38. Bölüm

BÖLÜM 38: İLK VE SON.

büşra uzun
busrauzun

 

 

Merhaba arkadaşlar :)

Bol bol aşk kokan bir bölüm yazdım size. Umarım beğenirsiniz.

Yıldızları parlatmayı unutmayın. Yazarınız mutlu olsun ama dimi :)

Bölüm Şarkısı: Kuytu - Ada

Keyifli okumalar.

 

 

 

2019

 

Ağacın yaprakların arasından sızan güneş ışığı yüzüme vurduğunda, gözlerimi kıstım. Gülümseyerek Baran’a doğru döndüm. Dişlerinin arasında sıkıştırdığı kalemle, elindeki çizim kâğıtlarını inceliyordu. Bu görüntü bir an nefesimi kesti. Öylece kalakaldım. Onu hayranlıkla izlemekten kendimi alamadım.

Gülüşüm dudaklarıma yayıldı. Boynumda asılı fotoğraf makineme ellerim gitti. Kadrajımda Baran vardı şimdi. Fark edilmemek için ses çıkarmamaya çalışıyordum. Şanslıysam güzel bir kare yakalayabilirdim. Ansızın çekilmiş, en doğal haliyle.

Tıpkı sabahtan beri çektiğim onlarca fotoğrafı gibi.

Adaya ona yardım etmek için gelmiştim. Restore edilecek konağın fotoğraflarını çekecektim. Tabi ki dayanamayıp, Baran’ı da çekip durmuştum. Birkaç defa yakalanmış, tatlı sert uyarılarına maruz kalmıştım. Yine de kendime hâkim olamıyordum işte. Onu fotoğraflamak, hayatımdaki en güzel işim haline gelivermişti.

Dakikalardır sırıtarak çektiğim fotoğrafa bakıyordum. Kendim çektim diye demiyorum ama çok güzel olmuştu. Baran’a özel yapacağım albüme bir yenisini daha katmıştım.

Baran, eğildiği yerden doğruldu ve bana baktı. Elindeki metreyi kapatırken yanıma yaklaştı. ‘’Bakıyorum halinden memnunsun?’’ Tek kaşı havalanmış, dudağının bir kenarı yukarı kıvrılmıştı.

‘’Tabi ki memnunum.’’ diye kıkırdadım. Boynumda asılı makinamı çıkarıp çantasına koydum. Kollarını açmış beni bekleyen Baran’a doğru yürüdüm. Usulca yanaşıp kollarımı beline doladım. ‘’Büyükada’dayım. Gökyüzü masmavi. Hava güzel. Kuşlar uçuyor.’’

‘’Sadece bu yüzden mi?’’ dedi imalı bir sesle. Bir yandan elleriyle sırtımı sıvazlıyor, beni usulca seviyordu.

Çenemi göğsüne yasladığımda maviliklerine doğrudan baktım. Düşünüyormuş gibi dudaklarımı büktüm. Sessiz kaldığımı görünce kaşlarını çattı. Yüzündeki tedirgin ifadeye daha fazla dayanamadım. Neşeli bir tınıyla ‘’Sen de varsın tabi.’’ diye ekledim.

Derin bir nefes verdi. Gerilmiş çehresi biraz olsun rahatladı. ‘’Bir an beni hiç saymayacaksın sandım.’’

Boy farkı yüzünden parmak uçlarımda yükseldim. Burnumu burnuna hafifçe sürterken, ‘’Mümkün mü sence?’’ diye dudaklarına doğru fısıldadım. ‘’Kendini hafife alman beni üzer.’’

‘’Bak sen.’’ dedi hırıltıyla. Bana iyice sokulduğunda, sırtımın evin duvarına dayandığını hissettim. Güçlü kollarını belime sımsıkı sarmış, aramızda hiç mesafe bırakmamıştı. ‘’Aslında meziyetlerimi kanıtlamaktan mutluluk duyarım.’’ diye söylendi. Bir yandan yakıcı dudaklarını yanağımdan boynuma, boynumdan elbisemin açıkta bıraktığı omuz başlarıma değdiriyordu.

Bakışlarım endişeyle etrafa kaydı. Konağın bahçesindeydik ve her an birileri bizi uygunsuz vaziyette görebilirdi.

Duyulmaktan korkarak alçak bir sesle, ‘’Baran ne yapıyorsun?!’’ diye çıkıştım.

Başını gömüldüğü boynumdan hafifçe kaldırdı. ‘’Ne yapıyormuşum?’’ dedi mırıldanarak. Gözleri kısılmış, yoğun bakışları yüzümde gezinirken beni duymuyor gibiydi.

‘’Ömer amcaya yakalanmak istemeyiz değil mi?’’ dedim kaygıyla. Restore edilecek konağın sahibi Ömer amca, yaşlı bir adamdı. Biz çalışırken ortalıkta heyecanla dolanıyor, çılgın fikirleriyle Baran’ın başının etini yemekten çekinmiyordu.

Baran homurdandı. ‘’Çay demlemeye gitti gelmez o.’’ diye omuz silkti. Ardından boynuma doğru tekrar eğildi.

Onu göğsünden itekledim. ‘’Ne demek gelmez. Adam eve gireli yarım saat oldu bile!’’

Odağının bozulmasına fazlasıyla sinirlendi. Adeta burnundan soluyordu.

‘’Hay ben böyle işin-‘’

Parmaklarımı dudaklarına götürüp susturdum onu. ‘’Küfretmek yok!’’ diye uyardım.

Mavilikleri öfkeyle parlıyordu. Başını geri çekip, elimden kurtulduğu gibi söylenmeye başladı.

’Bana şu an büyük haksızlık yapılıyor ama! Ne bu canım! Sus Baran, dur Baran, şimdi olmaz Baran, yetti valla! Benim de canım var dimi!’’

Kollarımı göğsümde birleştirirdim. Kaşlarım imayla havalandı. ‘’Hani beninle yan yana olmak, soluduğun havayı solumak bile yeterdi sana?’’

‘’Yetmiyormuş işte!’’ diye dişlerinin arasından tıslar gibi konuştu. ‘’Bunu diyen kafamı sikeyim ben!’’

Gülüşüm yüzüme yayıldı. Karşımda deliye dönmesi beni bir hayli keyiflendirmişti. Dayanamayıp gömleğinin yakalarıyla oynarken, ‘’Ne diyordun sen?’’ dedim alaycı bir sesle. Düşünür gibi dudaklarımı birbirine bastırdım. ‘’Ha buldum! İlk öpücük özeldir Neva, alelade bir yerde olmamalı. Doğru hatırlamış mıyım?’’

‘’Allah benim belamı versin!’’ diye ağzının içinde geveledi. Saçlarını sertçe çekiştirdi, yüzünü sıvazladı, en son sıkıntıyla nefes verdi. ‘’Romantik olacağız diye düştüğüm hale bak ya!’’

Yanağına hızla bir öpücük kondurup bulduğum aralıktan sıvıştım. Başımı yana eğip cilveyle baktım gözlerine. ‘’Aşkım kendine bela okuma. Kıyamam ki ben sana.’’

Baran’ın yüzündeki tüm saldırganlık uçup gitti, yerini derin bir üzüntü aldı. Çocuk gibi dudaklarını büzdü. ‘’Sen çok güzel kıyıyorsun bana.’’ dedi. Omuzları çökmüş, bakışları hüzünlenmişti.

Evin içine doğru yürürken, uzaktan öpücük attım ona. Baran’ın arkamdan homurdanmaya devam ettiğini duymak, ağzım kulaklarımda gülmeme sebep olmuştu.

Önüme döndüğüm an Ömer amcayı görmemle adımlarımı hızlandırdım. Yavaş hareketlerle elindeki çayları dökmeden getirmeye çalışıyordu. Sımsıkı tuttuğu tepsiye doğru uzandım.

‘’Yardım edeyim size.’’

‘’Sağ olasın kızım. Hanım evde yok. Çayla idare edeceğiz artık.’’ dedi mahcup bir bakışla.

Gülüşüm dudaklarıma yayıldı. ‘’Çay yeterli, çok teşekkür ederiz.’’ dedim birlikte yürürken. Hava, nisan ayının başında olmamıza rağmen sıcaktı. Bahçede oturmayı tercih etmiştik. Masaya bardakları koyarken Ömer Amca yanımdaki sandalyeye oturmuş, kulak zarımı delecek şekilde bağırmaya başlamıştı. İyi duymuyor, sürekli yüksek sesle konuşuyordu.

‘’Baran oğlum gel! Çay yaptım size!’’

Baran bize doğru yürürken bir yandan da boyum kadar olan çizim kâğıtlarını katlamaya çalıştı. Oflayarak elindeki masaya bıraktı ve yanıma oturdu.

‘’Çok sağ ol Ömer Amca.’’ dedi bardağına uzanırken. ‘’Ölçü alma işi bitti gibi. Fotoğrafları da çektik.’’ Göz göze geldiğimizde başımı sallayarak onayladım. ‘’Geriye restorasyon projesini çizmek kaldı.’’

Önemsiz bir detaydan bahseder gibi ‘’Bir şey kalmamış canım.’’ dedi yaşlı adam. ‘’Bizim evlilik yıl dönümüne yetişir mi konak?’’

Baran’ın içtiği çay boğazına kaçtı, öksürmeye başladı. Kesik nefeslerinin arasında, ‘’Sen ne yaptın Ömer Amca. Daha ortada proje yok. Nasıl yetişsin?’’ diye söylendi. ‘’Hadi sorunsuz çizdim, aksilik çıkmadı diyelim. Bakalım hoca beğenecek mi? Okuldaki en başarılı bulunan öğrencinin projesi Koruma Kuruluna verilecek. Sonra kurulun onaylaması-‘’

‘’Teferruatı geç oğlum. Yetişir mi yetişmez mi onu söyle sen.’’

Baran sıkıntıyla nefes verdi. Teslim olur gibi sandalyesine yaslandı. ‘’Ne kadar zaman lazım?’’

‘’İki ay.’’

‘’İki ay mı?!’’ Mavi gözleri şaşkınlıkla kocaman açıldı. ‘’Mümkün değil yetişmez!’’ diye karşı çıktı.

Ömer amca yerinde huzursuzca kıvrandı. ‘’Nasıl yetişmez yahu? Hülya’ma ne hediye edeceğim şimdi?’’

Aralarındaki konuşmayı dinlerken gülüşüme mani olamadım. Ses çıkardığımı fark eder etmez dudaklarımı birbirine bastırdım. İkisi de aynı anda sert bakışlarını bana çevirdiğinde utançla elimi havaya kaldırıp ‘’Pardon.’’ dedim. Hala gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

‘’Konak tescilli yapı olmasaydı işimi kendim görmesini bilirdim ben! İzinsiz çivi çaktırmıyor ki devlet!’’ diye homurdandı Ömer Amca. Bakışlarını bana döndürdü. ‘’Söylesene kızım ne yapayım ben şimdi?’’

‘’Daha makul bir hediye mi seçseniz acaba?’’ diye öneride bulundum. ‘’Konak dışında?’’

Kaşları çatıldı yaşlı adamın. ‘’Bilemedim ki şimdi.’’

‘’İsterseniz birlikte çekildiğiniz bir fotoğrafınızı basabilirim. Belki Hülya Hanım’da hoşuna gider.’’

Ömer Amca verdiğim öneriyi beğenmiş olacak ki heyecanla yerinde kıpırdandı. ‘’Çeker misin bizi gerçekten?’’

‘’Tabi ki çekerim.’’

Gözlerinin içi parladı. ‘’Hülya’m misafirlikten gelsin şöyle en güzelinden fotoğrafımızı çekiver kızım.’’ Bastonuna tutunarak ayaklandı. ‘’Ben berbere gideyim. Yakışıklı çıkamam lazım!’’

Baran, sesli bir şekilde kahkaha attı. ‘’Herkesi cebinden çıkarırsın sen Ömer amca. Hiç tasalanma! Kimse seninle boy ölçüşemez valla.’’

Yaşlı adamın yüzünde samimi bir gülümseme belirdi. ‘’Hadi oradan eşek sıpası lafa tutma beni. Gidiyorum ben.’’ Bahçenin tam ortasında bir anda durdu. Arkasını döndü. ’’Bu arada sabahtan beri sorup durduğun odanın anahtarı saksının altında.’’ diyerek Baran’a göz kırptı. Bakışları bana döndüğünde yüzünde babacan bir ifade vardı. ‘’Bu akşam misafirimsiniz kızım. Eşim Hülya ile ben geç geliriz. Acıkırsanız dolapta yemek var. Kendi evinizdeymiş gibi rahat olun.’’

‘’Zahmet vermeseydik-‘’

‘’Duymamış olayım.’’

Minnettarlıkla başımı salladım. ‘’Teşekkür ederiz Ömer Amca.’’

‘’Hadi sağlıcakla.’’ diye elini havaya kaldırdı. Yavaş adımlarla bastonundan destek ala ala bahçeden çıktı.

Arkasından bakakaldım. Eşini mutlu etmek için nasıl da çabalıyordu. Seksenli yaşlarının sonlarında olmasına rağmen herkesten daha gençti ruhu. Aşkla atıyordu kalbi. Hülya, çok şanslı bir kadındı.

Dalgınlıkla giden yaşlı adamın arkasından bakarken Baran, sandalyemi tutup bir anda kendine doğru çekti.

‘’Gün batımını izleyim mi senle?’’

Yüzlerimizin arasında sadece birkaç milim vardı. Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. Baran’ın bakışları dudaklarıma kaydığında, kalbim tekler gibi oldu.

‘’Ne? Nerede? Ne zaman?’’

Ruhumu delen maviliklerini gözlerime dikti. ‘’Sen ister misin onu söyle.’’ dedi en ikna edici tonlamasıyla.

Başımı aşağı yukarı sallamakla yetindim. Elimi tuttuğu gibi ayaklandırdı beni. Birkaç adımla kapının yanındaki çiçeğin önünde durdu, saksıyı kaldırıp altındaki anahtarı aldı. Ömer amcanın bahsettiği anahtar bu muydu yani?

Sabahleyin ilk iş, konakta çalışmaya başlamıştık. Her detayı ayrı ayrı fotoğraflamış, Baran’ın ölçü almasına yardım etmiştim. Kilitli bir oda görmüş müydüm? Hiç sanmıyorum.

‘’Ne yapıyorsun Baran?’’

Nefesimi kesen gülüşü dudaklarına kuruldu. ‘’Sürpriz.’’ dedi göz kırparak. Beni kolumdan çekiştirdiği gibi evin içinde aldı soluğu. Ahşap merdivenlere doğru hızla yöneldi. Sessizce onu takip ediyordum. İki katlı, tarihi bir konaktı burası. Ömer Amcanın dediğine göre bu ev, ona aile yadigârıydı. Düşünmeden edemiyordum. Bu duvarların içinde bunca sene neler yaşanmıştı? Kimler gelip geçmişti? İnsan burada yaşlanmazdı canım! Hayalleri süsleyen ev derler ya. Aynen öyleydi. Her eşyanın ayrı ayrı ruhu vardı sanki.

Nefes nefese kaldığımda ikinci kata çıkmıştık. Baran, çatı katı olduğunu tahmin ettiğim bir kapının önünde durdu. Elindeki anahtarı hızla sokup çevirdi. Kapı gıcırdayarak açıldığında karşımda soluğumu kesen bir manzara vardı.

Çatı katı, odaya dönüştürülmüştü. Her yer ahşap dokuyla kaplıydı, tavanı üçgendi. Reçine kokusu ilk anda burnuma doldu. İçeri doğru yürüdüğümüzde boydan boya bir pencere, camın önüne atılmış yer minderleri bizi karşıladı. Küçük bir dolap ve yatak haricinde başka eşya yoktu. Önümdeki eşsiz manzarada bir an dilim tutuldu. Hayranlıkla etrafıma baktım. Büyükada, sanki ayaklarımız altındaydı.

‘’Baran burası çok güzel.’’

Beni onaylayan bir sesle ‘’Konağın en güzel yerindeyiz.’’ dedi. Havasız kalmış odanın penceresini sonuna kadar açtı. Esen rüzgârla denizin kokusu burnuma çalındı.

Baran arkasını dönüğünde sıcacık gülümsedi. Kapı eşiğinde dikilip kalan bana elini uzattı. ‘’Hadi gel.’’

Elini kavradığım gibi yanına çekti beni. Yerdeki minderlere aynı anda oturduk.

‘’Neden sabah bu odayı görmedim?’’

Baran’ın tek kaşı havalandı. Muzip bir ifade belirdi yüzünde. ‘’Ömer amcayla iş birliği yapmış olabilirim. Bu yüzden odanın kilitli kalmasını istedim.’’ Duraksadı. Beni süzen gözlerinde heyecan vardı. ‘’Konağın planlarını görür görmez bu manzarayı seninle izlemem gerek diye düşündüm. Güneşi senle batırmalıydım. Böylece bir anı daha beraber biriktirmiş olacağız.’’

Öylece baktım yüzüne. Gözlerim yaşla doldu. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. ‘’Sen benimle anı mı biriktirmek istiyorsun?’’ diye sorarken sesim gibi ellerim de titredi.

Başını hevesle aşağı yukarı salladı. ‘’Bütün anlarına şahit olmak istiyorum. Her zaman yanında olacağım güzelim. Seni hiç yalnız bırakmayacağım Neva’m.’’ Elimi dudaklarına götürdü. Gözlerini kapatıp, avucumun içine derin bir öpücük bıraktı. ‘’Anlayacağın benden bıkana kadar yanındayım.’’ Elimin üstünü nazikçe okşarken omuz silkti. ‘’Vazgeçtim. Benden bıksan bile yanında olurum.’’

Dayanamayıp kollarımı boynuna sımsıkı doladım.

’Seni çok seviyorum.’’

Baran göğsüne çekti beni. Kollarını sırtıma sardı. Boynuma gömdü yüzünü. Derin bir nefes çekti kokumdan. ‘’Benden çok sevemezsin.’’

Yavaşça ayrıldığımızda bakışlarım onun dudaklarına kaydı. İçimde yanan cesaret kıvılcımına tutunmak istedim. Zamanın da mekânın da önemi yoktu gözümde. Baran’a doğru eğildiğim gibi dudaklarına kapandım.

Acemi öpücüğümü usulca karşıladı. Her halimden ilk öpüşmem olduğu anlaşılıyordu. Neyse ki benim aksime Baran tecrübeliydi.

Yüzümü ellerini arasına aldı. Beni kendine daha çok yaklaştırdı. Bir ellimi onun boynuna dayadım. Diğer elimi gür saçlarına daldırıp çekiştirdim. Tavrım karşısında Baran’ın öpüşü derinleşti. Hafif bir inilti döküldü dudaklarından. Belimden kavradığı gibi kucağına çekti bedenimi. Bacaklarımı onun gövdesine doladım. Sarmaş dolaşken bile yakınlığı yetmiyordu bana. Sırtı açık elbisemden elleri doğrudan tenime değdiğinde, istemsizce ürperdim. Her dokunuşu tenimi yakıp geçiyor, kendinden bir parça iz bırakıyordu. Sanki ne kadar öpsem de ona doymayacak gibiydim. Nefesimiz tükendiğinde alnını alnıma yaslayıp zorlukla ayrıldı dudaklarımdan.

Soluk soluğayken ‘’Neva…’’ diye fısıldadı. ‘’Diyorum ki anı listemizi hızla doldurmaya başlasak mı?’’ Tutku dolu bakışları gözlerimden dudaklarıma indi. Çenemden tuttu. Parmaklarını yanağıma sürttü. Tenimde gezinen nefesi yakıp kavuruyordu beni. Ardı ardına yutkundu. İkna edici sesiyle devam etti. ‘’Ne dersin?’’

Geniş omzuna kollarımı doladım. ‘’Hmm. Ne gibi bir listeymiş bu?’’ diye inatla sordum. Hınzır gülüşüm yüzümde yayıldı. Gözleri gözlerimde kenetliyken elim, ensesinde usulca geziniyordu.

Ben onun saçlarıyla, o da bel oyuğumla oynuyordu. Gözleri kısıldı, mavilikleri arzuyla doldu.

‘’Gün batımını izledik. İlk öpücük de tamam. Gerisini hayal gücüne bırakıyorum.’’ diye dudaklarıma yönelirken bir anda kendimi geri çektim. Kucağından kaçar gibi kalkıp, eski yerime tekrar oturdum.

‘’Henüz gün batımını izlemedik.’’

Baran boş boş göz kırpıştırdı. Birkaç saniye sonra kaşlarını çattı. ‘’Nasıl ya?’’ diye çıkıştı. Yüzünde diklenmeye hazır bir ifade vardı.

Hafifçe omuz silktim. Kolumdaki saate baktım. Güneşin batışına daha vakit vardı.

Utançla gözlerimi kaçırdım. ‘’Henüz zamanı gelmedi.’’ Ona baktıkça kalp atışlarım hızlanıyor, içim içime sığmıyordu. Öpücüğün etkisinden uzun süre çıkamayacağımı hissediyordum. Tepetaklak olmuş, dengemi yitirmiştim sanki. Bütün vücudum boydan boya titriyordu.

Yüzündeki şaşkınlık dağıldı, yerini kaygıya bıraktı. ‘’Üşüdün mü sen?’’

‘’Biraz.’’

Baran oturduğu yerden ayaklandı. ’’Hemen geliyorum.’’ dedi. Bir şey söylememe fırsat vermeden kaşla göz arası ortadan kayboldu. Hızlı adımlarla merdivenleri indiğini duydum.

Bakışlarım manzaraya kaydı. Havadaki dinginlik, gökyüzünün rengi büyüleyiciydi. Gözlerimi kapadım. Temiz havayı çektim içime. Gülüşüm dudaklarıma yayıldı. Hiç olmadığım kadar huzurlu hissediyordum.

Baran geri döndüğünde elinde bir kadın şalı vardı.

‘’Umarım Hülya teyze izinsiz şalını aldığım için kızmaz.’’

İstemsizce kıkırdadım. Omzuma bıraktığı şala sıkıca sarıldım.

Yanıma kurulduğunda dizi dizime değdi, kollarımız birbirine sürtündü. Bu sıcaklığı, güveni, huzuru hep hatırlamak istedim. Alelade bir anı bile kaçırmamak. Aklıma kazımak istiyordum.

Göz alıcı manzara karşımda, Baran yanı başımdaydı. Geriye bu dinginlik ve huzurun tadını çıkarmak kalıyordu. Bakışlarımız birbirine değdi. Gözlerindeki sevgi dolu parıltı, yüreğimi sıkıştırdı. Başımı yana eğdim.

‘’Yapma… Bana öyle bakma…’’

‘’Nasıl?’’

‘’Hayatındaki en değerli şey ben mişim gibi.’’

Kaşları havalandı. ‘’Öyle değil misin?’’ dedi sorgu dolu sesiyle.

‘’Öyle miyim?’’

Sesli bir şekilde güldü Baran. Kolunu boynuma doladı. Beni kendine çekti. Alnıma derin bir öpücük kondurdu.

‘’Sesime ses oldun. Nefes oldun. Yetmedi hayatımın anlamı oldun. Sahi sen söyle şimdi.’’ Yanağımı okşarken gözlerimiz kavuştu. ‘’En değerlim kimmiş benim?’’

Dudaklarım aralandı. Onun içten sevgisi karşısında ne diyeceğimi bilemedim. Başımı boynuna gömdüm. Canına değmek ister gibi kokusunu içime çektim. Bu kokuyu, ömrüm boyunca unutamayacaktım.

‘’Ne yapacağım ben senle?’’ diye mırıldandım. Baran saçlarımla oynuyor, içim bir hoş oluyordu. ‘’Ailem bile beni böyle sevmezken, sen nasıl sevdin?’’

Baran’ın yüzü asıldı. ‘’Ne demek o?’’

Buruk bir gülümsemeyle kollarına daha da sokuldum. Başımı omzuna yasladım. Baran beni, ben dışarıyı izlerken kelimeler ağzımdan döküldü.

‘’Sevgi dolu bir ailede büyümedim. Doğumum bile bir amaç uğrunaydı. Yerine getirmem gereken bir görevim vardı.’’ diye başladım. Sonra kocaman bir yumrunun boğazımı tıkadığını hissedince uzunca bir süre sessiz kaldım.

Ölgün bir sesle ‘’Ela’yı kurtarmak.’’ diye fısıldadım.

Usulca doğruldu Baran. Endişeli gözlerle baktı yüzüme. ‘’Ela kim?’’

İç geçirdim. Derin bir nefes çektim ciğerlerime. Çenem titriyor, genzim yanıyordu. Gözlerime hücum eden yaşları kovmak ister gibi defalarca kırptım. Şimdi ağlayamazdım. Hiç sırası değildi. Cesaretimi toplamışken anlatmalıydım. Göğsüm sıkışsa da devam etmeye zorladım kendimi.

‘’Ablam. Ela benim ablam.’’ diye yineledim. ‘’Kan kanseriydi. Bir türlü uygun donör bulunamayınca…’’ Duraksadım. Sertçe yutkundum. ‘’Tek çareyi yeni bir çocuk yapmakta bulmuşlar.’’

Silik bir gülümseme yerleştirdim dudaklarıma. Bakışlarım boşluğa takılıp kalmıştı. ‘’Ben işe yaramayan o çocuğum Baran.’’ dedim boğuk bir sesle. ‘’İçimi kaplayan suçluluk duygusundan kurtulamıyorum… Ablamı yaşatamadım… Ailemin beklentisini karşılayamadım...’’

‘’Senin hatan değildi.’’ Yüzümü ellerinin arasına aldı. Gözlerimin içine bakarak kendinden emin bir şekilde konuştu. ‘’Elinden bir şey gelmezdi Neva.’’

’Bazen ailemin benden neden kaçtıklarını sorguluyorum. Yanımda olmalarını öyle çok isterdim ki… Yıllar geçti Baran. Ela öleli on beş sene oldu. Ama ilk gün ki gibi yasını tutuyoruz. Annem ve babam… Sanki iki kızlarını birden toprağa vermişler gibi…’’ Omuz silkip, burnumu sertçe çektim. ‘’Kaçma bahanelerini tatil planı diye yutturmaya çalışıyorlar. Rahat etsinler diye yurda çıktım. Kendi ayaklarımın üstünde durmaya çalışıyorum. Ayak bağı olmadan, gözlerden uzak yaşıyorum. En kötüsü de ne biliyor musun? Uzak kalsam da acıdan kaçamıyorum. Aynaya her baktığımda elayı görüyorum.’’

Sözlerimi bitirince suskunlaştım. Baran’da öyle.

Saniyeler geçti. Baran biraz daha yaklaştı bana. Başını eğdi. Sıcacık gülüşüyle yeşile çalan ela gözlerimin içine baktı. İncitmekten korkar gibi yanağımı sevdi. ‘’Sen kimseye yük olmazsın güzelim.’’ Üstüne basa basa devam etti. ‘’Ben senden ne kaçarım, ne de peşini bırakırım.’’ Uzanıp göz kapağıma derin bir öpücük kondurdu. ‘’Senin elalarına ilk gördüğüm an vuruldum. Eşsiz bir renk pınarı sanki gözlerin. Öylesine sevdim ki onları, bakmadan duramaz oldum.’’

Onun sözleriyle dağıldı düşüncelerim. Buruk bir gülümsemeyle dudaklarım yukarı kıvrıldı. Kollarının arasına tekrar kuruldum. Huzurluydu burası. Evim gibiydi.

Saatlerdir öylece oturmuş, birbirimizin nefesini dinliyorduk. Baran denizi seyrederken, saçlarımı okşamaya devam ediyordu. ’O motorla kazayla bana çarpmasaydın, sensiz yaşayıp gidecektim.’’ Yanağı başıma dayalı, kendi kendine konuşur gibiydi. Yüzünü benden yana çevirdiğinde bakışlarımız buluştu. Maviliklerinde taşan sevgi paha biçilemezdi. O an nefesim kesildi, kalbim delindi sanki.

‘’Tesadüf mü kader mi seni karşıma çıkardı bilmiyorum. Tek bildiğim içimdeki boşluğu tamamlamış olduğun.’’ dedi sıcacık bir bakışla. Yüzünü daha çok yaklaştırdı bana. Birkaç santim kaldığında durdu. Alnıma dökülen saçlarımı nazikçe geri itti. Aklına kazımak ister gibi gözünü kırpmadan uzun uzun baktı yüzüme. ‘’Seni merak ediyorum Neva. Uyandığında nasıl göründüğünü… Korkularını… Hayallerini… Hangi rengi sevdiğini, çiçeklerden neyi beğendiğini… Kahveyi mi yoksa çayı mı tercih ettiğini… En sevdiğin mevsimi mesela? Yaz mı kış mı?’’

‘’Sonbahar.’’ diye cevapladım hevesle. ‘’Uyandığımda huysuz olurum. En büyük korkumsa yalnız kalmak’’ diye hızla omuz silktim. ‘’Kuzey ışıklarını izlemek gibi bir hayalim var. Papatyadan hoşlanırım. Kahve içmeden asla duramam. Ve en sevdiğim renkse…’’ birkaç saniye duraksadım. Derin bir nefesle ‘’Mavi.’’ dedim.

Baran imalı bir bakış attı bana. ‘’Mavi demek.’’ duraksadı. ‘’Ne zamandan beri?’’ diye sordu.

Elbisemin etekleriyle oynuyor, heyecandan kalp atışlarım kulaklarımda duyuyordum. Yüzümün kızardığını hissedince utançla bakışlarımı kaçırdım. ‘’Biliyorsun işte.’’ diye mırıldandım.

Gülmemek için dudaklarını dişledi. Keyif alan bir sesle ‘’Hiçbir fikrim yok.’’ dedi.

Gözlerimi devirdim. Anlaşılan benimle uğraşmak hoşuna gidiyordu.

‘’İlla söyleteceksin değil mi?’’

Başını evet der gibi aşağı yukarı salladı.

‘’Tamam o halde.’’ dedim kararlılıkla. Bir anda Baran’ın çenesinden tutup, gözlerine doğrudan baktım. ‘’Mavi demek sen demek. En sevdiğim, hep seveceğim. Oldu mu? Anladın mı şimdi?’’

Baran şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Elim hala yüzündeyken sertçe yutkundu. Omuzlarının gerildiğini, bakışlarının derinleştiğini görebiliyordum. Hafifçe kafasını sallamakla yetindi.

Memnuniyetle tek kaşım havalandı. ‘’Anlaşılmak güzel.’’

Baran, dakikalarca konuşmadı. Sessizliği bana bir ömür gibi geldi. Yakın mesafeden ılık nefesi yüzüme değiyor, bütün bedenim ürperiyordu. En sonunda kulağıma doğru eğildi. Kadife gibi yumuşak sesiyle Cahit Zarifoğlu’ndan bir şiir fısıldadı.

‘’Muazzam bir ihtimalsin.

Gökyüzüne dokunmak gibi.

Tüm maviliklerin sahibi olmak gibi.

Hani nasıl desem ‘’mutlu olmak’’ gibi.’’

Gülümsedim. Söyledikleriyle adeta mest olmuş, ayaklarım yerden kesilmişti. Hafifçe geri çekildiğinde Baran gözleri kapalıydı. Sayıklar gibi konuştu.

‘’Hiç aklımdan çıkmıyorsun Neva. Nasıl oldu anlamadım. Bir baktım büyüne kapılmışım. Gündüzüm geceme karışmış. Karanlıkta kalmışım.’’

‘’Baran…’’ diye fısıldadım. Gözlerini usulca açtığında buğuluydu mavilikleri. Bakışlarında hissettiğim o yoğun duygu bütün bedenimi baştan aşağı titretti. Yanağını okşamak için titreyen elimi uzattığımda o da yüzünü elime doğru yaklaştırdı. Alnını alnıma dayadım. Ondan bir an olsun ayrı kalmak, uzak durmak istemiyordum.

‘’Beni karanlıkta bırakma olur mu? Yolumu senin ışığınla bulayım.’’ dedi dokunaklı bir sesle. ‘’Yönümü kaybetmeme izin verme.’’

Başımı hayır anlamında iki yana salladım. ‘’Vermem ki.’’

‘’Kendimi adar gibi sevmek istiyorum seni. Her gün, her saat, her dakika daha çok sevmek istiyorum. Sanki daha fazla sevmem mümkünmüş gibi.’’ dedi. Yüzündeki elimi kavradı. Önce dudaklarına götürdü. Derin bir öpücük bıraktı avuç içime. Sonra öptüğü elimi incelemeye başladı. Dokunuşu incitmekten korkar gibiydi. Severken sahipleniyordu Baran. Her an avuçlarından kayıp gidecekmişim gibi bir sahiplenişti bu.

Parmaklarını parmaklarıma doladım. Baran’ın ellerimi bir mengene gibi sıkıca kavradım. Kenetlenmiş ellerimize bakışlarım kaydı. O an hissettiğim duygu paha biçilemezdi. Meğer göğsümde bir boşlukla yaşamıştım bunca sene. Yeri dolmayacak sandığım parçamı, Baran tamamlanmıştı.

Beklenti dolu bakışları gözlerime değdirdi. ‘’Seni sevmeme izin verir misin Neva?’’

‘’Tüm kalbimle izin veriyorum.’’ Bir an durdum. ‘’Tek bir şartla.’’

‘’Neymiş o?’’

‘’Bana hep böyle bak. İlk gün ki gibi sev. Olur mu? Bil ki bu kalbim, son nefesime kadar sadece senin için atacak.’’ dediğimde elini, göğsümün üzerine yerleştirdim. Kendimi ona teslim ederken hasretle dudaklarına baktım. ‘’Yüreğim sana emanet Baran. Ne olursa olsun, ne yaşarsak yaşayalım bütün benliğimle sana aitim. Sadece sana.’’

Kısa bir an bakışlarımız, ardından dudaklarımız birleşti.

Yumuşak hareketlerle elbisemin askısını indirdi. Dudaklarımdan açıkta kalan omzuma doğru yakıcı öpücüklerini bıraktı. Bense bir yandan titreyen ellerimle onun gömleğinin düğmelerini çözmeye çalışıyor, bir türlü başarılı olamıyordum. Baran çabamı gördüğünde dudaklarına müptelası olduğum gülüşü kuruldu. Yarı açmayı başardığım gömleğini tek bir hareketle ensesinden tutup çıkardı. Arkasına doğru hızla fırlattı. Karşımdaki üstsüz halini, arzu dolu bakışlarla süzdüm. Kuruyan dudaklarımı ıslattım.

Çok güzeldi. Nefesimi kesecek kadar.

Ellerimi göğsüne yerleştirdim. Gözlerimi yumduğum gibi kokusu genzime doldu. ‘’Neva.’’ diye hayranlıkla fısıldadı. Ensemi tek eliyle kavradığı gibi boynuma doğru yeltendi. Beni yakıp kavuran öpücüklerini ardı ardına kondururken, aksini isteyen bir tınıyla ‘’Durmamı istiyorsan şimdi söyle.’’ dedi.

Baran’ın saçından sertçe çekiştirip başını boynumdan kaldırdım. Gözlerine arzuyla baktım. Berrak mavilikleri şevkle parlıyordu. O an okyanus gözlerinde boğulmak için can attım. Hem yanıp tutuşuyor, hem de onun kollarında tekrardan can buluyordum. Nasıl bir histi bu böyle? İlk defa tüm hücrelerimle bir adama çekiliyordum. Tüm benliğimle, onu delicesine istiyordum.

Yüreğim yerinden çıkacakmış gibi atarken, kulaklarım uğuldadı. Başım dönüyor, yer sanki ayaklarımın altından kayıp gidiyordu. Dengemi bulamak hiç kolay değildi. Aşk ve dengesizlik… Birbirini tamamlayan iki kelime değil miydi zaten?

Baran’a bir bakışım yetti. Kolunu belime doladığı gibi hızla kucakladı beni. Dudaklarımız tekrar birleşti. Bu defa daha uzun, daha tutkulu öpmüştü. Bir yandan elleri; boynumda, göğsümde ve sırtımda gezindi. Her dokunuşunda bedenimde uyandırdığı duygular heyecanımı daha da arttırdı. Baştan aşağı ürperdiğimi hissettim.

Baran kucağında benimle oturduğumuz minderlerin üstünden kolayca ayaklandı. Güçlü kolları, beni taşımakta zorlanmadı. Ani hareketiyle refleksle bacaklarımı beline doladım, kollarımı boynuna sıkıca sarıp bedenine tutundum.

Dudaklarımı hoyratça öperken, elleriyle sırtımı okşuyordu. Odanın içinde adım adım ilerledi. Sakince yatağın üzerine uzattı bedenimi. Her anı doyasıya yaşamak, tadını çıkarmak istiyordu.

Dudaklarımız kısa bir an ayrıldığında, sıcak nefesi yüzümü okşadı. Gözlerim gözlerine kilitlendi. O an ruhum ruhuna karıştı. Ellerimiz ayrılmamak üzere kavuştu.

Dışarıda gün battı. Karanlık güneşi usulca yuttu.

İlk anım, son anım oldu.

 

 

 

Bölüm Sonu

 

Evet arkadaşlar nasıldı bölüm sizce? Bol bol geçmişi okuduk. Böyle eski hatıraları yazmayı çok seviyorum.

Yeni bölümde görüşmek üzere. Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum.

Seviliyorsunuz.

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 11.08.2025 01:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...