
Merhaba arkadaşlar.
Yeni bölümü bırakıp kaçıyorum.
Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum. Yıldızlara dokunmayı unutmayın.
Bölüm Şarkısı: 13. vagon - Gitmiyor Gözümden
Keyifli okumalar.
Ali beni karşısında görünce afalladı. Hazırlıksız yakalanmıştı. Birkaç saniye boş bakışlarını üzerimde gezdirdi. En sonunda dudakları aralandı. Yüzündeki şaşkın ifadeyle ‘’Neva? Senin ne işin var burada?’’ diyebildi.
Gözlerimi hafifçe kıstım, kollarımı göğsümde kavuşturdum. ‘’Hayırdır başkasını bekliyordun galiba.’’ dedim iğneleyici bir sesle. Kapı eşiğinde öylece dikilmiş birbirimize bakıyorduk.
Ali eliyle ensesini ovuşturdu. Gözlerini benden kaçırdı. Kapıdan bir adım uzaklaşıp, içeri geçmem için yana çekildi.
‘’Seni karşımda görünce şaşırdım.’’
Onu duymamış gibi hızla koridorda yürümeye başladım. Salonun ortasına geldiğimde aniden durdum. Sırtım Ali’ye dönüktü.
Tedirginlik dolu sesiyle ‘’İyi misin Neva?’’ dedi.
Derin bir nefes alıp ağlamaktan kızaran gözlerimi sımsıkı kapadım. Göğsüm her geçen dakika daha da sıkışıyordu. Başımın zonklaması hala geçmemişti. Sanki oda etrafımda dönüyor, yer ayağımın altından kayıyordu. Omuzlarım çökmüştü. Titreyen ellerimi usulca karnıma yerleştirdim. Mideme saplanan sancıysa dayanılmazdı. İyi miydim sahiden? Hiç sanmıyorum.
Koluma dokunan elden irkilip, bir adım geri çekildim.
‘’Neva korkutma beni! Bu halin de ne!?’’ Sessiz kaldığımı görünce göz bebekleri panikle büyüdü. ‘’Neler olduğunu anlatacak mısın?’’
Hayal kırıklığı dolu bakışlarım, Ali’nin yüzünde gezindi. ‘’Ben değil sen anlatacaksın!’’
‘’Anlamıyorum.’’ dedi kaşlarını çatarak. Yanımdaki bedeni gerildi. Kıpırdamadan duruyor, sadece nefesinin sesini duyuyordum.
Başımı aşağı yukarı sallayarak ona katıldım. Asabice ‘’Anlamıyorsun demek!’’ diye yineledim. Bir adımla burnunun dibine kadar girdim. Gözlerim korkusuzca onun kara gözlerine dikiliydi. Sesimdeki ağlamaklı tınıdan nefret etsem de tüm cesaretimle konuşmaya başladım.
‘’Ben sana anlatayım o halde! Nereden başlasam acaba?’’ diyerek sinirle ellerimi belime yerleştirip, dudaklarımı dişledim. ‘’Ha buldum! Bana Kerem’in ölümüne sebep olduğum o gecenin kayıtlarını neden yılarca sakladığını anlatmakla başlayabilirsin mesela!’’ diye bağırdım. ‘’Ya da dur sen anlatmaya zahmetine girme! Ne de olsa sakladığın başka şeyler de vardır!’’
Hızla arkamı dönüp salondaki kitaplığa doğru geniş adımlarla ilerledim. Delirmenin eşiğini çoktan geçtiğimi hissediyordum. Elime geçen ilk kitabı sinirle yere fırlattım. Yetmedi bütün kitaplığı alaşağı ettim. Ne aradığımı bile bilmeden hareket ediyordum. Sonrası hızlı gelişti. Bibloları kırdım, duvardaki tabloları parçaladım yine de içimdeki yangın geçmedi. Hırsla önümdeki masaya tekme attım, cam masa anında tuzla buz oldu. Gücüm tükendiğinde hafifçe eğilip, ellerimi dizlerime yerleştirerek nefes nefese etrafa bakındım. Ali’nin evini tam anlamıyla savaş alanına döndürmüştüm.
Ali hareketsizce salonun ortasında dikilmiş beni izliyordu. Bir umut sakinlememi bekledi. En sonunda ‘’Neva…’’ diye acıyla mırıldanmakla yetindi. Yüzündeki yalvaran ifadeyi görünce yüreğim daha da ezildi. Öfkem daha da perçinleşti.
Gözlerim yaş içinde ‘’Söylesene kaydın kopyalarını nereye sakladın?!’’ diye bütün gücümle bağırdım. ‘’Yoksa tehdit edecek başka deliller mi buldun?’’
‘’Yapma… Lütfen!...’’
‘’Neyi yapma Ali!’’ dedim haykırarak. Kalp atışlarım hızlanmış, göğsüm şiddetle inip kalkıyordu. ‘’Seni affettim diye mi böylesin ha? İstediğini yapabileceğini mi sanıyorsun!?’’
‘’Bir anda neden böyle öfkelendin bilmiyorum ama bende kayıt falan yok! Tek kopyası vardı. Onu da Baran aldı.’’ dedi boğuk bir sesle. ‘’Başka bir şey yok elimde! Lütfen inan bana Neva!’’ diyerek bana doğru bir adım attı.
‘’Sakın!’’ Titreyen elimi havaya kaldırdım. ‘’Sakın bana yaklaşma!’’
Ali bir sözümle yerinde mıh gibi çakılıp kaldı. Yüzünden sayısız duygu geçti; endişe, korku, çaresizlik ama en çok da pişmanlık.
Gözlerimi kapatıp derin bir soluk aldım. ‘’Bana her şeyi yaptın! Hayatımı mahvettin sesimi çıkarmadım.’’ diye dişlerimi sıkarak konuştum. ‘’Seni affedersem kendimi de affederim sandım! Her defasında aklamaya çalıştım seni! Yanında durdum. Ulan beni sevdiğin için bile kendimi suçladım ben!’’
Ali gözlerini ağır ağır kaldırdı, benimkine dikti. Bir an sonra yeniden indirdi. Boğuk, ölgün bir sesle ‘’Senin suçun değildi.’’ dedi. ‘’Ne seni sevmem, ne de Kerem’in ölümü. Hiçbiri senin suçun değildi.’’
‘’Her şeyi öğrendim Ali.’’ Başımı yana yatırdım, gerçekleri her ikimiz de biliyoruz diyen bir bakış fırlattım. ‘’Kerem’in ölümüne nasıl sebep olduğumu tek tek izledim.’’ yüzümü acıyla buruştururken bakışlarımı Ali’nin gözlerine diktim. ‘’Şimdi sen söyle kimmiş suçlu?!’’
‘’Nasıl izledin? Sen söylemedin mi Baran kaydı ateşe atıp yok etti diye?’’
‘’Tek merak ettiğin bu mu?’’ diyerek kaşlarımı havaya kaldırdım. Anlaşılan Ali’nin henüz Serkan’dan haberi yoktu. Serkan, son birkaç aydır beni takip ettiği gibi Ali’yi de takip etmiş olmalıydı. Ali’nin yıllardır sır gibi sakladığı görüntüler, Serkan’ın elinden kurtulamamıştı.
‘’Maalesef kötü haber Ali! Senin kasanı patlatan ilk kişi Baran değilmiş!’’ diye alayla güldüm. Artık sinirlerim bozulmuştu. Sahi, Serkan sayesinde Baran Almanya’dan çıkıp gelmemiş miydi? Yıllardır çektiğim hasreti adam bir çırpıda son buldurmuştu. Bir de önüme koyup, zorla izlettiği görüntüler vardı tabi. Kerem’in öldüğü gecenin kaydı. Nelere sebep olduklarımla yüzleşmeme vesile olmuştu Serkan… Ah! Yeni öğrenmiş olduğum, beni öldürmek isteyen biri detayını da atlamayalım şimdi... Yenir yutulur iyilikler değildi bunlar! Kesinlikle Serkan’a çok şey borçluydum!
Gülüşüm solarken, içimdeki kabaran öfke dalgasına tutundum. ‘’Söyle! Oktay’ı tanıyor muydun!?’’
Ali yerinde rahatsızca kıpırdandı. Gözleri tereddütle doldu. Sadece dudaklarından tek bir kelime döküldü.
‘’Hayır.’’
‘’Sana inanmıyorum.’’ dedim aniden. Bir adım daha yaklaşıp Ali’nin gözlerinin içine baktım. ‘’Belki de sen ayarladım o geceyi. Bir anda Emre ile kavga edişin, Müge’nin telaşla yanımıza gelip Baran’ı aceleyle alıp götürmesi…’’ derken boğazımı tıkayan yumruyu zorla yuttum. ‘’Sonra Oktay’ın yüklü miktarda uyuşturucuyu bana karşılıksız vermesi...’’ diye fısıldayarak devam ettim.
Ben konuştukça Ali karşımda kaskatı kesildi. Susup anlattıklarımın onda yarattığı etki ölçmek ister gibi bakışlarımı yüzünde gezdirdim.
‘’Belki de Oktay senin adamındı. Anlaşma yaptınız. Öylesine gözün döndü ki Baran’la birlikte olmamdansa ölmemi istedin-‘’
Sözümü yarıda kesti ve ‘’Sus!’’ diye kükredi Ali. Kollarımı iki yandan kavramış, var gücüyle sıkmıştı. Ateş gibi yakıcı bakışları, yüzüme dikiliydi. Onu hiç böylesine öfkeli görmemiştim.
‘’Neden kızgınsın Ali? Gerçekleri duymak canını mı yaktı yoksa?’’ diyerek üzerine gittim. Kollarımı sertçe tutuşu canımı yakıyordu. Acıdan gözlerim doldu. Yine de çenemi hafifçe yukarı kaldırıp gözlerine korkusuzca baktım.
‘’Nasıl!?...’’ dedi yaralı bir hayvan gibi inleyerek. ‘’Nasıl seni öldürmek isteyebileceğimi düşünürsün Neva!’’ bir yandan bütün bedenimi sarsıyor, duyduklarını kabullenemiyordu.
‘’Yapmaz dediğim o kadar çok şey yaptın ki…’’ dedim hayal kırıklığı dolu sesimle. ‘’Yaşattıklarının yanında beni öldürsen daha iyiydi.’’
Ali’nin bakışları karardı, gözleri tehdit dolu bir şekilde kısıldı. Kollarımı tutuşunu gevşetmedi. Canımı yakan ilk dokunuşuydu bu! Çehresi gerilmiş, burnundaki ameliyat sonrası takılan tamponlardan kan sızmaya başlamıştı. Onu böylesine öfkeli, kendinden geçmiş bir şekilde görmenin şaşkınlığı içerisindeydim. Ali, konuşmama fırsat vermeden bir anda beni sürüklemeye başladı. Öylesine hızlı yürüyordu ki onu takip ederken adımlarım birbirine karıştı.
‘’Ne yapıyorsun!’’ dedim korkuyla. Tökezlediğim an Ali kolumdan sertçe geri çekti.
Ali gözü dönmüş bir şekilde, öfkeyle burnundan soluyordu. ‘’Yürü!’’
Dudaklarımdan iniltiyle soluma arası bir ses döküldü. ‘’Ali canım yanıyor bırak!’’
Onun yatak odasına varmıştık. Güçlü elleriyle sımsıkı tuttuğu bedenimi bıraktığında birkaç adım geriledim. Kolumun sızlayan yerini istemsizce ovuştururken, titreyen bacaklarımla ayakta durmakta zorlanıyordum. Korku dolu gözlerle Ali’yi seyretmeye başladım. Doğru dürüst kıpırdayamıyordum bile.
Ali ise varlığımı çoktan unutmuş gibi hızla giysi dolabının kapaklarını açtı. Kıyafetlerini öfkeyle yatağın üstüne savurdu. Dolabın arkasında saklı olan kasaya ulaştığında, karşısında eğildi ve şifresini aceleyle girdi.
Kasanın açılma sesini duymamla bakışlarım o yöne doğru kaydı.
Önce silahı gördüm. Elimde olmadan irkilip, geri çekildim. Nefesim kesilmişti. Simsiyahtı. Korkutucu derecede siyah. Neden Ali’nin kasasındaydı? Bilmiyordum.
‘’Ali ne yapıyorsun?’’ diye fısıldadım. Telaşlı gözlerim Ali’nin elinde tuttuğu karaltıda takılı kaldı. Boş bakışlarını yüzüme çevirdi. Ne duygularını ne de aklından geçenleri gözlerinden okuyamıyordum.
Elimi sertçe kavrayıp silahın kabzasını avucumun içine bıraktı. Bir yandan namlunun ucunu tutmaya devam ediyordu.
Hiç tereddüt etmedi. Korkmadı. Sıkıca birlikte kavradığımız silahı, kendine doğru çevirdi.
Ali, artık silahın soğuk namlusunu kalbinin tam üstünde tutuyordu.
‘’Seni öldürebileceğimi düşündün.’’ dedi derin ve kısık bir sesle. Yaralı gözlerle bana baktı. ‘’Sana zarar verebileceğimi düşündün.’’
Bakışlarım silahı tutan ellerimize kaydı. Buz gibi soğuktu, ikimizin arasında ateşlenmeye hazır bir şekilde duruyordu.
‘’Saçmalama istersen-‘’
Kendinden emin bakışıyla elimi daha da sıkı kavradı. Dudaklarına, ikna edici bir gülümseme kuruldu.
‘’Mermi yatağı dolu. Çek tetiği Neva. Durma. Düşünme. Tereddüt etme. Sadece gözlerime bak.’’ dedi dingin bir sesle.
‘’Delirmişsin sen!’’ dedim feryat ederek. Gözyaşlarım yüzümü ıslatıyor, korkuyla bir Ali’ye bir silaha bakıyordum.
‘’Ne ben yaptıklarımı unutabiliyorum ne de sen yaşadıklarını. Birisi bedel ödemeli. O kişi ne Baran ne de sensin. Başıma geleni hak ettim ben! Hadi ne bekliyorsun!’’ diye söylendi.
Dudaklarımdan hafif bir inilti döküldü. Tüm hücrelerim bir anda kaskatı kesildi. Elimin altındaki silahın soğukluğunu son defa hissettim. Sonrasında gözlerimi sımsıkı yumdum.
Kulaklarım uğuldadı. Midem kasıldı. Nefesim, ciğerlerime fazla geldi. Zaman algımı yitirdim sanki.
Duyduğum kadın çığlığı beni daldığım o çukurdan çıkardı. Gözlerimi kırpıştırarak açtığımda vurulmayı bekleyen bir çift kara gözle karşılaştım.
Leyla bağırarak, ‘’Siz ikiniz ne yapıyorsunuz burada?!’’ dedi. Ağzını titreyen eliyle kapamış, korkuyla ikimize bakıyordu. En sonunda kocaman açılmış mavi gözleri elimde tutuğum silahta kilitlendi.
O an, Leyla’nın gelmesi bir mucizeydi. Gerçek bir mucize.
Ya Leyla gelmeseydi? Ne yapacaktım? O tetiği çekecek miydim?
Bu sorunun cevabını hiçbir zaman öğrenemedim.
***
1 saat önce
Leyla, sinirle Ali’nin evinden çıkarken içinden küfürler saydırıyordu. Neymiş, ona anlatamazmış, Baran öyle istemişmiş! Tam bir palavra!
‘’Gerizekalı işte! Sarışınların yüz karası! Sana acıyıp yemek getiren de kabahat! Bok ye sen!’’ diye kendi kendine söylenirken, yanından geçen yaşlı kadın ona kınayan bakışlar fırlatıyordu. Ne yani hiç mi kalbi kırık kadın görmemişti!
Sinirle yolları arşınlayalı yaklaşık yarım saat oluyordu. Yürüyerek fazlasıyla yol kat ettiğini, ana caddeye çıktığında anladı. Topuklu ayakkabılar ayağını vurmuş, yeni iyileşen ayak bileği sızlamaya başlamıştı. Neyse ki etrafta güzel butikler vardı. Kafasını dağıtabilecekti.
Canı her sıkkın olduğunda alışveriş yapmak, Leyla’nın en sevdiği aktiviteydi. Onun için para, kadınları mutlu etmek için bulunmuş en büyük icattı.
Leyla ilk gözüne kestirdiği mağazaya hışımla girdi. Sinirle kıyafet reyonunu karıştırıp duruyor, bir yandan da Ali’nin onu evinden kovuşunu hazmetmeye çalışıyordu. Hızını alamayıp, bildiği bütün küfürleri ağzında gevelemeyi de ihmal etmiyordu.
Derin bir nefes aldı. ‘’Sakinleş… Onu düşünme!... Alışverişine odaklansana Leyla!’’ diye mırıldandı.
Yanına yaklaşan kadın, ‘’Merhaba, nasıl yardımcı olabilirim?’’ dedi. Leyla, bakışlarını müşteri temsilcisi olan genç kadına çevirdi. Kadının yüzünde sahte bir gülümseme, neden düzenlediğim kıyafetleri dağıttın der gibi imalı bir ifade vardı.
Leyla, ‘’Ben öylesine bakınıyordum. Yeni sezon mu bunlar?’’ diyerek elindeki elbiseyi sağa sola çevirdi. İp askıları olan, son derece sade, siyah elbiseye alıcı gözüyle baktı.
‘’Evet hanımefendi. Ama bu sezonun trend rengi mavi.’’ dedi. Elinde tuttuğu uçuk mavi elbiseyle Leyla’nın tam karşısında dikildi. ‘’Bence bu elbise size daha çok yakışır.’’ Kadının gözleri, satış yapmanın heyecanıyla parlıyordu.
Leyla, düşünceli bir halde dudaklarını büzdü. Fazla iddialı elbiseyi baştan aşağı süzdü. Hafif göğüs dekoltesi vardı. Sırtı komple açık, mini bir elbiseydi.
‘’İsterseniz deneyin. Bir de üstünüzde görelim.’’
Leyla başını hayır anlamında salladı. ‘’Taşıyabileceğimi sanmıyorum.’’ dedi.
‘’Denemeden bilemezsiniz.’’
Kadının ısrarcı tavrı karşısında iç geçirdi. ‘’Tamam o halde deneyelim bakalım.’’ diyerek elindekini aldı. Kabine doğru ilerlerken tekrar elbiseye baktı. Sıfır beden ölçülerine sahip birinin giyebileceği şekilde tasarlanmıştı.
Leyla deneme kabinine girdiği an, sırtını kapıya dayadı. Elindeki kıyafeti göğsüne bastırarak tuttu. Aynadaki görüntüsüne baktı. Omuzları kasılmış, bedeni gerilmişti.
‘’Altı üstü bir elbise! Saçmalama Leyla!’’ diye dişlerini sıkarak fısıldadı. Neyden korkuyordu ki? Elbisenin içine giremeyecek olmaktan mı?
Aklına günlerdir tartılmadığı geldi. Bu da Ali yüzündendi tabi! Önce kaybolmuşlar, sonra da kendilerini hastanede bulmuşlardı. Haliyle kalori hesabını yapacak fırsatı olmamıştı. Yıllardır atlamadığı rutini, Ali yüzünden bozulmuştu!
Sinirle elbiseyi üzerine geçirirken, nefes alışverişini kontrol etmeye çalıştı. Takıntılarının üzerine gitmesi gerektiğini söylemişti doktoru. Yıllardır yeme bozukluğu çekse de son altı aydır daha iyi hissediyordu. En azından ataklar geçirmiyordu. Annesi Semra’yı dinlemeyi bırakması bunda en büyük etkendi. Artık gözüne girmek için çabalamayacaktı. Güzel ve başarılı olursa, annesinin onu seveceğini düşünmek ne büyük aptallıktı! Semra Aktürk kimseyi sevemezdi. Abisi Baran’a yaptıklarını öğrendiği gün, pamuk ipliğine bağlı olan anne kız ilişkileri tamamen kopmuştu. Israrla annesinin aramalarına çıkmıyor, görüşme isteğini geri çeviriyordu. Tarafını seçmişti Leyla. Abisini yüz üstü bırakmayacaktı.
Hayatında ilk defa kendi başına karar almanın haklı gururunu yaşıyordu Leyla. Prangalarından kurtulmuştu. Sırada iyileşmek vardı.
Etek kısmını tutan ellerinin titrediğini fark etti. Gözlerini sımsıkı kapadı. Aynadaki aksine bakmamaya gayret gösteriyordu. Cesaretini topladığında hızla kabinden çıktı.
‘’Çok yakıştı. Resmen üzerinize dikilmiş gibi. Büyüleyici.’’
Leyla kulaklarına dolan çalışanın sesiyle gözlerini araladı. Karşısında gördüğü görüntüyle dudakları hafifçe yukarı doğru kıvrıldı.
Sanırım güzel olmuştu.
‘’Gözlerinizin rengi ortaya çıktı. Fiziğinize de tam uydu.’’ dedi kadın. Samimi gülüşü dudaklarına yayılmış, beğeni dolu gözlerle Leyla’yı seyrediyordu.
Leyla, bedenini sımsıkı saran kumaşa dokundu. Belinin kavisi ortaya çıkmış, bütün hatları belirginleşmişti. Memnuniyetle aynada kendine bakmaya başladı. Mini elbise uzun bacaklarını gözler önüne seriyor, sırt dekoltesi kadınsı görünüşünü tamamlıyordu.
‘’Yakıştı mı gerçekten?’’
‘’Kesinlikle çok güzel görünüyorsunuz. İsterseniz fotoğrafınızı çekeyim?’’
Leyla hevesle çantasına doğru yeltendi. Elini daldırıp karıştırdı ama aradığını bulamıyordu. Neredeydi bu telefon?
‘’Kahretsin!’’ diye mırıldandı. Telefonunu en son Ali’nin mutfak tezgâhının üzerine koyduğunu hatırladı.
‘’Bir sıkıntı mı var hanımefendi?’’
‘’Hayır yok. Telefonumu bir arkadaşımda unutmuşum sadece.’’ diye sıkıntıyla söylendi. ‘’Fotoğrafa gerek yok. Elbiseyi alıyorum.’’
Kabine girip üzerini aceleyle çıkardı. Yüreği deli gibi atıyordu. Ali’nin yanına gidecek olmanın heyecanı çoktan içini sarmıştı. Hem bile isteye değil, tamamen zorunluluktan gidecekti. Yoksa hala ona sinirliydi. Evet evet kesinlikle sinirliydi!
Kasaya gidip ödemeyi yapmış, hafifçe ayağını yere vuruyor, sabırsızlıkla kadının elbiseyi paketlemesini bekliyordu. Bu mağazaya ilk girerken ki ruh halinden eser yoktu. Kasvet, çoktan yerini heyecana bırakmıştı.
‘’Güle güle kullanın!’’ dedi çalışan kadın. ‘’Yine bekleriz.’’
‘’Teşekkürler!’’ diyerek hızla poşeti elinden aldı. Aceleyle mağazadan çıktı. Yürümeyi göze almayıp bir taksi çevirdi. Sanki Ali’ye yine geç kalmaktan korkuyordu.
Şoföre adresi tarif edip arkasına yaslandığında derin bir nefes aldı. Neden her defasında Ali’ye koşuyorum diye düşündü. Ona olan öfkesi saman alev gibiydi! Çabucak parlayıp, hızla sönüveriyordu.
‘’Geçmemiş demek ki!... Sana olan hislerim… Geçmemiş!...’’ diye kendi kendine mırıldandı.
‘’Bir şey mi dedin abla.’’ dedi taksi şoförü.
‘’Hayır size söylemedim.’’ dedi Leyla. ‘’Siz yola devam edin lütfen.’’
Leyla dalgınlıkla başını cama dayadı. Arka koltukta öylece oturuyor, yolu seyrediyordu. Ali, Defne’lerin evinde onu hatırladığını söylediğinde içini kaplayan huzursuzluğu düşündü. Oysa arkasını dönüp uyuyor gibi yapmış, onu tanımadığı söylemişti. Ne büyük bir yalandı ama!
Geçmişteki Leyla’yı sevmiyordu. Ne güzeldi ne de başarılı. Cesareti bile yoktu. Bu yüzden hep kendini suçlayıp durmuş, sevilmeye layık bulunmadığını düşünmüştü.
İlk aşkının ellerinin arasından kayıp gidişini izlemişti. Masum kalbi fazlasıyla yara almıştı. O gün bambaşka biri olacağına söz vermemiş miydi? Peki ya şimdi ne yapıyordu?
Başladığı noktaya geri dönmüştü. Pervane gibi dönüp dolaşmış, aynı yere tekrar konmuştu.
2019
‘’Abi! Ya hadi uyansana!’’ dedi Leyla. Masada uyuya kalan Baran’ın kolunu heyecanla çekiştiriyordu. Yine de onu yerinden milim oynatmayı başaramamıştı.
Baran, ‘’Biraz daha…’’ dedi uyku mahmurluğu sesiyle. Çizim kâğıtlarının üzerine kolları iyice yayıldı. Bütün gece uyumamış, projesini yetiştirmeye çalıştığı rutin gecelerden birini geçirmişti.
‘’Ya sen demedin mi beni uyandır Leyla diye!’’ dedi sabırsızlıkla. Bakışları bitmiş kahve bardaklarına takıldı. Baran, ne kadar kafein yüklemesi yaparsa yapsın uykuya yenik düşmüştü.
‘’Antrenmana geç kalacaksın abi.’’
Baran yerinden bile kıpırdamadı. Mışıl mışıl uyumaya devam ediyordu.
Leyla, ‘’Neva sen mi geldin!’’ diye kulağının dibinde bağırınca Baran sıçrayarak uyandı.
‘’Hani nerede!’’ dedi Baran gözlerini ovuşturarak. Boş bakışlarla etrafına bakındı. Neva’nın adını duyar duymaz uyanması Leyla’nın yüzünü güldürmüştü.
‘’Bakıyorum Neva deyince akan sular duruyor.’’ dedi kahkahaların arasından. ‘’Şu kızla tanışmak için sabırsızlanıyorum. Adı geçince bile böyle etkileniyorsan karşısında kim bilir ne haldesin!’’ dedi imalı bir bakışla.
Baran homurdanarak boynunu bir sağa bir sola eğdi. Kasları gerim gerim gerilmişti. Boynu, sırtı, feci halde tutulmuş, ağrıyordu. Yattığı masadan doğrulup sinirle başında dikilen kardeşine baktı. Uykusunu alamamanın hıncını pek ala Leyla’dan çıkarabilirdi. Hangi akılla onu uyandırmasını istemişti ki!? Tam şu an o aklına tüküresi vardı.
‘’İnsan böyle mi uyandırılır Leyla?’’ dedi kaşlarını çatarak. ‘’Beni kandırmaya utanmıyor musun?’’ diye çıkıştı. Baran’ın öldürücü bakışları Leyla’ya dikili, bütün huysuzluğu üzerindeydi. Belli ki Neva gelmemişti, üstüne üstelik uykusundan uyandırılmıştı! Bir an Baran, hangisine daha çok sinirlendiğini kestiremedi.
Leyla, Baran’ın tatlılıkla söylenmesine gülümsedi. Onu sinirlendirmekten keyif alarak yanaklarına ıslak öpücükler bıraktı.
‘’Oy sen Neva yok diye üzüldün mü?!’’ diyerek boynuna sarıldı. ‘’Kıyamam ben sana!’’
Baran burnundan derin bir soluk aldı. Yine de yüzünde beliren gülümseme Leyla’nın gözünden kaçmamıştı.
‘’Sabah sabah ne bu sevgi gösterisi Leyla Hanım?!’’
Leyla tek kaşını yukarı kaldırdı. Kollarını Baran’ın boynundan çözüp, yüzüne baktı. ‘’Ne var yani abimi sevemez miyim?’’
Baran yarım bir gülüşle ‘’Ne isteyeceksin onu söyle bakayım?’’ dedi. Leyla’yı çok iyi tanıyordu. Ne zaman ondan bir şey istese karşısında böyle kıvranır dururdu.
Leyla daha fazla çırpınmadan içinde tutuğunu bir nefesle söyledi. ‘’Ya diyorum ki bugün antrenmana bende gelsem?’’ dedi. Gözleri heyecanla parlıyor, Baran’ın yüzündeki mimikleri kolluyordu.
‘’Sebep?’’ dedi Baran tek düze bir sesle. Bir yandan esniyor, bir yandan çarşaf boyutundaki çizimlerini rulo yapmaya çalışıyordu.
‘’Öyle bir sebebi yok.’’ dedi Leyla bakışlarını kaçırarak. Ayağıyla yeri eşeledi, yerinde anlamsızca sallandı. ‘’Bugün dershaneye gitmeyeceğim.’’
‘’Sebep?’’
Leyla kollarını göğsünde birleştirip savunmaya geçti. ‘’Ders yok çünkü!’’
‘’Sebep?’’
‘’Of abi ne bu ahiret soruların?! Sabahları hiç çekilmiyorsun gerçekten!’’ diye çıkıştı Leyla.
Baran toplanmış masaya tekrar baktı. Bütün çizimleri bazuka çantasına yerleştirdiğine emin oldu. Bilgisayarındaki projeyi kaydedip hızla kapattı. Bakışlarını en sonunda Leyla’ya çevirdi.
‘’Ben abiyim. Her soruma cevap vereceksin.’’ dedi ve Leyla’nın toparlak yanağından bir makas aldı. Kızı arkasında bırakarak banyoya doğru paytak adımlarla ilerledi.
Leyla hızla Baran’ın önüne geçti, banyonun kapısının önünde durdu. Baran’ın içeri girmesine mani oldu. Yüzüne en sevimli ifadesini yerleştirdi. ‘’Boş günümde seninle vakit geçirmek istiyorum.’’ dedi. Abisinin ona inanıp inanmayacağını kestirmeye çalışırken stresle dudaklarını dişledi, bekledi.
Baran derin bir nefes aldı, ellerini beline yerleştirip ya sabır der gibi kıza baktı. ‘’Leyla abicim hadi çekil önümden güzelim. Bırak da ayılayım önce. Hem karga bile daha bokunu yemeden ne diye darlıyorsun beni!’’
‘’Ama abi haftaya sınavlarım var. Bugün tek boş günüm!’’
‘’E ders çalış o zaman! Ne diye peşime takılıyorsun!’’ diye sinirle yüzünü sıvazladı Baran. Hala daha ayılamamış yarı uykulu, şiş gözlerle Leyla’ya bakıyordu. Kafası kazan gibiydi. Karnına saplanan sancıyla yüzünü buruşturdu. Sanırım kafeini bıraksa iyi olacaktı. Bu gidişle midesinde kahve ağacı çıkabilirdi.
‘’Programımı yaptım merak etme. Bol bol ders çalışmaya vaktim var.’’ diye sırıttı Leyla.
Baran esneyerek saçlarını karıştırdı. Sıcak duşun önündeki Leyla engeline gözlerini kısarak ölümcül bakışlar attı. Belli ki pes etmeyecekti.
‘’Tamam öyleyse. Yanımdan ayrılmak yok ama.’’ dedi otoriter bir sesle. Leyla, aldığı onayla sevinçle ona sokuldu. Kollarını beline sardı. Yanağını göğsüne bastırdı.
‘’Sen nasıl istersen öyle olsun!’’ dedi mutlulukla. Baran, kızın başının üzerine derin bir öpücük kondurdu.
Baran, ‘’Hadi hadi daha fazla sırnaşma!’’ dedi. Leyla’yı omuzlarından tutup kendinden uzaklaştırırdı. ‘’Senin bu hallerin bir garip ama neyse. Dua et uykusuzum sorgulamayacağım.’’ diye söylendi.
‘’Sen abilerin kralısın! Bir tanesin! Adamın dibi-’’
Baran sinirle Leyla’nın sözünü kesti. ‘’Çekil de hazırlanayım kızım!’’
Leyla, abisini daha fazla sinirlendirmeden aceleyle odadan çıktı. Evin içinde koşar adım yürürken içi kıpır kıpırdı. Heyecandan kalbi deli gibi atıyordu. Bugün büyük gündü! Artık cesaretini toplamaya ve harekete geçmeye karar vermişti.
Odasına vardığında aynanın karşısına geçip hevesle saçlarını düzeltti. Sivilcelerini kapatıcıyla kapatmış, yüzündeki kızarıklık gitmişti. Pek beceremese de hafif makyaj bile yapmıştı. Burnuna düşen gözlüklerini refleksle itekledi. Keşke lens kullanmasına izin verselerdi. Neyse ki on sekiz olmasına az kalmıştı. Bu gözlükten de diş tellerinden de kurtulacağı günü iple çekiyordu.
Avuç içleri terliyor, nabzının sesini kulaklarında duyuyordu sanki. İstemsizce kıyafetini çekiştirmeye başladı. Sınav stresi yüzünden aldığı kilolardan nefret ediyordu. Yine de giydiği bol elbiseyle kilolarını kapatmayı başarmıştı. Son defa aynada kendine baktı.
‘’Yapabilirsin Leyla! Hem ne kadar zor olabilir ki?!’’ diye mırıldandı. Titrek bir sesle ‘’Altı üstü aşkını ilan edeceksin!’’ dedi. Aynadaki aksine cesarette bulmak istercesine baktı. ‘’Herkes yapıyor sonuçta! İlk değilsin ki!’’
Baran’ın aşağıdan gelen sesiyle irkildi. Abisi ne ara hazırlanmıştı? Daha Leyla, ilanı aşk provası yapacaktı!
‘’Kızım hadisene geç kalıyorum!’’ diye söylendi Baran.
Leyla telaşla sırt çantasına uzandı. Baran’ı bekletmek hiç iyi bir fikir değildi. Her an onu yanında götürmekten vazgeçebilirdi. Hızla dolabındaki çekmeceyi açtı. Bu çekmece, Leyla’nın zulası gibiydi. Bütün hayatını bu küçük tahta kutuya sığdırmıştı. En sevdiği abur cuburları, sevdiği müzik grubunun posterlerini, günlüğünü ve âşık olduğu adamın fotoğrafını. Özenle kurdeleye sardığı kalp şeklindeki kutu çikolata da buradaydı. Bu kutunun meziyeti büyüktü! Aşkını itiraf ederken sunacak, anı ölümsüzleştirecekti. Günlerdir özenle sakladığı çikolatayı aceleyle boş çantasının içine sıkıştırdı. Tam çekmeceyi kapatırken ona göz kırpan fotoğrafa bakışları kaydı.
İki sevdiği adam aynı karedeydi. Düşünmeden fotoğrafı çekmeceden çekip aldı. Sırıtarak elindekine bakmaya başladı.
Baran ve Ali’nin omuz omuza, kadraja gülümserken çekilmiş fotoğrafına hayranlıkla göz gezdirdi. Ali, bir kolunun altına basketbol topunu sıkıştırmış, diğer kolunu Baran’ın boynuna dolamıştı. Abisi de aynı şekilde kolunu Ali’nin omzuna atmış, onu sıkıca sarmalamıştı. Aralarındaki tek fark Baran’ın rahat durmayıp, Ali’nin kafasının arkasından zafer işareti yapmasıydı.
Leyla iç geçirerek parmaklarını Ali’nin yüzünde gezdirdi. Onu ilk gördüğünden beri kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Bir an Ali’yi öptüğünü, gür kirpiklerine dokunduğunu, elini yumuşak sarı saçlarının arasına daldırdığını hayal etti. Nasıl bir his olurdu? Bunu düşünmekten uzun süredir kendini alamıyordu. Defalarca maçlarını gizlice izlemiş, kaç gece fotoğrafını bakarak uyuya kalmıştı. Bugüne kadar duyduğu utanç yüzünden Ali’den kaçmıştı. Ama Leyla’nın kararı kesindi. Ne olursa olsun Ali’yle tanışıp, ondan hoşlandığını itiraf edecekti.
‘’Leyla hadisene ağaç oldum burada!’’ diye kükreyen Baran’ı duymasıyla Leyla, hızla elindeki fotoğrafı çekmecenin derinliklerine gömdü. Telaşla ayaklanıp abisinin yanına koşturdu.
‘’Geldim geldim!’’
Baran’ın sesi sinirle yükseldi. ‘’Seni bekleyeceğime uyur, dinlenirdim Leyla!’’
Leyla, Baran’ın nemli saçlarından yeni duş aldığını görebiliyordu. Giydiği keten beyaz gömlek geniş omuzlarını ve mavi gözlerini ortaya çıkarmış, gözaltındaki halka şeklindeki morluklar belirginleşmişti. Yorgun olmasına rağmen her haliyle yakışıklı olan Baran’ın koluna giren Leyla, onu dışarı sürükledi. ‘’Gerçekten en son ne zaman uyudun abi?’’ diye sormuş, geç kalmışlığını unutturmak istemişti.
Birlikte arabaya doğru yürürken Baran’ın yüzü düşünceli bir hal aldı. ‘’Sanırım önümüzdeki aydı. Hafta sonu bütün telefonları kapadım. Cuma uyuyup Pazar sabahına ancak uyanabilmiştim.’’ diyerek hasretle iç geçirdi. ‘’Öyle güzeldi ki! Tadı hala damağımda!’’
‘’Bıraksak kış uykusuna yatacakmışsın!’’ diye alayla güldü Leyla. Baran’ın ters bakışıyla dudaklarını birbirine bastırdı. ‘’Tamam susuyorum!’’
Baran elindeki çizim çantasını ve bilgisayarını özenle, kalan spor çantasını fırlatır gibi bagaja yerleştirdi. ‘’Bazen kendime mimarlık okuduğum için küfrederken buluyorum.’’ diyerek omuz silkti. ‘’Az kaldı şafak sayıyorum. Bir mezun olayım sen o zaman gör beni! Büyük bir tatile çıkacağım!’’
Baran arabayı çalıştırırken Leyla merakla sordu. ‘’Tek başına çıkmayacaksın bu tatile herhalde.’’
Baran kemerini bağladı. ‘’Var birkaç planım.’’ diyerek göz kırptı.
Hınzırca güldü Leyla. ‘’Bu planlar Neva’yla mı yoksa?’’ diye iyice Baran’ı sıkıştırmaya başladı.
Baran direksiyonu tek eliyle hızlıca döndürdü. Evin garajından arabayı ustalıkla çıkardı. Mavi gözlerini kısmış, çapkın bir gülüşle arabayı sürüyordu.
Baran’ın sessizliği Leyla’ya en büyük cevaptı.
Leyla, ‘’Ne zaman tanışacağım peki?’’ diye heyecanla sordu. Neva’dan bahsederken Baran’ın gözlerinin içi gülüyordu. Leyla, bu kızı her geçen gün daha da merak eder olmuştu.
‘’Daha çok yeniyiz. Kızı bunaltmak istemiyorum.’’
Leyla, Baran’ın koluna yapıştı. ‘’Ya lütfen!’’ diye mavi gözlerini kocaman açtı. ‘’Ne olur tanışayım, ne olur! Valla çok soru sormayacağım!’’
‘’Sen mi soru sormayacaksın!’’ diye alayla güldü Baran. ‘’Bu söylediğine inanıyor musun?’’
‘’Of ya! Adın çıkmaya görsün! Ağzımda kuş tutsam yaranamam sana!’’ Leyla, kollarını göğsünde birleştirdi. Omuzları çöktü, üzüntü dolu sesiyle ‘’Bu yaptığın resmen haksızlık!’’ diye söylendi.
Baran dayanamayıp Leyla’nın saçlarını karıştırdı. ‘’Tamam ya düşürme yüzünü en yakın zamanda tanıştırırım.’’
‘’Abi ne yapıyorsun ya! Saçımı bozdun!’’ dedi sinirle. Bir yandan da saçlarını düzeltmeye çalışıyor, dikiz aynasından kendine bakıyordu.
Baran, kaşlarını çatarak ‘’Sen hayırdır küçük hanım?’’ dedi. Bakışlarını yoldan çekip Leyla’nın yüzüne dikti. ‘’Fazla mı özenliyiz bugün?’’ Başını yana eğip gözlerini kısan Baran, kardeşini daha ayrıntılı incelemeye başladı. ‘’Makyaj mı yaptın sen?’’
‘’Ne varmış halimde? Benim yaşımdaki herkes yapıyor!’’ diye tiz bir sesle çıkıştı Leyla.
Baran gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Ergen bir kız kardeş, başa belaydı.
‘’Sen daha reşit bile değilsin Leyla!’’ diyerek alttan almaya çalıştı Baran. ‘’Büyünce istediğini yaparsın olur mu güzelim?’’
Leyla göz devirerek abisine baktı. ‘’Beni on iki yaşında falan mı görüyorsun? Öyleyse şimdiden söyleyeyim. Bir ay sonra on sekiz olacağım. On sekiz! Anlayacağın artık çocuk değilim!’’
Baran, yumuşak bir sesle ‘’Tamam Leyla’m. Ama bil ki benim gözümde hep küçük kardeşim olarak kalacaksın. Kaç yaşında olursan ol.’’ dedi.
Leyla gülümseyerek Baran’a baktı. Küçük kardeşin büyüdü, hatta âşık bile oldu demek isterdi. Belki başka sefere diye düşündü Leyla. Baran şu anda bu gerçeği kaldıramayabilirdi.
***
‘’Geldik.’’ dedi Baran. ‘’Ben arabayı park edeceğim. Sen spor salonuna gir. Bulurum seni.’’
Leyla, heyecanla kemerini çözdü. Başını hafifçe olur anlamında salladı. Çoktan kendini arabadan dışarı atmıştı.
Baran hızla salona koşturan kardeşinin arkasından baktı. ‘’Bir haller var sende hadi hayırlısı.’’ diye kendi kendine mırıldandı. Telefonuna gelen mesaj sesiyle bakışlarını Leyla’dan çekmek zorunda kaldı.
‘’Kütüphaneden şimdi çıktım. Seni okulda göremedim. Neredesin?’’
Yazan Neva’ydı. Baran’ın dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı. Arabada oturmuş, mesajı birkaç defa okumuştu. Hala sırıtarak ekrana bakıyordu. Neva onu merak mı etmişti yani? Kalp atışları hızlanmış, resmen liseli ergenlere dönmüştü. Gözlerini kırpıştırdı. Genzini temizleyip hızla cevap yazmaya başladı.
‘’Şimdi okula geldim. Antrenman var. İzlemek ister misin?’’ diye yazıp gönderdi. Dudaklarını dişliyor, ekranı yenileyip duruyordu. Gören de ilk defa sevgili yaptı sanacaktı. Tamam, ilişki konusunda sicili pek parlak değildi. Bazı hovardalıkları, belli başlı kalp kırmışlıkları vardı. Bir dönem hızlı olduğunu kabul ediyordu. Belki de biraz çapkın. Ama durulmuştu. Kesinlikle durulmuştu! Neva’yla bambaşka bir Baran’dı artık. İlk defa bir ilişkisinde aşık olmuştu. Bu aşık Baran’ı kendisi bile tanıyamıyor, neler yapabileceğini kestiremiyordu.
Arabanın içini dolduran mesaj sesi, Baran’ın yüreğine adeta su serpti.
‘’Olur.’’
Gelen cevapla Baran’ın yüzündeki gülümseme büyüdü. Tek kelimenin üzerindeki gücüne inanamadı. Bir gün Neva, onu sevdiğini söylerse yaşayacağı mutluluğu şimdiden hayal edebiliyordu.
Parmakları ondan bağımsız bir şekilde ekrana dokundu. İçinden geçeni yazdı. Neva ona bir adım atısın, Baran on adım giderdi. Baran’ın sabrı Neva’ya karşı sonsuzdu. Bunu onun gözlerine ilk baktığında anlamıştı.
‘’Desene kazanmak için bir sebebim var artık.’’ diye yazıp gönderdi.
Telefonu ıslık çalarak yan koltuğa bıraktı. Dolu park alanı bile sinirlerini bozamamış, küfür etmek içinden gelmemişti. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle sakince park yeri aramaya başladı. Yetmedi diğer sokağa saptı. Bugün, Baran’dan mutlusu yoktu. Neva’yla yavaş yavaş inşa ettiği ilişki, her ne kadar karınca hızıyla ilerlese de moralini bozmayacaktı.
Neva’nın izleyeceği bir maçı vardı. Odaklanmalıydı. Mutlaka kazanması gerekiyordu.
***
Leyla, arkasını döndüğünde abisinin arabanın içinde sırıtarak telefonuyla bakıştığını gördü. Neva ile konuştuğu kırk metre öteden anlaşılıyordu. ‘’Senin bu görüntünü çekip, bütün arkadaşlarına ifşa etmek vardı ya neyse!’’ diye kıkırdayarak söylendi. Ama zamanı yoktu. Leyla’nın da acelesi vardı! Baran gelmeden Ali’yi bulmalı ve aşkını itiraf etmeliydi. Planının başarı oranı yüksek olmadığının farkındaydı. Yine de gidişata inancı tamdı.
Gözünü karartmıştı Leyla. Bugün bu iş bitecekti!
Leyla hızla girdiği spor salonunda gözleri Ali’yi aradı. Üç kişi kendi aralarında topla oynuyor, biri de tribünde oturmuş telefonunu kurcalıyordu. Bunlardan hiçbiri Ali değildi. Sıkıntıyla iç geçirdi. Yoksa henüz gelmemiş miydi?
Son çare olarak giyinme odasına bakmayı düşündü. Takım oyuncusu olmayanlara yasak bölgeydi. Zaten Ali’ye giden yollar nedense ya yasak ya da imkânsızdı.
Çaktırmadan içeri süzüldü. Henüz onu fark eden olmamıştı. Kalbi boğazında atıyordu sanki. Heyecandan bacakları titredi, avuç içleri terledi. Dakikalar geçtikçe nefesi sıkışıyordu. Bakışları giyinme odasını hızla taradı. Sıraya dizili dolaplar, oturma grupları… Tam ümidini yitirecekken bir dolabının kapağı kapandı ve Ali’nin sureti göründü.
Ali, henüz Leyla’yı fark etmemişti. Kapı eşiğinde dikilen kıza arkası dönüktü. Bir anda tişörtünü ensesinden tutup çekti.
Leyla, tutulup kalmıştı. Dudakları şaşkınlıkla aralandı. Bakışları hayranlıkla Ali’nin çıplak sırtında gezindi. Gözlerini bir türlü onun üzerinden ayıramıyordu. Sonunda boğazını sesli bir şekilde temizlemeyi başardı. Ali, tamamen soyunmadan önce neyse ki Leyla onu durdurmuştu. Gelen sesle Ali, bakışlarını Leyla’ya doğru çevirdi.
Bir an duraksadı. Kaşlarını havalandırdı ve ‘’Burası giyinme odası. Yanlış geldiniz galiba.’’ dedi. Karşısındaki kızı hızla süzmüş, onu tanımadığına emin olmuştu.
Leyla acemi sevdalılara özgü bakışlarını utançla indirdi. Gözlüklerini hafifçe yukarı itekledi. ‘’Şey ben abimi arıyordum da!’’ diye aklına gelen ilk yalanı söyledi. Bakışları istemsizce Ali’nin bedenine kayıyordu. Genç kızın kalbine, bu görüntü çok fazlaydı! Arada Ali’yi hayal ettiği oluyordu. Ama canlı görmek hiç nasip olmamıştı. Çaktırmadan geniş omuzlarına ve kaslı bedeninde bakışlarını hızla gezdirdi. Mermer gibi beyaz bir cildi vardı. Pürüzsüz bir ten, kusursuz sıralanmış kaslar… Peki ya ondan daha ince belinin olması? Bu hiç adil değildi! Ne yiyip içiyor, sürekli vücut mu çalışıyordu bu!? Hukuk okuduğunu biliyordu. Ama Ali’nin, hukukçu olmayacak kadar düzgün bir fiziği olduğu aşikârdı. Ders aralarını spor yaparak değerlendiriyor olmalı diye düşündü Leyla.
Ali cevap bekleyen bakışlarla ona bakarken kızın bedenini ateş basıyordu. Sertçe yutkundu ve zorlukla gözlerini Ali’nin bedeninden çekip, yüzüne dikti.
Leyla’nın dudaklarında hevesli bir gülüş belirdi. ‘’Baran’ın kardeşiyim.’’ dedi bir çırpıda.
‘’Öyle mi? Daha önce nasıl olur da görmedim seni!’’ diyerek kocaman gülümsedi Ali. Kapıya doğru yavaş adımlarla yürümeye başladı. Leyla’nın tam karşısına dikildi ve elini uzattı. ‘’Memnun oldum Ali ben.’’
Leyla şok üstüne şok yaşıyordu. İlk şoku; Ali, derin güldüğünde yüzünde beliren gamzeleri görmesiyle yaşadı. İkinci şokuysa; şu an elini ona doğru uzatıyor olmasıydı.
Kız kekeleyerek oğlanın elini kavradı ve ‘’Bende Leyla. Memnun oldum.’’ ancak diyebildi. Bakışları, elini sıkan elde takılı kalmıştı.
Ve üçüncü bir şok dalgası o an Leyla’yı sardı; Ali’nin kokusu genzine dolmuştu.
Leyla’nın kalbini deli gibi atarken, Ali yavaşça elini geri çekti.
‘’Baran henüz gelmedi Leyla. İstersen dışarda bekleyebilirsin. Bende giyinip yanına gelirim.’’
Leyla’nın mavi gözleri kocaman açıldı. Telaşla gözlüklerini itekledi. Tek kalma fırsatlarını her an kaçırmak üzereydi.
‘’Şey tabi olur ama gitmeden sana bir şey vermek istiyorum.’’ Dedi ve telaşla çantasını açtı Leyla. İlk girizgâhı kalpli çikolata kutusuyla yapmaktan başka çaresi kalmamıştı.
Ali, Leyla’nın ona uzattığı çikolata kutusuna boş bakışlarla baktı. Bir eliyle ensesini kaşıdı. Diğer elini beline yerleştirdi. Bu kız durduk yere neden ona çikolata veriyordu?
Leyla, Ali’nin yüzündeki boş bakışları gördü. Kuruyan dudaklarını ıslattı. İkisi de sessizce kutuya bakıyordu.
Ali’nin gözleri büyüdü, yüzü bir anda ışıldadı. Gülüşü dudaklarına kuruldu. Leyla’nın elindeki çikolatayı aldı, özenle bağlanmış kurdeleyi dikkatle çözmeye başladı.
‘’Tabi sen geçen maçtaki galibiyetimizi kutlamak için getirdin bunu! Bir an anlayamadım Leyla kusura bakma!’’ diyerek kızın koluna hafifçe vurdu. Ağzına attığı çikolatayla gözlerini mutlulukla kapadı. Tadını beğenmiş olacak ki bir tane daha hızla ağzına attı. ‘’Sen de ister misin?’’
Leyla, Ali’nin ona uzattığı çikolata kutusuna gözleri dolu dolu baktı. Ne yani Ali kalp şeklindeki çikolata kutusunu maç galibiyetini kutlamak için getirdiğini mi sanmıştı?!
Bu çocuğun jetonu sanırım abisinden de köşeliydi! Bir daha Baran’la dalga geçmeyecekti.
‘’Ben şey aslında-‘’
Kapıdan içeri giren bir kızla Leyla’nın sözü yarıda kaldı.
‘’Ali burada olduğunu söylediler.’’ dedi kız. Bakışları bir Ali’de bir Leyla’da geziniyor, kaşlarını çatarak önündeki tabloyu seyrediyordu. Genç bir kadınla, üstü yarı çıplak bir adam soyunma odasında olması kızı bir hayli şaşırtmışa benziyordu.
Ali ağzındakini zar zor yuttu. Sanki kızı görünce yüzü düşmüş, çikolatayı yerken ki mutluluğu kaybolmuştu. İştahsızca kutuya göz gezdirdi Ali. Kızın yüzüne bakmadan kalan çikolataları amaçsızca saymaya başladı. ‘’Gelsene Müge, Baran’ın kardeşiyle tanış.’’ dedi tek düze bir sesle.
Müge, memnuniyetsiz bir bakışla Leyla’yı süzdü. ‘’Demek Baran’ın küçük kardeşi sensin.’’ dedi.
Leyla sinirle dişlerini sıktı. Bu kız sanki küçüklüğünü yüzüne bilerek vuruyordu. ‘’Evet benim. Abim senden hiç bahsetmemişti Müge.’’ dedi kollarını göğsünde birleştirerek.
Müge’nin yüzünde samimiyetsiz bir gülüş belirdi. Leyla’yı yok sayarak Ali’ye döndü. ‘’Seninle konuşmam gerek.’’ dedi.
Ali, kızın isteğini duymazdan gelerek çikolatayı Müge’ye uzattı. ‘’Yer misin çok güzeller.’’ dedi.
‘’Ali!’’ diyerek çıkıştı Müge. ‘’Beni ciddiye alır mısın?’’
Ali sesli bir şekilde iç geçirdi. İştahı kaçmıştı. Çikolata kutusunu kapatıp yandaki sandalyeye koydu. Bakışlarını Leyla’ya çevirdi. Yüzündeki kayıtsız ifade anında yumuşadı. ‘’Çikolatalar için teşekkür ederim Leyla. Bizim çocuklara da dağıtırım.’’
Leyla, boğazına oturan yumruyu sertçe yuttu. Ağlama isteğini bastırmaya çalışıp, gülümseyerek kafasını salladı. ‘’Rica ederim.’’ dedi. Sesi öylesine cılız çıkmıştı ki Leyla bile kendi zor duydu. ‘’Sizi yalnız bırakayım. Konuşacaklarınız var belli ki.’’
Leyla, Müge’nin yüzündeki zafer gülümsemesini gördüğünde kalbi daha da acıdı. Garip bir sızı sardı içini. Müge, Ali’yle yakın görünüyordu. Belki de sevgilisiydi. Kim bilir?
Leyla onları ardında bırakıp soyunma odasından hızla çıktı. Ali, giden kızın ardından uzun uzun baktı. Müge seslenmeseydi dalıp gittiğinin bile farkında değildi.
‘’Hayırdır kızın gitmesine üzüldün galiba?’’ dedi imalı bir sesle. Müge, kollarını göğsünde birleştirip dalga geçer gibi konuşmaya devam etti. ‘’Yoksa romantik bir anı mı böldüm?’’
Ali yüzünü buruşturdu. ‘’Saçmalama.’’ dedi sertçe. Arkasını Müge’ye dönüp, dolabına doğru yürüdü.
Müge, çikolata kutusunu eline aldı. ‘’Kalp şeklinde çikolata ha?!’’ dedi alayla gülerek. ‘’Ne klişe ama!’’
Ali hızla çikolata kutusunu Müge’nin elinden çekip aldı. Kapağını kapatıp dolabın içerisine koydu ve kilitledi.
Müge’nin gözlerini şaşkınlıkla büyüdü. ‘’Şaka yapıyorsun değil mi? Saklayacak mısın yani?’’
Ali, ‘’Sana hesap vermeyeceğim Müge.’’ diyerek sahte bir şekilde gülümsedi ve hızla tekrar somurttu.
Müge, Ali’nin umursamaz tavrı karşısında öfkelenmeye başlamıştı. ‘’Baksana gizli bir hayranın varmış, bunca zahmete girdiğine göre!’’
Ali formasını eline aldı. Müge’nin karşısında üstsüz kalmak istemiyordu. Yanında dikilen kadının yüzüne bile bakmadan ‘’Senin gibi mi?’’ dedi bıkkın bir sesle. Formayı giymek için başından geçirdi. Aceleyle kollarını içine soktu. Daha fazla onunla aynı havayı solumayı istemez gibi bir hali vardı.
Müge sinirle gülümsedi. ‘’Beni çoluk çocukla karıştırma.’’ diye sıktığı dişlerinin arasından konuştu.
‘’Bak kendin söylüyorsun çocuk diye.’’ Ali banka oturup ayakkabılarının bağcıklarını bağlamaya başladı. ‘’Sakın bir daha Leyla hakkında böyle bir yakıştırma yapma!’’
‘’Peki Neva için yaparsam? Aynı şekilde itiraz edebilecek misin?’’
Ali’nin eli bağcıklarının üzerinde donup kaldı. Geldiğinden beri ilk defa bakışlarını Müge’nin yüzüne dikti.
‘’Ne saçmalıyorsun sen!’’ diye sinirle çıkıştı.
Müge ellerini iki yana açtı, sırtını giyinme dolabının arkasına yasladı. Kızın gülüşünün altında ince bir tehdit hissi vardı. Sesini, herkese duyurmaya çalışır gibi bağırdı.
‘’Senin Neva’ya olan aşkından söz ediyorum tabi ki!’’
‘’Kapa çeneni!’’
‘’İşte şimdi aynı dilden konuşmaya başladık Ali. Sonunda beni ciddiye almaya başladın!’’ dedi kahkahalarının arasından. Müge, eline geçen kozun büyüklüğüyle adeta mest olmuştu.
Ali hızla oturduğu yerden ayaklandı. Müge’nin karşısına dikildi. Kara gözleri öfkeyle parlamış, yüz hatları gerilmişti. Biraz tereddüt ettikten sonra bocalayarak konuştu.
‘’Yok öyle bir şey!’’ diye inkar etti.
Müge başının hafifçe yana eğdi. Dudaklarını kuşkuyla büktü. Kendini beğenmiş bir ifadeyle konuşmaya başladı.
‘’Oysa yeni sevgili olmuşlardı. Yazık olacak! Öğrendiklerinde ikisinin de yüzündeki ifadeyi görmek için sabırsızlanıyorum! Biri çocukluk aşkın, diğeri kardeşim dediğin adam! Artık daha da emin oldum Ali! Sen resmen Neva’ya sırılsıklam aşık-‘’
Ali bir anda gövdesine çekti Müge’nin bedeni. Dudaklarına hoyratça yapıştı.
Müge’yi öperken aklında tek bir şey geçiyordu.
‘’Konuşmamalı.’’
Ali’nin bile kendine itiraf edemediklerini yüzüne vuruyordu bu kadın.
Engel olmalıydı.
Müge afallamış, kendini çabuk toparlamıştı. Beklemedik öpücüğü hasretle karşıladı. Yıllardır bu anın hayalini kurmuştu. Kolunu Ali’nin boynuna sıkıca doladı. Bedenini ona iyice yasladı. Gittikçe daha ısrarla, daha arzuyla öptü Ali’yi.
Adam, bütün öfkesini dışa vurur gibi öperken kadın bunun farkında bile değildi. Çoktan aşk sarhoşu olmuştu.
Dudakları araladığında ikisi de nefes nefese kalmıştı. Alın alına, burun burunaydılar. Saniyeler geçti. Sonunda Ali, bir adım geri çekti. Yüzü ifadesizdi, duygu belirtisi yoktu. Kendi kendine konuşur gibi kısık bir sesle devam etti.
‘’Aşık değilim… Neva’ya… Aşık falan değilim…’’
Müge, gülümseyerek başını salladı. Şu anda ondan mutlusu yoktu. İstediğini almış olmanın sevincindeydi.
Onları uzaktan izleyen bir çift mavi gözse; ne gidebilmiş ne de kalabilmişti.
Genç kadının kalbi, hiç olmadığı kadar kırgındı.
Leyla’nın ilanı aşk girişimi, başlamadan hızla son bulmuştu.
Bölüm Sonu
Evet arkadaşlar yazdığım en uzun bölümdü. Umarım beğenmişsinizdir.
Leyla’yı daha fazla tanımanızı istedim. Bu kitapta önemli bir karakter olduğunu düşünüyorum.
Geçmişe dönmeyi özlemişim. Sizler de böyle sahneleri seviyor musunuz?
Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.
Seviliyordunuz.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.2k Okunma |
572 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |