
2. BÖLÜM: GÖLGELER ARASINDA
O sabahın uykusuzluğunda, göz kapaklarının ardına saklanmış karanlık, içindeki ağırlığı daha da derinleştirmişti. Perdelerden sızan solgun ışık, bugünün de dünden farksız olacağını fısıldıyordu. Yorganı biraz daha üzerine çekti; sanki dış dünyanın karmaşasından korunabilecekmiş gibi. Ama zihninin içindeki fırtına, yatak örtüsünden sızan soğuk gibi ürperti veriyordu.
Telefonun ekranı parladı.
~“Hatırlatma: Online toplantı – 09:30.”
Seyhan saati bile kontrol etmedi. Geceden kalan baş ağrısı, zihninin kıyısında yankılanan bir çatlak gibiydi. Ama asıl çatlak, görünmeyen yerlerdeydi. Duvarlarda, hayal kırıklıklarında ve adını koyamadığı gölgelerde.
Pencereden baktı. İstanbul’un sabah kalabalığı, sanki bir uğultu hâlinde dışarıdan içeri süzülüyordu. Aşağıda hızla yürüyen insanlar, ellerinde kahveler, kulaklarında kulaklıklar… Hepsinin bir yere yetişmesi gerekiyordu. Belki de bir şeyden kaçmaları.
Seyhan’ın zihni, o sabah, derin bir yolculuğa hazırlanıyordu. Ama bunu henüz o da bilmiyordu.
~~~
Mutfakta kahve makinesi kendi kendine çalışıyor, duruyor, sonra yeniden başlıyordu. Seyhan sade kahveyi severdi, ama o gün bir tat arıyordu. Kaybettiği bir şeyin yerini...
Bilgisayarını açtı, yüzüne yapışmış yapay bir gülümsemeyle toplantıya bağlandı. Kurumsal cümleler havada uçuşuyordu:
~“Harika bir sunum.” “Çok verimli bir toplantıydı.”
Seyhan ise ekranın köşesine kaymış kendi görüntüsüne baktı. Düzgün fön, sade makyaj, beyaz gömlek… Dışarıdan her şey yerli yerindeydi. Ama gözleri… Onlar bambaşka bir şey arıyordu.
Toplantı bittiğinde içinde bir boşluk daha büyümüştü. O an kitaplığa yürüdü, rastgele bir kitap çekti. İçinden bir not düştü yere. El yazısıyla yazılmış bir cümle:
~“Bir gün gölgeler dağılacak. Güneşi göreceksin.”
Kimin yazdığını hatırlayamadı. Ama o cümle, ona görünmeyen bir kapı araladı.
~~~
Günün ilerleyen saatlerinde, uzun süredir kaçtığı sorular bir bir zihnine düşmeye başladı:
Bu düzenin içinde neden bu kadar boğulmuş hissediyordu?
Kariyer, başarı, para… Hepsi vardı. Ama ya kalbindeki o uğultu?
~“Sen kimsin Seyhan?”
Bu sorunun cevabı kimlik kartında yazanlar değildi artık.
~~~
Gece, telefon ekranında gezinirken bir video dikkatini çekti. Arama geçmişiyle ilgisizdi:
~“Gerçek özgürlük nedir?”
Sunum amatördü, ama sözler yüreğine dokundu:
~ “Modern dünyada insanlar kendilerini özgür sanıyorlar. Ama aslında zincirlerle bağlanmışlar. Moda, medya, para, kariyer… Herkes bir şeylere tapıyor. Ama farkında değiller.”
“Taptıkları…”
Seyhan’ın zihninde bu kelime yankılandı. Sertti. Ama doğru muydu?
Günde kaç kez telefonunu kontrol ediyordu? Kaç kez başkalarının onayını beklemişti?
Beğenilmek… Takdir edilmek… Hep birilerine görünmek için yaşamak?
~ “Senin de putların var, Seyhan. Taştan değil belki, ama ekrandan, ünvanlardan, etiketlerden...”
O an annesinin sesi kulağında çınladı:
“Kızım, namazını ihmal etme.”
Ve kendi cevabı:
“Anne, artık devir değişti.”
Devir değişmişti ama insan boşluğa hâlâ aynı şekilde düşüyordu.
~~~
Ertesi sabah yürüyüşe çıktı. Yolu eski bir semte düştü. Arnavut kaldırımları, küçük esnaf dükkânları, yaşlıların oturduğu kıraathaneler… Ve eski bir taş mescidin avlusu.
Minarenin gölgesi yere vurmuştu. Gözlerini kapattı. Birden çocukluğu canlandı. Babasının sesi zihnine düştü:
~ “Yavrucuğum, gerçek güç Allah’a teslim olmaktır. O’na kul olursan, kimseye köle olmazsın.”
Derin bir nefes aldı. Belki de gölgeler, güneşe perde olmak için değil, güneşe olan hasreti artırmak için vardı.
~~~
Eve döndüğünde sessizliğe sığındı. Bir fincan kahve yaptı, kitaplığa yöneldi. Bir şeyler anlatmak, bir şeyleri anlamak istiyordu.
~“Belki cevap buradadır.”
Kitapların arasında, annesinin ona yıllar önce verdiği Kur’an’ı buldu. Üstü tozluydu. Temizledi, rastgele bir sayfa açtı. Gözleri şu ayete takıldı:
~ “De ki: O benim Rabbimdir. O’ndan başka ilah yoktur. Yalnızca O’na tevekkül ettim ve dönüşüm de O’nadır.” (Ra’d 30)
İçinde bir titreme oldu. Sadece düşünceler değil, sanki ruhu da yerinden kıpırdadı. Unuttuğu, üstünü örttüğü, yıllar önce sesine kulak tıkadığı o çağrı…
Yeniden duyulur olmuştu.
Annesinin nasihatleri, gençliğin savrukluğu, gösterişli davetler, anlamsız müzikler, reklam kokan hayatlar... Hepsi bir perde gibi düşmeye başladı gözlerinden.
Sahte olan her şey anlamını kaybediyordu.
Gerçeklik susuyor ama sarsıyordu.
~~~
Takip eden günlerde Seyhan’da sessiz bir devrim başladı.
Aynı aynaya bakıyor ama başka bir yüzle karşılaşıyordu.
Artık aradığı şey, başarı ya da övgü değildi.
Hakikatti.
Bir gün yöneticisi ona heyecanla şöyle dedi:
“Yeni bir proje var. Seni yurt dışına temsilci olarak göndermek istiyoruz.”
Seyhan gözünü bile kırpmadan cevapladı:
“Düşünmek istiyorum. Hayatta daha önemli şeyler var artık.”
~~~
Henüz o şeyin adını koyamıyordu. Ama artık biliyordu:
Kalbindeki gölgeler, onu ışığa götüren haritalardı.
Ve Seyhan, susamış bir ceylan gibi, o aydınlığı arıyordu.
~~~
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.84k Okunma |
721 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |