
19. BÖLÜM: Sırtını Yasladığı
Artık kafedeki aralarda telefona boş boş bakmıyordu Nisa. Sosyal medya akışında gezinmek yerine Kur’an uygulamasını açıyor, mealleri inceliyor, anlamadıklarını not ediyordu. Ayet ayet okuyordu. İlk kez bir metin onu bu kadar sarsıyor ama aynı anda teselli ediyordu. Ne kadar korksa da, ne kadar geçmişte savrulmuş hissetse de, her ayette bir merhamet sesi vardı:
"Ey kullarım! Benim rahmetim her şeyi kuşatmıştır." (Araf/156)
İlk zamanlar sadece meal okuyordu ama yavaş yavaş kelimelerin kök anlamlarını merak etmeye başladı. Bazı kelimelerin Arapça asıllarını araştırıyor, aynı kelimenin başka ayetlerde nasıl geçtiğini inceliyordu. Bir defter tutmaya başlamıştı; üst başlıklar hâlinde “Tevhid”, “Şirk”, “Sabır”, “Rahmet” gibi başlıklar açıyor, ilgili ayetleri alt alta yazıyordu. Yanlarına kendi anladığını ekliyor, anlaşılmayan yerleri de soru işaretiyle işaretliyordu.
O günlerde Büşra’yla daha sık görüşmeye başladılar. Nisa artık soru sormaktan çekinmiyor, her sorunun onu biraz daha gerçeğe yaklaştırdığını hissediyordu. Bazen bir sorusu için saatlerce konuşuyorlar, ardından birlikte kaynak kitaplara bakıyorlardı. Büşra da ona hiç tepeden bakmıyor, ne bilmişlik taslıyor ne de acele ettiriyordu.
~“Rabbim her kalbi ayrı ayrı işler,” demişti bir gün. “Kimini önce affetmeyle başlatır, kimini secdeyle, kimini de kelime-i tevhidle. Senin yolculuğun, seninle özel.”
Nisa, özellikle “Kelime-i Tevhid” konusunu öğrenmeye odaklandı. “La ilahe illallah”ın sadece söz değil, hayatı kapsayan bir duruş olduğunu Büşra’dan dinledi. Bir defasında Büşra ona, bu kelimenin yedi şartını tek tek anlattı:
~ " La ilahe illallah'ın şartları;
Dil ile söylemek,
Tağutu inkâr etmek,
İlim ile söylemek,
Şüphe etmeden yakinle söylemek,
İhlas ile söylemek,
Gerekleriyle amel etmek,
Bu kelime üzerine ölmek…"
Nisa bu maddeleri defterine yazdı, yanına küçük küçük örnekler ekledi. “Tağutu inkâr” kısmında “popüler kültür, insanların onayını putlaştırmak, muhakeme olmak, kanun koyucuları seçmek...” diye not düşmüştü. Bunları detaylıca araştırıyor ve herşeyi tek tek bilerek amel etmek istiyordu.
Zaman geçtikçe fark etti ki tevhid öğrenmek, sadece bilgi değil, aynı zamanda bir arınma süreciydi. Okudukça geçmişte ne kadar çok yanlış kabullenişin içinde olduğunu fark ediyordu. İnsanların övgüsüyle mutlu olup, yergisiyle yıkıldığı günler aklına geliyor,
“Ben kime kulluk ediyormuşum?” diye kendi kendine soruyordu.
Bir akşam, kendi kendine yüksek sesle ayet okuduğunu fark etti. Sesi titremişti:
"Bilin ki, kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur." (Rad/28)
O an içinden,
~“Demek ki ben huzuru yanlış adreslerde aramışım” diye geçirdi.
Bu öğrenme süreci, onun için bir “ön hazırlık” gibiydi. Henüz büyük bir adım atmamıştı ama kalbinde bir temel atılıyordu. Artık izlediği videoları bile süzgeçten geçiriyor, her duyduğunu hemen kabul etmiyordu. “Delil var mı?” diye soruyor, ayet ve sahih hadis dışında kaynakları kabul etmiyordu.
Bir akşam Büşra’nın evinde çay içerlerken Nisa heyecanla konuştu:
"Büşra, ben gençler için bir blog açmak istiyorum. Hani... benim gibi geçmişte savrulmuş ama şimdi arayışta olanlara bir el gibi uzanmak... Düşünsene, tevhidi sade dille anlatan yazılar, ayetlerle destekli, ama samimi. Başörtüsü takıp TikTok videosu çekmekle ‘iman’ sanılan bu zamanda, başka bir ses lazım bence."
Büşra’nın gözleri doldu. Elini tuttu Nisa’nın:
"Sen, şimdi gerçekten sırtını Kur’an’a yaslamaya başladın."
O gece saatlerce yazı taslağı oluşturdular.
Blogun adı; “Arayış: Tevhid Yönü” oldu. İlk yazının başlığı ise: “Tevhid Nedir?”
Nisa, “Sadece Allah’a kulluk etmek” ifadesini ilk kez bu kadar berrak hissediyordu. Artık ezber cümleler değil, kendi iç dünyasından süzülen bir hakikatti bu. Yazarken sanki kendine de anlatıyordu:
~“Ben uzun yıllar yönsüz yaşadım. İnsanları, popülerliği, sevgiyi, görünürlüğü ilah edindim. Farkında bile olmadan. Şimdi anlıyorum ki sadece Allah’a kulluk etmek, sadece O’nu razı etmeye çalışmak en özgür hâlmiş. Herkese değil, sadece Rabbime beğendirme derdiyle yaşamak. İşte bu tevhid.”
Büşra, her yazıyı kontrol ediyor, kaynak gösterilmesi gereken yerlere dipnotlar ekliyordu. İlimsiz bir yola çıkmak istemiyorlardı. Blog kısa sürede küçük bir genç kitle tarafından fark edildi. Yorumlar gelmeye başladı.
“Ben de çok savruldum”,
“Beni anlatmışsın”,
“Sanki kalbimi okudun”...
Nisa, bu geri dönüşleri gördükçe bir şeyi daha fark etti. Kalp Rabbine yönelince sadece huzur bulmuyordu; yön veren biri de oluyordu. Eskiden rol model ararken, şimdi kendisi örnek olmaya başlamıştı. Fakat bir şeyi hiç unutmuyordu:
~ “Ben sırtımı bir bilinmeze, oradan buradan duyduğum ilimsiz, delilsiz sözlere yaslamıyorum. Sırtımı Rabbimin kelamına yaslıyorum. O da bana yetiyor.”
~~~
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 2.18k Okunma |
670 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |