
8. BÖLÜM: ÇERÇEVENİN DIŞINA BAKMAK
Seyhan, hayatının en çetin sınavlarından birinin tam ortasındaydı. Evde, sokakta, girdiği her ortamda... Herkes, her şey ona kim olduğunu hatırlatıyor ve sanki bir şeklin içine sıkıştırmak istiyordu. İnsanlar; doğduğu şehir, mezun olduğu okul, seçtiği kıyafet, ses tonu hatta bakışları üzerinden onu tanımlamaya kalkıyor; görünmez bir çerçeve çizerek onu kendi beklentilerine göre sınırlıyorlardı.
Ama Seyhan artık bu çerçevenin dışına bakmayı istiyordu. Esma’yla geçirdiği o derinlikli sohbetlerden sonra, iç dünyasında kıpırdanan hakikat ona başka bir dünyanın mümkün olduğunu fısıldamıştı. İnsanlar onun kim olduğunu zannederken, Seyhan aslında kendisini yıllarca hiç tanımadığını fark etmişti. Yıllarca dıştan gelen beklentilere göre şekillenen Seyhan, artık içindeki sesin çağrısına kulak veriyordu.
Toplumun sesi, "Sen busun, böyle kal" diye bağıran bir zincir gibi. Özellikle kadının üzerine yüklenen roller, ‘iyi kız’, ‘uyumlu eş’, ‘sosyal birey’ maskeleri; ruhunu daraltıyor, düşüncelerine kelepçe vuruyordu. Herkes gibi düşünüp, herkes gibi yaşamayı sıradan bir kader gibi kabullenmek istemiyordu artık. O kalıpların arasından sızan bir arayış vardı içinde: Sessiz ama diri, derin ama emin…
Bir sabah, elinde sade kahvesiyle pencerenin önüne geçti. Güneş doğuyordu. Gökyüzündeki kızıllık, iç dünyasındaki kavrulmuşluğu yansıtır gibiydi. Gözlerini uzaklara dikti ve sordu kendine:
~"Ben neden böyle yaşıyorum? Bu düzeni kim kurdu? Kimin doğruları bunlar? Neden ben de aynı çizgide yürümek zorundaymışım gibi hissediyorum?"
İşte o sabah, kalbinin derinliklerinden bir söz yükseldi:
~"Artık başkalarının çizdiği sınırlarda değil, Allah’ın razı olacağı istikamette yürümek istiyorum."
Rabbine kul olmak, insanların beklentilerine kul olmaktan çok daha büyük bir özgürlüktü. "La ilahe illallah" demek, sadece bir cümle değil; bütün sahte otoriteleri, tanımları ve zorlamaları reddetmekti.
Seyhan fark etti ki onu boğan, sadece dış dünyanın dayatmaları değilmiş. İçine işlenmiş korkular, yanlış kabuller, içselleştirdiği sahte başarı kriterleri de onu daraltan putlara dönüşmüştü. Modern çağın “kendin ol” çağrısı, aslında insanı kendine hapseden, Rabbinden uzaklaştıran sahte bir özgürlük anlayışıydı. Çünkü insan kendini yaratmamıştı ki; kendine en doğru yolu da tayin edebilsin. Rabbi’ni tanımayan bir insan, kendini nasıl tanıyacaktı?
Dolabındaki kıyafet, rafındaki kitap, sosyal çevresindeki sohbetler... Belki de çoğu başkalarının seçimi ya da dayatmasıydı. Gerçek özgürlük, Rabb'in belirlediği sınırlar içinde huzurla kalabilmekti. Ve bu fark edişle birlikte Seyhan, defterini çıkardı. İlk sayfaya büyük harflerle şunları yazdı:
~"Gerçek özgürlük, sınırsızlık değil; Rabbin sınırları içinde güvenle yürüyebilmektir."
Gözlerinden yaşlar süzüldü. Her damla, kalbinden bir putun daha devrilişine şahitti. O an, sadece bir yolcu değil; yolun kendisi olmuştu. Artık 'ben böyleyim' kalıbıyla değil, 'Rabbim beni nasıl görmek ister?' sorusuyla yürüyecekti.
O gün kalbindeki bir put daha kırıldı. Korku değil, tevekkül vardı yerinde. O sessizlik, acizlikten değil; teslimiyetten doğmuştu. Ve her yeni gün, zincirleri kırmak için bir fırsattı artık.
Seyhan, çerçevenin dışına adım attı. Bu ilk adım, onu hakikatin merkezine taşıyacak yolculuğun başlangıcıydı…
~~~
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.84k Okunma |
721 Oy |
0 Takip |
30 Bölümlü Kitap |