36. Bölüm

BÖLÜM 36:KAN.

büşra uzun
busrauzun

 

 

Merhaba arkadaşlar.

Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum. Yıldızlara dokunmayı unutmayın.

Bölüm Şarkısı: Ufuk Beydemir - Hatırı Yok Mu?

Keyifli okumalar.

 

 

‘’Baran Bey imzalamanız gereken diğer evrakları getirdim.’’ dedi Canan. Sabah ilk iş soluğu Baran’ın yanında almış, önüne yığdığı dosyalara bir yenisini daha eklemişti.

Baran taktığı kravatı gevşetmeye çalıştı. Nefes alamıyor, bir el boğazını sıkıyormuş gibi hissediyordu. Şirkete sadece beş gündür uğramamıştı. Bu kadar işin yığılacağını kim bilebilirdi?! Dünyayı kurtarıyorlardı sanki. Önünde dağlaşan dosyalara sıkıntıyla göz attı. Kaçarı yoktu. En kalın görüneni eline aldı ve hızla göz atıp imzalamaya başladı. Bir yandan asistanı Canan’ı sıkıştırıyordu.

‘’Neva Hanım hala gelmedi mi?’’ dedi. Son birkaç saattir aynı soruyu sorup durmuştu.

‘’Hayır Baran Bey.’’

‘’Aramaya devam ediyorsun değil mi?

‘’Telefonu kapalı.’’ dedi Canan. Neva Hanım’a açtığı telefonun haddi hesabı yoktu. Rehberi cevapsız çağrılarla dolmuş, bir türlü ona ulaşamamıştı. Son çare ‘’Belki rahatsız edilmek istemiyordur?’’ diyerek şansını denedi.

Baran kaşlarını çattı. Öfkeli bakışlarını Canan’a dikti. Kız Baran’ın gözlerinden çıkan ateşi görmesiyle başını hızla iki yana salladı.

‘’Aramaya devam edeceğim.’’ dedi kekeleyerek. ‘’Açana kadar!’’ diye heyecanla ekledi.

Baran iç geçirerek başını koltuğa dayadı. Sakinleşmek umuduyla gözlerini kapadı. Alnını ovuşturuyor, yine de başındaki ağrı geçmiyordu.

Neva’ya ulaşamadığı her an, yüreğini sıkıntı kaplıyordu. Oysa dün gece şirkete birlikte geleceklerinin sözünü vermemiş miydi?!

Gün aydığında hevesle dikildiği ev, tabi ki Baran’a kapı duvardı!

Derin bir soluk aldı, dişlerini sıktı. Kendine gelmeliydi. Sabahtan beri Canan’a kök söktürdüğünün farkındaydı. Kızı paylamayı bırakmalıydı artık.

‘’Çıkabilirsin.’’ dedi yorgun sesle. ‘’Haber alırsan hemen bana bildir.’’

Canan ikiletmeden hızla odayı terk etti. Baran Bey’i sinirlendirmek isteyeceği en son şeydi. Yeni patronu maviliklerini üzerine her diktiğinde, Canan’ın eli ayağına dolanıyordu. Şirkette yayılan söylentilere göre genç, başarılı, karizmatik yöneticileri Mimar Baran Aktürk; bir o kadar da sinirli ve agresifti.

Canan’ın omuzları çökmüş, yüzü beş karış bir halde danışmadaki yerine geçmişti. Hadi Ali Bey raporluydu, işe gelmeyecekti. Neva Hanım neden gelmiyordu? Oysa Hukuk Departmanındaki avukatlar, şirkette yeni çalışmaya başlamıştı.

‘’Bu kadar da savsaklamak olmaz ki canım! Nerede kaldı çalışma ahlakı? İnsan gelmeyeceğini bir haber verir yani. Böylesinin işine son vereceksin işte!’’ diye ağzının içinde sinirle geveledi Canan. Dirseğini masaya dayayıp başını avucunun arasına aldı. Telefona umutsuzca baktı. Kara kara Neva Hanım’a nasıl ulaşacağını düşünürken, hızla koridordan geçen kadını gördü.

‘’Bir dakika böyle içeri giremezsiniz!’’ diye ayaklandı. Kadının yolunu kesti. Canan bir anda karşısına dikilince ikisi de duraksamak zorunda kalmıştı.

‘’Baran içerde mi!?’’

‘’Randevunuz var mıydı hanımefendi?’’

‘’Sana Baran içerde mi diye sordum!’’ diye sesini yükseltti kadın. Öfkeyle parlayan mavi gözlerini, Canan’a dikmişti.

‘’Geleceğinizden Baran Bey’in haberi var mıydı?’’

Kaşları havaya kalktı. Canan’ı baştan aşağı süzdü. ‘’Kardeşimle görüşmek için kimseden icazet almayacağım.’’ dedi. ‘’Şimdi çekil önümden!’’

Canan ikiletmeden geri çekildi. Hazırlıksız yakalanmıştı. Kardeşim mi demişti o? Yanlış duymamıştı değil mi?

‘’Pardon ben bilmiyordum-‘’

Leyla, Canan’ın sözünü bitirmesini beklemeden odadan içeri daldı. Ardından kapıyı sertçe kapadı.

Baran, gömüldüğü dosyaların arasından başını doğrulttu. Odasına hışımla giren Leyla’yı gördüğünde kaşları çatıldı.

‘’Leyla ne işin var burada?’’

Leyla’nın öfkeli bakışları, Baran’la buluştu. ‘’Nasıl?!’’ dedi acıyla bağırarak. Ses tonu, şirketi ayağa kaldırmak ister gibiydi.

’Nasıl onun suçunu üstlenirsin abi?!’’

Baran bir an afalladı. Masadan hızla kalktı, Leyla’nın karşısına dikildi.

‘’Kim söyledi sana?’’ diye çıkıştı. Anlamaya çalışır gibi gözlerini kısmış, başını yana eğmişti. ‘’Tabi ya…Ali söyledi değil mi?... Neden şaşırıyorsam!? Tam o şerefsizden beklenen bir hareket!’’

‘’Ne önemi var kimin söylediğinin? Sen yaptığının farkında mısın?! Söylesene aklından ne geçiyordu?’’ Leyla, mantıklı bir açıklama bekler gibi baktı Baran’a.

‘’Kimseye hesap vermedim, vermeyeceğim Leyla. Benim kararımdı. Sende bu sırrı saklayacaksın!’’

Leyla sinirle gülmeye başladı. Ellerini beline yerleştirdi. Duyduklarını kabullenmeyi reddeder gibi başını iki yana sallıyor, kahkahası odada çınlıyordu. ‘’Aklını yitirmişsin sen! Mantıklı düşünemiyorsun! Ne yaptı bu kız sana?! Resmen aşkından kör olmuşsun!’’

‘’Evet aşığım! Seviyorum! Hep sevdim ve seveceğim!’’ dedi Baran net bir sesle. Yüzünden, bakışlarından, dimdik duruşundan sevginin izleri okunuyordu.

Leyla öğrendiklerini kabullenemiyordu. Sadece kendisi mi rahatsızdı şu an?! Dudaklarını birbirine bastırdı. Sessiz kalmaya çalıştı. Yok, olmuyordu işte! İçinde fırtınalar koparken ağzından çıkanlara hâkim olamadı.

‘’Senin sevdiğim dediğin kadın, yetişmeseydim Ali’yi öldürüyordu.’’ dedi. ‘’Anlayacağın yeniden katil olacaktı!’’ Omuzlarını silkti, kollarını göğsünde birleştirdi. Dalga geçer gibi devam etti. ‘’Neva için zor olmasa gerek. Alışık sonuçta-‘’

Baran’ın yüzü karardı, mavilikleri öfkeyle parladı. ‘’Leyla doğru konuş!’’ diye bağırdı. Bedeni gerilmiş, titreyen ellerini yumruk yapmıştı. Kardeşine ilk defa sesini yükseltiyordu.

Leyla’nın gözleri doldu. ‘’Neva yüzünden mi bana bağırıyorsun?! Sırf gözünü açmaya çalıştığım için mi bu öfken?’’

‘’Neva kimseye isteyerek zarar verecek biri değil.’’

‘’Tabi canım kesin öyledir! Ali’ye doğrulttuğu silahı da zorla eline almıştır zaten! Bile isteye yapar mı hiç!’’

‘’Leyla!’’

Boğazına oturan yumruya inat devam etti Leyla. ‘’Neden?’’ dedi kırgın sesiyle ‘’Neden abimi elimden aldın?’’ Baran’ın karşısında o an, kalbi kırık bir kız çocuğu vardı. ‘’Seninle geçireceğim yılları neden aldın!?’’ Gözyaşları içinde haykırdı. ‘’Sana ihtiyacım vardı!... Abimin yanımda olmasına ihtiyacım vardı!...’’

Baran hırıltıyla ‘’Kolay mı sanıyorsun!’’ dedi. Yüreği deli gibi atıyor, göğsü hızla inip kalkıyordu. Leyla gibi onun da mavilikleri buğuluydu. ‘’Cezaevinde hayatta kalmak kolay mı sanıyorsun! Her gün arkamı kolladım ben! Kim nefesimi kesecek diye!’’

Bu defa ikisi de sustu. Odada iç karartıcı bir sükûnet hakimdi. Birkaç dakika sonra Baran aklına gelenlerle yüzünü acıyla buruşturdu. ‘’Ben zor dayandım Leyla. Bazen ölmek en kolay seçenek gibi geliyordu. İşte o an…’’ sona doğru sesi çatallandı, içini çekti. Gözlerinde o kadar derin, kati bir üzüntü vardı ki Leyla’nın içi titredi.

‘’Karanlığıma ışık oldu Neva.’’

Leyla bakışlarını kaçırdı. Dudaklarından ‘’Kendi yarattığı karanlığa…’’ diye bir fısıltı döküldü. Ona kızmak, aklını başına getirmek, gözünü açmak istiyordu. Ama Baran, isteyerek teslim olmuştu bu aşka. Sahiden abisine kızmaya hakkı var mıydı? Annesinin yaptıkları aklına geldikçe kalbi sıkıştı. Bildiklerini söyleyemedi. Dilinin ucuna gelen gerçeği saklamak zorundaydı.

Semra Aktürk’e yapacağı son iyilik buydu.

‘’Senin için endişeleniyorum… Lütfen artık kendini düşün abi...’’ dedi yalvarırcasına. ‘’Lütfen…’’

Baran, Leyla’yı göğsüne çekti. Kollarıyla kardeşini sarıp sarmaladı. Kızın saçlarına derin bir öpücük bıraktı.

‘’Ben iyiyim Leyla’m. Yanındayım. Bir yere gitmiyorum.’’ Bir yandan sırtını sıvazlıyor, onu sakinleştirmeye çalışıyordu. ‘’Buradayım güzelim.’’

Leyla ne yapacağını bilemeyerek sessizce başını salladı. Vicdanı hiç rahat değildi. Bu sır; yüreğine artık ağır geliyor, taşımakta zorlanıyordu. Gözyaşları yanaklarından süzülürken, hıçkırıkları dindiremedi.

Kaybolmasından korkar gibi Baran’a sımsıkı sarıldı. Uzun bir süre öylece kaldılar. Kendini toparladığı an titrek sesiyle ‘’Bırakmam ki!’’ diyebildi. Başını yavaşça yukarı kaldırdı. Çenesini onun göğsüne dayadı. Gözlerinin içine baktı. ‘’İstesen de benden kurtulamazsın.’’

Baran’ın bakışları yumuşadı. Kızı alnından öptü. Sıcacık gülüşüyle ‘’Kurtulmak isteyen kim?’’ dedi.

 

***

 

Leyla şirketten ayrılırken Baran onu camdan izliyordu. Bakışları donuk, bedeni gergindi. Kızın arabaya binişini bekledi. Güvenle gittiğinden emin olduğunda telefonunu cebinden çıkardı.

Rehberde Ali Atasoy’u buldu. Üzerine dokundu.

Çaldı… Çaldı… Telefon açılmadığı her saniye soğukkanlılığını koruması zorlaşıyordu. Aklında dönüp duran sadece bir cümle vardı.

‘’Senin sevdiğim dediğin kadın, yetişmeseydim Ali’yi öldürüyordu.’’

Ne demekti bu? Leyla neyi kastediyordu?

Eliyle yüzünü sıvazladı. Stresten dudaklarını dişliyor, odada telaşla mekik dokuyordu.

Saçlarını sertçe çekiştirdi. ‘’Aç şu siktiğimin telefonunu Ali!’’ diye kükredi. Hala çalıyor, cevap vermiyordu.

En sonunda Ali kuru bir sesle ‘’Evet.’’ dedi.

‘’Neva nerede?!’’ diye bağırdı Baran. Sevdiği kadını Ali’ye sormak, yüreğini delik deşik etti. Titreyen elleriyle telefonu daha sıkı kavradı. Dayanması gerekiyordu.

‘’Gitti.’’

Öfkeyle derin bir soluk aldı. Kelimelerin üstüne basa basa konuştu.

’ Nereye gitti?!’’

‘’Bilmiyorum.’’

Baran duyduğu cevapla gözü seğirdi. Aklını yitirmek üzereydi. İçinde bitmeyen, sürekli harlanan bir ateş vardı sanki. Etrafını yakıp kül etse anca sönerdi.

Baran dudağını ısırırken, ağzına gelen kan tadını umursamadı. ‘’Ne demek bilmiyorum lan! En son senin yanındaymış.’’ diye tıslayarak konuştu. Bunu söylemek göğsünün tam ortasına yumruk yemiş gibi hissettiriyordu.

Ali, Baran’ı duymazdan geldi. Bir anda ‘’Oktay’ı sordu.’’ dedi ruhsuz sesiyle.

Baran’ın dudakları şaşkınlıkla aralandı. Gözleri büyüdü. ‘’Hassiktir!’’ diye mırıldandı.

‘’Anlatmadım.’’ dedi Ali. ‘’Sen açıklamak istersin diye düşündüm.’’

Baran’ın kaşları çatıldı. ‘’Teşekkür mü bekliyorsun?!’’ diye Ali’yi payladı. ‘’Hem Oktay’ı nasıl öğrenmiş ki? Eğer bunun altından da sen çıkarsan belanı sik-’’

‘’Görüntüleri izlemiş. Bendeki tek kaydı sen alıp yaktığına göre başkasının elinde kopyası var demektir.’’ Ali’nin sesinde ilk defa duygu belirtisi vardı. ‘’Kim uğraşıyor senle?’’ diye endişeyle sordu.

Baran donup kaldı. Soluğu kesildi. Başı dönüyor, sanki yer ayağının altından kayıyordu. O an kulaklarına hafif bir öksürük sesi geldi. Bakışlarını kapıda dikilen Canan’a çevirdi.

‘’Baran Bey…’’ diye korkuyla fısıldadı kız. Konuşmaya tereddüt eder gibiydi.

‘’Ne oldu Canan?!’’

‘’Neva Hanım’a ulaşamadım… Telefonu hala kapalı…’’ diye bakışlarını kaçırdı. ‘’Ama şirketin mail hesabına ileti göndermiş. Birkaç gün işe gelemeyeceğini bildirmiş. Yani bu da bir gelişme sayılır diye düşündüm. Bilmek istersiniz diye…’’ sona doğru sesi fısıltıya dönüştü.

Baran öfkeyle dişlerini sıktı. Elindeki telefonu duvara fırlattı. Anında parçalara ayrıldı. Canan irkilerek yerinde sıçradı, bir adım geriledi. Patronu sinir krizi geçirirken, bakışlarıyla kaçacak delik arıyordu.

‘’Mail göndermiş demek…’’ diye kendi kendine konuştu Baran. Aklını kaçırmak üzere değildi! Direk kaçırmıştı! Sevdiği kadın ortada yoktu. Ona hiçbir açıklama yapmadan gitmişti. Ama şirkete mail gönderecek kadar da anlayışlıydı demek!

‘’Beş dakika Canan!...’’ hafifçe titreyen işaret parmağını kıza doğru kaldırdı. ‘’Beş dakika içinde bana Serkan Ener’in adresini bulmazsan… Kovulursun!...’’

 

***

 

Baran, yol boyu aklına gelenleri kovmaya çalışsa da başarılı olamamıştı. Arabasıyla son sürat ilerlerken kavradığı direksiyonu daha çok sıktı. Parmak boğumları bembeyaz olmuştu. Önüne çıkan herkesi tek tek solladı. Bir an önce gideceği yere varmanın telaşı içerisindeydi. İlk defa geç kalmaktan korkuyordu. Nasıl fark edememişti!? Böylesine pervasızca davranması görülmüş şey değildi!

Serkan’ın Neva’ya yaklaşma ihtimali bile onu deli etmeye yetmişti.

Dönemeci hızla aldığında Ener Grup A.Ş.’nin tabelasını gördü. Anında sert bir fren yaptı. Tekerleklerin acı sesi sokağı inletti. Baran hızla arabadan indi. Arkadan gelen korna seslerini duymazdan geliyordu. Yol ortasına park ettiğinin farkında bile değildi.

Koşar adım şirketin kapısına vardığında, onu güvenlik görevlisi karşıladı.

‘’Böyle giremezsiniz beyefendi! Lütfen üstünüzdeki metalleri-’’

‘’Çekil önümden!’’ diye bağırdı Baran. Kapıdaki dedektörü aceleyle geçerken, ötmesini umursamadı. Güvenliği çoktan arkasında bırakmış, asansörün tuşlarına aceleyle basıp duruyordu. Sesleri duyan üç takım elbiseli adam, yanına yanaştı.

‘’Bir sorun var galiba.’’ dedi tıknaz olan. Bakışlarıyla Baran’ı baştan aşağı süzdü. ‘’Kimi arıyorsunuz?’’

‘’ Serkan Ener’le görüşeceğim. Hem de hemen!’’

Sarışın adam bir adımla Baran’ın dibine kadar girdi. Kendini kanıtlamak ister gibi bir hali vardı. Aynı boyda olmalarına rağmen üsten üsten bakıyordu. Diğer ikisine göre genç duruyordu.

Bilmiş bir edayla ‘’Serkan Bey müsait değil.’’ dedi.

Baran, baş ve işaret parmağıyla burun kemerini sıktı, gözlerini kapadı. Derin bir nefes aldı. Sabrı taşmak üzereydi. Bu asalaklar yüzünden neden vakit kaybediyordu?!

Kendini toparladığı an başını kaldırdı, bakışlarını karşısındaki adamlara tek tek değdirdi. Sarışın olan fazla fevriydi. İri kıyım olansa sakin ve hantaldı. Baran’ın gözleri diğer adamda birkaç saniye oyalandı. Geniş omuz, kemikli bir yüz. Sıfıra vurulmuş saçlarla, tehlikeli bir tipe benziyordu. Aralarında en atletik görünen oydu. İlk çaresine bakması gereken de.

Baran ellerini beline yerleştirdi. Tek kaşını usulca havaya kaldırdı. Dalga geçer gibi konuştu.

‘’Sence Serkan’ın müsait olup olmaması benim umurumda mı?’’

Sarışın sinirle dişlerini sıktı. Diğerlerinin yanında bozuntuya vermeden dik durmaya çalışıyordu. ‘’Anlaşılmadı galiba-‘’ diye başladığı konuşmasını atletik olan adam böldü.

‘’Sen gel bakayım bizimle.’’ dedi itiraz istemez bir tonlamayla. Dönen muhabbetten sıkıldığı yüzünden okunuyordu. Güçlü eliyle Baran’ı kolundan tuttuğu gibi çekiştirmeye başladı. Amacı onu çıkışa yönlendirmekti. Yerinden oynatamayınca kaşlarını çattı.

Baran bakışlarını kolunu tutan adama çevirdi. Gözlerini kıstı. Tehdit dolu sesiyle ‘’Elini çekmen için son şansın! Uyarmadı deme sonra.’’ dedi.

Kilolu olan alaylı bir gülüşle söze atıldı. ‘’Tek başına ne yapabilirsin ki? Üç kişiye karşı bir-’’

O anda sanki zaman durdu. Saniyeler içinde olanlar oldu.

Baran tenine temas eden eli kavradığı gibi ters çevirdi. Adamın kolunu geriye doğru bükmesiyle kulaklarına acılı bir inleme doldu. Onun sırtını kendine siper almış, boynuna kolunu dolamıştı. Boğazına nefesini kesen, ama bayıltmayan bir baskı uyguladı. Ayık kalması gerekiyordu. Kendine korumaların en dayanıklısını seçmiş, baştan beri güçlü olanı gözüne kestirmişti. Eğer işler istediği gibi gitmezse bu adam kaçış bileti olacaktı.

Karşısındaki iki adamsa, saniyeler içerisinde olan biteni boş bakışlar ve afallamış yüzlerle izledi.

‘’Sakın yaklaşmayın! Arkadaşınızın boynunu kırmak istemem!’’

Sarışın olan adam elini beline götürdü. Silahını çekmek için çok geç kalmıştı. Hala aralarındaki en iyilerinin Baran’ın elinde kurbanlık koyun gibi çırpınıyor oluşunun şaşkınlığı içerisindeydi.

‘’Yerinde olsam o silahı bana doğrultmazdım!’’

Eli belinde öylece kalakaldı. Sarışının bakışları yanındaki tıknaz olan arkadaşına doğru kaydı. O an Baran, ikisinin de düşünmesine fırsat vermedi.

Kilolu olanın işini bitirmesi için bir hamle yeterliydi. Önünde kıvranan adamı sıkıca tuttu, elinden kaçmasını istemezdi. Yanağı yanağına iyice yaklaştırdı. Yüzünün her saniye daha da kızardığını, dermansız kaldığını görebiliyordu. Hızlı olmalıydı. Bayılmasını istemezdi.

Hafifçe yana kaydığı gibi kilolu adamın dizine doğru sert bir tekme attı. Kemik kırığına benzer bir ses koridoru doldurdu. Adam olduğu yere feryat ederek yığıldı. Artık peşinen gelemeyecek haldeydi. Uzun süre topallayarak yürüyecekti. Alçısıyla beraber.

Sarışın olan korkuyla yere yığılan adama baktı. Bu karmaşada o da boş durmadı, silahını çekti ve Baran’a doğrulttu.

‘’Sıradaki sensin biliyorsun değil mi?’’ dedi Baran. Dudağının bir köşesi kıvrılmış, mavilikleri parlamıştı. Gözleri gözlerine dikiliyken, karşısındaki adamın silah tutan eli titriyordu.

‘’Kimsin sen?’’ dedi Sarışın Adam korkuyla. ‘’Ne istiyorsun?’’

‘’Serkan’ı.’’ dedi anında Baran. ‘’Sana dokunmam. Beni Serkan’a götür. İstediğimi yaparsan arkadaşını da bırakırım.’’ Kolunun altındaki adamı oynattı. Hala var gücüyle çırpınıyor oluşu Baran’a etki bile etmiyordu.

‘’Tamam! Lanet olsun tamam!’’ diye ellerini havaya kaldırdı Sarışın. Gözlerindeki korku yerini telaşa bıraktı. ‘’Patron beni gebertecek.’’ diye ağzının içinde geveledi.

Baran emir veren bir sesle ‘’Silahını yere at!’’ dedi. Adam anında yere bıraktı silahını. ‘’Uzaklaştır!’’ diye bağırınca ayağıyla itekledi.

Asansörün kapısının açılmasıyla Baran’ın ağzından küfürler savurdu. İçeride ona bakan tamı tamına dört şirket çalışanı vardı. Korku dolu gözler bir Baran’a bir kolunun altındaki adama gidip geldi.

Bir anda asansördeki kadının tiz çığlığıyla ortalık karıştı. Herkes dört bir yana koşuştu. Yerde yatan korumanın üstünden can havliyle atlayan bile oldu.

‘’En azından asansör boşaldı.’’ diye kendi kendine mırıldandı Baran. Hızla önünde siper aldığı adamı itekledi. Sarışına baş işareti yapmasıyla adam sertçe yutkundu ve elleri havada asansörden içeri girdi.

Baran kaşlarını çattı. ‘’Kaçıncı kat?’’ diye sordu.

‘’On beş.’’

‘’Bassana tuşa ne bakıyorsun suratıma?’’ diye karşısındakini payladı.

‘’Tamam.’’ dedi adam. Hızla bakışlarını Baran’dan kaçırdı. Titreyen parmaklarını tuşa değdirdi. Alnı terlemiş, kesik kesik nefes almaya başlamıştı. Kimdi bu adam? Derdi neydi? Böylesine deli cesaretine sahip birisini hiç görmemişti.

Baran, kollarında çırpınan adamın boğazını daha sıkı kavradı. Dudaklarını kulağına dayadı. ‘’Eğer biraz daha hareket edersen son nefesini kollarımın arasında verirsin.’’ diye fısıldadı.

Adam anında hareket etmeyi bıraktı. Korku dolu gözlerini sarışın olana dikti. Aralarında sessiz bir bakışma geçti. Asansörün açılma sesiyle ikisinin de göz bebekleri büyüdü.

Otoriter bir sesle ‘’Önden yürü.’’ dedi Baran. Sarış adam sertçe yutkundu. Baran’ın söylediklerini yerine getirmekten başka çaresi olmadığından sessizce denileni yaptı.

Üçü de hızla ilerlemeye başladı. Kapı önüne geldiklerinde duraksadılar.

Baran, ‘’Aç kapıyı.’’ dedi. ‘’Sonra da kaybol.’’

Sarışın adam hızla emirleri yerine getirdi. Kapıyı açar açmaz koridorda gözden kayboldu.

Baran kollarının arasındaki adamı odaya itekledi. İkisi birlikte içeri girdiler. Serkan’ın ilk gördüğü koruması oldu.

‘’Ne oluyor lan?!’’

‘’Hoş geldin yok mu Serkan?’’ dedi Baran. ‘’Randevum da yok ama? Müsait miydin?’’

Serkan oturduğu yerden hızla ayaklandı. Dengesini koruyabilmek için masanın ucuna elini dayadı. Dişleri kenetlemiş, öfkeyle Baran’ın elindeki korumasına bakıyordu.

‘’Korumaların beni pek sevmedi sanırım.’’ dedi Baran omuz silkerek. Kolunu adamın boğazından çektiği gibi Serkan’ın önüne itti. ‘’Daha iyilerini bulamadın mı?’’

Serkan öfkeyle korumasına baktı. Kesik kesik öksüren adamın canına okumak ister gibiydi. O anda Baran’ın arkasından odaya iki adam daha girdi.

Serkan bedenini dikleştirdi. El pençe karşısında duran korumalarına sert bir bakış attı.

‘’Hepiniz çıkın dışarı. Sizinle sonra hesaplaşacağım.’’

Odayı terk eden adamların arkasından baktı Baran. ‘’Bakıyorum kendine etten duvar örmüşsün. Pek etkili değiller ama.’’

Serkan yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi. Elleri cebinde yavaş adımlarla Baran’a doğru yürüdü. Tam önüne geldiğinde durdu. ‘’Seni nasıl yetiştirdiğimi unutmuşum. Hep söylerim en iyi adamım sendin.’’

Baran’ın içinde Serkan konuştukça öfke dalgası kabarıyordu. Çehresi gerilmiş, ellerini yumruk yapmıştı. ‘’Hiçbir zaman senin adamın olmadım. Olmam da!’’

Alaycı bir gülüşle Serkan’ın dudakları aralandı. ‘’İçindeki karanlığı gördüm ben Baran. Aksini söylesen de bu değişmeyecek.’’ dedi. ‘’Herkesi kandırabilirsin, kendini kandırabilirsin ama beni kandıramazsın. Bir gün o istemediğin, nefret ettiğin adama dönüşeceksin. Kaçamayacaksın. İnsan kendinden ne kadar kaçabilir ki?’’

Baran maviliklerini, Serkan’ın yeşilliklerine dikti. Yüzünü buruşturarak ‘’Hastasın sen biliyorsun değil mi?’’ dedi. Sesi küçümser bir tondaydı.

Serkan başını hafifçe yana eğdi. ‘’Aynılıklarımız farklılıklarımızdan fazla. Bunu sende göreceksin-’’

‘’Kes sesini! Senin hastalıklı fikirlerini dinlemeyeceğim.’’ diye bir adım öne atıldı Baran. Onun burnunun dibine kadar girmişti. ‘’Söyle! Neva’nın yanına yaklaştın mı?!’’

Serkan histerik bir şekilde güldü. ‘’Biliyordum. Ayağıma kadar sadece o kız için geleceğini biliyordum.’’

Baran Serkan’ın yakasına yapıştı. ‘’Gebertirim seni Serkan! Bu defa öldürürüm! Acımam!’’

‘’Ne bu asarım keserim halleri? Senin gibi düzgün bir adama yakışmıyor.’’

Baran sert yumruğunu Serkan’ın yüzüne geçirdi. Gelen darbeyle iki adım geriledi. Serkan’ın dudağı patlamıştı. Elinin tersiyle akan kanı silerken hala sırıtıyordu.

‘’Dur tahmin edeyim, Neva Ali’nin yanındaydı değil mi? Bu sinirinin asıl sebebi bu!’’ diye imayla kaşları havalandı.

Baran, titreyen ellerini sıktı. Gözü kararmış, vahşi bir dürtü bütün bedenini sarmıştı.

Kararını o an verdi. Serkan’ın soluğunu kesecekti. Sonsuza kadar.

Adamın karın boşluğuna bütün gücüyle sert bir tekme geçirdi. Gelen darbeyle Serkan, masanın üzerine düştü, dosyalar etrafa savruldu. Odayı acı dolu bir inleme doldurdu. Bir an Serkan yattığı yerden kıpırdayamadı. Kendini doğrultması birkaç saniyesini aldı. Kaburgasını tutarak ayaklandığında yüzü acıyla buruştu. Dengesini sağlayabilmek için sırtını dikleştirdiği anda kemiği ciğerine batıyordu sanki. O an şiddetli ağrıyı görmezden geldi. Kesik kesik nefes alsa da konuşmayı başardı.

‘’Her seferinde sana değil… Ali’ye koşuyor farkında mısın?... Seni sevmiyor… Hiçbir zaman sevmedi… Onca fedakârlık yaptın? Kim için? Ne için ha?... Kimsen yok senin…Yok… Karanlığında boğulacaksın Baran!... Bende seni zevkle izleyeceğim.’’

Baran üzerine hızla yürüdüğü gibi onu saçlarından sertçe kavradı. Başını geriye savurdu. Diğer eliyle boğazını sıktı.

’’Senin belanı sikerim! Duydun mu lan beni!’’ Serkan’ın gittikçe kızaran yüzünü yüzüne yaklaştırdı. ‘’Söyle Neva’ya ne anlattın!’’ Konuşması için Serkan’ı geriye savurdu. Adam öksürerek sırt üstü yere düştü. Acıyla yerde kıvranışını izledi Baran. Onu deliler gibi öldürmek iste de konuşmasını sağlamalıydı.

‘’Sebep olduklarını görsün istedim… Video kaydını ona izlettim…’’ dedi cılız bir sesle. Acıyla yerde iki büklüm olmuştu. Kaburgası kırılmış olmalıydı ki nefesi ciğerlerine yetmiyordu. ‘’Ne aşk ama… Neva için suçunu üstlenmişsin… Değdi mi bari?’’ dedi son gücüyle ayağa kalkmaya çalışırken tekrar yere düştü.

Baran dizlerinin üstüne çöktü. Yerde debelenen Serkan’ın gözünün içine baktı.

‘’Ne bok yedin sen?!’’ dedi dişlerinin arasından.

‘’Eğer başıma bir şey gelirse o kayıt polisin eline ulaşacak.’’ dedi Serkan. Çabalamayı bırakıp başını yere doğru bıraktı. Gözlerini tavana dikti. ‘’Beni öldürürsen Neva’yı da yakarsın. Seçim senin.’’ dedi acıyla gülerek.

Baran çöktüğü yerden doğruldu. Bir pisliğe bakar gibi baktı yerde yatan adama. Yüzünü tiksintiyle buruşturdu. Bir planı olduğu belliydi. Kendini güvenceye almadan oyun oynamazdı Serkan. Elinde görüntülere güveniyordu demek.

‘’Eğer ona bir daha yaklaşırsan, değil yaklaşmak adını aklına bile getirirsen seni ölmekten beter ederim.’’

Serkan aşağıdan yukarı baktı Baran’a. Gülüşü yüzünde dondu. Yeşillikleri intikam ateşiyle parlıyordu. Sevdiğiyle sınayacaktı onu Serkan. En zayıf olduğu yerinden vuracaktı.

‘’Gözünde katilsin onun.’’ dedi hırıltılı bir sesle. ‘’Neva, Oktay’ı öldürdüğünü biliyor… Artık sen de benim gibisin Baran… İkimizin de elinde kan var...’’

 

 

Bölüm Sonu

 

Evet arkadaşlar bölümü nasıl buldunuz?

Neva kayıplarda. Bakalım ne zaman ortaya çıkacak.

Serkan hakkında ne düşünüyorsunuz? Onu yazarken keyif alıyorum desem linçlenmem umarım.

Yeni bölümde görüşmek üzere. Beğenmeyi unutmayın!

Seviliyorsunuz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 21.07.2025 17:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...