
Merhaba arkadaşlar
Yeni bir bölümü bırakıp kaçıyorum. Umarım beğenirsiniz.
Yorumlarını eksik etmeyin yazarınızı mutlu edin.
Bölüm Şarkısı: Işıl Ayman & Batuhan Kordel - Sevsek de Olmuyor
Keyifli okumalar
‘’Etrafıma ölüm mü götürüyorum Baran?’’ diye sordum dalgın bir ses tonuyla. Cevabı içten içe biliyordum aslında. Yine de kendimi tutamamış, kelimeler fısıltı gibi dökülmüştü dudaklarımdan. Baran sorumu duymamış gibi kolumdan çekip sımsıkı sarıldı bana. Başımı çenesinin altına sıkıştırdı. Yanağım göğsüne yaslı, boş bakan gözlerimse Hülya teyzenin yeni toprak atılmış mezarındaydı.
‘’Küçüktüm kardeşim Ela’yı gömdüm toprağa. Büyüdüm Kerem’in sebebi oldum. Şimdi de Hülya teyze…’’ dedim titrek bir sesle. İçimde gitgide büyüyen sıkıntı vardı. Sanki bütün kanım çekiliyor, her yanım hissizleşiyordu. Yavaşça çözüldüm kollarından. Buğulu gözlerle baktım çehresine.
‘’Hep ölümle mi sınanacağım ben?’’
Baran çenemden tuttuğu gibi beni kendine çevirdi. Burukça gülümsedi. Gözümden yanağıma doğru süzülen tek damla gözyaşını elinin tersiyle sildi.
‘’Engel olamazdın Neva.’’ Başını hızla iki yana salladı. Kararlı bakışlarıyla devam etti. ’’Hiçbirine engel olamazdın güzelim.’’
Yetmedi yüzümü avuçlarının arasına aldı. Başparmaklarıyla yanaklarımı usulca sevdi. Islak gözlerime birer öpücük kondurdu. O an içim titredi. Yüreğim kabardı, taştı. Soluğum, boğazımda takılı kaldı. Tepeden tırnağa ürperdiğimi hissettim.
Derin bir nefes çektim ciğerlerime. Yüreğime çöken ağırlık, hafifler gibi oldu. Baran, üzerimde böyle bir etki yaratıyordu işte. Ne söylese inanırdım. Yanındayken korkularımdan sıyrılır, bütün zorluklar aşılabilir, hayat daha katlanabilir olurdu. Yapmam gereken belli değil miydi? Maviliklerine bakmalı, içimi kaplayan huzura tutunmalıydım.
Buz tutmuş ellerimi, yüzümdeki ellerinin üzerine kenetledim. Benim aksime sıcacıktı. Alnını alnıma dayarken, titreyen gözkapaklarımı yavaşça kapadım. Kaç dakika öylece dikilip kaldık bilmiyorum. Sona doğru nefes almam daha kolay, kalp atışlarım daha düzenliydi.
‘’Gidelim mi Neva’m?’’ diyen sesiyle toparlandım. Başımı ağır ağır öne doğru salladım. Bakışlarım son defa Hülya’nın mezarına değdi. Ömer amca ile yan yanalardı. Tıpkı eskisi gibi.
‘’Birbirinize sahip çıkın olur mu?’’ dedim boğuk bir sesle. Boğazım yanıyor, yine gözlerim nemleniyordu. ‘’Kavga etmek de yok.’’ diye tatlı tatlı sitem ettim. Cevap verebileceklermiş gibi beklenti dolu gözlerim, kara toprağın üzerindeydi.
Baran’ın elini omzumda hissettim. Güç vermek ister gibi hafifçe sıktı. Ne söyleyecek sözü ne de teselli cümlesi vardı. İkimizde biliyorduk. Vedalaşmanın en zor yanıydı bu!
Başım hafifçe yana eğildi. Kavuştuklarını düşündükçe, dudaklarım belli belirsiz bir gülümsemeyle kıvrıldı. Aşk, ölümden daha güçlüydü ne de olsa. Sayıklar gibi mırıldandım.
‘’Hakikat buysa eğer... Ölüm sizi ayırana dek değil, sonsuza dek birliktesiniz...’’
***
Cenazenin üzerinden üç gün geçmişti. Büyükada’dan böyle ayrılacağımı hiç düşünmezdim. Hatıralarıma bir yenisi daha eklenmişti. Bu defa payıma, mutlu anların yanında hüznü de taşımak düşmüştü.
Tek dayanağım elini tuttuğum adamdı. Baran, sanki düşüncelerimi okumuş gibi elini daha da sıkılaştırdı. Bakışlarımız kavuştuğunda gözleri sevgiyle parladı. Yanındayım demenin bir başka yolu da buydu.
‘’Sence işe gelmek iyi bir fikir mi?’’ dedi tek kaşını havaya kaldırarak. Şirketin asansöründe yalnızdık. Hala geri dönme ihtimali aklını kurcalıyor olmalıydı. Yüzümde gezinen bakışları tedirgindi. ‘’İstersen seni eve bırakayım?’’
Başımı kararlılıkla iki yana salladım. Eğer tek kalırsam, düşünmekten kafayı yerdim.
‘’Emin ol çalışmak bana iyi gelecek.’’ İkna olması için hafifçe gülümsedim.
Bakışlarındaki şüphe dağılır gibi oldu. ‘’Sen öyle diyorsan.’’ dedi içtenlikle.
İkimiz de önümüze döndük. Bir süre sessizlik oldu. Baran yerinde hafifçe kıpırdandı. Konuşmaya başladığında sesi merak doluydu.
‘’Hülya teyzenin sana bıraktığı zarfı açtın mı?’’
Sıkıntıyla nefes verdim. ‘’Hayır açamadım.’’
Kaşları çatıldı. Mavi gözlerini bana çevirdi. ‘’Neden?’’
‘’Vasiyetini öğrenmeye hazır değilim çünkü.’’ diye homurdandım. ‘’Yani birbirimizi ne kadar tanıyoruz değil mi ama!? Neden beni seçti ki?’’ Peş peşe sorularımı sıralarken sesim kaygı doluydu. Kendi kendime nefes almadan konuşmaya devam ettim, nabzım iyice hızlandı.
‘’Yıllar önce evinde ağırladığı, bir iki fotoğrafını çeken bir kızım sonuçta! Beni tekrar görünce adımı bile hatırlamadı Baran! Fotoğrafçı kız diyip durdu. Hülya için ayaküstü nasihat ettiği, herhangi biriyim işte! Söylesene haklı değil miyim?!’’
Baran basit bir cevabı varmış gibi omuz silkti. ‘’Çocukları yokmuş. Komşular da akrabalarıyla konuşmadıklarını söylediler. Tabi sağ kalanların sayısının az olduğunu düşünürsek…’’ Duraksadı. Tepkimi ölçmek istercesine bakışları yüzümde gezindi. ‘’En yakın seni görmüş olmalı.’’
Anlattıklarını eve taziyeye gelen ada sakinlerinden bende duymuştum. Ömer amca ve Hülya teyze kaçarak evlenmişlerdi. Hülya’nın ailesi, Ömer’le olan evliliğini kabul etmemiş, onu evlatlıktan reddetmişti. Onca yıl geçmesine rağmen kızlarını affetmemişlerdi.
Ömer amcanın durumuysa daha vahimdi. Ailesini erken yaşta kaybetmiş, hayatın zorluklarını tek başına üstlenmek zorunda kalmıştı.
İkisi de aileden yana yüzü gülmeyenlerdendi. Birbirlerinden başka kimseleri yoktu. O anda Ömer’ini kaybeden Hülya’nın nasıl bir acıyla baş başa kaldığını düşündüm. Altı yıl önce vefat etmişti Ömer amca. Yoksa ben… Hülya’nın son çırpınışlarına mı şahit olmuştum?...
‘’Neva daldın gittin iyi misin?’’ dedi Baran kaygıyla. Dikkatle bana bakıyor, ne düşündüğümü çözmeye çalışıyordu.
Başımı belli belirsiz salladım. ‘’Cenazede komşuları dışında kimse yoktu.’’ dedim buruk bir sesle. Dudaklarım hafifçe yukarı kıvrıldı. İhtiyatlı bakışlarım Baran’ı buldu.
‘’Sanki öleceğini önceden hissetmiş Hülya. Bana mektup bıraktığına göre.’’
‘’İstersen senin yerine ben açayım?’’
‘’Hayır hayır. Bunu benim yapmamı isterdi.’’ diye itiraz edip, sırtımı dikleştirdim. Tüm gücümü toparlamaya çalışıyor, ağlamamak için direniyordum. ‘’İlk bulduğum fırsatta o mektubu okuyacağım.’’
‘’Tek başına yapmak zorunda değilsin biliyorsun değil mi?’’
Minnet dolu bakışlarım, maviliklerinde bir süre kenetlendi. Kalbim sevgiyle çarpmaya başladı. Tebessümüm dudaklarımda iyice yayıldı.
‘’Biliyorum.’’
Baransa benim aksime zorlukla gülümsedi. Gözlerini hızla kaçırsa da yüzünün gölgelendiğini fark etmiştim. Omuzları gergin, duruşu sanki mesafeliydi. Aklını kurcalayan bir şeyler olduğu belliydi. Konu her neyse, sormakta tereddüt eder gibiydi.
‘’Hadi ne sormak istiyorsan sor Baran.’’
‘’Ali...’’ dedi tek nefeste. Yüzüme bakmadan konuşuyordu. ‘’Onunla aynı ortamda olmak… Seni kötü etkileyecekse eğer-‘’
Sözünü bölerek araya girdim. ‘’Ali meselesini kapattım. Oktay’la bir bağlantısı yok diyorsan sana inanıyorum. Artık geçmiş umurumda değil.’’ Tek omzumu hafifçe silktim. Oktay kimin adamıydı merak etmiyordum. Beni öldürmek istemişse de başarılı olamamıştı. Uyuşturucu kelimesini dahi duymak istemiyordum artık. O dehlize bir kere girersem, çıkamazdım çünkü.
‘’Ayrıca Ali’ye silah doğrulttuğum için kimseye hesap vermeyeceğim. Kendime bile.’’ diyerek kestirip attım. Suçluluk hissetmek istemiyordum. Bir yanım, elime tutuşturduğu silah için Ali’ye hala kızgındı.
Baran’ın gözleri iri iri açıldı. ‘’Yani Ali’yi işten kovabilir miyim?’’ dedi heyecanla.
‘’Tabi ki hayır Baran!’’
Kollarını göğsünde kavuşturdu. ‘’Onu her gün yanında görmekte ısrarcısın yani!’’ dedi dişlerinin arasından. Başını söylenerek iki yana salladı. ‘’Oysa sorunu kökünden çözebilirdim!’’
Gözlerimi devirip sıkıntıyla nefes verdim. ‘’Gerçekten Ali’yi mi konuşacağız Baran? Ne zaman kapatacaksın bu meseleyi?’’
Baran’ın benzi attı. Kaşları öfkeyle çatıldı. ‘’Kapat deyince hemen kapanıyor mu ya?!’’ diye yüksek sesle çıkıştı. ‘’Yaptıklarını sineye mi çekeceğiz?! Yaşattıklarını unutacak mıyız? Bu adamı yanında gördükçe…’’ Sakinleşmek adına derin derin nefesler aldı. Burun delikleri açıldı kapandı. ‘’Kaybettiğim yıllar, sensiz geçirdiğim anlar aklıma geliyor! Yaşayamadıklarımız düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum Neva!’’
‘’Ne yapalım peki?! Ali’yi ortadan mı kaldıralım?’’ diye bir öneri attım ortaya. Gözlerim acıyla kısıldı. ‘’Kerem’in sebebi oluşumu yok mu sayalım mesela?’’ Hakikat karşısında sesim çatladı. Boğazımdaki yumru büyüdü. Sorumsuz davranışım, Kerem’in ölümüyle sonuçlanmıştı. Kim benimle yarışabilirdi ki!? Herkesi sollayacak bir hataydı yaptığım.
Ölümün affı yoktu. Kendimi öylece sıyıramazdım. Hayatım boyunca, omuzlarımdaki yükü taşımakla mükelleftim. Bu gerçeği kimse değiştiremezdi.
Çenemi yukarı kaldırıp bakışlarımı kararlılıkla Baran’a diktim. ‘’Ne yapacağımızı söyleyeyim mi? Geleceğimize bakacağız. Mutlu olacağız. Yaşayamadığımız ne varsa yaşayacağız. Sana zarar gelmesine katlanamam artık. Bu defa kendini yakmana izin veremem!’’ Bakışlarım tedirginlik doluydu. Onu yeniden kaybetme ihtimali bile soluğumu daraltmaya yetmişti.
Yavaşça yanına sokuldum. ‘’Yanımda olmasını isteyeceğim tek kişi sensin Baran. Hep sendin.’’
Alt dudağını sarkıttı. Yüzü yumuşar gibi oldu. Tek kaşını havalandırıp ‘’Gerçekten mi?’’ dedi.
‘’Bana nasıl iyi geldiğini görmüyor musun?’’ Çoktan yelkenleri suya indirdiğini görebiliyordum. Onun bana olan öfkesi saman alevi gibiydi. Hızla parlar, çabucak sönerdi.
Yüreğimi sıkıştıran tebessümü belirdi dudaklarında. ‘’Kim kime daha iyi geliyor acaba?’’ dedi muzipçe. Baştan çıkarıcı bir şekilde gözünü kırptı. ‘’Bu konu tartışmaya kapalı.’’
Gülüşüm dudaklarımda iyice yayıldı. Utançla bakışlarımı ondan kaçırdım. Başımı yere eğerken, salık bıraktığım saçlarım önüme düştü. Baran’sa gözünü kırpmadan beni seyretmeye devam ediyordu.
‘’Bakmasana öyle…’’
Elini yavaşça uzatıp yüzüme düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı.
‘’Bakamadığım günlere, aylara, yıllara saysan olmaz mı?’’ dedi büyülenmiş gibi.
Yanaklarıma kan hücum etti. Kulaklarımda kalbimin çarpıntısını duyuyordum sanki. Bu asansörün içi fazla mı sıcaktı?
Her an biri gelebilir, bizi görebilirdi. Telaşla ‘’Sen böyle baktıkça işime nasıl odaklanabilirim?’’ diyerek konuyu değiştirmeye çalıştım. ‘’Hem sen demedin mi şirketin durumu kötü diye? Çalışmayıp ne yapalım? Bırakalım da batalım mı?’’
Baran hafifçe güldü. Kolunu ileri uzatıp parmağını tuşa dokundurdu. Asansör sarsılarak durdu.
Gözlerim kocaman açıldı. Bir yanan düğmeye bir Baran’a şaşkınlıkla bakıp durdum. Oysa yavaşça bana doğru yaklaştı. İyice köşeye sıkıştığımdan emin oldu. Bakışlarımız tekrar kavuştuğunda yüzü yüzüme fazlasıyla yakındı.
Bedenim kollarının arasında yerini çoktan almıştı. Tutuşundan, baskısının arttığını hissettim. ’’Emin ol en son düşündüğüm şey şirketin durumu.’’ diye mırıldandı. Baran’ın mavilikleri tutkuyla parlıyordu. İçindeki ateş harlanmıştı bir kere. Dudaklarıma doğru eğildiğinde sesi arzu doluydu.
‘’Aklımda sadece sen varken nasıl başka bir şeye odaklanabilirim ki Neva?’’
Sıcak nefesini dudaklarımda hissettiğim an, içim bir hoş oldu. Soluklarım hızlandı. Kalbim, göğüs kafesimde çırpındıkça çırpındı. Yüreğimin sesi, kulaklarımda çınladı durdu. Ona karşı koymak, aklımın ucundan bile geçmedi. Çoktan kanıma nüfuz eden yoğun duyguların esiri olmuş, Baran’ın dudaklarına doğru çekilirken kendimi bulmuştum.
Birden ellerini bel kavisime yerleştirdi, bedenimi sertçe kendine yasladı. Dudaklarıma kapanır kapanmaz, büyük bir açlıkla öpmeye başladı beni. Sanki yaşadığım her kötü anıyı silmek, yenilerini kendiyle doldurmak istiyordu.
Ruhumda iz bırakma niyetindeydi Baran.
Başarmıştı da. O denli sahiplenmişti ki beni ne mekânın ne de zamanın manası kalmıştı gözümde.
Gözlerimi yummuş, daha fazlası için yanıp tutuşuyor, kıvranıyordum. Parmak uçlarımda yükselip elimi ensesine dayadım. Gür saçlarına sertçe asıldığımda dudaklarından kısık bir inilti koptu. Onu kendime daha çok çekerken, Baran’ın eli sırtımda geziniyordu. Ardından kolunu belime sıkıca doladı, bedenimi göğüs kafesinde hapsetti. Diğer eliyle yüzüme uzandı. Parmakları önce yanağıma sürtündü. Keşfetmek ister gibi çene hattımda ilerledi. Tenimde gezinen parmakları yakıcı, bir o kadar da merak uyandırıcıydı. Bu adam, aklımı başımdan nasıl alacağını çok iyi biliyordu!
Öpüşü gittikçe derinleşti, dudaklarımız aralandı, nefeslerimiz birbirine karıştı. Aramızdaki çekim, had safhaya ulaştı. Yüzümden boynuma inen elli, iyice cüretkârlaştı. Teni, tenimi baştan çıkarmaya yemin etmiş gibiydi. Açıkta kalan gerdanımı usulca okşarken bile hem kışkırtıcı hem tahrik ediciydi. Baştan aşağı ürperdiğimi hissettim. Alevler içinde yanıyordum sanki. Baran doruklarda gezinmenin hazzını yaşatıyordu bana. Bir yandan birbirimizi talan etmeye devam ediyor, durmak istemiyorduk. Sınırlarda dolaşmak, ikimizin de hoşuna gidiyordu.
Bunun bir sonu yoktu. Ona ölesiye çekiliyordum!
Tıpkı bir pervanenin, gördüğü ilk ışığa koşarken kendini feda edişi gibi.
Mumun, biteceğini bile bile alevinin ateşine sarılması gibi.
Hiç bitmeyecek, doymayacak ve ondan ayrılamayacaktım.
Bile isteye bir teslimiyetti bu! Baran bana her dokunduğunda kalbim infilak edecek, her defasında yeniden tarumar olacaktım.
Göğsüm şiddetle inip kalktı, ciğerlerim patlayacak gibi oldu. Soluğunun daralmasına sevinebilir miydi insan? Ben seviniyordum işte. Son nefesimde dahi onu öpmek istiyordum. Çırpınışlarımı hissetmiş olacak ki, dudaklarımın üzerinde kısa bir an durdu Baran. Burnu burnuma değmeye devam ediyor, henüz tenimden ayrılmak istemiyordu. Nefesimin düzene girmesini bekleme niyetindeydi ama rahat durmadı. Kendini bana daha da yasladı. Başını boynuma gömdüğü gibi yakıcı öpücüklerini bırakmaya devam etti. En sonunda dudakları kulağımın arkasında durdu. Kokumu hafızasına kazımak istercesine derin bir nefes aldı.
Hafifçe geri çekildiğinde alnında terler parlıyor, mavilikleri şevkle ışıldıyordu. Çenemden tuttuğu gibi başımı yukarı kaldırdı. Bakışlarını dudaklarımdan ayırmadan ‘’Şimdi tutsan elimi, kaçsak her şeyden… Herkesten... Kaybolsak...’’ diye inler gibi fısıldadı. Parmak uçlarıyla dağılan saçlarımı okşarken nefesi kesik kesikti. ‘’Hayatını bırakıp gelir miydin benimle?’’
‘’Dünyanın sonuna bile gitsen peşinden gelirim Baran Aktürk.’’
Başı yana eğildi. Müptelası olduğum gülüşü dudaklarına kuruldu. Tam konuşacakken asansörün kapısından sesler yükseldi.
‘’İçerde birisi kaldı galiba. İyi misiniz? Sesimi duyuyor musunuz!?’’ diyen kadının sesiyle olduğum yerde suçüstü yakalanmış gibi irkildim. Gözlerim faltaşı gibi açıldı. Hızla Baran’ın kollarının arasından sıyrılıp, bir adım geri çekildim. Oysa telaşlı halimi gördükçe sırıtmaya başladı.
‘’Ay yakalandık mı şimdi! Of ya! Hemen çalıştır şu asansörü Baran! Rezil olmak istemiyorum!’’
‘’Neden rezil olacakmışız?’’ dedi sesli kahkahalarının arasından. ‘’Sevgilimle yalnız kalmak istiyor olamaz mıyım?’’
Saçlarımı omzumdan geriye savururken ‘’Çalışanların gözünde ne duruma düşeceğim şimdi ben!?’’ diye kendi kendime söylendim. Dağılmış bir haldeydim. Ellerimle yüzüme estirmeye çalışıyor, yanaklarımın kızarıklığının geçmesini umuyordum.
‘’Gönlümün güzeli.’’ dedi Baran aheste aheste. ‘’Biraz abartmıyor musun?’’
‘’Senin için hava hoş tabi!’’ diye tısladım dişlerimin arasından. ‘’İnsanların gözünde patronu ayartan kadın olacağım yahu!’’
Baran gülme krizine tutuldu. Bedeni öne doğru eğildi, ellerini diz kapaklarına dayadı. Kahkahaları kulaklarımda çınlarken sinirle burnumdan soludum.
‘’Ne olacaksın ne?!’’ dedi neşeli bir tınıyla. Gözleri çoktan yaşarmış, beni delirten gülümsemesini yüzünden silmemişti.
Kısık ama panik bir sesle ‘’Bir de gülüyor musun Allah aşkına Baran?!’’ diye çıkıştım.
Dirseğimle onu dürttüm, yetmedi kollundan çekiştirdim. Dudaklarını birbirine bastırsa da kıkır kıkır gülüşü, omuzlarını sarsıyordu.
‘’Tamam tamam.’’ Asansörü nihayet çalıştırdığında çapkınca göz kırptı. ‘’İffetini koruyacağım aşkım merak etme sen.’’
Yandan ters bir bakış atmakla yetindim. Asansörün kapısı açılır açılmaz Canan’ın şaşkın bakışları bizi karşıladı.
‘’Siz miydiniz Neva Hanım?...’’ dedi merakla. Gözleri yanımda dikilen Baran’ı bulduğunda sertçe yutkundu. ‘’İçerde kaldınız sandım da Baran Bey…’’ diye kekeledi. ‘’Böldüysem özür dilerim.’’
Baran gülmemek için dudağının kenarını dişledi. Rahatça ellerini cebine yerleştirdiği gibi omuz silkti. ‘’Sıkıntı yok Canan. Biz de çıkıyorduk zaten.’’
Hafif bir baş selamıyla kaçar gibi ayrıldım asansörden. İkisini de ardımda bırakırken kafamı kuma gömmek istiyordum. Yüzüm kıpkırmızı kesilmişti. Odama doğru koşar adım ilerledim. Koridor boyunca yürürken uzun mesafeye saydırmayı ihmal etmiyordum. Kuşkularımda paranoya dönüyor, herkesin gözü üzerimdeymiş gibi geliyordu. Yanımdan geçen uzun boylu, takım elbiseli genç adam, baştan aşağı süzdü beni. Tanımaya çalışır gibi bir ifade vardı bakışlarında. En sonunda çıkaramamış olacak ki baş selamı verip yoluna devam etti. Bana bakıp birbirini dürten iki kadın görmemse hiç iyi olmadı. Beni mi konuşuyorlardı? Yok canım daha neler!
Birden odamın kapıyı açar açmaz Ali’yi gördüm. Ayakta masasını topluyor, büyük bir kutunun içerisine eşyalarını fırlatır gibi atıyordu. Spor kıyafetlerinin içindeydi. Yüzü gözü iyileşmeye başlayan yaralarla doluydu.
Geldiğimi fark edince bakışlarını bana çevirdi, ama hiçbir şey söylemedi. Elindeki kitapla öylece dikilip kaldı karşımda. Yüzü tedirgin, ne diyeceğini bilemeyen birinin şaşkınlığı içindeydi. Bir süre elini kolunu nereye koyacağını bilemedi. Kararsızlıkla ensesini kaşıdı.
O an son kavgamızın hiçbir anlamı yoktu gözümde. Kaşlarım öfkeyle çatıldı. Tek bilmek istediğim, Ali’nin bu hale nasıl geldiğiydi.
‘’Ne oldu sana!?’’
Bir süre suskun kaldı. Ardından kendini topladı. Gerçeği bilmek istediğime karar vermiş olmalı ki, açıkça söyledi.
‘’Dövüştüm.’’ Elindeki kitabı dolup taşan kutunun içine doğru salladı. ‘’İllegal bir müsabakada.’’ diye eklerken sesi umursamaz bir tınıda çıktı.
Şaşkınlıkla gözlerimi açıp kapadım. Kapı eşiğinde dikilmiş, Ali’nin eşyalarını toparlamasını izliyordum.
‘’Sen dövüştün? Hem de illegal bir şekilde!?’’ Anlamak istercesine sordum. ‘’Neden?’’
Bakışlarını kaçırdı. ‘’Bazı bilgilere ihtiyacım vardı.’’ dedi tek omzunu silkerek. Hala eşyalarını toparlamakla uğraşıyordu.
Geniş adımlarla soluğu yanında aldığım. Elindeki dosyayı sertçe çekip, masaya geri koydum. Dökül der gibi dik dik ona bakmaya başladım.
Ali’nin dudakları aralandı, sıkıntıyla soluğunu bıraktı.
‘’Sana yalan söylemek istemiyorum Neva. Zamanı geldiğinde anlatırım. Tabi planım işe yararsa.’’
‘’Ali beni delirtme! Zaten sana öfkeliyim istersen daha da artmasın ha?!’’ dedim istifimi bozmadan.
Yüz hatları gerginlikle kasıldı. ‘’İlhan Devrim.’’ dedi. ’’Eski bir Müvekkilim. Yasadışı bahis oynatmakla ilgili davalarına bakmıştım.’’ Sertçe yutkundu. ‘’Bilgi karşılığında.’’
Yüzünde pişmanlığın izleri okunuyordu. Öğreneceklerimden korkmalı mıydım? Belki de. Söz konusu Ali’ydi. Çocukluğunu bildiğim, yıllarca dostum dediğim, sayesinde en büyük kazığı yediğim adamdı.
Kollarımı göğsümde birleştirirken sesimi kayıtsız bir hale getirmeye çabaladım.
‘’Ne bilgisi?’’
‘’Üç yıl önce Oktay Güngör’ün Almanya’ya kaçtığı bilgisini bana veren İlhan Devrim’di.’’ dedi yüzüme bakmadan. ‘’Eli kolu uzun bir adam. Yöntemleri yasal değil, ama etkili. Verdiği bilgi doğru çıktı. Oktay gerçekten de Münih’te bir otelde saklanıyordu.’’ Ali hüzünlü bir ifadeyle bana döndü. ‘’ Baran’ın tek istediği buydu benden. Sana uyuşturucu veren adamın yerini bulmak. Hesabı, kendi yöntemleriyle kapatacaktı. Oktay’ın arkasında kim olduğunu bulacaktı. İntihar etmeseydi…’’
‘’Sende bu bilgi karşısında İlhan Devrim’in avukatı oldun? Pis işlerinin üstünü mü örttün?’’
Gözleri dolar gibi oldu. Dudakları sıkıca kenetlendi. Başı öne eğildi.
Sessizliği en büyük cevaptı. Kanım damarlarımda dondu sanki. Oysa her şeyi unutmaya hazır değil miydim? Birkaç dakika önce Baran’a mutlu olacağımızın sözünü vermiştim oysa ki. Tam bir palavra! Geçmiş bumerang gibi sürekli karşıma çıkıyor, yakamı bırakmıyordu.
‘’Allah aşkına kafandan neler geçiyordu senin!?’’ diye bağırdım öfkeyle. ‘’Biz avukatız Ali! Onurumuz üzerine yemin ettik. Ant içtik! Nasıl haksız olduğunu bile bile birini savunabildin? Kanunsuzluğa göz yumdun?’’
Yüzünde vicdan azabının izleri okunuyordu. ‘’Birinin elini kirletmesi gerekiyordu Neva.’’ diye fısıldadı. Gözlerime bakamıyordu. Çenesinde hafif bir titreme vardı. ’’Yaptığımdan gurur duymadım.’’ Sesi, gerçekliğin ağırlığı altında çatladı. Yine de devam etti. ‘’O yüzden azlettim kendimi. Artık avukatları değilim. Diyetimi başka türlü ödemeyi seçtim. Kanımın son damlasına dek dövüştüm.’’ Çaresizlikle kollarını iki yana açtı. ‘’Çünkü yeni bir bilgiye ihtiyacım var.’’
Dikkatle yüzüne baktım, gözlerinin en içine.
Başını yana eğdi. ‘’Bakma bana öyle Neva.’’ derken manidar bir gülüş belirdi dudaklarında. ‘’Oktay’ın arkasında kim varsa ortaya çıkarmam gerek. Yaptığım şeyi telafi etmek istiyorum. Baran’a da sana da bunu borçluyum. Zamanı geri getiremem. Yaşattıklarımı yok sayamam. Ama gerçekleri ortaya çıkarabilirim. İkinizin yüzüne bakabilmek için…’’ Duraksadı. ‘’Tutunacak bir amaca ihtiyacım var Neva.’’ dedi açıkça. ‘’Anlıyor musun beni?’’
‘’Bu yüzden mi eşyalarını toparlıyorsun? Gidecek misin? ‘’
Omuz silkti. ‘’Hepimiz için en iyisi istifa etmem.’’ dedi Ali. Doldurduğu koliye doğru uzandı, tek hamlede kolaylıkla kollarının arasına aldı. Bakışlarımız yeniden buluştuğunda kara gözleri nemliydi.
Fısıltıyla karışık boğuk bir sesle ‘’Ortaklığımız buraya kadarmış demek.’’ dedi. Elindeki kutuyu sımsıkı kavramış, ağlamamak için kendini zor tutuyordu.
Boğazını temizledi. ‘’Eline silah tutuştururken… Ölümüm senin elinden olsun istemiştim… Hak ettiğimi bulacaktım. Vicdanımı susturmaktı niyetim. Yaptığım büyük bencillikti.’’ Islak kirpiklerinin arasından son defa baktı gözlerime.
‘’Vedaları sevmezsin biliyorum. Hakkını helal et demeye yüzüm de yok. Yine de özür dilemeyi çok görme bana.’’ Başını belli belirsiz iki yana salladı. ‘’Kalbini kırmayı hiç istemezdim Neva.’’ derken dayanamadı Ali. Omuzları çöktü. Gözyaşları sessizce yanaklarından yuvarlandı. Silme gereksinimde bile bulunmadı.
Pişmandı. Bitikti. En çok da kaybetmenin yenilgisinde çırpınan bir adamdı.
‘’Kendine iyi bak.’’ dedi ve hızla kapıya yöneldi. Bense çıkıp giden Ali’nin arkasından öylece bakakaldım.
***
Baran keyifle ıslık çalarken alnına düşen saç tutamına parmaklarını geçirdi, geriye doğru itti. Üstü başını düzelterek yürüyor, koridorda gördüğü çalışanlara gülücükler saçıyordu. İlk defa takım elbisenin içinde kendini rahatsız hissetmedi. Onu bekleyen yığınla işi umursamadı. Hala dudaklarında Neva’sının tadı varken daha ne isterdi ki?! İş yerinde yapacakları kaçamakları düşündükçe içi içine sığmıyordu. Mutluluğu paha biçilemezdi.
‘’Baran Bey!’’ diye bağırdı Canan. Topuklu ayakkabılarla patronun arkasından koşturmuş, nefes nefese kalmıştı. Neyse ki düşmeden ona yetişmişti. ‘’Sizi çok aradım, sesli mesajlar bıraktım. Babanız da ulaşamamış.‘’
Odasının önüne geldiğini fark ettiğinde aniden durdu Baran. Yakasını düzletti. Kapıyı açmadan önce bakışlarını asistanına çevirdi. ‘’Ben babamı ararım Canan.’’ dedi gülümseyerek. Sesine heyecan gelmiş, ruhu tazelenmiş gibiydi. ‘’Yokluğumda fazlasıyla yoruldun. İşleri idare ettin. Git güzelce dinlen. Bugün izinlisin.’’
Canan şaşkınlıkla duraksadı. Gözbebekleri büyüdü. Elindeki dosyaları düşürmemek için göğsüne yapıştırdı. Baran Bey’in gülümsemesine ilk defa şahit oluyordu. Bugüne kadar gördüğü en etkileyici gülüş olduğuna yemin edebilirdi. Onu parlayan halinden eser kalmamış, pamuk gibi bir adama dönüşmüştü. Tahmini bu iyimser tavrını, Neva Hanımı bulmasına borçlulardı.
‘’Gerçekten mi?’’ Yutkundu, yetmedi bir daha yutkundu. ‘’Yani sorun olmasın sonra?’’
‘’İzin istemiyorsan sen bilirsin Canan.’’
‘’Yok yok.’’ diye yineledi kız heyecanla. ‘’Hemen çıkıyorum Baran Bey.’’ Minnettar tebessümü yüzüne yayıldı. ‘’Bu arada odanızda sizi bekleyen bir misafiriniz var.’’
‘’Kimmiş?’’
‘’Avukatınız olduğunu söyledi.’’ Canan notlarına bakarak tekrar teyit etti. ‘’Avukat Müge Korkmaz.’’
Müge’nin adını duyunca Baran’ın kaşları merakla havalandı. Gelmesini beklemiyordu.
‘’Tamam, sen çıkabilirsin.’’ dedi. Kız başını hafifçe salladı, patronunun sözünü ikiletmeden yanından ayrıldı.
Baran’ın bakışları kapıya doğru kaydı. Bir an açmakta tereddüt etti. Yoksa devam eden davası mı sonuçlanmıştı? Yüreğinin sıkıntıyla kaplandığını hissetti. Yine de zoraki gülümsemesini dudaklarına yerleştirdi. Derin bir nefes alıp içeri girdi.
Koltukta oturmuş, elindeki dosyaya gömülen kadını hızla süzdü. Kısa kesilmiş kestane rengi saçları, keskin hatlara sahip yüzü, zeki gözleri, özenli giyim kuşamıyla her zamanki Müge’ydi.
‘’Müge hoş geldin. Çok beklettim mi? Geleceğini bilmiyordum.’’
‘’Ben hoş buldum da sen nerelerdesin kaçak?’’ dedi Müge samimiyetle. Ayaklandığı gibi Baran’a doğru yaklaştı. Kollarını boynuna doladı. ‘’Telefonlarımı açmıyor musun artık yoksa?’’
Baran kızın ani sarılışına tutuklukla karşılık verdi. Yanağı yanağındayken ağır parfüm kokusu genzini yaktı. Nazikçe Müge’nin kollarından ayrıldı. ‘’Büyükada’daydım. Kimseninkini açamayacak kadar meşguldüm. Sana özel değildi.’’ dedi.
Kız daha fazla üstelemedi. ‘’İyi bakalım öyle olsun.’’
‘’Oturmaz mısın? Ayakta kalma.’’
Müge, Baran’ın gösterdiği koltuğa yerleşirken içi kıpır kıpırdı. ‘’Sana güzel haberler getirdim.’’
‘’Galiba cezaevine girmiyorum?’’ diye tahminde bulundu Baran.
Kızın sesli kahkahası odayı doldurdu. ‘’Telefonlarımı açsaydın daha önce söyleyecektim. Davan sonuçlandı. Henüz gerekçeli karar yazılmadı ama karar duruşması üç gün önceydi. Mahkeme, Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına karar verdi.’’
Baran’ın kafası karışır gibi oldu. Oturduğu koltukta toparlandı. Boş bakan gözlerini Müge’ye çevirdi. ‘’Dediğinden ne anlamam gerekiyor?’’
‘’Beş yıl boyunca rahat durman gerektiği.’’ dedi Müge kollarını göğsünde kavuşturarak. ‘’Denetim sürecindesin Baran. Eğer herhangi bir suç işlersen verilen cezan açıklanacak ve hüküm giyeceksin.’’ Tek kaşını sorgular gibi havaya kaldırdı. ‘’Cezaevine tekrar girmek istemezsin değil mi?’’
Baran, oturduğu koltukta arkasına yaslandı. ‘’Beş yıl çok değil mi ya?’’ diye keyifsizce homurdandı.
Kızın gülüşü yüzünde yayıldı. ‘’Sana durumu şöyle anlatayım o zaman. Birine hakaret bile etmeyeceksin.’’ Adamın bakışlarındaki kararsızlığı görünce hafifçe omuz silkti. ‘’Hadi ama Baran başarabilirsin. Çok zor olmasa gerek.’’
Baran sıkıntıyla soluğunu bıraktı. Beladan uzak durması gerekiyordu demek. Elinden geleni yapacaktı. Neva’ya onu yalnız bırakmayacağına dair söz vermişti. Sevdiği kadın için çabalayacak, karıncayı bile incitmeyecekti.
‘’Dikkatli olacağımdan emin olabilirsin. Davamla ilgilendiğin için çok teşekkür ederim Müge.’’ İçtenlikle gülümsemeyi ihmal etmedi Baran. Bir anda aklına gelenle yerinde kıpırdandı. ‘’Ah tamamen atladım! Şaşkınlığımı mazur gör lütfen. Bir şey içer misin? Ne ikram edelim sana? Çay? Kahve?’’
Kız tam dudaklarını araladığında kapı gümbürtüyle açıldı. İkisinin de şaşkın bakışları girişe doğru kaydı.
İçeri paldır küldür giren, Ali’ydi.
Etrafına bile bakmadan ateş almış gibi doğrudan Baran’ın yanına ilerledi. Elindeki koliyi masaya bıraktı. Hızla cebinden çıkardığı kâğıdı Baran’ın önüne koydu.
‘’İstifa dilekçem Baran Bey. İşleme koyarsanız sevinirim.’’ dedi gür bir sesle. Başını yana çevirdiğinde, Müge’nin varlığını ancak fark edebildi.
Ali, bir an afalladı. Belli ki Müge’yi yıllar sonra karşısında görmeyi beklemiyordu. Hazırlıksız yakalanmıştı.
Baran’sa bir önündeki dilekçeye bir Ali’nin dağılmış suratına bakıyordu. Fazlasıyla şaşkındı.
Odada gergin bir hava hâkimdi. Üçü de kıpırdamadan duruyor, sadece nefeslerinin sesi duyuluyordu. Müge çaktırmadan Ali’ye bakarken onunla göz göze geldi. Yakalanmanın verdiği heyecanla kızın yüreği çılgınlar gibi attı, bakışlarını suçlulukla kaçırdı. Ali neden buradaydı? En fenası neden Ali’yi görünce kalbi böylesine atıyordu?
‘’İstifa ediyorsun? Kendi isteğinle hem de!’’ dedi Baran. Gözlerine inanamayarak elindeki kâğıdı tekrar okudu. Resmen dumura uğramıştı! En sonunda bakışlarını Ali’ye tekrar dikti. ‘’Kafanı bir yere falan mı çarptın sen? Hem ne bu suratının hali? Dayak mı yedin yoksa?’’
Ali bakışlarını Müge’den çekerek Baran’a dikti. Sıkılı dişlerinin arasından tıslar gibi konuştu. ‘’İstifamı kabul et gideyim işte Baran! Sorgu suale gerek yok!’’ diye kestirip attı. Bir süre anlamak ister gibi başını yana eğdi Baran. Onun sessizliği Ali’nin bedenini yay gibi geriyordu.
‘’Ayrıca suratıma ne olduğunu merak mı ediyorsun gerçekten!?’’ dedi Ali.
Baran koltuğunda iyice yayıldı. Rahatlamış bir ifadeyle bacak bacak üzerine attı. ‘’Ne söyleyeyim ki şimdi Ali? Hem üzüldüm hem sevindim.’’ Gülüşü buz gibiydi. Mavilikleri zafer kazanmanın sarhoşluğuyla parlıyordu. ‘’Yanlış anlama. Tek üzüntüm, yüzünü bu hale getirme şerefine nail olamayışım.’’
Ali gözlerini devirdi. ‘’Anlaşılan istifamı kabul ettin. İhbar süresini doldurmama gerek kalmadığını düşünüyorum. Bir an önce gitmemi tercih edersin.’’
Baran, başını hızla aşağı yukarı sallayıp karşısındaki adamı onayladı.
Ali sertçe yutkundu. ‘’Eşyalarımı toparladım. Bugün şirketten ayrılıyorum.’’
Baran’ın sesli kahkahası odayı doldurdu. Ellerini hevesle çırptı. ‘’O halde bir daha görüşmemek üzere diyelim.’’ dedi. Bir an önce Ali’nin çekip gitmesi için can atıyordu. ‘’Mümkünse hiçbir yerde gözüme görünme. Etrafımda dolanma Ali.’’ Gülüşü yavaşça soldu, yüzü ciddileşiverdi. Sesi sert, bir o kadar uyarıcı tondaydı. ‘’Buna Leyla ve Neva da dâhil.’’ diye ekledi.
Ali tam diklenecekken bir adım geri çekildi. Oysa Leyla’dan uzak durması mümkün değildi. En son evinde kalması için kıza yalvarmış, Leyla’ysa kaçar gibi çekip gitmişti. Yine de ümidini kesmiyordu Ali. Leyla, onun yaralarını sarmıştı bir kere. Acısını paylaşmıştı. Hem de Ali’ye olan öfkesine rağmen! Bu umuda tutunacak, sonuna kadar aşkının peşinden gidecekti. Artık kaçak oynamak yoktu. Duygularının korkmadan, usanmadan söyleyecekti. Gerekirse Leyla’nın kapısında köle olurdu. Hayatının aşkıydı Leyla Aktürk! Hiç aramadığı bir anda, kendinden ümidi kestiğinde çıkmıştı karşısında. Onu kaybetmeyecekti. Kaybedemezdi! Yaşama tutunma nedeni, mavi gözlerine doya doya bakabilmek değil miydi? Yeter ki Leyla onu affetsindi. Gerisi kolaydı.
Sadece başını sallamakla yetindi Ali. Gitmek üzere arkasını döndü.
‘’Müge’ye selam vermeden mi gideceksin?’’ dedi Baran imayla. Yüzünü buruşturdu. Sesli bir şekilde cık cıkladı.’’Çok kabasın!’’
Ali olduğu yerde çakılı kaldı. Bir anda kaskatı kesiliverdi sanki. Müge’yi yıllar sonra karşısında görmek onu sarsmıştı! Ne işi vardı Baran’ın yanında? Bilmiyordu. Ama öğrenecekti. Gözlerini sımsıkı yumdu. Titreyen ellerini yumruk yaptı. Derin bir nefes aldı. Kendine hâkim olabilmek için büyük çaba harcıyordu. Müge’nin amacını öğrenecekse eğer sakinleşmeli, fevri davranmamalıydı.
En sonunda arkasını dönmeden sinirle omzunun üstünden seslendi. ‘’O kadın beni ilgilendirmiyor!’’ dedi ve geniş adımlarla odadan çıktı.
Baran, kapıyı çarpıp giden Ali’nin arkasından birkaç saniye baktı. Ardından kuşkulu bakışlarını kıza dikti.
‘’Neydi şimdi bu? Ali’nin seninle ne derdi var?’’
Müge’nin dudakları belli belirsiz kıvrıldı. En sonunda samimiyetsiz bir gülümsemeyle yüzü gerildi. ‘’Bilemem. Yıllar sonra beni görmeyi beklemiyordu galiba.’’ dedi kayıtsızca. Ela gözlerinin gölgelenirken, bir yandan masaya bıraktığı dosyayı çantasına aceleyle sıkıştırmaya çalışıyordu.
‘’Neyse ben gideyim Baran. Ofiste çok işim var. Kahveyi başka zaman içeriz artık.’’
Çoktan ayaklanan Müge’nin karşısında Baran ne diyeceğini bilemedi. Sandalyesinden kalktı, kızın elini minnetle sıktı.
‘’Bu gelişini saymıyorum Müge. Yine beklerim. Belki o zaman Neva’da eşlik eder bize.’’
Müge hafifçe gülümsemekle yetindi. ‘’Görüşürüz.’’ dedi usulca. Baran’a arkasını döndüğü gibi koşar adım yanından ayrıldı.
Baran’ın dalgınlıkla kapanan kapıyı bir süre izledi. Yüzünde kararsız bir ifade belirdi. Aklı karışsa da o an üstünde durmak istemedi. Düşünmek istediği tek şey, Neva ile birkaç dakika önce yaptıkları asansör kaçamağıydı.
***
Ali, Müge’nin aceleyle dışarı çıktığını görünce yaslandığı duvardan çekildi. Tahmin ettiği gibi arkasından gelmişti.
Bir adımla kızın yanıma yaklaştı. Tam karşısında dikildi. Müge’nin bakışları, Ali’nin üzerinde kaldı.
‘’Gitmemişsin.’’ dedi Müge. Yüzünde tek bir mimik bile oynamadı. O an hislerini saklamak için elinden geleni yapıyor, başarılı olmayı umuyordu.
Ali’nin kara gözleri öfkeyle doldu. Burnundan derin derin soludu. ‘’Ne işin var burada Müge!’’ diye sesini yükseltti.
Müge başını yana eğdi, tek kaşını yukarı kaldırdı. ‘’Bunu sen mi söylüyorsun Ali?’’ dedi alayla. Ela gözleri sinsilikle parlıyordu. ‘’Baran’ın emri altında çalışan Ali Atasoy?’’ Sesli bir şekilde güldü. ‘’Kırk yıl düşünsem bu hale düşeceğini asla tahmin edemezdim.’’
Ali parmaklarını saçlarına götürüp sertçe çekiştirdi. Karşısındaki kadının onu kışkırtmak için elinden geleni yapacağını anlamıştı. Kararını saniyeler içinde verdi.
Müge’yle anladığı dilden konuşacaktı. Hem de yalnız.
Kızı dirseğinden tuttuğu gibi sürüklemeye başladı.
‘’Ne yapıyorsun!’’ diye çıkıştı Müge. Gözleri kocaman açıldı. Ali’nin geniş adımlarına yetişemiyor, tökezleyip duruyordu. Panikle ‘’Bıraksana kolumu!’’ dedi. Ali onun söylenmesini duymazdan geldi, şirketin terasına doğru ilerlemeye devam ediyordu.
Cam kapıyı açtığı gibi önce kızı içeri soktu. Ardından da kendisi girdi.
Müge, terasta olduklarını görünce endişeyle yutkundu. Etrafta kimse yoktu. Burası fazla mı yüksekti? Kaçınca katta olduklarını tahmin edemiyordu. Hiçbir yere kımıldayamadı. Soluğu kesildi. Şirketin tepesindeydi ve kaçacak tek bir yeri dahi yoktu.
Bakışlarını arkasındaki adama çevirdi. ‘’Neden buraya getirdin beni?’’
Ali tehdit dolu sesiyle ‘’Konuşacağız Müge. Daha doğrusu sen anlatacaksın ben dinleyeceğim.’’ dedi.
Müge telaşla bir adım geriledi. Yüksekten oldu olası korkardı. Başı döndü, sendeler gibi oldu. Arkasını duvara yaslamakta buldu çareyi. Korkuluklara yakın durmamaya çalışsa da yan tarafından şehrin silüetini görebiliyordu. Yoldan geçen arabalar dahi karınca gibi kalmıştı.
Ali, Müge'nin üstüne eğildi. ‘’Cevap ver!’’ diye bağırdı. Ali’nin yüzü öylesine sert, öylesine gergindi ki Müge’nin tüm bedeni titredi. Yükseklik korkusunu bir yana bıraktı.
‘’Söylesene!’’ diye haykırdı Ali. ‘’Baran’ın yanında ne işin vardı?’’ İçinde kabaran öfke dalgası Müge konuşmadıkça daha da kabardı.
‘’Neva buldu beni! Baran’ın avukatı olmamı istedi. Hayır diyemezdim Ali! Şüphelenebilirdi!’’ dedi bir çırpıda. Ela gözleri endişeyle kısıldı. ‘’Ben ne yapabilirdim ki? Yardım etmekten başka-‘’
Ali öfkeyle kesti sözünü. ‘’Söz vermiştin Müge! Neva’nın da Baran’ın da yanına asla yaklaşmayacaktın!’’
Gözleri doldu kızın. İçinde yıllardır biriktirdiği duyguların patlamasını yaşıyordu. Ne yükseklik korkusu kaldı geriye ne de Ali’ye olan özlemi. Saf bir öfke kapladı içini.
‘’Neden?!’’ diye tüm gücüyle göğsünden ittirdi Ali’yi. ‘’Neden bütün cezayı bana kestin! Kendine kıyamadın mı Ali? Neva’nın yanında olmayı senin kadar hak etmiyor muyum yoksa?’’ Müge histerik bir şekilde güldü. Konuşmaya başladığında sesi küçümser bir tondaydı. ‘’Unutma ben hiçbir şeyi kendi başıma yapmadım. Seçenek sundum. Sende dostum dediğin adamı, aşkın için feda etmeyi seçtin. Kabul et Ali. Sende benim kadar suçlusun.’’
Ali’nin gözü sinirle seyirdi. Müge’nin boynunu kavradığı gibi onu duvara yapıştırdı. Kızın acı dolu iniltisini duyamayacak kadar gözü dönmüştü. Yaklaştıkça yaklaştı, burnunun dibine kadar girdi. Ateş gibi yakıcı bakışlarını gözlerine dikti. Müge, Ali’nin soluğunu bütün yüzünde hissediyordu artık.
‘’Sen nasıl bir kadınsın!’’ diye gürledi Ali. ‘’O görüntüleri bana veren sendin! Aklıma girdin! Zehir gibi işledin kanıma! Baran’ı tehdit etmemi söyledin. Beynimi yıkadın lan! Aşkıma kavuşacağıma inandırdın beni! Sonra da hiçbir şey olmamış gibi Neva’ya yardım mı ettin? Baran’ın avukatı mı oldun?!’’ Müge’nin boynunu sıkan eli, baskısını iyice arttırdı. ‘’Her şeyi bilmene rağmen! Kerem’in ölümünü, Oktay denen uyuşturucu satıcısını görmene rağmen susup salağı mı oynadın?!’’ En tehditkâr sesiyle tükürür gibi konuştu Ali. ‘’Sana bir daha karşımıza çıkma demişken, arama sorma demişken, neden buradasın Müge!? Söylesene! Amacın ne senin kızım?!’’
Müge, nefes alamadığı her an adamın kolları arasında çırpınıyordu. Ali’nin gözü öylesine dönmüştü ki, kızı boğmak üzere olduğunu son anda fark etti. Tutuşunu gevşetir gevşetmez çuval gibi yere yığıldı Müge. Bir eliyle boğazını tuttu, diğer elini göğsüne bastırdı. Öksürük krizleri arasında bedeni sarsılıyor, can havliyle soluk alıp veriyordu.
‘’Öldürecek misin beni!’’ diye hırıltıyla bağırdı. ‘’Durma öldür Ali! Senin aksine korkağın teki değilim ben! Neva’nın katil oluşunu kayda aldığım için asla pişmanlık duymayacağım. Onlarla ne yapacağının kararını sana bıraktığım içinse hiç pişmanlık duymayacağım.’’ Dizlerinin üzerinde doğrularak ayaklandığında kızaran boynundan elini yavaşça çekti Müge. Zar zor nefes alıyordu. Yine de başını kaldırdı, doğruca Ali’ye baktı.
‘’Sen dostun Baran’dan vazgeçtin, ben aşkımdan Ali. Gitmek kolay mıydı sanıyorsun?!’’ dedi yüzünü acıyla buruşturarak. Sesi çaresizlik doluydu. ‘’Yıllarca yakınından bile geçmedim. Senin için vazgeçtim duygularımdan. Sırf mutlu ol diye. Bari sen mutlu ol diye.’’ Bir adım attı. Korkmadan adamın yanına sokuldu. Yaralı gözlerle baktı Ali’ye. ‘’Neva’ya kavuş diye yaptım! Ben kendi ellerimle sevdiğim adamı en yakın arkadaşıma bıraktım! Beni sevmesen de olurdu Ali. Alışırdım. Kabul ederdim. Ettim de! Ama seni her gün Neva için acı çekerken görmek… Asıl canımı acıtan buydu benim!...’’ dedi. Müge’nin yaşlar yanaklarından peş peşe süzüldü, hıçkırıkları omuzlarını sarstı.
Ali karşısındaki kadına tiksinir gibi baktı. Kendini kullanılmış hissediyordu. ‘’Sence mutlu oldum mu Müge? Neva ile birlikte olabildik mi?’’ dedi. Kelimeler boğazında dizildi Ali’nin. Yüreği sıkıştı. Başını ellerinin arasına aldı. Aklına mukayyet olmakta zorlanıyordu. ‘’Hiç bu kadar acı çekmedim lan ben! Bu kadar aşağılık hissetmedim! İnsanın kendinden nefret etmek nasıl bir his biliyor musun Müge?’’ dedi titreyen sesiyle. ‘’Hayatımda yaptığım en büyük hataydı seni dinlemek… İhanetin ne demek olduğunu senin sayende öğrendim...’’
‘’Günah keçisi mi seçmek niyetin? Kendini böyle mi rahatlatacaksın Ali? Tamam! Suçla beni. Yaşattığın, yaşadığın her şeyden beni mesul tut! Eğer kendini iyi hissedeceksen…’’
‘’Sus!’’ diye çıkıştı Ali. Gözlerinde güvensiz bir ifade belirdi. ‘’Masum ayaklarına hiç yatma! Her şeyi planladın sen! Hepimizden aldın intikamını. En çok da bana acı çektirmek istedin. Vicdanıma öyle bir yük yükledin ki ömrümün sonuna kadar kurtulamayacağım. Ama hakkını yemeyeyim şimdi. Neva’nın sonunu hazırlamayı da ihmal etmedin. Bütün planların işe yaradı! Baran’ı elindeki görüntülerle tehdit edince ayrılacaklarından emindin. Öyle de oldu. Ama kendini riske atmadın. Şantaj etmek için beni kullandın. Ne de olsa elinde Ali Atasoy gibi aptal bir aşık vardı değil mi?! İkna etmesi zor olmasa gerek!’’ Kara gözleri, tehlikeli bir ifadeyle kısıldı. Başını Müge’ye doğru eğdi. Aralarında tek nefeslik mesafe vardı. ‘’Her cephede başarılı oldun Müge Korkmaz!’’ diye fısıldadı Ali. ‘’Bana enkaza dönmüş bir kadın bıraktın. Neva’nın beni sevmeyeceğini biliyordun. Böylece benden de intikamını aldın. Seni sevmememi ödettin.’’
Müge bir adım geri çekildi. Yanağından akan yaşı elinin tersiyle sertçe sildi. Artık gözyaşlarının Ali’nin karşısında etkisinin olmayacağını anlamıştı. Yüzünde beliren zafer gülüşüyle kollarını göğsünde birleştirdi.
‘’Ben elimdeki görüntüleri kullandım. Seçimi sana bıraktım. Başına silah da dayamadım Ali. Beni sevmeyeceğini anladığımda kararımı çoktan vermiştim. Çekip gidecektim.’’ Umursamazca omuz silkti. ‘’Ama Neva’nın seni sevmemesi benim suçum değildi. Bolca vaktin vardı. Onu kendine aşık edememen senin hatan.’’
Ali şaşkınlıktan bir süre konuşamadı. Müge’nin masum yüzünün arkasında sakladığı art niyetini daha önce nasıl görememişti? Sakinleşmeyi umarak derin soluklar aldı. Zamanında bu kadını öpen dudaklarını tam olarak parçalayası vardı!
‘’Aşk böyle bir şey değil Müge. Kazanacağın bir ödül değil. Ben bunu zor yoldan anladım. Umarım sende anlarsın.’’
Müge birdenbire gülmeye başladı. ‘’Senden aşk dersi mi alacağım? Daha neler?!’’ Ali’nin söylediklerini duymamış gibi bir el hareketiyle konuyu geçiştirdi. ‘’Kimsenin yeri doldurulmaz değil. Tıpkı senin gibi Ali. Artık seni sevdiğimi düşünmüyorsun herhalde?’’
Bu defa gülme sırası Ali’deydi. ‘’Sen birini gerçekten sevebilir misin Müge?’’ Yanına yaklaştı. Kızın heyecandan nasıl titrediğini, hala ondan etkilendiğini görebiliyordu.
Müge sırtını dikleştirdi. Boğazını sertçe temizledi. Yüzüne vuran Ali’nin sıcak nefesini yok saymaya çalıştı. ‘’Emre ile birlikteyim.’’ diye mırıldandı. Sesi en çok da kendini ikna etmek ister gibi çıkmıştı. ‘’Hatırlarsın aslında. Eski takım arkadaşın. Birbirinizi pek sevmezdiniz.’’
Ali ağzı açıldı ama konuşamadı. Dondu kaldı. Aklında Kerem’in öldüğü gece canlandı. Emre ile kavga edişi… Baran’ın yanına gelişi… Neva’nın yalnız kalışı… Sonra Oktay’ın bir anda ortaya çıkışı…
Yıllarca Müge’nin o lanet partiyi tesadüfen kayda aldığını düşünmüştü. Eline tutuşturduğu görüntüleri sorgulamadan polisten saklamıştı. Günü geldiğinde de Baran’ın önüne koymuştu.
Şimdi Müge’nin Emre ile birlikte olduğunu öğreniyordu. Yoksa… Her şey Müge’nin bir oyunu muydu?...
Aradığı kişi Müge miydi yani? Oktay’ın iplerini tutan? Neva’yı öldürmek isterken, Kerem’in sebebi olan?
‘’Sen…’’ diye fısıldadı Ali. ‘’Oktay… Senin adamın mıydı Müge?...’’
Bölüm Sonu
Evet arkadaşlar nasıl budunuz bölümü? Umarım sevmişsinizdir.
Sizce Ali’nin aradığı kişi Müge mi? Yoksa başka kişi mi çıkacak? Tahminleriniz neler?
Beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Yeni bölümde görüşmek üzere.
Seviliyorsunuz.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.19k Okunma |
572 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |