
20. BÖLÜM: Baba ile Göz Göze
Evde hava yine ağırdı. Sessizliği delen tek şey, mutfaktaki eski buzdolabının arada çıkardığı derin uğultuydu. Nisa elindeki ince belli bardakta çayını karıştırırken bakışlarını odada gezdirdi. Anne koltuğa uzanmış, sessizce dizisini izliyordu. Babası ise her zamanki gibi, yıllardır hiç değiştirmediği köşesindeki koltuğunda oturuyor, önünde açık duran gazeteyi bir duvar gibi tutuyordu. O gazete, sadece kâğıttan yapılmış bir eşya değildi; aynı zamanda duygularını, düşüncelerini ve hatta bakışlarını saklayan bir perde gibiydi.
Nisa çocukluğundan beri babasının yüzünü uzun uzun inceleme fırsatı bulamamıştı. Onunla göz göze geldiği anlar o kadar azdı ki, kaç yıl geçtiği hâlde hafızasında net bir anı yoktu. Ama bu akşam, bir şeylerin farklı olacağına dair hafif bir his vardı içinde.
Günlerdir Büşra ile birlikte yazdığı blog yazılarını düzenliyor, gençlere ulaşmaya çalışıyordu. “Arayış: Tevhid Yönü” adlı blog, sessiz sedasız küçük bir okuyucu kitlesi kazanmıştı. Gelen mesajlar, yorumlar ve dualar ona umut veriyor, Rabbine şükrettiriyordu. Yazdığı her cümlede, kendi yolculuğunun izlerini gören birilerinin olduğunu bilmek, içini sıcak tutuyordu. Fakat evde kimse bu değişimi tam olarak fark etmiyor gibiydi. Ya da Nisa öyle zannediyordu.
Yemek masasına oturduklarında, anne sessizce tabaklara sıcak çorba doldurdu. Kaşıkların tabaklara hafifçe çarpan sesi dışında, ortalıkta derin bir sessizlik vardı. Babası her zamanki gibi bir kelime etmeden, yüzünü televizyon ekranına çevirmişti. Nisa da başını hafifçe eğdi, çorbasına dokunmadan içinden dua etti:
~ “Rabbim, ailemi de bana kat. Onları da şirkten arındır, hidayetinle buluştur. Ama senin dilemen dışında hiç kimse hidayet bulamaz. Ben sadece bir vesile olmak isterim.”
Kaşığını çorbaya uzatmak üzereyken, babası bir anda başını kaldırdı. Bu hareket, o kadar ani olmuştu ki Nisa istemsizce başını çevirdi. Ve o anda göz göze geldiler.
Donup kaldı.
Yıllardır içine bakamadığı o gözler, şimdi onun kalbine doğrudan işliyordu. O bakışta ne sert bir öfke, ne de sorgulayıcı bir tavır vardı. Daha çok, derin bir bilgelik, belki biraz merak, belki de babaya özgü bir korumacılık… Ama asıl dikkat çeken şey, bakışın ağırlığıydı. O an, babası dudaklarını hafifçe araladı ve yavaş ama kararlı bir ses tonuyla konuştu:
Baba:
“Adımlarını sağlam ve emin at kızım. Sen artık arayışını hakikat yönünde sürdürüyorsun.”
Nisa’nın kalbi hızla çarpmaya başladı. Bu cümle, dışarıdan bakıldığında basit görünse de, içinde bir ömürlük anlam taşıyordu. Bu, “Yaptıklarını görüyorum” demekti. “Yolunu fark ettim” demekti. Ve en önemlisi… “Sen bu yolda yalnız değilsin” demekti.
Yemek boyunca başka hiçbir kelime edilmedi. Baba, yeniden sessizliğine döndü. Ama o an, Nisa’nın yüreğine bir mühür gibi işlenmişti. Gecenin ilerleyen saatlerinde odasına çekildiğinde dizlerinin üzerine çöktü. Ellerini dua için kaldırmadan önce uzun uzun ağladı.
İçinde, çocukluğundan beri taşıdığı en derin arzusu yankılandı:
~“Beni artık gerçekten gördü.”
Babasının kalbinde bir kıpırdanış vardı. Nisa bunu hissediyordu. Sessizlikten gelen o söz, bir korku değil, bir sahiplenmeydi. Belki de babası onu ilk kez gerçekten bir birey olarak fark etmişti. Yüzündeki değişimi, konuşmalarındaki sakinleşmeyi, kitaplara duyduğu ilgiyi, bağırıp çağırmayan ama derinleşen hâlini sezmişti.
Ertesi sabah, kahvaltı hazırlarken annesi çaktırmadan sordu:
“Bu aralar çok kitap okuyorsun kızım. Ne okuyorsun öyle?”
Nisa gülümsedi, gözlerinde huzur vardı:
“Kur’an meali okuyorum anne. Anlamaya çalışıyorum. Biraz da notlar alıyorum kendimce.”
Anne başını salladı, kısa ama anlamlı bir “Hayırlısı” dedi.
O da değişimi seziyordu. Nisa artık laf sokan, huysuzlanan, isyan eden bir genç kız değildi. Susarak direnen, sabırla inşa eden birine dönüşmüştü. Bu sessiz dönüşüm, evin duvarlarına, odaların havasına, sofraların sessizliğine sızmaya başlamıştı.
O gün blogda yeni bir yazı yayınladı. Başlığı:
~ “Babamın Bakışı”
Yazının bir bölümü şöyleydi:
~“Bazen en derin konuşmalar, kelimesiz olur. Bir bakış, bin cümleden ağır gelir. Babamın bana ilk kez gerçekten baktığı o anı asla unutamam. O gözlerde yılların yorgunluğu vardı ama aynı zamanda sessiz bir kabul. Artık ben onun gözünde bir çocuk değilim. Ama hakikat yolunda yürüdüğüm için uyarılacak kadar da değerliyim. O ‘Adımlarını sağlam ve emin at’ cümlesiyle aslında şöyle diyordu: ‘Seni görüyorum. Yolunu fark ettim. Hakikate gidiyorsan arkandayım.’”
Yazı, blogda en çok paylaşılan yazılardan biri oldu. Çünkü pek çok genç, babasından tek bir cümle duymaya hasretti. Nisa bu satırlarla hem kendi kalbini onarmış, hem de başkalarının yarasına derman olmuştu.
Bazen bir bakış yeter.
Bazen tek bir cümle, bütün bir yola dua olur.
Ve Nisa artık biliyordu…
Bu yolda, tam olarak yalnız değildi.
~~~
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 2.2k Okunma |
691 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |