5. Bölüm

4. BÖLÜM: Part-Time Hayat

Özlem K.
by_ozi

4. BÖLÜM: Part-Time Hayat

 

Kafenin kapısından içeri girdiğinde, içerisi henüz tenhaydı. Sonunda başvurusu kabul olmuş, bazı günler part time bazı günler tüm gün çalışmak üzere anlaşmışlardı. Sabahın erken saatleriydi, cam kenarındaki masalara birkaç kitap sever genç yayılmış, dizüstü bilgisayarlarına gömülmüştü. Nisa saçlarını düzeltip önlüğünü taktı. Saçlarının ön kısmını iyice düzeltti aynada. Göz ucuyla bir kez daha kendini süzdü.

 

"Part-time hayat, full-time sıkıntı," diye mırıldandı.

Ama yine de seviyordu burayı. Çünkü evden uzaktı. Annesinin sesinden, bitip tükenmeyen eleştirilerinden, yargılayıcı bakışlarından, babasının yokluğundan, sıyrıldığı tek yerdi burası.

 

“Nisa, sabah demleme çayını başlat hadi, sonra kahvelere geçeriz,” dedi içerden gelen Esra abla.

 

Esra abla buranın müdürü gibiydi. Sert bakardı ama adaletliydi. Nisa ona biraz çekinerek bakar, ama içten içe severdi. Çünkü ne düşündüğünü açık söylerdi. Gizli laf sokmazdı.

 

İlk müşteri, klasik bir takım elbiseli adamdı.

“Sade Türk kahvesi. Şeker yok,” dedi telefondan gözünü ayırmadan.

 

Nisa siparişi alırken adama baktı. Surat asık, gözler donuk. Masasına geçtiğinde hemen bilgisayarını açtı. Sanki kahve bahaneydi. Asıl işi, o ekranlardaydı.

 

Sonra birkaç kişi daha geldi. Bazısı kitaplı, bazısı kulaklıkla, bazısı ise yalnız.

 

Ama asıl değişiklik o an oldu.

Kapıdan içeri uzun siyah paltolu, başı kapüşonlu biri girdi. Parmaklarında siyah ojeler, üstünde siyah metal rozetlerle dolu çanta… Nisa istemsizce gözlerini kaçırdı. Kız, kasaya geldiğinde sesi alçak ama sertti:

 

“Double espresso. Sert olsun.”

 

“Hemen,” dedi Nisa, yüzünde nötr bir ifadeyle.

 

Kız masasına geçti. Siyah bir defteri açtı. İçine karalıyor gibiydi. Elinde kurumuş bir tükenmez kalem vardı. Parmaklarında dövmeler… Ve bir sayfasının köşesinde garip semboller…

 

Nisa içinden geçirdi:

"Ne bu ya? Satanist mi bu?"

 

Bir saat geçmeden bir başka grup daha geldi. Üç kişilik. Biri türbanlı, ama öyle klasik değil. Renkli fular, oversized pembe bir ceket, burnunda piercing. Diğer ikisi erkekti. Birinin saçları mora boyalıydı. Diğeri ise top sakallı, bileğinde örgü bilezikler. Güler yüzlüydüler ama aşırı farklı görünüyorlardı.

 

“Latte, badem sütlü lütfen,” dedi kız.

 

“Ben cold brew deneyeyim,” dedi mor saçlı çocuk.

 

“Karamel macchiato, ama ekstra shot,” diye ekledi diğeri.

 

Nisa bir yandan siparişleri alıyor, bir yandan gözlemliyordu.

~"Bu insanlar nereden çıktı? Neden bu kadar değişikler?"

 

Sonra başka biri daha geldi. Kır saçlı, ama genç görünen bir adam. Yuvarlak gözlükleri, koltuğunun altında bir roman. Kasaya geldiğinde Nisa’ya gülümsedi.

 

“Burada ilk defa kahve içeceğim. Kitap için uygun bir atmosfer gibi geldi.”

 

“Hoş geldiniz,” dedi Nisa, hafif tebessümle.

 

Adam kahvesini alıp cam kenarına geçti. Gözlüklerini taktı, kitabını açtı. Kalemiyle satır altlarını çizmeye başladı.

 

Nisa kahveleri getirip götürürken, herkesin başka bir havası olduğunu daha da derinden hissetti. Bir masa entelektüel, bir masa gotik, bir masa cool modern… Sanki burası bir geçit gibiydi. Farklı evrenlerden insanlar, aynı kafenin içinde buluşuyordu.

 

Fakat dikkatini çeken bir şey daha vardı. Hepsi kendiyle meşguldü. Hiçbiri başkasına bakmıyordu. Herkes, kendi tarzını adeta bir kimlik gibi taşıyor ama başkasına dönüp bakma ihtiyacı bile duymuyordu. Bu serbestlik Nisa’ya garip bir özgürlük hissi veriyor gibi oldu. Ama sonra zihninde bir kıyas kıvılcımı çaktı:

 

~ "Bunların hepsi bu kadar farklıysa… Ben neyim? Ben hangi masaya oturuyorum?"

 

Elindeki tepsiyle tezgâha dönerken bir an aynadan kendi yansımasına baktı. Makyajlı yüzü, kırmızı ruj, kulaklarında sallanan küpe, crop üstüyle görünür göbeği… Ama gözleri… Gözlerinde bir eksiklik vardı. O aynadaki yansımanın içi boş gibiydi. Diğerleri gibi “tarz” olabilir miydi? Belki. Ama o tarzlar bir duruştu. Nisa’nınki ise çoğunlukla "taklit."

 

Saat öğlene yaklaşırken içerisi daha da kalabalıklaştı. Siparişler, çağrılar, kahve kokusu… Ama Nisa’nın içindeki sorgu artmıştı.

 

Bir an kulaklığını takıp mola verdi. Telefonundan fotoğraflarına baktı. Dünkü selfie, ondan önceki günün dış çekimi, bir filtreli story, bir de gece lambasının altında kitapla çektiği poz. Altına yazdığı cümleyi okudu:

~"Kitaplar ruhumun aynasıdır."

 

İçinden bir kahkaha attı.

~"Ben hangi kitabı tam anlamıyla okuyorum ki doğru düzgün? Birini başla birini bırak. Ruhumun aynası mı?"

 

O an kafasının içinde tek bir cümle dolandı:

~“İnsanlar bu kadar farklıysa, benim neden tek bir rengim yok?”

 

Sonra bir sipariş sesiyle irkildi.

“Büyük boy latte,” dedi biri.

Nisa toparlandı, işine döndü. Ama artık başka bir gözle bakıyordu. Artık yalnız kahve yapmıyor, insanları anlamaya, baktığını görmeye çalışıyordu. Her bir yüzün ardındaki hikâyeyi merak ediyordu. Ve en çok da kendi hikâyesini...

 

~~~

 

Bölüm : 31.07.2025 09:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...