13. Bölüm

12. BÖLÜM: Büşra’nın Arkadaşları

Özlem K.
by_ozi

12. BÖLÜM: Büşra’nın Arkadaşları

 

Kafe bugün daha kalabalıktı. Masalar tıklım tıklım dolu olmasa da gelen giden hareketi, bardakların çat çut sesleri arasında vakit ilerliyordu. Nisa her zamanki gibi siparişleri toparlayıp tezgâhın arkasına geçti. Gözleri kapıya kaydı. Peçesiyle dikkat çeken o sessiz kız yine gelmişti.

 

Bu kez yalnız değildi.

 

Yanında üç kız daha vardı. Hepsi çarşaflı ve peçeliydi ama öyle birbirinin kopyası değillerdi. Siyah çarşaflarının üzerine biri haki renk hırka, diğeri lacivert mevsimlik ince bir mont, üçüncüsü gri bir panço giymişti. Büşra yine herzaman ki gibi siyah geniş bir şal atmıştı siyah çarşafının üzerine. Sessiz, sakin adımlarla dışarıdaki bir masaya oturdular. Ellerindeki kitapları çıkardılar, biri termosundan çay koydu. Aralarında gülüşüyorlardı ama sesleri yükselmiyor, kahkahaları ortalığı inletmiyordu.

 

Nisa içinden bir şeyin kıpırdadığını hissetti. Bilmediği bir şeydi bu. İçeriden dışarıyı izlerken, kendini dışarıda kalmış biri gibi hissetti. Sanki o masaya ait olmak için önce başka bir yerden çıkması gerekiyordu.

 

Görevli çocuk siparişi hazırlamıştı. Tepsiyi aldı, onların masasına doğru yürüdü. Büşra başını kaldırdı, göz göze geldiler. Gülümsedi. Nisa hafifçe başını eğdi. Bu gülümseme başkaydı. Ne “cool” pozların yapmacıklığı vardı ne de arkadaşlarının sosyal medyaya özgü gülücükleri… Sessiz, vakur, samimi bir gülümsemeydi.

 

Masaya çayı bıraktı. Teşekkür eden sesler bir anda yankılandı:

“Teşekkürler.“

“Kolay gelsin kardeşim.“

“Yoruluyorsundur, çok teşekkürler.”

 

Nisa'nın kulakları bu kelimelere yabancı değildi. Ama bu kelimelerin içinde bir huzur vardı sanki.

“Afiyet olsun” deyip uzaklaşsada, zihni hâlâ o masadaydı. Ne konuşuyorlardı? Ne okuyorlardı? Kimdi bu kızlar?

 

Gizli gizli göz ucuyla izledi. Hareketleri dikkatliydi. Otururken bile ayaklarını kollarını her yere uzatmıyorlardı. Ellerinde kâğıtlar, kitaplar, bazen kısa notlar alıyorlardı. Bir ara Büşra elindeki kitabı gösterdi, diğer kızlar başlarını salladı. Sanki kendi dillerinde bir şey anlatıyorlardı ama sessizliğin içinde yankılanan bir anlam vardı.

 

Yüzlerinde abartısız ama anlamlı bir ifade vardı. Ne göz boyuyorlardı ne de dikkat çekmeye çalışıyorlardı. Varlıklarıyla bir şey anlatıyorlardı:

~“Biz dünyaya ait değiliz, ama bu dünyada emanetçiyiz.”

 

Kitapların bazı başlıklarını görebildi Nisa:

~“Tevhidin Anlamı”,

~“Şirkin Gizli Yüzü”,

~“Takva ve Hayat”.

Sayfalar çevrildikçe sanki bir başka âlemden rüzgârlar esiyordu o masanın etrafında.

 

Nisa bir ara mutfağa geçti. Tezgâha dayanıp içinden geçeni mırıldandı:

“Böyle de olunabiliyormuş yani...“

 

Sadece bir saniye için bile olsa

~“Ben de böyle olabilir miydim?” sorusu düşmüştü kalbine.

 

Geri döndüğünde masaya bir müşteri daha yaklaşmıştı. Genç bir kız, örtülüydü ama şal takıyordu, yüzü açık ve giyimi daha renkliydi. Oturur oturmaz çantasından bir kitap çıkardı. Sonra onlara dönüp:

“Geçen hafta söyledikleriniz beni çok etkiledi. Akşam hiç müzik açmadım, sadece konuştuklarımızı düşündüm.“

 

Masadakiler tebessüm etti. Bir şey söylemediler, sadece dinlediler. Kız devam etti:

“Eskiden zannediyordum ki, Müslüman olmak sadece ibadet etmek. Ama sizden sonra anladım, her şeyin içinde Allah varmış.”

 

“Zaten asıl mesele o,“ dedi Büşra.

“Allah’ı sadece camilere değil, hayata taşımak…”

 

O cümle, Nisa’nın kalbine ok gibi saplandı.

“Allah’ı hayata taşımak…”

 

Gözlerini kaçırdı. O kadar çok ekran görmüştü ki şimdiye kadar, ama ilk defa bir cümle bu kadar net görünmüştü gözünün önünde. Kalbi birden yük gibi hissetti, ama aynı anda hafifledi sanki. Garip bir çelişkiydi bu. İçinde buruk bir umut vardı. Kaybolduğunu sanan ama aslında yönünü ilk kez aramaya başlayan birinin sessizliği gibi…

 

Kızlar gülüştü, sonra içlerinden biri küçük bir dua etti:

“Rabbim kalplerimizi senin rızanda sabit kıl. Bizi dünya süsüyle kandırma. Bizi sana kul eyle. Şirkten uzak bir tevhid hayatı yaşat…”

 

Hep beraber “Amin” dediler.

 

Nisa ürperdi. Bu kadar kısa bir duanın bu kadar derin olması onu etkiledi. Her kelimesinde bir yön, her cümlesinde bir ayna vardı.

 

Saat geç olmuştu. Kızlar kalktı. Masalarını toparladılar, çöplerini attılar, sandalye bile düzelttiler. Çıkarken biri Büşra’nın kulağına bir şey fısıldadı. Büşra başını çevirdi, yine Nisa’ya baktı.

 

Gözlerinde yine o gülümseme. Sade, dolu, samimi.

Sanki “yerin var, kapı açık” der gibiydi.

 

Gittiler.

 

Nisa o gece eve gittiğinde hiçbir şey söylemedi. Annesi televizyonda dizisine dalmıştı. Babası her zamanki gibi sessizdi. O ise odasına geçti. Pijamasını giydi, telefonunu eline aldı. Ama sadece elinde tuttu.

 

Sadece düşündü.

O kızları…

Sessizliğini…

Konuşmalarını…

Ve o cümleyi:

“Allah’ı hayata taşımak…”

 

Önceki gece yazmaya başladığı defteri çıkardı çekmeceden. Sayfalarında bir kaç cümle vardı gerisi boştu ama içinde dolup taşan kelimeler vardı. Kalemi eline aldı ve tek bir cümle yazdı:

 

~“Ya Rabbi… Ben de istiyorum. Ama bilmiyorum. Ama istiyorum…Onlar gibi olmak...”

 

Sonra defteri kapattı, ışığı söndürdü.

Ama kalbindeki ışık hiç kapanmamacasına yanmıştı.

 

~~~

 

Bölüm : 08.08.2025 10:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...