
18. BÖLÜM: Senin Gibi
Nisa, günün yorgunluğunu üzerinden atmaya çalışırken, kafede bir köşeye çekildi. Bugün, bir önceki güne göre daha ağır geliyordu. Zihninde dönen düşünceler, bedenindeki yorgunluktan çok daha fazlaydı. Yorgunluğu sadece fiziki değildi; kalbinde bir ağırlık, ruhunda derin bir boşluk vardı. Ne yapacağını, hangi yoldan gideceğini bilmiyordu. Önünde pek çok ihtimal vardı, ama içten içe hissediyordu ki, bu ihtimallerin çoğu onu asıl huzura götürmeyecekti. Bir şey kesindi: Her şeyden önce bir değişim gerekiyordu, ama bu değişim sıradan bir karar değişikliği değil, köklerden gelen, hayatının temelini sarsacak ve yeniden inşa edecek bir dönüşüm olmalıydı.
Büşra, o sakinliğiyle Nisa’nın düşündüklerini görebiliyordu. O gün kafeye girdiğinde, Nisa yine şalını dikkatlice düzeltiyordu. Onun bu özeni, sadece dış görünüşüne değil, iç dünyasına da yansıyordu. Büşra, Nisa’nın içindeki fırtınayı hissedebiliyordu. İnsan, bazen kelimelerle konuşmadan da bir şeyler anlatabilirdi; gözlerdeki derinlik, kalpteki kırgınlık ya da umut, bakışlardan okunurdu. Nisa’nın gözlerinde bir değişim vardı; sanki bir şeyler kırılmış ama yerine yeni bir şeyler doğmak üzereymiş gibi.
Öğle arasında, Büşra’nın yanına oturdu. Bu sefer, gözlerinin derinliklerine bakarak Büşra’ya bir şeyler söyleme zamanı gelmişti.
“Büşra, bir şey söylemek istiyorum,” dedi Nisa.
Büşra kafasını kaldırdı, şaşkın bir şekilde gözlerini Nisa’ya dikti.
“Beni dinler misin?”
“Tabii,” dedi Büşra, içindeki sakinlikle.
Nisa derin bir nefes aldı ve sözlerine başladı:
“Senin gibi olmak istiyorum, Büşra. Durumum ne olursa olsun, tavrım, davranışım, Allah’a olan yakınlığım… Ben, seni çok uzun zamandır izliyorum, bu kafede seni gördüğüm ilk günden beri ve her geçen gün senin gibi olmak için dua ediyorum. İçindeki huzuru, o duruşunu, o kendine güvenini. Ben sana çok imreniyorum.”
Büşra, Nisa’nın söylediklerini sessizce dinledi. Önce;
“Elhamdulillah” dedi; çünkü bir insanın hayatında, bir başkasına örnek olabilmek, Allah’ın verdiği en büyük nimetlerden biriydi. Sonra tekrar sordu:
“Benim gibi mi?” dedi, ama bu kez onaylamasını bekleyerek.
Nisa hafifçe başını salladı.
“Evet, sen. Ne yapıyorsun bilmiyorum ama senin içindeki güven bambaşka bir şey. Yani, Allah’a olan bağlılığın, o ferah kalbin... Her şeyin bir yansıması gibi görünüyor. Bunu içimde bir eksiklik olarak hissediyorum, ama işte bu bana bir şeyler anlatıyor. İçinde bir ışık var, o ışık neyse ben bunu öğrenmek ve bende de o ışık olsun istiyorum.”
Nisa derin bir sessizliğe gömüldü. Gözlerini masaya doğru eğmişti. İçinde bir şeyler kımıldamaya başlamıştı ama o hissi tarif edemiyordu. Büşra ona bakıyordu, yüzünde Nisa’nın göremediği ince bir gülümseme vardı.
“Nisa, bak,” dedi Büşra, “bizler hep bir şeylere doğru gidiyoruz. O boşlukları bazen, hatta çoğunlukla, bilmeden ondan bundan görerek yapıyoruz. İçimizdeki boşluklar, aslında çok daha derin şeylere işaret ediyor. O boşluğu, sadece Allah doldurabilir. Ve bunu ondan bundan görerek değil, Kur'an ve Sünnetten öğrenerek yapabiliriz. Allah bizim önce şirkten tevbe etmemizi istiyor. Şirkten tevbe etmedikçe de gerçekten huzur bulamayız. Sana önce kısaca Tevhid'i gerçek İslam'ı anlatayım, sonra tevbe edelim. Hadi, seninle birlikte bunu yapalım mı?”
Büşra’nın sesindeki samimiyet, Nisa’yı derinden etkiledi. O ana kadar, Büşra’nın kelimeleri ona uzaktan bir ses gibi gelmişti. Ama o an, bu sözlerin içine girmeye başladı. Huzur, ne kadar yakın duruyordu.
“Şirkten tevbe etmek mi? Tevhid mi? Büşra, ben… yani nasıl?” Nisa, kelimeleri anlamakta güçlük çekti. Çünkü bu kelimeleri ilk defa duyuyordu.
Büşra sabırlı bir şekilde cevap verdi:
“Tevhid, Allah’ı birlemek demektir. Yani sadece O’nun yaratıcı, rızık verici, yönetici olduğunu kabul etmekle kalmayıp; sadece O’na ibadet etmek, O’ndan istemek, yalnızca O’na yönelmektir. Tevhid, hayatın her alanında “La ilahe illallah” demektir. Yani “Allah’tan başka ilah yoktur” derken, kalpte ne para, ne makam, ne insan korkusu, ne de başka bir güç kalır. Tüm bağlar kopar, sadece Allah’a bağlanılır.
Tevhid, Allah’ı zatında, sıfatlarında, fiillerinde ve hakkındaki isimlerinde tek bilmektir. O’nun eşi, dengi, benzeri yoktur. Dualarda, hükümde, sevgide, korkuda, umutta, razı olmada yalnızca Allah’a yönelmek gerekir. Şirk ise, Allah’a ait olan bu haklardan birini başkasına vermektir. En tehlikeli şirk, ibadetleri yaparken Allah’tan başkasını hesaba katmaktır.
Allah’a şirk koşmak, tüm amelleri boşa çıkarır. Tevhid ise tüm günahları siler. Tevhid, hem kalpte başlar hem amellerle yaşanır. Kişi Allah’a kulluk eder, tağutu reddeder. Tağut yani Allah’ın hükmü dışındaki tüm sistemleri, kanun koyucuları, düzenleri, sahte liderleri inkâr eder. Tevhid, teslimiyettir. Yalnız Allah’a boyun eğmektir. Eğer sen gerçekten huzur istiyorsan, ebedi hayatı, cenneti istiyorsan bunu yapman gerekiyor. Şirkten tevbe etmek, Allah’tan başka hiçbir varlıkla ilişki kurmamak demektir. Hiçbir şeyin, hiçbir gücün Allah’tan üstün olduğunu düşünmemek demektir.”
Nisa bir an, Büşra’nın söylediklerini kafasında tarttı. O kadar basitti ki... ama bir o kadar da derindi. Her şeyin Allah’a ait olduğunu kabul etmek. Korkularını, kaygılarını, acılarını... hepsini Allah’a teslim etmek. Şirkten tevbe etmek, aslında insanın içindeki tüm korkuları Allah’a bırakması demekti. Bu, bir özgürlük gibi geldi. Her şeyin yükünü Allah’a vermek... Kendini tamamen teslim etmek.
“Ben bunu yapabilirim, Büşra,” dedi Nisa. “Bunu yapmalıyım, değil mi?”
Büşra başını salladı:
“Evet, Nisa. Senin gibi bir genç, çok şeylere değer. Ama daha da değerli olan şey, Allah’a olan bağlılığındır. Ve bu, seni bambaşka bir insan yapacak. İnan bana. Daha sonra tevhidin bizden saklanan gerçek dinimizin her noktasını öğrenmen için dersler yaparız inşaAllah.”
Nisa, o gün hiç olmadığı kadar huzurluydu. Büşra, ona sadece kelimelerle değil, içindeki samimiyetle de dokunmuştu. İçinde neyin eksik olduğunu anlamıştı. O boşluğu, Allah’tan başka kimse dolduramazdı. Büşra, ona tevhidin kapısını açmıştı. O kapıdan geçmek, hem ağır hem de hafif bir yük gibiydi. Ama o yük, sonunda ona huzur verecekti.
Bugün, Nisa’nın hayatında bir dönüm noktasıydı. O, Allah’a yönelmeye karar verdi. Büşra’nın dediği gibi, şirkten tevbe etti.
ŞİRK'TEN TEVBE
"Ey kalbim!
Ben artık sadece Allah’a kulum.
Allah'ım Senden başka ilah yok.
İçimde sakladığım tüm korkular, sevgiler, umutlar yalnız Sana yöneldi şimdi.
Sana ait olanı başkasına verdiysem,
bilmeden bile olsa, kalbimden dillerime kadar şirk bulaştıysa, pişmanım Rabbim.
Tağutu reddediyorum,
yalnız Sana boyun eğiyorum.
‘Ben Müslümanlardanım’ deyip
bu söz üzere ölmek istiyorum.
Tevbemi kabul et, beni Tevhid üzere yaşat.
Âmin."
Yalnızca Allah’a kulluk etmek, onu huzura kavuşturacaktı.
Bununla birlikte, Nisa, her şeyin başlangıcındaki o kimlik bunalımından, şüphelerden ve korkulardan kurtuluyordu. Çünkü her şeyin sahibi Allah’tı, ve O’na teslim olmak, aslında bir tür özgürlüktü. O günden sonra, Nisa her adımında Allah’ı daha çok hatırlayacak, her kararını O’nun rızası için verecek, hayatının gerçek anlamını Tevhid’de bulacaktı.
~~~
Yazardan Not:
Üç Günlük Dünya adlı kitabımda Tevhid Dersleri bulunmaktadır. Tevhid'i öğrenmek isteyen herkesi o bölümleri okumaya davet ediyorum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 2.18k Okunma |
670 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |