
26. BÖLÜM: SÖZ BİTTİ, YAŞAMA VAKTİ
Seyhan o sabah erkenden uyandı. Pencerenin dışında sonbaharın rengi biraz daha koyulaşmıştı. Rüzgâr, dallardaki yaprakları savuruyor, çatıya hafifçe vuran serinlik evi sarmalıyordu. Sobanın yanındaki masaya oturdu. Önünde defterler, notlar, müsveddeler... Ve bir dosyanın içinde, tamamlanmış bir kitap: "Kırık Putlar"
Titreyen elleriyle dosyayı açtı. Son sayfası henüz boştaydı. Yazının bitişine son bir cümle kalmıştı. Kalemi eline aldı. Gözlerini kapattı. İçinden geçenleri Rabbine sundu önce. Sonra usulca yazdı:
~ "Bu kitap, sadece putları yıkan değil; onları yıkarken kendini de yeniden inşa eden bir kalbin hikâyesidir."
Ve noktayı koydu.
Dosyayı kapattıktan sonra, küçük defterini eline aldı. O defter, Esma’ya yazdığı ama hiç göndermediği mektuplarla doluydu. Seyhan için bir tür iç konuşma, kalbinin sesi olmuştu o satırlar. Şimdi, bu deftere de veda vaktiydi. Son bir mektup daha yazacaktı.
~ "Sevgili Esma,
Bu satırları sana yazıyorum gibi görünse de aslında kendime yazıyorum. Senin ne zaman okuyacağını, okuyup okumayacağını bilmiyorum. Ama ben artık içimdeki sesi bastıramıyorum.
Kitabımı bitirdim. Sözlerimi tüketmedim ama sustum. Çünkü bazen susmak da bir secdedir. Anlattım, paylaştım, kırıldım, döküldüm... Ama sonunda Rabbim beni topladı.
Herkesin yolculuğu kendine. Benimkisi ise inkârdan teslimiyete, gururdan secdeye uzanan bir yoldu. Bazen yalnızdım, bazen dışlandım. Ama bir an olsun Rabbimin huzurundan uzak kalmadım.
Şimdi önümde yepyeni bir hayat var. Ne tam içindeyim dünyanın, ne de büsbütün dışında. Ama artık rotam belli. Ben Allah’ın rızasına talibim. Herkesin beni anlamasını beklemiyorum artık. Sadece beni Yaratan'ın razı olmasını diliyorum.
Eğer bir gün bu mektupları okursan, bil ki sen benim en sessiz dostum oldun. Varlığın, sessizliğin ve dualarınla...
Kalem bittiğinde değil, secde tamamlandığında susacağım.
Seyhan"
~~~
Mektubu yazdıktan sonra defteri kapattı. Onu kitabın üzerine koydu ve masasından kalktı. O sırada kapı yavaşça aralandı. Annesi, sessiz adımlarla odaya girdi. Elinde boş bir çay bardağı vardı. Seyhan ona gülümsedi:
“Kahvaltı hazırlayayım mı?”
Annesi gülümsemedi. Ama yüzü yumuşaktı. Gözleri o masaya kaydı. Üst üste duran kâğıtlar, notlar, defterler... Ve annesi hiç izin istemeden yaklaştı, birini eline aldı. Sessizlik oldu. Seyhan bir şey demedi. Sadece izledi. Annesi birkaç satır okudu. Sonra, sesi neredeyse fısıltıydı:
“Sen bunları... bana mı yazdın?”
Seyhan başını eğdi. “Hem sana… hem kendime… Hem hiç kimseye.”
Annesi sandalyesine oturdu. Elindeki kâğıdı masaya bıraktı.
“Bize kızgınsın, biliyorum. Ama... senin böyle olacağını hiç düşünmezdim. Bambaşka bir yol seçtin.”
Seyhan cevap vermedi. Annesinin elleri hâlâ titriyordu. Birkaç saniye sonra, başını hafifçe salladı:
“Ama... seni anlamaya çalışacağım.”
Bu cümle, Seyhan’ın kalbinde bir taşın yerinden oynaması gibiydi. Ne tamamen bir kabullenişti ne de tam bir yüzleşme. Ama bir adımdı. Ve yıllardır aralarındaki sessiz duvarın ilk çatlağıydı.
Annesi ayağa kalktı. Kapıdan çıkarken durdu:
“Ben kahvaltıyı hazırlarım. Sen kitabını kaldırmadan önce bir çay koy kendine.”
Kapı kapandı. Seyhan usulca defterine dokundu. Son mektup, şimdi onun iç dünyasının son noktasıydı. Yazdığı her şey, şimdi içinde sessiz bir dua gibiydi. Rüzgâr camı tıklattı. Seyhan pencereye yürüdü. Gökyüzü hâlâ griydi ama belli belirsiz bir güneş ışığı perdeden sızıyordu.
~ “Ey Rabbim,” dedi içinden. “Söz bitti. Şimdi sabırla yaşama vakti.”
Ve o gün, Seyhan hem bir kitabı hem de bir devri kapattı. Ama yeni bir kapının eşiğindeydi artık.
Çünkü hakikat, sadece yazılanla değil, yaşananla tamam olurdu.
~~~
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.84k Okunma |
721 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |