Beni bu cihanda…’’ konuşurken boğazı düğümlenmiş, gözleri buğulanmıştı. ‘’Sevecek kimse yok!’’

Ali silik bir tebessümle yüzüme bakmakla yetindi. Duyduklarım karşısında kaşlarımı çatmış, dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Ne söyleyecektim ki!? Sıkıntıyla direksiyonu iyice kavradım. İçten içe neden böyle düşündüğünü bilmek kalbimi acıtıyordu. Birkaç dakika ikimizde ses çıkarmadan yolu seyrettik.

Derin bir nefes aldım. Konuşmaya başladığımda dudaklarım titriyordu. ‘’Seni neden affettim biliyor musun Ali?’’ sessizliğinden cesaret bulup devam ettim.

‘’Ayrılık acısı çekiyordum. Uzun süre Baran’ın yokluğunu kabul etmeyi reddettim. Sadece geri gelsin, kaldığımız yerden devam edelim istiyordum.’’ eski günleri hatırlamak kalp atışlarımı hızlandırsa da aldırış etmedim. ‘’Baran’ın yokluğu benim için ölüm gibi bir şeydi.’’

Kuruyan dudaklarımı ıslattım. ‘’Biz ayrıyken senin mutlu olman gerekirdi Ali. Sonuçta istediğin olmuştu. Artık Baran hayatımda değildi.’’ diye fısıldadım.

Ali bakışlarını hızla benden kaçırmış, boşluğa doğru dikmişti. Yüz ifadesinden ne düşündüğünü anlayamıyordum. Konuşmadan sadece beni dinliyordu.

‘’İntihar etmeye kalktığımda…’’ genzim yanıyor, ağlamamak için büyük bir çaba sarf ediyordum. Göz kapaklarımı hızla kırpıştırdım. Akmaya hazırlanan gözyaşlarımı geri ittim. ‘’Yanımda sadece sen vardın. Hastanede aylarca yattım yine yanımdaydın. Yemek yemeyi reddettim ellerinle yedirdin beni.’’ dudaklarımda manidar bir gülümseme belirdi.

‘’Hatırlıyor musun ailem bile o soğuk hastane odasında yalnız bıraktı beni. Geçmiş olsun çiçeği göndermişlerdi. Yurt dışından dönmeye bile tenezzül etmediler.’’ O günler öylesine zordu ki sanki anlattıkça tekrar gözümde canlanıyor, tekrardan yaşıyor gibiydim.

’Sinir krizi geçirip aynanın karşısında saçlarımı kestiğimde-‘’

Ali, ‘’Tamam Neva! Yeter artık! Lütfen sus dayanamıyorum!’’ dedi yalvarır gibi.

’Sözümü kesme!’’ diye sertçe onu uyardım. Derin bir nefes alıp, kaldığım yerden devam ettim. ‘’Saçlarımı kestiğimde sen de kendi saçlarını kazıtmıştın. Hem de o çok sevdiğin sarı saçlarını! Özenle baktığın, dokunulmasından bile hoşlanmadığın saçlarını… Sonra bana, ‘’Saçlar anıları saklar. Artık kötü anın kalmadı Neva. Hepsini kesip attın.’’ demiştin. Bir an önce toparlanmam için her şeyi yapıyordun.’’

’Yaşadığın acıların sebebi benim! İntihar etmen, sevdiğinden ayrılman…’’ dedi ağlamaklı bir sesle. ‘’Ben kötüyüm!... Bencil herifin tekiyim!... Hayatını mahvettim senin! Nasıl affedebiliyorsun anlamıyorum Neva! Ben bile kendimi affedemiyorum.’’ Ali konuşmasının sonuna doğru dayanamayıp arabanın içinde haykırarak bağırmıştı.

‘’Yüzündeki hüznü görmeseydim seni asla affetmezdim. Meğerse vicdan azabı çekiyormuşsun.’’ dedim titrek sesimle.

‘’O günlerde anlayamamıştım. Şimdi daha iyi anlıyorum. Kerem’in ölümüne sebep olduğumda çok daha iyi anladım.’’ acı bir tebessüm dudaklarıma yayıldı.

‘’Pişman olmak zamanı geri almıyor. Yaşananları unutturmuyor.’’ İçimde kopan fırtınaya inat bakışlarımı Ali’ye çevirdim. Kara gözlerine korkusuzca baktım.

‘’En büyük kötülüğü kendine yaptın sen Ali. Hala farkında değil misin?! İnsanın aklıyla yüreğinin arasında çaresiz kalması… Ne acıdır gerçekleri anlatamaması… Susması… Sustukça yavaş yavaş ruhunun ölmesi… Her gün senin gözlerinde gördüğüm, tam olarak buydu.’’

Ali ne diyeceğini bilemeyerek sessizce başını salladı. Yüz hatları birkaç saniye boyunca kitlendi, sonra da çenesi titremeye başladı. Artık omuzları sarsılıyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Akan gözyaşlarını bastırabilmek için avuç içleriyle gözlerini sertçe ovuşturdu. Burnundaki tampon yüzünden nefes alamıyor, dudaklarını aralamak zorunda kalıyordu.

‘’Sevilmek istiyorsan önce sevmeyi bil Ali… Karşındakini yok etmeden sevmeyi…’’ dedim. Teselli etmek değildi niyetim. Tekrar aynı hatayı yapmasına engel olmaktı.

Hastane acilinin önüne geldiğimizde yavaşça aracı durdurdum. Derin bir sessizlik içinde bir süre öylece arabanın içinde bekledik. Dikiz aynasından baktığımda Jandarma ekip otosunun tam arkamızda durduğunu gördüm. Baran, Leyla’nın koluna girerek arabadan inmesine yardımcı oluyordu.

Ali’yle konuşmak içimi rahatlatmıştı. Kalbimdeki ağırlığın yerini dolduran huzur iyi hissettiriyordu. Artık acıya yer yoktu. Geçmiş geçmişte kalmalı, herkes hayatını yaşamalıydı.

Ali’nin önüne çıkan fırsatları kaçırmasını istemiyordum. Leyla, hayatının şansı olabilirdi. İkisinin birbirine bakışlarındaki saklı olan yoğun duygu çok tanıdıktı! Kesinlikle aşktı bu! Gerçek aşkı bulmak her insana nasip olmazdı. Onlar çoktan aşkın büyüsüne kendilerini kaptırmışlardı bile. Ali’nin henüz duygularından haberdar olmadığına emindim. Galiba Leyla’da hissettiklerinden bihaberdi.

Ali’nin şiddetli ağlaması, yerini kesik kesin iç çekişlere bırakmıştı.

‘’Teşekkür ederim Neva.’’

‘’Seni ağlattığım için mi teşekkür ediyorsun?’’

‘’Hayır, tabi ki!’’ kızarmış gözlerine rağmen en içten gülüşüyle bana baktı.

‘’Özgürleştiğimi hissediyorum. Kuş gibi hafifledim sanki. Yıllardır ilk defa rahat bir nefes alıyorum. Burnumdaki tampona rağmen.’’ dedi yarım bir gülüşle.

Ali birkaç saniye bekledi sonra yeniden konuştu. ‘’Kendimi affetmenin yolunu gösterdin bana. Deneyeceğim. Çabalarsam belki… Ben de mutlu olabilirim. Ama bil ki sana yaşattıklarımı asla unutmayacağım Neva! Gözümün önünde gün gün eriyip gidişini unutmayacağım. Sebebin olduğumu unutmayacağım. Bunca unutmamalara rağmen yine de kendimi affedebilir miyim? Bilmiyorum.’’ Elleriyle oynamayı bırakıp, dalgın bakışlarını yüzüme çevirdi. Gözlerini gözlerimden hiç ayırmadan ’’Artık iyi olman için elimden geleni yaparım. Yolundan çekilirim. Karşına çıkmam. Gerekirse Baran’dan her gün dayak bile yerim. Yeter ki sen üzülme artık.’’ dedi ağlamaktan çatallaşan sesiyle. Ali’nin sıcacık bakışlarında minnet duygusu vardı.

‘’Bir gün başarabilirsem eğer’’ duraksadı ve boğazını tıkayan yumruyu yutmaya çalıştı.

‘’Sevdiğim kadını… Yok etmeden… Ruhunu kanatmadan seveceğim…’’

 

Bölüm Sonu

 

Evet arkadaşlar nasıl bir bölümdü? Sonunda bizim kaçaklar bulundu :)

Sonraki bölümlerde sürpriz gelimler olacak takipte kalın

Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere

Seviliyorsunuz

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 14.02.2025 17:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...