
4. BÖLÜM: YÜZSÜZ AYNALAR
Camın ardından şehri izliyordu Seyhan. Gökten süzülen yağmur damlaları, dışarıdaki bulanıklığı içerideki karanlıkla birleştiriyor, manzarayı silik bir tablonun hüznüne dönüştürüyordu. Sanki gökyüzü onun içini okumuş, bastırılmış hislerini sessizce dışarı döküyordu.
Esma’nın sözleri, zihninde yankılanıp duruyordu:
~ “Put sadece taş değildir, Seyhan… Kalpte ne varsa ona bak. Kimin için ağlıyorsan, kimin için yaşayıp ölüyorsan… işte o, senin ilahındır.”
İçinden gelen itiraz sesini ilk anda bastıramamıştı. Ama sonra sessiz kaldı. Çünkü artık hiçbir şeyden emin değildi. Ne geçmişinden, ne de geleceğinden…
~~~
Günler birbirine benziyordu, ama Seyhan aynı kişi değildi. Aynı yatakta uyanıyor, aynı kahveyi içiyor, aynı sokaklarda yürüyordu belki… Ama içi darmadağın bir eve benziyordu. Raflardan devrilen kitaplar, açılıp kapanmayan çekmeceler, kırık aynalar, dökülmüş hatıralar… Esma’nın açtığı o kapıdan içeri giren hakikat, yıllardır itina ile dizdiği her şeyi yerle bir etmişti.
Modern çağın görünmeyen putlarıyla çevriliydi: güç, güzellik, onaylanmak, tüketmek… Her biri camdan bir yüz takıyordu ona. Ve o, bu yüzlerden hangisinin kendisine ait olduğunu unutmuştu.
O gece içindeki sıkışmışlık dayanılmaz hale geldi. Bir çırpıda telefona uzandı, Esma’yı aradı.
“Gelir misin?” dedi sadece.
Esma da hiç sormadı nedenini. Geldi.
~~~
Bir süre sonra, Esma elinde küçük bir kutuyla çıkageldi. Kutunun içinden eski, yıpranmış bir ayna çıktı.
“Bu ne şimdi?” diye sordu Seyhan, gülümseyerek.
“Bir yüzleşme davetiyesi,” dedi Esma. “Bu ayna sana dışını değil, içini gösterir. Yeter ki cesaretin olsun bakmaya.”
Seyhan gülümsedi ama içten içe ürktü. Çünkü içini görmekten hep korkmuştu. Kendini başkalarının gözlerinden tanımıştı. Beğenilerden, takipçilerden, başkalarının ‘aferin’lerinden… Şimdi tüm bu yapay benlikler çökerken, geriye kim kalacaktı?
~~~
Gece yarısı aynanın karşısına geçti. Ve o an fark etti: Aynada bir ‘yüz’ yoktu. Yani, kendi yüzü dışında herkesin yansıması vardı.
Annesi… Lise aşkı… Patronu… Her biri bir söz bırakmıştı içinde:
~ “Sen uslu kız olmalısın.”
“Sen özgür bir kadın olmalısın.”
“Senin kariyerin olmalı.”
“Sen anne olmalısın.”
“Sen modern olmalısın.”
Hepsi bir ağızdan konuşuyordu. Her biri onu kendi kalıplarına sokmak istiyordu. Ve Seyhan, ne kadar uzaklaştığını fark etti Rabbinden… O’ndan başka her şeye kul olmuştu.
~~~
Ertesi gün Esma’yla buluştular. Sessizce yürüdüler uzun bir süre. Sonra Seyhan, kırık bir sesle konuştu:
“Ben neye inandığımı bilmiyorum, Esma… Ya da neye inandırıldığımı.”
Esma durdu. Gökyüzüne baktı. Sonra toprağa… Ardından Seyhan’ın gözlerinin ta içine:
“Seyhan,” dedi. “İnsan inançsız yaşayamaz. Mutlaka bir şeye bağlanır. Boş bıraktığın her yer, bir tağutla dolar.
Eğer Rabbini tanımazsan, seni tanımayan bir sistem tanımlar seni.
Onlar seni kategorilere ayırır, etiketler.
Ama Allah seni adınla çağırır. Seni en gizli dualarınla bilir.”
Seyhan'ın yüreğinde bir perde yırtıldı o anda.
~“Adımla… Rabbim beni, adımla çağırıyor…”
diye geçirdi içinden.
Uzun zamandır ilk defa gerçekten duyulmuş hissetti.
O akşam evdeki aynanın karşısına yeniden geçti. Bu kez korkarak değil. Merakla da değil. Bir arayışla… Dudaklarından dökülenler onun bile bilmediği kadar derindendi:
~“Rabbim… Ben bilmedim. Öğret bana, kendini.”
~~~
Ertesi gün Esma, Seyhan’a sade bir kitap getirdi. Üzerinde sadece şu yazıyordu:
~La ilahe illallah.
“Tek cümle,” dedi Esma. “Ama bir ömür yetmez anlamaya…”
Seyhan, sayfalarını çevirmeye başladı. Her bir satır, zihnindeki başka bir putu sarsıyordu.
Güzellik… Özgürlük… Kariyer… Romantizm…
Hepsi kendi tahtında oturmuş, ona hükmediyordu.
Ama şimdi kalbindeki taht boşaltılıyor, tek bir isim için hazırlanıyordu:
~Allah.
~~~
Zamanla değişti Seyhan. Esma’yla daha fazla vakit geçirmeye başladı. Konuşmaktan çok, susarak anlaşıyorlardı. Sessizlikte öğreniyordu. Kitaplar okuyor, anlatılanları dinliyordu. Her dinlediğinde kalbindeki başka bir put kırılıyordu.
Bir akşam namazını birlikte kıldılar. Seyhan, ellerini kaldırdığında ağladı. Çünkü ilk defa birine boyun eğmenin aslında özgürlük olduğunu hissetti.
Esma, ona baktı ve fısıldadı:
“Sen bugünkü en büyük putu kırdın, Seyhan… Egonu.”
~~~
Ama bu yol kolay olmadı. Sosyal medya hesaplarını kapattı, resimlerini sildi. Herkes şaşırdı. Sade giyinmeye başladığında annesi endişelendi. Komşular fısıldadı, arkadaşlar “kendini kısıtlıyor” dedi. Her biri yeni bir savaş açtı ona.
Bir gün annesiyle tartıştılar. Annesi hüzünle sordu:
“Bunca yıl seni böyle büyüttük de, yanlış mıydı?”
Seyhan usulca cevap verdi:
“Anne, yanlış büyütmedin. Ama ben şimdi gerçekten büyüyorum.”
~~~
Bir gün Esma ona şu ayeti verdi:
~ “Allah’ın nasıl bir örnek verdiğini görmedin mi?
Güzel bir söz, kökü sabit, dalları göğe ulaşan bir ağaç gibidir.” (İbrahim, 24)
Seyhan ayeti okurken gözleri doldu. Artık biliyordu:
O güzel söz, La ilahe illallah idi.
Ve o söz, kalbinde filizlenmişti.
Kökü sabitti.
Dalları ise göğe uzanıyordu.
~~~
Günlerden bir gün Esma, ona bir kart verdi. Üzerinde sadece şu yazıyordu:
~“Senin hikâyen, bir başkasının hidayetine sebep olabilir.”
O an anladı Seyhan:
Kırık putlardan kalan enkaz, aslında bir sahneydi.
Ve o sahnede her kırık parça, bir başka yüreğe aynaydı.
~~~
Yüzsüz aynalar artık kırılmıştı.
Ve kırılan her şeyin içinden hakikat, daha parlak görünüyordu.
Ve Seyhan artık biliyordu:
Gerçek özgürlük, yalnızca O’na kul olmakta gizliydi.
~~~
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.84k Okunma |
721 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |