30. Bölüm

29. BÖLÜM: İZDİVAÇ ve HİCRET

Özlem K.
by_ozi

29. BÖLÜM: İZDİVAÇ ve HİCRET

 

Nikah, bir cuma günü, öğle namazından sonra kıyıldı. Gösterişsiz, sade, ama içinde Allah’ın adının yankılandığı o derin anlamla...

 

İki aile, şahitler ve birkaç yakın dost ile birlikte küçük bir mescidin arka salonunda toplandılar. Kadınlar ve erkekler ayrı bölümlerdeydi. Seyhan’ın başı önde, kalbi dua doluydu. Peçesinin ardından gözyaşlarını saklamaya çalışıyordu.

 

Nikâhı kıyan, Umut'un yakın bir arkadaşı tanınan bir ilim ehliydi. Nikâh duasından önce kısa ama sarsıcı cümleler kurdu:

 

“Nikâh, Allah adına verilen bir sözdür. Bu sözde ne heva vardır, ne heves. Bu söz, iki ruhun Allah’a birlikte yürüme vaadidir.”

 

Sonra velilerden onay alındı. Mehir sade ve anlamlıydı: Bir Mushaf, bir tesbih ve birlikte yazılacak bir kitap.

 

“Seyhan binti Halil’i, mehir olarak bir Mushaf, bir tesbih ve birlikte yazılacak bir kitap ile Umut bin Hüseyin’e nikahladım.”

 

“Kabul ettim,” dedi Umut, gözleri dolarak.

 

O an, salonda bir sessizlik oldu. Ardından içten bir dua edildi. Kadınlar, peçelerinin ardında birbirine tebessüm etti. Gözyaşları dualara karıştı.

 

Seyhan, nikâh sonrasında içinden şöyle dua etti:

~ “Ya Rabbi, beni bir adamla değil; bir kulluk yoluyla birleştirdin. Bu nikâh, nefsimin arzusu değil; Senin rızan için atılmış bir adımdır. Kabul buyur…”

 

Nikah bitince herkes dağılmaya başladı. Ne bir alkış duyuldu, ne fotoğraf çektirme telaşı vardı. Her şey olması gerektiği gibiydi: Sessiz, edepli, huşu içinde.

 

Ve işte o andan sonra, hicret yolculuğu başladı…

 

~~~

 

Evdeki son sabah, sessizdi. Seyhan, pencereden dışarı bakarken yavaşça nefes aldı. Kasabanın taş sokakları hâlâ sonbaharın sarısı içindeydi. Rüzgâr, yer yer dalları sallıyor; uzaktan bir köpek havlıyordu. İçinde bir yumuşaklık vardı, ne hüzün ne sevinç... Sadece teslimiyet.

 

Çantasını hazırlarken, annesi kapının eşiğinde durdu. Ne sitem etti ne de sarıldı. Ama gözlerinde kırılmış bir duvarın sessizliği vardı. Seyhan, annesine yaklaşarak dizlerine çöktü. Başını eğdi.

 

“Ben senin kötü kızın değilim anne. Sadece başka bir yolu seçtim. Allah’ın yolunu… Belki anlamadın, belki anlatamadım. Ama ben bu kapıdan küskün değil, dua ile çıkmak istiyorum.”

 

Annesi bir şey demedi. Eliyle başörtüsünü düzeltti.

“Yolun açık olsun.” dedi sadece.

 

Seyhan, o an şunu anladı: Bazı ayrılıklar sözlerle değil, sessizlikle helalleşir.

 

Umut, onu almak için sabah erkenden geldi. Arabayı evin biraz ilerisinde park etmişti. Sessizce kapıya yanaştı. Kapıda Seyhan’ı karşısında çarşafıyla görünce gözlerini kaçırdı, tebessüm etti.

 

“Hazırsan çıkalım.”

 

Yolculuk kısa değildi. Ama ikisinin arasında gelişen sohbet, mesafeyi küçültüyordu. Umut direksiyon başında suskundu, ama arada dönüp Seyhan’a bir şeyler soruyor, cevaplarını dikkatle dinliyordu.

 

“İnsan, kalabalıklardan çekildiğinde kendi sesini duymaya başlar,” dedi Seyhan. “Kasabaya döndüğümde sadece geçmişimle değil, ailemle ve mahalleyle de yüzleştim. Ama en çok kendimle.”

 

“Hicret zor,” dedi Umut. “Ama Allah yolunda yapılan hicret, sadece yer değiştirmek değil. Niyetini, yönünü, hatta kalbini değiştirmek demek.”

 

Yeni şehir, küçük ama samimi bir yerdi. Dağlara yaslanmış bir ev, taş zeminli bir bahçe, içinde sade eşyalar. Umut burayı birlikte yaşamaya hazır hale getirmişti ama her köşesi, birlikte tamamlanmayı bekliyordu. Geniş bir kitaplık, sade bir mutfak, ve kıbleye bakan boş bir oda…

 

Eve vardıklarında ilk iş namaz kılmak oldu. Seyhan, yeni evin eşiğinden içeri “Bismillah” diyerek girdi. Ardından seccadeyi birlikte serdiler. Umut imam oldu, Seyhan arkasında saf tuttu. İlk cemaat namazları, yeni bir hayatın ilk secdesiydi.

 

Namazdan sonra birlikte oturdular. Ev hâlâ sessizdi. Ama bu sessizlik, bir yorgunluk değil; bir hazırlıktı. Yeni bir kitabın ilk beyaz sayfası gibi.

 

“Burada yazacağım,” dedi Seyhan, gözleri kütüphanedeki boş raflara takılarak. “Ama artık sadece anlatmak için değil. Şahitlik etmek için…”

 

Umut başını salladı.

“Ben de bir kitap üzerinde çalışıyorum. Gençler için sade bir tevhid rehberi… Dili sade ama mesajı net olacak.”

 

İkisi de birbirine bakmadan gülümsedi. Sanki uzun yıllardır birbirlerinin niyetine tanıklık etmiş gibiydiler. Konuşmalarında romantizm yoktu ama rıza vardı. Anlamlı bir uyum, kalplerindeki aynı kaynaktan gelen yön.

 

Seyhan, ilk sabah erkenden kalktı. Mutfağa geçti. Zeytin, peynir, bir tutam kekik ve taze demlediği çayı masaya koydu. Umut gelince birlikte kahvaltıya oturdular.

 

“Biliyor musun,” dedi Seyhan. “Bu hicret, sadece bir şehirden diğerine değildi. Bu bir kalpten diğerine de yolculuktu.”

 

Umut cevap vermedi. Elini çay bardağından çekip başını eğdi.

“Ben de yıllarca yalnız yaşadım. Yazarken sustum, konuşurken yalnızlaştım. Ama şimdi aynı kelimeye secde eden biriyle aynı çatı altındayım. Allah’ın nimeti bu değilse nedir?”

 

O gün evin bahçesine bir masa kurdular. Üzerine not defterleri, kalemler, birkaç kitap dizildi. Rüzgârın sesiyle çevrili, kuşların ara ara uğradığı bir ilim sofrası gibiydi. Aralarında “yazı saatleri” başladı. Sabah ve ikindi arasında, birlikte yazacaklar; sonrasında birbirlerinin yazılarını okuyacaklardı.

 

Her yazı, sadece bir fikir değil; bir şahitlik olacaktı.

 

Seyhan, günlüğüne o gece şu cümleyi yazdı:

~ “Ben şimdi hicretin ortasındayım. Henüz hiçbir şey tam değil. Ama her şey doğru yerde. Secdemle başlayıp kalemimle tamamlayacağım bir hayat bu.”

 

O gece uyurken evin içi sessizdi ama kalpler doluydu. Bu sadece yeni bir ev değil, yeni bir niyetin mekanıydı.

 

Ve hicret, o niyetin adıydı.

 

~~~

 

Bölüm : 28.07.2025 11:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...