
22. BÖLÜM: Gölge Değil Işık
Nisa, artık bazı sabahları öncekilerden farklı bir heyecanla bekler olmuştu. Hatta öyle ki, takvimde günleri işaretleyip yaklaşmasını iple çektiği özel zamanlar vardı. Bu özel günlerin en güzeli ise Kur’an halkasının kurulduğu gündü.
O sabah geldiğinde her zamankinden daha erken uyanıyor, uykusunu bile huzurlu bir tebessümle sonlandırıyordu. Sessizce kalkıp abdestini alıyor, suyun yüzünde bıraktığı serinlikle içi ferahlıyordu. Ardından sade ama özenli bir kahvaltı yapıyor, örtüsünü dikkatle bağlıyor, aynanın karşısına geçtiğinde kendine uzun uzun bakıyordu. Aynada gördüğü yüz artık eskisi gibi değildi. Önceden bakışlarında kararsızlık, dağınıklık, içsel bir boşluk olurdu. Şimdi ise gözleri daha berrak, daha netti. Sanki aynadaki genç kız, neyi aradığını bilen, nereye gittiğini kavrayan bir yolcuydu.
Kur’an halkasının kurulduğu ev, her defasında onu başka bir iklime davet ediyordu. Kapıdan girdiğinde ilk hissettiği şey huzurdu. Orada kimse kimsenin kıyafetine, süsüne, hangi marka çantayla geldiğine ya da hangi telefon modelini kullandığına bakmıyordu. Sohbetin merkezinde sadece Allah’ın kelamı vardı. Herkes kendi hâlini ayetlerin aynasında görmeye çalışıyor, hatalarını dürüstçe fark ediyor, iç dünyasını sorguluyordu. Bu samimiyet Nisa’yı en çok etkileyendi. Çünkü dışarıdaki hayatta insanlar genellikle birbirini dış görünüşle tartar, süslenmiş cümlelerle kandırırdı. Ama burada kalpler çıplak, sözler ise apaçıktı.
O gün halkada “El-Bakara” suresi okunuyordu. Ayetler bir bir ilerlerken, hoca ağır bir ses tonuyla şu ayeti okudu:
"Allah, iman edenlerin Velisidir/dostudur. (Bu dostluğunun bir tecellisi olarak) onları küfrün ve şirkin karanlıklarından, tevhid ve imanın aydınlığına çıkarır. Kâfirlerin velileri ise tağuttur. Onları imanın nurundan küfrün karanlığına sürüklerler. Onlar ateşin ehlidir, orada ebedî kalacaklardır."
(2/Bakara, 257)
Nisa’nın kalbine en çok işleyen kelime şu oldu:
“Karanlıklardan aydınlığa…”
Bir an durdu, kendi hayatına döndü. Gözlerinin önüne geçmişteki hâli geldi. Öfkeyle konuştuğu günler, kalp kırdığı anlar, sahte sosyal medya hesaplarıyla insanları aldattığı dönemler… Canı sıkıldığında sırf keyif için birilerinin canını acıttığı, başkalarının güvenini hiçe saydığı karanlık günler… Tüm bunlar birer perdeydi. O perdelerin ardında aslında mutsuzluk, yalnızlık ve boşluk vardı.
Şimdi düşündüğünde kendi kendine sordu:
~ “Ben o hâllerden nasıl bu hâle geldim? Bu halkada ne arıyorum? Burada olmaya gerçekten layık mıyım?”
Kalbine bir burukluk oturdu. Ayet okunurken gözleri doldu, başını öne eğdi. Utanç ile şükür arasında gidip geldi. O an kalbinin derinliklerinden sessiz bir yakarış fısıldandı:
~"Rabbim, sen olmasaydın ben hâlâ karanlıklarda çürüyordum. Bana nurlu bir yol açtığın, karanlıklarımı dağıttığın için sana şükürler olsun. Ama ben geçmişime defalarca tevbe etmek istiyorum. Çünkü geçmişim affına muhtaç, kalbim rahmetine muhtaç."
Kur’an halkasından çıkıp eve dönerken içi karmakarışıktı. Şükür doluydu ama aynı zamanda mahcuptu. Eve varır varmaz odasına çekildi, telefonunu eline aldı. Eski hesaplarını açıp teker teker kapatmaya başladı. Yıllar önce açtığı sahte profillerden geriye kalan izleri silerken bir mesaj gözüne çarptı.
Bir kızın ona yazdığı ağır bir mesaj:
~ "Senin gibi tipler yüzünden kimseye güvenilmiyor zaten."
O anı hatırladı. Mesaj geldiğinde kahkaha atmış, “Nasıl da kandırdım onu erkek profiliyle” diye içten içe gururlanmıştı. Ama şimdi… Şimdi o cümle kalbine hançer gibi saplandı. Gözleri doldu. Kalbi acıyla kıvrandı. Çünkü o kızın kırılmış güveni asla geri getirilemezdi. Ama Rabbine yönelmek mümkündü. Secdeye kapandı.
~ "Allah’ım, o günlerde karanlığımı karanlıkla bastırıyordum. Kalbim bulanıktı. Ruhum çirkindi. O çirkinliği saklamak için daha da kötüleştim. Ama şimdi senin izninle aydınlığa çıktım. Ne olur Rabbim, geçmişte kırdığım her kalp için beni affet. Senin nurunla kalbimi kuşat. Artık yalnız sana ait olayım."
Secdesi uzun sürdü. Sessiz gözyaşları yastığını ıslattı. Ama kalbi hafifledi. Sanki yıllardır taşıdığı yükler bir bir omuzlarından alınmıştı. İçinden bir cümle yankılandı:
~ "Ben artık Allah için yaşıyorum. Bu yüzden geçmişim bile beni ezemez."
Ertesi gün Kur’an halkasında bir çember oluşturdular. Herkes sırayla Allah’a yönelmek için geride neyi bıraktığını anlattı. Sıra Nisa’ya geldiğinde önce sustu, derin bir nefes aldı. Ardından şöyle dedi:
"Ben bir zamanlar sadece insanlara görünmek için yaşıyordum. Sosyal medyada paylaşılan hikâyeler, gönderiler, sahte yorumlar, sahte kimlikler… İnsanları kırdım, kandırdım, küçük düşürdüm. Ama Allah beni o karanlıktan çekip aldı. Şimdi gölgelerden çıkıp nurun içine adım attım. Bunu kendi başıma yapmadım. Rabbim lütfetti. Ve ben artık O’na aitim."
Salonda derin bir sessizlik oldu. Sonra birinden “Elhamdulillah” sesi yükseldi. Ardından bir diğeri tekrarladı. Sessizlik bir anda şükürle dolu bir duaya dönüştü.
Toplantı bittiğinde Büşra yanına gelip sıkıca sarıldı:
"Senin hikâyen bize Rabbimizin merhametini bir kez daha hatırlattı. Allah seni sabit kılsın."
Göz göze geldiler. Gözleri yaşlı, yüzleri gülümseyen iki dost , aynı nura doğru yürüyen iki yol arkadaşı gibiydiler.
Nisa dışarı çıktığında güneş batmak üzereydi. Ufukta kızıllık vardı, ama karanlık değildi. Güneşin son ışıkları gökyüzünü aydınlatıyor, gün geceye teslim olurken bir umut bırakıyordu.
"Karanlık değil. Aydınlık."
Yürürken içinden şu cümle geçti:
"Ben artık karanlıkların içinde değilim. Rabbimin nurundayım. Bu nur kalbime işledi."
O gece bloguna şu satırları yazdı:
~ "Gölge, hakikatin olmadığı yerdir. Ben yıllarca karanlıkların peşinden koştum. Onları gerçek sandım. Ama şimdi biliyorum ki aydınlık yalnızca Allah’ın yanındadır. O beni karanlıktan çıkardı. Ben artık gölge değilim. Ben artık ışığım. Ama bu benim değil, Rabbimin nurudur. O’na hamd olsun."
Ve o gece, uzun zamandır ilk kez aynaya baktığında sadece bir yüz görmedi. Aynada bir yön gördü. Artık nereye gittiğini biliyordu.
~~~
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 2.18k Okunma |
670 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |