
18. BÖLÜM: SABAHIN SESSİZLİĞİ
Seyhan’ın kasabadaki ilk sabahı, çalar saat değil; sobadan gelen çıtırtılar ve mutfaktan yükselen çay kokusuyla başlamıştı. Annesi, her zamanki gibi sessizdi. İki dilim ekmeği ısıttıktan sonra masaya bıraktı. Bir şey sormadı. Seyhan da anlatmadı. Ev, eşyalar gibi, sözcüklerini de sadeleştirmişti.
Kahvesini alıp çocukluk odasına çekildi. Raflar, tozlanmış kitaplarla doluydu. Perdeler danteldi, eskiydi ama tertemizdi. Pencere önüne oturdu. Sonbaharın gri gökyüzü, içindeki karmaşaya perde olmuş gibiydi. Odaya sessizlik hâkimdi, ama içi gürültülüydü.
~“Buraya kaçmadım,” diye geçirdi içinden. “Kendime geri döndüm sadece.”
Çantasından defterini çıkardı. Dün gece yazdığı satırları tekrar okudu. “Kırık Putlar” başlıklı sayfa hâlâ açık duruyordu. Her kelime bir yük, her satır bir hesaplaşmaydı. Ama yazdıkça yükü hafiflemişti.
Bugün dışarı çıkacaktı. İlk kez bu kasabada, bu haliyle…
Siyah çarşafını kuşandı. Peçesini yüzüne örttü. Üzerine sade, koyu gri bir panço geçirdi. Aynaya baktığında ne çocuk Seyhan'ı ne de şehre karışmış eski hâlini gördü. Karşısındaki, yıllar içinde pişmiş, kırılmış ama yeniden ayağa kalkmış bir kadındı.
Sokağa ilk adımı attığında ayakları ürkekti. Kasabanın taş döşeli yolları, çocukluğunun koşuşturmasıyla doluydu. Şimdi adımları yavaş, başı öne eğikti. Ama kalbi dikti.
Köşe başındaki ceviz ağacı hâlâ yerindeydi. Altında sek sek oynadıkları taşlar silikleşmişti ama izleri duruyordu. Seyhan bir an durdu. O anıyla vedalaşır gibiydi.
Az ilerideki fırından sıcak ekmek kokusu yükseliyordu. Tam o sırada arkasından bir ses duydu:
“Afedersiniz… Hanımefendi... Siz… şey… Siz Seyhan mısınız?”
Seyhan yavaşça döndü. Göz hizasına gelen bir çift şaşkın bakışla karşılaştı. Kadın, göğüs hizasına kadar inmiş peçeye dikkatlice bakıyor, gözleriyle tanıdık izler arıyordu.
“Ben Rukiye… Hani ilkokulda aynı sıradaydık? Senin için dönmüşsün dediler, bu halini söylediler ama… seni tanıyamadım.”
Seyhan gözlerini hafifçe kıstı. Gülümsedi. “Rukiye… Evet, ben Seyhan.”
“Yani… gerçekten… Çarşaf mı? Peçe mi? Sen misin gerçekten?”
Bir sessizlik oldu. Fırının önünden geçen birkaç kişi duraksadı. Seyhan başını eğmedi. Gözlerini kaçırmadı.
“Benim. Değiştim, evet. Ama kalbimi bulduğumdan beri, ilk kez bu kadar kendimim.”
Rukiye’nin yüzündeki şaşkınlık yerini hayrete bıraktı. Sanki bir zamanlar aynı sokaklarda koşan, aynı çiçekleri toplayan o küçük kızın böyle bir hâle gelmesini anlayamıyordu.
“Ama neden böyle bir şey yaptın? Yani… sen her zaman modern biriydin. Şehirde yaşadın, çalışıyordun...Hayat doluydun.”
Seyhan hafifçe başını eğdi.
“Hayat dolu olmak başka, hakikate susamak başka Rukiye. Ben uzun zaman konuşarak sustum. Şimdi susarak konuşuyorum. Giydiğim kıyafet, sadece bir kumaş değil. Bir tercihin, bir teslimiyetin örtüsü.”
Rukiye'nin gözleri bu sözlerle doldu.
“Ben… seni tanıyamadım. Ama şimdi biraz anlıyorum sanırım.”
Bir anlık sessizlikten sonra Rukiye elini uzattı. Temkinliydi.
“Beni affet, garipsedim belki… Ama seni görmek güzel.”
Seyhan başını salladı.
“Gariplik yok. Sadece farklılık var. Ben senin geçmişini hatırladım. Sen de beni şimdi gördün ve bu halimle hatırla. Bu bir hakikat.”
Vedalaştılar. Rukiye uzaklaşırken arkasına baktı. Ardında bir zamanlar hayranlıkla izlediği, şimdi ise anlamaya çalıştığı başka bir Seyhan kalmıştı.
Seyhan yürümeye devam etti. Kasaba aynıydı ama artık her bakış, her ses, her taş farklı yankılanıyordu. Artık bu sokaklarda tanınmayacaktı belki. Ama bu hâliyle daha görünürdü. Çünkü görünmezliği, Allah için seçmişti.
Eve döndüğünde, ayakkabılarını çıkardı, peçesini açtı. Aynı pencere önüne geçti. Defterini açtı. Ve yazdı:
~ “Bugün tanınmadım. Ama tanınmak için değil, tanıklık için geldim. Rabbim… beni unutulmakla değil, Senin yolunda bilinmekle yücelt.”
Sonbahar rüzgarı perdenin ucunu hafifçe kaldırdı. Seyhan usulca pencereyi araladı. Kasaba sessizdi. Kalbi de öyle.
~~~
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.84k Okunma |
721 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |