
1. BÖLÜM: Sanal Bir Dünyada
Alarm çalmadı bu sabah. Çünkü alarm kurmamıştı. Zaten gerek de yoktu. Nisa, telefon ekranının ışıltısına uyanmaya alışalı çok olmuştu. Bir gözünü yarı açık, parmaklarını ekranın üzerinde kaydırarak açtı yeni güne. Bildirimler... Hikâyeler... Birkaç etiket ve bir dünya filtrelenmiş sahte gerçek.
Yatağın başucunda bir boşluk vardı. Orada kitaplar, hayaller ya da anlamlı bir şey olmalıydı belki... Ama sadece kablosu karışmış bir şarj aleti ve geceden kalma bir cips paketi duruyordu.
Uykusunu tamamlamış gibi değil, ekranla devam eden bir rüyanın içinde gibiydi.
İlk işi, ön kamerayı açıp yüzüne bakmak oldu. Saçları dağılmıştı, gözlerinin altında hafif morluklar… Ama bir filtre her şeyi güzelleştirebilirdi. Güzel görünmenin anlamı da artık bu değil miydi? Gölgeleri saklamak, gerçekleri silmek…
~“Sabah modu” yazdı, yanına bir kalp, bir de yıldız koydu ve story'e ekledi. Hikâyeye gelen ilk “🔥” emojisiyle yüzüne küçücük bir gülümseme geldi. Oysa içi hâlâ uykudaydı.
Annesinin sesi, salondan yankılandı:
"Nisa! Kalk artık! Saat kaç oldu, ne uzanıp duruyorsun yine?"
Cevap vermedi. Her gün aynı şey. Ne zaman cevap verse bir tartışma, bir gerilim... Kendi odasında bile nefes alamadığı bir evde yaşıyordu. Duvarlar bile onu yargılıyor gibiydi. Hele annesi… Sürekli eleştiren, hiçbir şeyi beğenmeyen o ses.
Telefonu elinden bırakmadan kalktı, odasında biraz volta attı. Aynaya göz ucuyla baktı. Üzerindeki şort ve tişört, Instagram'da gördüğü fenomenlerin tarzındandı. Crop top tişört, diz üstü tayt… Vücudunu taşıyan ama ruhunu saklayan kıyafetlerdi. Bazen çok güzel olduğunu hissediyor, bazen de hiçbir şeye yakışmadığını. Ama kimseye belli etmiyordu bu dalgalanmaları. Ne de olsa “cool kızlar” duygularını belli etmezdi.
Kendiyle bir süredir konuşmuyordu. Zihni, başkalarının hayatlarıyla öylesine doluydu ki... Kendi sesini hatırlamıyordu bile. Gerçekle hayalin çizgisi bulanıktı. Bazen gece rüyasında bile Instagram’da dolaşıyor, uyandığında hangisi gerçekti hatırlamıyordu.
Salona girdi. Annesi yerdeki halıya diz çökmüş, çamaşır katlıyordu. Televizyonda sabah haberleri açıktı, ama annenin gözü sürekli Nisa'nın üzerindeydi.
"Şuna bak, üstündekilerle sokağa mı çıkacaksın yine? Kızım biraz utanma olur insanda."
Nisa içinden bir küfürü bastırdı. Sadece iç geçirdi:
"Evdeyim daha..."
Annesi duymazdan geldi:
“Senin yaşındaki kızlar çoktan çalışıyor, okuyor. Sen ne yaptın? Hiç! Gün ağarmadan telefonla yatıp kalkmak… Yazık!”
Babasının sesini duymuyordu. Zaten çoğu zaman onun evde olup olmadığını bile fark etmiyordu. Adam bir gölge gibiydi. Sessiz, uzak, kayıtsız… Nisa’nın varlığı ya da yokluğu arasında bir fark yoktu onun için.
Kahvaltı yapmadan odaya geri döndü. Yatağına uzandı, tavana baktı. Telefon elinde dönmeye devam ediyordu. Bir yandan mesajlar, bir yandan hikâyeler. Bir arkadaşının yeni dövmesini paylaşması, bir başkasının sabaha kadar süren partiden paylaştığı videolar… Her şey hızlıydı. Her şey çoktan olup bitmiş gibiydi.
Ama onun içi boştu. Derin bir boşluk. Kelime kelime, sessizlik sessizlik büyüyen bir boşluk… Kimse bunu fark etmiyordu. Kendisi bile bazen fark etmiyordu.
Bir story daha attı:
~“Kafam dolu, ama bomboş.”
Altına yazılan yorumlar yine aynılar:
~“Sen hep güçlüsün be Niso.”
~“Mood’um sen.”
~“Oyy queen.”
Ama o yorumları okurken sadece boğazına bir yumru oturdu. Çünkü güçlü hissetmiyordu. Çünkü “queen” falan değildi. Sadece görünüyordu. O kadar.
Telefonu yana koydu. Bir an gözlerini kapattı. Belki uyumak istedi, belki de sadece başka bir şey hissetmek… Ama olmuyordu. Ne yaparsa yapsın olmuyordu.
Bir an çocukluğunu hatırladı. Mahallede top oynayan çocukların arasına karışmaya çalıştığı günleri… Sonra annesinin onu kolundan tutup nasıl eve çektiğini.
“Sen kızsın, oturmayı öğren.”
O gün, utandığı için değil; anlamadığı için ağlamıştı. Neden diye soramamıştı. O günden beri de sormamıştı.
Nisa yavaşça ayağa kalktı. Pencereden dışarı baktı. Gri bir gökyüzü, sabahın bulanık ışığı… Sokakta birileri işe gidiyordu. Yürüyen bedenler, ama donmuş yüzler. Herkes bir şeylere yetişme telaşında. Ama hiç kimse gerçekten bir yere varmıyordu.
Bir şeyin yanlış olduğunu biliyordu ama adını koyamıyordu. Belki de o yüzden sürekli ekranlara bakıyordu. Gerçekle yüzleşmekten kaçmak için…
O an, telefonuna yine bildirim geldi. Açtı. Yeni bir akım başlamıştı:
~“Kimim Ben?” yazıyorlardı.
Altına herkes bir şeyler yazmıştı:
~“Duyguların çocuğuyum”,
~“Bir savaşçıyım”,
~“Yıkılmam”…
Nisa durdu. Bir süre ekrana baktı. Sonra story kısmına geldi. Kamera açıldı. Kendine uzun uzun baktı. Hiçbir şey yazmadı. Hiçbir şey çekmedi. Sessizce telefonu kapattı.
Ve içinden geçirdi:
~"Kimim Ben? Ben gerçekten kimim?"
~~~
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 2.2k Okunma |
691 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |